PROPAGANDA VE EĞİTPOLİTİK BAĞLAMINDA “IRAK ŞAM İSLAM DEVLETİ” OLGUSU
Giriş
Ortadoğu. Modern Dünya’nın en sıkıntılı ve adı en sık anılan bölgelerinden birisi. Tarihçi Bernard Lewis’e göre ise üzerinde yaşayan halkların; bağımsızlıklarını, Orta ve Doğu Avrupa’ya, Güney ve Güneydoğu Asya’ya nazaran daha az hasarlı elde ettikleri bir bölgedir.1 Diğer yandan tarihin hemen her döneminde, sert coğrafi şartların yanında sosyal problemlerin de çürüttüğü, ezdiği bir bölge olarak pek çok disiplinin çalışma alanına olumsuz örnekler teşkil eden bir coğrafya olarak dikkat çekmektedir. İçerisinde yaşadığımız dönemde de bu kesintisiz tarihi konjonktürünü muhafaza etmektedir. Dünyanın farklı bölgelerindeki başat güçler için de; özellikle enerji kaynaklarının popülaritesinin farklılaştığı 19. Yüzyıl sonlarından itibaren, iştah kabartıcı bir mevcudiyet sergilemektedir. Bu duruma mazinin din savaşlarını ve kutsal mekanlarını da ekleyince bölgenin cadı kazanı olmasına anlam yüklemek hiç zor olmamaktadır. Lewis, Batı Dünyası’nın bölgeye olan ilgisini 3 kategoride anlamlandırmaktadır; “mal ve hizmetleri için genişleyen pazar, enerji ihtiyaçları için büyük bir kaynak ve bu ikisini güvence altına almak için uluslar arası hukuk ve düzenin en azından görünüşte sağlanması”.2 Günümüz Ortadoğu problemlerinin temelinde yatan sebepler Batı Dünyası’nın bu 3 başlı ilgisine dayanmaktadır. Sahnedeki “din-mezhep-ırk-ideoloji savaşı” ise bunun tiyatro oyunu veya kılıfı olarak nitelendirilebilir. Ancak bu sahnedeki oyuncular bazen esas olanın önüne geçebilmekte ve iletişim teknolojilerinin de etkisiyle kendilerinden sıkça söz ettirebilmektedirler. Bu çalışmada incelenecek olan konu; bahsi geçen bu oyunculardan birisinin (IŞİD) nasıl kendisini gerçek dünyaya kanalize etmeye çalıştığı ve kitleleri nasıl etkilediğidir.
Irak’ta Amerikan önderliğindeki savaş, 2003’deki saldırıdan sonra köktenci Müslümanlar için bir toparlanma noktası olmuştur.3 Amerika Birleşik Devletleri’nin Irak işgali sırasında kurulan pek çok direniş ve terör örgütünden birisi olan, 2005 yılında; Ebu Musab el Zerkavi adlı Ürdünlü bir terörist tarafından kurulan Tevhid ve Cihad örgütü, kanlı infazlar, bombalı saldırılar ve Amerikan işgaline karşı verdiği silahlı mücadele ile işgal yıllarında adından epeyce söz ettirmeyi başarmıştı. Bu popülerlik Zerkavi’nin yarattığı örgütün, yabancı savaşçıların da dikkatini çekmesini sağlamış ve zaman içerisinde liderlerini yitirse de; değişen konjonktüre uyum sağlamayı başararak yeni stratejiler ve liderler ile sürekli bir dönüşüm içerisinde bugünkü adını alarak “popülaritesini” arttırmıştır.
Giddens, köktendincileri herhangi bir dine mensubiyetlerinden uzak şekilde “tek bir dünya görüşünün olanaklı olduğuna ve bu görüşün doğru olduğuna inanırlar: belirsizlik ve yorum çokluğuna yer yoktur”4 şeklinde tarif etmektedir. Irak-Şam İslam Devleti örgütü de bu tabir içerisine yerleştirilebilecek yapılanmalardan birisi olarak düşünülebilir. Bu tip bir örgütün doğrudan veya dolaylı şekilde devlet kurma amacıyla kalkışması bir ilk veya henüz ulaşılamamış bir hedef değildir. Irak savaşlarının akabinde bu tip hareketler kendi isimlerinden çokça bahsettirmeye başlamış olsalar da; daha önceki yıllarda da benzer hareketler, farklı coğrafi bölgelerde benzer kampanyalar yürütmüşlerdir. Bunlardan Ulusal Kurtuluş Cephesi 1989’da Sudan’da, Taliban rejimi ise 1996’da Afganistan devletinde yerini sağlamlaştırmıştır. Ortadoğu bugün de benzer bir yapılanmanın yine benzer bir hedefiyle karşı karşıyadır. Ancak bahsi geçen topraklar, bu sefer çok daha fazla oyuncuyu ilgilendirmektedir.
IŞİD, Suriye İç Savaşı’nın başladığı dönemde; Suriye’nin doğusunda oluşan otorite boşluğunu da kullanarak, 2005’den beri elinde bulundurduğu Batı Irak topraklarındaki egemenliğini genişletme yoluna gitti. İlk iş olarak Uluslar arası Bağdat-Şam-Ürdün otobanını ele geçirdiğinde bu durum haber ajanslarında çok büyük bir etki yapmadı. Sadece birkaç kamyon şoförüne yönelttikleri dini sorulara doğru cevaplar alamamaları üzerine gerçekleştirdikleri katliamın görüntüleri bu olayı televizyonlara düşürmüştü. Oysa örgüt Ortadoğu’da kendisi açısından çok stratejik bir bölgeyi ele geçirmişti; bu bölge örgüte insan kaynağı sağlayabilecek Sunni aşiretlerin mesken tuttuğu bir bölge idi, bu bölge Irak-Suriye-Ürdün lojistiğinin can damarını barındıran bir bölge idi, bu bölge arazisi itibariyle terör örgütünün Dünya savaş literatürüne kazandıracağı mobilize gerilla savaşına elverişli düz çöl arazilerinden teşkil bir bölge idi. Örgüt uzun yıllar boyunca bu altyapının içerisinde hazırlanarak Suriye İç Savaşı’nda üstlendiği müstakil rol ve vahşi eylemlerine kattığı mazinin çarpıtılmış İslami heroizm diliyle, muhtelif coğrafyalarda meskun Müslümanların dikkatini çekmeyi başardı. Müthiş insan kaynağını, belirsiz para kaynakları ve düzenli Arap ordularının yekun ricatları neticesinde edindikleri savaş ganimetleri ile birleştirince; yine İslami literatürün dilini kullanarak “fetih” adını verdikleri yayılma siyasetini uygulamaya koydular ve ilk safhada başarılı oldular.
Kelimelerin Sihri: “Semantik” Propaganda
Semantik kelime anlamı olarak söylemlerin veya kavramların zihinde yarattığı çağrışımlar olarak tarif edilebilir. İnsanların kanına girme hususunda silah ve cephaneden çok tek tek kelimeleri, cümleleri, deyişleri kullanan terör örgütü, İslami terimleri emellerine alet edecek şekilde kullanarak sempatizan safhasındaki pek çok takipçisini birer “nefer” olarak saflarına katma hususunda başarımlar sergilemiştir. Siyah sancak, Hz. Muhammed’in mührü, örgüt ismini “Ed Devlet’ül İslamiyye” (İslam Devleti) olarak değiştirmeleri, , “Dabiq” isimli yayın organları, hadislerin kullanımı, internet ve sosyal medyanın etkili kullanımı, neşid videoları, ele geçirilen bölgelerin isimlerinin değiştirilmesi, eğitim alanına gösterdikleri tahrip edici ilgi ve medya ile iletişimde ısrarla kullandıkları tarihi-islami kavramlar bu faktörlerden sadece bazılarıdır.
IŞİD ve benzeri ideolojiye sahip yapılanmaların topyekun savaşa ve mücadeleye bakış açısını anlayabilmek adına Evola’nın İslam savaş metafiziği hususundaki “küçük savaş” ve “büyük kutsal savaş” kavramlarına değinmekte fayda vardır:
“Küçük savaş harici savaşı, düşmana “barbar”a, üstünlük iddia edilen daha aşağı bir ırka ya da din söz konusuysa “kafir”e karşı maddi silahlarla yapılan kanlı savaşı ifade etmektedir. Sonuçları ne kadar korkunç ve trajik olursa olsun, ne denli büyük bir tahribat yaratırsa yaratsın bu savaş metafizik olarak daima “küçük savaş”tır. “Büyük kutsal savaş” içsel ve gayri maddidir; kişinin bizzat kendi içinde barınan ve kendini manevi bir yasaya bütünüyle tabi kılmak istediğinde isyan eden düşman, “barbar” ya da “kafir”e karşı yapılır. Arzu, temayül, ihtiras, insiyak, zaaf ya da gevşeklik, insanın içindeki düşman yenilmeli, tüm direnci kırılmalı, zincire vurulmalı ve manevi insana itaat etmelidir. Selamete, ölümün ve hayatın ötesinde olana kavuşulmasını sağlayacak “muzaffer barış”a ulaşmanın şartı budur… Küçük savaşı, yani maddi ve kanlı savaşı “büyük savaş”ın bir vasıtası olarak emreden kahramanların geleneğidir…Öyle ki son tahlilde her iki savaş da bir ve aynı şeydir… Eylem bir içsel dönüşüm ve karanlıktan, arızilikten, belirsizlikten ve ölümden sıyrılmış bir hayata ulaşma aracı olarak kıymet kazanmaktadır.”5
Cihad kavramını bu şekilde analiz eden Evola, Kuran-ı Kerim’deki cihad ile ilgili ayetleri yorumlarken gizemli bir ilhamın savaşçıyı kaderine koşmaya çağırdığını söylemekte ve eklemektedir; “Bir hanedanın merkez noktasında “daima muzaffer” kalan Sezar gibi, kahraman da hakikatte asla ölmemektedir”.6 IŞİD’in savaşa ve mücadeleye bakış açısını anlamlandırabilmek ve medreselerindeki teorik eğitimin içeriği ve niteliği hakkında fikir yürütebilmek adına İslam’ın savaş metafiziğini göz önünde bulundurmakta fayda vardır. Zira örgüt de İslam’ın kaidelerini ve jargonunu kendi hedefleri doğrultusunda kullanmaya çabalamaktadır.
Bahsi geçen kavramlara, deyişlere ve uygulamalara değinecek olursak; isim olarak seçilen “İslam Devleti” tabirinden başlayabiliriz. Bilindiği üzere bu isim, özellikle Hz. Muhammed ve Dört halife zamanına hitap eden bir devlet ismidir. Gerçi Emevi ve Abbasi hanedanlıkları zamanında da “İslam Devleti” tabiri kullanılmışsa da; literatürde bu dönemler genelde hanedanlıkların adıyla adlandırılmaktadır. Şimdi örgüt, yüzlerce yıl öncesine atıfta bulunarak mazinin, zihinlerde bıraktığı çerçevenin içine oturmaya çalışmaktadır.
Örgüt; dünya kamuoyunun zihinlerinden 1922 yılında lağvedilen hilafet makamının, Osmanlı hanedanı dönemini tanımadığını ve bu makamın “meşru” sahibi olduğunu iddia ederek halifelik ilan etmiş ve örgüt liderini halife sıfatıyla sunmuştur. “Halifelik” mevhumunun zihinlerde yarattığı etkiyi kendi üzerinde toplamayı gaye edinen örgüt, Amerikan Merkezi Haber alma Teşkilatı’nın verilerine göre bu amacına büyük ölçüde ulaşmıştır.7 “Dabiq” isimli online dergileri de adını, halifelik makamının Memlük Sultanlığı’ndan Osmanlı Devleti’ne geçiş sürecindeki tarihi Mercidabık savaşının vuku bulduğu sahadan almaktadır. Terör örgütü, burada da İslam tarihinin önemli bir sahnesinin zihinlerde yarattığı tesirden faydalanma ve “halifelik” hususundaki görüşleri konusunda metafor kullanma yoluna gitmiştir.
İnternet, vasfı gereğince bilgi paylaşımının en kolay ve en hızlı formunu sunmaktadır. Kamuoyu oluşturma ve kamuoyunu yönlendirme hususunda interneti ve sosyal medyayı da oldukça etkili şekilde kullanan örgüt, öyle ki yandaşlarının kullandığı hesaplar engellenince Twitter’a dahi tehditler savurmaktan geri durmamıştır. Müziksiz, doğrudan insan sesi ile elde edilen neşidler ile sempatizanlarına sesli, güdüleyici, motive edici ve davet edici mesajlar iletilirken; diğer yandan bu sesler, videolar ile hazırlanmış olan kliplerin etkisini arttırmak üzere arka fon da teşkil edebilmektedir.
Örgütün ses getiren faaliyetleri ile birlikte, internete yüklediği videoların da görsel ve basılı yayında yer bulma sıklığı artmış olup, propaganda unsurlarının etkililik ve hedefe ulaşma düzeyini yükseltmiştir. Örgütün hazırladığı videolar veya fotoğraflar, artık yalnızca “cihad” temalı internet siteleri veya sosyal medya hesaplarında kalmayıp; uluslararası tanınırlığı yüksek TV kanalları, gazeteler ve internet sitelerine de erişme imkanına kavuşmuştur. Örgütün kullandığı jargon, medyanın da ilgisini çekmiş ve kendisine yer ettiği her haberle, her programla Dünya kamuoyunun dimağına oturma imkanına kavuşmuştur. “Halifelik” ilanı ve bu tabirin kullanılmaya başlaması ile birlikte IŞİD’in medyadaki yer etme oranı gözle görülür bir şekilde artmıştır. Örgüt de bu başarımı etkili bir şekilde kullanmaktan geri durmamıştır. Örneğin Ayn el Arab kentinin dış mahallelerinde bulunan bir binanın üstüne ve şehrin yakınlarındaki bir tepenin zirvesine dikilen siyah sancaklar; anında dünyaca ünlü, itibar sahibi medya kuruluşları tarafından milyarlarca insana “son dakika” gelişmesi olarak sunulmuş ve örgüt için “müthiş” sembolik bir kazanım elde edilmiştir. Bunun yanında yine dünyaca ünlü uluslararası bir TV kanalı internet sitesinde “Gerillalardan Fatihlere: Irak Şam İslam Devleti nasıl değişti?”8 şeklinde başlıklar atabilmektedir.
IŞİD, konvansiyonel savaşın yanında, psikolojik harbi de propaganda savaşının bir hücresi olarak gerçekleştirmektedir. Dünya basını ise bilinçli veya bilinçsiz bu propagandanın bir parçası olmaktadır. Ele geçirilen bölgelerde gerçekleştirilen vahşet, ve bu vahşetin görselleştirilerek tüm Dünya’ya, özellikle de hedef kitlenin yaşadığı mahal hedef alınacak şekilde servisi, düşman olarak seçtikleri kitlenin yüreğine korku salmaktadır. Bu yolla bir çok bölgeyi ve askeri üssü savaşmaksızın ele geçirmesi gözden kaçırılmaması gereken bir husustur. Psikolojik savaşın bir başka cephesinden ise zihinlere farklı açıdan sirayet edilmektedir; zira örgüt, ele geçirdiği veya ele geçirmek için mücadele ettiği yörelere, savaştığı düşmanlara farklı isimler ile hitap etmektedir. Yerleşim bölgelerinin ismi, ele geçirilmelerinin akabinde veya ele geçirilmeleri hususunda mücadelenin sürdüğü safhalarda değiştirilmektedir. Bölgede yaşayan Kürtlerin “Kobani” adını verdikleri Ayn el Arab (Arap Pınarı) kentinin isminin “Ayn el İslam” (İslam Pınarı) olarak değiştirildiğinin ilanı buna örnek olarak gösterilebilir.
Kendilerine dini temel seçen organizasyonların sıkça başvurdukları yöntemlerden birisi de ayet ve hadislere başvurmaktır. Din tabanlı mevzularda pek çok grup, millet veya doğrudan ilim adamı; muhtelif hadisleri ve ayetleri, vuku bulan çeşitli mevzulara yorabilmektedir. Bu durumun savlara temel oluşturması beklenir. Örneğin bu alanda değerli çalışmaları olan Kitapçı (2009), “Ey iman edenler! Size ne oldu ki; ‘ Allah yolunda savaşa çıkınız!’ dendiği zaman yere çöküp kaldınız? Ahreti bırakıp dünya hayatına mı razı oldunuz?... Yok, eğer (emir olunduğunuz gazaya) çıkmazsanız, size can yakıcı bir azapla azap eder sizi ortadan kaldırır ve yerinize sizden olmayan başka bir millet getiririz. Siz Allah’a (bu hususta) hiçbir zarar da veremezsiniz. Çünkü Allah her şeye kadirdir!”9 ayetinde “başka bir millet getiririz” ifadesiyle Türklerin kastedildiği yorumunu yapmaktadır. Genel ifadeler içeren ayet ve hadislerin bu şekilde somut olay veya durumlara yorulması genel geçer uygulamalardan birisidir. IŞİD gibi bir örgüt de; ayet ve hadisleri kendi emellerine uygun şekilde açımlamakta ve taraftarlarına birer kaide olarak sunmaktadır.* Dipnot olarak ekle Burada herhangi bir propagandayı aktarmamak üzere örgütün bu uygulamalarına örnek vermek yerine farklı bir örnek kullanılmıştır.) Özellikle “Sizler yeryüzünde kargaşa ve karışıklık kalmayınca ve din sadece Allah’ın oluncaya (iman hakimiyeti tamamlanıncaya) kadar onlarla savaşınız”(Bakara suresi: 193) gibi ayetler, Halife veya emir sıfatındaki örgüt yöneticileri tarafından, propagandaya açık kitlelerin zihinlerine sirayet etmek amacıyla Allah’ın kelamı olarak kullanılmaktadır.
Klemperer (2013), İkinci Dünya Savaşı öncesi ve savaş yıllarında Nazi propagandasının bir parçası olarak kahramanlık sözlerinin her yere saçıldığını, toplumsal alanın her zerresine sokulduğunu, heroik olan ne varsa Cermen ırkına aşılandığını söylemektedir.10 Kelimelerin benzer şekilde kullanımını benzer bir propaganda taktiği ile IŞİD’de de görüyoruz. Örgütün diline ve inşad niteliğindeki açıklamalarına pelesenk ettiği cihat, mücahit, devlet, halife, emir ve benzeri kavramlar, bugün aynı zamanda IŞİD ve benzer örgütlenmeleri tanımlamak için Dünya kamuoyunun da telaffuz ettiği kavramlardır. Zira kelimelere propaganda unsurları enjekte edilmiştir. Dünya basınında IŞİD üyeleri terörist olarak lanse edilmek yerine daha çok kendilerinin de tercih ettiği şekilde savaşçı11, gerilla, milis, militan12 ve benzeri isimlerle anılmaktadır. Örgüt sözcüsü tarafından bu kavramların etkili şekilde kullanımını içeren, güncel olaylar ile ilgili periyodik açıklamalar yapılmaktadır. Bu “hatip propagandası” olarak nitelendirilebilir. Sosyo-kültürel açıdan zayıf, eğitimsiz toplumlarda Goebbels tekniklerinin benzeri propagandaların hala çok etkili olduğunu göz önünde bulundurduğumuzda, dünya medyasının servis ettiği bu haberlerin önemi de o ölçüde artmaktadır.
Örgüt, mazideki trampetli, tuğlu, marşlı geçit törenlerinin muadili bir şekilde bayrak propagandasını kullanmaktadır. Taşıyan insana görece büyük siyah bayraklar, pek çok propaganda videosunun ana malzemesini teşkil etmektedir. Burada propagandanın anlamını deşifre etmek üzere, rivayetlere göre Hz. Muhammed’in de, Hanedanlık halifelerinin de dönemlerinde genel olarak siyah sancak taşıdıklarını hatırlatmakta fayda vardır.
“Irak-Şam İslam Devleti” Örgütü ve Eğitpolitik
Toplum içerisindeki en büyük örgütlü güçlerden birisi, modern zamanlarda neredeyse tamamen devlet tekeline giren eğitim sistemidir. Eğitimin bireysel ve toplumsal olmak üzere iki boyutu vardır. Bireysel boyutunda, bireyin özel yaşamında başarılı ve mutlu olmasını sağlamak, iyi alışkanlıkların, mesleki bilgi ve becerilerin kazandırılması söz konusudur. Toplumsal boyutu ise daha çok birey temelindeki kültürlenme süreciyle alakalıdır. Bu boyutta esas olan birey ve toplumun bütünleştirilmesi, bunun için gerekli olan kazanımların birey tarafından edinimi amaçlanmaktadır. Aydınlanma çağı ile hızlı bir yükseliş yakalayan bilgi üretimi ve gelişen teknoloji de bu durumlara eklenince, bireylerin eğitimini şansa bırakmak tehlikeli bir hal almış ve topluluklar içerisindeki en büyük örgütlü güç olan devlet buna müdahale etmiştir.
Eğitimin toplumsal işlevi dahilinde; kitleleri belli bir dünya görüşü, ideoloji, ülkü, dava veya harekete kanalize etmek amacıyla gerçekleştirilen eğitsel veya eğitimle ilgili faaliyetlerin tümüne; ek olarak herhangi bir ideoloji, yaşam tarzı veya dünya görüşünün hakimiyetini kırmak uğruna gerçekleştirilen eğitsel veya eğitimle ilgili faaliyetlerin bütününe, kitleler üzerindeki etkilerini de göz önünde bulundurarak “eğitpolitik girişim” adını verebiliriz. Bu kavramı eğitimin toplumsal boyutundan müstakil bir kavram olarak ele almak güçtür, ancak tarihi ve güncel bazı örneklerini de verdiğimizde; bahsedileni doğrudan eğitimin toplumsal boyutu olarak tanımlamanın da yetersiz olduğu görülecektir.
Modern zamanlarda eğitimin neredeyse tamamen devlet tekeline girdiğine yukarıda değinilmişti. Ancak yüzlerce yıl önce de; genel bir sosyal kaide teşkil etmekten uzak olmakla birlikte, örgütlü kuvvetlerin eğitimi bir silah olarak kullandıkları görülmektedir. Bu hususta ana konunun dışına çok taşmayacak bir coğrafyadan; Ortadoğu tarihinden örnekler sunmak mümkündür. 11. Yüzyılda aynı coğrafya Hasan Sabbah ve örgütünün benzer tehdidiyle yüz yüze kalmıştı. Bu dönem İslam dünyasının mezhep ayrılıkları ve kavgaları ile birbirine girmiş olduğu, Sunni ve Şii İslam arasındaki rekabetin birçok bölgede sıcak çatışmaya dönüşmüş olduğu bir zaman dilimi içerisinde yer almaktadır. Bu ekoller davalarını, hem silah hem de kalem ile sürdürdüklerinden kullandıkları yöntem ve stratejiler de bu alanlar dahilinde zuhur etmiştir. Bunun yanında propaganda faaliyetleri her iki ekol ve Batıniler tarafından, iletişim teknolojileri hariç günümüzdekinden geri kalmayacak bir ehemmiyet ve kabiliyet ile sürdürülmüştür. Bu kapsamlı mücadele sahasında bahsi bizi ilgilendiren, kuşkusuz kalem ehlinin mücadelesi kapsamına girmektedir. Selçuklu Devleti’ni uzun yıllar boyunca uğraştıracak olan adam Hasan Sabbah, İran’da faaliyet gösteren bazı Batıni eğitim kurumlarında yetişerek kendisini Fatımilerin; Abbasi ve Selçuklulara karşı yürüttüğü davada bulmuştur. Kendisi de uzun yolculuklara çıkmış, sürekli devam ettiği vaazları ile yandaşlarını çoğaltmaya çabalamıştır. Bir süre sonra Deylem bölgesinde Alamut kalesine yerleşen Hasan Sabbah, burada uyguladığı ve içeriği hala tam olarak bilinemeyen bir eğitim sistemi ile müritlerini gözü kara birer fedaiye dönüştürüp, Abbasi hilafeti ve Selçuklu yönetimini devirmek için girişimlere başlamıştır. Selçuklu yönetiminin doğal reaksiyonu ise başlangıçta askeri operasyonlar olmuştur. Ancak bu tip bir hareket tarafından yaratılan tehdit ortamının, yalnızca silah gücü ile bertaraf edilmesinin mümkün olmadığını gören Bilge Vezir Nizam’ül Mülk; bu mücadelede alimlerin desteğine başvurma yolunu seçtiğinde henüz çok geç değildi. Şii propaganda gücüne karşı etkin bir şekilde mücadele edecek alimlere doğan ihtiyaç, beraberinde eğitim alanında yaşanacak olan müthiş devrimleri getirdi13 ve Nişabur’da bir Nizamiye medresesi kuruldu. Söz konusu medreseyi Bağdat, Belh, Herat, İsfahan, Basra, Merv, Amul, Musul, Füsenc, Harcird, Ceziretü İbni Ömer, Zebid, Huzistan ve Zahir yörelerinde inşa edilen nizamiyeler izlemiştir.14 Bu dönemde bazı aklı kıt çevreler bu duruma bir anlam yükleyemedikleri için veyahut doğrudan veziri zor durumda bırakmak için alim ve mutasarrıflara yılda 300.000 dinar harcandığını, halbuki bununla yeni bir ordu kurulabileceğini söylerler. Melikşah Nizam’ül Mülk’e bunun sebebini sorduğunda; “Ey alemlerin sultanı, orduna bunun birkaç mislini harcıyorsun. Bu askerlerin okları bir milden öteye gitmez. Halbuki ben sana öyle bir ordu meydana getirdim ki, onların duaları ok gibi arşa ve Tanrı’ya kadar yükselir” diyerek maddi kuvvetin yanında manevi kuvvetin de devlet için önemini belirtmiştir.15 O’nun mücadelede bu metodu izlemekte ne kadar haklı olduğunu; kendisinin ve Melikşah’ın ölümünden sonra Baş Dai Ahmet bin Abdül Malik İbn Ataş’ın, el-Firdevs adını verdikleri Şahdiz kalesini ele geçirmesi ve burada kurduğu okulda, 12 yıl içinde İsfahanlı otuz bin kişiyi eğiterek İsmaili inancına çevirmesi16 ve bu insanları davasında birer nefer olarak kullanması göstermektedir. Eğitpolitik yaklaşımın karşılıklı olarak kullanıldığı bu tarihi örnek, kavramın somut şekilde şemalandırılmasında önemli bir misal arz etmektedir. Bu davalarda belirlenen gayenin tahakkuku olan mücadele metotları, düşmanların muhtelif silahları kullandıkları sahalarda, aynı silahlar ile karşılık vermek şeklinde olmuş ve askeri harekatlar, özellikle eğitim kurumları vasıtasıyla yürütülen ilmi çalışmalar ile desteklenmişlerdir. Buna göre Şii propagandasının beslendiği temel kaynak olan Dar’ül İlimlere karşı Selçuklu ve Arap coğrafyasına yayılan misyon sahibi medreseler ile karşılık verilmiştir.17
Tarih, pek çok zaman dilimi ve pek çok coğrafyada benzer eğitpolitik örnekleri sunmaktadır. Bunlardan bir diğeri de yine yakın bir coğrafya olan Türkistan’da, Ruslar tarafından gerçekleştirilmiştir. Türkistan’daki Rus işgalinin ardından Rusların uygulamaya koydukları eğitim sistemi bunun en büyük delilidir. Rusya, başlangıçta yerli halkın tepkisini çekmeden mektep ve medreselerin gücünü yitirmesi için çalışmalar başlatmıştır. Medreseleri finanse eden vakıfların faaliyetlerini kısıtlayan Çarlık yönetimi, bu vakıfların idaresini kendi kontrolüne almış ve Türkistan Genel Valiliği’nin bütçesinden eğitime ayrılan ödeneğin yalnızca %1’ini yerli halkın eğitimi için harcamıştır. Bütçenin %25’i ortak Rus-yerli okulların giderlerine ve %74’ü Rus ve Hıristiyan din okullarının masraflarına ayrılmıştır.18 Nikolay İlminsky, en büyük problemleri müşterek bir yazı diline sahip olmamak olan Türk boyları için Kiril alfabesi esasına dayalı ayrı alfabeler hazırlayarak, Rus devlet politikasının bir gereği olarak bunları Türk boylarına dikte etmiştir. Bilindiği üzere bu eğitpolitik saldırının sonuçları, Türkistan’ın bölünmüş coğrafyasında hala etkilerini sürdürmektedir.
Eğitpolitik kavramına sayısız örnek getirmek mümkün olmakla birlikte bu konu, başka bir çalışmanın konusu olacak kadar derindir. Bu sebeple IŞİD odaklı konumuza dönecek olursak; zaman algısına dayalı bir düşünme prensibi içerisinde, tarihte köksüz ve çok yeni bir oluşum olarak değerlendirilebilecek olan böyle bir örgütün dahi; eğitpolitik yaklaşımı, propagandalarını destekleyici bir mücadele metodu olarak benimsediğini görmek mümkündür. Eğitpolitiği kullanmanın en temel şartlarından birisi eğitim politikasına sahip olabilmekten geçmektedir. Kendisini “devlet” olarak tanımlayan yapılanma, sosyal hayatın pek çok alanında olduğu gibi eğitim alanında da bazı üyelerine görevlendirmelerde bulunmuştur. IŞİD’in eğitim kampları olduğu ve buralarda yalnızca fiziksel aktivitelere yer verilmeyip, teorik bazı eğitimlerin de yapıldığı gerçeği bombalanan, ele geçirilen eğitim kampları ile mevcuttur. Afgan savaşının yaşandığı 1977-1989 yılları arasında, Suudi rejiminin fonlarıyla kurulan 2500 medresede yaklaşık 250.000 kişilik bir fanatikler ordusu yetiştirildiği bugün bilinen bir gerçektir.19 Benzer eğitim faaliyetleri IŞİD ve benzeri yapılanmalar tarafından da bugün sürdürülmektedir. Ancak IŞİD’in temel eğitpolitik yaklaşımı yukarıda bu kavramın tanımını yaparken kullandığımız ikinci türe dayanmaktadır; yani hedef seçtiği kitlenin dünya görüşünün, yaşam standardının, toplumsal değerlerinin veya inancının, içtimai hayat üzerindeki etkilerini sekteye uğratmak ve mümkünse tamamen ortadan kaldırmaya yöneliktir. Terör örgütüne bağlı “Eğitim Kurulu” tarafından yayımlanan bildiride; hakimiyet kurulan sahalarda sosyal bilgiler, tarih, din kültürü, matematik, müzik vb.20 21 22 derslerin yasaklandığının açıklanması bu durumun en büyük delillerinden birisidir.
IŞİD terör örgütü kimilerine göre İslamı çok radikal bir şekilde yorumlayan tekfirci radikal bir örgüttür, kimilerine göre “Armageddon” adı verilen kıyamet savaşını çıkarmaya çalışan küresel güç odaklarının ilahi mukadderatı harekete geçirecek boyutlarda vahşet yaratmak için kullandığı bir maşadır, kimilerine göre bazı batılı ve Ortadoğulu devletlerin bölgesel çıkarlar elde edebilmek amacıyla kullandığı bir taşerondur, takipçilerine göre ise Şeriat’ın hakim olduğu bir hilafet devleti kurmak için çalışan bir grup mücahittir. Hangi yorumun veya yorumların yanlış olduğunu kestirebilmek aklı selim için güç bir durum olmadığı gibi; hangisinin doğru hangisinin yanlış olduğunun konumuz ile pek alakası da yoktur. Mesele şudur ki; bir terör örgütü silah zoru ile ele geçirdiği bir coğrafyada, büyük bir dinin literatürünü, jargonunu ve dilini kullanarak hakimiyet pekiştirme stratejisini izliyor, propagandasını bu üslup ile yapıyor ve hakimiyet kurduğu sahalarda zihinlere sirayet edebilmek adına eğitim politikaları oluşturuyor. Bu sonuncusu modern devlet zamanında ortaya çıkan eğitimin topyekun kontrol altına alınması ve idealler uğruna şekillendirilmesi ile aynı sonucun bir ürünü olarak göze çarpmaktadır. Zira belli bir düzen kurma hedefinde olan illegal bir yapının, kendi Eğitim Konseyi’ni, eğitim kamplarını kurarak; okullarda okutulmakta olan ve içtimai hayata şekil verme hususunda temel çarkları oluşturan sosyal bilgiler, tarih, din kültürü gibi dersleri yasaklaması23 çok dikkat çekmesi gereken ve bir o kadar da tehlikeli olan bir durumdur.
Diğer yandan sosyal bilgiler, tarih ve din kültürü gibi derslerin toplum için bütünleştirme ve birleştirme hususunda ne kadar önemli programlar olduklarını göstermesi bakımından da; içtimai hayatın bu hücrelerini hedef alan bir grubun sunduğu, tersten sağlama örneğidir. Silah ve cephane için askeri üsleri, para ve ulaşım için uluslar arası otoban ağlarını, yine para için petrol tesislerini, stratejik üstünlük için barajları ve şehirleri hedef alan terör grubu, zihinlere sirayet edebilmek için de mevcut eğitimi sekteye uğratma ve kendi propaganda dilini hakim kılma yolunu seçmektedir. Askeri üsleri, otoban ağlarını, petrol tesislerini, barajları ve zırhlı araçları bombalayarak yok edebilirsiniz; ancak zihinlerine çeşitli cümle formları ile girilmiş küçük çocukları, gelişkin bir dile küçük küçük dozlarda enjekte edilmiş zehirli maddeleri bombalayarak, yakarak, yıkarak yok edemezsiniz. Musul barajının üzerinde, Miştenur tepesinin zirvesinde; İslam tarihi ve jargonunun bir yansımasından ibaret elindeki siyah bayrakla ağır ağır yürüyen adamı zihinlerden silmek; yasaklanan derslerle milli terbiyeden, örften uzak yetişen kitlelere milli terbiyeyi aşılamak; barajları, otobanları, petrol boru hatlarını yeniden tesis etmekten çok daha zordur.
Eğitpolitik yaklaşım, kötü emeller ile gerçekleştirildiğinde, eğitim bir silah olduğunda; kırılan, dökülen ve kanayan sadece insan değil, kitleler ve nesiller olmaktadır. Yara ise insan etinde değil, zihinlerde açılmaktadır. Mücadelenin bu boyutunu gözden kaçırmanın, yalnızca zaman ve insan israfına yol açacağını tarih bize öğretmektedir.
1 Bernard Lewis, Ortadoğu, Yeni Binyıl Yayınları, 1996, ss.279
2 Bernard Lewis, a.g.e., ss.302.
3 Anthony Giddens, Sosyoloji, Kırmızı yayınları, İstanbul, 2012, ss.622.
4 Anthony Giddens, a.g.e., ss.618.
5 Julies Evola ve Rene Guenon, Savaş Metafiziği ve Sembolik Silahlar, İnsan Yayınları, İstanbul, 2003, ss.25.
6 Julies Evola ve Rene Guenon, a.g.e., ss.26-27.
7 Amerikanın Sesi, 13 Eylül 2014, http://www.amerikaninsesi.com/content/amerika-dan-isid-e-savas-ilani/2448276.html
8 CNN, 18 Ekim 2014, From guerillas to conquerors: How ISIS has changed?, http://edition.cnn.com/2014/10/17/opinion/bronk-isis-guerillas/
9 Zekeriya Kitapçı, Hz. Peygamberin Hadislerinde Türkler, Yedi Kubbe Yayınları, Konya, 2009, ss.5
10 Victor Klemperer, Nasyonal Sosyalizmin Dili, İletişim Yayınları, İstanbul, 2013, ss.16
11 BBC, 11 Ağustos 2014, The rise of Islamic State, http://www.bbc.com/news/world-middle-east-28116033
12 BBC, 11 Ağustos 2014, The Rise of Islamic State, http://www.bbc.com/news/world-middle-east-28116033
13 Ömür Kızıl, Türkistan’dan Anadolu’ya Setleri Parçalamak, Murat Kitabevi,Ankara, 2013, ss.52-53.
14 Ömür Kızıl, a.g.e., ss.53.
15 Salih Özkan, Türk Eğitim Tarihi, Nobel Yayınları, Ankara, 2011, ss.35.
16 Melih Ülkü Akat, Ezoterizm ve Batınilik Tarihi, Noktakitap yayınları, İstanbul, 2007, ss.259.
17 Ömür Kızıl, Türkistan’dan Anadolu’ya Setleri Parçalamak, Murat Kitabevi,Ankara, 2013, ss.53
18 M. Egemberdiyev, “Türkistan’da Açılan Rus Eğitim Müesseselerinin Ruslaştırma Siyasetindeki Rolü”, Kastamonu Eğitim Dergisi, Vol.1, No. 13, 2005, ss.234.
19 Hilmi Demir, “Ortadoğu’da Selefi-Şii Çatışması”, 21.Yüzyıl Dergisi, N. 69, 2014, ss.64.
20 Taylor Wofford, Islamic State Bans Math, Social Studies, Evolution in Classrooms, Newsweek, 17 Eylül 2014, http://www.newsweek.com/islamic-state-bans-math-social-studies-evolution-classrooms-271096 (Erişim tarihi: 21/10/2014)
21 CNNTURK, Işid Müzik, Tarih ve Din Kültürü derslerini yasakladı, 29 Ağustos 2014, http://www.cnnturk.com/haber/dunya/isid-muzik-tarih-ve-din-kulturu-derslerini-yasakladi (Erişim tarihi: 21/10/2014)
22 Arwa Damon ve Holly Yan, Inside the mind of an ISIS Fighter, http://edition.cnn.com/2014/09/04/world/meast/isis-inside-look/index.html?hpt=hp_c1 (Erişim tarihi: 21/10/2014).
23 CNN, Inside the mind of an ISIS fighter, Paragraf: 8,9 http://edition.cnn.com/2014/09/04/world/meast/isis-inside-look/index.html?hpt=hp_c1
Dostları ilə paylaş: |