Kuzey Avrupa ülkelerinden , Norveç, İsveç'te yaygın olarak söylenen " Sırtı kaşındığı için yere yatan at, yağmurun yağacağını gösterir “
Kuşların uçuşları ile ilgili atasözlerinden Örneğin, kırlangıçların alçaktan uçmaları yağmurun yağacağını, yüksekten uçmaları ise havanın güzel olacağını gösterdiği söylenir.
İnsanların tarihler boyunca yaptığı gözlemlere göre Yağmur yağmadan hemen önce; sıçanların ve bütün tarla farelerinin yuvalarından dışarıya fırladıkları, köstebeklerin yuvalarına bir girip bir çıktıkları, kurtların acı acı uludukları, keçilerin ve koçların boynuzlarını sağa sola vurdukları,domuzun ise kızgınlıkla homurdanıp oraya buraya koşuşturdukları söylenmektedir.
Eski çağlardaki insanlar Güneşin ufuk üstündeki hareketinden, dikey bir çubuğun gölgesini izleyerek zamanı belirleyebiliyorlardı. Bu yöntem tamamen doğru saati vermiyordu, çünkü gölgenin uzunluğu yardımıyla belirlenen zaman gerçek saati göstermeye yeterli değildi.
Bilinen en eski Güneş saatleri M.Ö.1500 yılında Mısırlılar tarafından kullanılmıştır.
Bilinen en eski Güneş saatleri M.Ö.1500 yılında Mısırlılar tarafından kullanılmıştır.
Güneş saatleri Rönesans devrinde en parlak dönemlerini yaşamıştır. Güneş saati yapımı bir sanat haline gelmiş ve Güneş saati yapanlar sırlarını ve yapım tekniklerini korumuş ve saklamışlardır. Her şekil ve büyüklükte Güneş saatleri geliştirilmiş, bunlar yatay,dikey veya bunların arasındaki herhangi bir açıda yapılmıştır.
Güneş saatleri mekanik saatler (sarkaçlı saatler) icat edildikten sonrada hükümdarlığını sürdürdü. Çünkü ilk mekanik saatler bir Yerde sabit durmak zorundaydı. Bunun sebebi çok hassas bir sarkacın hareketine bağlı olmalarıydı. Bu yüzden gemilerde trenlerde kullanılamıyordu. Güneş saatine bakılarak bu mekanik saatler her gün yeniden ayarlanıyordu. Güneş saatleri bu saatlerden çok daha pratik ve doğruydu. Taşınabilir Güneş saatleri 1700'lü yıllarda çok yaygındı, hatta bunlardan bazıları enleme ve boylama göre ayarlanabiliyordu.
İslamda zamanın belirlenmesinde güneş saatlerinden yaygın olarak yararlanıldığı bilinmekle birlikte, bugün özgün güneş saati örneklerine,cami duvarına işlenmiş bulunan saatler dışında , çok ender rastlanmaktadır.
Mekanik saatler 16.yy da hızla gelişti, yayla hareket eden mekanizmalar sayesinde taşınabilir ve kullanışlı bir hale geldi.
Mekanik saatler 16.yy da hızla gelişti, yayla hareket eden mekanizmalar sayesinde taşınabilir ve kullanışlı bir hale geldi.
1900'lerde Güneş saatlerinin kullanımı azalmaya başladı hakimiyetini tamamen mekanik sarkaçlı saatlere bıraktı.
Örnekte gördüğümüz güneş saati en işlevsel olan, yatay fonksiyonel güneş saatidir. Bunun yanı sıra çok farklı şekillerde,istenilen ebatlarda güneş saati yapmak mümkün. Dış mekanda kullanılacağı için ,işlenecek yüzeyin şartlara uygun olması gerekir.(çeşitli taş ,ahşap veya farklı metaller) İşin zor kısımlarından biride budur, çünkü güneş saatinin yüzyıllarca kalıcı olması ,bu günkü saatlerden farklı kılan en büyük özelliktir.
Örnekte gördüğümüz güneş saati en işlevsel olan, yatay fonksiyonel güneş saatidir. Bunun yanı sıra çok farklı şekillerde,istenilen ebatlarda güneş saati yapmak mümkün. Dış mekanda kullanılacağı için ,işlenecek yüzeyin şartlara uygun olması gerekir.(çeşitli taş ,ahşap veya farklı metaller) İşin zor kısımlarından biride budur, çünkü güneş saatinin yüzyıllarca kalıcı olması ,bu günkü saatlerden farklı kılan en büyük özelliktir.
Anelmatik güneş saati genelde kamusal alanlarda , parklarda, okullarda tercih edilen güneş saati türüdür . Saat kadranı saatin konulacağı bölgenin koordinatlarına göre hesaplanıp hazırlanır. Anelmatik güneş saatlerinde standart zaman (kolumuzdaki saat zamanı) ve bölgenin gerçek zamanını görmek mümkündür.
Bu tür güneş saatlerinde gnomon (saati belirleyecek işaretçi) sabit değildir. Her ay için belirlenen noktalara konulacak bir gnomon gerekir , bu gnomonda bir insan veya herhangi bir nesne olabilir.
Eğer insan gnomon olarak kullanılacaksa gölge düşümü insandan insana farklılık göstereceği için +/- 15 ila 30 dakikalık saat dilimlerini görebiliriz. Ama gnomonu ince bir çubuktan yaparsak ,yerleştirdiğimizde hassas olarak saati okumak mümkün olacaktır.
Ayrıca anelmatik güneş saatlerinde bulunulan gün içersinde güneşin ufuk çizgisinden saat kaçta doğup saat kaçta batacağını ve hangi yönden doğup ,hangi yönden batacağını görmek mümkündür.
Diğer bir özellik ise bölgenin gerçek öğle vaktini yani zeval vaktini göstermesidir.
Küresel güneş saatleri
Küresel güneş saatleri
Küresel güneş saatleri görünüm açısından ortamı çok zenginleştirdiğinden tercih edilir. Diğer saatlerde olduğu gibi konulacağı ortama göre kadranı belirlenir. Genelde mermer pirinç krom bakır türü malzeme kullanılır. Fonksiyonları arasında bölgenin gerçek güneş zamanını ve standart zamanı gösterir. Çok fonksiyonel bir saat değildir.
Peki hava durumuyla ilgili onca inanıştan neden vazgeçildi
Yaygın bir inanca göre; Kedinin ayakları ile kulağının arkasını kaşıması yağmur belirtisidir. Ne var ki kedinin bu hareketi yapmasının nedeninin sadece bu olduğunu söylemek haksızlık olur. Kedinin kulağının arkasını kaşımasının en basit olarak kaşınma ihtiyacı olabileceği gibi çok daha farklı nedenleri olabilir. Kediler kaşınabilir çünkü atmosferdeki elektrik yük dağılımı değişmiştir, buna bağlı olarak havanın nem oranı değişmiştir. Yada kedilerin kaşınmasında fizyolojik bir etken söz konusudur.
Bunca bilimsel gelişmeye ve somut verilere rağmen hava durumunu hala etrafda bulunan hayvan veya bitkilere bakarak tahmin etmeye çalışanlara, kendisini geçmişten kurtarıp günümüze taşıyamamış olan insanlara ne demeli, bunları nasıl adlandırmalı? " Hayalperest, çağdışı, cahil " kelimelerinden uygun olanı siz seçin…
İlk çağlardan itibaren,insanlar durmadan günümüze kadar dünya atmosferinde olup biten olayların nedenlerini zamanın koşullarına göre inceleyip araştırmışlardır.Bu amaçla da çeşitli gözlem ve incelemeler yaparak hava olaylarını önceden tahmin edebilme yollarını bulmaya çalışmışlar,bunların olumlu etkilerinden faydalanma,olumsuz itibaren meteorolojik olaylar,insanoğlunun yaşamını etkilerinden de kurtulma ve korunma yollarını araştırmışlardır.
Dolayısıyla meteoroloji,tarihsel gelişim çizgisi içerisinde insanlar ve toplumlarla iç içe olan bir bilim dalı olmuştur.Meteoroloji,insanlık tarihi kadar eski bir bilim olmasına karşın,gerçek kimliğine 19.yüzyıl sonlarına doğru kavuşmuştur.
Dünyada ilk meteorolojik haritalar 1869 yılında Prof.C.Abbe ve Buchan tarafından yapılmıştır.1882 yılında Loomis,ilk dünya yağış dağılım haritasını,1887 yılında Hann ise,ilk meteoroloji atlasını hazırlamışlardır.
Günümüzde meteorolojik hizmetler tamamen bilimsel yöntemlerle ve uluslar arası işbirliği içerisinde yürütülmektedir.Bugün dünyada 24 saat sürekli çalışan on bin civarında kara istasyonu,açık denizlerde görev yapan altı binden fazla gözlem gemisi ve yüksek hava sondajları yapan binden fazla meteoroloji istasyonu vardır.Ayrıca pek çok uçak gönüllü olarak hava gözlemlerine katılmakta,yer sabit yörüngeli ve kutupsal yörüngeli yapay meteorolojik uydular ve radarlar da sürekli meteorolojik bilgi göndermektedir.Gelişen haberleşme,bilgisayar ve uydu teknolojisi meteorolojiye önemli katkılar sağlamaktadır.
Tanzimata Kadar
Tanzimata Kadar
Ülkemizde Selçuklular ve Osmanlılar döneminde rasathaneler kurulmuş olmasına rağmen, bunlar daha ziyade astronomik gözlemler yapmışlardır. Bunlardan Ali Kuşçu ve Uluğbey'in kurduğu rasathaneler en tanınmışlarıdır. Ali Kuşçu'nun ölümü ile astronomi çalışmaları yarıda kalmıştır.
Osmanlı İmparatorluğu'nda Tanzimatla birlikte çeşitli yerlerde değişik tarihlerde meteorolojik rasatlar yapılmaya başlanmıştır. İstanbul, İzmir, Kudüs, Trabzon, Tekirdağ, Merzifon gibi Osmanlı İmparatorluğu'nun çeşitli yerlerinde gerek özel gerekse devletin emrinde olmak üzere yabancılar tarafından birçok meteorolojik rasat yapılmıştır.
Kayıtlı en eski rasatlar İstanbul'da Saint-Benois ve Bebek'te bulunan yabancı okullarda yapılan rasatlardır. 1839-1847 yılları arasında yapılan bu rasatlarda sıcaklıklar ölçülmüştür.
Daha sonra 1847-1854 yılları arasında İstanbul, İzmir, Trabzon, Kayseri, Bursa, Sakız, Erzurum, Erivan ve Musul'da diğer iklim elemanlarını da içeren rasat kayıtlarına rastlanmaktadır.
Osmanlı İmparatorluğu'nda meteorolojinin kurumsallaşma çalışmaları 1867 yılında Kandilli Rasathanesi'nin kurulması ile başlamış ve bu kurumsallaşma Cumhuriyet Türkiye'sinde tamamlanmıştır. Kandilli Rasathanesi, Fransız Hükümetinin tavsiyeleri üzerine İstanbul'da Rasathane-i Amire ismi ile kurulmuş ve bu kuruluşun ilk sorumlusu da Aristide Coumbary olmuştur.
Osmanlı İmparatorluğu'nda meteorolojinin kurumsallaşma çalışmaları 1867 yılında Kandilli Rasathanesi'nin kurulması ile başlamış ve bu kurumsallaşma Cumhuriyet Türkiye'sinde tamamlanmıştır. Kandilli Rasathanesi, Fransız Hükümetinin tavsiyeleri üzerine İstanbul'da Rasathane-i Amire ismi ile kurulmuş ve bu kuruluşun ilk sorumlusu da Aristide Coumbary olmuştur.
Haziran 1869'da Berlin, Temmuz 1869'da Petersburg ve Tiflis'in rasat bilgileri de telgraf hatları ile alınmaya başlanmış ve bu bilgiler imparatorluk topraklarında yapılan meteorolojik rasatlarla birlikte değerlendirmeye tabi tutularak tahminler yapılmaya başlanmıştır.
İlk Uluslararası Meteoroloji Kongresi'nde Türkiye de temsil edilmiştir. Bu kongrede; İstanbul, İzmir, Sinop, Bursa, Trabzon ve o zamanlar İmparatorluk toprakları içerisinde bulunan Selânik,Avlonya,Beyrut'ta birer meteoroloji istasyonu kurulmasına karar verilmiştir.
İletişimin yaygınlaştığı onaltı merkezde meteorolojik rasatların telgrafhane memurları tarafından yapılması yoluna gidilmiştir. Bu merkezlerde günde üç kez elde edilen meteorolojik bilgiler telgrafla İstanbul'da bulunan meteoroloji merkez bürosuna gönderilmeye başlanmıştır.
İletişimin yaygınlaştığı onaltı merkezde meteorolojik rasatların telgrafhane memurları tarafından yapılması yoluna gidilmiştir. Bu merkezlerde günde üç kez elde edilen meteorolojik bilgiler telgrafla İstanbul'da bulunan meteoroloji merkez bürosuna gönderilmeye başlanmıştır.
Bu arada Kandilli Rasathanesi bir yangın sonucu tamamen yanmış ve meteorolojik çalışmalarına son vermek zorunda kalmıştır. 31 Mart Olayı'ndan sonra kurulan Osmanlı Hükümeti'nde Maarif Nazırı (Eğitim Bakanı) olan Emrullah Efendi, 21 Haziran 1910 tarihinde bir tezkere ile rasathanenin yeniden kurulması için Fatin Hoca'yı (Prof. Mehmet Fatin Gökmen) görevlendirmiştir. Fatin Hoca, rasathanenin İcadiye Tepesi'ne kurulmasını kararlaştırmış ve Fransız Ulusal Meteoroloji Müdürü Prof. Angot ile yaptığı görüşmeler ile gerekli meteorolojik alet ve cihazları temin ederek 1 Temmuz 1911 tarihinden itibaren meteorolojik rasatlar yeniden yapılmaya başlanmıştır.
I. Dünya Savaşı'ndan Cumhuriyete Kadar
I. Dünya Savaşı'ndan Cumhuriyete Kadar
Hava araçlarının gelişmesi, sabit balonların ve uçakların savaşta kullanılması ile bir meteoroloji teşkilâtının kurulmasına ihtiyaç duyulmuştur.
Her istasyonda gözlem için barometre, barograf, psikrometre, termograf, higrograf, azami ve asgari termometre, plüviyometre ve anemometre bulunmaktadır. Ayrıca Vaniköy, Edirne, Gelibolu, Sevdiköy, Adana ve Kudüs'te yer seviyesinden 6000 metreye kadar yüksek seviye rüzgar ölçümleri yapılmıştır. Bunun için yüksek seviye sondaj aleti ve teodolit bulunmaktadır.
Her istasyonda gözlem için barometre, barograf, psikrometre, termograf, higrograf, azami ve asgari termometre, plüviyometre ve anemometre bulunmaktadır. Ayrıca Vaniköy, Edirne, Gelibolu, Sevdiköy, Adana ve Kudüs'te yer seviyesinden 6000 metreye kadar yüksek seviye rüzgar ölçümleri yapılmıştır. Bunun için yüksek seviye sondaj aleti ve teodolit bulunmaktadır.
Deniz Bakanlığı tarafından kurulmasına karar verilen Kuvvetli Rüzgâr Uyarı Merkezinin, Savaş Bakanlığı Meteoroloji Merkezi ile ortaklaşa çalışmasına karar verilmiştir.
I. Dünya Savaşı'nın sonlarına doğru toplanan bu kongrede alınan kararlar savaşın sona ermesi ile hayata geçirilememiştir.
Cumhuriyet kurulduğunda meteoroloji alanında sadece Kandilli Rasathanesi miras olarak kalmıştır
. 1925 yılında Türkiye'ye gelen Réthly, ön hazırlıklardan sonra 12 Kasım 1925 tarihinde Tarım Bakanlığı'na bağlı olarak Rasadat-ı Cevviye (Meteoroloji Enstitüsü) ismi ile Ankara Etlik'te ilk meteoroloji istasyonunu faaliyete geçirmiştir.
İlk örgütlenme çalışmalarına İstanbul ve Trakya çevresinden başlanmıştır. 1926 yılının başında önce Kandilli Rasathanesi'nin çalışmalarını incelemek üzere İstanbul'a gelen Prof. Dr. Antal Réthly, buradan Edirne'ye geçmiş ve orada Ankara'dan sonra ilk meteoroloji istasyonunu kurmuştur
Türkiye'de meteorolojik hizmetlerin tek elden ve düzenli bir şekilde yürütülmesi çalışmaları 1936 yılı içerisinde ele alınmıştır
Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin hava gözlem teşkilâtına olan gereksinimi çok açık bir zorunluluk haline gelmiştir.
