İlm ise maksad eğer ârif-i nefs ol Gâlib Kendini bilmeyen âdem gibi nâdân olmaz (Leskofçalı Gâlib) arif: bilge nefs



Yüklə 83,03 Kb.
tarix27.07.2018
ölçüsü83,03 Kb.
#60621


Beyitler
Haftada bir beyit ezberletilir. Öğrencilerin bir beyit defteri, ajandası tutması istenir.

Bu dosyada 70 beyit bulunmaktadır. Süreçle beyitlerin sayısı arttırılacaktır.


İlm ise maksad eğer ârif-i nefs ol Gâlib

Kendini bilmeyen âdem gibi nâdân olmaz (Leskofçalı Gâlib)

arif: bilge nefs: kendi Galib: Şeyh Galib nadan: bilmeyen
Meysiz şişeden şişesiz mey iste

Hakk’ı endişeden boş gönülden iste (İsmail Hakkı Bursevi)

Mey: Şarap, Hak şarabı


Bir gez Allah dise şevk ile lisân

Dökülür cümle günâh misli hazân (Süleyman Çelebi, Mevlid)

dise: dese şevk: coşku cümle: bütün misli: gibi hazan: güz mevsimi
İltica etmeyesin namerde

Keşf-i hal etmeyesin bi-derde (La edri)

İltica: yönelmek namerd: mert olmayan, adam olmayan keşf-i hal: halini açmak

bi derd: dertsiz

Şerefin sebebi sanma neseptir;

Eşrefin eşekten farkı edeptir. (Cengiz Numanoğlu)

Nesep: soy eşref: en şerefli

Seni sevmek benim dinim imanım

İlahi din-i imandan ayırma (Eşrefoğlu Rumi)


Dâim rîyâzât edenin

Deryâ gibi feyzi taşar (İsmail Hakkı Bursevi)

daim: daima riyazat: oruç fevz: ışık, nur


Arif isen bir gül yeter kokmağa

Cahil isen gir bahçeye yıkmağa (La Edri)

arif: bilge


Tecrübe ehli bunu böyle bilir

Kim ki çok söyleye ol çok yanıla (Atâyî)

ol: o anlamında söyleye: söylerse yanıla: yanılır



Her havlayan köpeğe bir taş atarsan

Taşın dirhemi çıkar gitgide bin altına (Ferid Kam)

dirhem: ücret, kıymet anlamında


Halkı rencide eden alemde

Kendi rencide olur son demde (Taşlıcalı Yahya)

rencide: kırmak, incitmek son dem: son an


Hor bakma gözün aç dikkat ile bir nazar et

Gör ne sultanlar olurmuş fukara şeklinde (Dimetokalı Vahdetî)

hor: kötü, küçümsemek nazar et: bak


Ayinesi iştir kişinin lâfe bakılmaz

Şahsın görünür rütbe i aklı eserinde (Ziya Paşa)

ayine: ayna, lâf: söz rütbe-i akıl: aklın derecesi


Bir kaidedir bu cavidâne

Elbette gider gelen cihane (Fuzuli)

cavidane kaide: canlı, diri kural cihan: dünya

Nâ-dân ile sohbet etmek güçtür bilene

Çünkü nâ-dân ne gelirse söyler diline (La Edri)

nâ-dân: bilgisiz, bilmeyen

Gönül Çalabın tahtı, Çalab gönüle baktı

İki cihan bedbahtı kim gönül yıktı ise (Yunus Emre)

bedbaht: huzursuz, bahtsız Çalab: Allah

Ermek ister ise âdem irem i mağfirete

Kimseyi kırmayarak gitmelidir ahrete (La Edri)

adem: insan irem-i mağfiret: Bağışlanma Cenneti, Cennet

ahiret: Öldükten sonraki alem

İncitme sen ahbâbını, incinmeye senden

Bu âlem-i fânide zarafet budur işte (Leyla Hanım)

ahbab: dostlar alem-i fâni: fani dünya, geçici dünya

Ölen insan mıdır, ondan kalacak şey: Eseri

Bir eşek göçtü mü, ondan da nihâyet: Semeri. (Mehmed Akif Ersoy)

nihayet: son, sonuç

Eğriler eğri ile doğrular doğru ile

Yalan yalanı sever gammâzlar gammâz ile (Yunus Emre)

gammaz: ispiyoncu

İnmemiştir hele Kur’ân şunu hakkıyla bilin

Ne mezarlıkta okunmak ne de fal bakmak için (Mehmed Âkif)


Kişi bile söz demini

Demeye sözün kemini

Bu cihân cehennemini

Sekiz uçmağ ede bir söz (Yunus Emre)

dem: bir şeyin olma vakti kem: kötü uçmak: cennet


Bir gün ne vücûd mülkü, ne dâr, ne diyâr kalır,

Kalırsa gönüllerde ol sohbet-i yâr kalır!... (Rahmetî)

mülk: ülke dar: vatan ol: o yar: dost, sevgili


Ölüm güzel şey; budur perde ardından haber…

Hiç güzel olmasaydı ölür müydü Peygamber? (Necip Fâzıl)

Kimseye bâkî değildir mülk ü devlet, sîm ü zer

Bir harâb olmuş gönül tamir etmektir hüner. (Lâ Edrî)

baki: sonsuzluk mülk: ülke, mal sim: gümüş zer: altın

hüner: beceri, sanat, kabiliyet


Yumuşak başlı isem kim dedi uysal koyunum!

Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boyunum! (Mehmed Âkif)

Eylesen tûtîye tâlîm-i edâ-yı kelimât

Sözü insan olur ammâ özü insan olmaz (Fuzûlî)

tuti: papağan talim: öğretme kelimat: kelimeler eda: tarz üslup, (beyitteki anlamı: söyleme tarzı)

Muhabbetten Muhammed oldu hâsıl

Muhammedsiz muhabbetten ne hâsıl (Bezm-i Âlem Valide Sultan)

hasıl: sonuç, elde edilen


Etme âr öğren oku ehlinden

Her şeyin ilmi güzel cehlinden (Nâbî)

ar: utanmak ehil: bir işi bilen cehl: bilmemek


Cihân-âra cihân içindedir ârâyı bilmezler

O mâhiler ki deryâ içredir deryâyı bilmezler (Hayâlî)

mahi: balık cihan-âra: dünyayı süsleyen âra: süslemek derya: deniz


Hidâyet senden olmazsa, dirâyet neylesin yâ Rab

Arapça bilse de Bû Cehl’e âyet neylesin yâ Rab (Muallim Cûdî)

hidayet: kurtuluşa ermek dirayet: kavrayış Bû Cehl: Ebu Cehil


Aman lafzı senin ism-i şerîfinle müsâvîdir

Anınçün âşıkın zikri amândır yâ Resûlallah (Lâ Edrî)

şerif: şerefli müsavi: eşit aman: iman ettim, sığındım anlamına gelir.

Ehl-i dildir diyemem âyinesi sâf olmayana

Ehl-i dîl birbirini bilmemek insâf değil (Nef’î)

ehl-i dil: gönül ehli ayine: ayna saf: temiz

Kıl tevbe seyyiâtına gözler kapanmadan

Vaktiyle gör hisâbını defter kapanmadan (Bursalı Mustafa Huldî)

seyyiat: günah, hata hisab: hesap defter: amel defteri

Fâriğ ol, aybın gözetme kimsenin

Tâ ki Hak setreyleye aybın senin. (Lâ Edrî)

fariğ: vazgeç, bırak setr: örtmek ayb: ayıp günah

Tarihi tekerrür diye tarif ediyorlar

Hiç ibret alınsaydı tekerrür mü ederdi? (Mehmet Âkif)

tekerrür: tekrar

Nân içün medheyleme nâdânı nâdânlık budur

Hayber-i nefsin helâk et şâh-ı merdanlık budur! (Seyyid Seyfullah)

Nân: ekmek medh: övmek nâdân: bilmeyen

Hayber-i nefs: nefsin Hayber savaşı şah-ı merdan: yiğitlerin şahı (Hz. Ali için kullanılır)

Bulmak değil imiş bilmek

Bilmek değil imiş bulmak

Evliyâya gönül vermek

Rengine boyanmak imiş (Kaygusuz Abdal)

İmandır o cevher ki İlâhî ne büyüktür...

İmansız olan paslı yürek sînede yüktür! (Mehmet Âkif)

sîne: göğüs

Erbâb-ı kemâli çekemez nâkıs olanlar

Rencîde olur dîde-i huffâş ziyâdan (Ziya Paşa)

erbab-ı kemâl: olgunlar ehli nâkıs: noksan, eksik rencide: kırılmak

dide-i huffaş: yarasa ziya: ışık

Şeb-i yeldâyı müneccimle muvâkkit ne bilir

Mübtelâ-yı gama sor kim geceler kaç saat (Lâ edrî)

şeb-i yeldâ: en uzun gece (21 Aralık gecesi) müneccim: yıldızcı

muvakkit: saatleri ayarlama görevlisi mübtela: bağımlı

Her gice kadr olsa kadrin kadri olmazdı şehâ

Her hacer gevher olaydı gevher etmezdi behâ (Lâ edrî)

gice: gece şeha: ey şah hacer: taş gevher: cevher beha: paha, kıymet

Âtiyi karanlık görerek azmi bırakmak

Alçak bir ölüm varsa eminim budur ancak (Mehmed Akif)

âti: gelecek azm: gayret

Cehennem olsa gelen göğsümüzde söndürürüz

Bu yol ki Hak yoldur, dönme bilmeyiz yürürüz (Mehmed Akif)


Sanma ey hace ki senden zer ü sim isterler

Yevme la yenfauda kalb i selim isterler (Bağdatlı Ruhi)

zer: altın sim: gümüş hace: hoca yevme la yenfau: hesap günü

kalb-i selim: temiz bir kalb

Haktan gelen şerbeti içtik elhamdülillah

Şol kudret denizini geçtik elhamdülillah (Yunus Emre)

şol: şu

Kuru idik yaş olduk, ayak idik baş olduk

Kanatlandık kuş olduk, uçtuk elhamdülillah (Yunus Emre)

Kış günleri zahmetlidir

Yaz günleri nimetlidir

Rahmanımız rahmetlidir

Kullarına ihsan eder (Aziz Mahmud Hüdai)

Kışın iyi gününe, hasmın iyi sözüne

Her kim aldanır pişmanlığı üzerine (Aziz Mahmud Hüdai)

hasım: düşman
Alimin her sözü birer incidir

Cahilin her sözü binler incitir (La Edri)
Seherde bülbüle sordum, niçin feryad edersin sen

Niyaz eylerim Allah’a rakibin iftirasından (Fatih Sultan Mehmed)

rakip: düşman
Hak nazar kıldığı cana bir göz ile bakmak gerek

Ona ki Hak nazar kıldı ben onu nice yereyim (Yunus Emre)

nazar: bakmak yirmek, yermek: kötü görmek, eleştirmek
Sen Ahmed i Mahmud u Muhammedsin Efendim

Haktan bize sultan ı müeyyedsin Efendim (Şeyh Galib)

sultan-ı müeyyed: doğrulanmışların sultanı
Ey birader ilmi öğren etme şek

Cahilin elinden iyidir bir uyuz eşek (La Edri)

Şek: şüphe
İncitme sen ahbâbını incinmeye senden

Bu âlem-i fânîde zerâfet budur işte (Leylâ Hanım)
Sorma aslın her kişinin izzetinden bellidir

Sohbet-i irfan görenler hizmetinden bellidir (Lâ Edrî)
Gör zâhidi kim sâhib-i irşâd olayım der

Dün mektebe vardı bugün üstâd olayım der. (Rûhî)
Unutma ölmeği dâim ana dur

Bugün bana ise yarın sanadur (Lâ Edrî)
Müjdecim, kurtarıcım, Efendim, Peygamberim,

Sana uymayan ölçü hayat olsa teperim. (Necip Fâzıl)

Kısmet ise gelir Hind'den Yemen'den

Kısmet değil ise ne gelir elden (Lâ Edrî)
Tûtî-i mûcize-gûyem ne desem lâf değil

Çerh ile söyleşemem âyinesi sâf değil

Ehl-i dildir diyemem âyinesi sâf olmayana

Ehl-i dîl birbirini bilmemek insâf değil (Nef’î)

Ayine: ayna saf: temiz ehl i dil: gönül ehli

Tutî: papağan mucize gûyem: mucize söyleyen çerh: felek, kader
Zen merde, civan pîre, keman tîrine muhtâc

Ebnâ-yı beşer hâsılı birbirine muhtâc (Lâ Edrî)

Zen: kadın merd: erkek civan: genç pir: yaşlı keman: yay tir: ok

Ebna yı beşer: insanoğlu
Geçmişten insan hisse kaparmış ne masal şey!

Beş bin senelik kıssa yarım hisse mi verdi?

Tarihi tekerrür diye tarif ediyorlar

Hiç ibret alınsaydı tekerrür mü ederdi? (Mehmet Âkif)

Tekerrür: tekrar etmek

Ne irfândır veren ahlâka yükseklik ne vicdandır

Fazîlet hissi insanlarda Allah korkusundandır.

Yüreklerden çekilmiş farz edilsin havf-ı Yezdân’ın

Ne irfânın kalır te’siri kat’iyyen ne vicdanın (Mehmet Âkif)

İrfân: bilgelik fazilet: erdem farz etmek: var saymak havf: korku

Yezdan: Allah

Ya açar nazm-ı celîlin bakarız yaprağına

Yahud üfler geçeriz bir ölünün toprağına

İnmemiştir hele Kur’ân şunu hakkıyla bilin

Ne mezarlıkta okunmak ne de fal bakmak için (Mehmet Âkif)

Nazm ı celil: Kur’an ı Kerim
Allah adın her kim ol evvel ana

Her işi âsân ide Allah ana.

Âsân: kolay ide: ede, etmek (Süleyman Çelebi)
Dedem koynunda yattıkça benimsin ey güzel toprak,

Neler yapmış bu millet, en yakın tarihe bir sor, bak. (Süleyman Nazif)
Tevbe yâ Rabbi hatâ râhına gittiklerime

Bilip ettiklerime bilmeyip ettiklerime (Lâ Edrî)

Rah: yol
Allah’a dayan, sa’ye sarıl hikmete râm ol,

Yol varsa budur, bilmiyorum başka çıkar yol! (Mehmet Âkif)

Sa’y: gayret râm olmak: ulaşmak kavuşmak
Allah’a sığın şahs-ı halîmin gazabından

Zira yumuşak huylu atın çiftesi pektir. (Ziya Paşa)

Halim: yumuşak pek: sert
Yüklə 83,03 Kb.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin