01 tutunamayanlar



Yüklə 1,87 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə23/70
tarix01.12.2023
ölçüsü1,87 Mb.
#136967
1   ...   19   20   21   22   23   24   25   26   ...   70
Oguz Atay Tutunamayanlar

Birden gözünü açtı...
Selim, bir Atatürk çocuğuydu elbette, ama daha üç yaşın-
da, Kemalizmin bilincine varmış olamazdı. Mustafa Ke-
mal’in 1938 yılı Kasım ayında (Selim’in hastalandığı tarih-
174


ten beş ay önce) öldüğünü duymuştu. Aylar sonra da bu-
lundukları kasabaya gelen bir gazetede, katafalkın fotoğra-
fını görmüştü. Bu resimde, yarı karalık içinde yukardan
aşağı inen ışık çizgilerini unutamıyordu. Gece yarısına doğ-
ru ter içinde uyanınca gözlerini karşıdaki pencereye diki-
yor. Cama çarpan yağmur damlalarının aşağı inerken, toz-
lar arasında çizdikleri titrek izleri, fotoğraftaki ışıklı çizgile-
re benzetiyor.
Fransızca meselesine gelince: O yıllarda Fransız hayranlı-
ğı vardı. Taşrada yaşayanların, mektepte -Cumhuriyetten
önce- öğrenmiş oldukları Ermenice, Rumca gibi, o vilayetin
azınlığının konuştuğu diller artık yabancı dilden sayılmı-
yordu. Azınlık dillerini yarım yamalak bilen Numan Bey bi-
le sofrada karısına, yemeğin tuzunu az bulduğu zaman (ye-
meğe daima bir kusur bulurdu) 
“Donnez-moi un peu de sel”
diye sesleniyordu. (Numan Bey, gereksiz kibarlıktan hoş-
lanmadığı için, 
“S’il vous plaît” 
demezdi.)
Mısra 101: 
“İzin ver Selim biraz Hegel, Fichte...
Gustav Willibald Franz Hegel, 1774’te Stadthamburg’da
doğdu. Bu küçük kasabanın Stadt-Hamburger über Reinen-
vernunft şehriyle karıştırılmaması gerekir. (Turistler karıştı-
rır.) G.W.F. Hegel’in doğduğu kasaba, daha güneye düşüyor.
Hegel, büyük Teuton kralı Gustav Willibald İlliteratus’tan
tam iki bin yıl sonra, 1892’de Stadthamburg Belediye Mec-
lisinin oybirliğiyle aldığı bir kararla adı “Fleischer Al-
lee”den “Franz Hegel Strasse”ye çevrilen sokakta, mütevazi
bir evde dünyaya geldi. Babası, Hegel’in doğduğu evin al-
tında küçük bir dükkânı olan orta halli bir kasaptı. Ünlü
adaşı Georg Wilhelm Friedrich Hegel’in aksine, Franz He-
gel, iyi bir eğitim görmedi; doğru dürüst okula bile gideme-
175


di. Daha altı yaşındayken, babasının yanında çırak olarak
çalışmaya başladı. Aslen Slovakyalı bir Yahudi ailesinden
gelen annesi, baba Hegel gibi kaba saba bir insan değildi.
Şehir lisesinde teoloji ve dinler tarihi öğretmeniydi. Franz
Hegel’in babasıyla evlenmesinin nedeni, Martha’nın biraz
çirkin ve fakir olmasıydı. Uzunca boylu, sarı benizli, kansız
ve hassas bir kadındı. Sık sık hastalanır ve günlerce yatak-
tan çıkmazdı. Kocasının dükkânına hiç inmezdi. Bir kere,
kocasının et mübayaasına gittiği bir gün, dükkânı bekle-
mek için yarım saat orada kalmıştı. (Franz daha doğmamış-
tı.) Kocası, döndüğünde onu kasanın yanında baygın yatar-
ken buldu. Et kokusuna, mutfakta bile dayanamazdı.
Franz’ın bütün bilgisi, annesinin ona on üç yaşına kadar
öğrettiklerinden ibarettir. Zavallı kadın bu tarihte ölerek,
Franz’ı hem anadan hem de kültürün bütün nimetlerinden
yoksun bıraktı. Hegel, bu kısa öğrenim devresinde, okuyup
yazmadan başka, kasap dükkânında müşterilere paranın
üstünü verecek ve veresiye defterini tutacak kadar matema-
tik, 
İncil
’i okuyacak kadar dilbilgisi ve Luther ile Calvin’i
ayıracak kadar din tarihi öğrendi. Babası okumayı sevmedi-
ği için, eve kitap girmezdi; annesininse, bir iki dinî kitaptan
başka, oğluna bırakacak bir kitaplığı yoktu. Küçük Franz
da harçlıklarından artırarak, bir iki Ortaçağ romansı almış-
tı. Bütün edebiyat kültürü, bu kitaplardan öteye geçmedi.
Annesi öldükten sonra okumayı büsbütün bıraktı ve ticari
hayatın koşuşmasına kaptırdı kendini. Yirmi sekiz yaşın-
dayken babasını da kaybetti. İçine dönük mizacı, onu ka-
dınlara karşı çekingen yapmıştı. Mesleğinin de kadınlara
yakın gelmediğini itiraf etmek gerekiyor.
Franz Hegel bu renksiz ve kötü kokulu hayatını kırk ya-
şına kadar aynı çizgide sürdürdü: İlk bakışta önemsiz görü-
nen ve gerçekten de aynı yaşantının sürüp gitmesine engel
olmayacak o küçük olay başına gelmeseydi, eski tatsız ve
176


felsefe dışı hayatını değiştirmeyecekti. Aslında buna olay
bile denemezdi.
Gustav Willibald Franz Hegel, bir gün kasap dükkânın-
da, veresiye defterini inceler ve dul Bayan Wilhelmina’ya
artık veresiye et vermemek gerektiğini düşünürken kapı
açıldı ve içeriye, Stadthamburg Kasap ve Sakatatçılar Der-
neği İkinci Başkanı ve “Et ve Hayvancılık” aylık dergisi so-
rumlu müdürü Josef Georg Fichte girdi. Hesaplardan başını
kaldıran Hegel’in yüzü aydınlandı. Dernekte en çok, Fich-
te’yi severdi ve onun toplantılardaki bütün konuşmalarını
zevkle hazırlardı. Fichte’nin yüzü gölgeliydi. Franz da içini
çekerek: “İşler iyi gitmiyor Josef,” dedi. “Veresiye hesabının
ucunu iyice kaçırmışım. Dul Bayan Wilhelmina’ya kadar
gitmeliyim. Sende ne var ne yok?” Fichte: “Bana da ev kira-
sından borcu var onun,” dedi. “Ama benim asıl derdim bu
değil. Bu dergiyle gene başım derde girecek galiba.” Franz:
“Gene ne oldu?” diye sordu. “Münih’teki genel sekreter bir
yazı göndermiş, Hükümetin son kararına dergi olarak karşı
çıkmamızı ve bu konuda bir makale serisi yayımlamamazı
istiyor.” Hegel: “Devlet de işlerimize burnunu fazla sokma-
ya başladı,” diye söylendi. “Napolyon savaşlarından beri
gittikçe artırdığı tehditlere artık bir son vermesi gerekiyor.”
İkisi de sustu. Hegel, Fichte’nin yazma konusunda çektiği
sıkıntıları, birlikte hazırladıkları konuşmalardan biliyordu.
Bir süre gene veresiye defterinin üzerine eğildi; hesapları
tetkik ediyormuş gibi yaptı. Hatta, çekmeceden bir kâğıt çı-
kararak üstüne bazı sayılar yazdı. Fichte, eline bir bıçak al-
mış, sinirli hareketlerle küçük bir et parçasını mikroskobik
prizmalara ayırıyordu. Birden Hegel’in sesi, sessizliği boz-
du: “Peki, merak etme. Elimden geleni yaparım; gene bir-
likte birşeyler hazırlarız.” Fichte, elindeki bıçağı, sevinçle
tahtaya sapladı: “Sahi mi Franz? Beni yalnız bırakmayacak-
sın değil mi?”
177


Franz Hegel, okuduğu bir iki kitabın ve annesinden öğ-
rendiği dilbilgisinin sayesinde, dernekte eli kalem tutar biri
olarak biliniyordu. On gün süreyle, geceleri geç vakitlere ka-
dar evde oturdu ve makaleleri hazırladı. İlk gece Fichte de
yardım etmek için gelmiş, fakat bir saat birlikte çalıştıktan
sonra Josef’in faydadan çok vakit kaybına sebep olduğu an-
laşılınca, Hegel, çalışmalarına yalnız başına devam etmişti.
Willibald Franz, bu seri makalelerde bütün bilgisiyle hayat
ve kasaplık tecrübesini ortaya koymuştu. Yazılar dergide,
dört sayı arka arkaya yayımlandı. Kasap ve celepler arasında
oldukça ilgi de uyandırdı. Franz Hegel, meslek hayatının en
parlak örneği olan yazıların sonuncusunu şöyle bitiriyordu:
... Her şeyin değiştiğine tanık olduğumuz bugünkü top-
lumumuzda, eski Alman geleneklerinin gittikçe bozulduğu-
nu ve kararlı bir düzenin eksik olduğunu her zamandan
çok duymaktayız. Yapıcı atılışların yokluğu ve bütün ilerici
davranışların kısa bir süre sonra hızını kaybetmesi ve yerini
ters anlayıştaki hareketlere bırakması, özellikle ülkenin en
hayatî kaynaklarından biriyle uğraşan bizleri fazlasıyla üz-
mektedir. Tarihin o göz kamaştırıcı akışı içinde bütün aşırı
akımların, sonunda ılımlı bir bileşime yol açması tek tesel-
limizdir. Yazıma, bize her zaman rehber olmasını dilediğim
İncil
’den bir sözle son veriyorum:
“Bundan dolayı, eğer et yediğim için kardeşim inciniyor-
sa, dünya durdukça bir daha et yemem. Yeter ki kardeşim
incinmesin.”
Tanrının mutlak rahmetinin
üzerinizde olması dileğiyle,
kardeşiniz 

Yüklə 1,87 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   19   20   21   22   23   24   25   26   ...   70




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin