Balyoz Davası
Kumpas sürecindeki en öneli dava Balyoz Darbe Planı davası oldu. Siyasi iktidar bu dava üzerinden, hem Ordu’yu çökerterek Cemaatin darbe yapabilecek güce kavuşmasını sağladı, hem de yargıyı Cemaate teslim edecek Anayasa değişikliğine halk desteği sağladı.
Toplum TSK’ya yönelik Ergenekon, Poyrazköy, Amirallere Suikast, Islak İmza, Kafes Eylem Planı, Askeri Casusluk ve Şantaj davalarıyla abandone edilmişken, 20 Ocak 2010 tarihli Taraf Gazetesi “Fatih Camii Bombalanacaktı” manşetiyle çıktı. Yan haber ise “Darbenin Adı Balyoz” şeklindeydi. Gazetenin ilk sayfasına ek olarak tam üç sayfası Mehmet Baransu, Yasemin Çongar ve Yıldıray Oğur imzalı “Balyoz Darbe Planı” haberine ayrılmıştı. Herkes şoka girdi.
21 Ocak 2010 tarihindeki manşeti ise, “İkiyüzbin Kişiye Tutuklama” şeklindeydi. Aynı gün Balyoz Darbe Planı haberleri, Zaman, Bugün, Yeni Şafak, Star, Sabah, Radikal gazetelerinin manşetlerindeydi ve gazete internet sitelerine 5-7 Mart 2003 tarihinde yapılan Plan Seminerindeki ses kayıtları da düştü. Ses kayıtlarını dinleyenler, “Acaba?” demeye başladı.
20 Ocak 2010 tarihinden itibaren özellikle TRT, ATV, Samanyolu TV, Kanal 7 ve Kanaltürk televizyonları nerdeyse tek haber olarak Balyoz Darbe Planı’nı vermeye başladılar. Samanyolu TV’de haber öylesine şevk, heyecan ve şehvet içinde sunuluyordu ki izleyenler 9 Kasım 1998’deki Galatasaray-Neuchatel maçının radyodan naklen yayınını dinliyormuş hissine kapılıyordu. Gazete ve televizyon haberleri bıktırırcasına sürdürüldü ve oluşturulan “toplumsal algı” pekiştirildi.
22 Ocak’ta başta Çetin Doğan, H. İbrahim Fırtına, Özden Örnek ve Ergin Saygun’la birlikte emekli ve muvazzaf 21 general, 27 subay ve 1 astsubay olmak üzere toplam 49 TSK mensubu gözaltına alındı; İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa, Kocaeli ve Hatay’da aynı anda konutlara baskın yapılarak çok sayıda dijital belgeye el konuldu.
Hikayeye göre vatansever bir subay Taraf Gazetesinden Mehmet Baransu’ya 3 DVD ve 1 CD içinde dijital Balyoz Darbe Planı belgelerini veriyor. Taraf Gazetesi bunlara dayanarak manşet haberler yapıyor. Belgelerin CD’lerden kopyalanmış dijitalliğine dayalı olarak kamuoyunda gerçekliği tartıştırılarak kamuoyu algısı canlı tutuluyor ve nihayetinde “ahan da gerçeği” dercesine, vatansever subayımızın bu kez 9 gün sonra belgelerin orijinalini içeren, 2229 sayfa yazılı doküman, 1. Ordu da yapılan seminerin Çetin Doğan’ın emriyle kayda alınan 10 adet teyp kasedi ve 19 adet CD’yi bir bavul içinde Taraf gazetesine getirdiği ileri sürülüyor. Mehmet Baransu da 1 bavul belgeyi 29 Ocak 2010 tarihinde İstanbul Adliyesindeki özel görevli savcılara teslim ediyor.
AKP İktidarının Kumpaslara Verdiği Siyasi Destek, Kumpasları Fiilen Yürütmeye Dönüşüyor “Ben Bu Davaların Savcısıyım” Diyen İktidarın Hukuk Tanımazlığı
Kendisini “Ergenekon’un avukatı gibi konuşmak” ile suçlayan AKP sözcülerine, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal 4 Temmuz 2008’de şu tarihi cevabı verdi:
“İşadamı Kuddisi Okkır, 11 aydır gözaltında, yok örgütün kasası, masası demişler uydurma laflar. Eşi ‘İstanbul’da geçinemeyeceğimi anlayınca Yalova’ya geçtim, orada yaşıyorum’ diyor. Büyük mali sıkıntı içinde, ama Okkır’ı mali kasası diye aldılar adam şimdi can çekişiyor. Bu acılardan, ıstıraptan dolayı oldu bu. Şimdi ölmesin diye tahliye ettiler.
El bombaları imha edilmiş, böyle bir şey olur mu, yasaya da aykırı en önemli delil. Nerede bu bomba, üzerinde kimin parmak izleri var, nerede kayıtlı, ne zaman nereden geldi? Yasa ‘polis müdafaa edemezse jandarmaya verir’ diyor, yer gösteriyor. Delilleri yok ederek başlıyorsun, herkesi yakalıyorsun, en temel muazzam delil ortadan kalkmış.
7 Temmuz’da mitingler yapılacak, bilmem kaç temmuzda cinayetler işlenecek, sonra da müdahale olacak... Allah Allah bu deli saçması, Aziz Nesin’lik hikâye. Türk halkını bunlar geri zekâlı mı sanıyor? Abuk subuk işler bunlar, geri zekâlıların bile inanmayacağı işler, masal bunlar. Deli saçması hikâyelerle çocuk aldatacaklar sanki. Ortada yanlış yapmış çeteleşmiş adamlar varsa olabilir, yakalarsın götürürsün.
Kenarından köşesinden bu işi seyredenleri uyarmak istiyorum. Toplumda ülkenin kaderiyle yakından ilgilenmesi gereken, sorumlu, aklı başında pek çok çevre korkmuş, pısmış, çekilmiş, ‘adalet süreci’ falan diyor. Ne adalet süreci ya, böyle adalet süreci olur mu! Başbakan’ın talimatıyla yürüyen bir dava.
Biz bunları söyleyince ‘sen avukatı mısın?’ deniyor. Demokrasilerde muhalefet bütün mazlumların mağdurların insan hakları ihlal edilenlerin avukatıdır. Ben hakkı yenen, insan hakları ihlal edilen mağdur, mazlum, bütün insanların avukatı olmaktan şeref duyarım. Sanki bu davanın savcısı Başbakan. Eğer bu davanın savcısı Başbakan’sa avukatı ana muhalefet partisi Genel Başkanı Deniz Baykal olacak. Hukukumu ver kardeşim 13 ay ne hakla tutuyorsun? Sağlam alıyorsun ölü çıkıyor’ insanlar.”
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın 16 Temmuz 2008’de verdiği cevap ise şöyle oldu:
“Ana muhalefet partisinin lider ve sözcülerinin son günlerdeki gayretkeşliğini tarih kaydetmiştir. Millet bunları da kaydetmiştir. Hukuki süreç henüz işlerken demokratik siyasi sürece darbe vurma iddiasıyla soruşturulan illegal yapılanmaların avukatlığına savunmak ancak demokratik hukuk devleti anlayışına inancı zayıf olan bir siyasi anlayışın alkışlanmasıdır. İktidarı yıpratmak uğruna bindiği dalı kesen, içinde bulunduğu gemiyi batırmaya çalışan siyasetçi tipi, soruyorum sizlere, bu millete ne verebilir.
Milletimiz bunu yakından takip ediyor, değerlendirmesini de buna göre yapıyor. Çünkü kim kimlerin avukatlığına soyunmuş bunlar çok önemli. Biz kendimize hiçbir vasıf tayin etmemişken bize de savcılık görevini sağ olsun onlar veriyor. Bu da güzel bir şey. Niye savcı millet adına vardır, iddia makamı millet adına ordadır, biz de millet adına evet hakkı aramanın hakkı savunmanın gayreti içindeyiz, eğer bu anlamda savcılık ise evet savcıyım.”
Bu hukuk dışı desteği duyan Cemaatin devletin her kadrosuna sızmış ve fiilen kumpasları hazırlayan, yürüten, soruşturan ve yargılayan emniyetçisini, askerini, hakimini ve savcısını kim tutabilir? Kumpasa verilen bu derece ölçüsüz stratejik desteğin hukuki ve fiili anlamı, “Hedefimize cesaretle yürüyün, sonuna kadar arkanızdayım.” demektir.
Ergenekon Savcısı Zekeriya Öz’e Zırhlı 600S Mercedes Tahsis Etmek
Herkes bilir: Adliyelerde sadece Başsavcılara resmi araç tahsis edilir. Onların da birçoğu hala Renault 12 TS modeli siyah renkli eski araçlardır. Diğer hakim ve savcılara bırakınız resmi araç tahsis etmeyi, ilçe nüfus müdürlerinin dahi resmi telefonları şehirlerarası görüşmeye açıkken, adliyelerde sadece başsavcılar ile ağır ceza mahkemesi başkanlarının telefonları şehirlerarası görüşmeye açıktır.
Ergenekon savcısı Zekeriya Öz’e ise önce 1992 model Ford marka zırhlı araç tahsis edilmiş; aracını beğenmeyip, değiştirilmesini talep edince İstanbul Emniyet Müdürlüğü 2008 başında 2008 model (sıfır km) camları zırhlı Renault Megan resmi aracı tahsis etmiş; aracının tam zırhlı olması talebi karşılanamayınca da devreye Başbakanlık girmiş; Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın talimatıyla İçişleri Bakanlığına ait olan ve 2002 yılında Polis Vakfı kaynakları kullanılarak 305 bin Euro’ya alınan Başbakanlığa tahsisli tam zırhlı Mercedes 600S model makam aracı tahsis edilmiştir. Hukuken savcıların makamı yoktur. 237 sayılı Taşıt Kanununa ekli (1) ve (2) sayılı cetvellerde zatları ve makamları sayılanlar dışında kalanların zatlarına veya makamlarına araç tahsis edilmesi aynı Kanunun 16. maddesine göre bir yıl hapis cezasını gerektiren bir suçtur.
Bir Başbakanın hapis cezasına rağmen bir savcıya, Kumpas davalarını soruşturuyor diye kendi kullanımında olan makam aracını tahsis etmesi, makamıyla savcının makamını eşleştirmesinin ötesinde, kumpasa verdiği desteği gösterir.
İstenmeyen Kararlar Veren Hakimleri Sürmek
Ergenekon davalarına bakan İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi Heyeti Başkanı Köksal Şengün, Ergenekon davası sanıklarının tutukluluklarına muhalefet şerhi koyduğu için Bolu hakimliğine atandı.
Balyoz davasına bakacak olan İstanbul Özel Yetkili 10. Ağır Ceza Mahkemesi'nin başkanı Zafer Başkurt, davanın başlamasına 2 gün kala Gebze'ye düz hakim olarak atandı. Bunun üzerine istifa etti.
İstanbul Özel Yetkili 14. Ağır Ceza Mahkemesi'nin başkanı Erkan Canak, Dursun Çiçek ve Mehmet Haberal'ın tahliyesi yönünde oy kullanınca Sakarya'ya düz hakim olarak atandı. Yeni görevine gitmek yerine istifayı tercih etti
İstanbul Özel Yetkili 12. Ağır Ceza Mahkemesi'nin üye hakimi Oktay Kuban, nöbetçi olduğu sırada baktığı Balyoz davasında, 21 sanığın tahliyesine karar verdi. İsteği dışında Eskişehir'e atandı.
İstanbul Özel Yetkili 12. Ağır Ceza Mahkemesi'nin üye hakimi Necdet Ede, emekli Orgeneral Hurşit Tolon'un tahliyesine karar verdi. Mehmet Haberal'ı da tahliye edeceğine dair yandaş medyada haberler çıkınca, “kurumsal olarak baskı altındayım” diyerek görevden ayrılmak istedi. Bakırköy'e hakim olarak atandı.
İstanbul Özel Yetkili 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nin üye hakimi Mehmet Faik Saban, Dursun Çiçek'in Ergenekon davasında tahliyesine karar verdi. İsteği dışında Bakırköy Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderildi.
İstanbul Özel Yetkili 9. Ağır Ceza Mahkemesi'nin üye hakimi Yılmaz Alp, Balyoz davası kapsamında 26 askerin tahliyesi yönünde oy kullandı. Özel yetkileri kaldırıldı ve Fatih Adliyesi'ne atandı.
İstanbul Özel Yetkili 9. Ağır Ceza Mahkemesi'nin üye hakimi Tuncay Aslan, Balyoz davası kapsamında, tahliye yönünde oy kullandı. Özel yetkileri kaldırıldı, Bakırköy 5. Çocuk Mahkemesi'ne atandı.
Ankara Özel Yetkili 12. Ağır Ceza Mahkemesi'nin üye hakimi Erol Tatar, Bülent Arınç'a suikast soruşturması kapsamında gözaltına alınan ve tutuklanması talep edilen üç subayı serbest bıraktı. Özel yetkileri kaldırıldı ve Asliye Ceza Mahkemesi'ne atandı.
Bunlar olurken şu da oldu: Adalet Bakanlığı Müsteşarı Ahmet Karahan ile İstanbul Cumhuriyet Başsavcı Vekili Turan Çolakkadı arasında 26 Şubat 2010’da Beşiktaş’taki Four Seasons Otel’de yapılan gizli kapaklı görüşmeye Balyoz Davası Hakimi Ali Efendi Peksak da katılmıştı. Bir hakimin Bakan ile Başsavcı vekili arasında gizli yapılan bir görüşmeye katılması, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı açısından tam anlamıyla bir skandaldı. Ali Efendi Peksak, HSYK’ya şikayet edilmesine rağmen, hakkında soruşturma dahi açılmadan görevinde bırakılarak Balyoz Davasının hakimi olmaya devam ettirildi.
Yargıya bunlardan daha büyük gözdağı verilemez. Gizli toplantılara katılan hakimler hakkında soruşturma dahi açılmazken, hukukun gereğini yerine getiren yargıçların görevlerinden alınması, açıkça “kararlarınızı bizim istediğimiz şekilde değil de hukuka uygun verirseniz, başınıza bunlar gelir.” denilmesidir ve kişisel cezalandırmanın ötesinde bütün bir yargı camiasının sindirilmesiyle sonuçlanır.
Dostları ilə paylaş: |