BOURNE’UN MİRASI
PRODÜKSİYON NOTLARI
Bourne film serilerinin öykü mimarı TONY GILROY, dünyada yaklaşık 1 trilyon gişe yapmış oldukça popüler casusluk serisinin bir sonraki bölümü için kamera ardına geçti: Bourne’un Mirası. Yazar/ yönetmen ROBERT LUDLUM tarafından yaratılmış Bourne evrenine dayanarak, daha büyük bir komplodan oluşan orijinal bir hikâye ile efsaneyi büyümeye devam ediyor.
İzleyiciler, Akdeniz’den baygın bir şekilde çıkarılan Jason Bourne ile 12 yıl önce tanıştı. 3 film boyunca hayatta kalma mücadelesini ve kimliğini bulma yolcuğunu izlediler. Onun CIA denetçilerinin gittikçe tehlikeli bir hal alan dünya çapındaki insan avını izlediler. Treadstone programını, Bourne’un özel beceri ve yeteneklerini öğrendiler ve üçlemenin sonunda hikâyenin tamamlandığını bile düşünmüş olabilirler. Bourne’un Mirası entrikanın daha karanlık kısmını, daha derin bir mitolojiyi, hayatta kalmak için savaşmak zorunda olan yeni bir kahramanı izleyiciyle tanıştırmak için perdeyi yeniden açıyor.
Bourne’un Mirası tam anlamıyla önceden gelenin mirası, sonucu. Bourne’un, Son Ultimatom filminin sonunda deşifre olması; daha iyi ajanlar ve savaşçılar için yıllarca yapılan araştırmaları ve gelişimleri yakıp yıkmakla tehdit eden bir kıvılcım ateşliyor. İzleyiciler aslında çeşitli istihbarat programlarının var olduğunu, CIA’in Treadstone’unun da onlardan, fakat ilk geliştirilenlerden biri olduğunu ve Bourne’un hareketlerinin diğer programları deşifre edebilecek, oldukça büyük bir endişe yarattığını keşfedecekler.
Aaron Cross (JEREMY RENNER The Hurt Locker, The Town, The Avengers, Mission: Impossible—Ghost Protocol filmlerinde yer aldı) Outcome adındaki programda alan altı ajandan biri. CIA’in Treadstone’unun aksine Outcome ajanları Savunma Bakanlığı’nda kullanılmak üzere eğitiliyor ve geliştiriliyor. Outcome ajanları suiskastçilerden öte istisnai, yüksek riskli, uzun dönemli istihbarat görevlerinde kullanılmak için eğitiliyor. Treadstone ajanlarının desteklenmesi için önerilen davranış bilimi iyileştirildi ve geliştirildi ama Bourne’un hikâyesi halk tarafından önemsenmeye başladığında Outcome’ı bu kadar savunmasız hale getiren bu iki programın ortak çıkış noktaları oldu.
EDWARD NORTON (The Illusionist, The Incredible Hulk) Bourne evreninin tam ortasında siyah çizgi kuruluşu NRAG’nin (Uluslararası Araştırma Analiz Grubu), direktörü emekli Albay Eric Byer’i canlandırıyor. Byer bu programları kuran, parasal kaynak sağlanması için savaşa ve 11 Eylül olaylarından sonra oldukça fazla sayıda hevesli Amerikan istihbarat servisine satan kişidir. Olayların iç yüzüne baktığımızda tüm bu süreç boyunca orada olduğunu, önceki 3 film oynarken izlediğini fark ediyoruz. CIA Bourne’u kontrol altına alma konusunda başarısız olurken Byer’ın dünyası tehdit ediliyor ve Treadstone’un çöküşünün fark edilmesiyle birlikte bu iki baş medikal direktörün arasındaki yakın iş ilişkisi ortaya çıkıyor. Byer’ın Outcome için fedakarlık etmekten başka şansı yok. Bu da işin içindeki herkesin atılması anlamına geliyor, bu kişilerin arasında Outcome’ın oluşturulmasına yardım eden bilimsel ve medikal araştırmalar yapanlar da var. Şimdi olası tüm kaynakları kullanmak ve geri kalan çalışmasını korumak için virüslü programı silmek zorunda.
Academy Ödülleri® ‘nde kazanan oyuncu RACHEL WEISZ (The Constant Gardener, The Mummy) Renner’ın yanına; ilaç devi Candent’in Maryland’deki laboratuvarında güvenlik sistemi en üst seviyede ve yüksek maaşlı bir işte çalışan araştırmacı bilim adamı Dr. Marta Shearing olarak başrolde oynuyor. Outcome’dan sorumlu çığır açan bilim onun laboratuvarında geliştirildi ve görevlerinin arasında Outcome ajanlarını bölgeden geçerken, ender rastlanan durumlarda izlemek de var. Diğerleri gibi Aaron’ı da bir sayı, klinik bir nesne, bir kobay olarak tanıyor. İşinin ahlaki boyutunu görmezden geliyor ama tüm programın sonlandırılması gerektiğinde hayatı tehlikeye giriyor, hayatta kalmak için savaşırken yaptığı tercihlerin etik yönüyle yüzleştirilmeye zorlanıyor
STACY KEACH (W., American History X) Byer’ın baş danışmanı ve Pentagon bağlantısı emekli AmiralMark Turso rolünde oynuyor.
DENNIS BOUTSIKARIS, ulusal güvenlik amacı çerçevesinde bilim ve medikal alanında en son ve en ileri safhada çalışan ilaç devi The Candent Group’un CEO’su Terrence Ward rolünde oynuyor. Son 60 yıldır ordu/istihbarat rüyası olan gelişmiş savaşçı arzusu, biyokimya ve genom biliminde büyük buluşlar gerçekleştiğinde nihayet önem kazandı. Bourne’un Mirası’nın en başlarında Treadstone’un Byer’ın yaptığı ilk programlardan biri olduğunu öğreniyoruz ve film ilerledikçe Outcome’ın bile iyileştirilmiş olduğunu keşfediyoruz. Fakat bu programların her biri daha mükemmel ajanlar yetiştirme vaadinde bulunduğu için herbirinin kendine özgü kusuru ve eksikliği var. Aaron Cross’un fiziksel gelişimi Jason Bourne hayranlarına tanıdık gelecek. Bilişseli yükseliyor buna rağmen daha uygulanabilir ve daha kışkırtıcı becerilere sahip oluyor. Aynı zamanda büyük bir tehlike barındırıyor: Outcome ajanları kontrolün zor olduğunu kanıtladı ve Cross ilişkilerini kopardıktan sonra yaratıcıları için çok daha tehlikeli bir hal alıyor.
OSCAR ISAAC (Drive, Robin Hood) Outcome #3 rolünde oynuyor. Bourne’un Mirasında yer aldığı çok az sayıda sahnede Isaac’ın; bu gerginlikleri anlaştıklarından daha fazlası için imza atan iki adamın net ve açık bakış açısıyla keşfetme şansı var.
Bourne Ultimatum filminin ilk iki filmin arka planında oynamasıyla, Bourne’un Mirası önceki filmlerde askıda kalmış hikayeleri tamamlama şansına sahip oluyor. Hikaye daha önceki Bourne bölümlerinde yer alan imtiyazlı bir çok eski askerin rollerini yeniden ele almalarına neden oluyor. Bu karakterlerin içinde; Treadstone’un arsındaki medikal direktör Dr. Albert Hirsch rolünde 5 kez Academy Ödülleri®’nde aday olan T ALBERT FINNEY (Erin Brockovich, Big Fish) ve Bourne Ultimatum’da Bourne ile olan ilişkisi bozulan CIA’in iç soruşturmacısı Pam Landy rolünde JOAN ALLEN (The Notebook, Nixon) seyirci karşısına çıkıyor. DAVID STRATHAIRN (Good Night and Good Luck., L.A. Confidential) gizli operasyon gizlilik programı Blackbriar’ın direktörü Noah Vosen olarak geri dönüyor ve SCOTT GLENN (Training Day, The Silence of the Lambs) CIA’in direktörü Ezra Kramer rolünde oynuyor. Cross eşitsizliğe karşı koyarken ve sonlandırılmayı ret ederken onlar da eski pozisyonlarının paramparça olmuş olduğunu öğrenecekler.
Tony Gilroy’un hikayesi baz alınarak Tony Gilroy & DAN GILROY (Real Steel, The Fall) tarafından yazılan Bourne’un Mirası’nın yapımcıları FRANK MARSHALL (Bourne serisi, The Curious Case of Benjamin Button), PATRICK CROWLEY (Bourne series, The Other Guys), JEFFREY M. WEINER (The Bourne Supremacy, The Bourne Ultimatum) ve BEN SMITH. OcGilroy’un uzun süredir yapım ortaklığını yapan JENNIFER FOX (Michael Clayton, Duplicity, Syriana) bu filmde ona baş yapımcı olarak katılıyor.
Gilroy’un kamera arkasındaki başarılı ekibinin başında görüntü yönetmeni dalında Oscar® ödüllü OcGilroy’s ROBERT ELSWIT (There Will Be Blood, Mission: Impossible—Ghost Protocol), yapım tasarımcısı KEVIN THOMPSON (Michael Clayton, Duplicity), editör JOHN GILROY (Warrior, Michael Clayton), besteci JAMES NEWTON HOWARD (Michael Clayton, Duplicity) ve kostüm tasarımcısı SHAY CUNLIFFE (The Bourne Ultimatum, The Family Stone) var. Yardımcı yönetmen DAN BRADLEY (The Bourne Supremacy, The Bourne Ultimatum) kareografa dönüyor tekrar ve macera filmi yapımının temel taşı haline gelmiş olan sekansları sunuyor.
HENRY MORRISON (The Bourne Supremacy, The Bourne Ultimatum) bu macera gerilimde Fox’a baş yapımcı olarak katılıyor.
Aaron Cross’u Bulmak: Miras Başlıyor
Bourne serisi yapımcıları bir sonraki film için kafa yorarken bir çıkmazla karşı karşıya kaldılar: The Bourne Ultimatum’un sonunda ana karakter Londra’nın Waterloo istasyonunda gerçekleşen bir silahlı saldırıya ve daha sonra New York sokaklarında çok daha sansasyonel olan araba takibiyle silahlı çatışmaya karıştı. Jason Bourne büyük çapta insan içine karıştı. Ortadan kaybolduğunda tekrar işlediği suçlar yüzünden Amerikan hükümetine sunulmak için bekletiliyordu. Yapımcı Frank Marshall zor durumu açıklıyor: “Zor olan “Şimdi nereye gideceğiz” sorusunun cevabını bulmaktı. Jason Bourne kim olduğunu biliyordu, artık aynı işte olmak istemiyordu ve kendi başına hareket etmek istiyordu. Hikâyenin devam etmesi için yeni durumlar yaratmamız gerekiyordu.”
Marshall’ın yanında olan Patrick Crowley tereddüt etmesine rağmen serinin önceki üç girişini yaptı, seriyi ayakta tutan şeyin; izleyicilerin eklenen hikâyelere olan ilgisi olduğunu kabul ediyor. “ Bize gelip “ Bu filmleri çok seviyoruz. Umarım bir tane daha çekersiniz” diyen insanların hassas noktalarına değindik,” diyor Crowley. “Eğer 3 tane yaptıysanız ve insanlar dördüncüyü görmek istiyorsa doğru bir şey yapmışsınız demektir.
Paul Greengrass ve Matt Damon serinin bu filminde yer almayacaklarına karar verdikten bir kaç ay sonra Nisan 2010’da yapımcılar Jeffrey Weiner ve Ben Smith serinin öykü mimarı Tony Gilroy ile görüştüler ve nasıl ilerleneceği konusunda biraz kafa yorup yoramayacağını sordular. Gilroy’un ilgisini çekti ve daha önce yeni bir casusluk gerilim filmi olarak sunulan, yaratılmasında yardımı dokunduğu bu dünyanın devam etmesi için heyecanlı bir yol bulup bulamayacağını düşünme konusunda hem fikir oldu.
Gilroy bir kaç hafta sonra yapımcılara konuya nasıl yaklaşılacağı hakkında bir konseptle geri geldi. “Bourne’u macera filmlerinden en net şekilde ayıran şey karakterin sorunlarının derinliği ve karmaşıklığıydı” diyor. Suikastçının olayı, karanlık geçmişiyle ilgili hiç bir şey hatırlamaması ve hafızasını tazeleyerek bunun bedelini ödemesiydi. Olmak istediği kişi değil, zorlayıcı bir robot olduğunu fark etti. Matt Damon gibi bir oyuncunun bu fikirlerin ne kadar gerçekçi ve detaylı ifade edilebileceği konusunda sınırları yoktu. Miras hikayesinin sahnelenmesi için yollar üretmek eğlenceliydi ta ki yeni bir karakter, ortada bir metin olmayacakmış kadar kötü hissettiren bir problemle ortaya çıkana dek. Son parça yerine oturduğunda, Aaron Cross netleşmeye başladığında, bir şeylerin benim için Bourne’da kazanmaya çalıştığımız gibi net ve duygusal olması gerekiyordu, işte o zaman devam etmek herkese mantıklı geldi.”
Gilroy daha sonra proje için tretman üzerinde çalışmaya başladı hatta Bourne’un Mirası’nı takip edebilecek hikâyenin yerinin bile planının taslağını çıkardı. Her iki doküman için temel oluşturabilecek derin bir araştırma sürecine girdi. Özellikle DARPA (İleri Savunma Araştırma Projeleri Kurumu) olarak bilinen gizli Amerikan hükümeti kuruluşunu araştırdı, daha iyi askerlerin nasıl yetiştirileceği öğrenmek işin zor kısmıydı. DARPA ve onun istihbarat ortağı IARPA (İleri İstihbarat Araştırma Projeleri Kurumu), Amerikan askerleri ve casuslarının bilişsel ve fiziksel performanslarını arttırma amaçlı birçok araştırma programı için maddi destek sağladı. Gilroy: “Savaşta uyuşturucu testi yoktur. Askerlerin enerjilerinin, acı eşiklerinin yüksek olması ve daha az uykuya ihtiyaç duymaları konusunda oldukça büyük bir istek vardır. İyileşen, bilgiyi öğrenen ve işleyen asker her birlik komutanının hayalidir. Şu an bilimin bu hayali hiç beklenmedik ve korkutucu bir şekilde gerçekleştirmeye başladığı bir yerdeyiz.“ diyor.
Bourne’un Mirası’nda da olduğu gibi, DARPA ve ortakları insanları daha iyi askerler haline getirmek için; medikal endüstrisi, medikal araştırmacılar, Silikon Vadisi ve diğerleriyle ile yakın çalışıyor. Gilroy 11 Eylül olaylarından sonra gelişmekte olan biyoloji ve savaş birleşmesini keşfetti. Hızla büyüyen ‘Çok Gizli Amerika’nın’ maddi açıdan Amerikan hükümeti tarafından desteklendiğini ve büyük şirketler için çalışan bilim adamlarının orada çalıştığını öğrendi. Esasen o kadar büyük bir hal almış ki Amerikan hükümetinin herhangi bir bölümünün onu tamamen denetlemesi imkansız.
Yönetmen, “İncelemek yerine daha çok teyit alarak ilerlediğim için araştırılması garip hikâyeydi. Outcome, Candent ve NRAG için kafamda kurduğum düşüncelerin zaten var olduğunu ve çalıştığını öğrendim. Üçleme boyunca Treadstone ile alakalı ortaya koyduğumuz her ipucu ve onun bilim-medikal alt yapısı gerçek hayatta var olanla mükemmel bir şekilde uyuyor. Bundan sonra sadece her şey kötü gittiyse ne olur sorusu önemliydi.” diyor.
Bourne’un Mirası’nın tretmanı bittikten sonra, Gilroy bu filmde yönetmenlik yapabileceğine karar verdi. Kariyerine metin yazarı olarak başlamış olmasına rağmen Gilroy iki filmle başarılı bir yönetmen oldu. 2007’de başrolünde George Clooney’nin oynadığı Michael Clayton filmiyle En iyi Sinema Filmi adayı oldu ve Gilroy hem yönetmen hem de yazar dalında Oscar® ödülü aldı ve 2009 yılında başrollerinde Julia Roberts ve Clive Owen’ın oynadığı Duplicity Golden Globe ödüllerinde Müzikal ya da Komedi kategorisinde en iyi kadın sanatçı dalında aday gösterildi.
Yapımcılar ve stüdyo hemen bu konuda hem fikir oldu ve bu beklenmeyen şekilde gelişen olaylar onları heyecanlandırdı. Marshall “Filmin en iyi yönlerinden biri yönetmen koltuğunda Tony ile çalışabilecek olmaktı. Diğer üç filmde beraber çalıştığımızda yazardı ama Bourne Identity filminde bir gün yönetmenlik yapacağını biliyordum. Montaj odasındaydı ve önerilerde bulunuyordu ve problemleri bir yönetmen gibi çözüyordu. Yani bu filmde yönetmenlik yapıyor olması çok şaşırtıcı değil ama o şekilde başlamadı.” diyor.
Gilroy senaryo üzerinde birlikte çalışmak için metin yazarı olan kardeşi, Dan Gilroy’u çağırdı. Bunca yıl boyunca profesyonel olarak beraber yapacakları ilk işti ve çalışmaya başladılar. Dan Gilroy ortak çalışmayla ilgili: “Aslında ilk başladığımızla Tony ile birlikte yayınlanmayan birçok senaryo yazdık. Kolay uyum sağlıyorduk ve oldukça az çaba harcıyorduk artık. Yöntemimiz hikâyenin ana hatlarını oluşturmak ve ardından sahnelerin ya da sekansların üzerinde oynamaktı. Çalıştığımız zaman haftanın her günü uzun saatler boyunca çalışıyoruz. Ben Los Angeles’tayım o New York’ta ama günümüzde aradaki mesafenin pek bir önemi yok. Ego sorunlarımız yok. Ne çalışıyorsak onu kullanıyoruz ve aramızda anlaşmazlık ya da tartışma olmuyor. Tam bir patlamaydı. İkimizde aynı sayfadaydık ve her bir parçayı mümkün olan en yüksel noktaya çekmeye adamıştık kendimizi.” diyor
İki yazar Tony Gilroy’un tretman için yaptığı araştırmayı genişletirken bir yandan da hikâyenin yoğun, duygusal yönünü geliştiriyordu. Dan Gilroy konuşmasına şöyle devam ediyor: “Miras’ın mitolojiyi zekice, hayal gücü kuvvetli ve tamamen gerçekçi yönlerde genişleterek, adına uygun bir şekilde yaşamasını istiyoruz. Filmde referans alınan tüm teknoloji Amerikan istihbarat teşkilatı tarafından geliştiriliyor ya da kullanılıyor. İşin en zor kısmı filmi kişisel hale getirecek istekli bir karakter yaratmaktı ve Tony’nın elinde bunun temeli vardı. Aaron Cross’da izleyicilerle sürekli samimiyet kurabilecek temel bir istek vardı. Duygusal yolculuk her zaman ön plandadır ki bence bu tüm mükemmel macera filmlerinin alamet-i farikasıdır.”
Ortaya çıkan senaryo Marshall’ı heyecanlandırdı. “Dahi fikir Tony ve Dan’e aitti: Bourne’un içinde yaşadığı dünyayı genişletmek ve orada başka neler olduğunu ve kimin kimi kontrol ettiğini görmek. Böylece izleyicilerin Jason Bourne vasıtasıyla keşfettikleri dünyanın üzerine bir şeyler koyabilirdik ve daha sonra yeni karakterleri ve büyük resmi görme şansımı oldu.”
Crowley yazar/yönetmenin ve kardeşinin bu işi başardığı konusunda hem fikirdi. Yapımcı bu seriye özgü olan dil becerilerine ve bu dünyadaki her şeyi nasıl ilişkilendirdiklerine hayret ediyor: “Tony istihbarat teşkilatını saplantı haline getirmiş. Onu yaşayıp, onu soluyor “Bu insanlar nasıl düşünür, nasıl hareket eder ve istihbarat örgütündeki hangi ilişkiler vardır?” sorularını soruyor. Harika sonuçlar almış iki filmde ne kadar iyi bir yönetmen olduğunu kanıtlamış, tüm serilerde ruhu olan bir yazarımızın bu seferkinde yönetmenlik yapacak, olması beni heyecanlandırdı.”
Gilroy’un daha önce Bourne serilerindeki senaryolarıyla uyumlu bir şekilde devam eden bu senaryo; Ludlum’un Soğuk Savaş Dönemi romanlarındaki hikaye çizgilerinden oldukça önemli bir şekilde farklılaşıyor ama yazarın komplo temaları ve devlet programları devam ediyor. Yapımcı Ben Smith’e göre bu film, serinin 2001 yılında ölen yaratıcısının oluşturdukları üzerine yeni şeyler kurma fırsatı sunuyor. Smith “ Robert Ludlum’un çalışması ve bu filmlerde özel olan şey, bireyin gücünden bahsediliyor olması.” diyor. “ Büyük kuruluşların, devletlerin ve çok uluslu çıkarların olduğu bu dönemlerde filmler bize farklılık yaratabileceğimizi hissettiriyor.”
Yapımcı Jeffrey Weiner, Smith ile aynı şeye; Gilroy’un bu işin üstesinden gelecek doğru yapımcı olduğuna inanıyor. “Tony’nin Bourne’un Mirasında sadece yazarlık değil aynı zamanda yönetmenlik de yapmak istediğini öğrenince çok heyecanlandık. Başından beri tüm serinin içinde olan bir kaç kişiden biri. Bu süreç boyunca bu dünyayla ilgili hissettikleri ve kavrayışı paha biçilemez ve bence filmi izlemeye gidecek olanlara Bourne deneyiminden tam olarak istedikleri şeyi verdi. “ diyor.
Ekibe baş yapımcı olarak, Henry Morrison ve Gilroy’un uzun zamandır yapım ortaklığını yapan Jennifer Fox katılıyor. Fox iş ilişkilerine ve Gilroy’un hareketi harmanlama ve güçlü drama konusundaki hassasiyetine önem veriyor. “Tony Gilroy yazarken filmi kafasında en ince ayrıntısına kadar canlandırabiliyor ve bu görüntüye odaklanma ve görüntüyü yakalama becerisi onun yeteneğinin ve yaratıcılık gücünü bir göstergesi. Tony’nin işlerinde ayrıca her zaman insan dramını açıklamak için başlıca bir istek vardır. Karmaşık karakterlerinin derinliği karakterler ve sahneler arasında bu gerçeği aramasından kaynaklanıyor.” diyor.
Bana Adını Söyle: Macera-Gerilim Oyuncu Seçimi
Gilroy için filmi oluşturmanın en önemli öğesi senaryoya hayat verecek ideal oyuncuları bulmak. “Diğer her şey bir şekilde devam ettirilebilir, düzeltilebilir ya da tartışılabilir” diyor. “ Oyunculuk sihirdir. Bunu çok uzun zaman önce öğrendim.”
Aaron Cross rolü için, yapımcılar; rol yaparken drama konusunda rahat olan Oscar® adaylığına sahip Jeremy Renner’ı düşündü. “ Jeremy’nin bu kadar iyi bir aktör olmasının nedeni karmaşık bir adam olması” diyor Gilroy. “Tatlı ve zor bir insan ve sürekli tüm bunlardan faydalanıyor.” Yönetmen uzun süredir Renner’ın çalışmalarına hayran olduğunu söylüyor: “The Hurt Locker filmini 18 kez izlemiş olmam lazım. Her sahnede o anda olan şeye fiziksel açıdan tüm benliğini katıyor. Bu doğruluk, gerçekçi olma bilinci ve bu şaşırtıcı, takrip edici zeka sayesinde Jeremy, Bourne için mükemmel bir kuzen oldu.”
Yapımcıların Renner’ın macera oyuncusuna dönüşme konusunda yetenekleri hakkında var olan tüm endişeleri birden hafifledi. Aslında yönetmen başrol oyuncusuna “film atleti” diyor. Giltor “ Jeremy bize geldiğinde öğrenme becerisi oldukça yüksekti. İlk defa çekime götürdüklerinde, raporlar; ‘Aman Tanrım. Vay canına. Bunu yapabiliyor, bunu da ve bunu da. Bunu iki kere çekmek zorunda değiliz’ şeklindeydi. Jeremy çok iyiydi aslında sigorta şirketi gerilmeye başladığı seviyedeydi.”
Smith “Jeremy yoğunluğu ve zekayı temsil eden bir aktör. Ekranda yayınlandığını bunu performansında gördük, size boğazınızdan tutuyor ve mükemmel bir yolculuğa çıkarıyor” diyor.
The Hurt Locker ve The Town filmlerindeki rolleriyle Academy Ödülleri®’nde aday gösterilen Renner macera kahramanı olarak şöhretini büyük başarılarla devam ettirdi Mission: Impossible—Ghost Protocol ve bu yazın dünya çapında çığır açan filmi The Avengers. Bourne serisinin ve özellikle bir adamın performansının hayranı olduğunu söylüyor: “Matt Damon’ın ve önceki yönetmenlerin çıkardığı iş harika. Seriyi sevenlere Matt’in yerini almadığımı ya da böyle bir isteğim olmadığını iletmek istiyorum. Aynı karakteri canlandırma ya da devralma konusu hiç ilgimi çekmedi. Matt her zaman Jason Bourne’un yüzü ve her zaman da öyle olmalı. Senaryo çok hoşuma gitti çünkü daha önce yapılanları şereflendirirken, hikayeyi enteresan bir şekilde devam ettiriyor.”
Sanatçı, Gilroy’un ana hatlarını çizdiği temellere dayanarak hareket ediyor. Cross, Bourne’un dünyasına paralel bir dünyada yolculuk yapıyor ve Bourne’un varlığından haberi yok. Renner “Birbirlerini tanımıyorlar, bu yüzden de bu süper asker casusların şu an oldukları hale nasıl geldiklerini tamamen farklı bir şekilde sunuyor. Umarım yeni bir akışı getirebilirim” diyor.
Renner, Bourne’un Mirası’nın daha önceki filmlerdeki gerçekçi tonu verdiğini belirterek devam ediyor. “CGI dünyasına ya da büyük patlamalara dönüşmüyor. Gerçekçi şekilde kalmaya devam ediyor. Bu karakterin içinde insanlığı bulmak istemek benim için önemliydi.” diyor. Yapımcıların da bu konseptlerle ilgilendiğini öğrendi. “Önemli olan filmde yaptığımız her şeye inanıyor olmamız. İşin tehlikeli olması ya da düzenek önemli değil, her şey gerçeklik ve bilimin potansiyeli, üzerine kuruldu. Aktör olarak böyle bir şeyi canlandırmak kolay.” Cross Bourne’un aksine kim olduğunu, nereden geldiğini biliyor: seneler önce Orta Doğu’da yaralanmış bir asker. Cross Yukon’dan kaçtıktan sonra, Outcome’da iletişime geçtiği bir kaç kişiden birini, onun hayatta kalmasına yardım edebilecek tek kişiyi Dr. Marta Shearing’i bulmak için Amerika’ya dönüyor.
Crowley ilk film başladığından beri ekibin kafasını karıştıran bir sorundan bahsediyor: Bizi en çok zorlayan şeylerden biri de filmde kadın başrol karakterinin üstesinden nasıl geleceğimizdi. Filmlerin temposu ve yoğunluğu yüzünden düzgün bir ilişki için zaman harcamak oldukça zor ayrıca Jason Bourne ile vakit geçirmek genelde başarısızlıkla sonuçlanıyor. Yeni bir başlangıç yaptığımız için zorakiymiş gibi hissettirmeden yeni bir kadın karakter sokabilirdik.”
Marta’nın rolü sadece yetenekli bir aktris olmayı değil aynı zamanda sahnenin gerektirdiği özel zorlukları da benimseyen bir karakter olmayı da gerektiriyor. Gilroy şöyle açıklıyor: “Marta özel hayatında duygusal karmaşa yaşayan başarılı bir araştırmacı bilim insanı. Outcome’daki işinde bazı ahlaki tutarsızlıkları görmezden geliyor ve bazı şeyler patlak verdiğinde en az Odise destanı kadar zorlu bir karaktere bürünüyor. Filmin sonunda sadece hayatta kalmıyor, insanlara da zarar veriyor. Zahmetli bir rol.”
The Constant Gardener, The Lovely Bones ve The Whistleblower gibi filmlerde sergilediği güçlü performansıyla bilinen Academy Ödülü sahibi Rachel Weisz’ın kendisini bekleyen zorluklar ve sonuçları konusundaki isteğinin umduklarından daha fazla olması yapımcıları sevindirdi. Gilroy: “ Bu seride güvenilirlik engeli oldukça fazla ve bize hayalimizden çok daha fazlasını sundu. Her geçen gün beklentilerimin üzerine çıktı.”
Marta, Maryland’de çok gizli bir laboratuvarda çalışan; iş kolik, kendini çığır açacak işler yapmaya adamış bir biyokimya araştırmacısı. Weisz: “Bilimin en uç noktasında ve ülkesine katkıda bulunduğunu düşünüyor. Ama aynı zamanda yaptığı şeyin oldukça ahlaki çelişkileri olduğunu içten içe biliyor.” Marta aktristin kafasını karıştıran hastaları üzerinde yatığı denemelerin olası sonuçlarını görmezden gelmeyi seçiyor. “Dünyayı kurtaran iyi bir şeyler yapsaydı daha az ilgimi çekerdi. Yatığı şey biraz kuşku uyandırıyor.”
Marta’nın sıradan hayatı tepetaklak oluyor ve Outcome hızlıca kapandığında hedef haline geliyor ve geriye kalan yok edilmesi basit bir kişi olarak algılanıyor. Dört yıl içinde bir çok kez incelediği ama çok iyi tanımadığı Aaron zamanı gelince onu kurtarmak için ortaya çıkıyor ve ikisi zorunluluk gereği hemen ilişki kuruyor. “Marta onunla gitme konusunda kararsız ama başka şansı yok” diye açıklıyor Weisz. “Ülkesinde yasa ve düzeni temsil edenler onu öldürmeye çalıştı. Bilim dalında iyi olan sıradan bir kadın ama dünyanın polis yetkililerinden paçayı kurtarmak konusunda iyi değil.”
Gilroy’un bu iki karakter için yarattığı daha önce başlarından geçmiş olayların hikayeleri Weisz’ın ilgisini çekti. “Kesinlikle çok farklı yollarda gidiyor hikayeler.” diyen Weisz ekliyor “Marta ve Aaron tamamen farklı alt yapılardan geliyor ve sonunda birbirlerine farklı nedenlerden güveniyorlar. Bu bir hikaye yaratmak için oldukça büyüleyici bir yol.”
New York ve Güneydoğu Asya’sa çekim yaparken Weisz, işe yaklaşımlarının Renner ile benzer olduğunu fark etti. “Çok farklı insanlarız ve alt yapılarımız birbirinden farklı ama çalışma şeklimiz birbirine benziyor.” diyor Weisz. “Jeremy çok özgür, rahat ve oldukça asi. Onunla çalışmak çok güzel. Onun karşısında oynadığım her ana bayıldım.” Weisz aynı zamanda yönetmende biraz asilik görüyor. “Tony ruhu çok özgür bir adam bu da “Hadi karmaşaya bulaşalım, sonra vazgeçelim ve gidelim” şeklinde ki bu da oyunculuk için harika. Yazar/yönetmen konusunda sıra dışı bir birleşim ve onun ellerinde olduğum için çok mutluyum.”
Treadstone ile başlayan casusların gizli programının ardındaki kuruluş, Blackbriar’a dönüşen ve şimdi bir çok şey ile beraber Outcome’ı da yöneten NRAG ‘nin acımasız direktörü emekli albay Ric Byer rolünde oynamak için yapımcılar Oscar® adayı , Edward Norton’u seçti. Outcome’ın halka ifşa edilme tehlikesiyle karşı karşıya kaldığında Byer onu kapatıp yoluna devam etmeye karar vererek zararına son veriyor.
Fox, Gilroy’un karakterize etme konusundaki ayrıntılı yaklaşımnı Byer karakterinin nasıl gösterdiğini açıklıyor : “Tony kuruluşlardaki bireylerin ahlaki değerleri hiçe sayan bir biçimde davranmak için kendilerine nasıl izin verdiklerini keşfediyor.: Michael Clayton filmindeki Tilda Swinton, Duplicity filmindeki Tom Wilkinson ve Paul Giamatti, ve şimdi Edward Norton ve ekibi Miras’ta. Hizmet ettiklerine inandıkları çoğunluğun iyiliği hakkında sahip oldukları fikir ve gerekçelerden dolayı kuvvetli antagonistlerdir. Bireyin makineye karşı olduğu bilindik film mecazı, çok daha karmaşık, dağınık ve gerçekçi hale gelmiştir çünkü bireysel motivasyonların arkasındaki gerçeği dramatize etmektedir.”
Gilroy, antagonist konumundaki karekterin seçiminin neden bu kadar önemli olduğu ile ilgili şu şekilde devam etmektedir: “Tüm franchise’ın beyni konumundaki kadroyu kuruyorduk. İzleyici kitlesine, son 12 yıldır sinemada sizlerin yanında oturan ve CIA’in onun için herşeyi berbat etmesini izleyen adamın bu olduğunu söylediğimizi biliyorduk. Dünya klasında bir aktöre ve ağırlığa ihtiyacımız vardı. Sahne başlamadan önce odadaki bilgiye sahip olan birine ihtiyacımız vardı ve her şeyin ötesinde, Ric Byer’ın dünya görüşünün tümüyle siyahla boyalı olmadığı konusunda işbirliği yapabileceğim bir aktöre ihtiyacım vardı. Karakter, ülkesini güvende tutmak adına, karanlığın gerektirdiği ahlaki ağırlığı taşıyabilecek olan çok az sayıda kişiden biri olduğuna inanıyor.”
Norton, devlet tarafından finanse edilen bilginin olduğu odalara dayanan hikayeye sahip bir filme katılmaktaki ilgi ve isteğini şu şekilde tanımlıyor: “Tony’nin filmlerinin tamamında gördüğüm ve güncel ve zekice olduğuna inandığım bir tema var. Film, şirketlerin kültürümüze sızdığı ve bizi farklı açılardan ödün vermekle tehdit ettiğini araştırmaktaydı. Bu filmde, gücün şirketler ve devlet arasındaki bağlantı noktasında uygulanma biçimini ve kimin kim için çalıştığını sorgulayan keşfetme çabasını beğendim.”
Sanatçı, Gilroy’un karekterlerini ahlaki derecelendirmeler ile renklendirmesini takdir etmekte. Byer, Outcome’ı yok etmeye can atsa dahi, (aklındaki) amaçları mantıklı. Norton: “Bu filmdeki tüm karakterler gri tonlarında resmedilmiş. Tony kahramanlar ve kötü adamlardan oluşan bir ağ örmemiş. Herkesin, ne yaptıkları hakkında belli ödünleri ve belli mantıkları mevcut, kesinlikle benim karakteriminde, ancak Rachel’ın karakteri de aynı durumda, Jeremy’ninki bile. İnsanların nasıl en büyük ideallerine ve dürtülerine sahip olduklarını pek çok farklı şekilde seçen bir sistem oluşturmaya çalışıyor. Bu tip bir karmaşıklığı seviyorum.”
Marshall, Norton’ un, ülkesi için fedakar bir adam olmak ve Bourne’un ortaya çıkışını, kontrol edilmesi gereken bir enfeksiyon gibi gören soğukkanlı bir katil olmak arasındaki çizgide iki tarafı da dengeleyebilmesinden etkilenmişti. Yapımcının yorumu: “Edward tam bekleneni gerçekleştiriyor. Tam anlamıyla muhteşem bir actor ve bu parçada “kötü adam” rolünde inanılmaz. Ancak Byer sadece kötü bir adam değil. Sadece Aaron Cross’ un peşindeki bir adam. Bu tipte pek çok karakterimiz olmuş olmasına rağmen, Edward özellikle zorlu birisi.” şeklinde oldu.
Bilimadamları ve Aaron ve Marta’yı, Washington, D.C.’deki merkezlerinden beri avlamaya çalışan istihbarat ve izleme uzmanlarından oluşan Byer’ın çalışanlarını tasarlamak için, Gilroy New York tiyatrosunun dünyasına daldı. Crowley; “Tony bir New York çocuğu” şeklinde konuşuyor. “Hem tiyatroyu hem de New York filmlerini çok iyi biliyor. Bu insan havuzundan birşeyler çekmek heyecan verici.”
Tony Ödüllü DONNA MURPHY (Broadway’ in Tutku ve Kral ve Ben oyunlarından), Byer’ın komuta zincirinin ikinci halkası olarak, Byer’ ın “papazının” “rahibesi” olarak oynadı. Murphy, bu durumu, “Onun ekürisi konumundaydı” şeklinde açıklıyor. “CIA ile bir geçmişi var ve inanılmaz derecede iyi bir bilim adamı. İşinin en büyük bölümü, Byer ile, o birşeye ihtiyaç duyduğunda, onun üç adım önünde olacak kadar uyum içerisinde olmak”
Byer’ ın takımını oynamak için takıma getirilen diğer sanatçılar arasında, Ingram rolünde Obie Ödüllü MICHAEL CHERNUS ve Vendel rolünde, Broadway dışı bir yapım olan Intimate Apparel ile Drama Desk Ödülüne aday gösterilen Midnight in Paris’ te, Ernest Hemingway olarak akılda kalıcı bir performans sunan COREY STOLL mevcut.
Aaron ve Marta’nın yakalanmaları giderek zor hale gelirken, Byer ve ekibinin bulunduğu kriz odasındaki gergin atmosfere, Blackbriar’ı araştıran bir hükümet alt komitesinin haberleri daha da fazla gerginlik katıyor. Programın halka duyurulmasından en rahatsız olan kişi ise, Outcome ile yakın bağlantıları olan şirketin başındaki Terry Ward. Ward, Sight Unseen ile Obie Ödülü alan New York tiyatrosu sanatçısı Dennis Boutsikaris tarafından canlandırılıyor. Boutsikaris, Ward’ın Byer ile ilişkisini, Ward’ın nihayetinde alt edileceği, mücadeleci bir ilişki olarak tanımlıyor. “Ward, Byer’ dan daha üst rütbede olduğunu düşünmek istiyor ama açıkça değil,” diyor actor. “Ward, herhangi bir liderlik vasfı olmadan, lider olmak istiyor.”
Gilroy’un tavsiyesi üzerine, Boutsikaris saçlarını ve onunla özdeşleşen sakalını, kurumsal rolü oynayabilmek adına kestirdi. “Telefonda görüştük ve Tony bana saçın ve her şeyin gitmesi gerektiğini söyledi” diye hatırlıyor Boutsikaris. “Tüm hissettiğim, karakterimi ne kadar cazibeli hale getirmek istediğiydi.”
Savaş odasında tansiyon yükseldikçe, Ward aynı zamanda, gösterişli bir Emekli Amiral olan Turso ile de mücadele ediyor. Outcome’ı gözlemleyen askeri komutan, karakterini “bir vatansever ve otoritesi belirgin bir adam” olarak tanımlayan veteran aktor Stacy Keach tarafından canlandırılıyor. Turso, takımı ile, işe oldukça özgü olan çetrefilli bir dille konuşuyor. Keach: “Tony inanılmaz bir yetenek çünkü kendi dilini yaratıyor. Bourne franchise’ı kendine ait bir dile sahip. Zekice, insanca ve son derece kişisel. Bu tip bir diyaloğun anahtar noktası, bunu sohbetvari bir hale getirmek ve bu işi çok fazla melodramatik bir hale getirmeden yapmak.”
Keach, Turso, Byer ve NRAG ekibi ile olan sahnelerin özellikle ilgi çekici olduğunu belirtiyor. “Bu franchise ile ilgili en iyi şeylerden biri, serinin aksiyon, macera, entrika ve süspans arasındaki inanılmaz dengesi. İki tümüyle farklı ortama sahipsiniz: Cross ve onun başarılarını takip ettiğiniz dış mekanlar ve hemen ardından kriz odası ya da gözetleme ortamı. Bir izleyici olarak, bu kombinasyon sizleri koltuğunuzun tam ucunda tutuyor çünkü filmdeki kişilerin izlediği bir şeyi siz de aynı anda görüyorsunuz.”
Bourne franchise’ına yeni olan oyuncuların sonuncuları Oscar Isaac ve LOUIS OZAWA CHANGCHIEN. Isaac, Outcome #3’ün Cross ile ilk etkileşimlerini “bir Western gibi” diyerek tanımlıyor. “Karakterim, bir aydan beri, kendi kendine bir kulübede, dış dünya ile sıfır iletişim ile yaşamaktaydı. Bu adamlardan birinin aralıklı olarak uğraması haricinde.” Cross, #3’ün uzaktaki üssüne birkaç gün erken vardığında, #3 şüpheleniyor ve benzer şekilde, Cross da ortağına güvenmiyor. “Birbirleri etrafında daireler çizip koklaşan köpekler gibiler,” diyor Isaac. “Emin olmadıklarından kendilerini çok fazla ortaya koymuyorlar. Bu tehlikeli.”
#3’ ün, Cross’ un (#5) tek endişelenmesi gereken konu olmadığı ortaya çıkıyor. Byer, Outcome’ ın oyunun sonu olmayacağına dair bahislerini ortaya koymuş durumda. Kendisinin o anda harekete geçmiş, LARX olarak bilinen başka bir programı da mevcut.
LARX’ ın 3 numarası, Bangkok’ tan bir operatör olan Changchien hız ve yükseklik ile arasını iyi tutmak durumunda. Önceden Predators’ta oynamış olan bir tiyatro sanatçısı olan Changchien, gülerek “Ben LARX’ı ajanların dekatlonu olarak düşünüyorum,” diyor. Role hazırlanmak için, Changchien yerlisi olduğu New York’ tan Los Angeles’ a, birkaç hafta botunca 2. Birim yöneticisi Dan Bradley’ nin takımı ile prova yaptığı yere gitti. Bu eğitim kampında, Changchien parkurun temellerini öğrendi – engelleri nasıl hız ve verimlilikle aşabileceğine dair – büyük yüksekliklerden atlayışlar gertçekleştirdi ve tehlikeli sürüş alanında yoğun bir kursu tamamladı. Bu, karakteri, Manila’nın dar ve kalabalık sokaklarında Marta ve Aaron’ u kovalarken işe yarayacaktı.
Serinin takipçileri, aynı zamanda önceki Bourne filmlerinden bazı karakterlerin küçük rollerini de görme imkanına kavuşacak, bunların arasında serinin favorisi Dr. Albert Hirsch rolünde Albert Finney, Pam Landy rolünde Joan Allen, Noah Vosen rolünde David Strathairn ve Ezra Kramer rolünde Scott Glenn.
Dünya Çapında Çekimler: Yerler ve Tasarımlar
Kasım 2010’ da, senaryoyu yazarken, Gilroy, tıpkı diğer Bourne filmlerinde yaptığı gibi, dünyayı dolaşarak hikayesinin geçeceği yerleri ziyaret etti. Kanada Kayalıkları’ndan Güneydoğu Asya’ya, aksiyonu belirlediği bölgelere göre tasarladı. “Geçtiğimiz 12 yıldaki inanılmaz seri uçağa biniyor ve son derece özel ve sıradışı turları atarak, Bourne bakış açısı ile baktığınızdan daha önce kimsenin görmediği yerlere sizleri götürüyor.”
Gilroy’a bir kez daha turunda eşlik eden Crowley’e göre, seriler, dünyanın sinemada ender olarak gösterilen bölgelerini gözler önüne serdiğinden dolayı özel bir anlam taşıyor. “Berlin’ de çekilen ilk büyük filmlerden biriydik, ve bizden önce, Moskova’ da sadece birkaç tane güncel Hollywood şovu gerçekleşmişti.”
Bourne Efsanesi bir istisna olmayacaktı. Gilroy, önceki filmlerin çoğunun geçtiği Avrupa’ dan hikayeyi alıp daha geniş bir alana yaymaya karar verdi. “Pat ve ben tüm Güneydoğu Asya’ yı gezdik ve inceledik,” şeklinde devam ediyor Gilroy. “Ve arkasından özel ve gerçek yerlerde yazdım. Bu bizim hep yaptığımız şey. Filmlerin hiçbirinde, aksiyon sahnesinin geçtiği yerde yazılmamış bir sahne yok.”
Bourne Efsanesi Washington, D.C. ve Manhattan’ dan, Alaska ve Güneydoğu Asya’ ya uçarken, Gilroy, önceki Bourne filmlerinin ruhunu koruyor. Yönetmen; “Gerçekten yaşadığımız dünya gibi hissettirmek istiyorum,” diyor. “Egzotik yerlere gidiyoruz ancak oraları parlatmıyoruz. Bu aksiyona gerçekçi bir yaklaşım ve tüm bu açılardan tanıdık olacak.”
Weiner, senarist/yönetmenin bu hikayeye verdiği detaylara takdirle yaklaşıyor. “Bu filmdeki bazı yerler insanların her gün gittikleri yerler değil. Gerçek ve zorlu olmaları ve bizlerin yakında olmamız, rehber kitaplarda bulamayacağınız bir perspektif sunuyor.”
Gilroy’ a bu dünyayı inşa etmekte ve filmin görsel stilini oluşturmada bazı anahtar niteliğinde katkı sağlayanlar mevcuttu: Gilroy ile birlikte Michael Clayton ve Duplicity’ i oluşturan Prodüksyon Tasarımcısı Kevin Thompson ve There Will Be Blood ile sinematografi Academy Ödülleri®’nde kazanan ve önceki çalışmaları içerisinde, Michael Clayton, Doplicity, The Town, Mission: Impossible – Ghost Protocol’ ü Renner ile oluşturan sinematograf Robert Elswit kadroda bulunmaktaydı.
Thompson ile ilgili olarak Gilroy, yorumunda, “Kevin, çok çok güçlü bir iş portföyü oluşturdu. Clayton ve Duplicity üzerinde gerekli olan işbirliği sağlamıştık.. Legacy, yer inşası ile ciddi bir sahne çalışmasının ardından Manila ve onun getirdiği mücadeleler ile devasa bir dizayn projesiydi ve bunların tümü, her sahnede fotoğraf gerçekliğini sağlamak amacı ile gerçekleştirilmekteydi. En yüksek derecede zorluğa sahip bir işti ve bunu başardı,” şeklinde konuştu.
Yönetmen, bir başka proje için Elswit ile birlikte çalışmaktan da son derece mutluydu. Gilroy’ un yorumu şöyle: “Robert ile bu üç filmde birlikte çalışmak, hayal edebileceğim en iyi işbirliklerinden biriydi. Derin bir tecrübe, hayalgücü sahibi bir yaratıcılık ve kızak köpeklerinde görülebilecek bir dayanıklılığın dikkate değer bir kombinasyonu kendisi. Bu film başlamadan önce, kendisi ile çok badireler atlattık ve Tanrıya şükür, çünkü her açıdan yanınızda olmayan biri ile bu büyüklük ve uzunlukta bir şeyi yapmaya çalışmayı hayal bile edemiyorum.”
Elswit ve 2. Birim yöneticisi Bradley, dünyadaki tüm metrajları çekebilirlerdi, ancak bunlar doğru biçimde kesilmeden, sahneler ortaya çıkmazdı. Editör olarak ekibe katılan kişi, Gilroy ailesinin başka bir üyesi olan John Gilroy’du, yönetmenin, son iki filmindeki işbirlikçisi. John Gilroy’ un ağabeyi Tony ile çalışmak üzerine fikirleri şöyle: “Tony ile, aynı diğer yönetmenler ile çalıştığım şekilde çalışıyorum. Filmlerinin vizyonunu anlamaya ve aynı frekansa girmeye çalışıyorum. Onların vizyonunu kendi vizyonum haline getirebilirsem, düzenleme esnasında bana yol gösterecek gerçek bir pusulam oluyor. Tony ile, yönetmen ve editor arasında gelebilecek olan derin anlayış çok erken başarıldı ve üç film boyunca bizlerle kalıp büyüdü. Çok benzer mantıklarımız var ve çoğu zaman olaylara aynı gözle bakıyoruz.”
Tony Gilroy şöyle cevap veriyor: “John bir makina. Bu karmaşık bir film ve gerçekten tuhaf bir sıra ile çektik. Hız gerçekten başdöndürücü ve çok büyük miktarlarda çekiyorduk. Nerede duracağını bilmen ve ne yapman gerektiğini bilmen şart. Ancak o sadece biz devam ettiğimiz sürece materyali kesip incelemiyordu; sekanslar yaratıyor ve bizimle gelen sahneleri, bazen şok edici detay seviyelerinde test ediyordu. Kendisi tam bir film yapımcısı. Bunu, o yanımda olmadan denemeyi bile hayal edemiyorum.”
Dostları ilə paylaş: |