“Yalanlar ve hikayeler uydurmaya yol açan yapısal eğilim”



Yüklə 17,53 Kb.
tarix27.04.2018
ölçüsü17,53 Kb.
#49317

Ulusalcılık mitomani midir?

Baskın Oran

Büyük Larousse bu terimi şöyle tanımlıyor: “Yalanlar ve hikayeler uydurmaya yol açan yapısal eğilim”. Dil-Tarih mezunu bir kadın bakanımızın eşcinsellik için “Hastalıktır!” buyurması üzerine, tıpta çoktan halledilmiş konu yine ısıtılıp gündeme getirildi. Oysa medya bir bilse sorgulanacak daha ne ilginç şeylerin olduğunu güzel vatanımızda! Aralarından iki örnek vereyim.

Sierra Leone’deki hain büyükelçi

Haber, önce Zaytung.com adlı sitede çıkıyor. Manşeti: “Sierra Leone’de Unutulan Büyükelçi Çareyi Ermeni Tasarısında Buldu”. Aynen şöyle: “Son dönemde Ermeni tasarılarını kabul eden ülkelerdeki büyükelçilerin teker teker Türkiye’ye çağrılmasının, bazı fırsatçı büyükelçiler tarafından suiistimal edildiği ortaya çıktı. Konuyla ilgili Dışişleri’nden bu sabah yapılan açıklamada, son olarak 12 yıldır Türkiye’nin Sierra Leone Büyükelçiliği görevini yürüten Orhan Emin Türköne’nin, Sierra Leone meclisinden Ermeni tasarısını geçirmek için lobi faaliyeti yürüttüğünün tespit edilmesi üzerine görevinden alındığı bildirildi”.

Haber muhkem. Bakanlık müsteşarının adı var, büyükelçinin adı var, “Diğer Ülkeler de Mercek Altında” diye alt başlığı var, vs. Tabii, en sonunda biraz su koyveriyor ama, o kadar olacak: “Müsteşar Ersin Özbükey, benzer uyanıklıkların önünü alabilmek için şimdilik büyükelçileri geri çağırmak yerine, bulundukları ülkede tasarı geri çekilene kadar otomotiv, tekstil, inşaat gibi farklı sektörlerde istihdam etme çözümüne gidileceğini söyleyerek basın toplantısına son verdi”.

Tam, “nerem doğru?”luk bir olay. Afrika’nın Allahın unuttuğu Sierra Leone’sinde büyükelçiliğimiz yok, bu isimde bir Dışişleri müsteşarı yok, bu isimde Dışişleri’nde büyükelçi yok, büyükelçiler bir yerde maksimum 5 yıldan fazla bırakılmaz çünkü içeridekiler isyan eder; hadi bunları geçelim, böyle bir olay kâinatta yok!

Ama ne gam; başlıyor ulusalcıların yazıştığı sitelerde öfke patlaması: “Türkiye düşmanı Türk büyükelçisi!”. “Vatan haini büyükelçi!”. Bu zevatta yazma olup okuma olmadığı için, manşeti gördükten sonra gerisine bakmadan başlıyorlar ateşe. Kendine verdiği “Dünya Türkleri Konseyi” adı altında ABD’deki ulusalcıları örgütleyen Turkishforum adlı site de ilgileniyor haberle.

Yalnız, Google’da “Orhan Emin Türköne” yazıp da arattığınız zaman ilk gelen sayfada “Turkiye Dusmani Turk Buyukelcisi = Orhan Emin Türköne” diye çıkıyor, ona tıklıyorsunuz, karşınıza Turkishforum.com.tr çıkıyor ama haber için “404 Hata - Bulunamadı” mesajı veriyor. Aynı mesajı, bu konudaki bütün okuyucu mektupları için de veriyor. Oysa aynı sitede başka her şey görülebiliyor.

Genç asistan arkadaşlarıma da doğrulattım, bunun bilgisayar dilindeki anlamı şu: İlk önce mal bulmuş Mağribi gibi üstüne atlayıp ulusalcı içgüdünün gereğini ifa etmişler, sonra ayıkıp telaşla kaldırmışlar. Fakat ne yazık ki Google “ulusalcı içgüdü” falan affetmiyor; silindiği hususunu belleğinde saklıyor. Bir de, hay Allah, diasporanın en sivri kalemlerinden H. Sassounian’a yakalanmışlar (Avarayr.com). Bir güzel dalgasını geçiyor adam, haklı olarak.

AB Ordusu işgale geliyor!

Şimdi sıkı durun, daha enteresanı ve üstelik bu sefer ciddisi geliyor. Olayın yukarıdaki gibi enfes bir işletme olmadığını, ciddi olduğunu anlatabilmek için, önce aktörü hakkında kısa bilgi. Ulusalcı cephenin tanınmış bir şahsiyeti. 42 doğumlu, TMMOB Kimya Mühendisleri Odası Antalya İl Temsilcisi. 9 adet kitabı var. Sitesindeki tek bir cümle nasıl bir “yazar” olduğunu anlatmaya yetiyor: “Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü bayrak yapacak, Cumhuriyet Devrimlerini yaşatacak bir darbe istiyorum”. Benim “Korku Üretim Kılavuzu” adlı yazıma girip bakarsanız, “gazeteci” Can Ataklı birtakım insanlara “AB’den para yedi” diye sıkılmadan iftira atarken, Dikbaş’ın “Gaflet, Dalalet, Hıyanet” adlı kitabını kaynak gösteriyordu; oradan hesaplayınız.

Olayın havasını bozmamak için mesajı aynen alıyorum: “Halkımızı birinci derecede ilgilendiren çok önemli bazı bilgi ve haberler Genel Medyada ne yazılıyor, ne söyleniyor ne de anlatılıyor. Yazılmayan ve anlatılmayan bu önemli bilgileri sizlere, 20 dakikayı geçmeyen görüntülü konuşma biçiminde iletmek istedim. İşte salt bu amaçla yeni bir internet sitesi kurdum: www.dikbas.tv . Ve bu sitede sizlere önemli olduğuna inandığım ilk konuyu bugün, “Avrupa Birliği Türkiye’ye Askeri Müdahalede Bulunabilir” başlığı altında anlattım. İzlemenizi dilerim. Saygılarımla, Yılmaz Dikbaş”.

Bu video Oscar alır

Tavsiye ederim, bu videoyu seyredin. Seyredecek vaktiniz yoksa, bir arkadaşımın kendisiyle mektuplaşmasını vereyim: Soru: “Bir arkadaşım videonuzu yolladı, çok güzel, ancak kafama takılan şu soruya ne diyeceksiniz: Türkiye Avrupa Birliğine üye değil ki. Selamlar”. Cevap: “29 Ekim 2004 tarihinde Abdullah Gül-Recep Tayyip Erdoğan ikilisi, Roma’da Türkiye adına, Avrupa Birliği Anayasasını kabul ettiklerini gösterir bir belge imzaladılar. Bu nedenle, AB Anayasası artık Türkiye için yürürlüğe girmiştir. Kaldı ki, Türkiye AB’ye üye olmadan önce ‘gümrük birliği’ne girmişti! AB hakkında sağlam ve ayrıntılı bilgi edinmek isterseniz şu kitabımı okumanızı öneririm…”

Tanrım, neresinden başlamalı? O tarihte Gül ile Erdoğan Roma’daki imza törenine gözlemci olarak gittiler; hiçbir şey imzalamadılar. Nasıl imzalasınlar; AB üyesi değilsen AB Anayasasını nasıl imzalarsın? Üstelik, bu anayasa, malum, Hollanda ve Fransa’daki referandumlarda reddedilerek rafa kaldırıldı. Devam edelim: Tut ki bu anayasa (nasıl olacaksa artık) AB’ye Türkiye’yi işgal yetkisi veriyordu, o zaman Gül ile Erdoğan mazoşist midirler ki imzalasınlar? Sonra, tut ki bu ikili haindir ve imzaladılar. Türkiye’nin beş yüz bin kişilik ordusu var; AB’nin ordusu mu var? 1999 sonbaharında altmış bin kişilik böyle bir kuvvet kurma kararı alınmıştı, on bir yıldır kâğıt üstünde duruyor. Adı bile “ordu” değil, Petersberg Görevleri adı verilen barış koruma ve insanî yardım gücü.

Tekstil-kimya mühendisinden demek ki uluslararası ilişkilerci bu kadar oluyor diyeceğim ama, olay hazretin mesleğinde değil, ulusalcılığında. Çünkü bizim Etyen de (Mahçupyan), Bülent de (Atamer) kimya mühendisidir.



Acaba, bu insanlar hiç mi şöyle düşünemiyorlar: “Bizans, Osmanlı, Türkiye. Hepsi de ancak bölgelerinde güç dengesi olduğu zaman nefes alabilmiş, göreli özerklik kazanmıştır. Keşke AB’nin ordusu olsa da, şu anda rakipsiz olan ABD’ye zamanla karşı çıkabilecek hale gelse”.

Çocukluğumda, Alsancak’ta bizim sokağa zaman zaman gelen bir adamcağız vardı, ekmeğini “Kendi çalar kendi oynar” diye takdim ettiği gösterilerden sağlardı; bir yandan şarkı söyler bir yandan oynardı. 10 veya 25 kuruş atardık balkondan. Onu hatırladım. Bu hazretlerin şiarı self servis: “Kendin uydur, kendin inan, kendin kork!”. Çünkü sadece korkmak tutuyor onları ayakta.
Yüklə 17,53 Kb.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin