2 nolu alt komisyon tutanaklari iÇİndekiler



Yüklə 2,59 Mb.
səhifə17/37
tarix07.01.2019
ölçüsü2,59 Mb.
#90806
1   ...   13   14   15   16   17   18   19   20   ...   37

  • MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Siz de çok selam söyleyin.

  • Kapanma Saati: 11.05



  • İKİNCİ OTURUM

  • Açılma Saati: 11.09

  • -----0-----

  • MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Değerli arkadaşlar, Türk Tabipler Birliği adına geldiniz, hoş geldiniz; Doktor Eriş Bilaloğlu, Profesör Doktor Feride Aksu Tanık.

  • Biz görüşlerinizi alıyoruz, dinliyoruz.

  • Süremizi biraz aştık, gecikme üzüyor bazen, kusura bakmayın o bakımdan.

  • Siz görüşlerinizi anlattıktan sonra belki bize biraz açmak için bazı görüşleri soru sorma imkânı tanırsanız memnun oluruz. Şöyle yarım saati aşmayan bir sunumdan sonra bir on dakika kadar da soru imkânı olursa iyi olur.

  • Buyurun Eriş Bey.

  • TÜRKİYE TABİPLERİ BİRLİĞİ BAŞKANI DR. ERİŞ BİLALOĞLU – Evet, teşekkür ediyoruz davetiniz için.

  • Aktaracağım görüşlerimizin ilk adımı olarak, doğrusu Türk Tabipleri Birliğinin, Türkiye’deki hekimlerin bir meslek örgütü olarak bu yürüyen anayasa tartışmalarının hekimlerde nasıl bir karşılığı olduğuna dair, belki bir yanıyla duygu olarak doğurduğu etkiyi paylaşmak isterim. Ben bunun çünkü önemli olduğu kanaatini taşıyorum. Ama buna girmeden önce bildiğinizden emin olduğum bir şeyi de tekrarlayayım.

  • Türk Tabipleri Birliği bütün hekimlerin üye olabileceği, özelde çalışan meslektaşlarımız için zorunlu üye olduğu bir meslek örgütü. Bu yanıyla her çeşit dünya görüşüne sahip hekimlerin yer aldığı, tek bir görüşün değil ülkede ne kadar zenginlik, çeşitlilik varsa hepsinin yer aldığı bir meslek örgütü. Bu yanıyla söyleyeceklerimiz, bütün hekimlerin ortalama duygusunu ifade etme özelliği taşıyor diye düşünüyorum, en azından duygu noktasında.

  • Türk Tabipleri Birliğinin Genel Kurul kararlarında anayasa tartışmalarına dâhil olmak, görüş bildirmek ifade edilmektedir. Bu yanıyla genel kurul düzeyinde bir ilgisi söz konusudur. Ama ne yazık ki Türkiye’de yürüyen anayasa tartışmaları hekimlerde özel bir heyecan doğurmamaktadır. Bunu bir duygu olarak söylüyorum çünkü değişik dönemlerde, değişik bölgelerdeki tabip odalarımıza “Bu konularda toplantılar düzenleyelim.” dediğimizde, ne yazık ki arzu edilen bir karşılık değil, bir kayıtsızlık görüyoruz. Kayıtsızlık kelimesi konunun önemine yönelik bir değerlendirme ya da bunu idrak edememe meselesinin ötesinde, bu konuda yürütülecek çalışmalar için arzu edilen bir ortamın ya olmadığı ya da ciddiye alınmayacağı gibi bir ön görüşle ilgili. Bunların geçerliliği, doğruluğu tartışılabilir ama biz de merkezdeki yönetim olarak bu konularda tartışmalar yürütülmesini, farklı görüşlerden hekimlerin elbette kendileriyle sınırlı ama bir katkı olarak bu sürece dâhil olmalarını önemsememize rağmen, ne yazık ki bir karşılık ve bu konuya katılma konusunda bir heyecan göremiyoruz. Kuşkusuz yaptığımız kendi gündemlerimizle ilgili toplantılarda bu konunun önemi ifade ediliyor fakat bir enerji, bir motivasyon bulamıyoruz. Biz bunun tüm söyleyeceklerimizin önünde önemi olduğunu düşünüyoruz. Çünkü eğer Türkiye bir anayasa tartışması, hele de yeni bir anayasa tartışması yürütüyorsa hekimlerin, tabii ki bütün herkes için geçerli ama hekimlerin de arzu edilen belli bir kritik eşikte heyecanla katılmaları beklenir. Bunun sağlanamaması bence başlı başına bu tartışmaların çekip çeviricisi olarak sizlerin değerlendirdiği bir konudur diye düşünüyoruz ya da biraz daha detaylı değerlendirilmesi gereken bir başlıktır diye düşünüyoruz.

  • Bunu paylaştıktan sonra ikinci noktaya geçmek istiyorum. Biz Türk Tabipleri Birliği olarak genel kurullarımızda da yaptığımız görüşmelerde, Türkiye’nin yeni bir anayasaya ihtiyacı olduğu görüşüne sahibiz. Burada kastedilen, mevcut anayasalarda bir değişiklik değil -yapılan tartışmalarda da olduğu gibi- gerçekten yeni bir anayasa ihtiyacıdır. Bu konuda, bir kez daha söylemek gerekirse şart mıdır sorusuna? Evet, şarttır cevabını veriyoruz. Bunu da değişik görüşlerin tartışmasının sonucunda çıkarttığımız bir sonuç olarak sizlerle paylaşmak istedim. Evet, şarttır ve yeni olmalıdır.

  • Burada yine yürütülen tartışmalarımızda, iç tartışmalarımızda, yeniden kastın ne olduğunun toplumda hemfikirlik oluşturulması gereken bir sıfat olduğunu, bir niteleme olduğunu düşünüyoruz. Biliyoruz, Türkiye’de 1982 yılında bir anayasa yapılmış durumda, daha sonraki süreçlerde de çeşitli değişiklikler yapılmış durumda. Son Anayasa’nın yani 1982 Anayasası’nı yapan dinamiğin ne olduğuna baktığınızda, biz 24 Ocak 1980 olduğunu düşünüyoruz. Yani 1982 Anayasa’sını yapan ya da yaptıran dinamik 24 Ocak 1980’dir. Bizim değerlendirmelerimize göre yeni bir anayasa yapabilmek için 24 Ocak 1980 dinamiğinden farklı bir dinamiğe, farklı bir kuvvete, farklı bir iradeye ihtiyaç vardır. Eğer yine 24 Ocak 1980 dinamiği, iradesinin tezahürü bir anayasa şekillenecekse bizce bu yeni olmayacaktır. Aynı dinamik yapacaksa, bizce Türkiye’nin önündeki sorunları çözme konusunda arzu edilen temel dinamik devreye girmemiş olacaktır. O nedenle, çok açık söylemek gerekirse, 24 Ocak 1980’nin büyük ölçekte bir sermayeyle ilişkin bir dinamik olduğu bilindiğinde ve 1982 Anayasası’nı da o yönlendirdiği için, bizce bu dinamikle bir anayasa yapılacaksa bu Türkiye’nin ihtiyacını karşılamayacaktır.

  • Açık söyleyelim bir kez daha: Bizce Türkiye’de çalışanların, Türkiye’de emeğiyle geçinenlerin, Türkiye’nin yoksullarının, Türkiye’de farklı ve hep söylediğimiz, zenginlik olarak değerlendirdiğimiz etnik, dinî, her türlü çeşitliliğin dâhil olabileceği tartışma süreçlerine, kendilerini ifade etme süreçlerine dâhil olabileceği bir ortamın sağlanması bir ön koşul gibi geliyor bize. Bunu şeyle söylüyorum “gibi geliyor” diye. Aslında, yapmak istediğimiz anayasanın ne olduğunu ve hangi sorunlara çözüm getireceğini konuşursak, bu gibi lafına hiç ihtiyaç bile yok, bu şarttır diye düşünüyoruz.

  • Bugün içinde yaşadığımız Türkiye ortamında, bizim gözlemlerimize göre, biraz önce söylediğim kesimlerin hem örgütlü olarak hem örgütsüz olarak böyle bir sürece katılabilme cesaretleri yoktur. Böyle bir sürece dâhil olabilme konusunda yeteri kadar onları yüreklendiren bir irade yoktur. Nasıl tezahür etmektedir? Biz son bir yıl içerisinde Türkiye’de 50’ye yakın ili gezmiş -hem ben hem yönetimdeki arkadaşlarım olarak söylüyorum- ve bu illerde doğrudan, meslektaşlarımızla, onların özlük hakları ve hekimlik sorunları için toplantılar yapmış birisi olarak şu soruyla karşı karşıya kalıyoruz, diyoruz ki: “Sizler mutlu musunuz?” Her görüşten meslektaşımız, büyük bir kanaatle mutsuz olduklarını söylüyorlar. “Peki, bunu bize söylüyorsunuz, acaba Sayın Bakana, yetkililere söylüyor musunuz? Biz çıksak onlar gelse, onlara da söyler misiniz?” “Söyleriz.” diyorlar. Peki o zaman Sayın Bakana teklif edelim, web sayfasına “Hekimler, mutlu musunuz, mutsuz musunuz?” diye sorsun, tıklar mısınız diyoruz. Hepsi elini kaldırıp “Evet, tıklarız.” diyemiyorlar. Kimler? Hekimler. “Niye?” dediğimizde “Ama oradan bakarlar, kimin tıkladığını, kimin mutlu mutsuz dediğini bulurlar.” diyor. Kim diyor? Hekimler diyor. Şimdi sizin için çok basit ve ciddiye alınmayan bir örnek gibi gelebilir ama bizim için çok önemli çünkü mutsuz olduğunu söylemekten çekinen bir hekim topluluğu var. Bu, çok net bir gözlemdir, tek bir yere özgü değildir. Mutsuz olduğunu söylemek çalışmamak değildir, yine görevini yaparsın ama mutsuzum dersin. Bunu söylemekten çekinen bir Türkiye ortamı var. Bunu söylerken bir abartıyı değil ama anayasa tartışması gibi bir konuyu tartıştığımız için, özgürce fikirlerin ifade edilebilme ortamının hissedilmediği bir Türkiye tablosuyla karşı karşıya olduğumuzu düşünüyorum. Yine bunu ben sağlık alanı için, sağlık alanındaki hekimler için söylüyorum. Önemli bir kısmı için söyleyebilecek bir iddiaya sahibiz. Yani bir taraflı, tek taraflı görüşün temsili ifadesi olarak söylemiyorum bunu. Gerçekten doğudan batıya, kuzeyden güneye gittiğimizde bunu görüyoruz.

  • Bu tabloyu ısrarla vurgulamamızın gerekçesi şudur: Katkı sunabilmek benle sınırlı olacaksa ben büyük bir şansa sahibim, bugün buraya geldim ve sunuyorum. Ama gerçekten bir anayasa sürecinin, Türkiye’nin dokusuna, hücrelerine, en ücra yerlerine tabii ki idealize ederek söylüyorum ama olabildiğince nüfuz etmesini arzu ediyorsak, bu tartışmayı ben bir diğeriyle, bize benzemeyen, farklı düşünenle tartışabilecek bir seviye yakalayacaksam, buysa asıl bizim murat ettiğimiz şeylerden bir tanesi, ne yazık ki bugün bunun ortamı yok. Talebimizi o ki o nedenle bir anayasa tartışmasında, yeni bir anayasa tartışmasında, mevcut iradenin, özel olarak kuvvetli oy anlamında, temsil anlamında hükûmetin hızla bugünden yarına, bir anayasa henüz olmadan, herkesin bu sürece katılmasını yüreklendirecek, cesaretlendirecek adımları atmasıdır.

  • Çok somut örnekleriyle söyleyeceğim, bu bir anayasa tartışmasının doğrudan içerisindedir çünkü. İki gün önce Adana Tabip Odası Yönetim Kurulu üyelerimiz dâhil toplantı ve gösteri yürüyüşlerine aykırı hareketten soruşturma açılmış durumdadır. Bizim yönetim kurulu üyelerimiz, emin olun, nerede yürünür, nasıl davranılır, nereden bağırılır, nerede bağırılmamalı, kimseyi rahatsız etmemeli bilgisine de sahip olarak faaliyet yürütmektedir. Onlar da dâhil toplantı, gösteri, yürüyüşten soruşturma açılmış durumdadır. Hafta sonu Batman’da bölgedeki tabip odalarıyla toplantıdaydım. Batman Belediye Başkanı birilerinin tutuklandığını filan aktardılar. Ondan üç hafta önce Ege’de Ege tabip odalarıyla yine farklı görüşten –Batman’daki içinde geçerli- tabip odalarıyla bir aradaydık. Onlarda da bir tedirginlik görüyoruz. Bunun altı bugün itibarıyla çizilmeli ve bunlar örgütsüz kesimler değil, iyi kötü bir araya gelmiş insanlar.

  • Son olarak, tabii farklı dinamik diye söylediğimiz bizim çalışanlar, işçiler, emekçiler, bu dinamikler Türkiye’de kendilerini ifade edebilmeli. Türkiye’de sendikaların durumu, sendikalaşmanın durumu çok açık. Yanılmıyorsam ILO’da bir kara listedeyiz. ILO’yu doğru bir referans kabul etmeyebilirsiniz ama her hâlükârda Türkiye’de sendikalaşma oranlarına, sendikaların kendilerini ifade edebilme durumlarına baktığımızda, o zaman biz bu anayasayı tek tek, cesaret bulan insanların görüş ifade etmesiyle mi oluşturacağız yoksa gerçekten Türkiye’nin katılımını özendiren bir çerçevede mi görüşeceğiz? Biz bunun böyle olması gerektiğini düşünüyoruz. O nedenle de temel katkımızı da o ya da bu görüşten önce bu tartışma ortamının ve Türkiye’de tek tek insanların bir birey olarak da kendini ifade edebilme olanaklarının, örgütlü haydi haydi ifade edebilme olanaklarının mutlaka bugün derhâl çözülmesi gerektiğini… Bu yapılabilirse, çok mümkün. Bildiğimiz kadarıyla mevcut siyasi partiler de iktidar da dâhil buna uygun bir çerçeve oluşturabilirler. O zaman hakikaten hep birlikte başka bir atmosferi, bir toprağın havalandırılmasını hissedeceğiz diye düşünüyoruz.

  • Biz 12 Eylül 2010 referandumu öncesi de görüşlerimizi kamuoyuyla paylaşmıştık. Ne yazık ki aslında yine orada söylediklerimizin bir kısmını tekrar etmiş oluyoruz ama yüzde 10 barajıyla oluşmuş bir Meclisin, mevcut Siyasi Partiler Yasası’yla oluşmuş bir Meclisin büyük bir katılımla yani tek tek insanların oy vermesiyle oluşmuş olsa bile bir anayasa yapabilmek için arzu edilen çerçevede olmadığı endişesini taşıyoruz. Çünkü yaygın kanaat odur ki -yanlış anlaşılmamasını dileyerek söylüyorum- mevcut milletvekillerinin siyasi parti başkanları tarafından işaret edilerek belirlendiği, herkesi kapsamayabilir ama böyle olduğu, yüzde 10 barajının olduğu bir noktada, bu birleşimin arzu edilen bir noktada çok yürümediğini göstermektedir.

  • Son olarak bu çerçevede söyleyeceğim şudur: Bizler hekimler olarak, sağlıkçılar olarak, özel olarak da bu anayasa tartışmaları konusunda bir kırgınlık içerisindeyiz. 26 Ağustos 2011 ve 2 Kasım 2011 tarihli kanun hükmünde kararnameler bizi bütünüyle duygusal olarak kopartmıştır. 2 Kasım 2011 tarihli Kanun Hükmünde Kararname, deyim yerindeyse sağlığın anayasasıdır. Sağlığın anayasası konusunda, yine benim bildiğim kadarıyla her türlü dünya görüşünden sendika, sağdan soldan, kuzeyden güneyden, batıdan bu kararnameyle ilgili görüşlerinin sorulmadığını, kendilerinin aktif katılımlarının sağlanmadığını söylemektedir. Yani sağlığın anayasası konusunda bizlere bir görüş, düşünce sorulmamıştır, katılımlarımız sağlanmamıştır. Sadece bizi söylemiyorum, eczacısı, Diş Hekimleri Birliği, Memur-Sen’i, Kamu-Sen’i, KESK’i başka neyse aklımıza gelenleri. Dolayısıyla burada da ironik bir durumla karşı karşıyayız. Sağlık gibi doğrudan ilgili olduğumuz düşünülen -anayasa da bizi doğrudan ilgilendiriyor kuşkusuz- bir başlıkta görüşlerimizin sorulmadığı bir Türkiye ortamında, biz Sayın Meclis Başkanımızdan yazı gelince odalarımıza duyurduk, dedik ki: “Meclis Başkanımız görüş istiyor anayasayla ilgili.” Genel Yönetim Kurulu toplantısında, değişik ölçekli toplantılarımızda, meslektaşlarımız yani yine yanlış anlaşılmaması kaydıyla söylüyorum, dalga geçiliyor gibi. Çünkü 2 Kasım, Kanun Hükmünde Kararname, doğrudan bizleri ilgilendiriyor, hiçbir şeyi yok, hiç kimseye sorulmadı; ne güzel, başka bir düzeyde, başka bir önemde bize görüş soruluyor diye. Benzer biçimde, 2 Kasım tarihli Kanun Hükmünde Kararname bir kez daha bizi duygusal olarak kopardı süreçten çünkü mevcut yasamız, Türk Tabipleri Birliği Yasası’nın 1’inci maddesinden bir cümle çıkartıldı, o da şudur: “Türk Tabipleri Birliğinin, tabipliğin kamu ve kişi yararına uygulanıp geliştirilmesini sağlamak.” sözcükleri çıkartıldı. "Bu niye çıkartılmıştır?” diye Sayın Sağlık Bakanına sorulduğunda “Anayasa’nın 56’ncı maddesi bu görevi devlete vermiştir.” dedi. “Tabipliğin kamu ve kişi yararına uygulanıp geliştirilmesini sağlamak devlete verilmiştir. Tabipler Birliğinin böyle bir vazifesi yoktur, zaten bugüne kadar yanlış olarak orada duruyordu, onu düzelttik.” diyen bir cevap verilmiş durumdadır. Şimdi, konuşmamın ikinci kısmı buydu, bu kısmı toparlamak için söylemek durumundayım. Böyle bir tabloda biz bir başarısızlığı yaşıyoruz. Hekimleri böyle bir sürece katma konusunda başarı gösteremiyoruz. Ona bakıyor, yasanız çıkmış, zaten öyle, kanun hükmünde kararname sorulmamış. “Söylesek başımıza ne gelir?” endişesi, mutsuzumu işaretleyemiyor. Şunu da söyledim, espri gibi gelebilir: Ya siz zeki insanlarsınız. Mutsuzu işaretleyin, sorulursa “Ya, elim kaymış yanlışlıkla, ben mutluğu tıklayacaktım dersiniz.” filan. Şimdi, bunu da söyleyebilir hekimler, mutlu yapacaktık diye ama bu endişe şudur: “Beni oradan takip edip görür bulurlar.” endişesinin olduğu bir Türkiye tablosu vardır. Bunu lütfen biz arzu ediyoruz, her görüşten meslektaşımızla birlikte katkı sunulsun istiyoruz. Benim beğendiğim, katıldığım görüş olur olmaz ama bu Türkiye’de yoktur ve bu aşılamadığı takdirde ister istemez bir samimiyet tartışması, ister istemez bizden kopuk bir tartışmanın yürüdüğünü göreceğiz, hissedeceğiz.

  • Burada diğer altını çizmek istediğim nokta, yeni olabilmesi için bu kesimlerin, çalışanların, çok farklı görüşlerde olan herkesin katıldığı, tartışma sürecine katıldığı bir ortam oluşmalıdır. Bu olmadığı takdirde olacak anayasa yeni bir anayasa olmayacaktır. Yüzde bilmem kaçla onaylanmış olsa bile böyle olmayacaktır diye düşünüyoruz.

  • Son kısmı ise ister istemez daha küçük ölçekli kısmı oluyor ama söylemek durumundayız, belki de sizin beklentilerinizle ilgili olan kısım. Evet, biz demokratik, laik, özgür, barış içerisinde, adaletin temel olarak içerisine nüfuz ettiği bir Türkiye ortamını tesis edecek, bugün önünde olan sorunları mümkünse bütünüyle çözecek, tekrar gündemine gelmemesini güvence altına alacak bir anayasasının olmasını istiyoruz. Bu anayasa konusunda açıkçası sizler zaten işin içerisindesiniz ve yetkin olarak biliyorsunuz, çok yeni icatlara da gerek yok diye düşünüyoruz. Yani demokratik, laik, bağımsız, özgür, barış içerisinde, Türkiye’nin tarihsel birikimlerini ve zenginliğini de gözeten, onun ortaya çıkmasını teşvik edip hepsinin birbiriyle eşit ve adil olmasını sağlayacak, adil bir ilişki kurmasını sağlayacak bir zemini tesisi etmek mümkündür, bunu yeter ki tartışarak, hazmederek yapabilen bir ortam sağlansın diye düşünüyoruz.

  • Son olarak da sağlıkla ilgili cümleleri kurmak durumundayım. Bizden belki beklenen sadece sağlıkla ilgili bir şey söylensin olabilirse diye söyleyeyim. Çünkü biz bu dediklerimiz olmadığı takdirde, aslında sağlığın ön koşulu demokratik bir ortamdır. İsterseniz ruh sağlığı diye ayırabilirsiniz ama evet, insan bir bütündür sağlık tanımında ve bunlar olmadığı takdirde zaten sağlıktan bahsedebilmemiz mümkün değildir. Sadece hastalıkları geçici süreyle tedavi etmekten bahsedebiliriz ya da idare etmekten bahsedebiliriz. Bu da bizim sağlık tanımımız değildir. Bizim sağlık tanımımız bütünlüklü bir şeydir, toplumsal iyilik hâlidir aynı zamanda ve önce hasta olmama meselesidir. Önce hasta olmama meselesi ne yazık ki 1982 Anayasası’nın en hafif deyimiyle kusurudur. Aynı zamanda devletin bir görevi, ödevi, sorumluluğu, bütünüyle üstlenmesi gereken, tartışmasız olan sağlık, eğitim gibi başlıklardan bir kaytarma maddesidir mevcut Anayasa’daki madde. O nedenle, biz, açıkçası, sağlık konusunun bütünüyle kamusal bir sorumlulukla üstlenilmesi gerektiğini, Türkiye’nin de dünyadaki bütün ülkelerin de. Ama biz Türkiye için konuşursak, bunu finanse edebilecek her türlü zenginliğe sahip olduğunu, yeter ki zenginliklerin, üretilen mevcut zenginliğin adil paylaşımı konusunda hassas bir düzenleme olsun. Bu paylaşım sağlandığı takdirde, Türkiye, herkesin sağlığını doğumundan ana rahmine düştüğü andan ölümüne kadar güvence altına alabilecek bir finansal olanağa da sahiptir diye düşünüyoruz. Onun için biz özelleştirme, özellerden yararlanma gibi kapsamlara açık olmasına gerek olmadığını, kamusal bir sorumlulukla yürütülmesi gerektiğini sağlık alanının düşünüyoruz. Bu sorumluluk, düzenleme bizce sağlık alanında temel çerçeveyi çizer. Zaten aslında Türkiye’nin imza attığı uluslararası kimi sözleşmeler, kimi düzenlemeler de bu bütünlüklü bakışı ve görevi ona verecek çerçevedir diye düşünüyoruz.

  • Sizin de vaktinizi gözeterek değinmek istediğiniz başlıkları özetlemiş oldum. Bilmem eklemek istedikleriniz ya da vurgulayacaklarınız varsa…

  • MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Buyurun.

  • TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ GENEL SEKRETERİ PROF. DR. FERİDE AKSU TANIK – Çok teşekkürler öncelikle ben de sizi saygıyla selamlıyorum.

  • Eriş Bey’in söyleyeceklerine belki sağlık alanında bir iki şeyi açarak ben de katkıda bulunabilirim. Gerçekten kamusal bir sorumluluk sağlık alanı için çok temel bir gereklilik. Şu anda yürütülen süreçle sağlığın evrildiği nokta sağlık hizmetlerine erişimin gerçekten çok sıkıntılı hâle geldiği bir nokta. O nedenle eşit, erişilebilir ücretsiz nitelikli bir sağlık hizmeti sunumunun bir anayasal hak, doğuştan kazanılan bir hak olması çok önemli. Kamusal sorumluluğu özellikle vurguluyoruz ve Türkiye gibi bir ülkede yani işsizliğinin oranının yüksek olduğu, tarımsal ekonominin yüksek olduğu, sigorta kurumlarının işverenden bile primlerini toplama konusunda sıkıntıların olduğu bir ülkede prime dayalı bir sistemin işleyebilirliğinin olanaklı görülmediğini, o nedenle servetin vergilendirilmesiyle yani gelir vergisiyle oluşan bir havuzdan eşitlikçi bir sağlık hizmetine erişilebileceğini güvence altına alan bir yaklaşım olması gerektiğini düşünüyoruz.

  • Bir başka nokta: Sağlık hakkı sadece sağlık hizmetlerine erişimle kısıtlı bir değerlendirmeden geçemeyecek kapsamda bir hak. O nedenle sağlığın sosyal belirleyenlerini de gözeten yani barınma koşullarını, çalışma koşullarını, iş güvencesini, gelecek güvencesini de, beslenme koşullarını da gözeten bir eşitlikçi yapının içinde ancak sağlıklı olunabileceğini Eriş Bey’in de ifade ettiği gibi ve bu kapsamda düşünürsek sadece sağlık çalışanları için değil ama tüm yurttaşlar için güvenceli iş ve güvenceli geleceğin çok temel bir şey olduğunu yani bu kapsamda yine taşeronlaşmanın olmadığı, sözleşmeli çalışmanın olmadığı ve temel ücretin hiçbir biçimde, tırnak içinde, performansa bağlı olmadığı, güvenceli bir gelirin ve bunun da gelecek güvencesiyle yani emekliliğe yansıyan temel ücretin nitelikli bir biçimde verilmesiyle olanaklı olabileceğini yine söylemekte yarar var.

  • Bir başka temel nokta, yine indirgenmiş ve kısıtlı bir alanda olmakla birlikte, 663 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile çok ciddi bir saldırı altında olan mesleki özerklik meselesi, hekimler açısından. Şöylece çok zamanınızı almadan açmakta yarar var: Bizim de üyesi olduğumuz ve Türk Tabipleri Birliği’nin de kurucu üyesi olduğu Dünya Tabipleri Birliği’nin çok temel ilkelerinden biridir mesleki özerklik. Şöyle anlaşılır kılmaya çalışmak isterim: Bir hastanın tıbbi gereksinimlerinin nasıl karşılanacağını, bir hekim bağımsız olarak karar verebilmelidir. Örneğin bir hastaya bir kanser tanısı konduysa, bununla ilgili tedavi süreçlerine bir hekim eldeki bilgi birikimiyle, var olan teknik olanaklarla, o hastanın gereksinimlerini optimumda buluşturacak bir karar verebilmelidir. Hâlbuki günümüzde Sosyal Güvenlik Kurumunun sağlıkta uygulama tebliğleriyle bu yaklaşımın çok kısıtlandığını biliyoruz. Örneğin bir lenfoma teşhisi konan bir hastada pet scan, tam vücut taraması yapılabilmesi sağlık uygulama tebliğinin kısıtlarıyla düzenlenmektedir. Onkolog yılda belki üç kez pet scan yapmak isterken, sağlık uygulama tebliği bunu bir kez yaptırabilmektedir. Dolayısıyla bu mesleki bağımsızlığın kısıtlanması ve ekonomik kısıtların ya da maliyet etkililik yaklaşımlarının hekim mesleki bağımsızlığının önüne geçmesi anlamına gelmektedir.

  • Bir başka kısıtlılık meslek örgütünün özerkliği üzerinde devreye girmiştir. Hekimlik mesleğinin kendi kendisini yöneten ve hekimlik hatalarında, tıbbi hatalarda kendisini denetleyen bir mesleki özerkliğe sahip olması ta 1940’larda Hitler Almanyasındaki hekimlik bilgi birikiminin ve üstelik ne yazık ki meslek örgütünün kurumsal hukuki yapısının, insanlık aleyhine kullanıldığı örneklerden yola çıkarak, yani Nazi dönemlerinde hekimlik birikiminin Nazi uygulamalarında kullanılmasından yola çıkarak meslek etiğiyle ilgili ilkelerin bağımsız hekimler tarafından denetlenmesi ve yönetilmesi çok temel bir mesleki ilke olmuştur. Ama ne yazık ki 663 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede mesleki denetleme ve mesleğin kendi kendini yönetmesi ilkelerinin tümüyle Sağlık Bakanlığı uhdesinde toplandığını görüyoruz. Bu da ne yazık ki hekimlikle ilgili denetlemenin siyasi erk, bugün için çok iyi ve mükemmel bir siyasi erk olabilir ama tek elde toplanması güçlerin dengeli dağıtımına aykırı bir yaklaşımdır ve günün birinde sermayenin ya da günün birinde siyasi erkin hekimlik bilgi birikimini yönetme konusunda tekil bir gücün tek elde toplanmasıyla ilgili kaygıları gündeme getirmektedir.

  • Dolayısıyla hani bu kanun hükmünde kararname süreciyle ilgili başkanımız da süreci sizinle paylaştı. Çok ciddi bir hayal kırıklığı yaratmıştır hekim kamuoyunda ve gerçekten hani altmış beş tane tabip odası vardır illerde örgütlü. Onun çatı örgütü Türk Tabipleri Birliğidir. Tek örgüttür ve yine söylendiği, ifade edildiği gibi her tür hekimi, her tür sosyal coğrafyadan, her tür etnik arka plandan, her tür siyasal görüşten hekimin çatı örgütüdür. Bir siyaseti temsilen değil meslek örgütüdür. O nedenle bütün hekimlerde ciddi bir hayal kırıklığı yaratmıştır ve aslında bu kanun hükmünde kararname meslek örgütünü de işlevsiz kılmıştır. Hani sağ olun nezaket gösterdiniz, çağırdınız ama aslında işlevsiz kılınan meslek örgütlerinin temsilcileriyiz. Yeniden işlevli kılınmasının da anayasal bir biçimde düzenlenmesi gerekmektedir; eğer demokratik bir ülke olma iddiası taşıyorsa Türkiye Cumhuriyeti.

  • TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ BAŞKANI DR. ERİŞ BİLALOĞLU – Efendim, şöyle bir eklemeyi söyleyeyim adıyla birlikte, Sayın Feride arkadaşımın söylediğidir. Anayasa’nın 135’inci maddesi meslek örgütleriyle ilgili düzenlemeyi içermektedir. Bu da 12 Eylül 1982 Anayasası’nın değiştirdiği bir formudur. Bunun da bizce yeniden düzenlenmesi gerekir. Biraz önce söylenen özeliklere hürmet eden bir çerçevede meslek örgütlerinin hem topluma hem de tek tek kendi üyelerine karşı sorumluluğunu değerlendiren ve tek olmasını güvence altına alan meslek örgütünün -tek derken her görüşten herkesle birlikte zaten- bir çerçevede ve zorunlu üyelik kapsamında bu yanıyla da şekillenmesi gerekir diye düşünüyoruz.

    Yüklə 2,59 Mb.

    Dostları ilə paylaş:
  • 1   ...   13   14   15   16   17   18   19   20   ...   37




    Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
    rəhbərliyinə müraciət

    gir | qeydiyyatdan keç
        Ana səhifə


    yükləyin