ERGENEKON SİLAHLI TERÖR ÖRGÜTÜ’NÜN SİVİL YAPILANMASI
Soruşturma kapsamında ele geçirilen örgüt dokümanları ve diğer delillere göre ERGENEKON SİLAHLI TERÖR ÖRGÜTÜ’ nün sivil yapılanmasının 4 ana bölümden oluştuğu anlaşılmaktadır. Bu bölüm hakkındaki açıklamalara iddianamede de yer verildiğinden başlıklar halinde belirtilmekle yetinilecektir.
1-Teori Tasarım ve Planlama Daire Başkanlığı, Bu birimde örgütün sivil yapılanmasının temellerini oluşturan Lobi-Ergenekon dokümanında gösterilen hedef ve prensiplerin uygulanmasını ve kontrolünün sağlandığı,
2-Finansman Daire Başkanlığı, Bu birimde örgüt dokümanlarında gösterilen hedef ve prensiplere göre örgüte gelir getirici işlerin organize edildiği,
3-Sivil Toplum Kuruluşları Yapılanması, Örgüt bünyesinde kurulan sivil toplum örgütleri ve etki/kontrol altında tutulması amaçlanan diğer sivil toplum örgütlerinden oluştuğu,
4-Medya ve İletişim Yapılanması, Ulusal Kanal, Cumhuriyet Gazetesi, Aydınlık Dergisi ve bağlı birleşik kuruluşlar ile diğer medya kuruluşlarının da yönlendirilerek tek merkezden yönetilmesini sağlamak amacı ile sızdırılmış örgüt üyelerinden oluştuğu, anlaşılmıştır.
ÇIKAR AMAÇLI SUÇ ÖRGÜTLERİ (MAFYA) BAĞLANTISI
Ergenekon yapılanmasının temel belgesi olan, Ergenekon Analiz, Yeni Yapılanma Yönetim ve Geliştirme Projesi – İstanbul 29 Ekim 1999 isimli dokümanda “21. yüzyılda yepyeni bir yapılanma ile değerli TSK mensuplarının yanı sıra sivillerden de sonuna değin yararlanılması gerektiği” , “…illegal çevrelerden seçilecek elemanların teknik ve siyasal ideoloji açısından örgüt ideolojisi ve amaçlarına en yakın uygunluk gösterenlerin tercih edilmesi gerektiği…” , yine Ergenekon’un sivil yapılanma alanındaki temel belgesi olan Lobi - Aralık 1999 İstanbul isimli dokümanda “ … Mafya gruplarının tümüyle yeniden gözden geçirilmesi, deneyimli mevcut grupların karşısına yeni ve güçlü bir grup oluşturularak denetim ve kontrol altına alınmasının sağlanması gerektiği…” saptamalarına yer verilerek, çıkar amaçlı suç örgütleri ile ilişki içerisinde bulunulması, bunların yeniden yapılandırılması, kontrol altında tutulması, hatta güçlü bir grup oluşturulması anlayışı benimsenmiştir.
Ergenekon ve Lobi dokümanlarında gösterilen bu hedef doğrultusunda hazırlandığı anlaşılan Octobus (State organized crime) Mafia (La Cosa Nostra) İstanbul-Eylül 2000 isimli örgüt dokümanının bazı bölümlerinde ise özetle;
“Sunuş” başlığı altında; “…Tüm ülkelerdeki organize suç örgütlerinin state organized crime yani devletçe örgütlenmiş suç örgütleri olarak anılması gerektiği… , … Türkiye Cumhuriyeti’nin en önemli sorununun Mafia oluşumlarının kökünün kazınması olmadığı, asıl sorunun emperyalizm karşısında Kurtuluş savaşıyla başlayan ve halen sürmekte olan entrika savaşları olduğu, bu savaşı sürdürürken Türkiye’deki mevcut tüm oluşumların teker teker ele alınarak yeniden değerlendirilmesi, deneyimli grup ve liderlerinin tasfiye edilirken onlardan azami ölçüde yararlanılması ve narko/ekonomi/politik yapının 21.yüzyıla uygun ve sağlıklı bir biçimde yeniden yapılandırılarak şifrelendirilmesi gerektiği…”
“Ezilmiş ve horlanmış insanların ortak gücü: Mafia !” başlığı altında; “…Bu gün Türkiye Cumhuriyeti mevcut rejimi ve Kemalist ideoloji etnik ve fundamentalist terör örgütleriyle çepeçevre sarmalanmış ise bunun nedenleri arasında Türk Mafia yapılaşmasının önemli bir faktör olduğu…”
“Yeni dünya düzeni” başlığı altında; “…Şu halde Türk Mafia’sının çökertilmesi, yok edilmesi yerine re-organize edilebilmesinin Türkiye’nin çıkarları için gerekli olduğu…,…bu nedenle öncelikle bir zamanlar Pentagon’un yaptığı gibi Türk Genelkurmay’ının denetiminde yepyeni bir Mafia örgütlenmesinin yapılması gerektiği…”
“Mafia’ nın yeniden yapılandırılması” başlığı altında; “…Türkiye’de Mafia’ nın yeniden yapılandırılmasının mutlaka askeri bir girişim olarak ele alınması gerektiği, Türk Mafia’ sının dağılan Sovyet Rusya örneğinde görüldüğü gibi istihbaratçılardan oluşturulmasının Türkiye’ye zarar vereceği, Türkiye’de istihbarat birimlerince kurulan tüm örgütlerin başarısız olduğu…, …Türkiye’de doğrudan Genelkurmay’a bağlı sivil bir kurul tarafından Mafia yapılanmasının oluşturulması, bu sivil kurul üyelerine yasalar önünde kaldırılması olanaksız bir dokunulmazlık zırhı verilmesi, oluşturulacak sivil kurul üye sayısının 3 kişi olması, bu üyelerden birisinin kurye, birisinin teorisyen, diğerinin ise ulusal mafya liderliği rolünü üstlenecek kişi olması, bu kişinin kısa zamanda uluslararası Mafia ailesinde yer alabilmesi gerektiği…” belirtilmiştir.
Soruşturmada Ergenekon yöneticilerinden olan Veli KÜÇÜK, Muzaffer TEKİN ve Mehmet Fikri KARADAĞ’ ın çıkar amaçlı suç örgütleri ile ilişki içerisinde olduklarına dair deliller elde edilmiştir.
Tanık Hanefi AVCI ifadesinde özetle; 1992 yılında İstanbul Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şube Müdürlüğü yaptığını, bu dönem içerisinde görev gereği birçok şahsın irtibatlarının takip edildiğini, o dönemde mafyacı olarak bilinen, bu suçlardan çeşitli defalar yargılanan Sami HOŞTAN, Ali Fevzi BİR, Mehmet ÖZBAY (Abdullah ÇATLI), Sedat PEKER, Mehmet Hadi ÖZCAN, Yaşar ÖZ’ ün birebir o dönemde Kocaeli İl Jandarma Komutanı olarak görevli Veli KÜÇÜK ile irtibatlı olduğunu tespit edildiğini, takip edilen kişilerin sürekli "Veli Abinin yanına uğradık" şeklinde konuştuklarını, kendisinin o dönem TBMM Susurluk Komisyonuna verdiğini ifadede VELİ KÜÇÜK’ ün arabasının tamiratından, kullandığı cep telefonları parasına kadar Sedat PEKER' in ödediğini, bu hususun araştırılması gerektiğini söylediğini, ancak o dönemde araştırılmadığını, daha sonraki görevlerinde de bu irtibatları çok sık duyduğunu ve bu isimlerden bazılarının Susurluk Davasında yargılandığını, bunların arasında Yaşar ÖZ, Sami HOŞTAN, Ali Fevzi BİR, Korkut EKEN ve diğer polis memurlarının olduğunu, söylemiştir.
Gizli tanık 6 ifadesinde özetle; Askerliğini Veli KÜÇÜK’ ün Alay Komutanı olduğu dönemde İzmit İl Jandarma Komutanlığında yaptığını, Sami HOŞTAN’ın Veli KÜÇÜK’ü sık sık ziyaret ettiğini, hatta Veli KÜÇÜK’ün başka bir birliğe tayini çıktığında düzenlenen uğurlama partisine bile geldiğini, o dönemde Hadi ÖZCAN ve Sedat PEKER ile telefonla görüştüğünü duyduğunu, beyan etmiştir.
Gizli Tanık Dilovası ifadelerinde özetle; 1975 yılından itibaren Dev Genç, Dev-Sol ve DHKP/C terör örgütleri içerisinde aktif olarak sorumlu düzeyde faaliyetleri olduğunu, 1992 yılında Dev –Sol örgütünce kendisine Gebze-Dilovası’nda Dilovası Motorlu Taşıyıcılar Kooperatifi isimli firmada bulunması talimatı verildiğini, burada eski Dev-Yol örgütü mensupları, Mafya tabir edilen gruplar, Dev-Sol’la ilgili şahıslar, Jandarma görevlileri gibi aslında bir arada bulunmaları mümkün olmayan kişilerin birlikte aynı firmaya ortak olarak iş yapıyor olmalarının dikkatini çektiğini, Veli KÜÇÜK’ ün yanında istihbarat subaylarıyla birlikte Dilovası Motorlu Taşıyıcılar Kooperatifi’ne gelip gittiğini, o dönem Kocaeli İl Jandarma Alay Komutanı olan Veli KÜÇÜK ve yanındaki subayların firmadan belli bir pay aldıklarını, burada yapılan kaçakçılık işlemlerinden de Veli KÜÇÜK ve yanındaki subayların bilgileri olduğunu, kooperatifte o dönemde Veli KÜÇÜK, Hadi ÖZCAN, Kürşat YILMAZ, Ahmet Tekin BAYKAL, Dev-Yolcu Mehmet TERZİOĞLU, Dev-Yolcu Emin ALKILIÇ, Dev-Yolcu Ali ATEŞ, Dev-Yolcu Engin, şirket ortağı Cemil ATA, Cem ERSEVER’in itiraflarında JİTEM’in kurucuları arasında geçen ve şirket ortağı Cemil ATA’nın abisi Jandarma istihbarat binbaşısı Nurettin ATA, Gebze’de Başkomiser Hasan TORLAK ve Dev-Sol örgütünü temsilen kendisinin bulunduğunu, Hadi ÖZCAN, Kürşat YILMAZ, Mehmet TERZİOĞLU, Emin ALKILIÇ, Ali ATEŞ, Cemil ATA’ nın civarda bulunan benzer şirketlere baskı yaparak nakliye imkânlarını ellerinde aldıkları, şirket sahip ve çalışanlarını darp ettikleri halde jandarma tarafından korunduklarından gözaltı yaşamadıklarını, silahı ile birlikte alınıp yine silahı ile bırakılan kişilerin bile bulunduğunu…,… Ahmet Tekin BAYKAL’ı Dev-Yolcu olarak bildiğini, 1990’lı yılların başından itibaren İzmit, Derince, Hereke civarında gayri meşru âlemde tanındığını, o dönemde bu şahsın arkasında Polis ve Jandarma’nın olduğuna dair söylentiler çıktığını, bu şahsın Dilovası Motorlu Taşıyıcılar Kooperatifini ele geçirmeye yönelik girişimleri olduğundan aralarında silahlı çatışmaya varan tartışmalar olduğunu, Mehmet TERZİOĞLU, Emin ALKILIÇ, Cemil ATA ve Mehmet EYMÜR’ün hazırladığı söylenen MİT raporunda adı geçen Süleyman ve daha sonra öğrendiği kadarıyla Veli KÜÇÜK’ün araya girmesi ile Tekin BAYKAL ile olan ilişkilerinin normale döndüğünü, söylemiştir.
Octobus (State organized crime) Mafia (La Cosa Nostra) İstanbul-Eylül 2000 isimli örgüt dokümanının “Mafia’ nın yeniden yapılandırılması” başlığı altında, mafya yapılanmasını oluşturacak “sivil kurul” üyelerinden birisinin “ulusal mafya liderliği” rolünü üstlenecek kişi olması gerektiği ve bu kişinin kısa zamanda uluslararası mafia ailesinde yer alabilmesi gerektiği belirtilmiştir. Soruşturma kapsamında toplanan delillerden Ergenekon yapılanmasının Sami HOŞTAN’ın ulusal mafya lideri olmasını öngönrüğü, Veli KÜÇÜK’ ün bu nedenle birçok mafya grubunu Sami HOŞTAN üzerinden kontrol ettiği anlaşılmıştır.
Veli KÜÇÜK, Sami HOŞTAN’ı 1983 yılından itibaren tanıdığını, kumarcılık yaptığını öğrendikten sonra uzaklaştığını, sadece birkaç telefon görüşmesi yaptığını söyleyerek Sami HOŞTAN ile ilişkisinin asgari düzeyde bulunduğunu, ayrıca Susurluk kazasını Sami HOŞTAN’ ın telefon ile kendisine bildirdiğini söylemiştir. Soruşturma kapsamındaki iletişim tespitleri ise 2007 yılında da bağlantılarının devam ettiğini, Sami HOŞTAN’ın yaşadığı sıkıntıları Veli KÜÇÜK ile paylaşacak samimiyette olduğunu göstermektedir. Kutlu SAVAŞ’ ın hazırladığı Susurluk raporunda Sami HOŞTAN’ın 1996’da yedi ay içinde Veli KÜÇÜK ile 34 kez görüştüğünün tespit edildiği belirtilmiştir.
Soruşturma kapsamına, iletişim tespiti içeriklerine göre birçok organize suç örgütü liderinin Sami HOŞTAN’a “Abi” şeklinde hitap ettikleri, saygı duydukları, organize suç örgütlerinin aralarındaki anlaşmazlıkların Sami HOŞTAN’ a getirilerek hakemlik yapmasının istendiği anlaşılmaktadır.
Tuncay GÜNEY kendisi ile İstanbul Emniyet Müdürlüğü Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğünde 2001 yılında yapılan mülakatta konu ile ilgili olarak özetle; Veli KÜÇÜK’ ün Giresun’ da görevli olduğu dönemde oranın Kurmay Başkanı, bir Albayın ve kendisinin birlikte olduğu ortamda televizyonda Veli KÜÇÜK’ le ilgili bir haber dinlediklerini, Veli KÜÇÜK’ün burada “…Mehmet AĞAR’ da ölecekti biliyorsun, o gün onlar oteldeydiler, bunların aslında hep beraber gitmeleri, o kazada olmaları gerekiyordu, bizimkiler öbür arkadaki arabadaydılar, Allah’ tan o çantayı Drej Ali aldı, bunu ben kendi başıma mı yapmışım, bu kadar işi Veli KÜÇÜK olarak tek başına mı yapmışım, yani eğer beni gönderirlerse, ben de konuşacağımı konuşurum…” dediğini, sonrasında da Mehmet AĞAR’ı Sami HOŞTAN’ın uyarmış olabileceğini söylediğini, Kuzey Irak’ta yaşayan Hüsamettin TÜRKMEN’in Veli KÜÇÜK’ e çalışan bir adam olduğunu, geçmişte Veli KÜÇÜK’ ün bu şahıs ve grubunu istihbarat amaçlı kullandığını, bir gün Hüsamettin TÜRKMEN ile yaptığı sohbette kendisine, Kuzey Irak’ tan toplanan uyuşturucuyu İskenderun’ da serbest bölge limanına götürdükleri sırada polis tarafından durdurulduğunu, bunun üzerine Veli KÜÇÜK’ü aradığını, onun da Diyarbakır’ dan bazı subayları göndererek malı aldırıp İskenderun’a götürttüğünü, uyuşturucunun miktarını bilmediğini, ancak Sami HOŞTAN’a ait olduğunu, Doğu PERİNÇEK’den Sami HOŞTAN’ın hap işi yaptığını öğrendiğini, Doğu PERİNÇEK’in isteği üzerine bu konuyu Veli KÜÇÜK’e anlattığını, onunda “ben her zaman bunun dosyasını temizleyemem, Sami’yi Ömer Lütfü TOPAL’ ın yerine koyarak biz hata yaptık’ dediğini, Veli KÜÇÜK’ün bilgisi dahilinde, Sami HOŞTAN’ la ilgili olarak, Fransız İstihbaratı (OJD) Türkiye sorumlusu ile görüştüğünü, görüşme talebinin OJD den geldiğini, Doğu PERİNÇEK, Doğan DUYAR (Hasan YALÇIN’ın yardımcısı ve Paris muhabiri) vasıtası ile Palas Otelinde bir görüşme yaptıklarını, Fransız İstihbarat sorumlusunun, “Sami HOŞTAN’ın uyuşturucu işi yaptığını, Veli KÜÇÜK’ün de uzun zamandır buna sahip çıktığını, askerlerin uyuşturucu işine yıllardır yol verdiğini, JİTEM’in uyuşturucu trafiğinde yer aldığını anlatarak Sami HOŞTAN ile görüşmek istediğini, kendisinin de Sami HOŞTAN’ın telefonundan aradığını, fakat Sami HOŞTAN’ın kendisine kızarak “Veli abiye sor eğer bir şey varsa Veli abi açıklasın’ dediğini, bu görüşmeden sonra şahısların yanından ayrılarak Drej Ali’nin Bakırköydeki bürosunda Sami HOŞTAN ile buluştuklarını ve konuyu anlattığını, bu arada Veli KÜÇÜK’e bilgi verdiğini Veli KÜÇÜK’ün de “Sami HOŞTAN’a görüşme yapmamasını’ söylediğini, kendisine de “Doğu’ ya söyle Fransız istihbaratından gelenleri yönlendirsin, askerler yapmıyor desin’ dediğiğini, söylemiştir.
Veli KÜÇÜK, Hüsamettin TÜRKMEN’i 1976 yılından buyana tanıdığını, bu şahsın İskenderun’ dan evli olduğunu, Irak kökenli olduğu için, Irak’a gidip geldiğini, kendisinin de bu şahıstan istihbari faaliyetler için bilgi aldığını, halen de Irak’la irtibatının devam ettiğini, İstanbul’a geldiğinde kendisini aradığını, bu şahsın uyuşturucuyla ilgisi olduğunu hiç duymadığını, Tuncay GÜNEY’in iddialarının hayal mahsulü olduğunu, beyan etmiştir.
Sedat PEKER çıkar amaçlı suç örgütü lideri olduğundan bahisle yargılanıp hüküm giymiştir ve halen bu suçtan tutuklu bulunmaktadır. Soruşturmada toplanan delillerden Ergenekon yöneticilerinden olan Veli KÜÇÜK, Muzaffer TEKİN ve Mehmet Fikri KARADAĞ ile bağlantılı olduğu anlaşılmıştır. Yine soruşturma kapsamında tespit edilen iletişim tespitlerinde Sedat PEKER ile Veli KÜÇÜK arasında “Veli Abi”, “Sedat’ım” hitapları bulunduğu, Sedat PEKER’ in her zaman Veli KÜÇÜK’ ün emrinde olduğunu söylediği, Veli KÜÇÜK’e şoförlük yapan Emin Caner YİĞİT’i temin ederek maaşını verdiği, Veli KÜÇÜK’ün vereceği konferansa katılacak adam bularak kalabalık görünmesiyle dahi ilgilendiği, Veli KÜÇÜK’ ün yurtdışına gidiş gelişlerini Sedat PEKER anlattığı, Veli KÜÇÜK’ ün Sedat PEKER’e Orta Asyadaki Türk Cumhuriyetlerinde örgütlenmeye ilişkin görevler verdiği, Veli KÜÇÜK’ün şöförünün maaşını Sedat PEKER’ in ödediği anlaşılmaktadır. Bu tespitlere karşın Veli KÜÇÜK Sedat PEKER’i babasından dolayı tanıdığını, babası rahmetli olduktan sonra birkaç kez görüştüğünü 5 , 6 yıldır da görüşmediğini söyleyerek ilişkilerinin asgari düzeyde olduğunu belirtmiştir. Kutlu Savaş tarafından hazırlanan Susurluk raporunda “Çeteler” başlığı altında “... Sedat PEKER, Veli KÜÇÜK’ü pek çok kere arıyor. Telefon ayrıntı faturalarının toplamının ise, bu kişilerin legal gelirlerini aştığı görülecektir…” şeklindeki tespitlere yer verilmiştir.
Mehmet Fikri KARADAĞ, Sedat PEKER’le kendisini Muzaffer TEKİN’ in tanıştırdığını, Muzaffer TEKİN’in, Sedat PEKER’i kendisine “Türkçü, vatansever birisi” olarak tanıttığını, Muzaffer TEKİN ile birlikte hapisten yeni çıktığı dönemde hastanede ziyaretine gittiklerini, daha sonra Sedat PEKER’in kendisi ve Muzaffer TEKİN’i Beylerbeyi sahilinde yalıdan bozma bir yere davet ettiğini, orada sohbet ettiklerini, ilerleyen dönem içersinde Sedat PEKER’in kendilerini tekrar yemeğe çağırdığını, Muzaffer TEKİN’ in bürosunda oturmakta iken sonradan adını Boğaç olarak öğrendiği bir şahsın gelerek kendilerini aldığını, birlikte Beykoz’da bulunan büyük bir bahçe içerisindeki eve gittiklerini, bu şekilde görüşmelerinin olduğunu söylemiş, Sedat PEKER’ in adamlarından biri olduğu iddia edilen kişiyle yaptığı bir telefon görüşmesinde Sedat PEKER hakkında “Reis nasıl, iyi mi, selam söyle” dediği tespit edilmiştir.
Muzaffer TEKİN, Sedat PEKER ile İstanbul Hilton Otelinde düzenlenen Öztürkler gecesinde tanıştığını, o dönemde kendisini iş adamı olarak bildiğini, birkaç kez görüştüklerini söylemiştir.
Soruşturma kapsamında yetkili murakıplarca yapılan malvarlığı çalışmasına göre, Veli KÜÇÜK’ ün hesabına para yatırırdığı tespit edilen Mehmet isimli şahsın Sedat PEKER liderliğindeki suç örgütüne üye olmaktan ceza aldığı anlaşılmıştır.
Veli KÜÇÜK’ e ait ajandanın 03 Kasım Perşembe tarihli sayfasında “Sedat’ın Dosyası Yargıtay 6. Dairede” notu yazdığı tespit edilmiş, Veli KÜÇÜK bu notla ilgili olarak, Avukat Hakkı KURTULUŞ’un kendisini ziyaret için yanına geldiğinde Sedat’ın dosyasının Yargıtay 6. Dairede olduğunu söylediğini, kendisinin de alışkanlık olduğundan ajandasına yazdığını, fakat Hakkı KURTULUŞ’un söylediği Sedat’ın Sedat BUCAK’mı yoksa Sedat PEKER’mi olduğunu tam olarak hatırlamadığını, söylemiştir.
Sedat PEKER tarafından 22 Mayıs 2002 tarihinde İstanbul Hilton Otelinde düzenlenen “Turan Gecesi” ne 1500 davetlinin katıldığı, gecede Kızıl Elma ülküsünün anıldığı, öztürkler.com. isimli internet sitesinin diğer Türk devletleriyle birleştirici bir amaç taşıyacağı mesajı verildiği, gecede yaşayan Türk’çüler olarak Korkut EKEN, Veli KÜÇÜK, Muhittin FİSUNOĞLU ve Abdulhaluk ÇAY’a plaket verildiği anlaşılmıştır.
Tuncay GÜNEY kendisi ile İstanbul Emniyet Müdürlüğü Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğünde 2001 yılında yapılan mülakatta konu ile ilgili olarak özetle; Sedat PEKER’in 23 yaşından itibaren Veli KÜÇÜK’ün yanında olduğunu, Veli KÜÇÜK’ le tanışmasından sonra örgütlenmeye başladığını, örgütlenme tarzının diğer mafya gruplarına benzemediğini, her kurumda ve farklı konumlarda adamlarının olduğunu ve çevreye yüklü miktarlarda para dağıttığını, Veli KÜÇÜK’ ün mafya yapılanması olarak ilk sıraya Sedat PEKER’ i koyduğunu, çünkü Sedat PEKER’in laftan çıkmayıp söz dinleyen, bir dediğini iki yapmayan, oğlu gibi sevdiği bir kişi olduğunu, Sedat PEKER’ in depremzedelere yardım etmesi ve halka bazı yardımlarda bulunmasının Veli KÜÇÜK’ ün teorisi olduğunu, Sedat PEKER’ in de bu teori üzerinden hareket ettiğini, söylemiştir.
Semih Tufan GÜLALTAY halen çıkar amaçlı suç örgütü kurmak ve bağlı suçlardan dolayı tutuklu olarak yargılanmaktadır. Soruşturmada elde edilen delilere göre Ergenekon yöneticilerinden olan Muzaffer TEKİN, Mehmet Fikri KARADAĞ, Sevgi ERENEROL ve Veli KÜÇÜK’ ün ilişki içersinde oldukğu anlaşılmaktadır. Semih Tufan GÜLALTAY ifadesinde özetle, 1998 yılında Akın BİRDAL’ a yapılan saldırıyı azmettirmekten dolayı 4,5 yıl ceza yattığını, tahliye olduktan sonra bir dönem Ulusal Birlik Partisi’nin genel başkanlığını yaptığını, ancak daha sonra sabıkası nedeni ile bu partiden ayrılarak Ulusal Birlik Platformunu kurduğunu, istihbaratçı olarak tanıdığı Yeşil (Kod) Mahmut YILDIRIM ile henüz aranmadığı dönemde bir iki kez görüştüğünü, Mete YALAZANGİL 'in tutuklu olduğu dönemde Yozgat ve Kastamonu Cezaevinde ziyaretine geldiğini, Muzaffer TEKİN’i Akın BİRDAL olayından dolayı tutuklanan devre arkadaşı Emekli Binbaşı Namık OZANSOY’u cezaevinde ziyarete geldiğinde tanıdığını, tahliye olduktan sonra Muzaffer TEKİN ile görüştüklerini, ara sıra kendisinin Küçükyalı’ daki bürosuna çay içmeye geldiğini, Mehmet Fikri KARADAĞ' ın da Muzaffer TEKİN ile birlikte iş yerine geldiğini, Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Başkanı olan Şener ERUYGUR’ un aynı zamanda Ulusal Birlik Platformunun Ankara başkanı olduğunu, Sevgi ERENEROL'u, Muzaffer TEKİN aracılığı ile tanıdığını, birlikte Türk Solu Dergisinin bir toplantısına katıldıklarını ayrıca daveti üzerine Türk Ortodoks Patrikhanesindeki Paskalya yemeğine katıldığını, Veli KÜÇÜK ile tanışmadıklarını, kardeşi Emre GÜLAYTAY'ın Veli KÜÇÜK ile bir tanışıklığı olduğunu bilmediğini, Tuncay GÜNEY'in Yozgat Cezaevinde iken kendisini ziyarete gelerek kendisini Veli KÜÇÜK' ün emrinde çalışan Özel Harp Dairesinde istihbarat görevlisi binbaşı olarak tanıttığını, bu görüşmede Tuncay GÜNEY'in kendisinde bazı işler yaptırabilecek türde insanlar aradığı izlenimi bıraktığını, söylemiştir.
Semih Tufan GÜLALTAY’ ın 25.02.2007 tarihinde Taksim meydanında düzenlenen mitinge Veli KÜÇÜK, Muzaffer TEKİN, Sevgi ERENEROL ve Kemal KERİNÇSİZ ile birlikte katıldığı tespit edilmiştir.
Semih Tufan GÜLALTAY’ ın lideri olduğu iddia edilen çıkar amaçlı suç örgütüne yönelik soruşturma kapsamında tespit edilen iletişimlerde, Semih Tufan GÜLALTAY ’ ın kardeşi Emre GÜLALTAY’ ın kendisinin bir yakınını yasadışı olduğu anlaşılan bir tahsilât girişiminden dolayı mağdur ettiğini söyleyen kişinin “…Şimdi bizim yeğene biz derin devletiz hesabına bazı hareketler yapmış…”, “…Muzaffer Abiye gidiyorum, Tekin' e, oraya gelecekler hepsi…”, “Benim yeğenime böyle tahsilat olurmu ya. Muzaffer TEKİN' e çağıracam Emre’ yi…” dediği, tespit edilmiştir. Yine aynı soruşturmada şikayetçi konumunda bulunan Esra Feride GÖKÇİMEN’in özetle, Danıştay saldırısından iki gün önce Muzaffer TEKİN’in yanında 4-5 kişilik bir grup ile Semih Tufan GÜLALTAY’ın ofisine gelerek saatlerce toplantı yaptıklarını, Muzaffer TEKİN’ in bu binaya sık sık geldiğini, yine Danıştay saldırısı tetikçisi Alparslan ARSLAN’ın da olaydan önce bu binaya kalabalık bir grupla geldiğini gördüğünü, Danıştay Saldırısının gerçekleştiği günün gecesi Veli Kılıç ve Sami Alper Eren’ in ayrı ayrı kendisini arayıp Semih Tufan GÜLALTAY’ ın talimatı olduğunu söyleyip Muzaffer TEKİN, Savaşhan TOSUNOĞLU, Mahmut AYDIN ve soyadını hatırlayamadığı Mahmut’ un isimlerini ulusalbirlikkomitesi.com sitesinde bulunan kurucu üyeler listesinden silmesini istediklerini, söylemiştir.
Mehmet Fikri KARADAĞ, Semih Tufan GÜLALTAY hapisteyken kardeşi Emre GÜLALTAY’ı Muzaffer TEKİN’in bürosunda tanıdığını, cezaevinden çıktıktan sonra Muzaffer TEKİN veya tek başına en az 10 defa görüştüğünü, bu görüşmelerin bazılarında kendisinin resmi kıyafetli olduğunu, Semih Tufan’la Ulusal Birlik Partisinin kurulması aşamasında görüş alışverişlerinde bulunduklarını hatta partinin ismini birlikte koyduklarını, birlikte Ankara’ya giderek bazı şahıslarla görüşme yaptıklarını, söylemiştir. Muzaffer TEKİN, Akın BİRDAL suikastından dolayı aranan Semih Tufan GÜLALTAY’ı evinde saklamadığını, ancak bu kişiyi saklayan Emekli Binbaşı Mahmut Zihni OZANSOY’ un kendisinin arkadaşı olduğunu, Semih Semih Tufan GÜLALTAY’ın cezaevi döneminde ailesi ile ilgilendiğini, 2003 yılında tahliye olduktan sonra tekrar irtibat kurduklarını ancak yaklaşık üç senedir görüşmediklerini, söylemiştir.
Tuncay GÜNEY kendisi ile İstanbul Emniyet Müdürlüğü Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğünde 2001 yılında yapılan mülakatta konu ile ilgili olarak özetle; Akın BİRDAL’ın Kuzey Irak’ takı uyuşturucu anlaşmazlığından dolayı Yeşil (Kod) Mahmut YILDIRIM’ ın emri ile vurulduğunu, Yeşil’in Veli KÜÇÜK’ün adamı olduğunu, Yeşil’ in adamının da Cengiz Astsubay olduğunu, Semih Tufan GÜLALTAY’ ın Akın BİRAL’ı vurmaktan yakalanıp ceza evine konulduğunu, Semih Tufan’ın kardeşi Emre GÜLALTAY’ın Korkmaz YİĞİT’i sıkıştırdığını, bunun üzerine Veli KÜÇÜK’ ün Emre yi yanına çağırdığını, Emre GÜLALTAY’ın Veli KÜÇÜK’ün karşısında “iki büklüm oturarak” bir emri olup olmadığını sorduğunu beyan, etmiştir.
“Drej” lakaplı Ali YASAK Çıkar amaçlı silahlı suç örgütü kurmak, gasp, adam öldürmeye tam teşebbüs, tehdit suçlarından hüküm giymiştir. Soruşturmada elde edilen delilere göre Ali YASAK ile Ergenekon yöneticilerinden olan Veli KÜÇÜK’ ün ilişki içersinde olduğu anlaşılmaktadır. Ali YASAK 1999 yılında tesadüfen Veli KÜÇÜK’le tanıştığını, 1–2 sene sonra yine tesadüfen Avcılık Kulübünde karşılaşıp selamlaştıklarını, bunun haricinde Veli KÜÇÜK ile ne telefonla ne de yüzyüze görüşme yapmadığını, Sami HOŞTAN'ı kardeşinin düğününe geldiği için tanıdığını, ara sıra telefonla görüştüklerini, Tuncay GÜNEY’ i ise tanımadığını, Susurluk kazasının olduğu dönemde henüz Veli KÜÇÜK ile tanışmadıklarını, kazayı hatırlamadığı birisinin haber vermesi üzerine olay yerine gittiğini, Abdullah ÇATLI’ yı kendisinin Ülkü Ocaklarında faaliyet gösterdiği dönemden tanıdığını, 1979 yılından sonra ise görüşmediklerini, kazada ölenlerin Susurluk adliyesine götürüldüğünü duyduğundan Adliyeye gittiğini, burada Sami HOŞTAN, Ayhan ÇARKIN ve isimlerini hatırlayamadığı kalabalık bir grubun olduğunu gördüğünü, bu grup ile birlikte Abdullah ÇATLI' nın cenazesini alarak Nevşehir'e götürdüklerini, kaza yapan araç içerisinde olduğu söylenen çantadan haberi olmadığını, Tuncay GÜNEY’in bu konudaki beyanlarının yalan olduğunu söylemiştir. Veli KÜÇÜK, Ali YASAK ile sadece iki kez karşılaştığını, Sami HOŞTAN Ali YASAK ile kardeşi Mehmet YASAK’ın düğününde tanıştıklarını, kendisi ile herhangi bir işi olmadığını, Susurluk davasından olayı yattığı cezaevinden 2002 yılında çıktıktan sonra Bakırköy' deki ofisine geçmiş olsuna geldiğini söylemişlerdir.
Tuncay GÜNEY kendisi ile İstanbul Emniyet Müdürlüğü Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğünde 2001 yılında yapılan mülakatta konu ile ilgili olarak özetle; Veli KÜÇÜK’ ün Giresun’ da görevli olduğu dönemde oranın Kurmay Başkanı, bir Albayın ve kendisinin birlikte olduğu ortamda televizyonda Veli KÜÇÜK’ le ilgili bir haber dinlediklerini, Veli KÜÇÜK’ün burada “…Mehmet AĞAR’ da ölecekti biliyorsun, o gün onlar oteldeydiler, bunların aslında hep beraber gitmeleri, o kazada olmaları gerekiyordu, bizimkiler öbür arkadaki arabadaydılar, Allah’ tan o çantayı Drej Ali aldı, bunu ben kendi başıma mı yapmışım, bu kadar işi Veli KÜÇÜK olarak tek başına mı yapmışım, yani eğer beni gönderirlerse, ben de konuşacağımı konuşurum…” dediğini, Susurluk’ taki kaza yerine ilk gidenin Drej Ali olduğunu, Veli KÜÇÜK’ ün orada bulunan görevlileri arayarak, cenazenin Drej’e teslim edilmesini söylediğini, Veli KÜÇÜK’ ün olay sonrasında “Allahtan biz o çantayı şey yaptık, eğer çanta başkalarının eline geçseydi mahvolurduk, bizi bertaraf ederlerdi” dediğini, Drej Ali’nin kendisine “Abdullah ÇATLI yemek yediğimiz faturalardan harcadığımız fişlere kadar notlarını tutardı” diyerek bütün belgelerinin çanta içersinde olduğunu, “Çantayı yukarıya abiye gönderdim” diyerek Veli KÜÇÜK’e gönderdiğini ima ettiğini, ayrıca Sami HOŞTAN’ ın uyuşturucu meselesi ile ilgili Drej Ali’ nin Bakırköy’ deki bürosunda Sami HOŞTAN ile buluşarak görüşme yaptıklarını, söylemiştir.
Soruşturmada elde edilen Birleşik Komün Girişim, İstanbul–27 Haziran 2000 isimli örgüt dokümanının son sayfasında; “Sayın Ali YASAK” hitabı altında “…Öncelikle son derece memnuniyet verici içten yaklaşıklarınızın titiz ve ciddi bir dikkatle değerlendirmeye alındığını bilmenizi isteriz. Ticari şirket girişim önerileriniz kurumumuza bir rapor olarak sunulmuştur. Raporlarda yer alan öneriler dayanışma prensipleriyle değerlendirilmiştir. Özetle ifade edilen hususların dikkate alınması önemle rica edilir. Başarılı çalışmalarınızın devamlılığını dileriz. Ekte bilgilerinize sunulan Lobi kodlu doküman Birleşik Komün’ün amaçlarını açıklıkla ortaya koymaktadır. Saygılarımızla. Birleşik Komün…” yazdığı görülmüştür. Yine soruşturmada Protokol A.Ş. Uluslararası Halkla İlişkiler Şirketi Projesi ve Securıty A.Ş.Uluslararası Güvenlik Şirketi Projesi, İstanbul–26 Haziran 2000 isimli örgüt dokümanları ele geçirilmiş, içeriklerinin incelenmelerinden bu iki dokümanın Ali YASAK tarafından hazırlanıp Ergenekon’a sunulduğu, örgütün de bir değerlendirme yaparak Birleşik Komün Girişim, İstanbul–27 Haziran 2000 dokümanı içerisinde Ali YASAK’ a cevap verdiği anlaşılmıştır.
Ergenekon’ a bağlı veya kontolü altındaki çıkar amaçlı suç örgütleri yönetici ve üyelerinin, Ergenekon’un derin devlet olduğunu, kendilerinin de derin devlete çalıştıklarını dile getirerek bir taraftan çevrelerine korku salıp çıkar sağlamaya, diğer taraftan da kendilerini güçlü göstermeye çalıştıkları, örneğin Sedat PEKER’in Güler KÖMÜRCÜ ile yaptığı bir telefon görüşmesinde söylediği gibi, geçmişte kahvehane tarama gibi eylemleri derin devlet adına yaptıklarına inandıkları, yine Cumhuriyet başsavcılığımıza ihbar yolu ile gelen CD deki ; 2000 yılında Uşak Cezaevi isyanı sırasında Nuri ERGİN’in kiremit renkli bir binanın penceresinden çıkarak sağ elini yukarı doğru kaldırıp işaret parmağını sallayarak “Bu devlet bana Mustafa DUYAR’ı öldürttü, ben öldürttüm, şimdi canlı söylüyorum”, Vedat ERGİN’in de “Biz bu devlet için mermi sıktık, Hem de sizin için, Hem de asker için” dedikleri, devamında Vedat ERGİN’ in “Bak bak” sözleri ile birine seslendikten sonra “Veli Abi’yi ara, Veli Küçük’ü ara. Bizi sor, Başka bir şey söylemiyorum. Allah’a emanet olun...” sözlerinden de anlaşılacağı gibi Sabancı Suikastı faili Mustafa DUYAR’ı devlet adına öldürdüklerine inandıkları anlaşılmaktadır.
Ergenekon yapılanmasının bazı silahlı eylemleri mafya gruplarına havale ederek olayın gerçek azmettirticisi olan örgüt ve yöneticilerinin deşifre olmasını önlemek, uyuşturucu, çek senet tahsilâtı, haraç alma gibi birçok illegal faaliyet ile yüksek miktarda haksız kazanç elde eden mafya gruplarının kazancından örgüt adına yararlanmak, legal görünümlü gösteri, yürüyüş ve benzer faaliyetlerde örgüt amaçları doğrultusunda ve gerektiğinde toplumda huzursuzluk, kargaşa çıkartmak amacında olduğu anlaşılmaktadır.
Dostları ilə paylaş: |