Çaldağ Nİkel madeni ocak ve iŞletme alanlarinin tarimsal doğal kaynaklara olasi etkileri



Yüklə 58,57 Kb.
tarix26.11.2017
ölçüsü58,57 Kb.
#32971

Kasım 2008


Turgutlu Belediye Başkanlığı’nın isteği üzerine

Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Toprak Bölümünün

ÇALDAĞ NİKEL MADENİ OCAK VE İŞLETME ALANLARININ TARIMSAL DOĞAL KAYNAKLAR ÜZERİNE OLASI ETKİLERİ” isimli raporudur.


ÇALDAĞ NİKEL MADENİ OCAK VE İŞLETME ALANLARININ TARIMSAL DOĞAL KAYNAKLAR ÜZERİNE OLASI ETKİLERİ
1.GENEL DURUM

Manisa ili Turgutlu ilçe sınırlarında yer alan Çaldağ nikel maden işletmesi bir açık ocak maden işletmeciliği olup, faaliyetin temel işletme aşamaları kısaca şöyledir; açık maden ocağından cevhere ulaşana kadar hafriyat ve çıkan ekonomik değeri olmayan malzemenin ocak sahasının kuzey ve güney yönündeki alanlara depolanması, cevher katmanının çıkartılması, kırılarak nikel ekstraktı (liç) için hazırlanması, basınçsız ortam yani açık alanda liç için yığınlar oluşturulması, sülfürik asitle liç işlemi, sülfürik asit ile zenginleştirme, kireç-soda külü ile çöktürme sonucu nikel-kobalt elde edilmesi, demir ve mangan çöktürmesi, elde edilen zenginleştirilmiş Ni-Co cevherinin rafine edilmek üzere yurt dışına gönderilmesi, işletme sonunda liç yığınlarının katmanlar şeklinde depolanarak ve geçirimsizliği sağlanarak terk edilmesi, açık maden ocağının ise, en başta hafriyat ile elde edilen ekonomik değeri olmayan kayaçların %33 lük bölümünün maden ocağına geri doldurulması ve geriye kalan kayaçlı hafriyat ile birlikte ağaçlandırılması aşamalarını içermektedir. Madenin elde edilmesi aşamasında kullanılmak üzere ruhsatlandırılmış saha içerisinde bir kalker ( kireç taşı) ocağının açılması bir diğer işlemi oluşturmaktadır.

Nikel için zenginleştirme/kazanım işlemi ise, yılda 1 milyon ton civarında sülfürik asit ile yıkama (liç), bu amaçla bir sülfürik asit fabrikasının kurulması, demir hidroksitin çöktürülmesi, nikel–kobalt hidroksit ürününün elde edilmesi ve mangan oksidin çöktürülmesi faaliyetlerini kapsamaktadır. Maden ocağı işletmesi, nikel ve yan ürünlerin elde edilmesi işlemi için 15 yıl süre belirlenmiştir.
1.1. İşletmenin konumu

Çaldağ lateritik demir, nikel-kobalt yatağı Manisa İli, Turgutlu İlçesi'nin yaklaşık 25 km kuzeyinde, Çampınar köyünün ise 1.5 km kuzeyinde bulunmaktadır. İşletme ise, Turgutlu yerleşim alanına mesafesi yaklaşık 15km kadardır. İşletmenin en fazla 3 km mesafeli yakın çevresinde Musacalı, İzettin, Çampınar, Temrek, Yakuplar, Akköy, Büyükbelen köyleri yer almaktadır.

Gerek ocak hafriyat alanı ve gerek çıkan ekonomik olmayan kayaçların depolanma alanlarının büyük bir çoğunluğu, 12-20 yaşlarında çam ormanı üzerinde yer almaktadır. Maden ruhsat alanını da içeren Çaldağ yamaç arazilerinde, erozyona ve yörede sık sık yaşanan sel felaketlerini önlemeye yönelik olarak Orman Genel Müdürlüğü’nce 1978-1979 yıllarında ağaçlandırma çalışmaları başlatılmıştır. Ağaçlandırma çalışmalarının sonucunda alanın büyük bir bölümünde başarıya ulaşıldığı TMMOB Orman Mühendisleri Odası İzmir Şubesi Başkanlığı raporundan da anlaşılmaktadır (Ek-1). Ağaçlandırma öncesi yaşanan erozyon nedeniyle, bitkilerin en önemli yaşam ortamını oluşturan üst toprağın (A horizonu) ileri düzeylerde kaybedilmesine bağlı olarak dikimi yapılan ağaçların gelişimlerinin yer yer yavaş olduğu yada tutmadığı görülmüştür. İşletme alanının da yer aldığı, maden ruhsat alanı içerisindeki ağaç adedi ağaçlandırma sonrasındaki gelişim durumlarına göre değerlendirilmiştir. Buna göre, Çevre Orman Bakanlığının önceden izinlendirilmiş olan ve 03.04.2009 tarihinde sonradan izin verilen toplam 1832,5 ha alan içerisinde 1.971.964 adet ağaç bulunmaktadır Bu ağaçların 1.589.060 adedinin 12 yaşlarında olduğu, 257.342 adetinin ise 20 yaştan daha eski dikim olduğu, 7.441 adetinin ise bozuk orman alanı içerisinde yer alan ağaçlardan oluştuğu, geriye kalan ağaçların ise “verimli orman” şeklinde değerlendirilen ağaçlardan oluştuğu, bu bilgilere ise Orman Genel Müdürlüğü, Orman Harita ve Fotogrametri Müdürlüğü verilerinden ulaşıldığı (Ek 1) deki rapordan anlaşılmaktadır. Yine bu rapora göre, izin verilen toplam 1832,5 ha alanın, 1468,6 ha lık bölümünün (%80) verimli orman statüsünde değerlendirildiği, 275.6 ha lık alanın (%15) bozuk orman, 88,5ha lık alanın (%4,8) açık alan ve geriye kalan 13.2 ha lık alanın (%0.2) ise tarım arazisi olarak kullanıldığı 2003 tarihli hava fotoğraflarından fotogrametrik olarak ölçümlenmiştir.

Ocak ve işletme sahasının çevresi, Gediz Irmağı’na ulaşarak bölgedeki yağış sularını batıya (körfeze) taşıyan yan dere ve ırmaklar ile çevrelenmiştir. İşletmenin güneyinde yer alan Gediz Irmağı, Batısında yer alan Kum çayı belli başlı ırmakları oluşturmaktadır. Gediz ırmağının çevresindeki alüvyal düzlükler I ve II sınıf verimli sulu tarım arazilerinden oluşmaktadır. Sadece Turgutlu İlçe sınırları içerisinde yer alan tüm arazilerin 10.601 ha lık bölümü (%22) 1. sınıf, 7121 ha lık bölümü (%15), 2. sınıf arazilerden oluşmaktadır. Bu arazilerde her türlü tarımsal ürünün verimli ve sağlıklı bir şekilde yetiştirilmesi mümkündür. Bu özelliklerdeki araziler, 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu’nda “Mutlak Korunacak Tarım arazileri” olarak tanımlanmaktadır. Bu bölgedeki temel üretim, pamuk, mısır, bağ ve eğimli arazilerde buğday ürün deseninden oluşur. İşletme alanı ve yakın çevresindeki kaynak suları, içme ve sulama suyu olarak kullanılmakta ve ayrıca Gediz ırmağını beslemektedir. Gediz ırmağı, Turgutlu ilçe arazilerine ulaşmadan önce olduğu gibi, sonrasında da çevresindeki verimli arazilerin sulanmasında en önemli temel kaynak olarak kullanılmaktadır. Yöreye sulama suyu sağlayan Demirköprü barajı bir kısım sularının iletiminde de kullanılan Gediz ırmağının bu önemli işlevi, Turgutlu ilçesinde sonra, Manisa Merkez arazileri, Menemen ovası ve sonuçta Ege Denizi’ne ulaşana kadar devam etmektedir.

İşletme alanının da yer aldığı, maden ruhsat alanı çevresinde başta bağ ve zeytin olmak üzere dikili tarımsal tesisler mevcuttur. Özellikle işletme sahasının yakın çevresinde yer alan Musacalı köyü arazilerinde yer alan zeytinliklerin işletmeye yakınlıkları 300 metre civarındadır.

1.2. Madenin oluşumuna bağlı olarak doğadaki konumu

Maden sahasının mineralojik yapısı, Çağlayan ve ark. (1981) tarafından incelenmiştir. Araştırmacılara göre, maden alanın yüzeyini örten toprak katmanının hemen altında lateritleşme zonu yer almaktadır. Lateritleşmenin görüldüğü ana kaya ise serpantinite olarak belirlenmiştir. Yüzeydeki toprak katmanı ile ana kaya serpantinite arasında yer alan lateritik katman kendi içerisinde yüzeyden itibaren kahverengimsi limonit zonu, sarı renkli limonit zonu ve nikel madeninin ekonomik tenör düzeyinde bulunduğu asbolan zonu şeklinde istiflenmiştir. Kahverengimsi laterit zonu içerisinde limonit, kromit, kuvars, kalsit, kil mineralleri ve asbolan yer aldığı belirlenmiştir. Sarı renkli lateritik zonda ise götit, az kromit, kil mineralleri, kuvars içerdiği bildirilmiştir. Nikel-kobaltça zengin asbolan zonunda ise, fazla miktarlarda asbolan ile birlikte kil mineralleri, kalsedon, kalsit, klorit, limonit, kromit, manyetit, hematit minerallerinin bulunduğu belirtilmiştir.


Kaynak ; Çağatay ve ark. 1981.



Kaynak ; Çağatay ve ark. 1981


2. ÇALDAĞ NİKEL MADEN İŞLETMECİĞİLİNİN TARIMSAL DOĞAL KAYNAKLARA OLASI ETKİLERİ

Madenin ocaktan çıkartılması, öğütülmesi, işletmeye taşınması ve nikel-kobaltın elde edilmesi aşamalarında çevreye olası etkileri tarımsal ve doğal bitki örtüsüne, tarıma temel kaynak olan toprak ve su kaynaklarına etkileri yönünden incelenmiştir.




