18 Haziran 2012 pazartesi



Yüklə 1,82 Mb.
səhifə16/29
tarix17.11.2018
ölçüsü1,82 Mb.
#83261
1   ...   12   13   14   15   16   17   18   19   ...   29

K A R A R


Davacılar                   : 1) F. U.  2) E. Ö.  3) M. D. 4) F. D. 5) S. B.  6) H. Ö.  7) N. O.  8) Z. O.  

  9) H. O.  10) M. A. ve İ. Y. Mirasçıları 11) C. Y.  12) N. Y.  13) N. Y. 

Vekili        :     Av. Z. T.

Davalılar                    : 1) Milli Eğitim Bakanlığı

Vekili        :      Haz.Av. N. K. Ç.

                                     2) Ankara İl Özel İdaresine izafeten Ankara Valiliği

Vekili        :      Av. M. İ.

                                    3) Çankaya Belediyesi

Vekili        :     Av. D. B.

O L A Y    : Davacılar vekili, müvekkillerinin hissedarı ve maliki bulunduğu, Ankara ili, Çankaya ilçesi, Çukurca mevkiinde 26783 ada, 1 parsel sayılı taşınmaza, davalı idare tarafından herhangi bir Kamulaştırma işlemi yapmaksızın okul alanı olarak kullanılmak suretiyle fiilen/hukuken el atıldığını; Kamulaştırma Kanunun Geçici 6. maddesine atıfta bulunan 6111 sayılı Kanunun geçici 2. maddesi uyarınca davalılara uzlaşma dilekçeleri verildiğini, ancak davalıların uzlaşmak istemediklerini belirten, talebi sürüncemede bırakan cevap yazıları gönderdiklerini;  Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun son içtihadında,  fiili el atma olmadan da hukuki el atmayı kamulaştırmasız el atma olarak kabul ederek taşınmaz bedelinin ödenmesi gerektiğine hükmetmiş bulunduğunu; Yargıtay 5.Hukuk Dairesinin 21.03.2011 tarih, 2010/16894 E., 2011/4865 K.sayılı ilamında da aynen " Hukuk Genel Kurulunun benzer konudaki 15.12.2010 gün ve 2010/5-662/651 sayılı kararı uyarınca imar planında park, yol ve okul alanı gibi kamu hizmetine ayrılmış bulunan yerlere, el atılmamış olsa dahi bedeline hükmedileceğine ilişkin kararı da gözetilerek, 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 10.maddesinin amir hükmü uyarınca 1/1000 ölçekli uygulama imar planının kesinleştiği tarihten itibaren 5 yıl içerisinde davalı belediyece, ayrılma amacına uygun olarak kamulaştırma görevinin yerine getirilmemesi ve malikin mülkiyet hakkının süresi belirsiz şekilde kısıtlanması nedeniyle taşınmaz bedeli ödenmelidir." denildiğini; el atılan taşınmazın arsa vasfında olduğunu, konumu itibariyle Ankara'nın değerli bir bölgesinde bulunduğunu öne sürerek; fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik, 8.000 TL kamulaştırmasız eI atma tazminatının, dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi birlikte davalı idareden tahsili istemiyle adli yargı yerinde dava açmıştır.

Davalılardan Milli Eğitim Bakanlığı vekili, dava konusu taşınmazın Çankaya Belediyesinin yapmış olduğu imar planıyla okul alanı olarak ayrıldığını,  arsa üzerinde davalı Bakanlığa ait herhangi bir tesis de bulunmadığını, sadece imar planında okul alanı olarak ayrılmış ve fiilen el atılmamış bir taşınmaz için kamulaştırmasız el atma nedeniyle tazminat davası da açılamayacağını; davacının mülkiyet hakkı sona ermediğinden, taşınmazın bedelini talep etme hakkının doğmayacağını öne sürerek, görev itirazında bulunmuştur.

ANKARA 3. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ: 17.11.2011 gün ve E:2011/359 sayı ile, görev itirazının reddine karar vermiştir.



Davalı Milli Eğitim Bakanlığı vekilinin idari yargı yararına olumlu görev uyuşmazlığı çıkartılması yolunda süresi içinde verdiği dilekçesi üzerine dava dosyasının onaylı örneği Danıştay Başsavcısına gönderilmiştir.

DANIŞTAY BAŞSAVCISI; Uygulama ve Öğreti'de, kamu idarelerinin, kamu hizmetinin yürütümü sırasında, kamu gücü kullanarak tek yanlı irade açıklamalarıyla yapmış oldukları işlemlerin, "idari işlem"; herhangi bir işlem ya da karara dayanmaksızın gerçekleştirdikleri maddi faaliyetleriyle, görevleriyle ilgili hareketsizliklerinin de, "idari eylem" olarak tanımlandığı; bu tanıma göre; idarelerin 3194 sayılı İmar Kanununun 8'inci maddesi uyarınca tek yanlı irade açıklamaları ile tesis ettikleri, genel ve düzenleyici imar planları ile bu planlara dayanılarak tesis edilen parselasyon, kamulaştırma, ruhsat gibi bireysel işlemlerin, "idari işlem"; bu imar planı uyarınca yapmak zorunda oldukları program ve uygulamaları bunun için gerekli zamanda gerçekleştirmemelerinin; yani, bu konudaki hareketsizliklerinin de, idari eylem niteliği taşıdığı;  dosyanın incelenmesinden; davacı tarafından, dava dilekçesinde, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 15.12.2010 günlü kararında, fiili el atma olmadan da hukuki el atmanın kamulaştırmasız el atma olarak nitelendirildiği ileri sürülmek suretiyle, imar planında okul yeri olarak ayrılan taşınmazının bedelinin ödenmesine hükmedilmesinin istenildiği; davalı idarelerin yazı ve savunma dilekçelerinden de, anılan taşınmaz üzerine henüz yapılmış bir okul bulunmadığının anlaşıldığı;   bu bilgiler karşısında; davanın, davacının taşınmazının, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararında "hukuki el atma" olarak nitelendirilen, imar planında okul alanına ayrılması hadisesi sebebiyle mülkiyet hakkına getirilen kısıtlamadan kaynaklanan tazminat talebiyle açıldığı sonucuna ulaşıldığı; dava dilekçesinde ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararında, mülkiyet hakkına getirildiği söylenen kısıtlamanın, taşınmazın malikleri yönünden zarar doğurucu sonuçlarının olabileceğinde kuşku bulunmadığı, ancak; bu sonuç ya da sonuçların, yukarıda da söylenildiği üzere, genel ve düzenleyici nitelikte bir idari işlem olan imar planında taşınmazın okul yeri olarak gösterilmesinden; bu planda öngörülen kamulaştırma programlarının zamanında yapılmamasından ve imar uygulamalarından; başka anlatımla da, idari işlemlerden ve davalı idarelerinin imar planı gereği yapılması gereken kamulaştırmalar konusundaki hareketsizliği şeklinde ortaya çıkan idari eylemlerden kaynaklanmakta olduğu;  idari işlem ve eylemlerden doğan zararların tazmini taleplerinin ise; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 12 ve 13'üncü maddeleri uyarınca, İdari Yargı yerlerinde açılacak tam yargı davalarına konu edilmelerinin, anılan yasa hükümlerinin gereği olduğu;  bu bakımdan; hukuka uygunluklarının denetimi ve zarar doğurucu sonuçlarının giderilmesi İdari Yargı'nın görev alanında bulunan idari işlem ve eylemlerin hukuk düzeninde yaratmış oldukları etki ve sonuçların, "hukuki el atma" olarak nitelendirilmesine ve bu olumsuz sonuçlarla ilgili tazminat taleplerinin adli yargı yerlerinde açılacak tazminat davalarına konu edilmelerine, hukuken olanak bulunmadığı; dolayısıyla; davanın 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2'nci maddesinin 1'inci fıkrasının (b) bendinde yer alan "İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları," hükmü gereğince idari yargı yerinde görülmesinin gerektiği nedenleriyle; 2247 sayılı Yasanın 10. maddesi uyarınca olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılmasına, dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilmesine karar vermiştir.

