01 tutunamayanlar



Yüklə 1,87 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə22/70
tarix01.12.2023
ölçüsü1,87 Mb.
#136967
1   ...   18   19   20   21   22   23   24   25   ...   70
Oguz Atay Tutunamayanlar

barracinda: 
Eski Yunan’da da-
ha çok sofistlerin kullandığı, üzerinde kabartma bir sfenks
bulunan ve mahun ağacından yapılmış bir çeşit baston) bir
adamın, matematikten bahsetmesini yadırgamışlar ve bir
erkeğin, matematik bildiğini ileri sürmesiyle ince ince alay
etmişler. Festivale erkeklerin katılmaması ve Hipyos’un
Perman olmamasının yarattığı güçlüklere rağmen matema-
tikçimiz, kraliçeliği ikinci defa kazanan Ferrania’ya (ecelik,
aynı kadın tarafından, yarışmayı kazansa bile, en çok üç ke-
re muhafaza edilebiliyordu) açıkça meydan okumuş ve dör-
düncü dereceden daha yüksek bir denklemi hiçbir zaman
167


çözememiş olan kadına, on ikinci dereceden denklemi, iki
saatten daha kısa bir sürede çözebileceğini söylemiş. Hem
de bunu yarışlar başlamak üzereyken, birden sahaya çıka-
rak bütün Permanların ortasında yapmış. Bunun üzerine
Ferraniadum (yarışmanın yapıldığı açık alan) derin bir ses-
sizliğe gömülmüş. Permanlar, ümitsiz bakışlarla kraliçeleri-
ni süzmüşler.
Fenikelilerin istilasından beri yabancılara karşı korkak
bir kuşku besleyen Permanların bu endişesine hak vermek
gerekiyor. Yüzyıllar boyunca korudukları gelenekleri, elin-
de garip bir sopa tutan bu adamın akıl almaz iddiası yüzün-
den bozulacak mıydı? Fakat kraliçe de artık biliyordu ki bir
erkek olmasına rağmen bu yabancı matematikçinin meydan
okumasını kabul etmezse eski otoritesini korumak kolay
olmayacaktı. Meydanda bir dalgalanma başlamıştı. Ferra-
nia’nın altı kocasından en genci Faldon, kalabalığı yararak
en öne geçmiş ve sorgulu bakışlarla Ferrania’yı süzüyordu.
Ferrania başını kaldırmıyor ve alanın ortasındaki Dacintos
kumunda (üstüne değnekle kolayca çizgi çizilebilen bir çe-
şit toprak) biraz önce çözdüğü denklemin işaretlerine kay-
gıyla bakıyordu. Sonra, birden başını kaldırdı ve değneğiyle
havaya eşkenar bir üçgen çizdi: kabul etmişti. Alan Per-
manların haykırışlarıyla inliyordu. Hipyos, ağır ağır alanın
ortasına yaklaştı, durdu, denklemi verecek olan ihtiyar
Probloma’yı bekledi. Denklem yazılınca da elindeki barra-
cindayla yere düzgün işaretler çizerek (Academia’da yalnız
teknik resimden orta alabilmişti) bir saat on iki dakikada
(ya da o zamanki kum saati birimiyle, kırk altı şişede)
denklemi çözdü, barracindasını elbisesinin eteğine sildi ve
geri çekildi. Ferrania, sonunun geldiğini anlamıştı. Alana
bile inmeden kalabalığın arasına karıştı.
168


Mısra 61-68: 
Evin arka bahçesi...
Selim iki yaşındadır. Eski bir taşra konağının arka bahçe-
si. Uçları sivriltilmiş tahta parçalarından yapılmış bir çit.
Bazı tahtalar düşmüş, yerine tel takılmış. Bakımsız bahçede
otlar büyümüş. Otların arasında serbestçe gezinen böcek-
lerden Selim’i korumak için, yere eski bir kilim serilmiş. Sı-
cak bir Mayıs akşamı. Büyükanne, Selim’i uyutmaya çalışı-
yor. Penceresi bahçeye açılan mutfakta hizmetçi kadın su-
böreği pişiriyor; kokuları, Selim’in üstünden aşarak, tahta-
perdeye çarpıyor. Tahtaperdenin aralıklarından sıyrılıp yan-
daki bahçeye geçebilir Selim. Fakat, orası da aynı: aynı ısır-
gan otları, aynı papatyalar, aynı gelincikler. Gene de bir çe-
kiciliği var: tahtaperdenin aralıklarından bütün bahçe gö-
rünmüyor. Gizli köşeleri olmalı. Kulağına ilk ürkütücü ke-
limeler çarpıyor Selim’in: dandini dandini dasdana. İki dan-
dini bir dasdana. Ortaçağların bu ürkütücü kardeşleri, artık
bir ninninin uyutucu kelimeleri olmuşlar.
Kutlug Dandini (ya da Batılı tarihçilere göre Dandin) ve
Farsus Dasdana, İsa’dan sonra VII. yüzyılda Anadolu’da ya-
şadığı sanılan efsaneler kahramanı Hartug Dandin’in oğul-
ları. Hıristiyan azizlerinden Gordalos’a göre, İsa’nın doktri-
nini yaymak üzere Mezopotomya’dan Nevşehir’e göç etmiş
bir din adamı bu Hartug. Nizip dolaylarındaki bir mağarada
bulunan kabartma heykeline bakılacak olursa, iri yarı, uzun
ve kıvırcık sakallı bir adam. Asker elbiseleri içinde biraz ra-
hatsız duruyor kayanın üstünde. Uzun ve kıvrık burnu, bir
asil olduğunu açıkça belirtiyor. Fransız tarihçisi George Pli-
ers, Hartug’un bir Frank savaşçısı olduğunu ve Haçlı sefer-
leriyle Anadolu’ya geldiğini ileri sürüyorsa da, bu iddiayı
ciddiye almak mümkün değil.
Hartug’un ilk oğlu Farsus, babasıyla aynı soyadını taşımı-
yor. Belki de Dasdana, Hartug’un öz oğlu değil. Bir teoriye
169


göre de, ninnideki “dandini dandini dasdana” sözleri, bu
iki kardeşin adlarının Kutlug Dandini ve Farsus Dasdana
Dan dini olduğunu gösteriyor. Biz, Kutlug’un annesinin
Türk, Farsus’unkinin de Rum olduğunu kabul ediyoruz.
Kardeşlerin kan dökücü ve zalim karakterlerini de, Gorda-
los’un düşündüğü gibi o yıllarda Anadolu’da hüküm süren
Abdolos Agostos’un baskısına dayanamayıp isyan etmeleri-
ne değil, bir Hıristiyan ve tarik-i dünya olan babalarının
aşırı sertliğine bağlıyoruz. Çünkü Dandini ve Dasdana, ci-
nayetler serisine babalarını öldürmekle başlıyorlar. Eski ro-
mansların usta yazarı Lebedus, olayı, içgerçeklere daha ya-
kın bir düzende anlatıyor:
“Hartug, çocuklarının eğitimiyle ilgilenmiyordu. Çocuk-
lar, bütün gün, babalarının bostanında kargaları kovalaya-
rak vakit öldürüyorlardı. Kargaları vurmak için, ucu sivri
değnekler yapıyorlar; vurdukları kargaları bu değneklerin
ucuna takıp korkunç seslerle bağırarak bostanın çevresinde
dolaşıyorlardı:
Karga da seni tutarım amang
Kanadını kanadını yolarım amang
Kışın kebap yaparım amang
Yazın tanrı diye taparım amang
“Babaları, dinî ve askerî işlerini görmek için sık sık kasa-
baya indiğinden, Dandini ve Dasdana, bu başıboş hayatın
bütün çeşitlemelerini serbestçe yaşıyorlardı. Bostan bakım-
sız bir durumdaydı. Hayvanlar, gelişigüzel sağda solda otlu-
yordu. Komşuların inekleri bahçedeki mısırları, sebzeleri
yiyor, çitleri bozuyor, çocuklarsa bütün bunlarla hiç ilgilen-
miyorlardı. Bostanın bakımsız köşelerinde büyümüş uzun
otların içine yatarak gelecek için hayaller kuruyorlar; kom-
şu çiftliklerdeki kızlardan, avcılardan, babalarının saçma iş-
170


lerinden bahsediyorlardı. Cinsel konulara ilgileriyse son-
suzdu. Dasdana, kardeşine olmadık cinsel münasebet ma-
salları anlatıyor, daha duygulu ve saf bir çocuk olan Dandi-
ni ise bunları belli etmek istemediği bir kıskançlıkla dinli-
yordu. Babalarının, kendileriyle oynayan çocuklar hakkın-
da anlattığı korkunç hikâyelere rağmen bütün bu masalla-
rın sonunda, dayanamayıp kendilerini baştan çıkarıyorlar-
dı. Dasdana, köyün kızlarıyla, kadınlarıyla neler yaptığını
bütün ayrıntılarıyla kardeşine anlatıyordu. Ormanda, bazen
de yakındaki bir çiftlikte dul bir kadının evinde olan bu
birleşmeler Dandini’nin içini gıcıklıyordu. Hele dul kadınla
Dasdana arasında geçen macerayı dinledikten sonra, bütün
gece uyumamış ve sabaha karşı gizlice evden çıkarak -oysa
babası görmüştü onu- koşa koşa köy meydanına gitmişti.
Çeşmenin yanındaki duvara ‘Hartug Dandini oğlu Farsus
Dasdana! Neden Elbasta Surkan’la yattın?’ kelimelerini çar-
pık harflerle yazmış ve altına da bu sahneyi acemice çizmiş-
ti. Dasdana, bu resimde ayakta duruyor, kadın da havada
yere paralel bir durumda yatıyordu. Cinsel münasebetten
çok hareketli bir halk dansını andıran bu birleşme, Dandi-
ni’nin, babası tarafından ihmal edilen cinsel eğitimine tipik
bir örnektir. (Bu taş bugün, Hartugo kasabası arkeoloji mü-
zesinde bulunmakta ve yalnız bilim adamları ve sanatkârlar
tarafından görülebilmektedir.) Resimde, ilk bakışta göze
çarpan acemiliğin yanında, vahşi bir dinamizm ve erkek or-
ganlarındaki canlı ifade dikkati çekmektedir. Kadın ve er-
keğin cinsel organları arasındaki oransızlık da, duyguları
yeni uyanmaya başlayan bir gencin vahşi romantizminin ilk
belirtileri olarak açıklanabilir.
“Resim, kasabada büyük bir gürültü koparmadı, fakat
Dandini babasından esaslı bir dayak yedi. Bostandan çık-
ması yasaklandı ve Dasdana bir hafta kardeşiyle konuşma-
dı. Bir akşam üzeri, iki kardeş gene incir ağacının altında
171


sessizce sopalarını yontarlarken Kutlug birdenbire sordu:
‘Erkeklik tohumları, karnımızın altına doğru bir yerdeymiş.
Sen daha iyi bilirsin: doğru mu acaba?’
“Farsus karşılık vermedi; yalnız, Dandini’ye belli etme-
den karnının alt tarafını hafifçe yokladı. Kutlug Dandini,
yere bakarak sözlerine devam etti:
‘Yalnız, tohumların aşağı inmesi için insan, organını eline
alıp kuvvetle yukarı doğru, karnındaki o yere durmadan
vurmalıymış. Organı o yere yetişecek kadar uzun değilse,
tohumları olgunlaşmamış demekmiş. Çobanın oğlu Portel
söyledi dün. Bizim denediğimiz biçime pek benzemiyor da,
bir de sana sorayım, dedim.’
“Farsus, küçümseme dolu bir gülüşle sordu: ‘Portel dene-
miş mi?’
‘Hayır. Yanaşma Oter yaparken seyretmiş gizlice.’ Sonra
telaşla ekledi: ‘Kadınla yaparken buna ihtiyaç yokmuş tabii.
Ne dersin?’
‘Gidip Oter’e sorsaydın sen de.’
“Kutlug, sözü değiştirmek istedi: ‘Irmağın kıyısına gidip
taş kaydıralım mı?’ Dasdana bu oyunda her zaman karde-
şinden üstündü.
‘Hayır’ İkisi de başka yerlere bakıyordu konuşmadan. Bir-
den Farsus; ‘doğru değildi bütün anlattıklarım. Hiçbirinin
aslı yoktu. Bunu sen de biliyorsun,’ dedi.
“Kutlug atıldı: ‘Hayır, hayır. Hepsi doğru, hepsine inanı-
yorum. Sen gene anlat, ne olur’
“Farsus yerinden kalktı, ırmağa doğru koşarak uzaklaş-
tı. Kutlug, kardeşinin arkasından bağırıyordu: ‘Hiç olmaz-
sa başkalarından duyduklarını anlatırsın. Ne olur Farsus,
gitme.
“Irmağın kıyısında taş kaydırırlarken Kutlug durmadan
anlatıyordu:
‘Bir daha duvarlara yazı yazmayacağıma söz veriyorum.
172


Kadın meselesini de bırakıyorum bir yana zaten. Babamız
gibi eşsiz bir savaşçı ve din adamı olmak istiyorum. Babam,
yalnız din düşmanlarıyla savaşmış. Ben bütün düşmanlarla
savaşacağım. İnsanlığın bütün düşmanlarıyla. Babam, artık
Aziz Paulus gibi değiştiğini söylüyor ama ben savaşmak is-
tiyorum: Portel’e benzemek istemiyorum. Onun gibi bütün
gün sığırtmaç oğlanlardan dayak yemek istemiyorum.’
O günden sonra, bir daha kadınlardan konuşmadılar.”
Lebedus, bundan sonra, Kutlug Dandini’nin, babasının
bütün karşı koymalarına rağmen, gece gündüz kılıç talimi
yapmaya başladığını, Farsus’un da, uzun uğraşmalardan
sonra, bir köylü kızını iğfal etmeyi becerdiğini tumturaklı
bir üslupla anlatıyor. Araya, hiç gerekmediği halde, bazı
Ortaçağ şövalyelerinin destanlarını da koymuş. Bir iki ço-
ban şiirini de eklemeden yapamamış. Anlattığına göre, Kut-
lug, bir çoban kızına âşık oluyor ve Farsus’la birlikte zama-
nın modasına uygun bir şarkı yazıyorlar. Bu şarkıyı Lebe-
dus’un uydurduğu muhakkak. Cinsel duyguları şiddetli
olan iki kaba delikanlının kurallara uygun romantik şiir
yazmaları, hikâyenin ilk satırlarındaki gerçekçi gidişe uy-
muyor. Bütün günlerini toprakla uğraşarak geçiren iki kar-
deşten, aşağıdaki mısraları yazmış olmalarını nasıl bekleye-
biliriz:
Çoban kızı, çoban kızı. Neden bana bakmadın?
Saçlarına neden lotus çiçeği takmadın?
Beyaz güller ayağını incitiyor, basma sen.
Gün Tanrısı âşık sana, güzel Aspersen.
Bana acı, bana acı. Acıtma saf kalbimi,
Buruşturdun, parçaladın (insaf) kalbimi... vs vs.
Oysa, bugüne kadar çocukları korkutmaktan başka bir
işe yaramamış olan bu iki kardeşe, aşağıdaki dörtlükler da-
173


ha uygun düşüyor (ninni yapılırken müstehcen kısımlar çı-
karılmış):
Ninni yavrum bebeğime
Kirler dolar göbeğime
Dandin vurma erkeğime
Dandini Dandini Dasdana
Çıplak uzanmış Dasdana
Kız gelmiş anadan doğma
Yatacakları sırada
Danalar girmiş bostana
Dasdana’da bu hırs varken
Bostanda kızla yatarken
Bağırmış babası birden
“Kov bostancı danayı”
Dasdana kızmış köpürmüş
Gitmiş Hartug’u öldürmüş
Danayı kovarken gülmüş:
“Yemesin lahanayı.”
Bu cinayete Dandini’nin de ortak olduğu söyleniyor. Son
mısradaki lahananın (çocukların lahanadan doğduğuna ina-
nıldığına göre) vajinayla bir ilişkisi olduğunu sanıyorum.
Mısra 87 ve sonrası: 

Yüklə 1,87 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   18   19   20   21   22   23   24   25   ...   70




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin