SONUÇ ve ÇÖZÜM ÖNERİLERİ
15 yıllık iktidarı boyunca AKP hükümetlerinin en temel niteliklerinden bir tanesi olarak ortaya çıkan “işbirliği” bakımından dönem dönem bir araya geldiği çevrelere göre değişen siyaseti de dikkat çekmektedir. Bununla birlikte, uzun iktidarı süreci içinde devlet aygıtının neredeyse tamamı üstünde kurduğu hakimiyetin de altı çizilmelidir. Bu bakımdan, işbirliği içinde bulunduğu çevreler içinde en uzun koalisyonun, FETÖ ile olması neticesinde, bu işbirliği bir anlamda devletin paylaşılmasını da içerecek bir niteliğe ve ciddiyete bürünmüştür.
Yıllar içinde, devleti yıkmak, bölmek ya da ele geçirmek maksatlarının yasalarca suç olarak tarif edilen yollardan herhangi birine başvurulmadan güdülmesi bu anlamda FETÖ’yü görünmez kılmamış olsa da, örgüt meşruiyeti bakımından bir tehdit olarak ele alınmasının önüne geçmiştir. Üstelik, buraya kadar anılan onlarca bulgudan da görüleceği üzere, darbe araştırma komisyonu raporunda çözüm önerileri başlığında yanlış bir uygulama olarak anılan laikliğe bağlı bir ajitasyon marifeti ile de örgüt yıllarca müdafaa edilmiştir.
Devletin kişi ve kurumlara eşit mesafede durması gereği hiçbir şekilde yerine getirilmemiş, halkın olan belli güç odaklarınca pay edilmiştir. Bu anlamsa yetki ve sorumluluklar istismar edilmiştir. Görevi halk için halktan yana durmak olan iktidarlar, bunu bir sorumluluk değil bir yetki gibi kullanıp görevlerini suiistimal etmiş, ülkeyi çeşitli travmalara sürüklemişilerdir.
İktidarsızlık olarak tarif edebileceğimiz bu durum karşısında, hesap verilebilir olmaktan da uzak bir yönetim anlayışıyla bugün ülke uluslararası yasalara dahi aykırı neticeler içinde bırakılmıştır.
Suç örgütlerini aratmayacak uygulamalar, adaletsizliği tesis ve tahkim etmekten başka hiçbir işlev görmeyen düzenlemeler, büyük yıkımlarla sonuçlanana ulusal politikalar, telafisi zor kayıplara mal olan uluslararası politikalar, kendisi dışındakileri kriminalize etmekten başka bir yol benimsemeyen; devlet ciddiyetinden uzak söylemler netice itibarıyla ülkeyi felç etmiştir. Neredeyse tamamı yargılanan üst düzey askerler; birbirini yargılayan yargı mensupları; yargı mensuplarını yargılamalar esnasında tutuklayan emniyet mensupları; gazetecileri ve aydınları hedef göstererek yönetme görevine her daim talip olan, bu uğurda ülkeyi savaşların eşiğine sürükleyen ve bunun sorumluluğunu üstlenmeyen iktidarın eseri olmakla birlikte, muhalefet şerhimizin ilgili bölümünde de altı çizildiği gibi failler ve sorumlular olarak ikiye ayrılabilecek bir grubun en düşük olasılıkla sorumluları içinde başta gelmektedir.
15 Temmuz darbe girişiminden engellenmesi imkânsız doğal bir afet gibi bahsedip, onun faillerini mitik, kurbanlarını ise epik hikayelerle tarif etmenin, sorunun çözümüne herhangi bir katkı sağlamaması bir yana, bunun sorumluları örtbasa da hizmet ettiği açıktır.
Üstelik, sorumluların da kendilerini mağdur kategorisi içinde anması toplumu aşağılayıcı bir tavır olmaktan hiç uzak değildir. Gündelik siyasi hesaplar uğruna yaşananların netice itibarıyla bir iktidar savaşı içinde kurban edilen hayatlar olduğu unutulmamalıdır.
Tüm Bu Tespitler Çerçevesinde Yapılması Gereken:
Başta temel bir yaklaşım olarak, devleti ele geçirilecek; pay edilecek bir kazanç kapısı; bir maden gibi değerlendiren görüşten derhal uzaklaşılarak ancak ve ancak halka hizmete memur olunan bir makam olduğu gerçeği hatırlanmalıdır. Bu yolla güç çatışmalarının önüne geçilmesi sağlanarak, mevcut krizler aşılmalı, yenilerinin de önü kesilmelidir. Devletin iştah kabartan bir pasta gibi ele alındığı bir siyasi yaklaşımla halkın kazanımına dair hiçbir netice elde edilemediği gibi, kayıpların da hat safhada olduğu açıktır.
Cumhuriyetin baskın karakteri olan halkçılığın bu anlamda istismarı gizlenemez boyutlara ulaşmıştır. Bu bakımdan yapılması gereken ilk iş, halk yararına olmayan ve belli kesimlere iltimas tanıyan tüm uygulamalar ve tutumlardan uzaklaşmaktır.
Bu yaklaşım ile, ülkenin içinde bulunduğu durumu görmezden gelmemekle birlikte, devletin kılcallarına kadar yerleşmiş tüm örgütlü yapılar ile kararlı bir mücadele içinde olunmalı ancak mücadelenin şeffaflığı ve adaleti konusunda, ülkeyi bugünlere getiren ikircikli ve şaibeli yaklaşımlardan ders çıkartarak menfaatçilikten uzak durulmalıdır. Bu mücadelenin kinci ve rekabetçi olmaması, ülkenin geleceğini açısından yaşamsal önem taşımaktadır. Şiddetli politikaların, tehditleri uzun vadede radikalleştirerek, içinden çıkılması güç karmaşık yapılara dönüştürme potansiyeli taşıdığı açık bir gerçektir.
Devlet bir yandan suç örgütlerinden temizlenirken, hak kayıplarının önüne geçecek şeffaflıkta süreçler izlenmeli, bir yandan da uzun vadede yaşanabilecekleri öngören adımlar atmalıdır. Aksi durumda kamu yönetimi, farklı maksatlarla bir araya gelmiş grupların yönetimine benzemekten kurtarılamayacaktır. Devlet makamları bir tür ödül ve her türlü amacın uygulanabileceği sınırsız özgürlük alanları olmaktan bu bakımdan kurtarılmalıdır. Bu yaklaşımın benimsenmediği bir ortam tam da ancak OHAL ile idare edilebilir bir ortamdır ve bunun bir yanlışlığın başka bir yanlışlıkla yeniden üretilmesinden başka bir açıklaması yoktur.
Başta eğitim ve yargı alanında belirli grupların çıkarlarının öncelendiği düzenlemeler yaparak amaçlananın bir çözüm olmadığı aşikardır. Devlet kademelerinde alan hakimiyeti stratejileri ile tasarlanan her adım, devleti yıkmak üzere atılan herhangi bir adımdan farklı değildir.
Anayasa değişikliği ardından gerçekleşen HSK seçimlerinde adayların özgeçmişlerinin ortaya koyduğu durum da göstermiştir ki yukarıda tavsiye edilen şeffaflık yaklaşımı, yaşanan tüm yıkımlara rağmen reddedilmektedir ve bu anlamda ülke yeni yıkımlara açıktır. Bu bakımdan 15 Temmuz darbe girişiminden bu güne yaşananlara ayna tutan bu rapor bir anlamda da iktidar anlayışını gözler önüne seren bir turnusol kağıdı işlevi görmektedir.
Özet ve Sonuç
15 Temmuz 2016 tarihinde gerçekleştirilen kanlı ve hain kalkışma bu memleketin masum yurttaşları için beklenmeyen, şok edici ve dehşet verici bir gelişmedir. 15 Temmuz akşamı saat 21:30 sıralarında sosyal medyaya haberler düşmeye başlamış, İstanbul’da köprüler askerler tarafından tutulmaya, askeri araçlar kışlalardan çıkmaya, uçaklar kulakları sağır eden gürültüyle şehirlerimiz üzerinden alçaktan uçmaya başlamıştı.
Bu şok edici gelişme karşısında insanlar durumu anlamaya ve birbirlerinden bilgi almaya çalışmışlardır. Yayılan ilk bilgiler memleketimizin kimyasal bir terör tehdidi altında olduğu ve bu yüzden yüksek seviyeli güvenlik alarmı durumuna geçildiği yönündeydi.
Başbakan Binali Yıldırım’ın 15 Temmuz 2016 akşamı saat 23:05’de NTV canlı yayınında yaptığı “Askerin içerisinde bir grubun kalkışması” şeklindeki açıklaması ile gerçek öğrenilmiştir. Başbakan Binali Yıldırım’ın açıklamasından 30 dakika sonra yani 23:35’de CHP Genel Başkanı Sn. Kemal Kılıçdaroğlu partimizin resmi internet sitesinden "Bu ülke darbelerden cok çekmiştir. Aynı sıkıntıların yeniden yaşanmasını istemiyoruz. Cumhuriyet'e ve demokrasimize sahip çıkıyor; demokrasi inancımızı eksiksiz bir şekilde koruyoruz. Herkes çok iyi bilmeli ki Cumhuriyet Halk Partisi, parlamenter demokrasimizin vazgeçilmezi olan yurttaşlarımızın özgür iradesine bağlıdır" mesajı kamuoyu ve basın-yayın kuruluşları ile paylaşılmış ve ardından bu mesaj CHP’nin internet sitesinden ve sosyal medya hesaplarından da yayınlanmıştır.
Başbakan ve Ana Muhalefet Partisi Genel Başkanı’nın mesajlarını darbe karşıtı diğer açıklamalar izlemiş ve bütün ulusumuz bu şok edici ve dehşet verici hain darbe girişimine karşı direnişe başlamıştır. Hain darbe girişimine karşı verilen milli direniş sonucunda 249 yurttaşımız şehit düşmüş 2301 yurttaşımız gazi olmuş ve kanlı kalkışma bastırılmıştır.
15 Temmuz 2016 akşamı başlayan ve 16 Temmuz 2016 günü bastırılan hain darbe girişimi sonrasında ortaya çıkan ve bu muhalefet şerhimizde ortaya koyulan gerçekler bu hain girişimin öngörülen, önlenmeyen ve sonuçlarından yararlanılan bir “Kontrollü Darbe” olduğu gerçeğini ortaya koymuştur.
Dostları ilə paylaş: |