1. T. C. İStanbul cumhuriyet başsavciliğI



Yüklə 14,92 Mb.
səhifə110/230
tarix30.04.2018
ölçüsü14,92 Mb.
#49575
1   ...   106   107   108   109   110   111   112   113   ...   230

İB: iyi de Mustafa (sohbetin 10-15. dakikasından sonra Sayın Balbay yerine Mustafa demeye başladı) biz öne çıkmak istemiyoruz. Sen bizi tuttun manşetlere çıkardın.

MB: Efendim konu Kıbrıs, ulusal güvenliğimiz açısından da önemli bir konu. İç politikayla ilgili bir yasa çalışmasında sizin görüşlerinizi alıp manşet yapsak, haklısınız. Biz bu konularda öne çıkmak istemiyoruz, diyebilirsiniz. Ama Kıbrıs konusunda öne çıkmayacaksınız da hangi konuda öne çıkacaksınız

İB: Mustafa sen biliyor musun biz aylardır Kıbrıs'la yatıp Kıbrıs'la kalkıyoruz. Bu konuda kesinlikle kabul edemeyeceğimiz şeyler var. Elbette bizim çok hassas olduğumuz bir konu. Ama biz bunu öne çıkmadan, kamuoyu önünde tartışmalı hale getirmeden çözmek istiyoruz. Yoksa Kıbrıs'ta bizim kesin çizgilerimizin dışında bir şey yapılmasına izin vermeyiz. bu konuda bize güvenin yav.

MB: tabii ki güveniyoruz ama dışişlerinin bir çalışması şekillendikten sonra, bunlar medyayı arkasına alırsa, geri dönülmez bir noktaya gelebilir. Yani, sizin kırmızı çizgilerinizi kapalı kapılar ardında ifade etmeniz sonuç vermeyebilir. Açıkçası bunun endişe içindeyiz... Bunları ben sadece Mustafa BALBAY olarak söylüyor değilim, gazetemizde Cüneyt ARCAYÜREK'ler, Mümtaz SOYSAL'lar var. Genel hassasiyetimizle ilgili sıcak bir konu olduğu için biz durumu manşete çıkardık.



İB: biz şu aşamada tamam kapalı kapılar ardında götürüyoruz çalışmayı ama sizin dediğiniz gibi iş geri dönülmez bir noktaya gelirse, tutumumuzu değiştiririz. Gerekirse ben çıkarım, Kıbrıs konusunda olması gerekenler şu, ama hükümet şöyle davrandı derim. İnanın buna. Ama çalışmalar sürerken, şu aşamada, biz hükümetle, dışişleriyle çatışan durumla olmak istemiyoruz... Şimdi, olan oldu... Sonuç olarak biz zarar gördük. Size sormamam gereken bir şey olduğunu biliyorum ama bu haberi size kim verdi

MB: sormamam gerektiğini biliyorum dediniz, iyi dediniz. Lütfen bu konuda bir şey sormayın.

İB: bu bizim için çok önemli. Bir kaçak var. İçimizde bir durum var. Bunu bulmamız lazım. Bize yardımcı olun. Size bu belgeleri kim verdi

MB: Sayın Başbuğ, size yalan söylememi istemezsiniz. Hoş da olmaz. Lütfen konunun yu yanına girmeyelim.

İB: Mustafa biz bunu bulmak için, bak, nasıl diyeyim, kıvranıyoruz... bulmamız gerek... Size bunu veren üniformalı mı



MB: Sayın Başbuğ bu çalışma bu karargahta yapıldığına göre, biz size ne diyeyim... Şimdi tutup, Meteoroloji Genel Müdürlüğünden biri verdi mi diyeyim. Gerçekten konunun bu yanını kapatalım.

İB: elinizde başka ne var

MB: Kıbrıs konusunda çok şey var... Bir bölümünü yayımladık. Siz de biliyorsunuz... Kıbrıs Türkiye'nin genel güvenliği açısından önemli olduğu için Hava Kuvvetlerinin çalışmaları, Deniz Kuvvetlerinin çalışmaları var, tabii Kara Kuvvetlerinin var... Bütün bunların üstünde Genelkurmay Başkanlığı Plan Prensipler Dairesi Kıbrıs Şubesinin de çalışmaları var.

İB: sen bunlardan haberdar mısın

MB: evet.



İB: elinde belge olarak ne var.

MB: Sayın Başbuğ ben bu konunun merkezinde olan kişi olmak istemiyorum. Şuna inanın ben kişi olarak öne çıkmaya meraklı biri değilim. Ama bize, gazetenin hassasiyet gösterdiği konularla ilgili bilgi belge çok gelir... Örneğin, irtica ile ilgili, laiklikle ilgili, Kıbrıs'la ilgili doğal olarak çok kaynağımız var.

İB: Mustafa size bunu veren, bakarsınız casusluk yapar, başkalarıyla da temas kurar... Bizim bunu mutlaka bulmamız lazım. Lütffen bize yardımcı ol. Bak, lütfen diyorum sana..

MB: bizim kaynaklarımızın yurtseverliğinden en ufak bir şüpremiz yok. Biz de bu haberleri yaparken doğal olarak işin gazetecilik yönündeyiz ama, başta da dediğim gibi ulusal çıkarlarımızı da gözeten bir hassasiyetimiz var.

İB: yav bize güvenin. Sizin hassas olduğunuz konular bizim de üstüne titrediğimiz şeylerdir... Sizin haberi yaparkenki samimiyetinizden en ufak bir şüphemiz yok. Zaten şüphemiz olsaydı, siz burada olmazdınız. Biz 5 Ocak günü o açıklamayı yaparken de sizi yalanlayan bir üslup kullanmadık.

MB: o açıklama bence çok talihsizdi. Eğer siz o açıklamayı yapmasaydınız biz de işte belgeler diye ertesi gün tam sayfa yapmayacaktık. Dışişlerinin açıklaması o kadar da dikkatimizde değildi. Ama onlar saat 13.30 gibi açıklama yaptı. Çok paralelini siz saat 16.00'da yaptınız.

İB: bizimki yalanlama değildi, açıklayıcıydı.

MB: ama oradaki gerçekleri yansıtmıyor' sözleri hemen medya tarafından yayanlama olarak algılandı. Zaten buna müsaitler. Üstelik sadece yalanlama da demediler, cumhuriyet yalanlandı dediler.

İB: getirelim açıklamayı, birlikte okuyalım... (emir subayı açıklamayı getirdi. okuduk, baştaki tümcelerin haberi onayladığını konuştuk) biz bu kadarını yapmak zorundaydık. Çünkü orada ağır ifadeler de vardı... Bir defa bu çalışma, sizin elinizdeki çalışma bizim sonuç çalımamız değil. o çalışma bana geldi.

MB: zaten hitab bölümünde sizin adınız var.

İB: nasıl

MB: yani belgenin, Andıçın, ya da çalışmanın diyelim, kime' bölümünde Org. ilker BAŞBUĞ yazıyor, kimden' bölümünde de, Genelkurmay Plan Prensipler Dairesi Kıbrıs Şubesi yazıyor. Altında da şube müdürü Albay Hayri B.'in adı var.

İB: Mustafa kim verdi bunu sana

MB: efendim lütfen dönmeyelim buna tekrar... Bakın güzel güzel konuyu aydınlatıyoruz.

İB: benim söylemeye çalıştığım şu, bu belge bizim en son görüşümüzün aynısı değil. Bu belgeyle paralel yanlar var, paralel olmayan yanlar var. Ama, aynısı değil.

MB: hangi yönlerini paylaşıyorsunuz, hangi yönlerini paylaşmıyorsunuz, onu da yazalım.

İB: yok, aman aman, zaten bu görüşmemiz tamamen özel... Hiçbir şekilde yazılması için bir şey söylemiyorum. Ben tek tek gazetecilere açıklama yapmam... Şimdi biz bu belgeyi size kimin verdiğini söylemeyecek minisiniz, en azından yardımcı olmayacak mınısız

MB: Sayın Başbuğ, yapmayın. Beni kendini naza çeken, bir şeyi söylemek için nazlanan ya da sizi refüze eden kişi durumuna düşürmeyin. Ben kaynak söyleyemem, kaynağı ima edemem.

İB: peki şu benim üniformayı mı giyiyordu, onu söyleyin bari



MB: sizin kaç beden giydiğinizi bilmiyorum. O yüzden sizinle aynı üniformayı giyip giymediğini bilemem.

İB: yani üniformalı diyorsunuz

MB: sayın Başbuğ bu belge Genelkurmay Karargahında hazırlandığına göre, sanırım sizin de akıl yürüterek vardığınız bazı sonuçlar vardır. Şimdi ben bu belgeyi Tapu Kadastro Genel Müdürlüğünden aldım desem, inanacak mısınız

İB: (bir saati aşmıştık) paki şunu konuşalım... Bunu durumu nasıl düzelteceğiz

MB: bir öneriniz var mı

İB: birlikte konuşalım... Şimdi sizin elinizdeki belge, bizim son çalımamız değil.

MB: isterseniz belgeler diyelim.

İB: anladığımı kadarıyla ciddi bir kaynağınız var.

MB: yani kaynaklar.



İB: sizin elinizdekiler bizim bir katımızda yapılmış, yararlanılmış çalışmalar. Bizim bunu kamuoyuna böyle açıklamamız gerekiyor. Yani, evet bu tür çalışmalar vardır. Bunlar genelkurmay karargahında yapılmıştır. Komuta kadamesi bundan yararlanmıştır, ama sizdeki çalışma belli bir katta kalmıştık.

MB: Sayın Başbuğ böyle bir açıklama yaparsanız, bu kez karargahın altı ile üstü ayrı mı düşünüyor sorusu daha derin sorulur. Tabii yine de siz bilirsiniz. Bendeki belge, sıradan bir kıta çalışması değil, Genelkurmay Plan Prensipler Dairesi Kıbrıs Şubesinin. Yani sizin buradaki uzmanlarınızın çalışması. Üstelik onlar bu çalışmayı yaparken yanlarına Deniz Kuvvetlerinden bir Amirali de aldılar. Yani belgede onun da imzası var. Üstelik, hitap bölümünde sizin adınızın olduğu bir belge çok da alt düzey bir çalışma olarak algılanmaz. Kesinlikle yanlış anlamayın ama eğer siz bu belge alt düzey bir çalışma diye açıklama yaparsanız, biz bu kez belgelerin tamamını da açıklayıp, başındaki sonundeki isimleri de kamuoyuna duyururuz. Bunu, belgenen çok sıradan, alt düzey bir çalışma olmadığını kanıtlamak durumunda bırakmayın bizi.

İB: anlıyorum. Şu anda sizinle konuşarak bir yere varmaya çalışıyoruz zaten. Başta da söyledim biz sizi TSK'yi seven, iyiliğini isteyen kişiler arasında görüyoruz... Belki karşı taraftakilerle de temas kurmalı.

MB: yani kimlerle

İB: bizim gibi düşünmeyenlerle... Belki görüşmelerle, diyalogla onlar da bizi anlar... yani bir düşünce olarak söylüyorum.

MB: tabii sizin kararınız ama, karşı tarafta bir kemikleşme olduğu da dikkatinizi çekiyordur.

İB: konumuza dönelim... Peki biz açıklama yapmasak da, siz elinizdeki belgenin komuta katının görüşü olmadığını, yararlanılan bir belge olduğunu yazamaz mısınız

MB: diyelim ki yazdım. Bunun hemen ardından, az önce söylediğim gibi, o zaman kamuta katı ne düşünüyor, sorusu gündeme gelmez mi

İB: tabii bu konuşulacaktır. Zaten kimileri öyle yazıyor... Ama ne yapmalı, bir şekilde bu belgeyle ilgili aydınlatıcı bir şey söylemek gerekiyor.

MB: kime

İB: yani herkes bunu soruyor. Gazeteler... Mustafa saat 11.30, ben bu görüşmeyi bir saat ya da bir saat 15 dakika olarak planlamıştım. Akşam tekrar görüşebilir miyiz... mesela 19.00 gibi.

MB: tabii olabilir... ben 19.00'da buradayım..

Saat 18.58'de karargaha giriş.

19.02'de emir subayı bekleme odasına geldi. Sayın Balbay, bu program dışı bir görüşmeydi, komutan traş oluyor. Buradan bir yere geçecek, birkaç dakika rica ediyoruz' dedi. 19.08'de odaya giriş.

MB: efendim tam traşın üstüne geldim... Ben de aslında traşı uzatacak değilim.

İB: (gülümseyerek) nerede kalmıştık... siz ne yapabilirsiniz, diyorduk.

MB: ben bir günlük yazı taslağında istediği tümcenin olduğu yeri gösterdim, Genelkurmay Karargahında Kıbrıs Şubesinde hazırlanan bir çalışma' dedim. Hazırlanan ve orada kalan bir çalışma, dedi... Üstünde konuşurken, kapı açıldı. Özkök geldi. Pardesüsünü de giymiş. Eldivenlerini takmamış. Ayağa kalktım. Enini sıktım. Nasılsınız, dedik karşılıklı. ne yapıyorsunuz, dedi. Malum konuyu konuşuyoruz, buyrunuz siz de dedim. Gülümsedi, siz enine boyuna konuşun, dedi. gitti

İB: bu kaynak bizim için çok önemli.

MB: ben görüşlerimizi söylemiştim.

İB: gün boyu siz de durum değerlendirmesi yapmış, bizi anlamışsınızdır

MB: sanıyorum siz de bizi anlamışsınızdır... Ben yineliyorum, sizin söyleyeceğiniz her şeye, yapacağınız her açıklamaya açığım. Bunu yazabiliriz

İB: yok hayır, siz tek başımıza öne çıkmak istemiyoruz. Hükümet bir yerde biz bir yerde görüntüsü vermek istemiyoruz. (sohbetin 15. dakikasından sonra artık konuyu değiştirdik... ırak'ı konuştuk. abd'nin durumunu konuştuk...)”

16 Ocak 2004 tarihli notta;

16 Ocak Cuma... İS'le ŞE'yle görüşme... sabah 9.30-10.4

İS: kritik bir dönem... Bunlar devletle tanışıyor. Bakarsınız, iktidarda kalmak için ne yapmamız gerekir diye düşünebilirler.

ŞE: yok efendim, siz kendi akıl ve mantık çizginiz içinde bunu söylüyorsunuz ama, benim bunlardan umudum yok... Bunların beyni uyuşmuş... Benim umudum yok...bunların yetişmesi böyle.

İS: tabii biz sizinleyiz. Siz bir bütün olarak hassassınız... Ama sizi bölünmüş göstermek isteyenler var. Bu çok önemli.



ŞE: ne dediğinizi çok iyi anlıyorum. ona dikkat ediyoruz.

İS: ben çok şey yaşadım. 9-11 yaşadık. Yani öyle bir şey olmasın isterim. Bir kez daha biz yenilen tarafta olursak, hiç istemiyorum. Bundan korkuyorum



ŞE: korkunuzu anlıyorum, endişeniz olmasın. Ona dikkat ediyoruz.

İS: burada uluslararası dengeler çok önemli. Çok önemli... ABD ne yapar? Bunlara destek veriyor.

ŞE: anlıyorum. Biz de ona dikkat ediyoruz. Bakıyoruz, şu aşamada öyle görünüyorlar ama, onlar düzeni kim sağlayacak ona bakar. Bizim onlara, bunların o kadar güçlü olmadığını anlatmamız lazım.

İS: MB önde şimdi. Onun kendisine çok dikkat etmesi lazım. Özel hayatına özen göstermesi lazım. Her türlü çamuru atabilirler

ŞE: evet, yakaşıklı ama, her yaklaşanın salt bu özelliği nedeniyle yaklaşmadığını bilmesi lazım... İşte CHP biraz hareketlendi. Geç oldu ama, iyi oldu. Şimdi KOÇU da arayıp tebrek edeceğim.

“SENER.TXT” isimli metin belgesi içerisinde;

5 Nisan 2004 tarihli notta;

“5.4.0 Pazartes

- İlhan abi aradı, yarın Turgay C.'in (TC) önerileri görüşülecek. Yeni bir şirket kuralım, önceki tüm yapıyı bitirelim diyor. Bu aynı zamanda gazeteyi tümüyle ona teslim etmek anlamına da gelebilir. Zekeriye T.’ le birlikte gideceğiz Temizel'le 31 Mart çarşamba günü öğle yemeği yedik. Abdullah Cevdet sokak Sava restoranda. Sonrasında bürosunda (Türkiye'nin Sorunları Vakfı) Cumhuriyet için yaptıkları hazırlıkları anlattı. Durum vahim. Verdiği bilgilerin özeti şöyle

1- TC'nin Cumhuriyeti ele geçirmesine ramak kalmış. Adam her şeyi mahsuplaşmayla çözmüz ama, bunu Cumhuriyettekiler iyi incelememiş. Adamın şirketteki payı yüzde 47 gibi. Yani yüzde 50'ye geçmesine az kalmış.

- TC cumhuriyete para koymuyor. Cumhuriyetin sırtından para kazanıyor. Size faturayı günlük kesiyor. Ama sizin gazete için bastığı kağıdı üç ay vadeyle alıyor.

- Gazete başına siz 413 bin lira fatura kesiyorsunuz. Oysa 403 bin lira kesmeniz gerekli. Gazete başına günlük 10 bin lira yılda milyarlar eder

- İlan işi rezalet. Bunu nasıl kabul ettiniz. Öncelikle adam sizi Yeni Asır, Takvimin yanına koymuş. 3. sınıf olmuşsunuz. Cumhuriyete bu yakışır mı? İlan geliri ağustos ayından itibaren yüzde 50 azalmış. Daha önce ayda ortalama 300 milyar lira ilan geliri varmış. Bu Gülbin E.nin yürüttüğü dönemde. Şimdi ortalama 150 milyar. Hatta daha altı. Bir ara 85 milyara kadar gerilemiş

- Gazetede ne kadar ilan çıktığını bilen yok. Çıkartıyoruz dediler. Geçen hafta 3 gün saatlerce çalıştık ve bilgileri ortaya çıkardık. Bir de baktık aslında gazetedeki ilan sayısı azalmamış, gelir azalmış. Bu nasıl oluyor, anlamak mümkün değil

- Vakfın durumu o kadar vahim ki, şu anda sizinle özel olarak ilgilenmek isteyen biri çıksa yönetim kuruluna işten el çektirebilir. El koyar. Devamında da ne olacağı bilinmez. İşin bu kadar vahim olduğunu bilin. Örneğin, vakıf gazetenin adını kiralamış. Ayda sanıyorum 15 milyar. Bu para yatmamış. Yatsa çok büyük bir gelir olacak. Yasaya göre bunun gecikme faizi ile birlikte yatması gerekiyor

- Gazete şu anda ayda yaklaşık 150-200 milyar lira zararda. Kabaca 800 milyar gelir bir trilyon gider var. Eğer reklam gelirinizi korusaydınız, başa baş geliyordu. yani adam size zarar ettirmiş..

- Kurtuluş var... biz plan yaptık. yeni bir yapılanma ve ek ürünler gerekli. Ek ürün ne olabilir. Buna kafa yorun... ek gazete, dergi ve benzer... eğer bununla ilgili bir plan sunarsanız ben sermaye bulabilirim. Ben iyi işletme kurarım. Benim geçmişte kurulmasına katkıda bulunduğum şirketler bugün iyi kar elde ediyor. Bunlar eski solcular... onlar bizim adımız önde olmasın, ama parayı da nereye, kime, niçin verdiğimizi bilelim diyorlar. en doğal hakları..”

4 Nisan 2004 tarihli notta;

“4.4.0 Paza

Büyük Anadolu Otelinde Mustafa ÖZBEK'le yemek... Ciddi beklenti içindeler. Askerin bir çıkış yapabileceğini düşünüyorlar. Ne olabilir, bilmiyorlar. Avrasya TV'nin kabloya girmemesine yanıyorlar. Denktaşın daha sert konuşmasını bekliyorlar. iş referanduma kalırsa evet çıkacağını düşünüyorlar..

Memetle de konuştuk... Merak etmeyin biz inanıyorum, planlıyoruz hayır çıkar diye düşünüyoruz. Zaten arkadaşlar gittiler. Çalışmaya başladılar. İlk gelen bilgiler de zaten bu yönde.

Yarınki toplantıda da BİRLE BİR bir görünüyor. Dört ayrı görünüyor. Her şey daha iyi ortaya çıkabilir. O durumdan sonra. Biz artık rahatız. İsviçredeki süreci etkilemek istemiyorlardı. Şimdi o bitti.

Onlara gelen bilgiye göre İsviçrede Türkiyeden giden gazetecilerle BM birlikte çalışmış. Nasıl sunulursa Türkiyeden olumlu hava çıkar ona bakmışlar. Yunanlı gazetecilerle de konuşup karşılıklı ne tür manşetler gerektiğini kararlaştırmışlar. kendi aralarında konuşup şöyle manşet atalım demişler..”



16 Mart 2004 tarihli notta;

“16.3.04 sal



Ç. le konuştuk... Tuncay ÖZKAN aramış, abi ben İstanbul TV yi alıyorum. Orada sizin üçlüyü aynen yapalım demiş. O da dur bakalım her şey belli olsun demiş. Özkök onu aramış önce emir subayı sonra kendisi. Üzüldüm demiş”

14 Mart 2004 tarihli notta;

“14.3.0


Mehmet İLHANLA uzun uzun konuştuk... Genel durumu kendi açısından iyi görüyor. Kesin olacak diyor. Bu karar verildi, şu aşamada bunu engelleyecek bir şey görünmüyor diyor. Bu durum bir karşı devrim hareketi ise, dünyanın hiçbir ülkesinde karşı devrim bu kadar kolay olmaz. Bunun bedelinin olması gerekir

Hürriyetteki haberi yapanla ilgili bilgiler verdi. İLGİNÇ..”

17 Mart 2004 tarihli notta;

“17.3.0


Levent abiden önce öğrenci Kürşatla görüştük..ahh ah, 28 Şubat yarım bırakıldı. Birini yaralı bırakmak kötüdür... O zaman pek kesim küstürüldü..amma kazanan biz olmalıyız..sizin arkanızda kim var kardeşim... bunu soruyorlar... şu Nurettinle konuşsan da o iddialarını bir de biz dinlesek..”

“Martın ikinci yarısı... Ziraatçi İbrahim... bu günlerde hareketli..Rıfatı çekmişler. Bak demişler böyle olmaz. O da tamam demiş. Galiba biri devre dışı bırakmışlar..

Martın ikinci yarısında İlker abi, Amerikaya gitti. Orada pek çok kesimle görüştü. Orada eşiti olabilecek bir kişiyle yemek yerken, karşı taraftaki dedi Artık ülkenizde laikliğe bu kadar katı bakmayın. Biz böyle düşünmüyoruz. Bu böyle olmaz. Biz de tutumunuzu biraz değiştirin. Bu anlamda biz Amerikan Karalar Partisini destekliyoruz.' Bizimki hemen buna karşı çıktı. Geleneksel durumu anlattı. O da ısrar edince yemek bitti. Hemen ardından telefon ettirip, son bölümü tutanaklardan çıkaralım dedi. Karşılıklı kabul edildi ama, ertesi gün hemen elçilikte bir basın toplantısı düzenleme gereği duydu..

Mart sonu...Kıbrıs'ta referanduma gitme olasılığına karşı önlemler alınıyor. Oraya belli gruplardan insanlar şimdiden gitmeye başladılar bile..artık karar tamam, baktılar ki olmuyor, diyecek ki arkadaşlar olmuyor. o zaman ben çekileyim, diyecek..

- Tabii bütün bunlardan Ahmet abinin de haberi olması lazım. Zaten uygun şekilde onu da bilgilendiriyorlardır”

“10 Şubat 2004 salı günü

Etimesgut Jandarma Eğitim ve Spor Tesislerinde (JEST) sohbet..saat 17.15-20.00 arası..

ŞE- arkadaşlar şöyle bir araya gelelim, ne oluyor, ne yapabiliriz, enerjimizi nasıl birleştirebiliriz, bir konuşalım dedim... hepimiz farklı yerlerde aynı şeyleri düşünen insanlarız ama, gücümüzü birleştirmediğimiz için bir sonuç alamıyoruz... öte yandan da bu iktidar yapacağı her şeyi yapıyor..

- Nedir, nasıl bir şey düşünüyorsunuz

ŞE- benim düşüncem şu... Birçok dernek var, gazeteciler var, memlekette olup bitene duyarlı insan var... Bunları bir araya getirmek gerekiyor... Mesela siz öncülük etseniz, burada üç kişi bir araya geldi, bu on olur, sonra 20 olur... Derneklere yön verilir... toplumu biraz duyarlılığa sürüklemek lazım..

- Valla paşam bu dediğiniz zor. Bu kuruluşları, kişileri bizlerin bir araya getirmesiyle alınacak bir sonuç göremiyoruz biz... Bir de bu iş gazete anlamında yazarlardan çok gazete yönetimlerinin işi... Şimdi biz yazdık, şu gazetede şu kadar yazar, ötekinde bu kadar yazar... Köşelerinde yazarlar, ama sonuç alınabilmesi için gazetenin bir yayın anlayışı olarak buna sahip çıkması lazım. O zaman çoğalır bu iş... Geçmişte de böyle olmuştu... 28 şubat döneminde mesela..

ŞE- arkadaşlar haklısınız da, ne yapacağız, ülke batıyor, size söyleyeyim... her şey kayıp gidiyor... ne yapacağız, bu batışı hep birlikte izleyecek miyiz? Olamaz böyle bir şey.

- o konuda haklısınız. Bizler de yazıyoruz... melesa Kıbrıs, gitti gider..

ŞE- evet Kıbrıs gidiyor... İş onunla da kalmayacak, arkasından Ege gelecek, sonra Güneydoğu'yu tartışılır hale getirecek... Gidiş bu... Ama öte yandan da Anadolu’da bir potansiyel var. Bana gelen tepkilerden, gidince karşılaştığım manzaradan bunu görüyorum... Bunu harekete geçirmenin yollarını bulmak lazım..

Kıbrıs’ta ne yapılabilir

ŞE- şimdi biz Rauf D.'a büyük destek veriyoruz. Adam hakkını yememek lazım kahramanca mücadele ediyor. hem içeriye karşı hem dışarıya karşı... örneğin ben ayda en az 2-3 kez arıyorum kendisini, aman ha sağlam durun diyorum..

New York’ta bir şeyler oluyor... bu aşamda ne yapmak lazım

ŞE- tabii oradaki gelişmeleri izliyoruz. Çıkan sonuca göre bir şey yapmak gerekiyor. Belki yazılı bir metin, belki bir bildiri gerekir, öyle bir şey olabilir..

Paşam sizi çok iyi anlıyoruz. Belki bizimle her şeyi bütün açıklığıyla paylaşamayacaksınız ama, şöyle bir gerçek var ortada; sizin bir numara ile sizin kafanızdakileri yapmak çok zor... önce orada bir şey yapmak..

ŞE- öyle mi görüyorsunuz..

Evet... Bu bir tek bizim görüşümüz değil. inanın buna. Sokakta her yerde insanlar böyle konuşuyor..

ŞE- nasıl konuşuyor

Yani sizin de kulağınıza gelen şeyler... İşte cumhurbaşkanlığı adaylığıyla tavladılar deniyor... Hükümetle anlaştı deniyor..

ŞE- bütün bunlar söyleniyor öyle mi

evet, her yerde... Burada bizim gördüğümüz bir şey var. Siz tamam, bütün kuvvet komutanları tamam, bloksunuz, ama üstünüz olmayınca olmuyor..

ŞE- işte dediğiniz gibi, kuvvet komutanı arkadaşlar bakımından bir sorun yok. Aynı düşünüyoruz... Benim sizi çağırdığımdan, şu andaki sohbetimizden öteki arkadaşların haberi var... Türk Silahlı Kuvvetleri sizin kafanızdaki şeyleri düşünüyor. inanın buna... öte yandan şu da var; yüzde 1, yüzde 99'a uymak zorunda. Uyar... Öyledir. O yüzde bir. kalan yüzde 99... uymak zorunda..

Zorunda da, öyle olmuyor işte... En tepe böyle olunca, altındakiler ne yaparsa yapsın, işte öyle bir çıkış deniyor... Olmuyor, istenen sonucu vermiyor. Biz yıllardır ülkede olup bitenleri izliyoruz. Bir genelkurmay başkanının değil yüksek sesle görüşünü anlatması, şöyle kaşını çatması yeter. Biz darbe falan yapın demiyoruz ama, şöyle bir duruş paşam... o yok, o kalmadı... o zaman da her şey havada kalıyor... siz bir araya geldiğinizde kendisine bunları söylemiyor musunuz

ŞE- söylüyoruz... inanın en açık şekliyle söylüyoruz..

Söylersiniz de, acaba şöyle açık açık konuşuyor musun

ŞE- Konuşuyoruz, söylüyoruz... Bizde tabii bir kıta disiplini terbiyesi vardır. bir arkadaşım anlattı. Tümgenerallikten emekli... bir üstü ile pek çok görev yerinde birlikte olmuş. her seferinde komutan o olduğu için yanında pek konuşmamış... binbaşı olmuş öyle, Albay öyle, General olunca çıkışmış, ya komutanım hiç konuşmadan emekli olacağım' demiş... o hesap, biz artık general olunca ayrıca konuşuruz. Bu aşamadan sonra benim kaybedecek neyim var? O yüzden her şeyi açık açık konuşuyorum..

Olur, olmaz ayrı konu, şöyle bir senaryo düşünüyorum... Şimdi siz de söylediniz kuvvet komutanları blok, 4 kişi... Altında ordu komutanları, orgeneraller, korgeneraller blok, onun altında tümler, tuğlar blok, hepsi bir araya gelse ve dese ki; sizinle olmuyor... İşte Kara Genelkurmay olur, siz Karaya geçersiniz, İzmir'deki Jandarma olur, İstanbul'dakini de artık ne yaparsanız..

ŞE- ya o, siz gidin derse..

Diyemez... Tümünüzü karşısına nasıl alır

ŞE- evet, diyemez, ama...(uzun süre sustu, düşündü...

Siz şimdi yüzde 1 diyorsunuz, yüzde 99'a uyar diyorsunuz ama 4 yılı var. Kadrosunu yapar... Mesela biz fazla tanımıyoruz, İlker BAŞBUĞ nasıl biridir

ŞE- o... o karargahta, genelkurmay'da artık... (gülümseyerek) başka bir söze gerek var mı..

- Siz Ağustos'ta emekli oluyor musunuz

ŞE- evet, (iç çekerek) benim görev sürem doluyor... Aytaç paşanın da doluyor...bir şeyler yapmamız lazım arkadaşlar... bu medya çok önemli..

paşam bu konuda sizi anlıyoruz ama, inanın bu iş yazarlardan çok gazete politikalarının işi... Mesela Genel Yayın Yönetmenleriyle de konuşun, patronlarla konuşun..

ŞE- doğru da mesela bu Ertuğrul Ö.'le ne konuşulur, konuşulur mu

haklınısınız.

ŞE- (gülerek, özkök soyadını kastederek) soyadlarda bir sakatlık var..

patronlarla zaman zaman görüştüğünüzü biliyoruz... onlar etkili oluyor, bilesiniz..

ŞE- evet, görüşüyoruz, bize gelince başka bir halde oluyorlar... Bir de tabii şaşırıyor insan, mesela o Akşam Grubunun sahibi geldi, adam zavallı bir adam gibi oturuyor... ama yine de onlarla da konuşmak lazım..

Gazete patronlarının tümü teslim... Sabahınki de öyle.

ŞE- evet, ilhan beyle de konuşup, olunla bir konuşmak lazım... Orada da kardeşim adamlar resmen haberleri çarpıtıyorlar. Son Suriye olayı... Gazete haberlerine göre operasyon tamamen Emniyetin işi... Oysa biz yaptık. O Sabahın temsilcisini çağırdım, kardeşim yalan yazıyorsunuz dedim. Yüzlerine söyledim... Ne aşağılık iştir... Bu kadar teslimiyet... Biz bu gidişe tamamen seyirci kalamayız..

SE- bir anlamda şöyle bir durum... Bunların Kıbrıs’ın altında kalmasını sağlamak ama, Kıbrıs’ı da kaptırmamak... çok ince bir durum.

SE- hepimiz elimizi taşın altına sokmamız gerekir... Ne demiş Nazım HİKMET, sen yanmasan ben yanmasam nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa..

18.2.04... Meclisin karşısınd 10.30-12.0

SE- benim bir önerim var, birbirinden bağımsız, bölük pörçük hareketlerler var. Bunları bir araya getirip çoğaltmak lazım diyorum..

İS- Aynen biz de öyle düşünüyoruz. ADD'ler var. Üye sayısı 100 bini üzerinde şube sayısı 503 olmuş... Bunlar Anadolu'da çoban ateşleri gibi duruyor... Ben Aydın'a gittiğimde dönerken bu aklıma geldi..

SE- Biz bir çalışma yaptık. Öteki üç arkadaşımla birlikte konuştuk. Bu kararı aldık. Artık yürüyeceğiz. Kararı aldık. Burada arkadaşımız Plan Prens. Ali her şeyi notc ediyor. Bilgi de verecek... İlk iş olarak 3 Mart Hilafetin Kaldırılışı ve Tevhidi Tedrisat Kanunun yıldönümü. O gün büyük bir toplantı yapılacak. Biz de çağrılı olarak geleceğiz. Öteki arkadaşlarım da gelecek... Konuştuk onlarla da. hani dedim ya yüzde 1 yüzde 99'a uymak zorunda. Biz artık ona bakmıyoruz. Kendimiz yürüyoruz

İS- Bizim çalışmamız da şöyle, (çizerek) bir üçgen, en tepesinden teğet olarak yana bir çizgi, ucunda bir diktörtgen. Ortasında bir yuvarlak, çekirdek. Üçgen ADD, dikdörtgen ortak bildiriye imza atacak derneklerin temsilcileri, ortasındaki çekirdek de bildiriyi kaleme alacak olan dar grup... (metin Aliye verildi

SE- Mutlaka bir şey yapmak lazım... Zaman geçiyor... İlk iş olarak mart ayında 3 martta bunu yaparken, Denktaş’a da omuz vermek gerekli.. Belki onu da çağırırız, bizler dinleyici bölümünde otururuz..

Kıbrıs'ta ne oluyor sizce

SE- işte orada ne olduğu tam olarak bize de bilgi vermiyorlar

- Bir bildirinin söz konusu olacağını söylemiştiniz..

SE- İşte onu biraz yazılıp çizildikten sonra yapmak istiyoruz. Şimdi, komutana, Köşk'e bilgi verildiği onların kabul ettiği söyleniyor. Bizde böyle bir bilgi yok. Yani böyle olduğuna ilişkin bir bilgi yok. Öymen'in konuşmasındaki o bölüm çok önemli..

İS- Tabii burada dengeler çok önemli. AB karşımızda ABD karşımızda, ona göre hareket etmek gerekiyor..

SE- Evet onlar karşımızda ama bizim de gücümüz var. Dayandığımız bir güç var. buna inanıyoruz. Bunu harekete geçirmek lazım. Biz kimlerle görüştük, bilgi verelim. Anıl ÇEÇEN, Yıldırım KOÇ, Malatya, İstanbul, Samsun, 9 Eylül Rektörleri. Onlar çok heyecanlı. Malatla falan bir görseniz, bu işi yarına bırakmayalım diyecek kadar heyecanlı. Buna yeni rektörler de katılabilir. Artık bilen bilir, gören görür, biz yola çıktık..

İS- bu Turgay benin canım ciğerim. Yurtsever, buna inanın... Bakın Gürbüz de öyle. İstanbul gibi bir yerde belediye başkanlığı yapıyorsanız, burası bir de yeni imara açılan bir yerse bazı işleri racon keserek yapmanız gerekir. Ama benim sözümden çıkmaz. Şunu yap derim yapar..

SE- tamam, zaten bizim yeni staretjimiz şu: bölücü olmasın, mürteci olmasın yeter. En geniş katılımı böyle sağlarız... Ama adamın da iyice kire, çamura bulaşmamış olması gerekir..Bir şey yapmamız lazım. Bazen gece birden uyanıyorum ve ne yapmak lazım diye hayıflanıyorum..”


Yüklə 14,92 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   106   107   108   109   110   111   112   113   ...   230




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin