1. Musîbet ve Musîbetten Kaynaklanan Üzüntünün Tedavisi
Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır: "Sabredenleri müjdele.Nitekim bunlar, kendilerine bir musibet geldiği zaman:'Biz Allah'a aidiz ve elbette O'na döneceğiz.' derler.İşte Rableri katından rahmet ve merhamet onlaradır.Doğru yola ulaştırılmış olanlar da bunlardır."648 Ahmed b. Hanbel'in Müsned'inde Hz. Peygamber'in: "Bir musibete uğrayıp: 'Biz Allah'a aidiz ve elbette O'na döneceğiz. Allah'ım! Musibetim konusunda bana mükafât ver ve ondan daha hayırlısını lütfet.' derse, Allah da ona musibetinde sevap verir ve ondan daha hayırlısını lütfeder."649 buyurduğu rivâyet edilmiştir.
2. Üzüntü ve Kederin Tedavisi
Tirmizî'de rivâyet edildiğine göre Hz. Peygamber'i bir durum üzdüğünde: "Ya hayy, ya kayyûm, rahmetinle yardım istiyorum."650 diye dua ederdi. Ebû Dâvûd'un Sünen'inde üzüntülü durumlarda Allah Resûlü'nün: "Allah'ım! Rahmetini umuyorum. Beni bir an bile nefsime bırakma. Bütün işimi düzelt. Senden başka hiçbir ilah yoktur."651 şeklinde Allah'a yakardığı rivâyet edilmiştir.
C. Hz. Peygamber'in Sağlığın Korunması İle İlgili
Uygulamaları
Hz. Peygamber'in canı bir şey yemek istemediği zaman onu yemez, isteksizce yemek için nefsine işkence çektirmezdi. Bu, sağlığı korumada temel ilkedir. İnsan canı çekmeden ve iştahsızca bir şeyi yerse, onun zararı faydasından daha çok olur. Kendisine kızartılmış keler sunulunca onu yemedi. "Yoksa haram mı?" denilince: "Hayır! Kavmimin yaşadığı bölgede yoktur, ondan hoşlanmıyorum."652 buyurdu.
İbn Mâce'nin rivâyet ettiğine göre Allah Resûlü eti severdi ve: "Et, hem dünya hem de âhiret halkının temel (başlıca) yiyeceğidir."653 derdi. En sevdiği, koyunun ön ayak ve boynun ön kısmı idi. Dubâa bt. Zübeyr'in kendi evinde koyun kestiği ve Resûlullah'ın ona: "Kestiğiniz koyundan bize de tattırın." diye haber gönderdiği nakledilmiştir. Kadın, elçiye: "Sadece boyun kısmı kaldı. Ben de bunu Allah Resûlü'ne göndermeye
utanıyorum." dedi. Elçi dönüp durumu Hz. Peygamber'e anlattı. Bunun üzerine Resûlullah: "Ona git ve bu kısmın koyunun kılavuzu, hayra en yakın ve eziyetten en uzak kısmı olduğunu söyle." 654 buyurdu.
Soğuk ve tatlı içecekleri çok severdi. Ona tatlı su getirilirdi. Dinlenmiş suyu tercih ederdi. Çünkü su dinlendiği zaman toprak parçacıkları suyun dibine çöker.
Müslim'in rivâyetine göre Allah Resûlü: "Kapları örtünüz, kırbaların ağzını bağlayınız."655 buyurmuştur. Buhârî'de de Hz. Peygamber'in su kabının ağzından içmeyi yasakladığı656 rivâyet edilmiştir.657
Hz. Peygamber bütün işlerinde vücuda fayda veren mutedil sistem üzere hareket ederdi: Yemesinde, içmesinde, giyinmesinde, uykusunda, uyanmasında, yürümesinde, oturmasında ve temizliğindeki tutum ve davranışlarına bir bak! Allah'ın rahmeti ve selamı onun üzerine olsun. O, ümmetine ihtiyaç duydukları her şeyi öğretmiştir.
SONUÇ
Bu kitabı okuyan, Hz. Peygamber'in iyi/yaşanılır bir hayat için örnek olduğunu görecektir. O, ruhu ve bedeni ıslah eden temel ilkelerden ihtiyaç duyduğumuz her şeyi bize getirmiştir. Bu temel ilkeler, ilk müslümanları yücelten Kur'an'ın ilkeleridir. Onlar, bu yüce ilkeler sayesinde geniş bir coğrafyada egemenlik ve uygarlığa ulaştılar. Bu yüce ilkeleri terk ettikleri zaman toprakları azaldı. Tüm yetkilerini kaybettiler ve başkalarına kul-köle oldular.
Müslümanlar bugün dinî eğitimlerinde geri kalmışlardır; zira onlar kendilerini Kur'an'dan uzaklaştıran bilgileri öğreniyorlar. Hidâyet bulmak ve gereğince amel etmek amacıyla değil, sadece bereket elde etmek için Kur'an'ı öğreniyorlar!!! Kur'an'ı bizden öncekilerin öğrendikleri gibi öğrenseydik gerilemez, Allah'ı inkar ettikleri halde medeniyetlerini Kur'an'ın ilkelerine göre inşa eden gayri müslimler lider olmazlardı…
Kendimizle gayri müslimler arasında bir karşılaştırma yaparak, bizim okullarımızda ne yaptığımız ile onların okullarında ne yaptıklarını ortaya koyduğumuzda, üzüntümüz ve pişmanlığımız kat be kat artacaktır. Fakat nice pişmanlıklar geriye ibret ve ders bırakır! Ey müslümanlar, ibret almak için iyice düşününüz.
Biz, Zeyd'le örnek verir ve: "Darabnâ Zeyden=Zeyd'i dövdük." ve "nedribühû=onu dövüyoruz." derken onlar, ticaret yapmak ve keşiflerde bulunmak için yeryüzünde seyahat ediyorlar.
Biz, Cem'u'l-Cevâmi'in remizlerini/işaretlerini ve İbnü'l-Hâcib'in içinden çıkılmaz karmaşık sorunlarını çözerken onlar, cisimleri unsurlarına ayırırlar ve ondaki her uzvun görevini ve her cismin ihtiyaç duyduğu şeyi tanımlıyorlar…
Biz, mantığa ilişkin en küçük ve en büyük öncülleri telif ederken onlar, iktisâdî şirketleri ve hayır cemiyetleri kuruyorlar.
Biz, bu öncüllerden sonuçlar çıkartırken onlar, denizlerden inci, mercan, petrol, kömür, demir, altın vb. madenler ile yeryüzü hazinelerini çıkartıyorlar…
Biz, 'teebbeta şerran' ve 'ma'di yekrübü' gibi karmaşık isimlerle ibareler oluştururken onlar, ilaçlar, yiyecekler ve içecekler oluşturuyorlar, telgraf hatları kuruyorlar, kalelere toplar monte ediyorlar, demiryolu döşüyorlar, ziraat için verimli gübre meydana getiriyorlar ve her türlü iş âleti ile iş alanı/sahası üretiyorlar.
Biz, 'Hamamda aslan gördüm.' ve 'Ölüm tırnaklarını Zeyd'e batırdı.' cümlelerindeki istiâre sanatlarını icra ederken onlar, denizlerde gemi yürütüyolar, suları borular ve süzgeçlerden akıtıp elektrik üretiyorlar, trenleri, tramvayları ve arabaları kullanıyorlar.
Biz, hayvanların derilerini ve yünlerini inceleyip onların temiz olup olmadığını tartışırken, onlar, bu deri ve yünlerden süs ve eşya edinmek için fabrika ve iş yerlerinde işliyorlar…
Biz, Allah'ın sıfatlarının zâtı ile kâim, ezelî ve kadîm olduğunu açıklarken (ki engeller kaldırıldığında o sıfatları göreceğiz) onlar, Allah'ın sıfatlarını, insan, hayvan ve bitkiler üzerinde açıkladıkları ve Allah'ın nizam ve diğer yaratıkları hakkındaki bildikleri kanunlarla ortaya koyuyorlar…
Biz, bütün bilgilerimizde arkasında/arka planında nefsin kendisiyle temizleneceği veya ümmet ve memleketin yararlanacağı bir pratiği olmayan lafzî tartışmaların dışına çıkmazken onlar, gökyüzüne çıktılar, yerin altına indiler, suyu ve havayı hizmete sundular. Kâinattaki kanunlardan faydalanarak her şeye egemen oldular, bizi de zımnen kontrolleri altına alarak kendi menfaatleri için kullandılar. Biz onlara göre neredeyiz? Nitekim Allah Teâlâ: "De ki: 'Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?' Ancak akıl sahipleri düşünüp, öğüt alırlar."658 buyurmaktadır.
Hatiplerimiz minberde durur ve: "Dünya kâfirin cenneti, müminin ise hapishanesidir." diyerek inananları uygarlık işlerinden el çektirir; çünkü onlara göre uygarlık, âhiret işlerinden değildir. İnananları: "Kim Receb ayında üç gün oruç tutarsa, -deniz köpükleri kadar olsa bile- günahları bağışlanır. Hesaba çekilmeden cennete girer. Ancak Allah'ın sayabileceği nimetler verilecek." gibi ifadelerle âhirete teşvik eder. "İnsan iki şahâdeti (dil ile) söyleyip onlarla amel etmese de, Muhammed'in ümmetinden olur (Muhammed ümmeti hayır üzeredir)!! Resûl-i Ekrem kıyâmet günü günahkarlara şefaat edecektir. Cennete girmek amel/çalışmak ile değildir. Allah'a isyan eden suçlunun cennete, Allah'a itaat eden temiz kişinin cehenneme girmesi caizdir!!" gibi sözler, insanların bilinçlerini öldüren, onları korkaklık, tembellik ve kaosa iten, nefislerinden Allah saygısını gideren, O'nun vadinde şüpheye düşüren, dine bir anlam dindara da bir değer yüklemeyen söylemlerdir…
Müslüman, İslâm'a mensup olmakla yetinir olmuştur, yani ona göre amelin önemi yoktur. Çoğu müslüman İslâm'a göre amel etmiyor, fakat onlar ismen ve resmî sayımla müslümandır! Bunun sebebi, hatiplerimizin dillendirdiği çarpıtılmış bu öğretilerdir.
Bu hatipleri dinleyeni şaşkınlık alır ve: İnananlar dünyada nasıl zelil ve fakir oluyorlar? Sanki Allah bu kainatı ve ondaki faydalı şeyleri kâfirlerin yararlanması için yaratmış ve inananların cezasını zillet, miskinlik ve bu faydalı şeylerden mahrum bırakma olarak takdir etmiştir!! Sanki inanan, boynuna tesbih asmak ve bu dünyadan hiçbir şeyi tanımaz bir halde yalnızlığa veya mescide inzivaya çekilmek için var olmuştur! Sanki cennet tembellerin ve çalışmayanların yurdudur. Eğer bunlar, İslâm'ın esaslarından ise, onun esasları, acizlik, tembellik, fakirlik ve zelilliktir ki, bu, İslâm'ı ve esaslarını bilmemektir. Halbuki İslâm'ın temelleri, çalışma, aktiflik, zenginlik, izzet ve egemenliğin esaslarıdır!
Hatiplerimiz Allah'ın, âhirette kendilerine geniş yer vermek ve onları aziz yapmak için dünyayı inananlara zindan edip onları zelil kıldığını anlamışsa, âhirette onları ne ile aziz kılacak? Ahiretteki azizlik ancak dünyadaki azizliğe göre olacaktır. Allah'ın, kendilerinde inananların nitelik ve amelleri olmadığı halde (ismini imandan alan) imana nispet edilen, ismen mümin olanlara mı cenneti vereceğini zannediyorsun? Allah'ın cenneti boş yere vereceğini mi zannediyorsun? Yoksa O'nun, cenneti bir şeylere karşılık yaptığını mı zannediyorsun? O, karşılığı buyurduğu gibi:
"Uygun bir karşılık olarak." (en-Nebe 78/26) ve: "Kim bu dünyada kör ise, âhirette de kör olacak ve doğru yoldan da daha çok uzaklaşmış olacaktır." (el-İsrâ 17/72) şeklinde takdir etmiştir. Buna göre kör, dininin işlerini görmeyen, Rabbinin kelimesini, ümmetinin ve beldesinin izzetini yüceltmek için çalışmayan sapkın kişidir. Dünyada rezilliğe razı olup alçaklık içinde yaşayan ümmet, âhirette de aynı şekilde olup cehenneme girenlerden olacak, inananlardan olmadığı için cennette hiçbir nasipleri olmayacaktır.
Öyleyse, İslâm toplumları kendine gelip uyansın, Allah Resûlü'nün ve ashabının çalışmasına baksın ve Allah'a inananların nitelikleri hakkındaki O'nun şu âyetlerine kulak versinler: "İnananlar, ancak Allah'a ve elçisine inanan, sonra da (inançlarında) hiçbir şekilde kuşkuya düşmeyen, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihâd edenlerdir. İşte onlar, doğru olanlardır."659 "Erkek veya kadın olsun, kimler, inanacak ve iyi iş işleyecek olurlarsa, (şunu çok iyi bilsinler ki), Biz, onlara çok güzel bir hayat yaşatacağız ve onlara karşılıklarını, yaptıklarının en güzellerini (göz önünde bulundurarak) vereceğiz."660
"De ki: 'Allah'ın kulları için yarattığı elbiseyi/zineti, temiz rızıkları yasaklayan kimdir?' De ki: 'Onlar dünya hayatında hem inananlar (hem de inanmayanlar), kıyamet gününde ise sadece inananlar içindir.' İşte Biz bilen bir toplum için âyetlerimizi ayrıntılı bir biçimde böyle açıklıyoruz."661 "Allah, inananların aleyhine (üstün gelmesine) inkar edenlere hiçbir yol vermeyecektir."662
"O, göklerde ve yerde bulunanların hepsini kendi katından (bir lütuf olmak üzere) sizin hizmetinize sunmuştur. Bunda, kuşkusuz, düşünen bir toplum için alınacak ibretler vardır."663 "İzzet, Allah'a, elçisine ve inananlara aittir. Fakat münafıklar, (bu gerçeği) anlayamamaktadırlar."664 "Allah, içinizden inananlara ve iyi işler yapanlara -kendine ibadet etmelerinden ve O'na hiçbir şeyi ortak koşmamalarından dolayı-, kendilerinden öncekileri yeryüzünde hükümran kıldığı gibi onları da hükümran kılacağını, kendileri için hoşnut kaldığı dinlerini kendileri için güçlendireceğini ve korkularını güvene dönüştüreceğini vaat etmiştir. O halde bundan sonra kim inkar edecek olursa, (şunu çok iyi bilsinler ki), onlar, doğru yoldan çıkmış olanlardır."665
Bunlar müminlerin nitelikleridir. Hayatın gerçeğini ve dünyevî ilimleri bilmemeleri, dünyada yoksul, zelil ve köle olarak yaşamaları onların niteliği değildir. Aksine, onların nitelikleri, hayat gerçeğini insanların en iyi bilenleri ve Allah'ın kanunlarına göre en çok hareket edenleri olmaları ve aziz, hür ve bağımsız olarak yaşamalarıdır. Çalışmadan cenneti ummayın ve iman ile tembelliği bir araya getirmeyin! Ya azîz olarak yaşamak ya da şehîd olarak ölmek için çalışın. Nitekim Allah şöyle buyurmaktadır: "De ki: 'Çalışın; çünkü, Allah da elçisi de inananlar da çalışmalarınızı gözleyeceklerdir. Sonra da gizliyi de açığı da bilenin huzuruna gönderileceksiniz. O, o zaman, yapmış olduklarınızı size haber verecektir."666
"Ey Rabbimiz! Eğer unutacak ya da hata edecek olursak (bu yüzden) bizi sorumlu tutma."667 "Ey Rabbimiz! Biz, 'Rabbinize inanın!' diyerek imana çağıran bir davetçi işittik ve (davetine uyarak hemen) inandık. Ey Rabbimiz! O halde, Sen bizim günahlarımızı bağışla, kötülüklerimizi ört! Canımızı iyilerle birlikte al!"668
"İyiler, kuşkusuz, naîm cennetlerinde olacaklar ve sedirler üzerinde (oturarak etrafı) seyredeceklerdir. Sen, yüzlerinde mutluluğun parıltısını göreceksin! Onlara sonu misk kokan, mühürlenmiş (el değmemiş) saf bir şarap içirilecektir. O halde yarışanlar, bunun için yarışsınlar!"669
Yüce Allah'ın yardımıyla bitti!
Dostları ilə paylaş: |