YüRÜtmenin durdurulmasi ve duruşma talepliDİR


)Doğalgazlı Termik Santraller



Yüklə 345,86 Kb.
səhifə3/5
tarix26.07.2018
ölçüsü345,86 Kb.
#58361
1   2   3   4   5

2)Doğalgazlı Termik Santraller : Doğalgazlı termik santrallerin de en az kömürlü termik santraller kadar ekosisteme ve canlı yaşamına olumsuz etkileri vardır.

“………..Doğalgaz ile çalışan termik santrallerde yanma sırasında yüksek ısılar elde edilmektedir. Yanma işlemi aynı zamanda büyük miktarlarda hava kullanımını da gerektirmektedir. Bunun sonucunda azotoksitleri meydana gelmekte ve bunlar baca gazı olarak atmosfere atılmaktadır.DPT ,2001 d: 43………..doğalgaz ile çalışan termik santrallerde uygun yanma koşulları sağlanmadığında yüksek sıcaklık nedeniyle azotoksitleri oluşmaktadır.İnsanlar için zararlı gazlar arasında yer alan azot oksitleri ozon oluşumuna neden olarak olumsuzluk yaratmaktadır. Özellikle yeryüzüne yakın seviyelerde oluşan ozon insan sağlığını olumsuz yönde etkilemektedir.( DPT , 2001 :a 9-2.) Azotoksitlerinin bulunduğu ortamda kısa süreli bulunma solunum şikayetlerine , uzun süreli bulunma ise akciğerlerde kalıcı hasarlara kadar varabilen etkilere neden olmaktadır. ( TTB,2000 ) “ ( Bkz. Delil listesi-44 / Türkiye”de Termik Santraller ve Çevresel Etkileri -Sedat Avcı / İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü –Coğrafya Dergisi , Sayı:13 , Sayfa: 1-26 , İstanbul ,2005 )

DOĞALGAZ santralinin bacasından (İşletme sırasında santralden saatte 431,8 kg Karbonmonoksit (CO), 37,0 kg Kükürtdioksit (SO2), 215,9 kg Azotoksit (NO2) ve 21,6 kg Toz (PM10) atmosfere salınacaktır) en iyi filtre sistemleri dahi takılsa binlerce ton asidik madde tarım alanlarının ve bölgedeki narenciye bahçelerinin ve tabiatı koruma alanlarındaki hassas bitkilerin üzerine yağacaktır.Yukarıda kömürlü termik santrallerin etkilerinden bahsedilirken ortaya çıkacak sonuçların değerlendirilmesi doğalgazlı termik santraller için de geçerlidir.Yukarıda da belirttiğimiz üzere ,doğalgazlı , fueloil ve kömürlü termik santrallerin bacalarından çıkan zehirli gazların , partiküllerin yaklaşık 500-1000 km etki alanına sahip olduğu göz önünde bulundurulursa, kurulmak istenen tüm bu termik santrallerin Çukurova-Doğu Akdeniz Bölgesine ÖLÜM-AÇLIK – YOKSULLUK ve HASTALIK getireceği aşikardır. .

“……Termik santrallerin bacalarına konulan baca gazı desülfürizasyon tesisleri bacalardan çıkan kükürt ve küçük kül parçacıklarını % 99” a kadar tutabilmektedir. …..Ancak bu tesisler azotoksitleri , karbonmonoksit ve karbondioksiti , kömür ve küldeki radyoaktif maddeleri filtre etmez…. “(Bkz. Delil listesi-44 / Türkiye”de Termik Santraller ve Çevresel Etkileri -Sedat Avcı / İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü –Coğrafya Dergisi , Sayı:13 , Sayfa: 1-26 , İstanbul ,2005 )

Doğalgazlı termik santralde oluşacak yüksek orandaki ısıyı soğutmak amacıyla, denizden soğutma suyu alınacak olması nedeniyle , Sugözü termik santralinin deniz ekosistemine olan olumsuz etkisi, doğalgazlı termik santralde de sözkonusu olacaktır. ( Bkz. Delil listesi-13/ Yumurtalık Asliye Hukuk Mahkemesinin 2003 /89 D.İş sayılı dosyası )

“..Termik santrallerde önemli miktarda yüksek basınca ve sıcaklığa sahip buhar üretilmekte ve elektrik üretiminde bu buhar kullanılmaktadır. …..Termik santrallerde atık olarak çıkan ısının yaklaşık %15”i baca gazı içinde , % 85 “i ise su ile dış ortama bırakılmaktadır. …..çoğunlukla termik santralden çıkan atık suyun sıcaklığı ortam sıcaklığından fazladır.Örnek olarak Soma B termik santralinin her ünitesi ayrı ayrı saatte 90 ton dolayında 9—95 C sıcaklıkta su çıkartmakta ve bu su kanallara verilmektedir. ( EÜAŞ , 2004 )Sıcak suyun su kaynaklarına verilmesi sonucunda , kaynağının da sıcaklığı artmakta , suyun yoğunluğu, viskozitesi,yüzey gerilimi ve oksijen çözebilme kapasitesi azalmaktadır.Bütün bunlar su kaynaklarında yer alan canlıları olumsuz yönde etkilemektedir. ( Meriçboyu v.d. 1998 b: 581 )“(Bkz. Delil listesi-44 / Türkiye”de Termik Santraller ve Çevresel Etkileri -Sedat Avcı / İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü –Coğrafya Dergisi , Sayı:13 , Sayfa: 1-26 , İstanbul ,2005 )



Deniz Ekosistemi Üzerindeki Benzer Etkiler Nehirlerden Sogutma Suyu Alacak Olan Termik Santrallerde de Gerçekleşecek olup , nehirden soğutma suyu alındığında içme sularına karışacak olan soğutma suları insan sağlığı çok daha fazla tahrip edici etki yapacaktır.

3)Çukurova Bölgesinde Kurulmak İstenilen Kömürlü ve Doğalgazlı Termik Santrallerin Dünyaya ve Türkiye”ye Olası Etkileri :

Termik Santraller küresel ısınmaya sebep olmaktadırlar. Bugün küresel ısınma ve küresel ısınmaya bağlı iklim değişiklikleri dünyanın en önemli sorunudur.Küresel ısınmaya neden olan karbon kökenli sera gazlarının % 30”u termik santrallerden kaynaklanmaktadır. Bir termik santral 2 milyon otomobilin ürettiği sera gazına eşit sera gazı üretmektedir. Atmosfere yayılan karbon kökenli sera gazları , atmosferin üst tabakalarında bulunan ve dünyada yaşamın sürmesine olanak sağlayan mantoyu kalınlaştırmakta , dünyayı çok hassas bir ısı dengesinde tutmayı sağlayan bu manto kalınlaştıkça , dünyaya giren güneş ışınlarının dünyadan yansıması zorlaşmakta ve sera etkisi adı verilen sonuca yol açmaktadır. Sera etkisi nedeniyle de dünyanın ısısı gün geçtikçe artmaktadır. Isının artması sonucunda su olan yerlerde daha fazla buharlaşma sonucunda dengesiz ve düzensiz yağışlarla meydana gelen sel felaketleri , su olmayan yerlerde ise daha fazla buharlaşma sonucunda kuraklık meydana gelmektedir. Herhangi bir belgesel kanalını açtığınızda , eriyen buzul dağları artık sıradan görüntüler arasındadır.2040”larda son buzulların da eriyeceği tahmin edilmektedir. Küresel ısınmanın en önemli sonucu ise , artan ısı nedeniyle su olan yerlerde daha fazla buharlaşma ve daha fazla buharlaşma nedeniyle dengesiz ve orantısız yağışlar sonucunda meydana gelen sel felaketleridir. Onlarca kişinin öldüğü İstanbul”daki 2009 yılında meydana gelen sel felaketinin (Bkz. Delil listesi -32 / Türkiye “deki tüm ulusal gazetelerin 9-10-11.09.2009 tarihli nüshaları ) asıl nedeni küresel ısınma , küresel ısınmanın en önemli nedeni ise termik santrallerdir. İstanbul”da en fazla yağış olan yıl 1996”da m2”ye 64 kg yağmur düşmüşken , 2009”daki sel felaketinde m2”ye 225 kg yağmur düşmüştür. İşte küresel ısınma nedeniyle daha şimdiden ucunu gösteren felaketlerin , gelecekte tahmin edilen boyutu çok ürkütücüdür. Birleşmiş Milletler, ve Avrupa Birliği”na göre küresel ısınma ve buna bağlı oluşan iklim değişikliğinin yani su olan yerlerde SELİN , su olmayan yerlerde ise KURAKLIĞIN en önemli nedeni KÖMÜR ve doğal gaz gibi fosil yakıtlarla ELEKTRİK elde etmektir.

Küresel ısınmanın tarım alanlarında , ekosistemlerde ve canlı yaşamında meydana getirdiği tahribatla ilgili çeşitli raporların yayımlandığı gazete haberleri ektedir.( Bkz. Delil listesi -33 ) FAO ( Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü ) verilerine göre küresel ısınmaya bağlı iklim değişikliklerinden dolayı tarım alanlarının sel ve kuraklıktan etkilenmesi sonucu gıda stokları her geçen gün azalmakta , bu realite ise yakın zamanda tüm dünyayı etkileyecek su ve yiyecek savaşlarına doğru dünyayı sürüklemektedir.

Termik Santraller bölgesel açıdan da hem çevrenin onarılamaz ölçüde tahrip olmasına ve hem de çok büyük maddi zararlar ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Çukurova Üniversitesi, TÜBİTAK ve RIHN’nin (Japonya) yaptığı çalışmadaki öngörülere göre; 2070 yılında Seyhan Havzası’nda hava sıcaklığı 2-3,5°C artacak, yağışlar % 25-35 azalacak, dağlardaki karlar daha erken eriyecek, sulama suyu azalacak, tarımsal ürün deseni değişmek zorunda kalacak, kuru ve sulu tarım bölgeleri etkilenecek, yeraltı suları üzerindeki kullanım baskısı artacak ve kirlenme riski oluşacak, kıyı bölgelerinde 10 km içerilere kadar yeraltı sularına tuzlu deniz suyu karışacaktır. (Bkz. Delil listesi -34 / http://www.iklim.mdgf-tr.org/index.php?ID=309&LNG=1 )Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nce (IPCC) yürütülen ön çalışmalar uyarınca; Seyhan Havzası’nın da içinde yer aldığı Doğu Akdeniz Bölgesi küresel ısınmaya karşı en hassas ve savunmasız bölge olarak tespit edilmiştir. Yukarıdaki Birleşmiş Milletler in verilerine göre yaşadığımız bölge yakın gelecekte ciddi boyutta kuraklığa maruz kalacaktır.Bütün bu gerçeklere rağmen Doğu Akdeniz –Çukurova bölgesinde yılda 30 milyon ton kömür ve metreküp hesabını bilemediğimiz kadar çok doğalgaz yakılarak elektrik elde etmek için 35 adet termik santral yapılmak istenilmektedir. .Bu yeni kirleticilerin kümülatif etkisi düşünüldüğünde meydana gelecek zarar tahmin dahi edilememektedir. Bölgedeki kuraklık hızlanacaktır. Çünkü filtre sistemleri iklim değişikliğinin sebebi olan karbon kökenli sera gazlarını tutamazlar. Böyle bir sistem de dünyada bulunmamaktadır.



IV ) ÇED Sürecinin Davalı İdare Tarafından İşlevsiz Bir Bürokratik Prosedür Olarak Uygulanması ve Türkiye”de ÇED Raporlarında Kümülatif Değerlendirme –Havza Planlamasının Yapılmaması :

Davaya konu lisanslar verilirken kümülatif etki hesabı yapılmamıştır. Devam eden süreçte ÇED raporlarında da bu hesap yapılmamaktadır. Davalı idare muhtemelen vereceği cevapta kümülatif etki hesabının lisans alma sürecinde yapılamayacağını , bu hususun ÇED sürecinde değerlendirilmesi gerektiğini belirtecektir. Kümülatif değerlendirme yapıldığında , ÇED olumlu kararı verilmesine de ,ÇED"den önce lisans verilmesine de , bu kadar termik santralin yan yana kurulmasına da olanak yoktur . Yan yana kurulması planlanan 35 adet termik santral işletmesinin her birinin kullanacağı ayrı bir hava , su ve toprak varmış gibi, her biri ayrı ekosistem içinde yer alıyormuşçasına ÇED raporları hazırlanmakta, lisans verilen santralin kuruluşuyla ilgili tüm değer ve hesaplamalar Doğu Akdeniz Bölgesinde başka termik santral , rafineri , Petro kimya tesisi, demir-çelik tesisi yokmuş gibi yapılmaktadır. Bunların kümülatif etkisi hiçbir şekilde hesaplanmamaktadır.Bu kadar dar bir alanda bu kadar çok sayıda termik santral kurulmasının örneği dünyanın hiçbir yerinde yoktur.



Davalı EPDK aşağıda ayrıntılı olarak açıkladığımız üzere kanunla verilmiş görevlerini yerine getirmemekte dava konusu termik santrallerin ÇED sürecini sonucu baştan belli , işlevsiz bir bürokratik bir prosedür olarak , dostlar alışverişte görsün misali şeklinde tanımlanabilecek bir şekilde geçiştirmektedir. Müvekkil Çevre Koruma Derneklerinden bazıları lisans iptal davaları açmadan önce kamu hizmeti niteliğindeki görevlerini yerine getirebilmek için kömürlü ve doğalgazlı termik santrallere karşı evvelce çeşitli ÇED ( Çevresel Etki Değerlendirme Raporu) iptal davaları açmışlardır. Ancak Türkiye”de ÇED prosedürü de yukarıda da vurguladığımız üzere uygulanması gerekli ancak sonucu baştan belirlenmiş bürokratik bir prosedür olarak görülmekte ve uygulanmaktadır . 7 yıl önceki Çevre Bakanlığı verilerine göre 38.000 civarında ÇED başvurusundan sadece 33 tanesi olumsuz olarak sonuçlanmıştır. Zira piyasada faaliyet gösteren ÇED raporunu hazırlayacak ÇED firmaları ücretlerini ilgili şirketlerden almakta ve ortalama 500 -600 sayfalık ÇED raporunda tesisin her türlü zararı sayıldıktan sonra sonunda “ÇED olumlu raporuna “ imza atılmaktadır. Yukarıda da belirttiğimiz üzere Bu termik santrallerin tamamının ÇED raporları hazırlanırken ; gaz ve soğutma suyu için alıcı ortam olan toprağa –suya –havaya etkisi hesaplanırken kasıtlı olarak eksik hesaplanmakta ve İskenderun körfezinde( veya ilgili bölgede ) kurulmuş ve kurulacak olan tek kirletici tesis sözkonusu ÇED raporu hazırlanan termik santralmiş gibi hesaplamalar yapılmaktadır. İskenderun körfezinde hali hazırda Sugözü termik santrali , İskenderun Demir çelik fabrikası , Atakaş Demir Çelik fabrikası ,BTC Şti. , Toros Gübre fabrikası , muhtelif Petro kimya tesisileri ve rafineriler bulunmakta ; ancak yeni kurulacak olan herhangi bir termik santralin ÇED raporunda, İskenderun körfezinde sadece ÇED”i hazırlanan TEK BİR termik santral kömür yakacak – soğutma suyu denizden çekecekmiş gibi hesaplamalar yapılmaktadır. Böylece kümülatif etki –havza planlaması yapılmadan hazırlanan ÇED raporları , sadece Doğu Akdeniz”de değil Türkiye”nin tamamında tek 1 termik santral kurulacakmış gibi hesaplama yapıldığı için , olumsuz etkiler ÇED raporlarında doğanın tolere edebileceği sınırlar içinde gösterilmektedir. Endüstri kirliliğinden kaynaklı ölümleri yaşamış endüstrileşmiş ülkelerde havza planlaması yapılmakta , stratejik ÇED yönetmeliği bulunmakta ve hiçbir şekilde bu kadar dar bir alanda 1”den fazla termik santrale izin verilmemektedir. Yukarıda alıntı yaptığımız Atlas Enerji –Diler termik santrali ÇED raporu bunun tipik bir örneğidir. Bu nedenle İskenderun Sarıseki”de inşaatı şu anda tamamlanmış olan ve yakında çalışmaya başlamak üzere olan Atlas Enerji - Diler Termik Santraline karşı müvekkillerden İskenderun Çevre Koruma Derneği tarafından açılmış olan ÇED iptal davası Hatay İdare Mahkemesinin 2008 / 1383 E. ve 2011 / 374 K. Sayılı kararıyla( Bkz. Delil listesi-35 ) müvekkil dernek lehine sonuçlanmış ve mahkeme bilirkişi raporunda da tesisin hemen yakınında bulunan İskenderun Demir Çelik fabrikasının kümülatif etkisi hesaplanmadığı için “ÇED olumlu raporu “ iptal edilmiştir. Ancak henüz mahkeme kararının mürekkebi kurumadan Diler termik santrali –Atlas Enerji yeni bir ÇED daha satın almış ( ! ) ve inşaatına devam etmiştir. 7 yıl önceki Çevre Bakanlığı verilerine göre 38.000 ÇED başvurusundan sadece 33 tanesinin olumsuz rapor aldığı ve ÇED firmalarının ücretlerini Bakanlıktan –İdareden değil, ÇED yaptıran firmadan aldığı bir ülkede bu konuda en iyi tanımlamanın satın alma olduğunu düşünüyoruz.

Yukarıda belirttiğimiz üzere "sonucu baştan belli bürokratik prosedür olan " ÇED süreçlerinde halkın katılımı toplantıları yapılmakta ve halk sözde “ bilgilendirilmektedir. Bu “sözde” bilgilendirme toplantılarından önce halk arasında termik santralin iş ve aş getireceği vaad edilmekte ve kırsal bölgede yaşayan , tarımı bitirilmiş ülkede kasten yoksullaştırılmış saf halkımız aldatılmaktadır. Zira genelde Dünya Bankası kredisiyle yapılan termik santraller için Dünya Bankası yerel halkta bir tepki olmaması şartıyla kredi vermektedir. Bu nedenle şirketler “ sözde “ halkın katılımı toplantılarından önce çok dikkatli davranmakta ve tepki çekmemek için iş ve aş vaadiyle bu süreci geçiştirmektedirler. Oysa ki ; gerçeğin çok farklı olduğu , termik santrallerin hiçbir şekilde istihdam sağlamadığı Yumurtalık -Sugözü termik santraliyle ilgili olarak www.kenthaber.com adlı internet sitesinde bölge halkının mesajlarından anlaşılmaktadır. ( Bkz.Delil listesi -20 / www.kenthaber.com yayın tarihi 9.01.2007 tarihli internet forum ) Müvekkillerden dönemin Adana İl Genel Meclis üyesi Ahmet Baştagül”ün Sugözü termik santralinin yarattığı kirlilikle ilgili yaptıkları basın açıklaması sonrası internet sitesindeki foruma mesaj gönderen , İş ve aş vaadiyle kandırılmış Erdoğan Aydoğan adlı genç 30.01.2007 tarihinde gönderdiği mesajda şöyle demektedir.

Termik santralin genel müdürü Sırrı Uyanık beye sesleniyorum. ( Sırrı Uyanık santralin kurulduğu tarihlerde Yumurtalık Kaymakamı olup , kaymakamlıktan istifa etmiş ve hemen akabinde Sugözü Termik Santralinin genel müdürü olmuştur ) 99-2000”li yıllarda öztur otelin altındaki toplantılarda biz Yumurtalık gençleri olarak termik santralin kurulması için kendisine çevre örgütü diyen bir çok grupla mücadele ettik .Fakat şu anda Yumurtalık gençlerinin termik santralde çok azı çalışıyor .O da müteahhit firmalarda .Yumurtalık insanı termik santral kurulurken sizlere karşı çıkmadı .İlçemize yatırım gelsin işsizliğimize çare olsun dedi. Dışarıdan gelen provokatif eylemcilere karşı çıktı. Yumurtalığa sahip çıkın ki onlar da size sahip çıksın Bkz.Delil listesi -20 / www.kenthaber.com mesaj tarihi 30.01.2007 internet forum ) Erkan Demir isimli kisi ise aynı internet sitesinde 5.07.2007 tarihinde şunları söylemektedir. “Yumurtalıklı olarak termiğin zararını biz de görüyoruz. Köyümüzdeki üzüm bağları kurumaya başladı .Yumurtalık civarındaki bütün gençler iş diye kıvranırken termikte başka illerden işçi getiriyordunuz. ““( Bkz.Delil listesi -20 / www.kenthaber.com mesaj tarihi 5.07.2007 internet forum) İş ve aş vaadiyle kandırılan ve yaşama alanlarını kaybeden Yumurtalıklıların mesajları devam etmektedir.

V) Termik Santrallerin Ekonomi-Politik Açısından Değerlendirilmesi :

a) Türk Köylüsünün Yoksullaştırılma Süreci :

Termik santral ÇED süreçlerinde halkın neden tepkisiz kaldığı ve neden termik santrale iş ve aş vaadiyle baktığını anlayabilmek için , olayı ekonomi-politik açısından değerlendirmek gerekmektedir.



Ülkemiz toprakları üzerinde 2002 yılından bu yana dünya tarihinde eşine benzerine az rastlanır bir yıkım ve istila süreci başlamış olup , başta Çukurova olmak üzere ülkemiz toprakları ( adına çok uluslu denilen ancak az uluslu olan) küresel enerji kartelleri tarafından işgal edilmektedir. Çocuklarımızın geleceği , milyonlarca insanın geçim kaynaklarını kaybetmesi , 100 binlerce( belki de milyonlarca ) insanın kanser olması , hayvancılığın –balıkçılığın –tarımın bitmesi pahasına , küresel enerji kartellerinin menfaati doğrultusunda yürütülen bu yıkım süreci bize yaşam alanı bırakmamaktadır. Gözünü para hırsı bürümüş parayı her şeyin üzerinde tutan enerji kartelleri ve onun yerli işbirlikçileri ülkemizi bir felakete doğru sürüklemektedirler. Toprağı , suyu ve havayı radyoaktif maddelerle –asit yağmurlarıyla zehirleyen insanların kanser olmasına , hayvanların genetiğinin değişerek sakat doğmasına yol açan termik santral sayısı 2002 yılına kadar 28 taneyken şu anda 200”ü geçmiş ve sadece Çukurova bölgesinde 35 tane planlanmaktadır. 100 km çapında alanda çocuklarda kan kanseri oranını 50 kat arttıran 3 adet nükleer santral planlanmakta olup ,; Amerikan Nükleer Komitesi verilerine göre halen aktif olan ve yakın zamanda 7 şiddetinden büyük bir yıkıcı deprem beklenen Kuzey-Anadolu Ecemiş Fay hattının bitim noktasının 30 km doğusunda olan Mersin-Akkuyu”da bir tanesi planlanmakta olup , Rusya”nın nükleer atık deposu olarak kullanılmak üzere inşaatına başlanmıştır. Dünya mirası listesinde yer alan ve ekosistem açısından dünya üzerinde eşi benzeri olmayan Çanakkale Kaz dağları, çıkardıkları altının sadece %1”(bir ) “ini yasal olarak Türkiye”ye bırakmakla yükümlü olan az uluslu altın şirketlerinin tekeline bırakılmış, Kaz Dağlarının eteğinde yer alan 28 köyün içme suyuna altın madenciliğinde kullanılan siyanür karışmış ve yakın bir gelecekte insanların kanser olma altyapısını hazırlamıştır. Türkiye”nin her yerinde 2000”, aşkın HES projesi planlanmış , Çukurova”da Seyhan nehri havzasında 50 civarında aynı nehir üzerinde yapılan HES”ler , hiçbir havza planlaması yapılmaksızın ekosistemi tahrip ederek ülkemizin topraklarında yakın zamanda biyolojik üretimin bitmesine ( yani toprağımızda ekin bitmemesine ) neden olacak şekilde ekosistemi tahrip etmektedir. ABD"nin önümüzdeki dönemde oluşacak mısır fazlasını mısır yağı olarak eritebilmek için, ülkemizde 25 dönümün altındaki zeytinliklerin imara açılmasına -zeytinyağı üretiminin baltalanmasına neden olacak yasal düzenleme AKP hükümeti tarafından yapılmıştır. 12.000 madenciik ruhsatı 2012 yılında yapılan yasa değişikliğiyle ruhsat verme konusunda neredeyse tek yetkili hale getirilen Başbakanın önünde beklemektedir. Rafineriler , petrokimya tesisleri , çimento fabrikaları her yerdedir. İnanılmaz bir yüzsüzlükle , arsızlıkla 2000 yıllık Osmaniye –Kastabala antik kenti üzerine Fransız şirketi tarafından çimento fabrikası kurulmak istenilmiş , İdare Mahkemesi tarafından son anda engellenmiş ve Türk halkının yeterince yoksullaşmasını bekleyen küresel karteller avının açlıktan yuvasından çıkmasını bekleyen bir canavar gibi pusuya yatmış uygun zamanı beklemektedir.

Senaryo her yerde aynıdır. Küresel enerji kartellerinin yerli işbirlikçiler vasıtasıyla yoksullaştırdığı Türk halkı , Türkiye”yi AB”yi ısıtacak- enerji ihtiyacını karşılayacak bir kazan dairesi haline getirecek zehirleyici –kirletici teknolojiye, iş-aş olarak bakmaktadır. Akkuyu”ya nükleer santral alanına çalışma yapmaya gittiğimizde “nükleer santral kurulduğunda zehirlenip öleceksiniz “ dediğimizde 19-20 yaşlarında bir gencin “aç öleceğime tok ölürüm abi “ cevabı birçok şey ifade etmektedir. Şirketler her yerde halkı 2000- 3000 kişiye sigortalı iş vereceğiz diye kandırıp daha sonra , birkaç 100 kişiyi inşaat işinde çalıştırdıktan sonra , kalifiye olmayan köylüye kapılarını kapatmaktadırlar. . Tufanbeyli “de Enerji-sa termik santralinin kurulacağı Yamanlı köyünde köylü iş –aş yalanlarıyla ikna edilmiş, ancak aldatılan ve termik santral inşaatında çalıştırılmayan 300 kadar köylü, dışarıdan 40 kadar işçi getirilip inşaatta çalıştırılması üzerine , Enerji-sa termik santrali inşaatına 2012 Kasım ayında saldırmış ve şirket çalışanlarına saldırıp , şirket kamyonlarını yakmıştır. Şirket ise olayı örtbas etmeye çalışıp , köylülerden şikayetçi olmamıştır. 2002 sonrasında kasten yoksullaştırılan halkımız “neden beni çocuğumu zehirliyorsun “diyerek termik santral şantiyesine tepki göstermemiş . “Neden bana iş vermedin “diye tepki vermiştir. ( Bkz. Delil listesi -60 / www.ahaport.com / ilgili haber ) Burada diğer bir anekdot ise termik santralden önce dönümü 2.000,00 TL olan tarlaların , köylülerin tepki göstermemesi amacıyla 6.000,00 -7.000,00 TL civarında bir paraya satılması , satılmayanların ise kamulaştırma davasında 11.000,00 TL civarında bir bedel karşılığında alınmasıdır. Tabii kasten yoksullaştırılmış Türk köylüsü için kamulaştırma bedelleri de yükseltilmiştir.



Türk halkı 2002 yılından sonra kasıtlı olarak ağır bir yoksullaşma sürecine sokulmuştur. Türkiye , AB sürecinde 2006 yılında verdiği taahhüt sonucu kırsal alanda yaşayan ve nüfusun %35”ini oluşturan( 25 milyon ) çiftçi-köylü nüfusunu 10 yıl içinde % 8”e ( 5 milyon ) indirmeyi taahhüt etmiştir.Bu doğrultuda tarımla uğraşan nüfus hızla yoksullaştırılmıştır. Ziraat Mühendisleri Odasının verilerine göre şu anda nüfusu 80 milyona dayanan Türkiye”de , kırsal alan nüfusu 22 milyona gerilemiş durumdadır. Yani 2006”da nüfusun %35”i köylerde yaşarken 2014 itibariyle köylerde yaşayan nüfus %25”e inmiştir. Bu süreçte dışarıdan sarımsak -mısır ithal edilen ülkede ürünü para etmeyen yoksullaşan Tük çiftçisi –köylüsü tarım topraklarını elinden çıkarmaya başlamış , tamamı kırsal alanda kurulan termik santral , nükleer santral , rafineri , petro kimya tesisi , çimento fabrikası , siyanürlü altın madenciliği , kömür madenciliği şirketlerine iş-ekmek gözüyle bakmış ve bakmaktadır. İnsanların geleceğini bitiren bu kirletici teknoloji birçok yerde ciddi bir tepkiyle karşılaşmaksızın sessiz –sedasız kurulmaktadır. Küresel enerji kartellerinin Türkiye”yi işgali için kolaylaştırıcı süreç olan AB sürecinde , sıra AB çevre mevzuatına geldiğinde bir anda hem Türkiye , hem de AB süreci bitirme noktasına gelmişlerdir. Türkiye”yi işgal eden kirletici teknolojinin önemli bir bölümü AB ( Fransız -Alman) sermayelidir ve AB çevre mevzuatının uygulandığı ülkelerde bu tesisleri kuramamakta , kursalar bile kapsamlı çevre mevzuatı nedeniyle karlılık oranı düşük kalmaktadır.

Diğer yandan dünyadaki endüstri malları üretiminin yaklaşık % 30”u şu anda uzakdoğuda gerçekleşmekte , yakın gelecekte % 50 olacağı tahmin edilmektedir. Avrupa”da ve Türkiye”de Uzakdoğu fiyatlarıyla rekabet edemeyen fabrikalar kapanmakta , bu arada Türk köylüsü yoksullaştırılarak kentlere göç ettirilmekte , termik santraller ise tek umudumuz olan tarım, hayvancılık ve turizmimizi bir daha ayağa kalkmamızı engelleyecek şekilde bitirmeye hazırlanmaktadır.

b) Fosil Yakıtla ( Kömürle ) Beslenen Vahşi Kapitalizm( SOMA KATLİAMI):

Soma katliamıyla ortaya çıkan gerçekler yukarıda aktardığımız sürecin belirli noktalarda sebebi , belirli noktalarda ise sonucudur. Soma"da kasıt derecesindeki ihmal nedeniyle 300 kişinin ölümüne yol açan Soma madencilik şirketi , halkı yoksullaştıran politikaları uygulayan siyasi iktidarın, seçim zamanı yoksul ve cahil halktan oy alabilmesinin karşılığı olarak dağıtılan sadaka kömürü çıkaran şirkettir. Sadakayla beslenip , dinle uyutulan halkın oylarıyla iktidara gelen, küresel vahşi kapitalizmin liberal ekonomi politikalarını uygulayan siyasi iktidar , halktan aldığı oylarla sahip olduğu gücünü halka zarar veren politikalar uygulamak için kullanmakta , Türk halkı fosil yakıtla beslenen vahşi kapitalizmin-küresel enerji kartellerinin kölesi haline getirilmektedir. Halka dağıtılabilmesi için ucuza çıkarılması gereken kömürün maliyetini düşürmek uğruna 2 kat kapasiteyle çalıştırılan, aldığımız duyumlara göre işçilerin vardiya değişimini ocakta madende birbirlerinin elinden kazmayı alarak yaptıkları –bu nedenle vardiya değişiminde bütün işçilerin aşağıda olduğu madende , fazla sayıda işçi madende olduğu için fazla oksijen verilmiş ,bu da yangına ve boğulmaya sebep olmuştur. 300 insanımız gözgöre göre siyasi iktidarla kol kola yürüyen sömürücü şirketlerin kazancı ugruna ölüme gönderilmiştir. TV ekranlarında, ölümden kılpayı kurtulmuş olmasına rağmen ölüm pahasına tekrar madene inmek zorunda olduğunu çünkü kredi kartı borcu olduğunu , çocuklarının ekmek beklediğini , tarlası olduğu halde ürünü para etmediği için çiftçilik yapamadığını ve madencilik yapmak zorunda olduğunu anlatan kasten yoksullaştırılmış insanımız yukarıda aktardığımız süreci bir kez daha doğrulamaktadır . Soma katliamı, fosil yakıtla beslenen vahşi kapitalizmin-küresel enerji kartellerinin ve yerli işbirlikçilerinin kasten yoksullaştırdığı halkımızın ve ülkemizin üzerinde oynanan oyunun turnusol kağıdıdır. Soma katliamından hemen sonra , Türkiye Taşkömürü İşletmelerinin 115 işçi alımıyla ilgili ilanına tam 4000 kişinin başvurması ise Türkiye”nin geldiği noktayı açıkça gözler önüne sermektedir.

KÜRESEL ENERJİ KARTELLERİNİN TÜRKİYE”Yİ İŞGALİNDE , HALKIMIZIN GELECEĞİNİ YOK EDECEK , ÇOCUKLARI ANNE KARNINDAYKEN ZEHİRLEYECEK TERMİK SANTRALLERDE İSE KÖMÜR YAKILMAKTADIR. 1000 MW GÜCÜNDEKİ BİR TERMİK SANTRALİN YILLIK KÖMÜR İHTİYACI ORTALAMA 3 MİLYON TON”DUR. YAPILAN İSTATİSTİKLERE GÖRE 3 MİLYON TON KÖMÜRÜN ÇIKARILMASI İÇİN 1 YILDA


Yüklə 345,86 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin