İmam Ali (a.s), ölümün anlamı sorulunca şöyle buyurmuştur: “Bilen bir kimseye sordunuz. Ölüm, insana inen üç işten biridir: Ya ebedi nimeti müjdeleyen bir müjde, ya ebedi azabı haber veren bir haber, yada korku ve hüzün sebebidir ve işi belirsizlik içindedir ve hangi zümreden olduğunu bilmemektedir.”1
İmam Hasan (a.s), aynı soruya cevap olarak şöyle buyurmuştur: “Ölüm müminlere ulaşan en büyük sevinçtir. Zira sıkıntı ve sefalet yurdundan ebedi nimet yurduna intikal etmektedirler. Kafirlere ise ulaşan en büyük yokluk ve helaktır. Zira cennetlerinden (nimetlerinden) ortadan kalkmayan ve sona ermeyen ateşe doğru götürülürler.”2
İmam Seccad (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hüseyin b. Ali b. Ebi Talib’in (a.s) durumu ağırlaşınca, yanında bulunanlar ona baktılar ve halinin onların aksine olduğunu gördüler. Zira halleri kötüleştikçe renkleri soluyor, bedenleri titriyor, kalpleri çarpıyordu. Ama Hüseyin (a.s) ve bazı has dostlarının renkleri daha da bir açılmakta, bedenleri huzura kavuşmakta, ruhları sükuna ermekteydi. Bunun üzerine birbirlerine şöyle dediler: “Bakınız, ölümden hiç de korkmamaktadır.” Hüseyin (a.s) da onlara şöyle buyurdu: “Sabredin ey yüce kimseler! Zira ölüm, sizi sıkıntı ve sefaletten geniş cennetlere ve ebedi nimetlere ulaştıran bir köprüden başkası değildir. Sizden hanginiz zindandan saraya götürülmeyi hoş görmez.”3
İmam Zeyn’ul-Abidin (a.s), kendisine ölüm hakkında sorulunca şöyle buyurmuştur: “Mümin için ölüm, üzerinden kirli ve bitli bir elbiseyi çıkarmak, ağır paranga ve zincirleri koparmak ve yerine en değerli elbiseleri, güzel kokuları, hızlı koşan merkepleri ve en güvenli evleri geçirmektir. Kafir için ise ölüm bedenindeki kıymetli elbiseyi çıkarmak, güvenlik dolu evden ayrılmak ve onları en çirkin ve kaba elbiseler, en korkunç evler ve en büyük azaplarla değiştirmektir.”4
İmam Cevad (a.s), ölüm hakkında sorulunca şöyle buyurmuştur: “Her gece sizlere gelen uyku gibidir, sadece müddeti uzundur ve insanı uykudan sadece kıyamet günü uyandırmaktadır. Uykusunda sayısız çeşitli sevinçleri gören ve hesapsız çeşitli korkuları gören kimsenin, uykuda sevinçli olan ve uykuda korkuya kapılan kimsenin hali nasıl olur. İşte bu ölümdür. O halde kendinizi ölüme hazırlayınız.”1
İmam Sadık (a.s), aynı soru sorulduğunda şöyle buyurmuştur: “Mümin için kokladığı güzel kokudan daha güzeldir ve güzel kokusundan uyumaktadır. Sıkıntısı ve eziyeti tümüyle ortadan kalkar. Kafir için ise yılanların ve akreplerin sokması gibidir. Belki ondan daha da acıdır.”
Şöyle arzedildi: “Bazıları ise ölümün dünyada testereyle biçilmekten, makas ile kesilmekten, taşlarla ezilmekten ve değirmen taşının göz bebeği üzerinde dönmesinden daha acı olduğunu söylemektedirler.” İmam şöyle buyurdu: “Bazı kafirler ve günahkarlar için böyledir.”2
İmam Kazım (a.s), ölmek üzere olan birisinin yanına vararak şöyle buyurmuştur: “Ölüm, müminleri günahından temizleyen bir arıtma aracıdır. Vücutlarında olan en son günahın kefaresi olarak kendilerine ulaşan en son acıdır. Ölüm kafirleri de temizliklerinden arındırır, sahip oldukları iyiliğin son sevabı olarak kendilerine ulaşan en son lezzet ve rahatlıktır.”3
İmam Rıza (a.s), ashabından birini ziyaret edince şöyle buyurmuştur: “Halin nasıldır?” O şöyle arzetti: “Siz gittikten sonra ölümü gördüm.”–Maksadı hastalıklardan dolayı gördüğü sıkıntı ve acılardı- İmam şöyle buyurdu: “Onu nasıl gördün?” O şöyle arzetti: “Zor ve acı dolu.” İmam şöyle buyurdu: “Sen ölümü görmemişsin. Aksine ölümün uyarıcısını görmüşsün. Sana sadece ölümün bir parçasını gösteren şeyi görmüşsün.”4
İmam Cevad (a.s), ölümü hoş görmemek hakkında sorulunca şöyle buyurmuştur: “Zira insanlar ölümü tanımamaktadırlar. Bu yüzden de ondan hoşlanmamaktadırlar. Oysa eğer ölümü tanıyacak olsalardı ve aziz ve celil olan Allah’ın dostlarından olsalardı, şüphesiz onu severlerdi ve ahiretin kendileri için daha iyi olduğunu bilirlerdi.” İmam daha sonra şöyle buyurdu: “Ey Ebu Abdillah! Hangi delille çocuk ve deli kimse bedenini salim kılan ve acılarını ortadan kaldıran ilacı yemekten sakınmaktadır.” O şöyle arz etti: “Çünkü onun faydasını bilmemektedir.” İmam şöyle buyurdu: “Muhammedi hak üzere Peygamber olarak gönderene yemin olsun ki herkim kendisini ölüme hakkıyla hazırlarsa, ölümün faydası tedavi görmekte olan kimseye bu ilacın faydasından daha çoktur. Bil ki insanlar ölümün hangi nimetle sonuçlandığını bilselerdi, şüphesiz hastalıkları ortadan kaldırmak ve esenliğe kavuşmak için ilaç peşinde koşan akıllı kimseden daha önce ölümü taleb eder ve onu severlerdi.”1
İmam Askeri (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ali b. Muhammed (a.s) hasta olan ashabının birinin yanına vardı. O ağladı ve ölüm hakkında sabırsızlık gösterdi. İmam ona şöyle buyurdu: “Ey Allah’ın kulu! Sen ölümü tanımadığın için korkuyorsun. Eğer bedenin kirlenir, eziyet göreceğin şekilde pislik içinde kalır, böylece yaraya dönüşürse, sen de uyuz olur ve hamamda yıkadığın taktirde bütün bunların ortadan kalkacağını bilirsen, acaba yine de hamama gidip o pislikleri kendinden atmayı mı istersin, yoksa hamama gitmeyip o hal üzere baki kalmayı mı dilersin?” O şöyle arzetti: “Tabi ki ey İbn-i Reslulillah (hamama gitmeyi severim)” Bunun üzere İmam şöyle buyurdu: “Bu ölüm de işte o hamam gibidir. Son olarak günahlarını ve kötülüklerini senden temizlemektedir. Böylece onun yanına vardığında ve ondan geçtiğinde her türlü hüzün ve kederden kurtulur ve her türlü sevinç ve mutluluğa erişirsin.” Bu esnada o şahıs huzura kavuştu, ölüme teslim oldu. Sükuna erdi, gözlerini kapadı ve can verdi.”2
İmam Askeri (a.s) ölüm hakkında sorulunca şöyle buyurmuştur: “Ölüm, olmayan bir şeye inanmaktır. Babam bana babasından, o da dedesinden, o da İmam Sadık’tan (a.s) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: “Mümin ölduğü zaman, (gelecekte) o ölmemiştir. Aksine ölen kafirdir.”1