Başkanlıkça, 2247 sayılı Yasanın 13. maddesi uyarınca Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının da yazılı düşüncesi istenilmiştir.

YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCISI; Anayasa'nın 125/son madde ve fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü bulunduğu kurala bağlanmış; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2/l-b maddesi gereğince idari eylem ve işlemlerden dolayı zarara uğrayanlar tarafından açılan tam yargı davalarının idari dava türleri arasında sayılmış olduğu;   dava konusu uyuşmazlıkta, idarenin 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu kapsamında bir işleminin bulunmaması karşısında, davanın anılan Kanun'un 14. maddesinde işaret edilen bedel artırma davası niteliğinde olduğunun kabulüne olanak bulunmadığı;   belediye yönetimlerinin 3194 sayılı İmar Kanunu 8. maddesi ve 18. maddesinin verdiği yetki ile arazi ve arsalar üzerinde imar planlarının hazırlanması ve yürürlüğe konulması, arazi ve arsa düzenlemesi gibi faaliyetleri kapsamında yaptıkları imar planlarından kaynaklanan işlemlerin, tek yanlı ve kamu gücüne dayanan irade açıklamaları ile tesis edilen genel ve düzenleyici işlemler olduğu,  bu yönü ile de idari eylem ve işlemlerden kaynaklanan uyuşmazlıkların idari yargı alanında halledilmesi gerektiğinin anlaşıldığı gerekçesiyle; Danıştay Başsavcılığının 2247 sayılı Yasa'nın 10. maddesi gereğince yapmış olduğu başvurunun kabulü ile Ankara 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2011/359 esas sayılı görevlilik kararının kaldırılmasına karar verilmesi gerektiği yolunda yazılı düşünce vermiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE :

Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Serdar ÖZGÜLDÜR’ün Başkanlığında, Üyeler: Mustafa AYSAL, Eyüp Sabri BAYDAR, Sıddık YILDIZ, Nurdane TOPUZ, Sedat ÇELENLİOĞLU ve Ayhan AKARSU’nun katılımlarıyla yapılan 21.5.2012 günlü toplantısında:

l-İLK İNCELEME: Başvuru yazısı ve dava dosyası örneği üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi gereğince yapılan incelemeye göre, davalılardan Milli Eğitim Bakanlığı vekilinin anılan Yasanın 10/2 maddesinde öngörülen yönteme uygun olarak yaptığı görev itirazının reddedilmesi ve 12/1. maddede belirtilen süre içinde başvuruda bulunması üzerine Danıştay Başsavcısı’nca, 10. maddede öngörülen biçimde olumlu görev uyuşmazlığı çıkarıldığı anlaşılmaktadır. Usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığından görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oy birliği ile karar verildi.

II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim Taşkın ÇELİK’in, davanın çözümünde idari yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Mehmet BAYHAN ile Danıştay Savcısı Mehmet AKKAYA’nın davada idari yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Dava,Davacıların hissedarı oldukları taşınmaza davalı idare tarafından herhangi bir kamulaştırma işlemi yapılmaksızın okul alanı olarak kullanılmak suretiyle fiilen/hukuken el atıldığından bahisle,  fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla, 8.000.­TL’nin yasal faiziyle birlikte tahsili istemiyle açılmıştır.

3194 sayılı İmar Kanunu’nun “Planların hazırlanması ve yürürlüğe konulması” başlıklı 8. maddesinde; 

“Planların hazırlanmasında ve yürürlüğe konulmasında aşağıda belirtilen esaslara uyulur.

a) Bölge planları; sosyo-ekonomik gelişme eğilimlerini, yerleşmelerin gelişme potansiyelini, sektörel hedefleri, faaliyetlerin ve alt yapıların dağılımını belirlemek üzere hazırlanacak bölge planlarını, gerekli gördüğü hallerde Devlet Planlama Teşkilatı yapar veya yaptırır.

b) İmar Planları; Nazım İmar Planı ve Uygulama İmar Planından meydana gelir. Mevcut ise bölge planı ve çevre düzeni plan kararlarına uygunluğu sağlanarak, belediye sınırları içinde kalan yerlerin nazım ve uygulama imar planları ilgili belediyelerce yapılır veya yaptırılır. Belediye meclisince onaylanarak yürürlüğe girer. (Değişik cümle: 08/08/2011-648 s.K.H.K./21. md.) Bu planlar onay tarihinden itibaren belediye başkanlığınca tespit edilen ilan yerlerinde ve ilgili idarelerin internet sayfalarında bir ay süreyle eş zamanlı olarak ilan edilir. Bir aylık ilan süresi içinde planlara itiraz edilebilir. Belediye başkanlığınca belediye meclisine gönderilen itirazlar ve planları belediye meclisi onbeş gün içinde inceleyerek kesin karara bağlar.

Belediye ve mücavir alan dışında kalan yerlerde yapılacak planlar valilik veya ilgilisince yapılır veya yaptırılır. Valilikçe uygun görüldüğü takdirde onaylanarak yürürlüğe girer. (Değişik cümle: 08/08/2011-648 s.K.H.K./21. md.) Onay tarihinden itibaren valilikçe tespit edilen ilan yerinde ve ilgili idarelerin internet sayfalarında bir ay süreyle eş zamanlı olarak ilan edilir. Bir aylık ilan süresi içinde planlara itiraz edilebilir. İtirazlar valiliğe yapılır, valilik itirazları ve planları onbeş gün içerisinde inceleyerek kesin karara bağlar.

Onaylanmış planlarda yapılacak değişiklikler de yukarıdaki usullere tabidir.

Kesinleşen imar planlarının bir kopyası, Bakanlığa gönderilir.

İmar planları alenidir. Bu aleniyeti sağlamak ilgili idarelerin görevidir. Belediye Başkanlığı ve mülki amirlikler, imar planının tamamını veya bir kısmını kopyalar veya kitapçıklar haline getirip çoğaltarak tespit edilecek ücret karşılığında isteyenlere verir.

c) (Ek bend: 03/07/2005-5403 S.K./25.mad) Tarım arazileri, Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununda belirtilen izinler alınmadan tarımsal amaç dışında kullanılmak üzere plânlanamaz.” denilmiş;

Aynı Kanun’un 18. maddesinde, “İmar hududu içinde bulunan binalı veya binasız arsa ve arazileri malikleri veya diğer hak sahiplerinin muvafakatı aranmaksızın, birbirleri ile, yol fazlaları ile, kamu kurumlarına veya belediyelere ait bulunan yerlerle birleştirmeye, bunları yeniden imar planına uygun ada veya parsellere ayırmaya, müstakil, hisseli veya kat mülkiyeti esaslarına göre hak sahiplerine dağıtmaya ve re'sen tescil işlemlerini yaptırmaya belediyeler yetkilidir. Sözü edilen yerler belediye ve mücavir alan dışında ise yukarıda belirtilen yetkiler valilikçe kullanılır.

Belediyeler veya valiliklerce düzenlemeye tabi tutulan arazi ve arsaların dağıtımı sırasında bunların yüzölçümlerinden yeteri kadar saha, düzenleme dolayısıyla meydana gelen değer artışları karşılığında "düzenleme ortaklık payı" olarak düşülebilir. Ancak, bu maddeye göre alınacak düzenleme ortaklık payları, düzenlemeye tabi tutulan arazi ve arsaların düzenlemeden önceki yüzölçümlerinin yüzde kırkını geçemez.

(Değişik üçüncü fıkra: 3/12/2003-5006/1 md.) Düzenleme ortaklık payları, düzenlemeye tâbi tutulan yerlerin ihtiyacı olan Milli Eğitim Bakanlığına bağlı ilk ve ortaöğretim kurumları, yol, meydan, park, otopark, çocuk bahçesi, yeşil saha, ibadet yeri ve karakol gibi umumî hizmetlerden ve bu hizmetlerle ilgili tesislerden başka maksatlarla kullanılamaz.

Düzenleme ortaklık paylarının toplamı, yukarıdaki fıkrada sözü geçen umumi hizmetler için, yeniden ayrılması gereken yerlerin alanları toplamından az olduğu takdirde, eksik kalan miktar belediye veya valilikçe kamulaştırma yolu ile tamamlanır.

Herhangi bir parselden bir miktar sahanın kamulaştırılmasının gerekmesi halinde düzenleme ortaklık payı, kamulaştırmadan arta kalan saha üzerinden ayrılır.

Bu fıkra hükümlerine göre, herhangi bir parselden bir defadan fazla düzenleme ortaklık payı alınmaz. Ancak, bu hüküm o parselde imar planı ile yeniden bir düzenleme yapılmasına mani teşkil etmez…” hükmü yer almıştır.

Olayda, davacılar vekili tarafından, müvekkillerinin taşınmazdaki hissesine kamulaştırmasız el atıldığından bahisle taşınmazın bedelinin şimdilik 8.000,00 TL’lik kısmının yasal faiziyle birlikte tahsilinin talep edildiği, imar uygulaması sonucu söz konusu parselin imar planında okul alanına ayrılmış olduğu anlaşılmaktadır.

Dava konusu uyuşmazlıkta, idarenin 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu kapsamında bir işleminin bulunmaması karşısında, davanın anılan Kanun'un 14. maddesinde işaret edilen bedel artırma davası niteliğinde olduğunun kabulüne olanak bulunmadığı; davacının davayı idarenin uygulamasından doğan zararlarının giderilmesi istemiyle açtığı görülmektedir.

Bu durumda, 3194 sayılı İmar Kanunu'nun arazi ve arsa düzenlenmesine ilişkin 18. maddesinin uygulamasından kaynaklanan ve imar planı ile buna dayalı imar uygulaması sonucunda uğranılan zararın tazminine yönelik bulunan uyuşmazlığın, 2577 sayılı Kanun'un 2/1-b maddesinde yer alan idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan zarar görenler tarafından açılan tam yargı davaları kapsamında idari yargı yerince çözümlenmesi gerekmektedir.

Açıklanan nedenle, Danıştay Başsavcısı’nın, başvurusunun kabulü ile, davalılardan Milli Eğitim Bakanlığı vekilinin görev itirazının, Asliye Hukuk Mahkemesince reddine ilişkin kararının kaldırılması gerekmiştir.

SONUÇ    : Davanın çözümünde İDARİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Danıştay Başsavcılığınca yapılan BAŞVURUNUN KABULÜ ile, davalılardan Milli Eğitim Bakanlığı vekilinin GÖREV İTİRAZININ REDDİNE İLİŞKİN Ankara 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 17.11.2011 gün ve E:2011/359 sayılı KARARININ KALDIRILMASINA, 21.5.2012  gününde OY BİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.

—— • ——


Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığından:

ESAS NO                 : 2012/73

KARAR NO            : 2012/115

KARAR TR             : 21.5.2012

(Hukuk Bölümü)

ÖZET        : 5179 sayılı Gıdaların Üretimi, Tüketimi ve Denetlenmesine Dair Kanun uyarınca verilen idari para cezasının kaldırılması istemiyle açılan davanın, ADLİ YARGI YERİNDE ÇÖZÜMLENMESİ gerektiği hk.

K A R A R

Davacı        : M. Y.

Davalı        : Kozan Kaymakamlığı İlçe Tarım Müdürlüğü

O L A Y    : Adana İli, Kozan İlçe Tarım Müdürlüğü Kontrol ve Denetim Ekibince 27.4.2010 tarihinde davacının iş yerinde yapılan denetim ve kontrolde ekmek numunesinin TGK Ekmek Tebliğindeki şartları taşımadığı nedeniyle davacı,  5179 sayılı Kanunun 29.maddesinin (d) bendi gereğince Kozan Kaymakamlığının 13.5.2010 tarihli oluru ile 723,00 TL idari para cezası ile cezalandırılmıştır.

Davacı vekili, Kozan Kaymakamlığı İlçe Müdürlüğünce tesis edilen 13.5.2010 gün ve 1726 sayılı idari yaptırım kararına adli yargı yerinde itiraz etmiştir.

Kozan Sulh Ceza Mahkemesi: 2.11.2010 gün ve Değişik İş N:2010/545 sayı ile, dosyanın tetkikinden; 27.4.2010 tarihli analiz raporunda başvuranın fırınından alınan 6 adet numune ekmeklerin 2 adedinin 300 gramın altında çıkmış olup toplamının ağırlık ortalamasının ise 300.115 gram olduğunun anlaşıldığı, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Koruma ve Kontrol Genel Müdürlüğü'nün 3.5.2010 tarihli "ekmekte gramaj” konulu yazısında; "ekmek tanımına giren ekmelerin en az 300 gram olması gerektiği" nin belirtildiği, aynı yazının son cümlesinde ise "fırınlarda ambalajsız olarak satılan ekmeler için tebliğde bir tolerans değeri bulunmadığı" nın ifade edildiği, fırınlarda açıkta tüketime sunulan ekmeklerde tolerans değerinin tebliğde düzenlenmemiş oluşunun, başvuranın fırınından alınan numune ekmelerin ortalamasının da 300 gramın üzerinde olması nedeniyle yerinde görülen başvurunun kabulüyle idari yaptırım kararının kaldırılmasına karar vermek gerektiği gerekçesiyle yerinde görülen başvurunun kabulüne karar vermiş, bu karara Kozan İlçe Tarım Müdürlüğü tarafından itiraz edilmiştir.

KOZAN AĞIR CEZA MAHKEMESİ: 15.12.2010 gün ve D.İş N:2010/526 sayı ile, esasen Sulh Ceza Mahkemesinin itiraza bakmaya görevli olmadığı, zira 5179 sayılı Yasanın 30.maddesinde bu Kanunlarda yazılı olan idari para cezalarına karşı yetkili idare mahkemesine başvurulabileceğinin düzenlendiği, bu açık düzenleme karşısında Sulh Ceza Mahkemesinin itiraza konu kararının yok hükmünde sayılarak ortadan kaldırılmasına, M. Y.’ın itiraz dilekçesi hakkında inceleme yapıp karar vermek üzere ilgili evrakın yetkili ve görevli olan Adana İdare Mahkemesi Başkanlığına gönderilmesine kesin olarak karar verilmiştir.

Davacı aynı istemle bu kez idari yargı yerinde dava açmıştır.

ADANA 1. İDARE MAHKEMESİ: 2.1.2012 gün ve E:2011/1891 sayı ile, davacıya 5179 sayılı Kanun uyarınca dava konusu idari para cezasının verildiği, 5179 sayılı Kanunun 30.maddesinde yer alan bu Kanun uyarınca verilmiş olan idari para cezalarına karşı idare mahkemesinde itirazda bulunabileceğine ilişkin hükmün 8.2.2008 yürürlük tarihli 5728 sayılı Kanunun 543. maddesiyle yürürlükten kaldırıldığının anlaşıldığı, bu durumda, dava konusu idari yaptırım kararına yapılan itirazların görüm ve çözümüne ilişkin özel bir düzenleme bulunmadığından, dava konusu idari yaptırımın Kabahatler Kanunu kapsamında olduğundan, görüm ve çözümünün 5326 sayılı Kabahatler Kanunu hükümleri uyarınca adli yargı mercilerinin görev alanında bulunduğu sonucuna varıldığı gerekçesiyle davanın hangi mahkemenin görev alanına girdiğinin belirlenmesi için 2247 sayılı Yasanın 19.maddesi uyarınca Uyuşmazlık Mahkemesine başvurulmasına, dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilmesine ve uyuşmazlığın incelenmesinin Uyuşmazlık Mahkemesinin kararına kadar ertelenmesine karar vermiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE :

Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Serdar ÖZGÜLDÜR’ün Başkanlığında, Üyeler: Mustafa AYSAL, Eyüp Sabri BAYDAR, Sıddık YILDIZ, Nurdane TOPUZ, Sedat ÇELENLİOĞLU ve Ayhan AKARSU’nun katılımlarıyla yapılan 21.5.2012 günlü toplantısında:

l-İLK İNCELEME: Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre; Uyuşmazlık Mahkemesi Genel Kurulunun 11.7.1988 günlü, E:1988/1, K:1988/1 sayılı İlke Kararında, “2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanunun bütünüyle incelenip değerlendirilmesinden, bu Kanunun uygulanması yönünden 2 nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan, ‘ceza uyuşmazlıkları’ ibaresinden, savcının ya da şahsi davacının talebi ile başlayan yargılaması sonunda sanığın mahkumiyetine ya da beraatine hükmedilebilecek davalarda, askeri ve adli ceza mahkemeleri arasında çıkan görev ve hüküm uyuşmazlıklarının anlaşılması, bunun dışında kalan tüm görev uyuşmazlıklarının ‘hukuk uyuşmazlığı’ sayılması gerektiği sonucuna varılmaktadır. Uygulanması idari organlara bırakılan cezalar, adli nitelikte olmadığından, bunlar hakkında yapılan itirazlar ya da açılan davalar ‘ceza davası’ olarak nitelendirilemezler. İdari niteliklerinden dolayı bu davalara ilişkin görev ve hüküm uyuşmazlıklarının Uyuşmazlık Mahkemesinin Hukuk Bölümünde incelenip çözümlenmesi gerektiği…” açıkça belirtilmiştir. Bu durum göz önüne alındığında, olay bölümünde yazılı başvuru konusu görev uyuşmazlığının Hukuk Bölümünde incelenmesi gerektiği kuşkusuzdur.

İdare mahkemesince, 2247 sayılı Yasanın 19. maddesinde öngörülen biçimde Mahkemelerinin dosya aslıyla birlikte, adli yargı kararının kesinleşme şerhli örneğini de göndererek Uyuşmazlık Mahkemesi’ne başvurulduğu görülmekte ve sonuçta usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından, adli ve idari yargı yerleri arasında doğan görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oybirliği ile karar verildi.

   II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim Gülşen AKAR PEHLİVAN’ın, davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Mehmet BAYHAN ile Danıştay Savcısı Mehmet AKKAYA’nın davada adli yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Dava, 5179 sayılı Kanun’un 29. maddesinin (d) bendi uyarınca verilen idari para cezasının kaldırılması istemiyle açılmıştır.

5179 sayılı Gıdaların Üretimi, Tüketimi ve Denetlenmesine Dair Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanun’un 29. maddesinde, bu Kanuna uymayanlara uygulanacak cezai hükümler düzenlenmiş; 30. maddesinde, bu Kanunda yazılı olan idari para cezalarının, o yerin en büyük mülki amiri tarafından verileceği, verilen idari para cezalarına dair kararların ilgililere 11.2.1959 tarihli ve 7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümlerine göre tebliğ edileceği, bu cezalara karşı, yetkili idare mahkemesine itiraz edilebileceği öngörülmüşken; bu madde, 23.1.2008 gün ve 5728 sayılı Kanun’un 543. maddesiyle, “Bu Kanunda yazılı olan idari yaptırımlara karar vermeye, mahallî mülki amir yetkilidir” şeklinde değiştirilmiştir. 5728 sayılı Kanun hükümleri 8.2.2008 tarihinde yürürlüğe girmiştir.

5179 sayılı Gıdaların Üretimi, Tüketimi ve Denetlenmesine Dair Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanun’da yapılan değişiklikle idari para cezasına karşı kanun yoluna ilişkin bir düzenlemeye yer verilmemiştir.

13/6/2010 gün ve 27610 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 11/6/2010 tarihli ve 5996 sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu’nun 47. maddesinde, “(1) 27/5/2004 tarihli ve 5179 sayılı Gıdaların Üretimi, Tüketimi ve Denetlenmesine Dair Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanun yürürlükten kaldırılmıştır” ve 49. maddesinde, “(1) Bu Kanunun;

a) 46 ncı maddesinin birinci fıkrası, 1/4/2010 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere yayımı tarihinde,

b) 31 inci maddesinin birinci fıkrası, 33 üncü maddesi, 46 ncı maddesinin ikinci ve üçüncü fıkraları ile geçici 1 inci maddesinin dördüncü fıkrası yayımı tarihinde,

c) Diğer hükümleri yayımı tarihinden itibaren altı ay sonra,

yürürlüğe girer” denilmiştir.

Olayda, para cezasının kaldırılması istemiyle dava açılmış olup; 5996 sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu’nda da idari para cezası verilecek hususlar düzenlenmiş; ancak, idari para cezasına karşı kanun yoluna ilişkin bir düzenlemeye yer verilmemiştir.

Öte yandan; 30.3.2005 gün ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 6.12.2006 gün ve 5560 sayılı Yasa’nın 31. maddesiyle değiştirilen 3. maddesinde, “ (1) Bu Kanunun;

a) İdarî yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümleri, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde,

b) Diğer genel hükümleri, idarî para cezası veya mülkiyetin kamuya geçirilmesi yaptırımını gerektiren bütün fiiller hakkında,

uygulanır”; Kanunun “Başvuru yolu” başlıklı 27. maddesinin 1. fıkrasında ise “idari para cezası ve mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin idari yaptırım kararına karşı, kararın tebliği veya tefhimi tarihinden itibaren en geç onbeş gün içinde, sulh ceza mahkemesine başvurulabilir. Bu süre içinde başvurunun yapılmamış olması halinde idari yaptırım kararı kesinleşir” düzenlemeleri yer almıştır.

Bu düzenlemelere göre;  Kabahatler Kanunu’nun, idarî yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümlerinin, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde uygulanacağı; diğer kanunlarda görevli mahkemenin gösterilmesi durumunda ise uygulanmayacağı anlaşılmaktadır.

Görev kuralları kamu düzenine ilişkin olduğundan, görev konusunda taraflar için bir müktesep hak doğmayacağı; bu nedenle, yeni bir yasayla kabul edilen görev kurallarının, geçmişe de etkili olacağı, bilinen bir genel hukuk ilkesidir.

Davanın açıldığı andaki kurallara göre görevli olan mahkeme, yeni bir yasa ile görevsiz hale gelmiş ise, (davanın açıldığı anda görevli olan ve fakat yeni yasaya göre görevsiz hale gelen) mahkemenin görevsizlik kararı vermesi gerekeceği; ancak, yeni yasadaki görev kuralının, değişikliğin yürürlüğe girmesinden sonra açılacak davalarda uygulanacağına dair intikal hükümlerinin varlığı halinde, mahkemece görevsizlik kararı verilemeyeceği açıktır.

Diğer taraftan, dava görevsiz mahkemede açılmış, bu sırada yapılan bir kanun değişikliği ile görevsiz mahkeme o dava için görevli hale gelmiş ise, mahkeme, artık görevsizlik kararı veremeyip (yeni kanuna göre görevli hale geldiği için) davaya bakmaya devam etmesi gerekir.

İncelenen uyuşmazlıkta, öngörülen idari para cezasının 5326 sayılı Kanun’un 16. maddesinde belirtilen idari yaptırım türlerinden biri olduğu, 5179 sayılı Kanun’u yürürlükten kaldıran 5996 sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu’nda da idari para cezasına itiraz konusunda görevli mahkemenin gösterilmediği anlaşılmıştır. Bu durumda, Kabahatler Kanunu’nun 3. maddesinde belirtildiği üzere, idari yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümlerinin, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde uygulanacak olması nedeniyle, görevli mahkemenin belirlenmesinde 5326 sayılı Yasa hükümleri dikkate alınacağından, idari para cezasına karşı açılan davanın görüm ve çözümünde, anılan Kanunun 27. maddesinin (1) numaralı bendi uyarınca adli yargı yerinin görevli olduğu sonucuna varılmıştır.

Açıklanan nedenlerle, Adana 1. İdare Mahkemesinin başvurusunun kabulü ile, Ağır Ceza Mahkemesince verilen görevsizlik kararının kaldırılması gerekmektedir.

SONUÇ    : Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle, Adana 1. İdare Mahkemesi’nin BAŞVURUSUNUN KABULÜ ile, Kozan Ağır Ceza Mahkemesi’nin 15.12.2010 gün ve D.İş N:2010/526 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 21.5.2012 gününde OY BİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.

—— • ——


Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığından:

ESAS NO                 : 2012/89

KARAR NO            : 2012/116

KARAR TR             : 21.5.2012

(Hukuk Bölümü)

ÖZET : Borçlar Kanununa göre yüklenici Şirketin, Kooperatif ile arasında yaptığı Gayrimenkul Satış Vaadi ve Kat Karşılığı İnşaat Sözleşmesine dayanılarak elde ettiği ve sözleşme gereği kendisine tekabül eden alacağının, davacıya temliki sonucu ortaya çıkan Düzenleme Şeklinde Gayrimenkul Satış Vaadi Sözleşmesinin Medeni Kanunun 1009 ve devamı maddeleri uyarınca tapu siciline şerh verilmesi istemiyle açılan davanın, ADLİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.

K A R A R

Davacı        : E. A.

Vekili         : Av. Dr. M. B.

Davalı        : Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü

O L A Y    :

1- Çankaya İlçesi, Yıldızevler Mahallesi'nde bulunan, 7765 ada, 13 parsel sayılı, B Blok 2.kat 9 numaralı konut vasıflı taşınmazın hali hazırdaki maliki S.S........Arsa Tahsis Islah Konut Yapı Koop. ile ..........Müt. Müh. Tur. ve Tic. Anonim Şti. arasında imzalanan, Ankara 3.Noterliği'nin 03/06/1998 tarih ve 0113809 yevmiye numaralı Düzenleme Şeklinde Gayrimenkul Satış Vaadi ve Kat Karşılığı İnşaat Sözleşmesi, Tapu Sicil Müdürlüğünün 15/09/2000 tarih ve 10454 yevmiye numaralı işlemi ile taşınmazın tapu kaydına şerh verilmiştir.

2- Vaat alacaklısı ..............Müteahhit Mühendislik Turizm ve Ticaret Anonim Şirketi ile       davacı arasında, söz konusu taşınmaza ilişkin, daha önceki sözleşmeden doğan hakkın temlikine yönelik Ankara 3.Noterliği'nde 03.09.2010 tarih ve 12919 yevmiye numaralı Düzenleme Şeklinde Gayrimenkul Satış Vaadi Sözleşmesi düzenlenmiş; taşınmazın kaydına şerh verilmesi için Tapu Sicil Müdürlüğüne yapılan başvuru sonrasında talep karşılanmadığı için, davacı vekili tarafından konu Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü'ne intikal ettirilmiştir.

3- Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü I.Bölge Müdürlüğü, 10.11.2010 gün ve …/6219 sayılı yazı ile; kanun ve tüzük hükümleri ile tapu kütüğünün şerhler hanesine nelerin ya da hangi hakların şerh verilebileceğinin sınırlı olarak belirlendiği,  bunların arasında satış vaadi sözleşmesinden doğan hakların temlikine yönelik sözleşmenin bulunmadığı; bununla birlikte Tapu ve Kadastro Müdürlüğü Tasarruf İşlemleri Dairesi Başkanlığı'nın 09/01/1996 tarih ve B021TKG0100001-168/103-169 sayılı talimatlarında belirtildiği üzere,  taşınmazın daha önceki sözleşme ile kendisine satışı vaad edilen kişi (Of-Taş Of Müteahhitlik Mühendislik Turizm Ticaret Anonim Şirketi) adına tescilli de olmadığı nedenleri ile talebin karşılanması imkanının bulunmadığını davacı vekiline bildirmiştir.

4- Davacı vekili,  Davalı İdarenin işlemine dayanak yaptığı Türk Medeni Kanunu’nun 1009 maddesinin, şerhe engel olmadığını;  Tapu Sicil Tüzüğü hükümlerini değerlendirmesinin yerinde bulunmadığını;  Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Tasarruf İşlemleri Dairesi Başkanlığı'nın 09/01/1996 tarih ve B021 TKG010001-168/103-169 Sayılı Genelgesinin,  hukukun temel ilkelerine ve istikrar bulmuş uygulamaya aykırı olduğunu; tapu kaydı incelendiğinde, kat karşılığı inşaat sözleşmesi yanında, kira şerhinin de sicile işlenmiş bulunduğu gözetildiğinde, idarenin yapmış bulunduğu işlemin hiç bir dayanağının bulunmadığını iddia ederek, sonuçta; Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü I.Bölge Müdürlüğü'nün 10/11/2010 Tarih Sayı: B.09.1.TKG1010001-106.03/6219 sayılı işleminin iptaline karar verilmesi istemiyle idari yargı yerinde dava açmıştır.

Davalı İdarenin birinci savunma dilekçesinde, davanın adli yargının görev alanına girdiği öne sürülerek görev itirazında bulunulmuştur.

ANKARA 16. İDARE MAHKEMESİ; 17.03.2011 gün ve E: 2010/2457 sayı ile,  2577 sayılı Yasanın 2. maddesinde; idari dava türlerinin, idari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan iptal davaları; idari işlem ve eylemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları; kamu hizmetlerinden birinin yürütülmesi için yapılan her türlü idari sözleşmelerden dolayı taraflar arasında çıkan uyuşmazlıklara ilişkin açılan davalar olarak sayıldığı; idari yargının idari eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimini yapmakla görevli olduğunun kurala bağlandığı;  İdarenin, idare hukuku alanında kamu gücüne dayalı olarak re-sen ve tek yanlı irade açıklaması sonucu tesis etmiş olduğu işlemlere, hukuk alanında yeni durumlar oluşturmasıyla idari işlem kimliği kazandırmakta ve kural olarak bu işlemlerin özel yasal düzenlemeler dışında, idari yargı denetimine tabi bulunduğu; dava dosyanın incelenmesinden, davacının satış vaadi sözleşmesinin tapuya şerh edilmesi istemiyle yaptığı başvurusunun reddine ilişkin davalı idarece tesis edilen dava konusu işlemin, davalı idarenin tek yanlı irade açıklaması sonucu oluşan ve kamu gücüne dayalı olarak tesis edilen bir işlem niteliğinde olduğu anlaşıldığından, kamu hukuku esaslarına dayanılarak tesis edilen işlemden kaynaklanan davanın görüm ve çözümünün Mahkemelerinin görevinde bulunduğu gerekçesiyle; davalı idarenin görev itirazının reddine, Mahkemelerinin görevliliğine karar vermiştir.

   Davalı İdarece süresi içinde verilen dilekçe ile olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılması istemiyle başvuruda bulunulması üzerine dilekçe, dava dosyasının onaylı bir örneği ile birlikte Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderilmiştir.



YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCISI; S.S……… Yapı Koop. ile yüklenici ………. Müteahhitlik Turizm ve Tic. A.Ş. arasında düzenlenmiş bulunan ve Ankara 3. Noterliğinin 03/06/1998 gün ve 0113809 yevmiye numaralı Düzenleme Şeklinde Gayrimenkul Satış Vaadi ve Kat Karşılığı İnşaat Sözleşmesine dayanılarak yüklenici firmaya ait bağımsız bölümlerden B Blok 9 no'lu dairenin yüklenici firma tarafından davacı E. A.'a harici satış yöntemi ile ve Gayrimenkul Satış Vaadi Sözleşmesi düzenlenerek satıldığı ve davacı tarafından da fiilen kullanılmaya başlanıldığı;  davacı E. A.'ın satış vaadi sözleşmesine dayanarak harici satış yöntemi ile satın aldığı taşınmazın yüklenici tarafından bir kez daha satışını önlemek ve hukuki korumaya kavuşturmak amacıyla gayrimenkul satış vaadi sözleşmesinin tapu siciline şerh verilmesi talebinin, davalı Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü'nün 10/11/2010 gün ve B.09.1. TKG1010001-106.03/6219 sayılı yazısı ile reddedilmesi üzerine davacının idari yargı yerinde işlemin iptali istemi ile dava açtığının anlaşıldığı;   idari yargı yerinde açılan davanın konusunun, haricen satın alınan taşınmaz bakımından alıcı ile satıcı arasında yapılan ve Borçlar Kanunun 163 ve 164. maddelerine göre yüklenicinin Koop. ile arasında yaptığı Gayrimenkul Satış vaadi ve Kat Karşılığı İnşaat sözleşmesine dayanılarak elde ettiği ve tapu siciline önceden şerh verilmiş, sözleşme gereği kendisine tekabül eden alacağının davacıya temliki sonucu ortaya çıkan satış vaadi sözleşmesinin Medeni Kanunun 1009 ve devamı maddeleri uyarınca tapu siciline şerh verilmesi istemi olduğunun anlaşıldığı; yüklenici firmanın, kat karşılığı inşaat sözleşmesi kapsamında işin bitiminde alacağı karşılığı olan taşınmazlardan davaya konu B Blok 9 numaralı daireye ilişkin mülkiyet hakkına ilişen alacağını, davacı E. A.’a aralarındaki sözleşme gereğince alacağın temliki yolu ile devretmiş olduğu;   Borçlar Kanunu’nun 162. maddesinin “Kanun veya akit ile veya işin mahiyeti icabı olarak menedilmiş olmadıkça borçlunun rızasını aramaksızın alacaklı, alacağını üçüncü bir şahsa temlik edebilir./Borçlu alacağın temlik edilmemesi şart edilmiş olduğunu bu şartı ihtiva etmeyen bir ikrarı bilkitabeye istinat ile, alacağını temellük eden üçüncü bir sahsa karşı iddia edemez." hükmü ile alacağın temlikinin herhangi bir rızaya tabi olmaksızın üçüncü sahsa temlik edilebileceğini hüküm altına aldığı; Kanunun 163. maddesinin ise "Tahriri şekilde yapılmış olmadıkça alacağın temliki muteber olmaz./ Bir alacağın temlikini va'detmek, hususi tekle tabi değildir." hükmü ile taraflar arasındaki temlikin yazılı şekil şartına tabi olduğunu gösterdiği; davaya konu taşınmaz bakımından gayrimenkul satış vaadi sözleşmesinin bu yazılı şekil şartını taşıdığının anlaşıldığı; Medeni Kanunun 1009. maddesinde ise "Arsa payı karşılığı inşaat, taşınmaz satış vaadi, kira, alım, önalım, gerialım sözleşmelerinden doğan haklar ile şerh edilebileceği kanunlarda açıkça öngörülen diğer haklar tapu kütüğüne şerh edilebilir./ Bunlar şerh verilmekle o taşınmaz üzerinde sonradan kazanılan hakların sahiplerine karşı ileri sürülebilir." hükmü ile Medeni Kanunun 705. maddesinde birinci fıkrada "Taşınmaz mülkiyetinin kazanılması, tescille olur." hükmünün yer almakta olduğu, taraflar arasında yapılan satış vaadi sözleşmesi ile temlik edilen taşınmazın tapu siciline şerh verilmesinin, taşınmazın mülkiyet sorunu ile ilgili ve tamamen özel hukuk hükümlerine göre çözülmesi gerekli bir sorun olduğu, Medeni Kanunun 1015. maddesinde dahi "Tescil, terkin ve değişiklik gibi tasarruf işlemlerinin yapılabilmesi, istemde bulunanın, tasarruf yetkisini ve hukuki sebebi belgelemiş olmasına bağlıdır./ İstemde bulunan kimse, kendisinin, sicilde hak sahibi görünen kişi veya bu kişinin temsilcisi olduğunu ispat etmek suretiyle tasarruf yetkisini belgelemiş olur./ Hukuki sebebin belgelenmesi, bu sebebin geçerliliği için gerekli şekle uyulduğunun ispatı suretiyle olur." hükmü ile tescil isteminin hukuken geçerliliğinin denetiminin özel hukuka ait bir sorun olduğunu ortaya koyduğu;  bu durumda gayrimenkul satış vaadi sözleşmesinin tapu siciline şerh verilmesi konusunda ortaya çıkan sorunun çözüm yerinin de adli yargı yeri olduğu gerekçesiyle;  2247 sayılı Kanun'un 10. ve 13. maddeleri gereğince, olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılmasına, dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığına gönderilmesine karar vermiştir.

Başkanlıkça, 2247 sayılı Yasa’nın 13. maddesine göre Danıştay Başsavcısı’ndan yazılı düşüncesi istenilmiştir.

DANIŞTAY BAŞSAVCISI; 4721 sayılı Türk Medeni Kanun'un 1009'uncu maddesinde; "Arsa payı karşılığı inşaat, taşınmaz satış vaadi, kira, alım, önalım, gerialım sözleşmelerinden doğan haklar ile şerhedilebileceği kanunlarda açıkça öngörülen diğer haklar tapu kütüğüne şerhedilebilir" hükmüne yer verilmiş ve aynı Kanun'un 1027'nci maddesinde ise, "İlgililerin yazılı rızaları olmadıkça tapu memuru, tapu sicilindeki yanlışlığı ancak mahkeme kararıyla düzeltebilir. Düzeltme, eski tescilin terkini ve yeni bir tescilin yapılması biçiminde de olabilir. Tapu memuru, basit yazı yanlışlıklarını, tüzük kuralları uyarınca resen düzeltir." hükmünün getirildiği; buna göre, ilgililerin yazılı muvafakatları dışında tapu sicilinde yapılacak değişikliklerin mahkemenin bu konuda bir karar vermesine bağlı olduğunun belirtildiği ve tapu kayıtları üzerinde terkin, tescil ve tashih gibi işlemlere ilişkin davaların görüm ve çözümünün Adli Yargı'nın görevinde olduğu gerekçesiyle; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığında 2247 sayılı Kanunun 10' uncu maddesi uyarınca yapılan başvurunun kabulü gerektiği yolunda yazılı düşünce vermiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE :

Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Serdar ÖZGÜLDÜR’ün Başkanlığında, Üyeler: Mustafa AYSAL, Eyüp Sabri BAYDAR, Sıddık YILDIZ, Nurdane TOPUZ, Sedat ÇELENLİOĞLU ve Ayhan AKARSU’nun katılımlarıyla yapılan 21.5.2012 günlü toplantısında:

l-İLK İNCELEME:Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre; davalı İdarenin anılan Yasanın 10/2 maddesinde öngörülen yönteme uygun olarak yaptığı görev itirazının reddedilmesi ve 12/1. maddede belirtilen süre içinde başvuruda bulunması üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nca, 10. maddede öngörülen biçimde olumlu görev uyuşmazlığı çıkarıldığı anlaşılmaktadır. Usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığından, görev uyuşmazlığının incelenmesine oy birliği ile karar verildi.

II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim Taşkın ÇELİK’in, davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Mehmet BAYHAN ile Danıştay Savcısı Mehmet AKKAYA’nın davada adli yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Dava, Davacının …………Müteahhitlik Mühendislik Turizm ve Ticaret Anonim Şirketinden alacağın temliki yoluyla satın aldığı ve halen içerisinde oturmakta olduğu taşınmaza ilişkin Gayrimenkul Satış Vaadi Sözleşmesinin, tapuya şerh edilmesi isteminin reddine ilişkin Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü I. Bölge Müdürlüğünün 10.11.2010 gün ve 6219 sayılı işleminin iptali istemiyle açılmıştır.

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 705. maddesinde, taşınmaz mülkiyetinin kazanılmasının tescille olacağı, miras, mahkeme kararı, cebri icra, işgal, kamulaştırma halleri ile kanunda öngörülen diğer hallerde, mülkiyetin tescilden önce kazanılacağı, ancak, bu hallerde malikin tasarruf işlemleri yapabilmesinin, mülkiyetin tapu kütüğüne tescil edilmiş olmasına bağlı olduğu; 1009. maddesinde; arsa payı karşılığı inşaat, taşınmaz satış vaadi, kira, alım, önalım, gerialım sözleşmelerinden doğan haklar ile şerhedilebileceği kanunlarda açıkça öngörülen diğer hakların tapu kütüğüne şerhedilebileceği; bunların şerh verilmekle o taşınmaz üzerinde sonradan kazanılan hakların sahiplerine karşı ileri sürülebileceği belirtilmiş; 1027. maddesinde “İlgililerin yazılı rızaları olmadıkça, tapu memuru, tapu sicilindeki yanlışlığı ancak mahkeme kararıyla düzeltebilir. Düzeltme eski tescilin terkini ve yeni bir tescilin yapılması biçiminde de olabilir. Tapu memuru, basit yazı yanlışlıklarını, tüzük kuralları uyarınca resen düzeltir.” hükmüne yer verilmiştir.

Öte yandan, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “İdari Dava Türleri ve İdari Yargı Yetkisinin Sınırı” başlığını taşıyan 2. maddesinin 1 numaralı bendinde, idari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan iptal davaları; idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları ile tahkim yolu öngörülen imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıklar hariç, kamu hizmetlerinden birinin yürütülmesi için yapılan her türlü idari sözleşmelerden dolayı taraflar arasında çıkan uyuşmazlıklara ilişkin davalar, idari dava türleri olarak sayılmıştır.

Olayda davanın, haricen satın alınan taşınmaz bakımından alıcı ile satıcı arasında yapılan ve Borçlar Kanununa göre yüklenici Şirketin, Kooperatif ile arasında yaptığı Gayrimenkul Satış Vaadi ve Kat Karşılığı İnşaat Sözleşmesine dayanılarak elde ettiği ve tapu siciline önceden şerh verilmiş, sözleşme gereği kendisine tekabül eden alacağının, davacıya temliki sonucu ortaya çıkan Düzenleme Şeklinde Gayrimenkul Satış Vaadi Sözleşmesinin Medeni Kanunun 1009 ve devamı maddeleri uyarınca tapu siciline şerh verilmesi istemiyle açıldığı anlaşılmaktadır.

Her ne kadar, davacı vekili tarafından davalı İdare işleminin iptali talep edilmekte ise de,  talebin doğrudan tapu sicilinde tescil istemine yönelik, bir başka ifade ile tescil sonucu doğuracak bir talep olduğu gözetildiğinde, ortada idari yargı yetkisi kapsamına giren bir idari dava bulunmadığı ve uyuşmazlığın çözümlenmesinde, Medeni Kanun hükümlerine göre adli yargı yerlerinin görevli bulunduğu sonucuna varılmıştır.

Belirtilen nedenlerle, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın başvurusunun kabulü ile İdare Mahkemesinin Görevlilik Kararının kaldırılması gerekmiştir.

SONUÇ    : Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın BAŞVURUSUNUN KABULÜ ile Ankara 16. İdare Mahkemesi’nin 17.03.2011 gün ve E: 2010/2457 sayılı GÖREVLİLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 21.5.2012  gününde OY BİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.

—— • ——


Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığından:

ESAS NO                 : 2012/121

KARAR NO            : 2012/117

KARAR TR             : 21.5.2012

(Hukuk Bölümü)

ÖZET : 2247 sayılı Yasa’nın 14. maddesinde öngörülen koşulları taşımayan BAŞVURUNUN,  aynı Yasanın 27. maddesi uyarınca  REDDİ  gerektiği  hk.

Yüklə 1,82 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   12   13   14   15   16   17   18   19   ...   29




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin