74. MÜDDESSİR SÛRESİ
Bu sûrenin ilk yedi ayeti, Mekke döneminin henüz başlarında indirilmiştir. Sûrenin geri kalan kısmı ise, bundan birkaç yıl sonra, İslâm açıktan tebliğ edilmeye başlandığı sıralarda nazil olmuştur. Adını, birinci ayetinde geçen ve Hz. Peygamberin Kur’an mesajıyla ilk karşılaştığında yaşadığı şaşkınlık ve sarsıntıya işâret eden “Müddessir: Örtüsüne sarınan, bürünen” kelimesinden almıştır. 56 ayettir.
Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla!
Beni yoktan var edip üstün yeteneklerle donatan ve kulluk göreviyle yeryüzüne göderen sonsuz şefkat ve merhamet sahibi yüce Rabb’imin adıyla, O’nun verdiği güç ve yetkiye dayanarak ve yalnızca O’nun adına okuyor, söylüyorum:
1. Ey örtüsüne bürünen Peygamber! Kur’an mesajını yüreğinde hisseden, fakat onu tebliğ etmekte çekimser davranan Müslüman! Artık kendi kabuğuna çekilerek sâkin ve kendi hâlinde bir hayat sürme zamanı geçti! Bunun için:
2. Her türlü korku, endişe ve çekingenlik duygularından sıyrılarak, büyük bir azim ve kararlılıkla kalk ve ışığa susamış gönülleri iman ve Kur’an nurlarıyla aydınlatmak üzere, inkâr ve cehâlet karanlıklarında bocalayan insanlığı bu Kur’an ile uyar!
3. Bunun için Rabbini büyük bil tekbir et Korkma, Allah seninle beraberdir! Sen de, hem yüreğinle, hem de söz ve davranışlarınla Rabb’inin yüceliğini tüm kâinâta ilan et!
4. Tebliğ ve uyarıya, öncelikle kendinden başla: Senin kişilik ve karakterini sembolize eden elbiseni, öz benliğini ve çevreni temiz tut!
5. Kur’an’ın, onaylamadığı maddî-mânevî, görünen-görünmeyen inanç, düşünce, ahlâk ve davranışlarla ilgili her türlü çirkinlik, kötülük ve pislikten uzak dur!
6. Yaptığın iyilikleri gözünde büyüterek başa kakma! Kalp kırarak, gönül inciterek hayır ve hasenatını boşa çıkarma! Hiçbir karşılık beklemeden, yalnızca Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak için iyilik yap; en büyük hayır ve hizmetlerde bulunmuş olsan bile, asla kendini büyük görüp gurura kapılma!
7. İlâhî mesajı yeryüzünde egemen kılma yolunda mücâdele ederken, zâlimlerin şiddetli muhâlefetleriyle karşılaşacak, çetin belâ ve musîbetlerle yüz yüze geleceksin! İçinde bulunduğun şartlar ne kadar ümitsiz ve çaresiz görünse bile asla yılgınlığa düşme, ümitsizliğe kapılma; bu sınavdan yüz akıyla çıkıncaya kadar bıkma, usanma, dayan, diren, Rabb’in için sabret!
8. Çünkü yeniden diriliş için Sur’a üflendiği zaman,
9. İşte o Gün, gerçekten çok çetin bir Gün olacaktır.
10. Âyetlerimi inkâr edenler için, hiç de kolay olmayan bir Gün!
Ey Müslüman! Her zaman ve her toplumda, Allah’ın ayetlerini inkâr eden, servet ve gücüne güvenerek İslâm’a karşı savaş açan zâlimler senin de karşına çıkacaktır:
11. Annesinin karnında âciz, yapayalnız ve çaresiz bir kul olarak yarattığım o azgın inkârcıyı sen bana bırak! Hakikati çok iyi bildiği hâlde; kibir, inat ve bencilliği yüzünden ayetlerime başkaldıran o küstah ve azgın kâfirin hakkından bizzat Ben geleceğim!
12. Oysa Ben ona büyük bir servet, nice ekonomik imkanlar bağışladım,
13. Ayrıca, her birisi önemli birer mevki sahibi olan ve etrafında emre hazır bekleyen göz önünde bulunan güçlü kuvvetli ve sağlıklı çocuklar, nice sosyal imkanlar armağan ettim,
14. Ve bütün bunların ötesinde, hayatın bütün nîmet ve güzelliklerini onun önüne serdim;
15. Fakat buna rağmen o, Bana şükretmeyi aklının ucundan geçirmediği gibi, kendisine âhirette de ikramlarda bulunarak daha fazlasını vermemi bekliyor.
16. Hayır, asla! Çünkü o, ayetlerimize karşı tam bir inatçı kesildi.
17. Ben de, ona verdiğim bütün nîmetleri geri alacak ve onu, cehennemde sarp bir yokuşa süreceğim!
18. Çünkü o, ayetlerimiz kendisine tebliğ edilince onları reddetmek için ne yapacağını şöyle bir düşündü, nasıl davranacağını inceden inceye ölçtü biçti,
19. Fakat kahrolası, nasıl bir muhâkeme yürüttü, ne biçim ölçüp biçti!
20. Evet; canı çıkası nankör, ne biçim ölçüp biçti!
21. Sonra düşünceli düşünceli etrafına bakındı,
22. Ardından suratını astı, tedirgin ve endişeli bir çehreyle kaşlarını çattı,
23. Ve küstahça kibirlenerek, ayetlerimizden yüz çevirdi:
24. “Bu Kur’an” dedi, “Nesilden nesile aktarılan göz boyayıcı büyülü bir sözden başka bir şey değildir!”
25. “Yani o, sadece bizim gibi fâni bir insan sözüdür.”
26. Ben de bu yaptığına karşılık, onu Sekar denilen cehennem ateşine atacağım!
27. Bilir misin, nedir Sekar?
28. Ne hayatta bırakır insanı ne de ölüme terk eder. Bir yakaladı mı, bir daha asla vazgeçmez!
29. Öyle bir ateştir ki, derileri yakıp kavurur!
30. Ve bu ateşin başında, tam on dokuz tane güçlü ve acımasız zebani bekler!
Neden zebani ve neden ondokuz derseniz:
31. Biz cehennemde zebani olarak, ancak melekleri görevlendirdik. Onların sayısını da, sırf inkârcılar için bir imtihân aracı yaptık ki, kendilerine daha önce ilâhî Kitap verilmiş olan Yahudi ve Hıristiyanlar, hakîkati ortaya koyan bu Kitabın Allah’tan geldiğine yürekten inansınlar ve ona zaten iman etmiş olanların inançları daha da güçlensin; böylece, daha önce Kitap verilmiş olanların ve müminlerin kalplerinde, bu konuda zerre kadar kuşkuya yer kalmasın!
Fakat kalplerinde hastalık bulunan ve bu yüzden, bazen mümin, bazen kâfir gibi davranarak şüphe ve tereddüt içinde bocalayan münâfıklar ve Kur’an’ı doğrudan ve açıkça inkâr eden kâfirler, bu muhteşem ayetlerdeki hikmeti kavrayamadıklarından, “Sizin inandığınız Allah, bu örnekle ne demek istemiş acaba? Eğer cehennemde sadece 19 görevli varsa, hepimiz bir olup onların hakkından geliriz!” diyerek sizinle alay edecekler. Ya da 19 rakamına olmadık anlamlar yükleyerek insanları saptırmaya çalışırlar. İşte böylece Allah, bile bile kötülüğü tercih ederek sapıklıkta kalmak isteyeni saptırır, samîmî bir kalple gerçeğe, doğruya yönelmek isteyeni de doğru yola iletir.
Evet, Rabb’inin ordularının sayısını ve gücünü, Kendisinden başka hiç kimse bilemez!
O hâlde dinleyin, ey insanlar! Size haber verilen bu korkunç cehennem ateşi, insanlık için bir öğüt ve uyarıdan başka bir şey değildir. Bu gerçek ortada iken, nasıl buyruklarıma karşı gelebilirsiniz?
32. Hayır; bütün dünyanın karanlıklara boğulduğu bir çağda, gönülleri aydınlatacak Peygamberlik nurunun doğuşunu hatırlatan Ay’a andolsun,
33. Küfür, şirk ve isyan karanlıklarının yerini iman ve Kur’an aydınlığına bırakacağını anlatan dönüp gitmeye yüz tutan geceye,
34. Ve aydınlık bir geleceği müjdeleyerek ışıldamakta olan sabaha yemin olsun ki,
35. Sekar denilen bu cehennem ateşi, zâlimleri bekleyen en büyük felâketlerden biridir!
36. Ve insanlığa yöneltilmiş en önemli uyarıdır.
37. İçinizden, gerek hayır yollarında ilerlemek, gerekse şer yollarından geride kalmak isteyen herkes için bir müjde ve bir uyarıdır.
38. Çünkü her insan, işlediği günahlar yüzünden cehenneme mahkûmdur!
39. Ancak ilâhî rahmeti hak eden, mahşerde kitabı sağından verilen iyi insanlar hariç.
40. Çünkü zâlimler cehenneme yuvarlanırken, onlar cennetlerde, huzur ve esenlik içinde olacaklar.
41. O zaman Allah, müminlere, cehennemde azap çekenlerin hâlini gösterecek. Müminler, suçlulara hayretle soracaklar:
42. “Sizi Sekar denilen bu çılgın ateşe sürükleyen nedir?”
43. “Çünkü biz,” diye cevap verecekler, “namaz kılanlardan değildik! Türlü bahanelerle namazı terk ederdik. Bedenî ve bireysel hayatımızda Allah’ın tek rab ve ilâh oluşuna teslim olmazdık ve hak ile bâtılın mücâdelesinde müminler safında yerimizi almazdık!”
44. “Bunun doğal sonucu olarak tamamen lüks ve sefahate dalar, yoksulları doyurmazdık. Ekonomik ve toplumsal kulluğa aldırış etmezdik!”
45. “Böylece, boş şeylere dalan diğer günahkârlarla birlikte, dünyanın aldatıcı zevklerine dalıp giderdik.”
46. “Sonunda, yaşadığımız hayat tarzı inancımızı da şekillendirdi; böylece biz, Hesap Gününü de yalanlar hâle geldik!”
47. “İşte böyle, hiç ölmeyecekmiş gibi yaşayıp giderken, nihâyet ölüm denen gerçek, hiç beklemediğimiz bir anda aniden karşımıza çıkıverdi!”
48. Artık hiç kimse o zâlimlerin kurtuluşu için Allah katında aracılık yapamayacak, hiçbir şefaatçinin şefaati onlara fayda vermeyecektir!
49. O hâlde, onlara ne oluyor ki, bunca öğüt ve uyarılardan yüz çeviriyorlar?
50,51. Tıpkı, kendisini avlamak isteyen bir aslandan korkup kaçan yaban eşeklerinin kaçışı gibi senin dâvetinden kaçıyor ve seni hiç dinlemeden, telaşla yanından uzaklaşıyorlar!
52. Hayır; aslında onların her biri, bir Peygambere itaati gururuna yediremiyor, kendisine özel olarak açılmış ilâhî sayfalar verilmesini istiyor.
53. Hayır; olmaz öyle şey! Onların inkârlarının asıl sebebi şudur: Doğrusu onlar ilâhî adâleti hiç hesaba katmıyor, âhiretten hiç korkmuyorlar!
54. Hayır; âhiret mutlaka gerçekleşecek ve Hesap Gününde, herkes hak ettiği karşılığı tam olarak görecektir! İşte bunun için bu Kur’an, tüm insanlığı müjdeleyen ve uyaran bir öğüttür.
55. Öyleyse, dünya ve âhirette kurtuluş ve esenliğe ulaşmak isteyen, ondan öğüt alarak kötülüklerden uzaklaşsın!
56. Fakat şunu asla unutmayın ki, Allah insanların öğüt almasına izin vermediği takdirde, onlar asla öğüt alamazlar! Eğer insanlar özgür irâdelerini kullanarak birtakım tercihlerde bulunabiliyorlarsa, bu Rabb’inin lütuf ve kereminden dolayıdır. O hâlde, her türlü kötülükten, günahtan kurtulup gerçek anlamda dürüst ve erdemli olabilmek için O’na yönelsinler. Çünkü O, kendisinden sakınılmaya lâyık olan biricik otorite, biricik yargı makâmıdır ve çünkü O, her türlü affın, bağışlamanın kaynağıdır!
Dostları ilə paylaş: |