|
İlm ise maksad eğer ârif-i nefs ol Gâlib Kendini bilmeyen âdem gibi nâdân olmaz (Leskofçalı Gâlib) arif: bilge nefs
|
tarix | 27.07.2018 | ölçüsü | 83,03 Kb. | | #60621 |
|
Beyitler
Haftada bir beyit ezberletilir. Öğrencilerin bir beyit defteri, ajandası tutması istenir.
Bu dosyada 70 beyit bulunmaktadır. Süreçle beyitlerin sayısı arttırılacaktır.
İlm ise maksad eğer ârif-i nefs ol Gâlib
Kendini bilmeyen âdem gibi nâdân olmaz (Leskofçalı Gâlib)
arif: bilge nefs: kendi Galib: Şeyh Galib nadan: bilmeyen
Meysiz şişeden şişesiz mey iste
Hakk’ı endişeden boş gönülden iste (İsmail Hakkı Bursevi)
Mey: Şarap, Hak şarabı
Bir gez Allah dise şevk ile lisân
Dökülür cümle günâh misli hazân (Süleyman Çelebi, Mevlid)
dise: dese şevk: coşku cümle: bütün misli: gibi hazan: güz mevsimi
İltica etmeyesin namerde
Keşf-i hal etmeyesin bi-derde (La edri)
İltica: yönelmek namerd: mert olmayan, adam olmayan keşf-i hal: halini açmak
bi derd: dertsiz
Şerefin sebebi sanma neseptir;
Eşrefin eşekten farkı edeptir. (Cengiz Numanoğlu)
Nesep: soy eşref: en şerefli
Seni sevmek benim dinim imanım
İlahi din-i imandan ayırma (Eşrefoğlu Rumi)
Dâim rîyâzât edenin
Deryâ gibi feyzi taşar (İsmail Hakkı Bursevi)
daim: daima riyazat: oruç fevz: ışık, nur
Arif isen bir gül yeter kokmağa
Cahil isen gir bahçeye yıkmağa (La Edri)
arif: bilge
Tecrübe ehli bunu böyle bilir
Kim ki çok söyleye ol çok yanıla (Atâyî)
ol: o anlamında söyleye: söylerse yanıla: yanılır
Her havlayan köpeğe bir taş atarsan
Taşın dirhemi çıkar gitgide bin altına (Ferid Kam)
dirhem: ücret, kıymet anlamında
Halkı rencide eden alemde
Kendi rencide olur son demde (Taşlıcalı Yahya)
rencide: kırmak, incitmek son dem: son an
Hor bakma gözün aç dikkat ile bir nazar et
Gör ne sultanlar olurmuş fukara şeklinde (Dimetokalı Vahdetî)
hor: kötü, küçümsemek nazar et: bak
Ayinesi iştir kişinin lâfe bakılmaz
Şahsın görünür rütbe i aklı eserinde (Ziya Paşa)
ayine: ayna, lâf: söz rütbe-i akıl: aklın derecesi
Bir kaidedir bu cavidâne
Elbette gider gelen cihane (Fuzuli)
cavidane kaide: canlı, diri kural cihan: dünya
Nâ-dân ile sohbet etmek güçtür bilene
Çünkü nâ-dân ne gelirse söyler diline (La Edri)
nâ-dân: bilgisiz, bilmeyen
Gönül Çalabın tahtı, Çalab gönüle baktı
İki cihan bedbahtı kim gönül yıktı ise (Yunus Emre)
bedbaht: huzursuz, bahtsız Çalab: Allah
Ermek ister ise âdem irem i mağfirete
Kimseyi kırmayarak gitmelidir ahrete (La Edri)
adem: insan irem-i mağfiret: Bağışlanma Cenneti, Cennet
ahiret: Öldükten sonraki alem
İncitme sen ahbâbını, incinmeye senden
Bu âlem-i fânide zarafet budur işte (Leyla Hanım)
ahbab: dostlar alem-i fâni: fani dünya, geçici dünya
Ölen insan mıdır, ondan kalacak şey: Eseri
Bir eşek göçtü mü, ondan da nihâyet: Semeri. (Mehmed Akif Ersoy)
nihayet: son, sonuç
Eğriler eğri ile doğrular doğru ile
Yalan yalanı sever gammâzlar gammâz ile (Yunus Emre)
gammaz: ispiyoncu
İnmemiştir hele Kur’ân şunu hakkıyla bilin
Ne mezarlıkta okunmak ne de fal bakmak için (Mehmed Âkif)
Kişi bile söz demini
Demeye sözün kemini
Bu cihân cehennemini
Sekiz uçmağ ede bir söz (Yunus Emre)
dem: bir şeyin olma vakti kem: kötü uçmak: cennet
Bir gün ne vücûd mülkü, ne dâr, ne diyâr kalır,
Kalırsa gönüllerde ol sohbet-i yâr kalır!... (Rahmetî)
mülk: ülke dar: vatan ol: o yar: dost, sevgili
Ölüm güzel şey; budur perde ardından haber…
Hiç güzel olmasaydı ölür müydü Peygamber? (Necip Fâzıl)
Kimseye bâkî değildir mülk ü devlet, sîm ü zer
Bir harâb olmuş gönül tamir etmektir hüner. (Lâ Edrî)
baki: sonsuzluk mülk: ülke, mal sim: gümüş zer: altın
hüner: beceri, sanat, kabiliyet
Yumuşak başlı isem kim dedi uysal koyunum!
Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boyunum! (Mehmed Âkif)
Eylesen tûtîye tâlîm-i edâ-yı kelimât
Sözü insan olur ammâ özü insan olmaz (Fuzûlî)
tuti: papağan talim: öğretme kelimat: kelimeler eda: tarz üslup, (beyitteki anlamı: söyleme tarzı)
Muhabbetten Muhammed oldu hâsıl
Muhammedsiz muhabbetten ne hâsıl (Bezm-i Âlem Valide Sultan)
hasıl: sonuç, elde edilen
Etme âr öğren oku ehlinden
Her şeyin ilmi güzel cehlinden (Nâbî)
ar: utanmak ehil: bir işi bilen cehl: bilmemek
Cihân-âra cihân içindedir ârâyı bilmezler
O mâhiler ki deryâ içredir deryâyı bilmezler (Hayâlî)
mahi: balık cihan-âra: dünyayı süsleyen âra: süslemek derya: deniz
Hidâyet senden olmazsa, dirâyet neylesin yâ Rab
Arapça bilse de Bû Cehl’e âyet neylesin yâ Rab (Muallim Cûdî)
hidayet: kurtuluşa ermek dirayet: kavrayış Bû Cehl: Ebu Cehil
Aman lafzı senin ism-i şerîfinle müsâvîdir
Anınçün âşıkın zikri amândır yâ Resûlallah (Lâ Edrî)
şerif: şerefli müsavi: eşit aman: iman ettim, sığındım anlamına gelir.
Ehl-i dildir diyemem âyinesi sâf olmayana
Ehl-i dîl birbirini bilmemek insâf değil (Nef’î)
ehl-i dil: gönül ehli ayine: ayna saf: temiz
Kıl tevbe seyyiâtına gözler kapanmadan
Vaktiyle gör hisâbını defter kapanmadan (Bursalı Mustafa Huldî)
seyyiat: günah, hata hisab: hesap defter: amel defteri
Fâriğ ol, aybın gözetme kimsenin
Tâ ki Hak setreyleye aybın senin. (Lâ Edrî)
fariğ: vazgeç, bırak setr: örtmek ayb: ayıp günah
Tarihi tekerrür diye tarif ediyorlar
Hiç ibret alınsaydı tekerrür mü ederdi? (Mehmet Âkif)
tekerrür: tekrar
Nân içün medheyleme nâdânı nâdânlık budur
Hayber-i nefsin helâk et şâh-ı merdanlık budur! (Seyyid Seyfullah)
Nân: ekmek medh: övmek nâdân: bilmeyen
Hayber-i nefs: nefsin Hayber savaşı şah-ı merdan: yiğitlerin şahı (Hz. Ali için kullanılır)
Bulmak değil imiş bilmek
Bilmek değil imiş bulmak
Evliyâya gönül vermek
Rengine boyanmak imiş (Kaygusuz Abdal)
İmandır o cevher ki İlâhî ne büyüktür...
İmansız olan paslı yürek sînede yüktür! (Mehmet Âkif)
sîne: göğüs
Erbâb-ı kemâli çekemez nâkıs olanlar
Rencîde olur dîde-i huffâş ziyâdan (Ziya Paşa)
erbab-ı kemâl: olgunlar ehli nâkıs: noksan, eksik rencide: kırılmak
dide-i huffaş: yarasa ziya: ışık
Şeb-i yeldâyı müneccimle muvâkkit ne bilir
Mübtelâ-yı gama sor kim geceler kaç saat (Lâ edrî)
şeb-i yeldâ: en uzun gece (21 Aralık gecesi) müneccim: yıldızcı
muvakkit: saatleri ayarlama görevlisi mübtela: bağımlı
Her gice kadr olsa kadrin kadri olmazdı şehâ
Her hacer gevher olaydı gevher etmezdi behâ (Lâ edrî)
gice: gece şeha: ey şah hacer: taş gevher: cevher beha: paha, kıymet
Âtiyi karanlık görerek azmi bırakmak
Alçak bir ölüm varsa eminim budur ancak (Mehmed Akif)
âti: gelecek azm: gayret
Cehennem olsa gelen göğsümüzde söndürürüz
Bu yol ki Hak yoldur, dönme bilmeyiz yürürüz (Mehmed Akif)
Sanma ey hace ki senden zer ü sim isterler
Yevme la yenfauda kalb i selim isterler (Bağdatlı Ruhi)
zer: altın sim: gümüş hace: hoca yevme la yenfau: hesap günü
kalb-i selim: temiz bir kalb
Haktan gelen şerbeti içtik elhamdülillah
Şol kudret denizini geçtik elhamdülillah (Yunus Emre)
şol: şu
Kuru idik yaş olduk, ayak idik baş olduk
Kanatlandık kuş olduk, uçtuk elhamdülillah (Yunus Emre)
Kış günleri zahmetlidir
Yaz günleri nimetlidir
Rahmanımız rahmetlidir
Kullarına ihsan eder (Aziz Mahmud Hüdai)
Kışın iyi gününe, hasmın iyi sözüne
Her kim aldanır pişmanlığı üzerine (Aziz Mahmud Hüdai)
hasım: düşman
Alimin her sözü birer incidir
Cahilin her sözü binler incitir (La Edri)
Seherde bülbüle sordum, niçin feryad edersin sen
Niyaz eylerim Allah’a rakibin iftirasından (Fatih Sultan Mehmed)
rakip: düşman
Hak nazar kıldığı cana bir göz ile bakmak gerek
Ona ki Hak nazar kıldı ben onu nice yereyim (Yunus Emre)
nazar: bakmak yirmek, yermek: kötü görmek, eleştirmek
Sen Ahmed i Mahmud u Muhammedsin Efendim
Haktan bize sultan ı müeyyedsin Efendim (Şeyh Galib)
sultan-ı müeyyed: doğrulanmışların sultanı
Ey birader ilmi öğren etme şek
Cahilin elinden iyidir bir uyuz eşek (La Edri)
Şek: şüphe
İncitme sen ahbâbını incinmeye senden
Bu âlem-i fânîde zerâfet budur işte (Leylâ Hanım)
Sorma aslın her kişinin izzetinden bellidir
Sohbet-i irfan görenler hizmetinden bellidir (Lâ Edrî)
Gör zâhidi kim sâhib-i irşâd olayım der
Dün mektebe vardı bugün üstâd olayım der. (Rûhî)
Unutma ölmeği dâim ana dur
Bugün bana ise yarın sanadur (Lâ Edrî)
Müjdecim, kurtarıcım, Efendim, Peygamberim,
Sana uymayan ölçü hayat olsa teperim. (Necip Fâzıl)
Kısmet ise gelir Hind'den Yemen'den
Kısmet değil ise ne gelir elden (Lâ Edrî)
Tûtî-i mûcize-gûyem ne desem lâf değil
Çerh ile söyleşemem âyinesi sâf değil
Ehl-i dildir diyemem âyinesi sâf olmayana
Ehl-i dîl birbirini bilmemek insâf değil (Nef’î)
Ayine: ayna saf: temiz ehl i dil: gönül ehli
Tutî: papağan mucize gûyem: mucize söyleyen çerh: felek, kader
Zen merde, civan pîre, keman tîrine muhtâc
Ebnâ-yı beşer hâsılı birbirine muhtâc (Lâ Edrî)
Zen: kadın merd: erkek civan: genç pir: yaşlı keman: yay tir: ok
Ebna yı beşer: insanoğlu
Geçmişten insan hisse kaparmış ne masal şey!
Beş bin senelik kıssa yarım hisse mi verdi?
Tarihi tekerrür diye tarif ediyorlar
Hiç ibret alınsaydı tekerrür mü ederdi? (Mehmet Âkif)
Tekerrür: tekrar etmek
Ne irfândır veren ahlâka yükseklik ne vicdandır
Fazîlet hissi insanlarda Allah korkusundandır.
Yüreklerden çekilmiş farz edilsin havf-ı Yezdân’ın
Ne irfânın kalır te’siri kat’iyyen ne vicdanın (Mehmet Âkif)
İrfân: bilgelik fazilet: erdem farz etmek: var saymak havf: korku
Yezdan: Allah
Ya açar nazm-ı celîlin bakarız yaprağına
Yahud üfler geçeriz bir ölünün toprağına
İnmemiştir hele Kur’ân şunu hakkıyla bilin
Ne mezarlıkta okunmak ne de fal bakmak için (Mehmet Âkif)
Nazm ı celil: Kur’an ı Kerim
Allah adın her kim ol evvel ana
Her işi âsân ide Allah ana.
Âsân: kolay ide: ede, etmek (Süleyman Çelebi)
Dedem koynunda yattıkça benimsin ey güzel toprak,
Neler yapmış bu millet, en yakın tarihe bir sor, bak. (Süleyman Nazif)
Tevbe yâ Rabbi hatâ râhına gittiklerime
Bilip ettiklerime bilmeyip ettiklerime (Lâ Edrî)
Rah: yol
Allah’a dayan, sa’ye sarıl hikmete râm ol,
Yol varsa budur, bilmiyorum başka çıkar yol! (Mehmet Âkif)
Sa’y: gayret râm olmak: ulaşmak kavuşmak
Allah’a sığın şahs-ı halîmin gazabından
Zira yumuşak huylu atın çiftesi pektir. (Ziya Paşa)
Halim: yumuşak pek: sert
Dostları ilə paylaş: |
|
|