II. Dünya Savaşı'nın sona ermesinden sonra meteorolojik hizmetlerde de hızlı bir gelişme meydana gelmiştir
II. Dünya Savaşı'nın sona ermesinden sonra meteorolojik hizmetlerde de hızlı bir gelişme meydana gelmiştir
Meteoroloji Genel Müdürlüğü uluslararası işbirliğinin artması sonucu kurulan Dünya Meteoroloji Teşkilâtı'na 31 Mayıs 1949 tarihinde üye olmuştur.
Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü, Temmuz 1992 tarihinden itibaren Başbakanlığa bağlı bir kuruluş haline getirilmiştir.
1680’ de İngiliz fizikçi Richard Towneley ( 1629-1707 ) bugün kullandığımız haliyle plüviyometre’yi icat etmiştir.
Çoğu zaman yağmurun toplam miktarı yanında belirli bir dönemdeki şiddeti de önemlidir.
Zamana göre derinlik olarak yağmur miktarını kaydeden araçlara Plüviyograf denir.
1.Ağırlıklı yazıcı yağmur ölçeği
Su bir haznede birikir ve hazne ağırlığına paralel hareket eden kalem uç yağış grafiğini oluşturur.
2.Devrilen kovalı yazıcı yağmur ölçeği
Kovası dolup taşma noktasına gelince devrilir ve yazıcı uç sabit hızla dönen şerit üzerine bir işaret atar.
Bu işaretler sıklaştıkça yağışın şiddetli,seyreldikçe yağışın az şiddette olduğu anlaşılır.
Ağırlıklı yazıcı yağmur ölçeğine göre daha kabadır.
3. Yüzgeçli yazıcı yağmur ölçeği
Kapta biriken su yükselip dolunca, yazıcı bir işaret koyar ve boşalma devrilerek değil de yüzücü bir şamandıranın bir sifonu çalıştırmasıyla olur.
Yağış rejimi bilinmeyen havzalarda Elektronik Plüviyograf’larla 1 m2’ye düşen yağış elektronik olarak ölçülmektedir.
Yağış rejimi bilinmeyen havzalarda Elektronik Plüviyograf’larla 1 m2’ye düşen yağış elektronik olarak ölçülmektedir.
Elektronik Plüviyograf, limitsiz yağış kapasiteli, yağış toplama ünitesi, yağış hareketlerini bilgisayar komutları haline dönüştüren otomatik kefe sistemi, datalogger, hafıza, elektronik ve mekanik bölümlerden oluşmaktadır.
5. Radar
5. Radar
1-20 cm dalga boylu mikro dalga ışın gönderilir. Yansıtıcılardan gelen ışınlara göre yağmurun anlık şiddeti ve toplam miktarı belirlenebilir.
Plüviyometre ve ağırlıklı plüviyograf kullanılıyorsa giriş hunisi çıkarılır. Plüviyometreye ölçülmüş sıcak su eklenerek kar eritilip ölçüm yapılabilir.
Yağmış kar için derinlik ölçümünde kar bastonu, yoğunluk ölçümünde ise kar kavalı kullanılır.
Ortaçağ’da sisin, “güneşin ışığını kıskanan masal kahramanı dev bir denizcinin eseri” olduğuna inanılıyordu. Bugün bilim, bu doğa olayının üstündeki perdeyi büyük ölçüde araladı. Ama meteoroloji uzmanları, onun kaprisli olduğunu ve her zaman sürprizler yapabileceğini eklemeden edemiyorlar…
Higrometre hava içindeki nemliliği yüzde cinsinden ölçen cihaz.
Higrograf:Hava içindeki nemliliği yüzde cinsinden yazılı olarak kayıt eden cihaz
En basit higrometreler, birisinin haznesi devamlı ıslak tutulan iki termometreden oluşurlar. Islak olan haznenin etrafındaki sıvının buharlaşması, o termometrenin devamlı daha düşük sıcaklık göstermesini sağlar.
Islak/kuru hazne metodunu kullanan cihazlardan birisi sapan saykrometresidir. Sapan saykrometresinde termometreler bir tutamak ya da ipin ucunda bulunurlar, hesap için gerekli değerler saykrometrenin birkaç dakika boyunca havada çevirilmesiyle elde edilir.
İşba dolabı
İşba dolabı
Bu dolabın hacmi takriben 0,25 m3'dür. Bu metal dolabın içerisi nem emecek cinsten çuhayla kaplanmış olup, nemi aynı oranda etrafa dağıtabilmek için dolabın köşesine küçük bir vantilatör yerleştirilmiştir.
Higrometreler saunalarda, seralarda ve endüstriyel alanlarda kullanılırlar. Meteorolojik çalışmalarda sapan ya da motorlu saykrometreler kullanılırlar.
RÜZGAR
RÜZGAR
Rüzgârların şiddeti, Beaufort ölçeğinden yararlanılarak tahmin edilir. Bu ölçeği İngiliz Amiral Sir Francis Beaufort (1774-1857) savaş gemilerinde kullanılması amacıyla geliştirmiştir. Son yıllarda olağanüstü derecede güçlü rüzgârlar da tabloya alınmış ve bunlar 13'ten 17'ye kadar numaralandırılmıştır. Bu ölçekteki Beaufort sayısı ve ortalama rüzgâr hızı uluslararası değerlerdir; ama rüzgârların adı ve tanımlanan belirtileri ülkeden ülkeye değişebilir.
Skala rüzgâr hızını ölçebilen mekanik anemometrelerin geliştirilmesiyle birlikte önemini yitirmesine rağmen hava tahminciler ve gemiciler tarafından hâlâ bilinmekte ve deniz raporlarında kullanılmaktadır.
Yenilenebilir enerjinin en önemli kaynaklarından biri rüzgârdır.
Rüzgar enerjisi, rüzgarı oluşturan hava akımının sahip olduğu hareket enerjisidir. Bu enerjinin bir bölümü yararlı olan mekanik veya elektrik enerjisine dönüştürülebilir.
Rüzgâr enerjisinden yararlanmak için çeşitli dönüştürme yöntemleri kullanılmıştır. Bu enerjiden yararlanma tarihi çok eski dönemlere kadar dayanmaktadır.
İlk rüzgâr enerjisi M.Ö. 2800’lü yıllarda Ortadoğu’da kullanılmaya başlamıştır. M.Ö 17. yüzyılda rüzgârın gücü sulama alanında kullanılırken aynı dönemde Çin’de kullanıldığı tespit edilmiştir.
Rüzgar enerjisinden en eski yararlanma türleri yel değirmenleri ve yelkenli gemilerdir.
İlk rüzgâr değirmeninin MÖ 200 yıllarında antik Babylon’da inşa edilmiş olduğu sanılmaktadır.Tarihi kaynaklara göre ilk yel değirmeni MS.644 yılına tarihlenen İran-Afganistan sınırındaki Seistan’da görülmüştür.
Türkler ve İranlılar ilk yel değirmenlerini M.S. 7. Yüzyılda kullanırken Avrupalılar bunu haçlı seferlerinde görmüşlerdir. MS 10. Yüzyıla kadar doğu İran ve Afganistan’da rüzgâr yakalama kanatları ve rüzgâr değirmenlerinde tahıl öğütüldüğü bilinmektedir.
Batı dünyası rüzgâr değirmenlerini 12.yüzyılda kullanmaya başlamıştır. 18.yüzyılın sonunda Hollanda’da 10.000 yel değirmeni bulunuyordu
RÜZGAR GÜLÜ
1500’de Ressam ve mekanikçi Léonardo da Vinci ( 1452-1519 ) rüzgâr gülünü icat etti.
Rüzgar gülü,pusulasına monte edilen ve en hafif rüzgarın bile hangi yönden estiğini gösteren bir karttır. İşlevsel olmasının yanısıra süs olarak da kullanılır. Hatta oyuncakları da vardır.
Rüzgar gülü,pusulasına monte edilen ve en hafif rüzgarın bile hangi yönden estiğini gösteren bir karttır. İşlevsel olmasının yanısıra süs olarak da kullanılır. Hatta oyuncakları da vardır.
Denizciler rüzgarın nerden estiğini anlamak ve denizde yönünü bulabilmek için içine rüzgar gülü yerleştirilmiş pusulalar kullanır.
Rüzgar gülünde kuzey, güney, doğu ve batı olmak üzere 4 ana yön ve rüzgarın estiği ara yönler vardır.
Bu 4 ana yönün üstüne dört yön daha ekleyen ilk Yunanlılar olmuştur.
12.yüzyıldan beri rüzgar gülünün üstünde 32 rüzgar işareti bulunmaktadır.
Paul La Cour 1891’de dünyadaki ilk rüzgâr türbinini inşa etmiştir.
Ayrıca La Cour,eğitim amaçlı kendine ait bir rüzgâr tüneli inşa etmiştir. Resimde Askov’da çekilmiş, Paul La Cour ve eşi Christine görülmektedir.
1897’de Askov’da test amacıyla kurduğu iki adet rüzgâr türbini görülmektedir.
F.L. Smidth Türbinleri (1940 – 1950)
II. Dünya Savaşı sırasında Danimarka’lı mühendislik şirketi F.L. Smidth, bir dizi iki ve üç kanatlı rüzgâr türbini imâl etmiştir. Bütün bu makinalar, (öncekiler gibi) DC (Doğru Akım) üretmişlerdir.
Gedser Rüzgâr Türbinleri
Johannes Jull ve Vester Egesborg Türbinleri
Mühendis Johannes Juul, 1950’li yıllarda Danimarka’nın Vester Egesbord bölgesinde, dünyanın ilk alternatif akım yaratan rüzgâr türbinlerini geliştiren öncüsü olmuştur.
Nide Türbinleri
1973 yılında ilk petrol krizinin ardından rüzgâr enerjisine gösterilen ilgi değişik ülkelerde uyandı.
Danimarka’da elektrik şirketleri de Almanya, İsveç, İngiltere ve ABD’deki rakipleri gibi derhal büyük türbinlerin inşaasına yöneldiler.
Riisager Türbini
Gedser Rüzgâr Türbininden yola çıkan Christian Riisager adlı bir marangoz arka bahçesinde ufak bir 22 kW gücünde türbin imâl etti.
Tvind 2 MW’lık makinası
Tvind 2 MW’lık makinası
Risoe Milli Laboratuarı
Risoe Milli Laboratuarı, gerçekte Danimarka’nın ABD’deki Los Alamos Nükleer Araştırma Merkezinin bir karşılığı olarak kurulmuştu.
Günümüzde daha çok rüzgâr enerjisindeki çalışmalarından dolayı tanınmaktadır.
Bonus 30 kW
Bonus 30 kW
1980 yılında imâl edilen Bonus 30 kW’lık makina, günümüz yapımcılarının ilk modellerinden birisi olarak örnek teşkil etmektedir.
Nordtank 55 kW
Nordtank 55 kW
Micon 55 kW
Micon 55 kW
Bu makinaların binlercesi, seksenli yılların başında California’daki rüzgâr enerji programları için teslim edilmişti.
600 ve 750 kW makinalar halen sektörün güç kaynağı olmaya devam etmektedir. Ancak megawatt piyasası 1998’de açılmıştır.
Megawatt büyüklüğündeki makinalar kıyı ötesi uygulamalar için, yerel rüzgâr kaynaklarından daha iyi yararlandıklarından yer kıtlığı olan alanlar için ideal olacaktır.
NEG Micon 2 MW
NEG Micon 2 MW
Bonus 2 MW
Kullanımdaki rüzgâr türbinleri boyut ve tip olarak çok çeşitlilik gösterse de genelde dönme eksenine göre sınıflandırılır. Rüzgâr türbinleri dönme eksenine göre 2’ye ayrılır:
Kullanımdaki rüzgâr türbinleri boyut ve tip olarak çok çeşitlilik gösterse de genelde dönme eksenine göre sınıflandırılır. Rüzgâr türbinleri dönme eksenine göre 2’ye ayrılır:
Yatay eksenli bir rüzgâr türbini
Bu tip türbinlerde dönme ekseni rüzgâr yönüne paraleldir. Kanatları ise rüzgâr yönüyle dik açı yaparlar. Ticari türbinler genellikle yatay eksenlidir
Yatay eksenli türbinlere örnek olarak pervane tipi rüzgâr türbinleri verilebilir. Günümüzde en çok kullanılan tip üç kanatlı olanlardır. Bu türbinler elektrik üretmek için kullanılır. Geçmişte çok kanatlı türbinler tahıl öğütmek, su pompalamak ve ağaç kesmek için kullanılmıştır.
Düşey eksenli
Türbin mili düşeydir ve rüzgârın geliş yönüne diktir.
Savonis tipi, Darrieus tipi gibi çeşitleri vardır.
Daha çok deney amaçlı üretilmiştir. Ticari kullanımı çok azdır.
Darrieus tipi
Darrieus tipi
Darrieus tipi düşey eksenli rüzgâr türbininde, düşey şekilde yerleştirilmiş iki tane kanat vardır. Kanatlar, yaklaşık olarak türbin mili uzun eksenli olan bir elips oluşturacak biçimde yerleştirilmiştir. Kanatların içbükey ve dışbükey yüzeyleri arasındaki çekme kuvveti farkı nedeniyle dönme hareketi oluşur.
Savonius tipi
Savonius türbinleri, iki ya da üç adet kepçeye benzer kesitin birleşimi şeklindedir.
En yaygını iki adet kepçenin bulunduğu durumdur ve “S” şeklini andıran bir görüntüsü vardır.
Savonius türbini akışkan elektrik üretiminde pek fazla kullanılmazlar. Daha çok su pompalama amaçlı ve rüzgâr ölçümlerinde kullanılan anemometre olarak kullanılırlar.
Rüzgar türbinleri sadece şehir şebekesine elektrik sağlamak amacıyla kullanılmaz.
Rüzgar türbinleri sadece şehir şebekesine elektrik sağlamak amacıyla kullanılmaz.
Ev kullanımı için üretilen küçük türbinler de bulunmaktadır. Hatta bu türbinlerin kullanımı giderek yaygınlık kazanmaktadır.
Ev tipi rüzgar türbinleri şebekeden uzak, rüzgar verimi yüksek bölgelerde bireysel kullanım için son derece uygundur.
1920 lerin başlarında Fransız bilim adamları BUREU ve İDRAC ile onlardan ayrı çalışan Rus bilim adamı MOLTCHANOV atmosferin çeşitli seviyelerindeki hava koşulları hakkındaki bilgileri, radyo dalgaları aracılığıyla toplamak ve yayınlamak için bir cihaz üzerinde çalışmaya başladılar.
1920 lerin başlarında Fransız bilim adamları BUREU ve İDRAC ile onlardan ayrı çalışan Rus bilim adamı MOLTCHANOV atmosferin çeşitli seviyelerindeki hava koşulları hakkındaki bilgileri, radyo dalgaları aracılığıyla toplamak ve yayınlamak için bir cihaz üzerinde çalışmaya başladılar.
Yüksek rüzgarlar balonlar yardımıyla ölçülür.
Yüksek rüzgarlar balonlar yardımıyla ölçülür.
Bunun için yükselme hızı bilinen balonlar belli yüksekliğe gelince rüzgar hızından yol almaya başlar.
Balonun birim zamanda katettiği yoldan trigonometrik hesaplarla hızı bulunur.
Balon radarla takip edilir yada balona bir telsiz vericisi monte edilir.
1930 yılında Rus MOLTCHANOV bu günkü radiosonde cihazının atası denilebilecek ilk radiosonde cihazını geliştirmeyi başardı.
Ravinsonde rasatları, günümüzde sayısal hava tahmin modellerinin en temel verilerindendir.
Ravinsonde rasatları, günümüzde sayısal hava tahmin modellerinin en temel verilerindendir.
Ayrıca sivil ve askeri amaçlı her türlü havacılık amaçları için ravinsonde rasatları çok önemlidir.
Özellikle SkewT-LogP diyagramı lokal hava durumunun ravinsonde rasatları yardımıyla analizinde çok önemli bir işleve sahiptir.
Hava kirliği tahmin, model ve analizi aşamalarında ravinsonde rasatları kullanılmaktadır.
Türkiye'de Rüzgar Enerjisi
Türkiye'de Rüzgar Enerjisi
Ülkemizde rüzgar enerjisiyle ilgili çalışmaların başlangıç tarihi çok eskilere dayanmamaktadır.
Bu konudaki çalışmaları ilk başlatan kurum 1980'li yılların ortalarında Elektrik İşleri Etüt İdaresi olmuştur.
1995 yılından başlayarak bazı küçük uygulamalar Yap - İşlet - Devret modeliyle gerçekleştirilmiştir.
Türkiye'de İlk rüzgar santrali Demirer holding'in Çeşmede kurduğu santraldir.
İzmir Çeşme Germian'da, Alaçatı'da, Çanakkale Bozcaada'da İstanbul Hadımköy'de gerçekleşen rüzgar santralleri bu şekilde ortaya çıkmıştır.
Türkiyede 2007 yılında Türkiye Nükleer enerjisi potansiyeli haritası hazırlandı ve bu haritaya göre rüzgar santralleri kurmak için türkiye çok elverişli iklimde bulunuyor.
Türkiyede 2007 yılında Türkiye Nükleer enerjisi potansiyeli haritası hazırlandı ve bu haritaya göre rüzgar santralleri kurmak için türkiye çok elverişli iklimde bulunuyor.
Şuan da ülkemizde 17 adet rüzgar santarali mevcuttur.16 sı Ege ve Marmara bölgesindedir
Rüzgar santralleri henüz yeterli sayıda değildir ve küçük üretimler sağlamaktadır.
Türkiye’nin dışarıya bağlı enerji politikasından kurtulması için, yenilenebilir rüzgâr enerjisi ile tanışmamız ve kullanımını arttırmak için bu konudaki eğitimlere başlamamız gerekiyor. Özellikle rüzgâr tarlalarını yeni meslek ve istihdam alanı olarak belirleyip, rüzgârdan elde edilen enerjinin çok yönlü faydalarını yeni nesle aktarmamız gerekiyor.
Rüzgar Enerjisinin Kullanım Alanları
Rüzgar Enerjisinin Kullanım Alanları
Günümüzde daha çok rüzgarla elektrik üretimi popüler olsa da rüzgar enerjisinin kullanıldığı başka alanlarda bulunmaktadır;
Elektrik üretimi
Şarj sistemleri
Su depolama
Taşımacılık
Su pompalama
Tahıl öğütme
Soğutma
1450 yılında, İtalyan mimar Leon Battista Alberti ilk mekanik anemometreyi icat etti
1650 yılında İngiliz fizikçi Robert Hooke aynı tip anemometre’yi yeniden icat etti.
Mekanik anemograf, rüzgârın yönünü, saatte ortalama hızını ve rüzgâr hızındaki dalgalanmaları, yani hamleyi yazarak ölçen bir alettir.
SPORCULAR İÇİN ANEMOMETRE
SPORCULAR İÇİN ANEMOMETRE
Yukarıdaki anemometre daha çok sporcular için tasarlanılan türdendir.
Çoğu anemometre rüzgar hızının yanısıra sıcaklık değeri gibi değerleri de ölçmektedir.
1860’tan günümüze değin sıcaklık kayıtları, ortalama küresel sıcaklığın 0.5-0.7 derece yükselmiş olduğunu gösteriyor.
Sıcaklığın en hızlı arttığı dönem de son yirmi yıllık dönem.
Ağaç halkaları,buz örnekleri,mercanlar ve okyanus tabanlarından alınan örneklerse çok çarpıcı başka bir şeyi ortaya koyuyor:1998 yılının son 1200 yıllık dönem içindeki en sıcak yıl olduğunu.
Bilim adamlarına göre bu durum küresel bir sıcaklık artışının beklenen sonuçlarından yanlızca biri.
Isınmanın sorumlusu olan fosil yakıtların kullanımı eğer sınırlandırılmazsa önümüzdeki yüzyılda deniz düzeylerinin yükselmesi,rüzgar desenlerinin değişmesi,iklim kuşaklarının kayması,fırtınaların rota ve şiddetlerinin değişmesi,salgıların artması,şiddetli kuraklık ve taşkınların görülmesi gibi alışık olmadığımız birçok yeni sorunla karşı karşıya kalacağız.
Bilim adamlarının elindeki iklim kayıtları ancak 140 yıl öncesine kadar gidebiliyor. O tarihten önce, dünya ikliminin durumuna ilişkin bilgiler, gazetelerden, günlüklerden, gemi seyir defterlerinden vb. çıkartılmaya çalışılıyor.
Bunların yanı sıra çevremizde geçmişin iklim değişimlerinin izlerini taşıyan çok sayıda dolaylı kanıt da var.
Bunların başında ağaç halkaları gelir. Ne var ki ağaç halkalarıyla da en fazla on bin yıl öncesinin dünya iklimine ilişkin bilgi edinilebilir.
Daha önceki dönemlerin iklimi hakkındaki bilgilereyse, göl diplerinden, okyanus tabanlarından ya da buzullardan çıkartılan örneklerle ulaşılır.
Örneğin kutup bölgelerindeki buz tabakalarından ve dağlardaki buzullardan alınan buz örnekleri,dünyanın yüz binlerce yıllık iklimini gözler önüne serecek ipuçları taşır.
Bilim adamları buzun içinde sıkışmış olan hava kabarcıklarını incelerler. Bu kabarcıklardaki havanın içeriği, ait olduğu dönemin hava sıcaklığına ilişkin bilgi verir.
Yapılan araştırmalar, havadaki 18O izotopunun, döteryumun, karbon dioksitin ve metanın hava sıcaklığıyla birlikte değiştiğini göstermiştir.
20. yüzyıl boyunca neden olan gazların atmosferdeki oranları sürekli arttı ve hâlâ da artıyor. Bunlardaki artış da atmosferin ısı tutma kapasitesini arttırıyor ve böylece küresel sıcaklık yükseliyor. Sera gazlarının en etkilisi olan su buharını azaltmak için insanların dünyanın su çevrimi üzerinde yapabilecekleri doğrudan bir etki yok.
Ama sera etkisini arttıran öteki gazların büyük bir bölümünü, insanlar üretiyor. Bunların başında da karbon dioksit geliyor. Bilim adamlarının tahminlerine göre insanlar, yer altındaki karbon stoklarını yavaş yavaş atmosfere aktaracak. 2050 yılında atmosferdeki karbon dioksit oranının 1850’deki düzeyin iki katına, 2100’de de üç katına çıkmasıbekleniyor. Bu durumda da dünyanın ortalama sıcaklığı 1-5°C artacak
Dünyadaki iklimin en önemli öğelerinden biri bilim adamlarının taşıyıcı bant adını verdikleri okyanus akıntı sistemidir.
Dünyadaki iklimin en önemli öğelerinden biri bilim adamlarının taşıyıcı bant adını verdikleri okyanus akıntı sistemidir.
Yeryüzündeki tüm ırmaklarda akan suların yirmi katı kadar su taşıyan bu akıntı sistemi, okyanuslar arasında su ve ısı alışverişini sağlar.
Taşıyıcı bant sayesinde, Pasifik ve Hint Okyanuslarının sıcak suları Atlantik’e taşınır. Bu sırada yüzeyden giden akıntının üzerindeki hava da ısınır ve akıntının yakınından geçtiği karaların iklimi yumuşar.
Bilim adamları küresel ısınmanın oluşturacağı çok önemli bir etkinin de taşıyıcı bant üzerinde olmasından korkuyorlar.
Çünkü küresel ısınmayla birlikte yalnızca hava sıcaklıkları değil, deniz suyu sıcaklıkları da artacak.
Eğer bu ısınma, taşıyıcı bantın alttan ve üstten giden akıntıları arasındaki sıcaklık farkını azaltırsa ve bu sırada okyanusların daha fazla yağış almasına yol açarak tuzluluk oranını düşürürse, bu dev akıntı sistemi durabilir.
Okyanus tortulları üzerinde yapılan araştırmalar, geçmiş dönemlerde taşıyıcı bantın birkaç kez durmuş olduğunu ortaya koyuyor. Eğer böyle bir durum olursa Kuzey Avrupa ülkelerinin iklimi, yüzlerce kilometre daha kuzeydeki kutup bölgesininki gibi olacaktır.
Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü'nün ''Türkiye'de ozon gözlemleri'' başlıklı çalışması çerçevesinde 1994 yılından bu yana Türkiye üzerindeki ozon tabakasıyla ilgili 176 gözlem gerçekleştirildi.
Ozonsonde Cihazı, Elektrokimyasal NOAA Laboratuarları’nda (Komhry, 1964, 1969; Komhry and Harris, 1971) basit şekilde tasarlanmış, hafif ve balonla birlikte kullanılabilme özelliğine sahiptir.
Ozonsonde Cihazı, Elektrokimyasal NOAA Laboratuarları’nda (Komhry, 1964, 1969; Komhry and Harris, 1971) basit şekilde tasarlanmış, hafif ve balonla birlikte kullanılabilme özelliğine sahiptir.
Türkiye’de ozon ölçümlerine 13 Ocak 1994 yılında Ankara’da, Ozonsonde yöntemiyle ve ECC (Electrochemical Concentration Cell) Ozonsonde aleti kullanılarak başlanmıştır.
1- Ozonsonde
1- Ozonsonde
2- Radiosonde Transmitteri
2- Radiosonde Transmitteri
3- Brewer Spektrofotometresi
Oksijen gazından ozon üreten jeneratörün günümüzün en gelişmiş teknolojisine sahip olması bir üstünlüktür.
Oksijen gazından ozon üreten jeneratörün günümüzün en gelişmiş teknolojisine sahip olması bir üstünlüktür.
Eski teknolojilerle küçük imalathanelerde üretilen cihaz ve malzemeler güvenilir olmaktan uzaktır.
Günümüzün dijital teknolojisi ile imal edilen cihazlar herhangi bir arıza ve sorun olduğunda çalışmayı durdurup çeşitli hata kodları vermektedir.
Örneğin oksijen gazının girişinde bir azalma, kesilme olduğunda kullanıcıyı uyarmaktadır.
Her şekilde çalışmayı sürdüren cihazlar gerçekte işlevsel olmadığı halde kullanıcıyı yanıltabilir.
Diğer yandan akıllı dijital cihazlar bu tür hatalara izin vermezler.
Ozon tedavisi geçmişi çok eskiye dayanmasa da bir çok ülkede son 30 yıldır uygulanmaktadır.
Ozon tedavisi geçmişi çok eskiye dayanmasa da bir çok ülkede son 30 yıldır uygulanmaktadır.
Cihazın bir çok ülkede çok sayıda merkezde kullanılır olması güvenilir olduğunun göstergesidir.
Dahiliye hastalıklarında,
Dahiliye hastalıklarında,
Cerrahi hastalıklarda,
Ortopedi hastalıklarında,
Kadın doğum hastalıklarında,
Enfeksiyon hastalıklarında,
Cilt hastalıklarında,
Nörolojik hastalıklarda,
Kanser tedavisinde,
Diabet(şeker) tedavisinde uygulama alanları vardır.