Sayın Cumhurbaşkanım



Yüklə 60,41 Kb.
tarix07.08.2018
ölçüsü60,41 Kb.
#67990

Sayın Cumhurbaşkanım,
Bugün yükseköğretim tarihimizde müstesna bir gün.
Yükseköğretimin akademik yıl açılışı, ilk defa üniversite boyutundan ulusal boyuta taşınmakta ve siz Sayın Cumhurbaşkanımızın ve değerli devlet erkânının huzurunda gerçekleşmektedir.
Ülkemizin birlik ve beraberliğe daha çok ihtiyaç duyduğu bugünlerde, bütün üniversitelerimizi, millet ve devletin birliğinin, dirliğinin sembolü olan bu Külliye’de bir araya getirmek bizim için tarihi bir anlam taşımaktadır.
Türkiye akademisine ve yeniden yapılanma sürecinde biz “YENİ YÖK” e güç katan ve teşvik eden bu açılış için teşekkürlerimizi sunuyoruz.


Sayın Cumhurbaşkanım, Değerli Misafirler, Değerli Hocalarım…
Tarihine bakıldığında  Türkiye'nin, yükseköğretim alanında derin bir tecrübeye sahip olduğu görülecektir. Bugün nasıl pek çok kurumumuz asaleti ve köklerinin kadim geçmişle buluşmasından gurur duyuyor, yaşanmış olanın geleceğin inşasındaki rolünü önemsiyor ise; Türkiye akademisi olarak bizler de, köklü bilim tarihimizle gurur duyuyoruz. Mirasçısı olduğumuz medeniyetlerin bilime katkılarını, yükseköğretim veren kurumlar ile güçlendiren ecdadımız; bize, üzerine güçlü bir üniversiter sistem inşa edebileceğimiz bir yapı bırakmıştır.
Bu mirası değerlendirirken, güçlendirirken temel hedefimiz; dünyanın farklı modellerinden yararlanmak, ama kendi sosyolojik ve kültürel yapımızı, değer dünyamızı dikkate alarak seçim yapmaktır. Üç asra yakın bir zamandır ülkemizin eğitim tarihinde etkin ve belirleyici olan maalesef, seçici bir yararlanma anlayışı değil, bizi biz yapan değerleri gerektiği kadar önemsemeden farklı örnekleri devralmaktan ibaret olmuştur.
Cumhuriyet döneminde 33’te, 46’da, 60’ta, 73’te ve son olarak 81’de yükseköğretim alanında yasal düzenlemeler yapılmıştır. Bu düzenlemelerin ya tek parti döneminde ya da askeri darbelerin ardından gerçekleşmesi dikkat çekicidir. Sonuncusu olan 1981’deki 2547 Sayılı Kanun ise, 35 yıldır bütün eleştirilere rağmen en uzun süren düzenleme olmuştur. Bu düzenlemenin uzun süre yaşamakta oluşu, icra ettiği fonksiyon ve yükseköğretim sistemimizin ihtiyaçları ile de bağlantılıdır.
Gözden kaçırmamamız gereken bir husus da çeşitli dönemlerde bazı maddeler hariç bu yasanın pek çok maddesinde değişiklik yapılmış olmasıdır. Bugün başta YÖK olmak üzere yükseköğretim kurumlarına düşen; var olan yasal düzenlemeler içinde, bugünkü imkânlar ve şartlarda yükseköğretim sistemimizde demokrasinin ve akademik davranış kültürünün içselleştirilmesine çalışmak, yükseköğretimdeki uygulamalardan kaynaklanan yanlışları düzelterek yapılabilenin en doğrusunu ortaya koymaktır.
Bilindiği gibi günümüz yükseköğretim anlayışında referans çerçevesi önceki yüzyıllara göre değişmiştir. Pek çok alanda olduğu gibi yükseköğretim de bütün dünyada küreselleşen bir yapıya dönüşmektedir. Sanayi toplumundan bilgi toplumuna geçiş yükseköğretimde de bir dizi değişikliği zorunlu hale getirmiştir; bu durum ülkemiz için de geçerlidir. Küresel yükseköğretim anlayışı, Bologna ve Avrupa Birliğine uyum süreçleri de eğitimde önemli değişiklikleri Türk yükseköğretimine taşımıştır.

Bu her iki durum da aslında Türkiye’nin bugünkü dünyada küresel bir aktör olarak gelişmeleri paylaşma ve yönlendirme çabası ile ilişkilidir.


Yükseköğretim Kurulu olarak artık politika belirlerken bir taraftan bu iki referansı, yani dünya akademisindeki değişimi dikkate almaya, diğer taraftan ise ülkemizin gerçekleri ve önceliklerini de göz ardı etmemeye çalışıyoruz. Bu referanslar çerçevesini birbirleri ile uyumlu ve yeni Türkiye’nin hedeflerine destek olacak şekilde götürmemiz ise bizim güçlü yanımızı oluşturmaktadır.
Bizler Yeni YÖK anlayışında bu üçayaklı referans çerçevesini aynı zamanda etik ve ahlaki değerler zemininde işletmek istiyoruz. Bilimin güç olduğunu biliyoruz, ama aynı zamanda ona saygınlık kazandıranın onun insana erdem katan yönü olduğunu da unutmuyoruz.


  • İnsan erdemini ön planda tutan,

  • Küresel dünyanın ticari baskısına karşı akademik duruşunu koruyabilen,

  • Gerçek anlamda doğduğu topraklara katkı sunabilen bir bilim anlayışının yerleşmesine önem veriyoruz.


Sanayi toplumundan bilgi toplumuna geçiş ile bilgi; üretim faktörü olarak algılanmaya başlanmış ve büyük ölçüde ticari bir meta halini almıştır. Dünyanın küçülmesi, sınırların kalkması gibi sözlerle de nitelenen küreselleşme ise bu ticari meta halini almış bilginin “paylaşıma açık” bir hale dönüştüğü düşüncesini, bize bir kesin hakikat olarak sunmaktadır.
Bilginin ve bilimin küreselleşmesi bir imkân olarak ortaya çıktığı kadar kısıtlayıcı bir unsur olarak da kendisini göstermektedir. Günümüzde ülkelerin ekonomisini dış ekonomik faktörler büyük ölçüde nasıl belirleyebiliyorsa; bunun bir yansımasının da eğitim alanında gerçekleştiğini kabul etmekteyiz.
Bilginin kullanımı ve bilgiden yararlanmanın kuralları mübhem, ama merkezi bir uluslararası otorite tarafından belirlenir.
Günümüzde üniversiteler, toplumların kendi pratik hayatlarına tüketim boyutundaki katkıları ile ilişkilendirilerek değerlendirilmektedir. Üniversiteyi bilgi üreten bir fabrika halinde, bilgiyi de ticari bir meta halinde algılayan yükseköğretim anlayışı günümüzde gittikçe yaygınlaşmaktadır.
Bu bağlamdan olmak üzere, görüyoruz ki, yükseköğretimin ticarileştiğine yönelik ciddi eleştiriler var. Bu eleştirileri dikkate almamız lazım. Çünkü bu üniversite kültürümüzün, daha olgunlaşmadan yozlaşmaya başlamasını ifade eder. Üniversitelerde girişimcilik kavramı da, ömrünü öğrenci yetiştirmeye adayan öğretim üyesi de bizim için değerli. Birisi için diğerinin değeri yok sayılmamalı ve sağlıklı bir dengenin inşası için çaba gösterilmelidir.
Bilimin bizatihi bilim olması hasebiyle kutsal ve değerli olduğu inancının egemen olduğu Akdeniz havzasının bilim anlayışını, mirasçısı olduğumuz medeniyetlerin değerleri ile birlikte ele almalı ve değerlerimizin bize verdiği güç ile desteklemeliyiz.
Sayın Cumhurbaşkanım, Akademinin Değerli Mensupları...
Biz “YENİ YÖK” olarak üniversitelerimizin girişimci kimliğini desteklerken pragmatist değil, kültürlü, münevver, vatansever vatandaşlar yetiştirmeyi de hedefliyoruz. Üniversitelerin eğitim, araştırma ve topluma hizmet fonksiyonları vardır, cümlesine ihtiyatla ve dikkatle yaklaşarak bu üç fonksiyonun dengeli biçimde desteklenmesini önemsiyoruz. Üniversitenin varlığı, bütün faaliyetleri ile zaten toplum içindir, öyle de olmalıdır.
Son yıllarda yükseköğretimde sistemimiz hem nitelik hem de nicelik olarak çok önemli gelişmelere sahne olmuştur.
Bilindiği üzere Cumhuriyet döneminde 33 yılında İstanbul Darülfünun’u İstanbul Üniversitesine dönüştürülerek ilk üniversite kurulmuştur. 33’ten 2003 yılına kadar geçen 70 yıl içinde ülkemizde 77 üniversite kuruldu. 2003 ve 2016 yılları arasında ise 104 üniversite kurulmuştur. Öğrenci sayısı bakımından bir karşılaştırma yapıldığında, bu sayının bu akademik yılda 7 milyonu aştığını görmekteyiz. Bu da neredeyse yükseköğretimde okullaşmanın 3 kat arttığını göstermektedir.
Türk yükseköğretim tarihini inceleyen gelecek çağın tarihçileri 2003-2016 yılları arasındaki dönemi yükseköğretim tarihimizin olağanüstü sıçrama yılları olarak nitelendireceklerdir. Bu başarı hiç şüphesiz liderliğinizdeki siyasi irade sonucunda gerçekleşmiştir.
Şimdi bu:


  • sayısal,

  • niceliksel,

  • kemiyet itibariyle büyümeye niteliksel büyümenin, kalitede de ilerlemenin keyfiyet itibariyle de daha iyileşmenin eşlik etmesi konusunda bizlere, Yükseköğretim Kuruluna ve üniversitelere büyük bir görev düşmektedir.

Şimdi yatay gelişmenin yanı sıra derinleşmek durumundayız. Derinleşmeyle daha çok bilim ve teknoloji üretmeyi, daha nitelikli eğitim öğretim yapmayı, ülkemize daha iyi yükseköğretim hizmeti vermeyi ve Türkiye’nin geleceğine daha çok katkı yapmayı kastediyoruz. Yakın gelecekte büyük illerimizin yanı sıra Anadolu bozkırlarında da ülkemizin yararına bilim ve teknoloji üretilebilecek üniversitelerimizin var olacağının güçlü umudu içerisindeyiz.


YÖK’ün üniversitelerin dengeli ve sağlıklı gelişmesi üzerine hedeflerinin çerçevesini kısaca çizdikten sonra bu bilgili ve nitelikli insan gücüne yönelik değerlendirmeye biraz daha derinlemesine değinmek isterim.
Malumunuzdur ki, medeniyeti inşa eden bir millet ve her medeniyetin özünü teşkil eden bir kültür vardır. Bilim, sanat, felsefe ve diğer bilgi alanlarının tümü bu kültürü oluşturmaktadır. Üniversite, kültürü üreten ve yaşatan en önemli kurumdur. Varlık hakkında topyekûn bilme etkinliğimizle ulaştığımız doğru bilgiye hakikat diyoruz. Üniversitenin özü öncelikle hakikattir.
Bilgi bir güçtür ve insanlık bunu günümüz dünyasında en yoğun bir şekilde öğreniyor ve yaşıyor. Ancak bilgi kadim kültürümüzde yer ettiği şekliyle, aynı zamanda bir erdemdir, fazilettir; doğru eylem doğru bilgiye dayanır. Bilgi, ancak erdemle ilişkilendirildiği takdirde insanlığı yüceltir. Erdemle ilişkilendirilmeyen bilgi ise yıkıma ve acıya yol açar, emperyalizmin yayılmasına, milletlerin tahakküm altına alınmasına neden olur.
Bilimin yıkımlar ve katliamlar için değil, insanın insana tahakkümü için değil, yeryüzünde daha müreffeh, daha mutlu bireylerin ve toplumların var olması için kullanılması gerektiğine inanıyoruz.

En gelişmiş ülkeler, en gelişmiş yükseköğretim kurumlarına sahip ülkelerdir. Çünkü ülkelerin kalkınmaları, gelişmeleri büyük ölçüde üniversitelerin gücüne bağlıdır. İyi üniversiteler kalkınmanın sonucu değil sebebidir.


Sayın Cumhurbaşkanım ve Değerli Misafirler…
Bir ülkenin beşeri sermayesi, o ülkenin var olabilmesinin en güçlü dinamiğidir. Bu beşeri sermayenin oluşumuna katkısı dolayısıyladır ki, üniversite ve yükseköğretim olgusu eskisinden daha da önem verilir bir tarzda ülkelerin strateji belgelerinde yer almaktadır. Fakat bu beşeri sermaye sayısal verilerden ziyade keyfiyet ve nitelikle bir anlam kazanmaktadır. Bu ise nitelikli bilginin ve nitelikli insan gücünün önemini öne çıkarmaktadır. Bu bağlamda ise Kalite kavramı öne çıkmaktadır.
Yeni YÖK olarak bizler kaliteyi artık gündemimizin ilk maddesi olarak ele alıyoruz. Bu bağlamda toplumun çok farklı düşünce kutuplarında tasvip gören pek çok karara imza attık. Bu durum yükseköğretimin bir ayrışma değil bir mutabakat, uzlaşı noktası olabileceğine dair ümitlerimizi yeşertti. Bu kararlarımızdan tıp, hukuk, mühendislik, mimarlık, öğretmenlik programlarına girişle, doktora programlarıyla, lisans eğitiminin süreçleri ile ilgili katılımcı bir yöntemle alınmış pek çok karar toplumun bütününde kabul gördü.
Fakat yükseköğretimin mevzii, belli konularına ilişkin alınan bu kararların etkisi sınırlı olup bu düzenlemeler Yükseköğretim Kurulunun asli görevi olan girdi süreçlerimizdeki kalitenin arttırılması odaklı idi. Yeni YÖK olarak, aldığımız kararların sonuçlarının ve eğitim öğretime katkılarının değerlendirildiği Yükseköğretim Kurulundan tamamen bağımsız bir Kalite Güvencesi Sisteminin oluşturulması en büyük beklentimizdir.
Bilindiği üzere bu maksatla yasal bir düzenleme teklifi hazırlayarak ilgili makama sunduk. Sn. Cumhurbaşkanımız ve Sn. Başbakanımızın da konuya verdikleri önem sonucunda teklifimiz Hükümet Programının öncelikli kısmında yer almıştır.
Konuya ilişkin muhalefet partilerini de bilgilendirdik. Bu düzenlemenin bir an önce yasalaşması en büyük isteğimizdir. Bu, Türk yükseköğretim sistemimizde yapısal değişikliğin ilk adımı olacaktır.
Sayın Cumhurbaşkanım,
Yapısal değişikliği gerçekleştirecek ikinci husus, Üniversitelerimizde ihtisaslaşma ve misyon farklılığına gidilmesidir.
Ülkemizdeki üniversitelerimizin hepsinin aynı ve birbirinin kopyası olmasını tasvip etmiyoruz. Üniversitelerin hepsi uluslararası nitelikleri gözetmeli, fakat üniversite olmanın şümullü yapısından uzaklaşmadan farklı değerler üretmeli.
Yeni kurulan üniversitelerin tarihi geçmişi olan, büyük gelişmiş üniversiteler ile aynı kotada değerlendirilmeleri, aynı hedeflere sahip olmaları ve onlarla aynı misyonu hedeflemeleri çoğu zaman o ülkelerin milli servetlerinin verimli kullanılamaması ile sonuçlanmaktadır. Hâlbuki yeni kurulan üniversiteler, kendi bölgelerinde, gelişmiş, kurumsallaşmasını tamamlamış üniversitelerimizin o bölge için üretemeyecekleri, başaramayacakları işleri başarabilirler, diğer üniversitelerimizin kazandıramayacakları değerleri o bölgeye ve ülkemize kazandırabilirler. Bu şekilde, bu üniversitelerimiz, eğitim süreci fonksiyonlarını yerine getirirlerken, araştırma sürecinde ise bölgeyle ilgili alanlarda ihtisaslaşabilecekler ve bölgesinin kalkınmasına önemli katkıda bulunabileceklerdir.
Bunun için üniversitelerimizin bir kısmının eğitimde, bir kısmının araştırma ve teknoloji üretiminde bazılarının da bölgesel kalkınmaya katkı sağlamakta farklılaşmasını ve ihtisaslaşmasını istiyoruz. Bu süreçte attığımız ilk adımın “Bölgesel Gelişmede Üniversitelerin Katkısını Artırma Projesi”nin bugün burada hayata geçeceğini söylemekten gurur duyuyorum.

2006 yılında kurulan üniversiteler arasından beş üniversite bir yılı bulan bir süreç sonunda, belli parametreler ve kriterler ile değerlendirilerek finale kalmışlardır.


Zatıâlilerinizin YÖK'ü 11 Mart 2015 tarihinde ziyaretiniz esnasında ihtisaslaşma konusunda verdiğiniz bu talimatın yerine getirilmesinde en önemli aşama artık tamamlanmıştır. Kalkınma Bakanlığı ile birlikte eşgüdüm halinde sürdürdüğümüz bu proje yükseköğretim alanında 30 yılı aşkın dillendirilen bir düşünce idi. Ve artık hayat buluyor.
Üniversitelerimizi ihtisaslaştırmaya yöneltirken akademik yapılanmamız için çok önemli bulduğumuz bir diğer adımı da hayata geçirdik. Yükseköğretimi ülkemiz için öncelikli alanlara doğru odaklıyoruz. İlk defa bu sene tek tek üniversite ihtiyaçlarının ötesine geçerek yurtdışına gönderilecek doktora öğrencileri için alan esaslı bir kurguya geçtik. Milli Eğitim Bakanlığına bu bakış açısı ile bir öneri sunduk, sayın bakanımız da bu stratejik bakış açımızı onayladı ve artık ülkemiz için belirlenen öncelikli alanlar için yurt dışına öğrenci gönderilecek.
Diğer taraftan yurt içinde de öğretim üyesi yetiştirme programını yeniden yapılandırdık ve bahsettiğimiz aynı bakış açısı ile bazı üniversitelerimize misyon verdik ve o üniversitelerde o misyon için eleman yetiştirme programını hayata geçirdik.
Bugünlerde yine aynı amaçla yine sadece ülkemiz için öncelikli olan bunun yanı sıra öğretim üyesi ihtiyacı çekilen belli alanlar için 1000 araştırma görevlisi kadrosunun ilanına çıkıyoruz.

Ve en son olarak; yükseköğretim tarihimizde bir ilk olacak olan 100/2000 projesini hayata geçiriyoruz. Ülkemizin doktoralı insan ihtiyacını karşılamak üzere 100 önemli ve disiplinler arası alanda 2000 kişiye tatminkâr bir burs verilecektir. Bu alanlar da rasyonel bir tarzda belirlendi, ülkemizin gelecek 10 yılını şekillendirecek bir şekilde tasarlandı. 100/2000 Doktora Projesi bilim hayatımızın önümüzdeki yıllarda teminatı olacaktır.


Bu söylediklerimiz ve hayata geçirdiğimiz projeler Türk yükseköğretimini artık keyfiliğe ve mühmelliğe bırakmadığımızı ve bilimsel bir metotla ve rasyonel bir tarzda yeniden şekillendirdiğimizi göstermektedir.
Yükseköğretimde artık taşlar yerinden oynamıştır, yasal düzenlemeleri beklemek yerine yapabileceklerimizi yetkimizi sonuna kadar kullanarak yapmaya, bilim hayatını üniversitelerimizin bilimsel gücüyle tekrar şekillendirmeye başladık.
Yükseköğretimi:


  • kalite,

  • ihtisaslaşma,

  • öncelikli alanlar,

  • ve de nitelikli doktora gibi kavramlarla yeniden yapılandırıyoruz. İnanın çok cesaret isteyen adımlar atıyoruz.

Bu yıl; güçlü Türkiye’ye katkı sunmak için bu adımları daha da meydan okuyucu adımlar takip edecek.


Ülkemiz için stratejik alanlar olan tarım, gıda, su ürünleri, orman ve temel bilimler ile ilgili programlar, planlama ve desteklerimiz sonucunda, artık nitelikli öğrencilerin gittiği alanlar haline dönüştü.
Paylaşmış olduğum bu stratejik bakış kapsamında, önümüzde iddialı ama gayretle çalışıldığında erişilebileceğimiz yeni hedeflerimiz var. Geldiğimiz noktada, önemli mesafeler aldığımızı görüyorum. Zatıâlinizin teşvik ve destekleriyle şimdiye kadar elde ettiğimiz sonuçlar, daha sonrası için hepimizi umutlandırıyor.
Sayın Cumhurbaşkanım, Değerli Misafirler...
Yaptığımız düzenlemeler ve daha verimli, sağlıklı bir sistem için gayretler; öğrencilerle ilgili alanlarda da nitelik ve nicelik açısından önemli sonuçlar vermektedir.
Yükselen bir grafiğe sahne olan ve Türkiye bursları ile desteklenen uluslararası öğrenciler başlığı bunlardan biridir.
Küresel yükseköğretim sisteminin en önde gelen üniversitelerinin bulunduğu, en çok uluslararası öğrenci çeken ülkelerde bile yükseköğretimin belli bir standardı bulunmamasına rağmen, ülkemizde üniversitelerimizin nitelik konusunda belli bir eşik, mezuniyeti için belli bir standartı bulunmaktadır ve böylece eğitim öğretim sistemimiz için belli bir güvence oluşturulmuştur.
Yakın dönemde ülkemize gelen öğrenci sayısında büyük artışlar gerçekleşmiştir. Suriyeli öğrencilerin dışında, Türkiye’de bugün 100 bin civarında uluslararası öğrencimiz mevcuttur.
Öğrenci ve öğretim elemanı hareketliliğini artırmak için çalışmalar yoğunlaştırılmıştır. YÖK tarihimizin 33 yılında 14, son iki yılında ise bakan düzeyinde 13 mutabakat zaptı ve uluslararası anlaşma imzalanmıştır. Bütün dış ilişkilerimiz ve ziyaretlerimiz planlı ve belli amaçları hedeflemektedir. Yine “Yeni YÖK” olarak tarihimizde ilk defa yurtdışı burs programlarını başlattık. Bu bursları Türkiye’nin burs programlarında daha önce görülmeyen bir şekilde getirdiğimiz öğrencilerin kendi ülkelerinde mecburi hizmet yükümlüğü esasına dayandırdık. “Yeni YÖK” her tür ilişkisinde ve aldığı kararlarında yenilikçi bir tutum izlemektedir.
Sayın Cumhurbaşkanım,
Kız öğrencilerimiz yükseköğrenim sistemimizin gurur kaynağı olmayı sürdürmektedir.
Üniversitelerimizde okumakta olan kız öğrencilerimiz, birinci öğretimde okuyan öğrencilerimizin %48’ini, ikinci öğretimde %40’ını, uzaktan öğretimde okuyan öğrencilerimizin %47’sini oluşturmaktadır. Öğrenci sayımızın % 45’i kız öğrencilerimizdir. Yüksek lisans ve doktora öğrencilerimiz arasında kızlarımızın oranı %40’dan fazladır.
Üniversitelerimizde görev yapmakta olan kadın akademisyen sayıları da dünya ortalamasının oldukça üzerinde ve neredeyse gelişmiş ülkelerden daha iyi bir seviyededir.
11 Mart 2015 tarihinde Yükseköğretim Kurulunu teşrif ettiğinizde kadına şiddet ve kızların eğitimi konusuna da değinerek: “Yükseköğretim Kurulundan ve üniversitelerimizden kadınlarla ilgili ülkemiz gerçeklerine uygun ve eyleme dönük bir program oluşturmalarını özellikle bekliyorum.” ifadeleriyle bizlerden bu konuda beklentilerinizi ifade ettiniz.
Hemen akabinde Muhterem Emine Hanımefendinin de teşrifleri ile düzenlenen çalıştayda biz dizi karar alındı, eylem planları yapıldı ve ilk kez bir “Tutum Belgesi” yayınlanarak çalışmaların uygulamasına geçildi. Bu konuda da YÖK ve Üniversitelerimiz, sorunların çözümüne yönelik katkılar vermeye devam etmektedir.
Üzerinde durduğum tüm hedeflere ulaşma için durmaksızın çalışırken bir yandan da yükseköğrenim sürecimize yönelik çok önemli tehditlerle de mücadele etmekteyiz.
Eğitimin bir ülkenin nasıl istikbali için esas unsur olduğunu kabul ediyorsak, eğitim ve öğretimin bütün kademelerinde ve boyutlarında nitelik ve liyakatten sapıldığında; bir amaç değil kamu kurumlarında hâkimiyet için bir araç halini aldığında o ülke için güvenlik zaafı noktası olabileceğini de 15 Temmuz gecesi gördük ve yaşadık. Türkiye’miz, ülkemiz, vatanımız, memleketimiz 15 Temmuz Cuma gecesi bir facianın eşiğinden döndü. Doğrudan milli varlığımıza ve anayasal düzenin üzerine kâbus gibi çöken bir karanlığı yaşadık o gece. Türk milletinin iktidarı ve muhalefetiyle iradesi, karşı duruşu, askeriyemizin meşru düzeninin bu girişimi reddetmesi, siz Sayın Cumhurbaşkanımızın olağanüstü kararlı duruşu ve liderliği etrafında kenetlendi ve bu liderlik ertesi gün bizi yeniden aydınlığa taşıdı.
Gizli ve sinsi bir biçimde devlet içinde ve toplumda örgütlenen bu yapı, artık net olarak görülüyor ki silahlı kuvvetlerde, emniyette ve yargıda olduğu gibi eğitimde ve üniversitelerde de yerleşmişler ve Türkiye Cumhuriyetine karşı durmaya cesaret edebilmişlerdir. Bu yapının yerleştiği hiç bir kurumu zedelemeden hepimizin görevi bu terörist yapıdan bütün kurumlarımızı ve ülkeyi kurtarmaktır. Üniversiteler olarak bu dönemin, yıllardır kat ettiğimiz yolları tahrip etmesine, bizi tekrar geri götürmesine izin vermeyeceğiz.
Bir diğer görevimiz ise bu tür yapıların tekrar devlete sirayet etmemesi için gerekli tedbirlerin alınmasıdır. Yükseköğretimde atama ve yükseltilmelerde liyakatin esas alınması aslında bu virüsün yükseköğretimin bünyesinden temizlenmesi için en önemli araçtır.
Bütün üniversitelerimize bu kültürün, liyakat ve ehliyet anlayışının yerleşmesi için çalışacağız.

Üniversiteler fırtınalı günlerde bilgelik öğretmeye devam eden yüksek nitelikli yüce kurumlardır. Hepimizin bu üstün kavramlarla donatılmış özelliklerimizi korumaya ve dikkat etmeye özen göstermemiz gerekmektedir. Üniversiteler olarak huzur ve güven atmosferinde, okutmaya eğitmeye, öğretmeye, araştırmaya ve üretmeye devam edeceğiz. Bu zor sürecin üniversitelerimizin kurumsal yapısını zedelemesine bilim hayatının sekteye uğratılmasına izin vermeyeceğiz.


YÖK olarak mütevazı bir üslupla belli sorunları çöze çöze yürüyoruz. Bu konuşmadan kısaca değindiğim -ve değinemediğim- tüm iyileştirmeler çok olumlu sonuçlar veren ve gelecekte de verecek olan birbiriyle ilişkili konular. İyileştirilen küçük parçaların birleşerek yeni Türkiye’nin bilimsel hedeflerine büyük destek sağlayacağını ve daha büyük değişimlerin kapısını sağlıklı biçimde açacağını düşünüyoruz.

Hamdolsun, kısa bir müddet içinde sistemin bütününde hissedilebilir bir iyileşme görülmeye başlandı. Kısacası her zaman için tedriciliği esas alan tashih, ikmal ve tadil edici bir yöntemin doğru olduğunu düşünüyoruz. Başarılı olmak için YÖK'ün toplumdaki bütün paydaşları ile iyi bir iletişim içinde olması gerektiği çok açık. Zira geçmişinin algısını taşımaktadır. Fakat İyi iletişim demek, tabii ki her talebe beklenen yönde olumlu cevap vermek değildir. YÖK gibi düzenleyici ve bilim politikası üreten kurumlar kamu yararı için “evet ve hayır’ı” aynı dirayet ve cesaretle söylediklerinde başarılı olabilirler.


İfade etmek isterim ki; yükseköğretimin sorunlarının pek çoğu yasalardan değil uygulamalardan kaynaklanıyor. Uygulamalarda yaptığımız değişikliklerle sistemde hissedilebilir iyileştirmelerin ortaya çıktığı paydaşlarımızca belirtilmektedir. Akademi için bir ölçüde yasalar kadar olmasa bile teamüller de önemlidir ve eğitim-öğretimde kaliteyi merkezine alan yeni teamüller oluşturmak istiyoruz.
Yükseköğretimin yeniden yapılandırılmasının;


  • çeşitlilik,

  • etik değerler,

  • bilime saygı,

  • kurumsal özerklik ve hesap verebilirlik,

  • performans değerlendirilmesi ve rekabet,

  • mali esneklik ve çok kaynaklı gelir yapısı gibi kavramlar üzerinde temellendirilmesi icap ediyor.

Geride bıraktığımız iki yıla yaklaşan sürede önümüze koyduğumuz hedeflerin önemli bir kısmına ulaştık. Önümüzdeki dönemde kurumsal özerklik ve mali esneklik ile ilgili yeni yasalara ihtiyaç duyan orta vadedeki hedeflere ulaşmak için, yürütme ve yasama nezdinde girişimlerde bulunacağız.


Sayın Cumhurbaşkanım,
Yarına ilişkin beklentilerimizin endişe ya da ümit dolu olmasından yalnızca kendimiz sorumluyuz. Bu sorumluluğun bizleri daha iyiyi ve güzeli yapmaya yöneltmesini dileriz. Üniversitelerimizin bir huzur ortamı olmasını istediğimizi çeşitli vesilelerle ifade etmiştik. Fakat yine istiyoruz ki, üniversitelerimiz aynı zamanda toplumun huzuruna da katkıda bulunsunlar. Günümüzde üniversitelere toplumun yeniden inşasında dönüştürücü, neredeyse bütün alanlarda örneklik teşkil etmesi beklenen mükemmeliyet kurumları olarak bakılmaktadır. Bu konuda da üniversitelerimizin üstüne düşeni yapacaklarından eminiz.
Üniversitelerimizin topluma hizmet fonksiyonunun sadece ürettiği, geliştirdiği bilgiyi topluma servis etme olarak algılamadığımızı, üniversitelerimizin toplumun hassasiyetlerine ve milli değerlere duyarlı, toplumun sorunlu alanlarına dikkat çeken, bu alanlara yönelik iyileştirme çabalarında öncü rol üstlenen kurumlar olması gerektiğini de bir kez daha vurgulamak isterim. Bu noktada üniversite mezunlarının sadece mesleki bilgide yetkinlik kazanmasının yanı sıra entelektüel bir birikime sahip, tarih şuuru ve anadil sevgisi ile mücehhez olması gerektiğini inandığımızı da ifade ediyoruz.
Yükseköğretim sistemimizin elbette çeşitli sorunları bulunmaktadır. Sorunlar gelişmenin dinamiğidir. Hayat, bir sorun çözme sürecidir. Bizler yükseköğretim yönetiminde sorumluluk yüklenmiş kişiler olarak sorunlardan şikâyet etme konumunda değil, sorunları çözme ve yükseköğretimin Türkiye’nin geleceğine en etkin biçimde katkı yapması için bütün imkânlarımızı seferber etme durumunda olduğumuzun bilincindeyiz.
Sizler emin olun ki, Yeni YÖK olarak biz konuya sadece yükseköğretim sorunu değil maarif davası olarak yaklaşıyoruz.
Sayın Cumhurbaşkanım; huzurunuzdaki rektörlerimizin ve bütün akademik camianın topluma karşı olan sorumluluklarını yerine getirme bilinci içinde olduklarını size arz etmek isterim. Bugün ulaştığımız yükseköğretim kapasitesi ile akademik camianın gayretlerinin yakın gelecekte yüksek değerler üreteceğinden emin olmanızı dilerim. Yeni eğitim ve öğretim yılı açılışını teşrif eden başta siz Cumhurbaşkanımız olmak üzere bütün misafirlerimize hürmetlerimi sunar, yeni akademik yılın tüm akademik dünyamız ve yetiştirmekte olduğumuz 7 milyon genç neslimiz için verimli geçmesini dilerim.

Prof. Dr. M. A. Yekta SARAÇ

Yükseköğretim Kurulu Başkanı,

Cumhurbaşkanlığı Külliyesi, 18 Ekim 2016


Yüklə 60,41 Kb.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin