HASTA VE HASTA YAKINI
HAKLARI
Av. AHMET HÜR
ÖNSÖZ:
Hasta hakları üzerine bir çalışma yapmayı uzun zamandır düşünüyordum. Son yıllarda kurulan dernekler olmakla birlikte hasta hakları konusunda genel anlamda topluma yayılmış bir çalışmanın olmadığını da gözlemledim. Siyasi partiler de ise, Hasta hakları konusunda herhangi bir çalışma yapıldığını duymadım. Oysaki toplumun tüm kesimlerini ilgilendiren bu konuda başta siyasi partiler olmak üzere sivil toplum örgütlerinin önemli çalışmlar yapması gerektiği düşüncesindeyim.
Hasta hakları konusunda sayın Şükrü Hatun’un 1999 yılında İletişim yayınlarından çıkardığı “Hasta Hakları” kitabı ile Çiviyazıları yayınlarından Dr. Mustafa Sütlaş’ın “Hasta ve Hasta Yakını Hakları” kitabı benimde çalışmamda yararlandığım ana kaynaklar oldu. Kendilerine bu konuda yapmış oldukları çalışmadan dolayı teşekkür etmek isterim. Bu arada Hasta ve Hasta Yakını Derneği’ni de (HAYAD), Sağlık Hakkı Hareketi Derneğini de, yapmış oldukları çalışmalardan dolayı kutlar, çalışmalarının devamını dilerim.
Bu çalışmayı yapmamı tetikleyen bir başka neden de, hukukçuların hasta hakları konusunda çekinik dururken, hekimlerin bu konuya daha aktif yaklaşım içinde olması. Elbetteki hasta ve yakını ile daha sıkı bir ilişki içinde olmasıyla birlikte, ortaya çıkan uyuşmazlıklarda hukukçuların yaşamın her alanında olduğu gibi, bu alanda da yer alma zorunluluğu beni tetiklemiş oldu.
Vahşi kapitalizmi bence yeni yeni yaşamaya başlayan ülkemizde, serbest piyasa ekonomisi adı altında paranın saltanatını kurmaya yönelik çalışmalar, gelir dengesizliği ile birleşince hasta ve hasta hakları halkın önemli bir bölümünün gündemini oluşturmaktadır.
İşte bu nedenle yaşadığımız topluma bir katkı olması amacıyla elinizdeki çalışma yaşam bulmuştur. Ufacık bir katkı sunabildiysem ne mutlu bana.
GİRİŞ:
İnsan Hakları kavramının gelişim gösterdiği günümüzde, Türk halkının en önemli sorunlarından biri olan sağlık sorunu elbetteki göz ardı edilemez. Aslında yaşama hakkı köküne dayanan insan haklarından Hasta hakları üçüncü kuşak haklardan kabul edilmektedir. Burada ki kuşak farkını önemli, önemsiz sıralama için değil de insan hakları gelişimi olarak değerlendirmek gerekeceği açıktır. Dolayısıyla her insan hakkının aynı derecede önemli olduğu bakış açımızla Hasta haklarını ele almak gerekiyor.
Hasta haklarının çıkışı, hekimin “otoritesine” karşı güçsüz konumda bulunan hastanın kendini koruma çabasıdır. Zaten hak kavramı da, güçsüz bireyin karşısında olan güçlü ve baskı uygulayabilecek başta devlet olmak üzere kurumlara karşı korunmasından çıkmıştır.
Sağlığımız bozulmadan farkına varmadığımız sağlık kavramında, bir diğer önemli noktada özellikle yakın çevremizden birisinin sağlığını kaybetmesinde karşılaştığımız zorluklardır. Bunun için çalışmamızın ismini, Dr. Mustafa Sütlaş’ın kullandığı şekilde “Hasta ve Hasta Yakını Hakları” olarak koymanın daha doğru olduğu kanısını taşıyorum.
Hasta Hakları, sağlığını kaybetmiş insanın tıbbi müdahale ve akabinde tedavi ile sağlığını kavuşması anlamını taşırken, bu süreç içinde hastanın, yakınının, hekimin ve hastanenin birbiri ile ilişkisindeki haklarını da tanımlıyor.
Son yüzyılın son çeyreğinde hızlanan tıbbi teknolojik gelişmelerde, bu konuyu tekrar sorgulamak gereğini doğuruyor. Bu sorgulamaları zorunlu kılan başka bir neden de, küreselleşme adı altında ortaya çıkan kimilerine göre neo-liberalizm adı altında sağlık sorununu serbest piyasa ekonomisine göre ayarlama çabalarıdır. Devletin birebir sorumluluğunda bulunması gereken, yurttaşına sağlık hizmeti olarak vermesi gereken katkıyı, devletin üzerinde bir yük gibi görme zihniyetiyle para ile sağlığı paralelleştirme yanlışı bu sorgulamayı artık zorunlu kılıyor. Çünkü 1982 Anayasasının 56. maddesinin altı sağlık yönünden boşaltırmaya çalışılıyor.
HASTA HAKLARININ AMACI:
Hasta haklarını, hasta ile hekimi karşı karşıya getirmek ya da hasta ile tedavi gördüğü ya da tanı ya da tedavi için başvuru yaptığı tıbbi kurumu karşı karşıya getirmek olarak algılamamak gerekir. Ülkemizde ki insan hakları kavramının içselleştirilememesinden kaynaklı olarak, Hasta hakları, hekime ya da hastaneye karşı bir silah gibi algılanmaktadır. Ülkemizde yeni yeni konuşulmaya başlanan hasta haklarını yanlış algılamamak için hasta haklarının amaçlarının iyi bilinmesi gerekir. Hasta-hekim ilişkisi çok önemlidir. Bunun için önce hasta hekim ilişkisine bakmak gerekir. Hipokrat’tan bugüne hekimin toplum içinde önemi ve bu öneme dayanan “kutsallığı” devam etmektedir. Sağlığını kaybetmiş bir kişinin, sağlığını tekrar kazanmak için hiç bilmediği bir alanda kendini bir başka insana emanet etmesinin verdiği duygu bu “kutsallığın” nedeni olarak kabul edilir. Hekim ile hasta arasındaki bu güvene ve gizliliğe dayanak ilişki söz konusu “kutsallığın” ana nedenidir. Bir başka açıdan vücudu üzerinde tasarruf etme yetkisini bir başka insana/insanlara devreden hasta için o kişi ve kişilerin önemi çok büyüktür. Hekim kişi üzerinde tasarruf yetkisini alan meslek mensubu olarak bu ilişkinin tek doğal belirleyicisidir. Bütün hekimlik geleneği kendisi için “en iyi” ve “en yararlı” yı bilen hekimlere hastaların güven ve bağlılık duyması üzerine kuruludur. Bu ilişki tarzına kısaca “paternalizm” denilmektedir. (Hasta Hakları. Şükrü Hatun. İletişim yayınları. 1999. Sayfa:12)
Bu bağlamda hasta haklarının amacı olarak; sağlık hizmetleri içinde yer alan insan haklarının altının yeniden çizilmesi, sağlık hizmetlerinden tam ve eşit olarak yararlanma, hasta ile hekim ve sağlık personeli arasındaki ilişkiyi geliştirme, hekim hatası denilebilecek ve ortaya çıkabilecek olumsuzlukları aza indirgemek, hasta ve sağlık personeli eğitimini geliştirmek, ilişkilerde otokontrolü sağlamak ve sağlık hizmetlerini insancıllaştırmaya yönelik bir kültür yaratmayı söyleyebiliriz.
HASTA HAKLARI:
Hak kavramı kişi ile kurumlar arasındaki ilişki sonucu ortaya çıkmıştır. İşin özü “insan onuru” dur. İnsan onuru hak kavramının doğal olarak temelini oluşturur. İnsanın onuruna aykırı her işlem ya da eylem, insan hakkı ihlali anlamı taşımaktadır. Hukukun da en doğru tanımı; kişinin haklarını tanımlayan kurallar toplamıdır. Günümüzde toplumların kendi içindeki ilişki düzlemini tanımlayan Anayasalarda, insan hak ve özgürlüklerinin belirlendiği yasalar olarak tanımlanmaktadır. Gerek kişilerin birbirleriyle olan ilişkilerinde gerekse kişi ile kurumlar arasındaki ilişkide emreden ve emredilen mutlaka vardır. Bunu egemenlik kavramı ile de tanımlayabiliriz. Bir yanda emredilen güçsüz-bilgisiz-çekinik kişi ile diğer yanda güçlü-bilgili-baskın tüzel kişi ya da tüzel kişiye bağlı bireyin olması günümüzde kaçınılmazdır. Hak kavramıda işte bu noktada devreye girmektedir. Emredilen kişilerin insan onuruna yakışır yaşam sürmesinin garanti altına alınmasını insan hakları olarak dile getirmekteyiz. Konumuza döndüğümüzde de bir yanda, sağlığını yitirmiş ve tek başına tekrar kazanma ihtimali olmayan bir kişi ile o kişiyi sağlığına tekrar kavuşturma yetisini elinde tutan sağlık kurumu ve o kuruma bağlı sağlık personeli. Bu ilişkinin eşit olmadığı kuşku götürmeyecek kadar açıktır. İşte hasta hakları ile terazinin zayıf kefesinde bulunan hastanın bu güçsüzlüğü-bilgisizliği-çekinikliği dengelenmeye çalışılmaktadır. Bir yönüyle hekime muhtaç durumunda olan hastanın bazı haklarla donaltılması sonucu ortada var olan dengesizliğin dengelenmesi sağlanmış olur.
Günümüzde hasta, hekim ve devlet üçlüsü ile konuyu değerlendirdiğimizde ise; hastanın kendi bedeni ve sağlığını bir egemenlik alanı olarak değerlendirebiliriz. Hasta kendi bedeni üzerinde tam bir tasarruf hakkına sahiptir. Bu tasarruf hakkı sadece kendi bedenine zarar verme ve kendi bedenini yok etme ile sınırlanmıştır. Bu sınırlamanın ölçüsü de tartışmalıdır. İnsanlık tarihinin gelişimiyle farklılık göstermektedir. Bu sınırlama dışında kişinin sağlığı ile ilgili alacağı kararlarda özgürdür. İstediği hekime gitme hakkı, hekim tarafından konulan tanıyı kabul edip etmeme hakkı yine önerilen tedaviyi uygulayıp uygulamama hakkı gibi.
Hekim çerçevesinden olaya baktığımızda ise, hekim, hasta üzerinde tanı ve tedavi noktasında tam bir egemenliği vardır. Hekim, almış olduğu eğitim sonucu ve bu eğitim ile birlikte elinde bulunan alet ve edevat ile bu üstünlüğe sahip olmuştur. Devlet ise, kendisinin var oluş nedeni olan toplumsal çıkar ya da kamu yararı ile toplumsal düzenin devamlılığı için kişiler üzerinde baskın bir noktadadır. Devletin çeşitli kurumları ve çeşitli güçleri ile kişi üzerinde kurduğu otorite, insan hakları ile dengelenmektedir. İşte devlet sağlık hakkı ile kişilerin insan onuruna yakışır şekilde yaşamasının yolunu açma görevini üstlenmiştir. Hasta hakları ile sağlık hakkı arasında önemli bağlantılar olmasına karşın, sağlık hakkı; devletin kendi egemenliği altında yaşayan yuttaşlarına eşit olarak sağlık hizmeti vermesi ya da sağlık hizmeti verilmesini sağlamasıdır.
Uluslar arası bildirgelerde hasta hakları 5 ana başlıkta toplanmaktadır. Bunlar 1-Tedavi görme hakkı ya da tıbbi bakım hakkı, 2-Sağlığı ile ilgili olarak hastanın ve hasta yakınının bilgilendirilmesi, 3- Tedavi için hastanın, bazı özel durumlarda hasta yakınının onayı, 4- Gizlilik ve özel yaşama saygı, 5- Hasta ve hasta yakınının karşılaştığı olumsuzluklar nedeniyle şikayette bulunma hakkıdır. Bu hakları incelemeye başlamadan önce, bir kişi sağlık hizmeti almak için tıbbi bir kuruluşa başvurduğunda; sağlık hizmetlerinden genel olarak yararlanmaya, ırk, cins, din, mezhep ya da siyasi görüşü vb. nedenlerle herhangi bir ayrımcılığa tabi olmadan sağlık hizmetini almaya, her türlü sağlık hizmeti hakkında bilgilendirilmeye, gideceği sağlık kuruluşlarını seçmeye ve seçtiği sağlık kuruluşundan yararlanmaya, sağlık kuruluşlarında hizmeti verecek sağlık personelini tanımaya ve seçmeye, sağlık durumu ile ilgili bilgi almaya, gizli ortamda tedavi olmaya, üzerinde yapılacak tıbbi tasarruflarda onayının alınmasına, tedavisinin durdurulmasını istemeye ya da tedaviyi reddetmeye, manevi değerlerine saygılı davranılmasına ve dini görevlerini yapmasına izin verilmesine, kendisine insan onuruna yakışır şekilde davranılmasına, rahatsız edilmemesine ve hijyenik şartlar altında tedavi olmaya, söz konusu sağlık kurumunun esasları bünyesinde ziyaretçi kabul etmeye ve yanında refakatçi bulundurmaya, memnuniyetsizliğini yasal çerceveler ışığında şikayet yoluyla bildirmeye, gerektiğinde dava açma hakkını kullanmaya ve gerektiği ölçüde sağlık hizmeti almaya hakkı vardır.
1-TEDAVİ GÖRME HAKKI: Bu hakkı Sağlık Hakkı olarak da söyleyebiliriz. Herkes bu konuda gerekli eğitimi almış bir hekim tarafından bakılma hakkına sahiptir. Bunun için herkesin sağlığını yitirdiğinde bir sağlık kurumuna ulaşabilmesi gerekir. Dolayısıyla sağlık hizmetine ulaşmayı ilk kural olarak koymak sanırım yanlış olmaz. Çünkü, hasta sağlık hizmetine ulaşamadığı durumda diğer haklarının bir anlamı kalmayacaktır. Sağlık hizmetinin tanımına gelince; Bugünkü çağdaş içeriğiyle “sağlık hizmeti”sağlığın korunması da içinde olmak üzere, tanı, tedavi, bakım ve rehabilitasyon (esenlendirme)yöntemleri kullanılarak bireylerin sağlıklılık halinin sürekliliğinin sağlanması biçiminde tanımlanmaktadır.(Hasta ve Hasta Yakını Hakları. Mustafa Sütlaş. Çivi Yazıları. İstanbul.2000 Sayfa:70) Sağlık hizmetinin sağlıklı işleyebilmesi için, altyapısı tamamlanmış sağlık kuruluşları, bu kuruluşta yer alan yeterli bilgi ve donanıma sahip sağlık personeli ve bu yapı için var olan finansman kaynağının olması gerekir. Bunlar olmadan sağlık hizmetinden söz etmemizin bir anlamı olmayacaktır. Tüm bunlar gerçekleştiğinde hekimin özellikleri ön plana çıkmaktadır. Günümüzde hekimler özellikle piyasa ekonomisi altında hem ekonomik hem de sosyal ve siyasal açıdan çeşitli baskılar altındadır. Bu bağlamda hasta üzerinde yaptıkları bakımda özgürce davranış biçimleri kısıtlanmaktadır. Bu durumu hastanın hekime duyduğu güvenin zedelenmesi söz konusu olabileceğinden, hastanın özgür iradesi kısıtlanmamaış bir hekim tarafından tedavi görme hakkı ortaya çıkmaktadır. Mahkeme safhasında tarafsızlığı konusunda ciddi şüphelerin ortaya çıkması halinde sanığın ya da mağdurun/müştekinin hakimi ret etme yolu olduğu gibi, hasta da aynı şekilde hekimin özgür iradesinin kısıtlandığı düşüncesinde ise, o hekimde tedavi görmeme, başka bir hekim tarafından tedavi görmek isteme hakkına sahiptir. Elbetteki hekimi seçme hakkını yanlış anlamamak gerekir. Hekimi seçme hakkı, hastalık konusundaki bilgi ve deneyimi, tanı ve tedavi için en uygun hizmeti verebilecek hekimin seçilmesi anlamı taşır.Bu konudaki yanlış anlamaların bir tanesi de, hekimi seçme hakkı olarak en donanımlı ve en yetkin hekimin seçilmesidir. Sağlık örgütünün en alt birimi olan sağlık ocaklarının her türlü olanağa sahip olması olanak dışı olduğu gibi anlamlı ve gerekli de değildir. Burada anlatılmak istenen, hastaya sağlık hizmetinin en alt basamak olan sağlık ocaklarından en üst basamak olan ihtisas hastanalerine kadar olan basamakları, ihtiyaç duyduğunda kolayca aşabilmesidir. Hekimi seçme hakkında, hekim açısından erkek hasta, kadın hasta gibi ya da dinsel açıdan ayrımcılık yapılması söz konusu değil iken, hasta açısından böyle bir ayrımcılık talebi olabilir. Bu kişinin bir birey olarak sahip olduğu değer ve önceliklerin bir ifadesi olarak kabul edilir. Bu yaklaşımın sınırı ise, bu tip tercihlerin diğer koşullar sağlandığında sağlık hizmeti talep edilen kurumda olanağı var ise kullanılabilmesidir. Klasik örnek; kadın hastaların kadın doktorda muayene olmak istemesi olarak gösterilebilir. Bir kadın hasta, bir sağlık ocağına sağlık hizmeti için başvurduğunda, o sağlık ocağında kadın doktor var ise, ondan sağlık hizmeti isteme hakkı olabilecektir. Eğer kadın doktor yok ise, sadece bunun için daha üst kuruma gitme talebi, hekimi seçme hakkının aşılması anlamını taşır.
Başka bir konuda, hastanın yararına ve genel kabul görmüş tedavi yöntemleri ile tedavi edilmesidir. Örneğin, yeni çıkmış ve tıp açısından genel kabul görmemiş bir ilacın hastanın tedavisinde kullanılmaması gerekir. Hekimlere özellikle ilaç firmalarının bu konuda çeşitli şekilde baskı uygulamaya çalıştığı bilinmektedir. Hasta hakları açısından bu durum önemli bir konudur. Tedavi görme hakkı içinde verilecek hizmetin sınırlı olması da ayrı bir sorundur. Özellikle organ nakli konusunda sıra bekleyen hastalar arasında ayrım yapılmaması gereklidir. Bu konudaki en önemli ilke hasta seçimi yapılırken tıbbi ölçütlere uyulması ve hiçbir şekilde ayrım yapılmamasıdır. (Hasta Hakları. Şükrü Hatun. İletişim yayınları. 1999. Sayfa:23)
Sağlık hizmetlerinde hasta hakları:
Herkesin insan olması dolayısıyla saygı görmeye hakkı vardır.
Herkes kendi yaşamını belirleme, fiziksel ve zihinsel bütünlüğe sahip olma ve kişi olarak güvenli bir yaşam sürdürme hakkına sahiptir.
Herkesin özel yaşamına saygı gösterilmelidir.
Herkes kendi ahlaki ve kültürel değerlerine, dinsel ve felsefi inançlarına sahip olma ve bunlara saygı gösterilme hakkına sahiptir.
2) BİLGİLENDİRME:
Sağlık hizmeti ve sağlık hizmetinin nasıl en iyi kullanacağı konusundaki bilgi herkes için ulaşılabilir olmalıdır. Hasta, durumu ile ilgili tıbbi gerçekleri, önerilen tıbbi girişimleri, her bir girişimin olası risk ve yararlarını, önerilen girişimlerin seçeneklerini, tedavisiz kalmanın etkisini, tanı, sonuç ve tedavinin gidişi konularını içerecek şekilde tam olarak bilgilendirilme hakkına sahiptir. Bilgilendirmenin tek istisnası, sadece bilgiden yoksun bırakmanın hasta üzerinde olumlu bir etkisinin olacağına inanmak gibi geçerli bir nedenin olduğu zamanlarda söz konusu olabilir. Bu hakkın amacı kuşkusuz ki, hastanın sağlığına kavuşmasına katkı sunmasıdır. Çünkü hasta, hastalığı ve tedavisi noktasında bilgilenmesi sonucu, kendi bünyesinde bir değerlendirme hakkına kavuşmuş olacak, hekim ile ilişkisinde de daha sağlıklı bir sonuca gidecektir. Hastanın bilgilenmesi bir şekilde söz konusu olmakla birlikte tam olarak bilgilenmenin yapılabilmesi için bazı öğelerin varlığı şarttır. Bilgilenmenin geniş kapsamlı yapılması önemlidir.
Bu noktada hekim;
-neyi, nasıl, ne kadar süre içinde yapacağını, , ,- bunların risk ve tehlikelerini
,-yakın ya da uzak yan etkilerini,-ek olarak görülebilecek diğer olayları,
-başka seçenek olup olmadığını,varsa onlarla ilgili işlemleri,
-kendisinin bunları yapıp yapmadığını,
-uygulama için yeterli deneyimi bulunup bulunmadığını,
-mevcut koşul ve olanakların bunları sağlamaya yetip yetmediğini,
-sonuçta nelerin meydana geleceğini,
-yaşamının bu süreç içinde nasıl etkileneceğini,
-başkalarının ve yakınlarının ne oranda ve nasıl etkileneceğini,
-tüm işlemlerin maddi ya da manevi karşılığının ne olabileceğini,
-hastanın aklına takılan ve yanıtlanmasını istediği soruların karşılıklarını, tüm ayrıntılarıyla ve özel zaman ayırarak anlatmalıdır .(Hasta ve Hasta Yakını Hakları. Mustafa Sütlaş. Çivi Yazıları. İstanbul.2000 Sayfa:78). Bilgi, teknik terminoloji en aza indirgenerek iletilmelidir. Böylece hastanın kendisine söyleneni anlaması sağlanmalıdır. Kısaca hastanın anlayacağı şekilde bilgilendirilmelidir. Bu arada hekim yaptığı bilgilendirme sonucu hastanın yanlış anlamalarına yol açacak tavırlardan mümkün olduğunca kaçınmalıdır. Özellikle tanı sonrası hasta bilgilendirilken kesin ile olası durumların ayrımı çok net olarak yapılmalıdır. Zamanın çok önemli olduğu durumlarda da, hastanın bilgilendirilmesi ve karar verme süreci açısından uygun bir ortam sağlanmalı, hastanın bilgi sonrası karar verme sürecinde bazı fırsatları kaçırması önlenmelidir. Hasta istediği takdirde, bilgilendirilmeme hakkına sahiptir. Hasta kendi yerine kimin bilgilendirileceğini seçme hakkına da sahiptir. Hasta tanıyı koyan ve tedavi öneren hekim dışında ikinci bir görüş alma hakkına da sahiptir. Hasta, kendisine bakan sağlık personelinin kimliğini, mesleki kimliğini öğrenme hakkına sahiptir. Hasta, kurumda kaldığı süre içerisinde uyacağı kurallar ve rutin işlemler konusunda açıkça bilgilendirilmelidir. Hasta taburcu olduğu zaman, tanılar, tedavi ve yapılan işlemleri , elde edilen sonucu içeren yazılı bir belge isteme va alma hakkına sahiptir. Bazı sağlık kurumlarda bu konuda sorunlar çıkmaktadır. Hasta ya da hasta yakını bu hakkı unutmamalı ve önemsemelidir. Bir önemli konuda hasta ve hasta yakını ile hekim karşıt iki taraf değildir. Aksine aynı hedefe yönelmiş iki taraftır. Biribirini anlaması durumunda iki tarafın aynı hedefi gerçekleştirmesi çok daha kolay olacaktır. Bunun için öncelikle hekime düşen görev bilgilendirmeyi yapar iken davranış biçimine özel önem vermesidir. Kurulan diyalogda seçeceği dilden, her türlü davranış biçimine kadar dostça davranmalıdır.
3) ONAY:
Hastanın bilgilendirilmiş onayı herhangi bir tıbbi girişimin ön koşuludur. Hasta tıbbi girişimi reddetme veya durdurma hakkına sahiptir. Bu durumun yaratacağı sonuçlar hastaya açıklanmalıdır. Bunun İstisanası, hastanın iradesini beyan etmesinin mümkün olmadığı ve acilen tıbbi girişim yapılması gereken durumlarda, daha önce bu girişimi reddettiğini gösteren bir açıklaması yoksa hastanın onayı varsayılır. Hastanın yasal temsilcisinin onayının gerektiği ve önerilen girişimin acil olduğu durumda eğer temsilcinin onayı zamanında alınamıyorsa, tıbbi girişim yapılabilir. Yasal temsilcinin onayı gerektiği zaman, hastalar yine de karar alma sürecine dahil edilmeye çalışılmalıdır. Yasal temsilcinin onay vermeyi reddettiği durumda, doktor veya diğer sağlık personelinin görüşü girişimin hastayı ilgilendirdiği yönünde ise karar mahkemeye bırakılmalıdır. Hastanın onay vermesinin mümkün olmadığı bütün diğer durumlarda, hastanın istekleri tatmin edilip hesaba katılarak karar alma süreci için uygun önlemler alınmalıdır. İnsan vücüdünün bütün parçalarının kullanımı ve korunması için şahsın onayı gereklidir. Tanı, tedavi ve hasta bakımı için madde kullanımı gereken durumlarda onay varsayılarak davranılabilir. Klinik çalışmalara katılım için hastanın bilgilendirilmiş onayı gereklidir. Hastanın bilgilendirilmiş onayı bilimsel çalışmalara dahil edilme için önkoşuldur. Bütün araştırma protokolleri etik kurul onayından geçirilmelidir. Araştırmalar yasal temsilcinin onayı olmadıkça ve tıbbi gereklilik olmadıkca kendi iradesini beyan edemeyen hastalara yapılmamalıdır. Bu konuyla ilgili bir istisna alternatif yöntemi olmayan ve başka öznesi bulunamayan araştırmalardır.
4) GİZLİLİK, ÖZEL HAYATIN KORUNMASI:
Hastanın tıbbi durumu, tanısı, prognozu, tedavisi hakkındaki ve kişiye özel diğer tüm bilgiler, ölümden sonra bile gizli olarak korunmalıdır. Hastaya ait bu bilgiler, yalnızca hastanın açık izni veya mahkemenin kesin isteği üzerine açıklanabilir. Hekimlerin adli durumlarda, hasta ile ilgili bilgileri devlet kurumlarına bildirmeme hakkı vardır. Bu hak hekimin sır saklama yükümlülüğünden doğmuştur. Bu hakkın bir uzantısı olarak hekimin mahkemelerde tanıklıktan çekinme hakkı da vardır. Bu konuda tartışmalar devam etmektedir. Kamu güvenliği, kamu sağlığı gibi durumlarda istisnalar oluşturulabilirse de, bu durumu genellemek yanlıştır. Kamu güvenliği, kamu sağlığı gibi kavramları soyut olarak ele alınmaması gerekir.
Hastanın kimliğine dair bilgiler korunmalıdır. Hasta kendisi ile ilgili kayıtlara ulaşma ve kayıtlarının kopyesini alabilme hakkına sahiptir. Hasta; kendisi ile ilgili tıbbi ve kişisel bilgilerin uygunsuz, eksik, çift anlamlı olması veya tanı tedavi ve bakım amacı ile ilgili olmaması durumunda bu bilgileri yenileme, bazı kısımlarını çıkarma, tamamlama ve düzeltme hakkına sahiptir. Tanı, tedavi ve bakım için gerekli olmadıkça ve/veya hasta izin vermedikçe hastanın özel hayatına ve aile yaşamına girilemez. Tıbbi girişimler ancak hastanın özel hayatına saygı gösterilmesi durumunda yapılabilir. Sağlık kurumlarına başvuran hasta, kurumun özel hayatını koruyan fiziksel özelliklere sahip olmasını bekleme hakkına sahiptir.
5) YAKINMA HAKKI VE BAŞVURU:
Bu hakkın kullanılması ayrım yapılmaksızın sağlanmalıdır. Bu hakların uygulanmasında, hasta evrensel insan hakları belgeleri ve yasaların belirlediği prosedürün hükmü altındadır. Hastanın bu hakları, kendisi tarafından kullanılamadığı durumlarda, belirleyeceği kişiler hasta adına sorumluluk alabilirler. Bu kişilerin olmadığı durumlarda hastanın temsil edilmesi için gerekli diğer önlemler alınmalıdır. Hasta, bu haklar ile ilgili bilgi ve belgelere ulaşabilmelidir. Hasta haklarına saygı gösterilmediğini düşündüğünde şikayet için başvuru imkanına sahip olmalıdır. Mahkemelere başvurunun yanısıra bağımsız mekanizmalara başvuruda bulunabilir. Hasta, şikayetlerinin etkili ve tam olarak değerlendirilmesini, ilgilenilmesini ve sonuç alınmasını isteme hakkına sahiptir. Bu hak ile hasta hakları anlam kazanmış ve pratikte uygulama olanağının oluşmasına yol açmıştır. Hasta veya yakınının, bir ihlal olduğu düşüncesi ile şikayette bulunma/Yakınma hakkının kısıtlanmamasının yanında, kolay olması da sağlanmalıdır.
Dostları ilə paylaş: |