  1. Ocak işletmeciliğinden yılda 10.8 milyon ton, işletmecilik sonunda yaklaşık 150 milyon ton, ekonomik olamayan kayaç ve moloz çıkacağı ve bunların depolanması için 1.600.000 m2 bir orman alanının işgal edileceği ÇED raporunda belirtilmiştir. İşletme süresince depolama işlemi devam edeceği, 15 yılsonunda yaklaşık 1/3 lük bir bölümünün ocağa geri doldurulacağı, geriye kalan bölümünün yığınlar şeklinde ve üzeri ağaçlandırılarak terk edileceği belirtilmektedir. Üçte birlik bölümü geçici, geriye kalanı sürekli olarak bekletilecek bu yığının üzerinde bitki örtüsü olmaması nedeniyle, çözünen veya aşınarak taşınan materyaller, özellikle ilk yıllarda, kış ve bahar aylarında yaşanan yoğun yağışlı dönemlerde doğal su yolları (kuru dere yataklarına) ile yerleşim alanlarına ve aşağı ovalardaki tarım arazilerine silt içeriği yüksek neredeyse çamur kıvamında seller şeklinde taşınacaktır. Toprağı aşınmaya karşı koruyan etmenlerden birisi olan ve toprak oluşumu sürecinde yüzlerce yıl sonrasında meydana gelen agregatlaşmaların, böylesi kaya yığınlarında birkaç yıl gibi kısa süre içerisinde gerçekleşmesi beklenemez. Strüktür oluşumunun gerçekleşmediği eğimli ve bitki örtüsünden yoksun arazilerden en şiddetli erozyon ve heyelan oluşumları beklenir. Ocağa geri taşınmayacak yani yerinde bırakılacak kayaçlar üzerinde toprak dokunun ve buna bağlı olarak bitki örtüsünün oluşması yine uzun zaman alacağından, ağaçlandırılsa bile, gerek yüzeyi yeterince örtmesi gerekse kökleri ile gevşetilen dolgu malzemesinin stabilitesini sağlayana kadar geçecek yaklaşık 5-10 yıl boyunca ağaçların koruma etkisi düşük düzeyde olacağından, yığınlarda ve kazılan yüzeylerde erozyon etkisi uzun süre şiddetli bir şekilde devam edecektir. Erozyona karşı, gerek ekonomik değeri olmayan yığınların, gerekse liç yığın alanlarının üzeri, bitkilerin kolayca yetişebileceği organik maddece zengin, olgunlaşmış toprak ile 50-100cm kalınlıklarda örtüleceği gerek ÇED raporunda (shf 384) gerekse rehabilitasyon önerilerinde belirtilmektedir. Ancak, belirtilen yığın alanların yüzölçüm büyüklükleri dikkate alınırsa binlerce kamyon olgunlaşmış toprak kaynağının bulunacağı ve alan içerisine taşınacağı ortaya çıkmaktadır. Bir başka deyişle tahrip edilen yüzeylerin ve yığın alanlarının rehabilitasyonunun, ÇED raporunda öngörüldüğü şekilde gerçekleştirilebilirliği söz konusu değildir. Ortalama özgül ağırlığı 1.25 gr/cm3 olan bu özellikteki bir toprağın sadece 1000m2 yüzeye 50cm kalınlığında serilmesi durumunda 625 ton ( bir kamyonun 10 ton taşıyacağı varsayımı ile 62.5 kamyon); 1000m2 yüzeye 1 metre kalınlığında serilmesi durumunda ise1250 ton ( bir kamyonun 10 ton taşıyacağı varsayımı ile 125 kamyon) toprak gerekmektedir. Ekonomik olmayan kaya döküm alanı genişliğinin projesinde olduğu gibi 1600 da olacağı düşünülürse, yığın yüzeyine 50cm toprak katmanının serilebilmesi için 100.000 kamyon, 1 metre kalınlığında bir toprak serilecek ise 200.000 kamyon toprak gerekecektir.

Yığın liç alanının toprakla örtülmesi ve ağaçlandırılması için gerekli sergi toprak miktarı ise; ÇED raporu shf 36 da liç alanı ebatları 1440m x 512m= 737.280 m2 olarak verilmektedir. Bu durumda liç alanı yığınlarının üzerini 50 cm toprak sergi kalınlığı için 737.280m2 x 0.50m x 1,25 gr/cm3 = 460800000000 gram yada 460800 ton, bir başka deyişle 46.080 kamyon toprak gerekmektedir. Toprak kalınlığının 1 metre olması durumunda ise 92.160 kamyon toprak gerekmektedir.

Bu sonuç, sadece ekonomik olmayan kaya döküm alanı ve Liç yığınlarının üzerinin serileceği düşünülerek belirlenmiştir. Toprak kalınlığının 50cm olması halinde bile sadece bu iki alan için 146.080 kamyon toprak gerekmektedir. Maden ocağı ruhsat sahasında nikel ve kalker ocaklarındaki kazı alanları, işletme alanları, yüzeyi çeşitli amaçlarla ağaçsızlandırılan ve kazınan alanlar da eklendiğinde, taşınması gereken toprak oldukça yüksek miktarlara çıkmaktadır. ÇED raporunda ve rehabilitasyon önerilerinde, sergi toprağının saha içerisindeki yüzey toprağının kazınıp depolanması ile elde edileceği söylenmektedir. Ancak, zaten sığ ( ortalama 20-30cm) olan yüzey toprağının çok büyük bir bölümü yarı ayrışmış ve ayrışmamış (taşlı-kayalı) jeolojik ana materyalden oluşmaktadır. Bu iri malzemenin elenmesi durumunda geriye kalan toprak belirtilen alanları örtmekten çok uzak kalacaktır. Bu durumda, işletme sonunda ya belirtilen yığın alanlarının planlandığı düzeyde toprak ile örtülmesi işlemi yapılamayacaktır (ki bu durumda yeniden bitkilendirmenin ve dolayısıyla erozyonu önlemenin başarılı olması beklenemez), ya da yukarıda hesaplanan binlerce kamyon olgun toprağın bulunması için çevredeki tarım arazilerinde önemli düzeyde tahribat yapılacaktır. ÇED raporu sayfa 358 de örnek rehabilite alan olarak gösterilen Nevada (USA) kaya döküm alanlarında da görüleceği gibi yüzeyde erozyona bağlı olarak galiler oluşmaya başlamıştır (Resim 1). Üstelik, Nevada Amerika Birleşik devletlerinin en kurak (çöl) bölgelerinden biridir. Bölgenin batısında bulunan Sierra Nevada dağları bölgeye yağışın Okyanus yönünden gelmesini engeller ve kurak bir iklim yaratır. Bölgede çok yıllık ortalama yağış 410mm nin altındadır. Turgutlu gibi 650mm civarında ortalama yağışın bulunduğu bölgelerde, gerek sergi toprağı teminindeki imkansızlıklar, gerek iklim yönünden rehabilitasyon çalışmalarının ÇED raporunda belirtildiği yöntem ile erozyonu önleyebilecek düzeyde gerçekleşebilmesi mümkün görülmemektedir. Bu durum, maden sahasından kaybedilen floranın işletme sonrasında yerine koyulamayacağını, buna bağlı olarak yüzey akışa geçen yağış sularının bölgede tutulamadan uzaklaşacağını ve kuraklığın etkisini arttıracağını, aşağı arazilerde sel baskınlarına neden olacağını açıkça göstermektedir.



Şekil VI.3. Rehabilitasyonu Yapılmış Tipik Kaya Döküm Alanı 2 (Nevada, ABD)

Resim 1 ÇED raporunda rekültive edilmiş alan olarak örnek verilen Nevada’da (USA) bir kayaç yığın alanı (ÇED raporu 358. shf)

.

2. Doğal ortamında, üstte toprak örtüsü, hemen altında yarı ayrışmış jeolojik ana materyal ve ayrışmamış jeolojik ana materyal şeklinde istiflenen ve binlerce yıl sonunda fiziksel ve kimyasal olarak dengesini bulan toprak ekosistemi, maden ocak sahalarından kazılıp çıkartılarak toprak ekosistem oluşumun ilk aşamasına, yüksek yığınlar şeklinde geri döndürülecektir. Ekonomik değerinin olmadığı belirtilen kayalar, yüzey toprağın hemen altında ve nikel cevherinin yoğunlaştığı asbolan zonu üzerinde yer alan lateritik kahverengi ve sarı renkli limonit zonlarından alınan malzemeyi içerecektir. Çağatay ve arkadaşlarına (1981) göre, bu zonlardan alınan örneklerden kahverengi limonit zonlarında %2,8 e ulaşan krom ve %2 lere ulaşan Al , sarı renkli limonit zonlarında ise %2,1 krom, % 4.8 Al olduğunu belirlemişlerdir (Çizelge 1 ve 2). Bu zonlarda aynı zamanda düşük oranda nikel, kobalt, yüksek oranda demir ve mangan da mevcuttur. Kayacın doğası gereği içerisinde bulunan özellikle demir, mangan, nikel, kobalt ve kromun, atmosfere gerek işletme liç yığın alanlarından gerekse sülfürik asit fabrika bacalarından atmosfere karışacak kükürtlü bileşiklerinde etkisiyle ortaya çıkacak olan zayıf asit karakterdeki yağış sularında çözülmesi ve su kaynaklarına ulaşması söz konusu olacaktır. Sonuçta, çevrede sadece nikel değil diğer ağır metal kirliliği de beklenmelidir.


3. Liç yığınlarının ilk aşaması için yaklaşık 1440m x 512m= 737.280 m2 yüzölçümlü alan işgal edilecektir. Yığınlar 31 m genişliğinde ve 4 m yüksekliğinde 22 hücreden oluşması ve ilerleyen işletme sürecinde katmanlar şeklinde yapılanmasının sürdürülmesi planlanmıştır. İşletme süresince, cevherin sülfürik asit ile yıkanarak elde edilmesi ile birlikte demir ve mangan hidroksitleri şeklinde çökeceği, elde edilen bu bileşiklerin yığın liçlerinin kapatılması esnasında aralara katmanlar şeklinde serileceği ÇED raporunda belirtilmiştir. Kapatılan yığın liçlerinin asit maden drenajına sebebiyet vereceği, deprem, korozyon vb pek çok nedenden dolayı sızma olması halinde, çevre su kaynaklarına kolayca ulaşabileceği ve ortaya çıkacak kirliliğin giderilmesinin çok uzun zaman alacağı düşünülmelidir. Bölgenin depremselliği ile ilgili “Maden Sahası Jeoteknik Raporunda” da; “Modern tektonik yapılar bağlamında Türkiye’nin güney batı kesimi tektonik olarak aktif bir kuşakta bulunmaktadır. Batı Anadolu graben kompleksi olarak bilinmekte ve dünyadaki sismik olarak en aktif bölgelerin başında gelmektedir” denilmektedir. Çakıllı ve kumlu zeminin hakim olduğu, bir başka deyişle geçirgen özellikli işletme sahası zemininde her türlü asit maden drenajı sızıntısını kolayca su kaynaklarına bulaşabilecektir. Bu durum, çevre su kaynaklarının içme ve sulama amaçlı kullanılmasına bağlı olarak başta insan sağlığı olmak üzere pek çok canlıyı, toprak özelliklerini ve tarımsal üretimi olumsuz etkileyebilecektir. Nikel madeni alınmış, asit özelliği hala devam eden ve depolanarak terk edilecek liç yığınları bu koşullar altında çok önemli bir tehlike olarak uzun yıllar bölgede risk oluşturacaktır. Bırakılan posa özellikli 737.280 m2 da genişliğindeki liç yığınlarının, madenin çıkarıldığı asbolan katmanı özelliğine bağlı olarak krom içermesi, sızıntı halinde mevcut ağır metallerden başka bir başka zehirli-kansorejen maddenin su kaynakları ile çevreye yayılacağı tehlikesini oluşturabilecektir. ÇED raporunda yığınların ve çevresindeki yer altı ve yerüstü suların izleneceği belirtilmiştir. Ancak bu tür bulaşımların belirlenmesi durumda, özellikle toprak ve su kaynaklarındaki kirliğin kısa sürelerde giderilmesi beklenmemelidir.

4. Sulama suyu ile topraklara taşınabilecek demir ve manganın toprakta birikmesi, önemli düzeyde toksiteye ve dolayısıyla verim kaybına neden olacağı bilinmektedir. Özellikle asit karakterlerdeki topraklarda, demirli ve manganlı bileşiklerin yüzey altına yıkanarak, köklerin ve suyun geçemeyeceği, ince demir-mangan levhalarının oluşmasına neden olabilecektir.


5. Maden işletmesinde ocaktan çıkartılan madenlerin “Cevher zenginleştirme” işlemi için yığın liç alanının güney-doğusunda bir platform inşa edileceği jeoteknik raporunda belirtilmektedir. Kuzeybatı–güneydoğu yönünde, platform üzerine inşa edilecek cevher zenginleştirme tesis alanı 264.330m2 yüzölçümlü olarak (495x534m) planlanmıştır. Yukarıda belirtilen her iki aşamada yoğun ve uzun süreli su kullanılacağı ÇED raporunda belirtilmiştir. Bu amaçla, Gediz ırmağından her yıl çekileceği belirtilen 4.2 milyon m3 su ve buna ek olarak çevrede yerleri belirlenen kuyular ile yer altı rezervinden çekileceği belirtilen su miktarı çevre arazilerde içme ve sulama suyu yetersizliği sorunu yaratabilecektir. ÇED raporu ekinde “Resmi Kurum ve Kuruluşlardan Alınan Belgeler” bölümünde (shf 438) sunulan DSİ’den alınan belgede, DSİ nin Gediz Nehrinden su çekilmesine izin verip vermediği, havzada kullanılacak su rezervinin böyle bir talebe yeterli olup olmadığı net bir şekilde anlaşılamamaktadır. Gediz Havzası sulama suyu ihtiyacının güçlükle karşılandığını başta DSİ iyi bilmektedir. Bu belgenin ve DSİ den talep edilen yer altı su miktarının güncellenmesine, yöredeki ürün deseninin sulama mevsimindeki sağlanabilecek su miktarına göre yeniden düzenlenebilmesi için kamuoyunun bilgilendirilmesine gereksinim vardır. Giderek etkisini arttıran küresel kuraklığa karşı, daralan su varlığımızın öncelikle tarımsal gıda üretiminde kullanılması temel önlemlerden birisini oluşturmalıdır. Ayrıca, Çaldağ üzerindeki orman, maki funda formasyonu ve otsu bitkiler, yüzey akışa geçen suyun önemli bir bölümümün yüzey altına perkole olmasını sağlamakta ve yöre hidrolojik döngüsünde önemli bir depo görevi üstlenmektedir. Özellikle ortam neminin yüksek olması, hem tarımsal üretimin artması için hem de ormanların yangına hassasiyetlerinin düşürülmesi için oldukça önemlidir.

6. Yaklaşık 600 metre yükseklikte bir cevher kırma tesisi yapılması planlanmıştır. Ocaktan cevher çıkartılması ve öğütülmesi aşamasında atmosfere karışacak toz, Ni, Co, Cr vb ağır metal elementlerince konsantre olacağından atmosfere yayılması tehlike oluşturacaktır. Özellikle asbolen cevher katının çıkartılması ve öğütülmesi anında tozdaki toksik element konsantrasyonu yüksek olacaktır. Hava akımları ile çevreye yayılabilecek tozların, yüzey akış ile yüzey altına veya kuru dere yatakları ile su kaynaklarına ve atmosferden çevre bitki örtüsü üzerine yayılması ve zarar vermesi olasılığı söz konusudur. Toz tutma amacıyla kırma işleminde ve kırılmış cevher tutma depolarında kullanılan suyun cevherden çözebileceği metaller ile birlikte özellikle kısa süreli yoğun yağışlı dönemlerde kontrol edilememesi halinde yüksek konsantrasyonlarda ağır metal içermesi olasıdır.

7. İşletme aşamalarında yılda 1000.000 ton sülfürik asit kullanımı planlanmıştır. Sülfürik asit, basınçsız ortamda yani açık işletme yöntemi ile cevher yıkamada kullanılacağından özellikle yaz aylarında yada rüzgarlı iklim koşullarında buharlaşarak (sis etkisi) atmosfere ulaşacaktır. Ayrıca bölgede kurulması düşünülen sülfürik asit fabrikasında kullanılacak yaklaşık 330.000 ton kükürdün, ekstrakte edilmiş yarı zenginleştirilmiş nikel madeni içerisinde yer almayacağı yani rafine için yurt dışına gönderilmeyeceği işletme iş akışından anlaşılmaktadır. Bu miktar kükürdün farklı bileşikler seklinde bölge içerisindeki liç yığınları içerisinde kalacağı veya yıkama suları ve atmosfer aracılığıyla ile çevreye yayılacağı şüphesizdir. Asit oluşumuna neden olan kükürtlü bileşiklerin yağış suları yada gaz şeklinde doğrudan bitkiler ile teması durumunda, özellikle yapraklarda yanmaya neden olacağı bilinmektedir. Bu durum hem tarımsal hem de yakın çevredeki doğal bitki örtüsüne önemli ölçüde zarar verecektir. Bu durum, benzer baca gazlarının bulunduğu atmosfer ortamına sahip başta Yatağan (Muğla) olmak üzere diğer işletmelerde şiddetle görülmektedir. Çevrede yer alan bağ ve bahçeler, yaprak yanması, meyvelerde bozulma, kalite kaybı, genel bitki kuruması vb şekilde doğrudan etkilenebileceklerdir. Ayrıca, topraklara bulaşabilecek asitlilik toprak mikro organizmalarını olumsuz etkileyebilecektir. Toprak tepkimesi (pH), toprak canlıları ve verimliliği açısından oldukça önemlidir. Toprak pH değerinin düşük olması toprak mikro organizmalarını olumsuz etkiler. Toprak mikro organizmaları, toprağı oluşturan mineralleri ayrıştırarak ortama bitkilerin beslenebileceği formda bitki besin elementlerini sağlamaktadır. Mikro organizmaların zarar görmesi sonucunda topraklar hızla verimsizleşir. Toprak pH değerlerinde görülecek düşüş yani asitleşme etkisi zamanla ortaya çıkar. Dünyanın diğer bölgelerinde işletilen Ni maden ocak ve işletmelerinin çevresinde yukarıda belirtilen etkileşimler sonucu kalıcı kirlilikler oluşmuştur. Dünyada işletilen bir diğer nikel maden ocağı Küba’da bulunmaktadır. Küba’nın kuzeyinde (Mayar) bulunan maden ocağından sızan asit maden drenajı ve yüzey suları ile körfeze ulaşan ağır metallerin körfezdeki canlı yaşamı önemli düzeyde etkilediği ve yapılan ölçümlerde normalin üzerinde Ni, Co, Fe, Mn, Cu, Pb and Zn birikimi gözlendiği belirtilmiştir (Gonzlez H.ve ark., 1997). Aynı şekilde Finlandiya’nın doğusunda bulunan Nikel madeni atık suyunun yakınındaki göle (Lake sysmäjärvi) ulaşmasından sonra göldeki canlı ortamın önemli ölçüde zarar gördüğü bildirilmiştir (Niinioja, 2003).

8. İşletme alanının da yer aldığı, maden ruhsat alanı ve çevresindeki eğimli arazilerden kaynaklanan yüzey akışa bağlı olarak, geçmiş yıllarda sel felaketleri yaşanmıştır. Özellikle sık sık tekrarlayan kısa süreli yoğun yağış sonralarında yüzey akışa geçen su, gerek tarım arazileri, gerekse yakın çevresindeki köylerde büyük hasar oluşturmuştur. Maden ruhsat sahasını da içerisine alan eğimli arazilerin özellikle erozyona ve sel felaketlerine karşı 1978 yılından itibaren ağaçlandırıldığı bilinmektedir. Ağaçlandırmayı takip eden birkaç yıl sonra sel felaketlerinin azaldığı yöre köy halkı tarafından belirtilmektedir. Bunların en sonuncusu bundan 4 sene önce, 2005 yılında yaşanmıştır. Başta Musacalı ve Yeniköy olmak üzere evler ve tarım arazileri su altında kalmış, köy halkında can kaybı oluşmamış, ancak hayvan varlığının önemli bir bölümü kaybedilmiştir. İlerleyen zaman diliminde, ağaç, maki-funda ve diğer kısa boylu bitkilerin toprağı örtme oranının artması ve kökleri ile toprağı tutmaları sonucu, hem erozyonu hem de sel felaketlerini daha da azaltacağı şüphesizdir. Eğimli arazilerin yüzeylerindeki bitki örtüsü, hem yağış sularını tüm yüzeyde tutulabilme kapasitesinin arttırılması hem de hidrolojik döngü içerisinde doğal afetlere neden olunmaması açısından oldukça önemlidir. Maden sahası toprak yapısının metal oksitleri çok yoğun bir şekilde içermesi, özellikle kazınan yüzey toprağından sonra geriye kalan zeminin kısa süre içerisinde sertleşmesine neden olacaktır. Çimentolaşma etkisi olarak bilinen bu oluşum sonucunda yüzey altına geçme şansı olmayan yağış sularının akış hacmi ve şiddeti çok daha fazla olacaktır.

9. Orman Genel Müdürlüğü, Orman Harita ve Fotogrametri Müdürlüğü verilerine göre maden ruhsat sahası içerisindeki ağaçların 1.589.060 adedinin 12 yaşlarında olduğu, 257.342 adetinin ise 20 yaştan daha eski dikim olduğu, 7.441 adetinin ise bozuk orman alanı içerisinde yer alan ağaçlardan oluştuğu, geriye kalan ağaçların ise “verimli orman” şeklinde değerlendirilen ağaçlardan oluştuğu (Ek 1) deki rapordan anlaşılmaktadır. Ağaçlandırma alanındaki bitki örtüsü, ilerleyen zamanda giderek gelişecek ve yoğunlaşacak ve yöredeki tüm canlılar için hayati önem taşıyan hidrolojik döngünün en önemli destekleyicisi olacaktır. Bu tip eğimli arazi yapısında kaybedilen ve kazanılan toprak dengesinin kurulması ancak erozyonla mücadelenin ileri zamanlarında sağlanabilmektedir.

10. Zeytin, Ülkemizin her bölgesinde yetiştirilmesinde uygun olmayan, bir başka deyişle iklim seçiciliği olan ve ekonomik değeri yüksek bir bitki olan, ulusal ve uluslararası tarımsal gıda üretimi içerisinde çok önemli bir yer tutan değerli bir tarım ürünümüzdür. Maden işletmesinin bulunduğu alan çevresinde de çok sayıda zeytin yetiştirme tesisi mevcuttur. Ancak, “3573 sayılı Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerinin Aşılattırılması Hakkındaki Kanunun Bazı Hükümlerinin Değiştirilmesi ve Yürürlükten Kaldırılması Hakkında Kanun” ile bu kanuna göre çıkartılmış olan, “Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerinin Aşılattırılmasına Dair Yönetmelik”’e (Değişik 28.02.1995-4086/5), (Resmi Gazete 03.04.1996, no: 22600 madde 23) göre; zeytin tesislerinin 3km yakınında taş kırma, maden ocağı işletmesi vb aktivitelerin yapılması yasaklanmıştır. Nihai ÇED raporunda, işletme ve yakın çevresindeki zeytin ve diğer dikili alanlardan hiç bahsedilmemekte, bu konuyla ilgili olarak ilgili kurum izni bulunmamaktadır. Bu durumda, mevcut yasa ile çelişkili bir izinlendirmenin söz konusu olduğu düşünülmelidir.

11. Tarım bakanlığı stratejileri içerisinde yer alan ve çiftçi gelirlerini arttırma, kırsal kalkınma ve sürdürülebilir arazi kullanım hedeflerini taşıyan organik tarımsal üretimi teşvik programı bu bölgede oldukça itibar görmüş ve Ege Bölgesinin diğer arazilerinde olduğu gibi Turgutlu çiftçilerince de benimsenmiştir. Maden alanı yakın çevresinde organik tarımsal üretim yapan çiftçiler mevcuttur. 5262 sayılı 1/12/2004 tarihli organik tarım kanununa göre (yönetmeliğinin 5-2 maddesine göre) “Ağır sanayi tesisleri, reaktörler, hidrolik ve termik enerji santrallerine, maden işletmelerine, kentsel atıkların toplu olarak bırakıldıkları alanlara 3 km. mesafedeki tarım arazilerinde organik tarım yapılamaz.” denilmektedir. Bu durumda çevredeki çiftçilerin organik tarım uygulamaları son bulacaktır.
12. Ocaktan cevher çıkarma aşamasında haftada 25 ton patlayıcı kullanılacağı ÇED raporundan anlaşılmaktadır. Patlamalar, çevre köy halkı ve orman içi doğal ortam canlıları için bir başka rahatsızlık kaynağını oluşturacaktır. Ormanların gelişmesi ve özellikle yayılması, bitki tohumları taşıyan orman faunası tarafından gerçekleştirilmektedir. Bu durum orman varlığımızın sürdürülebilir olması açısından oldukça önemlidir.

13. Liç yığınlarında, Ni elde edilmesi sürecinde asitli su ile yoğun yıkama nedeni sonucu toprak kolloidlerinin bir birine bağlayan ve infiltrasyon hızını düşüren, agregatlaşmayı yani stabiliteyi de sağlayan kil ve kirecin de yıkanması söz konusu olacaktır. Bu nedenle, liç yığınının stabilitesi düşük ve geçirimliliği yüksek olacaktır Bu durumda kayma tehlikesi ve içerisindeki kalıntı ağır metallerin asit maden drenajı oluşturma riski sürebilecektir. Zaten ÇED raporunda da, geçirimsiz membran ile asit maden drenaj sızıntısının minimize edileceği belirtilmektedir. Maden sonrası terk edilen liç yığınlarının çevreye etkilerinin uzun yıllar devam edeceği düşünülmelidir. Bu durumun yaratacağı sağlıksız ortamın ve ekosisteme etkisinin her hangi bir maddi değer ile karşılaştırılması mümkün değildir. Ayrıca, nikel ve kobaltı alınan liç yığınlarının, terk edilmeden önce üretim anında zorunlu olarak ortaya çıkan yıllık 1.7 milyon ton demir çökeltisi ve 185.000 ton mangan çökeltisi ile kaplanması, serildiği ortamda genel canlı yaşamı için toksik etki kaynağı oluşturacaktır. Bu materyalin üzerinde kısa vadede toprak oluşumu mümkün değildir.

14. Havzanın su döngüsü, içme ve tarımsal üretim için halen çok yetersizdir. Özellikle sulama suyu son iki yıldır ihtiyaç duyulanının yarısına düşürülmüştür. Özellikle Gediz havzasının batı bölümünde, doğasında tuzluluk olan topraklar yetersiz yağış nedeniyle yıkanamamıştır. Ayrıca verilen sulama suyu yetersizliği de tuzların yüzey altına yıkanmasında önceki yıllara göre yavaşlamaya neden olmuştur. Artan sıcaklık ve buna bağlı olarak buharlaşma, yüzey toprağında çoraklaşmalara neden olmaya başlamıştır. Yağış ve kaynaklar ile havzaya kazandırılan suda, havzanın sadece bir bölgesinin değil tümünün kullanım hakkı mevcuttur. Uşak il sınırlarından Menemen-Foça ovasına kadar tarımsal arazilerin sulanması, kesintisiz gıda üretimi ve çoraklaşmasının önlenmesi için Gediz Irmağı ve Havzanın diğer suyu kaynaklarının her bir litresine ihtiyaç duyulmaktadır. Maden için ihtiyaç duyulan yüksek miktardaki suyun kuyulardan ve Gediz nehrinden sağlanacağı belirtilmiştir. Bu miktar sadece Gediz’den yılda 4.2 milyon metreküp olarak belirtilmiştir. Ayrıca yeraltı suyundan yararlanmak için kuyular açılacaktır. Bilindiği gibi bazı yaz aylarında sulama suyu kaybının önlenmesi ve su yetersizliğinin hafifletilmesi için Gediz nehrinin deniz ile bağlantısı kesilmektedir. Gelecek yıllarda, işletmenin ihtiyacı için Gediz ırmağının ve yeraltı suyunun kullanımı ile çiftçilerin şiddetli su ihtiyacı çatışmasına bağlı olarak sosyal huzursuzluklar ortaya çıkabilecektir.
3. SONUÇ.

Manisa ili, Turgutlu ilçesi, Çaldağ mevkiinde işletilmesine başlanan Sardes Nikel Maden İşletmesi, su, toprak ve atmosfer kirliliği açısından, bir risk oluşturmaktadır. Ayrıca, havza su varlığı, havza içi tarımsal su gereksiniminin karşılamaktan uzaktır. Maden işletmesinin yüksek miktarlarda ve sürekli su kullanımı, mevcut su yetersizliğinin artmasına neden olacak, buna bağlı olarak da çevre tarımsal üretiminde önemli miktarlarda verim kaybı olabilecektir. Bununla birlikte, gerek ocak kazı alanları, gerekse işletme sonrasında ortaya çıkacak büyük miktarlardaki yığınların ÇED raporunda belirtildiği gibi yeniden topraklandırma ve ağaçlandırma önerileri yetersiz ve gerçekçi değildir. Bu durum eğimli araziler üzerinde yer alan işletme ve ocak kazı alanlarında şiddetli erozyona ve aşağı arazilere sel baskınlarına, tarım arazilerinin sürekli tahrip olmasına neden olacaktır. Asit özellikli liç sularının buharlaşması (sis) ve sülfürik asit fabrikası baca gazlarının çevrede asit yağmurları oluşturması durumunda yöredeki tarımsal üretim kalitesi zarar görecektir. Ayrıca, yörede yapıla gelmekte olan zeytin tesislerinin yakın çevresinde bir maden işletmesinin izinlendirilmesi zeytincilik kanunu açısından çelişki doğurmaktadır. Bunun dışında işletmeye yakın çevre arazilerde organik bağ ve diğer tarımsal üretim halen artarak devam etmektedir. Ancak, tarım arazileri yakınındaki hem atmosfer hem de su kirliği yaratabilecek bir maden tesisin bulunması, organik tarım kanunu gereği, organik üretimin yapılamasını engellemektedir. Sonuçta çiftçilerin organik tarımsal üretim hakları ellerinden alınmış olmaktadır. 26/08/2009




Prof. Dr. Yusuf KURUCU

E.Ü.Ziraat Fakültesi

Toprak Bölümü Öğr. Üyesi

GSM: 0532.677 63 00

KAYNAKLAR

Gonzlez H.1; Ramrez M.; Torres I.,1997. Impact of nickel mining and metallurgical activities on the distribution of heavy metals in sediments of Levisa, Cabonico and Nipe Bays, Cuba.Environmental Geochemistry and Health, Volume 19, Number 2, 1997 , pp. 57-62(6)

Nıınıoja R., A.L.Holopaınen , H. Hämäläınen, L. Heıtto, H. Luotonen, P. Mononen, A. Rämö. 2003. State of Lake sysmäjärvi, Eastern Finland, after loading with mine water and municipal waste water for several decades Hydrobiologia   ISSN 0018-8158   CODEN HYDRB8  2003, vol. 506-09 (842 p.) [Document : 8 p.] (1 p.1/4), [Notes: Selected papers], pp. 773-780 [8 page(s) (article)]
Çağatay A, Y. Altun, B. Arman, 1981., Çaldağ (Manisa-Turgutlu) Lateritik Demir, Nikel-Kobalt Yatağinin Mineralojisi, Maden Tetkik Ve Arama Enstitüsü, Maden Etüt Dairesi, Ankara

Anonim, 2005. Manisa İli, Turgutlu İlçesi,Çaldağ Mevkii (Ni. Maden işletmesi) ÇED raporu, Encon Çevre Danışmanlık LTD. ŞTİ. Ankara.

Anonim, 2005. Turgutlu-Çaldağ Nikel Projesi Jeoteknik Tasarım Raporu Bosphorus Nickel Madencilik Tic. A.Ş


Yüklə 58,57 Kb.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin