UNP FİLMCİLİK
Sunar
09 Mart 2007’de sinemalarda
KİRLİ SIRLAR
(THE GOOD SHEPHERD)
Yönetmen: Robert De Niro, Senaryo: Eric Roth,
Yapımcı: James G. Robinson, Jane Rosenthal, Robert De Niro,
Yürütücü Yapımcı: Francis Ford Coppola, David Robinson, Guy McElwaine,
Görüntü Yönetmeni: Robert Richardson, Müzik: Marcelo Zarvos, Bruce Fowler,
Kostüm Tasarımı: Ann Oppewall, Editör: Tarıq Anwar.
Oyuncular:
Matt Damon (Edward Bell Wilson), Angelina Jolie (Clover / Margaret Ann Russell),
Alec Baldwin (Sam Murach), Tammy Blanchard (Laura), Billy Crudup (Arch Cummings), Robert De Niro (General Bill Sullivan), Keir Dullea (Senator John Russell, Sr.),
Michael Gambon (Dr. Fredericks), Martina Gedeck (Hanna Schiller),
William Hurt (Philip Allen), Timothy Hutton (Thomas Wilson)
Tür: Drama / Romantik / Gerilim
Süre: 160 dk.
UNP Filmcilik İnşaat Turizm San. ve Tic. A. Ş.
Akatlar Mah, Zeytinoğlu Cad, Yeşim Sok, No: 17, Etiler, 34335, İstanbul
Tel: (0212) 3522173/4H, Faks: (212) 3522178
PRODÜKSİYON İÇERİĞİ
“The Good Shepherd, hemen hemen gerçek ve doğru olan tarihin kurmaca hale getirilmiş bir uyarlamasıdır. Film yapımcıları küçük detaylara bağlı kalmaya kaçınaraktan, haber alma, karşı haber alma, ihanet ve ispiyonculuğun sürdüğü Soğuk Savaş yıllarının olağanüstü dönemlerine esas gerçekleri yakalamak için çeşitli şekillerde yaklaşmışlardır.
Bugünlere nasıl geldiğimizi anlamadan, bugünü anlamamız imkânsızdır.. Ve The Good Shepherd bize bunu anlatır...” - Richard C. A. Holbrooke / Birleşmiş Milletler Amerika Birleşik Devletleri Büyükelçisi, 1999 - 2001
Amerika’ya inanan ve ülkesini korumak için seve seve her şeyini feda edebilecek bir adamın yaşamından gözlemlenerek Merkezi Haber Alma Örgütünün doğuşunun anlatılmamış hikâyesi, Akademi ödüllü Robert De Niro’nun yönetiminde tüm yıldız oyuncuların rol aldığı “The Good Shepherd”da destansı bir dramada anlatılmaktadır.
Akademi Ödüllü Matt Damon, Angelina Jolie ve Robert De Niro’nun başını çektiği mükemmel oyuncu kadrosuna Akademi adayı olan Alec Baldwin (The Departed, Köstebek), Tammy Blanchard (Life With Judy Garland: Me and My Shadows, Judy Garland’ın Hayatı: Ben ve Benim Gölgelerim), Billy Crudup (Big Fish), Keir Dullea (2001: Space Odyssey, 2001: Uzay Macerası), Sir Michael Gambon (Harry Potter and Order Of The Phoenix, Harry Potter ve Phoenix Emri), Martina Gedeck (Un Ami Parfait), Akademi Ödülü Sahibi William Hurt (A History Of Violence, Şiddetin Tarihi), Akademi Ödülü Sahibi Timothy Hutton (Secret Window, Gizli Pencere), Lee Pace (Soldier’s Girl, Askerin Kızı), Akademi Ödülü Sahibi Joe Pesci (Goodfellas, Sıkı Dostlar), Eddie Redmayne (The Golden Age, Altın Çağ), John Sessions (Gangs of New York, New York Çeteleri), Oleg Stefan (The Officers), John Turturro (O Brother Where Art Thou? / Nerdesin Be Birader?) de dahildir.
Matt Damon, ayrıcalıklı ve trajik çocukluk çağlarından beri içine yer etmiş sağduyu ve bağlılığa hürmet eden sır tutmanın değerini anlayan Edward Wilson adında bir vatanseverdir. Hevesli ve duyarlı bu genç Yale üniversitesinde geleceğin liderlerini yetiştiren, sıkı kaynaşmış bir kardeşlik cemiyeti Kurukafa ve Kemiklere 1939’da katılır. Yeni üyeleri de izleyen haber alma örgütü açısından, Wilson’ın keskin zekâsı, lekesiz adı ve Amerikan değerlerine olan içten inancı kendisini haber alma işi için başlıca adaylardan biri haline getirdi. Bu idealist genç adam İkinci Dünya Savaşı sırasında Strateji Servis Ofisinde (CIA’in öncüsü) çalışmaya başladı. Wilson ve arkadaşları dünyanın en güçlü gizli örgütünü meydana getirirlerken, bu onun yaşamının akışını ve günümüz jeopolitik oluşumunu değiştirecek bir karar oldu.
CIA’nin gizli kurucularından biri olarak, ikiyüzlülüğün gerektiği ve hiçbir şeyin saymaca değer olarak alınmadığı örgütün merkezinde çalışan Edward’ın ülkücülüğü, gittikçe artan vesveseci doğası ve soğuk savaşın uzun zamandır yerleşmiş bir dünya yansımasıyla gittikçe yıpranır. Metodları standart operasyon işlemleri olarak benimsenen Wilson, KGB’deki karşıtıyla küresel bir santranç oyununda mücadele ederken, örgütün deneyimli casuslarından biri olarak ün kazanır. Ancak, kendisini katı bir şekilde ülkesine adamasının oldukça büyük bir bedeli de vardır. Karısı Clover (Jolie) ve sevgili oğlu Wilson’ın (Redmayne) gittikçe artan endişesi bile işini yapmak için her şeyi feda etmeye zorlayan bu yoldan onu ayıramaz.
The Good Shepherd’i, Akademi Ödüllü Eric Roth (Forrest Gump, Munich) yazmış, filmin prodüktörlüğünü Morgan Creek Prodüksiyondan James G. Robinson ve Jane Rosenthal ve Tribeca Films adına Robert De Niro üstlenmiştir. Yürütücü Yapımcılar olarak da Francis Ford Coppola, David Robinson, Guy McElwaine, Howard Kaplan ve Chris Brigham’ı görmekteyiz.
The Good Shepherd’in kamera arkası takımı da özel, deneyimli ve saygın kişilerden oluşmaktadır. Yeteneklerini konuşturan bu ustalar arasında Akademi Ödüllü Görüntü Yönetmeni Robert Richardson (The Aviator, JFK), Akademi Ödüllü Kostüm Tasarımcısı Ann Roth (The English Patient, The Hours), Akademi Ödüllü Prodüksiyon Tasarımcısı Jeannine Oppewall (Seabiscuit, L. A. Confidential) ve gene Akademi Ödülü sahibi Editör Tarıq Anwar (American Beauty, Sylvia) bulunmaktadır. Filmin müzikleri Marcelo Zarvos (Hollywoodland) ve Bruce Fowler (Jurrasic Park) tarafından yapılmıştır.
PRODÜKSİYON HAKKINDA
Küçük Kirli Sırlar:
De Niro CIA’in Örtüsünü Aralıyor
1990’ların başından beri, Aktör/yönetmen/yapımcı Robert De Niro, 1993 yılında çektiği “Bir Bronx Hikâyesi”nden sonraki ikinci yönetmenlik deneyimi olacak filminin konusu üzerine araştırmalarda bulunuyordu. Tribeca Filmin kurucusu ve “The Good Shepherd”in prodüktörü Jane Rosenthal “Bob’un daima dış politikaya karşı ilgisi var ve bu yolla konu hakkında bilgi topladık” diyor.
Ama Akademi ödüllü aktör sıradan bir casus oyunu fantezisini yönetmekle ilgilenmiyordu. Haber alma örgütlerinin gizli ve alttan desteklenmelerini göstermek ve adı bilinmeyen bu adamların dünyayı nasıl kontrol ettiklerini ve bu yaptıklarının hem kişisel hem de mesleki olarak bedellerini nasıl ödediklerini ortaya döken bir film yapmak istemiştir.
CIA’nin De Niro’nun ilgi kaynağı olmasından haberdar olan bir arkadaşı Niro’yu, daha sonra filmin baş teknik danışmanı olacak, CIA’de 30 yıllık deneyimi olan emekli Milt Bearden ile tanıştırır. 1980’lerin ortasında CIA’in Afganistan’daki operasyonlarını yürüten eski ajan, Haberalma’nın saklı krallığını keşfetmek için De Niro’yu Avrupa ve Asya’yı kapsayan bir yolculuğa çıkarmayı kabûl eder.
De Niro ve Bearden, Afganistan’dan kuzeybatı komşusu Pakistan’ın sınırlarına kadar -Moskova’nın içine kadar da giren- kapsamlı bir seyahat yaparak, De Niro’nun filmde dikkatle incelemek istediği gerçekler hakkında bilgi edinmişler.
Yolculukları ve Bearden ile olan araştırmaları sırasında konu ile alâkalı kişilerin verdikleri bilgiler onların sırdaşı olmuş. Bearden, Bob’ın CIA’deki -kendi jenerasyonu ve ondan bir öncekiler- hakkında daha iyi hisler beslemeye başladığını ve daha önce böyle kimseyi görmediğini belirtiyor.
CIA ile ilgili birkaç kitabın yazarı olan Bearden kendisinin Amerika Birleşik Devletlerinin Haber alma örgütünün operasyonları hakkındaki sıkıca korunan detaylarını nasıl paylaşma gücüne muktedir olduğu hakkında şunları söylüyor. “Kuralım, kimseyi incitecek ve tehlikeye atacak şeyler yapmamak ve işlerini yapanları zor durumda bırakmamak” diye paylaşıyor.
De Niro’nun istihbarat toplamayla ilgili süregelen ilgisi, senarist Eric Roth tarafından CIA’nin ilk yıllarını anlatan orijinal bir senaryo olan “The Good Shepherd”ın kendisine gönderilmesinden birkaç yıl önce başlamış.
Senaryonun aynı konuları işlemesi yönetmenin ilgisini çekmiştir. Projede De Niro başrol olarak düşünülmüştür. Rosenthal’ın hatırladığına göre Robert De Niro filmde sadece oynamayı değil aynı zamanda filmi yönetmeyi de istemiştir.
Popüler ve önemli derecede övgülere alan Forrest Gump, Köstebek, Ali ve Munich gibi filmlerin senaryo yazarı olan Roth Haber alma örgütünü kuran CIA üyesi ajanların heyecanlı casusluk öykülerini içeren öğelerle dolu bir metin yazmıştır.
Rosenthal, Eric’in bugünlerde çalışan en iyi yazar olduğundan övgüyle bahseder ve bunun Eric’in CIA’in iç çalışmaların olan bir bakışı olduğunu ve cevabını aradıkları şeyin bu olduğunu anlatır.
Roth, De Niro’nun Bearden ile yaptığı araştırmalardan çok önceleri casusluk ve onunla alâkalı konularda ilgileniyordur, fakat Roth, De Niro ve Bearden aynı zeminde buluşurlar. Yazar, CIA’in nasıl oluştuğu ile ilgilendiğini ve bu Haber alma örgütünün 17 - 18 kişi ile kurulduğun ama bugün 29000 ajana sahip olduğundan söz eder.
CIA’in tarihindeki ana olaylarla öyküsünü tasarlayan yazar senaryoya İkinci Dünya savaşı sırasında Stratejik Servis Ofisinin en yüksek noktasından başlar ve CIA’in Domuzlar Körfezinde 1961’de üstesinden gelmeyi beceremediği çok önemli görevle zaman çizgisini sona erdirir. Roth’un senaryosu ülkenin günümüzdeki haber alma örgütünü oluşturan kişilerin hayatlarını gözden geçirir.
“CIA’e ilk başlarda giren kişileri ve nereden geldiklerini inceledim” der Roth. “Bu kişilerin geldikleri yer geleneksel olarak Yale’i ve “Kurukafa ve Kemikler”i ifade eder. Neredeyse sadece asilzade sınıfın beyaz köklü erkek derneklerinin üyeleri -Amerika devletinin arz ettiği en iyi ve parlak üyeler olarak düşünülmüş- devlet tarafını yönetmiştir. Ayrıca bu ultra gizli topluluk birkaç seçkin Amerikalıyıda üye olarak sayar, Amerikan Başkanı George W. Bush ve babası Eski Başkan George Bush (Başkanlıktan önce CIA’in başındaydı), onun da babası Prescott Bush, Başkan Bush’ın 2004 seçimlerindeki rakibi John Kerry gibi. Bazıları çok cesur ve idealist insanlardı ve örgütü kamuya açık bir hizmet aracı olarak kullanırdı” diye ekliyor Roth.
Rosenthal ve De Niro, 1939’da Stratejik Servis Bürosuna katılmak için dikkatlice seçilen Roth’un başkahramanı duygusal bir genç adam olan Edward Wilson’a karşılık vermişler. Prodüktörler Wilson’ın hikâyesini anlatarak Roth’un Haber alma örgütünün kişisel bir kısmını keşfettiğini anlıyorlar.
Roth, yarattığı karakterin genç ve idealist olduğunu söylüyor. Bir sürü değeri ve Amerika hakkındaki bir sürü önemli detayı korumaya çalıştığını söylüyor ve bunun harika bir şey olduğunu belirtiyor. “Edward iyi huylu, adalet duygusu olan biri. Edward teşkilatın kalbi ve ruhuyken, o noktada nasıl davrandıklarını belirleyen kuralları yazmasına yardımcı olabilecek bir karakter yaratmak istedim.”
İnsanların ahlâklara sahip oldukları ve neleri feda edecek iradeleri oldukları konusunda ilgilendiğini söyleyerek devam ediyor Roth. Bu konuda derinlemesine araştırma yaptığını ve bu adamların ne tip bir hayat yaşadıkları konusunda daha çok şey öğrenmeye çalıştığını belirtiyor. Nasıl bir aileye sahip olduklarını ve çocukları ile nasıl bir hayatları olduğunu, Onlar için ne gibi şeyler hayal ettiklerini öğrenmeye çalışmış.
Karşı haber almanın başındaki adamlar için bir miktar paranoyanın sadece haklı çıkılabilecek bir şey gibi görünmemekte olup, aynı zamanda kaçınılmazdır da ama Roth bunun nerede bittiğini merak etmektedir.
Bu dünyaya girmenin beraberinde getirdiği psikolojik etkiyi, neyin doğru neyin yanlış olduğu -kimin dost kimin düşman olduğu da ilgimi çekmiştir diye açıklıyor Roth.
Tarihinin ilk yıllarında, Birleşik Amerika haber alma örgütüne ihtiyaç duymaz çünkü o zamanlar yabancılar hakkındaki bilgiler Stratejik Servis Bürosu tarafından sağlanmaktadır. Ta ki II. Dünya Savaşı sıralarında liderlerimiz gizli bir örgütün oluşum zamanı olduğunu hissedinceye kadar. De Niro bunu “Bunu çok uzun zamandır yapan diğer ülkelerle ya da Büyük Britanya’yla kıyasladığımızda bu konuda ülkemiz henüz çok yeni” diye açıklıyor.
İki büyük okyanusa kıyısı olmasına rağmen buralar hakkında pek bir şey bilenin olmadığını açıklıyor Bearden. Başka bir deyişle Avrupada Haber almamın yakın komşu ülkelerle olan karmakarışık ittifakların yaratılması ve sürdürülmesinde hep çok önemli bir araç olduğunu belirtmiştir. İkinci Dünya savaşının bitmesiyle birlikte Amerika dünyada baskın bir pozisyona yerleşir ve bununla beraber yeni tehditler oluşur.
Dünya iki ayrı noktada toplanır diye açıklar Bearden, bunlar Amerika Birleşik devletleri ve Sovyetler birliğidir. Bunlardan birinin veya ötekisinin arkasında durmanız gerekmekteydi. Ve Kuruşçev bize sizi gömeceğiz derken bizde ona kendilerinin bunu farklı ve başarılı bir şekilde halledeceklerini söylemişlerdir. 1945 sonrası, Amerika İmparatorluğunun başlangıcı olmuştu. Haber alma kapasitesi olmayan bir Amerikan İmparatorluğunun bir anlamı yoktu.
Roth’un karakteri Wilson, bu kutuplaşma zamanlarının bir ürünüydü, aynı zamanda kendisini Sovyetler Birliği ile uğraşan Amerikan vicdanı ve Amerika’nın özgürlükler koruyucusu olarak görüyordu. Karşı Haber alma örgütlerinin başına göre onun işi düşmanın haber alması örgütünün içine nüfuz etmek ve düşmanlarının algısını değiştirmekti. Ayrıca KGB’nin iç işlerini öğrenmekten ve Amerika hakkında neler bildiklerini bulmaktan sorumluydu.
Film yapımcılarına göre, hikâye 11 Eylül zamanı öncesi, yani gelecekteki gelişmelere temel oluşturan olayların öncesi devlet adamlarının neler yaptıkları ve onların kararları ile boğuşan Amerikalılar için çok önemli olduğunu düşünüyorlar. Rosenthal insanların bu gibi konulara ilgi gösterdikleri post bir 11 Eylül dünyasının gerçek olduğunu düşündüğünü belirtiyor. Kapıların açıldığı zamanın ve gerçek tartışmaların başlamasını bu film yapılması ile meydana geleceğini belirtiyor.
Son zamanlarda, bir hükümet kaynağının iddiaya göre adını vermesinden sora CIA casusu olarak Valerie Plame’in Temmuz 2003’teki gezisi Robert D. Novak adlı köşe yazarının günlük başlıklarıyla, film yapımcıları için The Good Shepherd daha da güncel olmuştur. Rosenthal “Bunlar ana konularımızdır ve bu ulusal güvenliğimizdir” diye ekliyor. “Daha geçerli ve güncel olamaz.”
2005 Haziranında Morgan ekibe katıldı ve Tribeca için The Good Shepherd’ın prodüktörlüğünü üstlendi. Morgan Creek’in CEO’su James G. Robinson Rosenthal ve De Niro’nun proje hakkındaki tutkusunu farkına vardı. Az ve öz bir şekilde konu hakkında olabilecek en iyi senaryo olduğunu söylemişti.
Robinson hikâyeden etkilenmişti çünkü bunun soğuk savaş sırasında iki tarafın da paylaştığı benzerlikleri en iyi şekilde betimleyeceğini hissetmişti. “Bence CIA ve KGB arasında pek bir fark yoktu” diye düşüncelerini paylaşıyor Robinson. “Fark, Amerikan bürokrasisi çizgiyi aştığında, sistemin neden olduğu zarar ve rahatsızlığı adil olmayan ve yasadışı bir şekilde yıkacak çözümleri var. Rusya’da bunu yapamadıkları çok belli”.
Film yapımcıları için önemli olan, filmde resmedilen olayların sadece seyircinin değil aynı zamanda Amerikan haber alma örgütünün kurucularının da kulağını çınlatmasıydı. Birleşmiş Milletler Amerikan eski Büyük Elçisi, Devlet yardımcı sekreteri ve kariyerli diplomat Richard Holbrooke film hakkında şunları söylemiştir, The Good Shepherd hemen hemen gerçek ve doğru olan tarihin kurmaca hale getirilmiş bir uyarlamasıdır. Fakat Film yapımcıları küçük detaylar bağlı olmaktan kalmadan, Haber alma, karşı haber alma, ihanet ve ispiyonculuğun sürdüğü Soğuk Savaş yıllarının olağanüstü dönemlerine esas gerçekleri yakalamak için çeşitli şekillerde yaklaşmışlardır.”
Film yapımcılarının amaçladıkları hedef budur ve film gerçek olaylar ile bunların canlandıran karakterlerin karışımı der Robert De Niro. Bu olayların kesin gerçekliğine kilitli kalmak başka bir tür film diye söz eder.
Damon, Jolie ve diğer oyuncu adayları:
Oyuncu Seçimi:
Film yapımcıları Edward Wilson’un gözü açık okul çocuğundan amansız bürokrata doğru giden 30 senelik değişimini canlandırabilecek performansta bir oyuncuya ihtiyaç duyuyorlardı. Robinson demokrasiyi korumak için bütün hayatını feda etme gibi bir bedel ödeyen bir adam olarak tanımlamış Wilson’ı. Neşeli bir hayatı olmadı, her zaman doğruyu yapmak zorunda kaldı diye düşünüyordu Robinson. Prodüktöre göre, aktörün bu merkezde yer alan karakteri canlandırması için sessiz, zeki, karda yürüyüp izini belli etmeyen bir yapıya sahip olması gerekmekteydi, bu kişi Matt Damon’du.
Proje yaklaştıkça, Damon’ın role olan hevesi etkileyiciydi. De Niro Matt Damon’ı överek karakter gölge düşürmediğini belirtmişti. Duygulara uyan, sempatik bir kişi olduğunu belirtmişti.
Zamanın en iyi aktörlerinden olduğunu ekler Rosenthal ve kendini zorlamaktan korkmayan ve meydan okumaya arzulu bir yapısı olduğunu belirtiyor Damon’ın. Ama Damon’ın sevilmesi karakterin yaptıklarınının izleyici tarafından sevilmesini sağlayamayacağını da ekliyor. Matt çok iyi bir adam ve bununla beraber bu başka bir aktör yerine o oynadığı için karakter karşı bir empatiniz olabilir diye belirtiyor.
Damon sadece öyküden etkilenmekle kalmayıp aynı zamanda De Niro ile çalışma şansını yakalamaya da isteklidir, “Bu başyapıt bir eser ve Bob herkesin taptığı biri” diye söz ediyor Damon. “Onun orada olması, iyi ellerde olduğunuzu hissettiriyor.”
Araştırmasının bir kısmında zamanını eski CIA çalışanı Bearden ile geçiren Harvard mezunu aktör hikâyenin geçtiği yerlere ziyaretlerde bulunmuş ve CIA hakkında çeşitli kitaplar okumuştur. CIA’in bir kişinin hayatındaki karışıklığa yol açmasını anlamak için Haber alma örgütündeki çalışanların aileleri ile tanıştı.
Damon ilişkileri sürdürmenin zor olduğunu ve işin çok sıkıntılı olduğunu anlar. Edward’ın çıkarların çok yüksek olduğu bir dönemde dünyada yaşadığını ve kendine en yakın olan insanlara bile güvenemiyor.
Bu hiç bitmeyen gizliliğin asıl kurbanı olan Wilson’ın karısı Clover ise bir arkadaşının kız kardeşi ve Kurukafa ve Kemiklerden ayrıldığı dönemde 22 yaşındaki Clover ile ihtiraslı bir karşılaşma ardından evlenirler. Clover hamile kalır.
Akademi ödüllü aktris Angelina Jolie bu zor karakteri oynamak için seçildi. Egzotik bakışlarıyla, popüler yıldız aslında sosyetik ve senatör kızı rolü için alışılmadık bir seçim gibi görünüyordu. Fakat De Niro’nun onun sadık ajan karısı olarak bir hayat geçiren kadın rolünü hakkında bir kuşkusu yoktu. İçgüdüleri çok iyi diye söz etti De Niro. Bu yolda Clover hakkında çok önemli olan şeyleri açığa çıkardı ve bunu istedi ve buna nail oldu diye sözüne devam ediyor.
Muhafazakâr ve zengin aileden gelen genç bir kadın olan Clover’ın bir sürü yükümlülükleri vardı buna örnek olarak kendi sosyal tabakasına uygun bir kişiyle evlenmeliydi. Jolie Clover’ı tanımlayacak bir kıvılcım buldu. Onun küstah olduğunu ama hayatı çok iyi algıladığını söylüyor.
Çok gizli işler yapan bu sessiz adamla olan ani evlilik Clover’ın mahvolma sebebidir. “Clover bu dünyadaki bütün olumsuz şeylerden etkilenmiştir” diye belirtiyor Jolie. “Bununla evlenmiş ve güvenilir hiçbir şeyin olmadığı bir yerde bulunmanın kurbanı olmuş, kendi içine kapanmış ve günümüz kadını gibi kısıtlanmıştır.”
Senaryo yazarı Roth “Angelina beklediğimden daha iyisini yaptı” diye görüşlerini belirtiyor. “Bence olağanüstüydü.”
Wilson’ın çalışmaları oğlu Edward Jr’da çok etkilemişir. Roth’un senaryosunda Edward babası ile ilk defa İkinci Dünya savaşı sırasında karşılaşır ve Edward OSS için çalıştığı işi bitirip Avrupadan yeni dönmüştür.
Edward’ın rolünü genç aktör Austin Williams oynamaktadır, Edward korktuğu ve sürekli yanında olmayan soğuk babasından ayrı bir şekilde büyür.
De Niro ve kast yönetmenleri Amanda Mackey ve Cahty Sandrich Gelfond, diğer iki İngiliz rolü için oyuncu yu seçmek için Londra’dayken, Edward Jr. yetişkin hali betimlemesi için Eddie Redmayne de karar kılarlar. De Niro, babasından yaptıklarından büyülenen ve aynı zamanda kabul edemeyen genç adamı temsil edebilecek bir Edward Jr. bulmak istiyordu.
Redmayne, Bob’ın kastı yerlilerden seçmek istediğini söylüyor, kendisi de Londra’daki West End’deki tiyatro çalışmaları ile ödül kazanmış biri. Orijinal olsun diye kılı kırk yararak De Niro, Edward Jr rolü için sadece Amerikan aktörleri ile görüşür. Bob’ın titiz olduğunu ve kendisi ile bu yüzden çok çalıştıklarını söylüyor Redmayne. Damon ve De Niro ile New York’ta birkaç okuma yaptıktan sonra Redmayne kendisinin rol için en mükemmel kişi olduğunu kanıtlıyor.
Redmayne, Edward ve Clover’ın oğlu olarak doğru bir bakışı yakalıyor, babasının izini takip ederek ondan bir ilgi bekleme durumunda. Jolie onun hakkında şöyle diyor, “Redmayne’de o döneme çok iyi uyan klâsik bir şeyler var.”
The Good Shepherd’da ki rol dağılımına çok iyi uyan bir oyuncuda Akademi ödüllü William Hurt, CIA yöneticisi Philip Allen’ı canlandırıyor. Washington’da doğan Hurt çocukluğunda babasının devlet görevlisi olması nedeniyle dünyanın her yerine gitmiş. Başka bir adamı anlamak açısından The Good Shepherd’da oyuncu olarak katılımı onun için umut verici. Babasının ülkesinin özgürlüğü için çok güçlü ahlaki yükümlülükleri olan bir özden geldiğini belirtiyor.
General Bill Sullivan -Wilson’ı CIA’deki kariyer için seçen ve ülkenin ilk haber alma örgütünün kurulmasına yardım eden Amerikan ordusu subayı- rolünü oynaması için Robinson, Rosenthal ve De Niro mükemmel bir aktör bulurlar: De Niro’nun kendisi.
General “Vahşi Bill” Donovan, filmdeki General Sullivan’ın ilham kaynağı olan gerçek General hakkında “Daha çok kendi kalıtımlarına ve geleceklerine yatırım yapan Yale gibi köklü okullardan öğrenciler seçmiştir.” diyor Robert De Niro. “Kazanamasalardı kaybedecek daha çok şeyleri olurdu.”
Rosenthal’e göre bazı aktörler komuta hazırdır ve Bob kimi aradığına dair betimlemesini sürdürür. Onu bulmak için önce basitçe aynada kendine bakar.
CIA Birleşik Amerikanın seçkinleri tarafından yönetilirken CIA’de çalışan ekip, Wilson’ın İtalyan-Amerikan asistanı Ray Brocco gibi, birey olarak hep farklı altyapılara sahipti. Wilson’ın sağ kolu olan bu kişinin rolünü oynaması için De Niro Yale Drama okulundan mezun olan, tanınmış aktör John Turturro’yu uygun görür. Kariyerinin başında iken Turturro’nun “Kızgın Boğa”da küçük bir rolü alır ve bundan sonra aktör olarak bilinir.
Turturro araştırması sırasında Brocco’nun işinin hayatını nasıl etkilediği ile ilgili güçlü hislere sahip olur. Aileniz ile işiniz hakkında konuşamazsınız diyor ve bu beraberinde önemsediğiniz kişilerin hayatlarını kaybetme riskini getirir diyor.
Bir başka mavi yakalı karakter ise etki alanında olan Devletin bir işi için Yale kampüsünde Wilson’a yaklaşan FBI Ajanı Sam Murach’dır.
CIA hazırlığı sırasında, FBI’ın rütbelerini CIA’in kurucularının ayrıcalıklı makyajından farklıdır. Bir FBI ajanı polis memuruna benzer, genellikle çalışma sınıfı aynı temelden gelir.
Clover ve Brocco rollerine uygun kişileri bulurken ki bakış açısıyla De Niro Murach rolü içinde çok uygun bir seçim yapar, Alec Baldwin. Baldwin bağımsız bir sürü filmle tanınmış The Cooler filmindeki çalışması ile Akademi ödülüne bile aday olmuştur ve aynı zamanda Will and Grace ve 30 Rock gibi yapımlarda komik karakterler oynayıp çok yönlülüğünü de ispatlamıştır.
Hikâye ilerledikçe karakterlerin yaşları da ilerler ama yaş yüzünden büyük bir makyaj ile değişime uğrayacak olan Baldwin, tiyatro altyapılı olduğu için bu durumdan rahatsız olmaz. Rosenthal’in dediğine göre bu rol büyük bir hevesle sarılmış ve elinden gelenin en iyisini yapmıştır.
Dr Fredericks, Wilson’ın Yale’deki yıllarında karşılaştığı İngilizce profesörü de önemli bir karakterdir. Bu rol Sir Michael Gambon tarafından canlandırılmaktadır. Amerikan izleyicileri tarafından en son Harry Potter filmindeki Hogwart’ın pörsümüş müdürü Dumbledore olarak tanınan Gambon için, De Niro’yla çalışma şansı Fredrick rolünü almasına ikna olması için yeterli olmuş. Gülerek “Bizim gibi oyuncular için De Niro bir tanrıdır.” diyor. “Onu her filmi yönetmek için seçebilirler ve sonra istedikleri her oyuncuyu bulabilirler .”
Wilson ayrıcalıklar içinde doğmasına karşın, gizli geçmişi yüzünden Yale’de kendini biraz yabancı hisseder.
Akademi ödüllü Timothy Hutton’ın canlandırdığı Wilson’ın babası ailesini şüphe bulutları altında bırakacak seçimler yapar. Wilson Kurukafalar ve Kemiğe katıldığında, babasının günahlarını ailesine itiraf eder ve hayatı için onlarla birleşir.
Wilson’ın Yale’deki sınıf arkadaşları için film yapımcıları genç ve gelecek vaad eden oyuncular ararlar ve Clover’s ağabeyi rolünde Gabriel Macht’i uygun bulurlar. Bu alımlı delikanlı Wilson ile arkadaş olur ve onu Kurukafalar ve Kemiğe katılması için cesaretlendirir. Macht ayrıca John Russel’ın babasını oynayan Senator Russel karakterindeki 2001: Uzay Yolu Macerası oyuncularından Keir Dullea’ya çok benzer.
Bu derneğin üyelerinden ve Wilson’ın arkadaşlarından biri olan Richard Hayes Wilson’ı heyecanlandıran ve onu kariyerindeki kalıcı tahtına oturmasına yardımcı olan bir karakterdir.
Hayes rolü için film yapımcıları Soldier’s Girl’deki rolü ile Golden Globe adayı olan Lee Pace ile görüşürler. Rolü için OSS’ye hizmet adamlar üzerine araştırma yapmayı uygun bulur. Bu adamların her yere geçiş izni vardır, her türlü çevreye girebiliyorlardı diye söz eder. Vahşi maceracılar olma gibi bir ünleri vardı ve buna alışmışlardı ve Londra, Berlin ve Romanya gibi aristokrasinin sürdüğü yerleri gezerlerdi diye ekliyor.
Hayes’i ülkesi için göreve çağırmak için Wilson Londraya gelir ve yeni evlendiği karısını yeni doğmuş çocuğu ile tek başına bırakır. OSS’de Wilson Yale’den yakın zamanda mezun olmuş birkaç kişi ile beraber çalışır. Pace OSS’ye girdiklerinde 21 ve 25 yaşlarında olduklarını belirti ve onlar daha çocuktular der.
OSS’de Wilson Arch Cummings adlı Cambridge mezunu etkileyici genç İngiliz casustan Haber almanın esaslarını öğrenir. Cummings’in rolü için film yapımcıları İngiliz aktör ararlarken en sonunda Amerikalı bir aktörde karar kılırlar, Tony ödülü adayı olan Billy Crudup, The Pillowman adlı Broadway eseri ve Mission: Impossible III’de oynamıştır.
Daha önceden Crudup’un oynadığı Stage Beauty adlı filminde de De Niro ve Rosenthal prodüktör olarak yer almışlardır. Onun iyi bir İngiliz’i oynayacağını biliyorlardır. “Billy rolü okumaya geldi ve başka bir enerji ile Arch haline dönüştü sahnede ve parlaklaştı” diyor Rosenthal.
Crudup karakter hakkında şöyle diyor, “Arch, Edward ile Londra’da ilk bağlantıyı yapan İngiliz haber alma görevlisi. İngiliz haber alma çok iyi kurulmuş ve benim karakterim de bir akıl hocası konumunda.”
Turturro gibi Crudup’unda CIA’dekilerin kişisel ilişkilerinin senaryodaki anlatılan durumu ilgisini çekiyor. İkinci dünya savaşındaki devasa çatışma içinde, insanların ilişkileri gittikçe bozuldu diyor ve kendilerini anlamak ve diğerlerini anlamak için gösterdikleri çaba ilişkilerini bozdu.
Rusyalı ilticacı Valentin kendini Wilson’a tanıtıp KGB ile ilgili çok değerli bilgiler sunduğunda, Wilson ona hemen güvenemez. Wilson ilticacının samimi olup olmadığını ya da KGB tarafından gönderilen bir köstebek olup olmadığını nereden bilebilir ki? Valentin’in sağladığı bilgilerin doğruluğu kanıtlansa bile, Valentin’e güvenerek CIA’yi kafeslemek için Rusların birkaç sırrı vermeyeceğinden Wilson nasıl emin olabilir?
Diğer yandan Valentin, Wilson’a kariyer yaptırabilecek bir ödül, KGB haber kaynağı olabilir.
Bu önemli rol için film yapımcıları John Sessions’ı çalıştırırlar. Sessions, uzun zamandan beri orijinal televizyon dizisi Whose Line is it Anyway? de dahil olmak üzere İngiltere’de dizilerdeki komedi rolleri ile tanınmaktadır. Rosenthal onun hakkında şunu söyler, “O’nu bu rolde çok sevdim, çünkü ondan emin olamıyorsunuz ve ona güvenemiyorsunuz.”
Wilson’ın Valentin’den aldığı ve en çok merak ettiği bilgi Stas Siyanko hakkında, bu kişi “Ulysses” diye de tanınan onun KGB’deki rakibi. Diğer haber alma örgütünün başı gibi CIA ajanlarının görevlerinden biri de düşman ajanlarını tanımak ve nasıl düşündüklerini ve zayıf noktalarının neler olduklarını bulmak. Stas rolünü oynaması için film yapımcıları Rusya’da araştırma yaparlar ve Birleşik Amerika’ya göç etmeden eski Sovyetler Birliği’nde 30 filmde oynamış olan Oleg Stefan’ın uygun bulurlar.
Yönetmene göre bazı yönlerden hükümetlerinden daha fazla birbirleriyle bağları vardır bu ajanların. İşlerinde diğerlerinin problemlerini anlarlar çünkü sorunlar benzerdir ve sadece iki farklı taraftadırlar diye devam eder yönetmen.
Bu adamların bulduğu ortak şüphe teması bunu kanıtlar, benzer casuslar, aşıklar ve yolculuğu sırasındaki herkes vasıtasıyla, Edward Wilson büyük bir acıyla en büyük dersini alacaktır. Kimseye güvenme.
Dostları ilə paylaş: |