2010 YÜksek lisans tez özetleri


Butirik Asidin Sulu Ortamlardan Ayrılmasının İncelenmesi



Yüklə 1,75 Mb.
səhifə17/30
tarix07.05.2018
ölçüsü1,75 Mb.
#50222
1   ...   13   14   15   16   17   18   19   20   ...   30

Butirik Asidin Sulu Ortamlardan Ayrılmasının İncelenmesi

Butirik asit endüstride çok kullanılan karboksilli asitlerden biridir. Biyoteknolojik olarak üretimi genellikle fermantasyon ile olmaktadır. Sürekli bir fermantasyon prosesinde üretim veriminin artırılması ancak ürün olarak elde edilen butirik asidin ortamdan sürekli bir şekilde uzaklaştırılması ile mümkündür. Yine birçok endüstriyel proseste kullanılan butirik asidin atık sulardan uzaklaştırılması gerekmektedir.

Bu çalışmanın amacı, butirik asidin sulu ortamlardan ayrılmasının incelenmesidir. Bu amaçla sıvı-sıvı ekstraksiyonu, reaktif ekstraksiyon ve adsorbsiyon yöntemleri irdelenmiştir.

Çalışmada önce su – butirik asit – çözücü (oktanol, etil butirat, etil valerat, etil nonanoat, asetofenon ve dietil malonat) üçlü sistemlerine ait 298.15 K’deki çözünürlük eğrileri ve bağlantı doğruları deneysel olarak tespit edilmiştir. Butirik asidin sulu ve organik fazlar arasındaki dağılma katsayıları, ayırma faktörleri ve seçicilik değerleri hesaplanmıştır. Bağlantı doğrularına Othmer-Tobias korelasyonu uygulanarak deneysel verilerin güvenilirliği test edilmiştir.

İkinci aşamada ekstraksiyon etkinliğini artırmak amacıyla ekstraktan olarak; aminli bir bileşik olan tributil amin ve fosfatlı bir bileşik olan tributil fosfatın yukarıda adı geçen organik çözücüler içindeki (0.25-1.2 mol/L) konsantrasyonlarındaki çözeltileri kullanılarak reaktif ekstraksiyon yöntemi incelenmiştir. Organik fazdaki ekstraktan konsantrasyonuna bağlı olarak dağılma katsayıları ve yükleme değerleri hesaplanmıştır. Sonuçlar saf çözücülerle yapılan ekstraksiyonla karşılaştırılmıştır.

Son aşamada ise adsorsiyon denemeleri yapılmıştır. Bu denemelerde adsorban olarak aktif karbon, iyon değiştirici olarak ise kuvvetli bazik bir iyon değiştirici reçine olan Amberlit IRA900-Cl kullanılarak farklı adsorban konsantrasyonlarının adsorpsiyona etkisi incelenmiş ve Langmuir ve Freundlich izotermleri hesaplanmıştır.

Sonuç olarak; çözücü ekstraksiyonu yönteminde en iyi sonuçlar oktanolün kullanılması durumunda elde edilmiştir. Reaktif ekstraksiyonda ise çözücü ekstraksiyonuna göre daha iyi sonuçlar elde edilmiş ve en iyi sonuç oktanol+tributil amin karışımı ile bulunmuştur. Adsorbsiyon yönteminde ise aktif karbon Amberlit IRA900-Cl’ye göre daha iyi sonuçlar vermekle birlikte diğer iki yönteme göre daha az etkili bir yöntemdir.

  

 



Investıgatıon Of The Separatıon Of Butyric Acid From Aqueous Medıa

Butyric acid is one of the most consumed carboxylic acid in chemical industry. The biotechnological production of butyric acid is generally performed by fermentation. High yields in a continious fermentation proccess can only be achieved when the produced butyric acid is removed from the fermentation media continously. Also at the end of many chemical processes, the butyric acid found in waste water needs to be removed.

The aim of this study is to investigate of the separation of butyric acid from aqueous solution. For this purpose, liquid extraction, reactive extraction and adsorption methods were examined.

The liquid-liquid equilibirum data for water – butyric acid – solvent (octanol, ethyl butyrate, ethyl valerate, ethyl nonanoate, acetophenone, and diethyl malonate) ternary systems were determined experimentally at 298.15 K. Distribution coefficients of butyric acid between aqueous and organic phases, separation factors and selectivities were calculated. The tie-lines were tested through Othmer-Tobias correlation.

In order to increase the extraction performance, tributyl amine and tributyl phosphate were used as extractants by dissolving in mentioned solvents in the range of 0.25-1.2 mol/L. The distribution coefficients and loading factors were calculated along the extractant concentrations in organic phase. The results were compared with those yield from single solvent extraction.

Furthermore, adsorbtion experiments were carried out by using activated carbon and Amberlit IRA900-Cl, which is a strong basic ion exchanger. The effect of various adsorbent concentrations on adsorbtion process were investigated, and the Langmuir and Freundlich isotherms were calculated.

The best results in solvent extraction method were obtained by using octanol as solvent. More happy results were attained by the reactive extraction method, especially by using (octanol+tributyl amine) mixture as extractant. In the adsorbtion method, activated carbon gave better results than Amberlite IRA900-Cl.

JEOLOJİ MÜHENDİSLİĞİ ANABİLİM DALI
KENDİR Osman
Danışman : Prof. Dr. Ali Malik GÖZÜBOL

Anabilim Dalı : Jeoloji Mühendisliği

Mezuniyet Yılı : 2010

Tez Savunma Jürisi : Prof. Dr. Ali Malik GÖZÜBOL

Prof Dr. Namık YALÇIN

Prof. Dr. Süleyman DALGIÇ

Prof. Dr. Hayrettin KORAL

Prof. Dr. Namık Kemal ÖZTORUN



Yalova İl Merkezinde Alüvyon Çökellerinin Mühendislik Özellikleri

17 Ağustos 1999 Gölcük depreminde Safran deresi boyunca çökelen alüvyon istif üzerinde yer alan Yalova il merkezindeki yapılarda ağır hasar ve yıkımlar oluşmuştur. Bu çalışmada Yalova belediyesi ve özel firmalarca açılan araştırma sondajları ve bu çalışmalardan elde edilen arazi ve laboratuvar deneyleri altlık olarak kullanılmıştır. Böylelikle alüvyal istifin yer altı yapısı (litoloji, yanal-düşey yayılım, kalınlık, yeraltısuyu vb. özellikleri), jeoteknik özellikleri, taşıma gücü, sıvılaşma ve oturma problemleri tespit edilmiştir. Bu özelliklerden yaralanılarak deprem hasarları ile zemin arasındaki ilişki ortaya konulmuştur.

Alüvyon istif, bu çalışmada kum hakim alüvyal birimler ve kil hakim alüvyal birimler olarak iki alt birime ayrılmıştır. İstifin tabanında kil hakim birimler yer almakta olup, altta yeşil-mavimsi gri renkli, organik madde içerikli, bataklık çökelleri ile başlar daha üstte kahverenkli taşkın ovası killeriyle devam eder. Kil hakim birimleri üzerine yanal ve düşeyde geçişli olarak çökelen kumlu birimler çökelir. Kum hakim birimler denizel kökenli mavimsi gri renkli, fosil kavkılı siltli kumlarla başlar devamında karasal kökenli kahverenkli, çakıllı kum birimleriyle devam eder. Bu iki birim birbirleriyle düşeyde ve yanalda geçiş gösterirler.

Kum hakim alüvyal birimler; zemin özellikleri açısından SM-SP-SC-SW grubunda, kil hakim alüvyal birimler; CL-CH grubu olup az da olsa MH-OH-ML-OL grubuna girmektedir. Kil hakim birimlerde emniyet gerilme değerleri 0,63-3,08 kg/cm2 arasında değişmekte olup ortalama 1,24 kg/cm2’dir. Kum hakim birimlerde ise 0,79-5,84 kg/cm2 arasında değiştiği ve ortalama 1,65 kg/cm2 olduğu görülmüştür. Hacımehmet ovası kil birimlerinde yapılan konsolidasyon deneyleri sonucunda sıkışabilir tabaka kalınlığının artması durumunda radye temeller için oturmanın müsade edilebilir sınırları aştığı görülmektedir. Çalışma alanı sıvılaşma potansiyeli olarak 3 farklı bölgeye ayrılmıştır. 1.Bölge, ≥ 5 metre sıvılaşma potansiyeli olan alanlar, 2.Bölge, 0-5 metre arasında sıvılaşma potansiyeli olan alanlar ve 3.Bölge, sıvılaşma riski olmayan alanlardır.

İnceleme alanındaki yapılarda meydana gelen yıkımların ve ağır hasarların, Hacımehmet ovasında; Safran deresinin batı kısmında, Fevziçakmak mahallesinde; Fırın sokakta, Bahçelievler mahallesinde; Marmara caddesi, Spor caddesi, Fatih caddesinin belli kısımlarında ve Bağlarbaşı mahallesinde Yaşar Okuyan Bulvarı üzerinde yoğunluk kazandığı görülmüştür. Bu alanlarda meydana gelen hasar dağılımlarının sadece zemin yada bina kalitesinden kaynaklanmadığı, bir çok etkenin birlikte komplike olarak etkimesi sonucu oluştuğu anlaşılmaktadır. Bu hasarlarda, alüvyon istifinin kalınlığı ile deprem sırasında oluşan yüzey dalgalarının yapı ile arasındaki ilişkisi meydana gelen hasarlarda etkin olmuştur. Alüvyon kalınlığının artmasıyla yüksek yapılar (Hacımehmet ovası 5-6 katlı yapılar) depremden daha fazla etkilenmiş, istifin kalınlığının az olduğu (5-7 m) ve kısa mesafede Kılıç formasyonunun sert zeminlerinin yeraldığı alanlarda (Bahçelievler mahallesi ve Fırın sokakta) sismik yansımanın gelişebileceğini düşündürmektedir. Alüvyon istiflerinin yanalda ve düşeydeki değişimi hasar oluşumundaki diğer önemli faktörlerden biridir. Yıkımın yoğun olduğu bölgelerden Yaşar Okuyan Bulvarı’nda bataklık çökelleri ile denizel çökellerin geçişli olduğu ve Fırın sokakta ise karasal istiflerle denizel istiflerin geçişli olduğu görülmektedir.

Rüstempaşa ve Bahçelievler mahallesinde, 9-10 metrelerden sonra yer alan su muhtevası yüksek, dayanımları düşük bataklık killerinin bulunduğu alanlarda, bataklığın sismik izolasyona sebep olması hasarın az olmasında önemli etkendir.

Diğer önemli etken, Kuzey Anadolu Fayı’na dik olarak gelişen ve Safran deresinin oluşumunda etkin rol oynayan çekim fayıdır. 17 Ağustos depreminde gelişen yüzey dalgaları, bu fay üzerinde büyütmeye yol açarak yapısal hasarlara neden olduğu meydana gelen yıkımların hat boyunca yoğunlaşmasından anlaşılmaktadır. Depremde oluşan hasarlardaki yoğunluk dağılımı ile sıvılaşma potansiyeli arasında net bir ilişkinin görülmemesinden dolayı, sıvılaşmanın hasarda tek etkin parametre olarak ortaya çıkmadığı anlaşılmaktadır.

Yalova şehrinin yeniden planlanması gerekliliği ortaya çıkmakta olup alüvyon sahaların yerleşim için uygun alanlar olmadığı ve toplu konut planlamasına elverişli ortamın bulunmadığı görülmektedir. Planlamada şehrin taşınmasının ekonomik zorlukları gözönünde bulundurulduğunda, yeni yapılaşmaların daha güneyde Yalakdere ve Kılıç formasyonlarının bulunduğu sağlam zeminler üzerinde seçilmesi önerilir. Şehrin planlaması bu doğrultuda yeniden ele alınmalıdır.



The Engıneerıng Propertıes Of The Alluvıum Deposıts At The Yalova Cıty Centre
During the August 17, 1999 earthquake, heavy damage and destruction occurred within the Yalova city centre located on the alluvium deposits along the Safran Creek. Field and laboratory tests carried out by the municipality and private firms were used as a basis during this study.

As a result, substructure of the alluvium (lithology, vertical-lateral spread, thickness, ground water level etc) were investigated, and engineering geology of the alluvium underlying the Yalova city was described, determining geotechnical properties, bearing load, liquefaction and subsidence potential. Using these properties, interrelationship between damage and foundation was evaluated.

In this study, the alluvial deposits were classified into two sub units as ‘sand-dominant alluvial unit’ and ‘clay-dominant alluvial unit’. In the lower part of the sequence, there is the clay dominant unit and it begins with green, bluish-gray colored organic rich marsh sediments and continues with brown colored flood plain clay horizons. Over the clay dominant layers there are the sand dominant units. The sand dominant unit begins with gray colored silty sand of marine origin, enriched in fossil shells, and continues upward with brown colored terrestrial pebbly-sand unit. These two units are gradational in the lateral and vertical sense.

Sand dominant alluvial deposits are in soil category SM-SP-SC-SW; clay dominant alluvial deposits are predominantly in CL-CH, but sometimes lie in MH-OH-ML-OL soil category. For the clay-dominant deposits, allowable bearing load ranges between 0.63-3.08kg/cm2 and is in average 1.24 kg/cm2. For sand-bearing deposits, it ranges between 0.79-5.84kg/cm2and is in average 1.65kg/cm2. Consolidation tests for the clay horizons in the Hacımehmet area indicate, as a result of increase in the compressible layer thickness, the subsidence exceeds allowable limits for radial foundations. The study area was divided into three areas in terms of liquefaction potential. The first area has liquefaction potential at ≥ 5 m, the second has liquefaction potential between 0-5m, and the third has no potential.

In the study area, the destruction and heavy damage was localized in the Hacımehmet area, to the west of the Safran Creek, in the Fevziçakmak neighborhood on the Fırın Street, in the Bahçelievler neighborhood on the Marmara Avenue, the Spor Avenue and on parts of the Fatih Avenue, in the Bağlarbaşı neighborhood on the Yaşar Okuyan Boulevard. In these areas, it appears damage distribution was not only caused by the soil and construction qualities, but by complicated interplay of many parameters. For these damages, the thickness of the alluvial deposits and interaction of surface waves with the construction is effective. With the increase of the alluvium thickness, high buildings (5-6 floor in the Hacımehmet area) were affected more from the earthquake; in areas where the deposits are thinner (5-7m) and in short distance to hard sediments of the Kılıç Formation are present (Bahçelievler neighborhood, Fırın Street) seismic reflection is considered a possible cause of the damage. The variation of the characteristics of the alluvial deposits in the vertical and lateral sense is another important parameter. In the heavy damage areas of the Yaşar Okuyan Boulevard marsh and marine sediments, and on the Fırın Street terrestrial and marine sediments show transitions.

In the Rüstempaşa and Bahçelievler neighborhoods, at depths of 9-10m the occurrence of low strength marsh clays with high water content is considered effective for low damage, providing seismic isolation.

The other important factor is a gravity fault normal to the North Anatolian Fault which causes the formation of the Safran Creek. Augmentation of surface waves resulting from the 17 August earthquake along this fault is the cause of localization of the damage along this lineament. The absence of a clear relationship between hazard damage and liquefaction indicates the liquefaction is not the only parameter.

The alluvial deposits are not suitable for construction of settlements and a new planning for the Yalova city is needed. Considering economical limits for the relocation of the city, areas over stronger lithology of the Yalakdere and Kılıç formations are proposed. The planning of the city should be considered in this view.




ŞAHİN Mehmet Okay
Danışman : Prof. Dr. Süleyman DALIGIÇ

Anabilim Dalı : Jeoloji Mühendisliği

Mezuniyet Yılı : 2010

Tez Savunma Jürisi : Prof. Dr. Süleyman DALGIÇ

Prof. Dr. Namık YALÇIN

Prof. Dr. Ali Malik GÖZÜBOL

Prof. Dr. Atiye TUĞRUL

Yard. Doç. Fethi Ahmet YÜKSEL



Sarıyer-Çayırbaşı Karayolu Tüneli’nin Mühendislik Jeolojisi
İstanbul Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü’nde yüksek lisans tezi olarak yapılan bu çalışma içerisinde “Sarıyer – Çayırbaşı Karayolu Tünelleri” mühendislik jeolojisi açısından değerlendirilmiştir. Bu değerlendirme kapsamında öncelikle tünel güzergâhı ve bölgenin jeolojik durumu ortaya konmuştur. Bu amaçla arazi çalışmaları yapılmış, tünel güzergâhında karşılaşılacak olan birimlerin arazideki ilişkileri tespit edilmiştir. Yapılan sondajlar ve arazi çalışmaları ışığında tünel güzergâh kesiti oluşturulmuştur.

Tünel güzergâhı boyunca uygulanan tahkimat elemanları ve tip kesitler, bunların değişen litoloji ve bu litolojilerin mühendislik parametreleriyle ilişkileri incelenmiştir. Ayrıca tünel açımına zorluk çıkaran durumlar, bunların sebepleri ve sonuçları ortaya konmuştur.

Bu kapsamda ilk olarak “Sarıyer – Çayırbaşı Karayolu Tünelleri”nde T2 tüneli 0+170 – 0+370km’leri arasındaki mesafenin ayrıntılı mühendislik jeolojisi çalışması yapılmıştır. Bu aralıkta tünel açımı adına sorun yaratan bölüm 0+320 – 0340km’leri arasında Trakya Formasyonu içindeki ezik zondur. Güzergâhın bu kesiminin etüdünün iyi, deformasyon ölçümlerlinin düzenli takibinin yapılmamış olmasından dolayı bu sorunla karşılaşılmıştır. Göçük yaşandıktan sonra tünel kazısı pilot tünel ile devam etmiş. Kazı genişliği düşürülmüş, tahkimat elemanları arttırılmıştır. Püskürtme beton kalınlığı 25cm’den 30cm’ye çıkarılmış, SN tür kaya bulonu yerine IBO kaya bulonları kullanılmış, 2inç’lik kalınlığında 8m’lik sürenlerden 45 adet çakılarak tünel kazısının tepe noktasında gelebilecek malzemeler önlemiştir. Kazı güvenliği açısından round boyu 75cm’ye düşürülmüştür.

İkinci olarak ise T1 tünelinin Tekel Lojman binaları arazisi içerisine denk gelen 1+650 – 1+800km’leri arasında tünel içerisinde, yüzeyde ve lojman binalarındaki deformasyonlar incelenmiştir. Bu km’ler arasında tünel içerisinde meydana gelen hareketler tümüyle tolere edilen değer olan 10cm’nin altında kalmıştır. Üst örtü yükünün azlığı, üst yapı yüklerinin olması ve kazı yapılan birimin zemin özellikli olması sebebiyle tünel açımı açısından zor olan bu bölgede yeterli tahkimat elemanlarının kullanımı, Umbrella Arch uygulaması, deformasyonların takibi ve doğru yorumlanması, zemin özelliklerinin doğru belirlenmesi gibi sebeplerden dolayı tünel içinde kazı güvenli bir şekilde yapılmış ve herhangi bir sorun oluşmamıştır. Yüzeyde tünel güzergâhı çevresinde deformasyonlar meydana gelmiştir. Tünel eksen doğrultusunda yaklaşık 15 – 20cm olan düşey hareketler eksenin sağında ve solunda kalan kısımlarda kazı etkisine bağlı olarak azalmıştır. Lojman binalarının bulunduğu, tünel eksen doğrultusunun sağında kalan alanda deformasyon değerleri, eksenin solunda kalan alana oranla daha çabuk sönümlenmiştir. Bu zeminin küçük bir alanda heterojen özellikte olduğunu göstermektedir. Lojman binalarında meydana gelen düşey hareketler en çok T1 tünel güzergahına en yakın olan 1 nolu lojman binasında görülmüştür. En fazla 2,6cm’lik bir düşey hareketin görüldüğü lojman binasında güvenlik açısından sorun yaratacak bir durum oluşmamıştır.

 

Engıneerıng Geology Of Sarıyer Çayırbaşı Hıghway Tunnel

Within this academic study that is completed as a master degree thesis in Institute of Science of İstanbul University, “Sarıyer-Çayırbaşı Highway Tunnel” is evaluated in terms of engineering geology. In the context of this evaluation, first of all, tunnel route and the geologic situation of the region have been put forward. To this end, field works have been done, the relations of the units in the field that will be encountered in the tunnel route have been determined. In light of all drillings and field works, tunnel route section has been generated.

The fortification components and type sections which have been applied throughout the tunnel route, their changing lithology and the relations of these lithologies with the parameters of engineering geology have been examined. In addition, the cases that are obstructive to tunneling, their reasons and results have been introduced.

In this context, a detailed engineering geology study of the distance between T2 tunnel between 0+170 – 0+370 km within “Sarıyer-Çayırbaşı Highway Tunnel” is done. In this range, the part causing problem in tunnelling is the squashed zone in Trakya Formation between 0+320 – 0340 km. The reason why a problem occurred is that the study of this section of the route has not been done well and a regular pursuance for deformation measurements has not been performed. After the dent is happened, tunnel drilling has continued by pilot tunnel. Drilling width has been decreased, fortification components have been increased. Shotcrete thickness has been raised from 25 cm to 30 cm, instead of SN type rock bolt IBO rock bolts have been used, the materials that would come from the top point of tunnel drilling have been prevented by sticking 45 rock bolts, each one of which has 2 inch thickness and 8 m length. In terms of drilling security, the round length has been decreased to 75 cm.

Secondly, in the tunnel between the 1+650 – 1+800 km of T1 tunnel that comes up to the field of TEKEL Housing buildings, deformations have been examined on the surface and in the housing buildings. Between these km, the movements happened in the tunnel has been under 10 cm which is the completely tolerable rate. Due to the reasons such as the lack of upper cover burden; the use of sufficient fortification components in this area (which is rough in terms of tunneling) because of the presence of upper structure burdens and of that the drilling unit has ground characteristics; the application of Umbrella Arch; the pursuance and right evaluation of deformations; the accurate determination of ground characteristics, the drilling in the tunnel has been safely done and there happened no problem to come across. Around the tunnel route on the surface have occurred deformations. Vertical movements of some 15-20 cm in line of tunnel axis have diminished in the right and left parts of the axis depending on drilling effect. Within the area on the right side of the tunnel axis which the housing buildings are located, the deformation rates have been amortized faster than the area on the left side of the axis. It shows that the ground has heterogeneous characteristics in a small field. The vertical movements happening in housing buildings have been observed mostly in the housing building No:1 which is the closest one to T1 tunnel . In the housing building in which a maximum 2.6 cm vertical movement has been seen, there occurred no situation that could lead to a problem.

KARAMAN Abdullah
Danışman : Prof. Dr. Süleyman DALGIÇ

Anabilim Dalı : Jeoloji Mühendisliği

Mezuniyet Yılı : 2010

Tez Savunma Jürisi : Prof. Dr. Süleyman DALGIÇ

Prof. Dr. M. Namık YALÇIN

Prof. Dr. A. Malik GÖZÜBOL

Prof. Dr. Atiye TUĞRUL

Yrd. Doç. Dr. A. Fethi YÜKSEL


Kirazlı 1- Başak 4 Metro Hattının Mühendislik Jeolojisi

Başak 4- Kirazlı 1 Metro hattı Aksaray-Havaalanı arasında çalışan metro hattının Esenler-Otogar arasındaki kesimini, Başakşehir 4. Etapa uzatmakta olan projedir. Günümüzde metro hatlarının trafik sorununun çözümünde belkide en önemli alternatif olduğu yadsınamaz bir gerçektir. Başakşehir ilçesi İstanbul’un diğer ilçelerine göre nispeten yapılaşmaya yeni açılmasına rağmen, nüfus yoğunluğunun çok olduğu ve sanayi sitelerinin yoğun olarak bulunduğu bir bölgedir. Sözkonusu bölgede giderek artan trafik sorununu çözmek için İstanbul Büyükşehir Belediyesi bu projeyi planlayarak hayata geçirmiştir.

11,2 km uzunluğa sahip olan projede örtü kalınlığı yaklaşık olarak 4 m ile 40 m arasında değişkenlik göstermektedir. Ayrıca tünel güzergahının mühendislik özelliklerinin belirlenmesi maksadı ile yapılan 52 adet sondaj çalışmasında SPT ve presiyometre deneylerinin yanı sıra bu sondajlardan alınan numuneler yardımı ile yapılan laboratuvar deneyleri ile güzergahın mühendislik özellikleri ortaya konulmuştur.

Yine açılan bu araştırma sondajlarından elde edilen verilere dayanılarak tünel güzergahının neredeyse yarısının killi zeminden oluştuğu, öte yandan neredeyse diğer yarısının ise orta-zayıf kaya ortamında açılmış olduğu görülmektedir.

Tünel Açma Makinesi kullanımının gerçekleştirildiği projede bu türden ortamlara uygun ve geleneksel tünel açma yöntemlerine göre daha hızlı ve güvenli olan EPB – TBM tercih edilmiştir. Proje boyunca 2 adet TBM makinası Başak 4 portalından diğer 2’si ise Kirazlı 1 portalından girerek tünel kazısını bitirmişlerdir. Bu yüksek lisans tezinde özellikle TBM ilerleme hızları 4 makine için ayrı ayrı hesaplanarak farklı jeolojik formasyonların, örtü kalınlığının ve tünel boyunca geçilen jeololojik birimlerin mühendislik özelliklerinin TBM ilerleme hızlarına etkisi ortaya konmaya çalışılmıştır. Ayrıca her bir TBM’in performansı karşılaştırılarak, kazı ilerleme hızını etkileyen faktörler ortaya konmaya çalışılmıştır. Kazı güzergahı boyunca rastlanılan kaya ortamları için RMR puanlaması yapılmıştır. RMR puanlarının 29 ila 53 arasında değerler aldığı tespit edilirken, RMR puanı arttıkça ilerleme hızının da arttığı sonucuna ulaşılmıştır. Kohezyonlu zeminlerde düşük ilerleme hızlarına ulaşılırken, kohezyonsuz zeminlerde ve kaya ortamlarında daha yüksek ilerleme hızlarına ulaşıldığını söylemek mümkündür.

 


Engıneerıng Geology Of Kırazlı 1– Basak 4 Subway Lıne

Basak 4- Kirazlı 1 Metro route is the project which extends the Esenler-Otogar (Bus terminal) underground route section of the line between Aksaray and the Airport to Basaksehir Phase 4. It is an undeniable fact that the underground system is maybe the most important alternative in solving the traffic problem. Basaksehir borough; although has lately been opened to mass housing compared to the other boroughs of Istanbul, is a region of dense population, where industrial sites are intensively located. In order to solve the ever increasing traffic problem in the said area, Istanbul Metropolitan Municipality has developed this project and put it into practise.

The project, where the total length is 11,2 km., the coating thickness varies approximately between 4 m. and 40 m. Engineering characteristics of the route has been introduced by SPT and pressiometer tests during the 52 drilling works exercised for the purpose of specifying the engineering characteristics of the tunnel, as well as the laboratory experiments conducted by using the samples taken in such drillings.

Based also on the findings derived from such research drillings, it is observed that nearly half track of the tunnel route is composed of argillaceous soil, where on the other hand, rest half was bored through mediums of mid-strength/loose rocks.

In the project, where Tunnel Boring Machine has been used, EPB - TBM has been preferred, a machinery which is fitter for such mediums, faster and more reliable than traditional boring methods. Throughout the project, 2 TBM machines started drilling from Basak 4 portal and other 2 from Kirazlı 1 portal and finished the tunnel boring. In this master’s thesis, it is intended to specify the effect of engineering characteristics of different geologic formations, thickness of coatings and the geologic sections passed along the tunnel on the TBM progressing speed, by calculating such TBM speeds for 4 machines separately. Furthermore, by comparing the performance of each TBM, it is intended to exhibit the factors influencing the boring progress speed. RMR scoring has been done for the rocky mediums confronted along the excavation route. It is concluded that progressing speed increases as the RMR score rises, while such RMR scores have reached values between 29 and 53. It is possible to assert that low progress speeds are observed on cohesive soils, where higher speeds are can be achieved on non-cohesive soils and rocky mediums.

BOSO Özge

Danışman : Prof. Dr. Ali Malik Gözübol

Anabilim Dalı : Jeoloji Mühendisliği

Mezuniyet Yılı : 2010

Tez Savunma Jürisi : Prof. Dr. Ali Malik Gözübol

Prof. Dr. M. Namık Yalçın

Prof. Dr. Süleyman Dalgıç

Yrd. Doç. Dr. Davut Laçin



Yrd.Doç. Dr. Sadık Öztoprak


Killerin Mukavemeti Üzerine Bor Bileşiklerinin Araştırılması

Kayaçların fiziksel ve kimyasal nedenlerle ileri safhada ayrışmasıyla oluşan killer 4 mikron veya daha küçük boyutlu taneciklerin yığışmasıyla oluşan bir çökeldir.Killer ıslatılarak su muhtevası artırıldıkça, önce plastik kıvama, daha sonra likit kıvama geçerek dayanımlarını büyük ölçüde kaybederler. Mühendislik jeolojisinde önemli stabilite sorunları doğuran bu durum, önlemlerin alınmasını gerektirir. Bu amaçla killerin özelliklerinin iyileştirilmesi önemlidir.Bu projede İstanbul dolayında yaygın sorunların görüldüğü Gürpınar killeri üzerinde çalışılmıştır. Gürpınar formasyonu sarımsı gri, kiltaşı, miltaşı, kumtaşı ardalanmasından oluşur. İçerisinde nadiren çakıltaşı ve bazı linyit bantları bulunur. Güngören formasyonu ise, sarımsı esmer-yeşil renkli kil, beyaz renkli marnlar ile bunlar arasında ince, düzensiz tabakalı Mactralı kireçtaşı, beyaz tebeşirimsi kireçtaşı seviyelerinden oluşur (İBB, 2001).Bu çalışmada katkı maddesi olarak bor bileşiklerinden borik asit ve boraks pentahidrat kimyasalları kullanılmıştır. Çalışma kapsamında killi birimlerin bulunduğu Gürpınar bölgesinden 2 farklı kil örneği alınmıştır. İlk aşamada katkısız killerin mühendislik özellikleri ve mineralojik bileşimi ortaya konmuş, arazi çalışmaları yapılarak Miyosen yaşlı killi istife ait jeolojik kesitler hazırlanmıştır. Sonraki aşamada katkı miktarlarının arttırılmasıyla killerin mineralojik yapı ve özelliklerinde meydana gelen değişimler ortaya konmuştur.Mühendislik özellikleri birbirine yakın olan kil 1 ve kil 2 numunelerine %1, %5, %10, %15, %20 ve %25 oranlarında borik asit , %1, %2,5 %5 ve %7,5 oranlarında ise, boraks pentahidrat kimyasalları katılmıştır. Numuneler üzerinde kıvam limitleri, standart proktor (kompaksiyon) deneyi, tek eksenli basınç deneyi ve kesme kutusu deneyi yapılmıştır. Tek eksenli basınç deneyi ve kesme kutusu deneyi için numuneler daha önceden yapılan kompaksiyon deneyiyle belirlenen optimum su muhtevalarında sıkıştırılarak, numunelerin yarısı 15 gün diğer yarısı 24 saat bekletilmiş ve deneye hazır hale getirilmiştir. Yapılan deneyler sonucunda; artan oranlarda kullanılan borik asit ve boraks pentahidrat katkısı kil 1 numunesinin likit limit, plastik limit ve plastisite indisi değerlerinde artış meydana getirmiştir. Kil 2 numunesi için kullanılan borik asit kimyasalı, likit limit ve plastisite indisi değerlerinde artış, plastik limit değerlerinde ise bir azalma meydana getirirken, kullanılan boraks pentahidrat kimyasalı da likit limit, plastik limit ve plastisite indisi değerlerinde artış meydana getirmiştir. Numunelerin artan kimyasalların etkisiyle maksimum kuru birim hacim ağırlık değerlerinde bir azalma olurken, optimum su muhtevalarında bir artış meydana gelmiştir. Kompaksiyon deneyiyle daneler arasında bir kayganlık olmuş, bu durum sıkışma miktarını etkilemiştir. Tek eksenli basınç deneyinden elde edilen değerlerde artan borik asit katkısı her iki kil numunelerinin tek eksenli basınç dayanım değerlerinde düzenli bir azalma meydana getirmiştir. Artan oranlarda kullanılan boraks pentahidrat katkısı ise, her iki kil numunelerin tek eksenli basınç dayanım değerlerinde %7,5 oranına kadar düzenli bir artış, % 7,5 katkılı oranda ise, bir azalma meydana getirmiştir. Sadece kil 2 için kullanılan boraks pentahidrat kimyasalı tek eksenli basınç dayanım değerlerinde bir azalma meydana getirmiştir.Killer bünyelerine su aldıklarında şişerek hacimleri artmaktadır. Meydana gelen bu hacimsel artışla birlikte zeminlerin su muhtevası artmakta ve bunun sonucunda daha geçirgen ve daha düşük kayma dayanımına sahip olmaktadır. Özellikle kayma dayanımındaki azalmalar statik ve dinamik yükler etkisinde zeminlerde kaymalara, oturmalara ve stabilite problemlerine yol açabilir. Dolayısıyla; bor bileşikleri kil taneleri arasına yerleşerek kohezif mukavemet artışı getirmektedir. Buna karşılık Ø açısı değerlerinde bir azalma meydana gelmiştir.

15 gün küre bırakılan numunelerin mukavemet değerleri, 24 saat küre bırakılan numunelere göre yüksek bulunmuştur. Bor bileşiklerinin küçük yüzde değerleri kil numunelerde etkili olmuştur.Çalışma kapsamında kil numuneler üzerinde çekilen SEM görüntülerinde artan borik asitin kil 1 numunesi ile etkileşimi sonucunda kil dokusunda bir kümeleşme olurken, kil 2 numunesinin dokusunda çok fazla bir değişim meydana gelmemiştir. Artan boraks pentahidrat kimyasalı ile kil 1 numunesinin doku bozunması, karstik erime görüntüsü şeklinde kendini gösterirken, kil 2 numunesi ise, girintili çıkıntılı bir yapı kazanmıştır.


Investıgatıon Of Effect Of Boron Composıtes On The Strenght Of Clays


Clay is a sedimentary rock formed with the pressing of 4 micron or smaller dimensional granules which derive from the fragmentation of stones and rocks in the long run due to physical and chemical causes. When the water content of clays is increased by heating, they lose largely their resistance by transforming; firstly to plastic consistency and then to liquid. This situation causing serious stability problems in engineering geology necessities taking precautions. To this end, it is important to ameliorate/improve the features of clays.In this project, the Gurpınar clays is studied that are frequent in İstanbul.Gurpınar Formation is composed of the aggradation of yellowy grey, grey, claystone, siltstone, sandstone. It involves rarely pebblestone and some lignite bands. However, Gungoren Formation is consists of yellowish blacky-green clay, white marls, and between these, of levels of irregular layered Mactra calcareous, white chalky calcareous. In this study, boric acid of boron composites and borax pentahydrate chemicals have been used as an admixture. In this framework, 2 different samples have been taken from clayed units of Gürpınar region. Engineering properties and minerologic structures of unmixed clays are presented in the first stage and then geologic sections of Miosen aged clayey sequences are prepared as a result of performed field studies. Structural and geotechnical changes of mixed clays are presented by the means of increasing admixture rate at the last stage.1%, 5%, 10%, 15%, 20% and 25% rate of boric asid; 1%, 2,5% 5% and 7,5% rate of borax pentahydrate chemicals have been added inti clay- 1 and clay-2 samples which have similar engineering characteristics. Atterberg limits, standart proctor (compaction), uniaxial compression and shear box tests have been applied to the samples. Samples are compressed on optimum water content previously determined by compaction test for uniaxial compression and shear box tests. Half of the samples are waited for 15 days, whereas others are waited for 24 hours to get ready for experiment. In consequence of applied tests, boric acid and borax pentahydrate admixtures have been produced increasing values of plasticity limit and plasticity index of clay-1 sample, whereas it cerates decreasing values plasticity index of clay-2 sample. Decreasing values in maximum dry unit weight and increasing values in optimum water content of the samples have been discovered by the effect of increasing chemicals. Slickness between the particals have been occured applying compaction test and it affects the rate of compression. Taking into accout the values obtained from uniaxial compression test, it is obvious that increasing boric acid admixture produced a regular decrease in uniaxial compression values of both samples. On the other hand, borax pentahydrate admixture, which is increasingly used, produced a regular increase up to 7.5% rate and decrease at the 7.5% rate in uniaxial compression values of both clay samples. Only the borax pentahydrate which has been used for clay-2 sample made an increasing in uniaxial compression test. Clay get volumed by bloating when they take water inside their constitution. With this volume increase, the water content of grounds rises and as a result become more permeable and get a lower resistance of slipping. Especially decrease in the resistance of slipping can cause slippings, settlements and stability problems in the grounds under the influence on static and dynamic pressures. In consequence, in this study, the method of using additive for lessening the problems resulting from the grounds with clay and for the improvement of clays. Therefore; boron composites increase cohesive strenght of clays with placing in clay particles and on the other hand, Ø angle values are decreased. Strengt values of cured samples during 15 days are found higher than cured samples during 24 hours.Little percentage of boron composite has an effect on clay samples.In the content of this study, pattern of clay-1 sample becomes clear due to interaction with increased boric asid whereas there is no excessively changes on pattern of clay-2 taking into account SEM view of clay samples. As a result of increasing borax pentahydrate, pattern degradation of clay-1 sample shows as carstic clearence, whereas clay-2 sample has an indented structure.

MANNASOĞLU Nuray

Danışman : Prof. Dr. Atiye TUĞRUL

Anabilim Dalı : Jeoloji Mühendisliği

Mezuniyet Yılı : 2010

Tez Savunma Jürisi : Prof. Dr. Atiye TUĞRUL

Prof. Dr. Namık YALÇIN

Prof. Dr. Sinan ÖNGEN

Prof.Dr. Mustafa ERDOĞAN

Prof. Dr. Fahriye KILINÇKALE


Granitik Kayaçların Alkali Agrega Reaktivitelerinin Karşılaştırılması

Günümüzde inşaat faaliyetlerinin hızla çoğalması, beton üretimini artırmış, bunun sonucu olarak da agrega gereksinimi artmıştır. İstanbul’da yer alan agrega kaynakları bugün için yeterli olmakla birlikte, hızla tükenmektedir. Önümüzdeki yıllarda agrega ihtiyacı ya daha uzak mesafelerden karşılanacak ya da alternatif agrega kaynakları değerlendirilecektir. Bu amaçla, alternatif agrega kaynağı olarak Türkiye’deki farklı bölgelerden elde edilen granit örnekleri kullanılmış, bu kayaçlar alkali-silis reaksiyonu açısından araştırılmıştır.

Bu çalışma kapsamında öncelikle belirlenen granit mostralarından örnekler derlenmiştir. Granitlerin petrografik, mineralojik özellikleri ve kimyasal bileşimleri; hazırlanan ince kesitler üzerinde polarizan mikroskobu ile yapılan incelemeler ve kimyasal analizler ile belirlenmiştir. Granit agregaları kullanılarak harç çubukları hazırlanmış, fiziksel ve kimyasal özellikleri belirlenen granitler ile hızlandırılmış harç çubuğu deneyleri yapılmış ve alkali-silis reaksiyonu açısından incelemeler yapılmıştır.

Elde edilen veriler, granitlerin beton agregası olarak kullanılması durumunda, örneklerin büyük çoğunluğunun standartlarda verilen limit değerlerin altında kaldığını göstermiştir.


  

 

 



The Comparison Of Alkali-Aggregate Reactivities İn The Granitic Rocks

In our days, proliferating activities of construction, increases concrete production, as a consequence aggregate necessity increased. The aggregate sources in Istanbul is enough today,as well as being rapid exhausted. in the next years aggregate necessity is either furnished in long distance or alternative aggregate resources appraised. For that purpose granite samples which optained from different areas in Turkey are used for alternative aggregate sourcesand. these rocks researched compability risks of alkali-aggregate reaction and their effects.

In this study, first of all samples are collected in determined granite exposures. The petrographical, mineralogical features and chemical composites of granites, are defined with chemical analysis and polarizan microscobe analysis which is made on the thin sections. Using gratite agregas, mortar bars prepared. Determined physical and chemical features of granite aggregates, researched for alkali silis reaction with accelerated mortal bar experiments. In the obtained data, when the granites used in the case of concrete aggregate the most og granites seems under the limiting values.

TALAY Nisa

Danışman : Prof. Dr. Alimalik Gözübol

Anabilim Dalı : Jeoloji Mühendisliği

Mezuniyet Yılı : 2010

Tez Savunma Jürisi : Prof. Dr. Ali Malik Gözübol

Prof. Dr. M. Namık Yalçın

Prof. Dr. Süleyman Dalgıç

Prof. Dr. Seyit Ali Kaplan

Doç. Dr. Hakan Hoşgörmez


Altınoluk- Güre Dolayının Jeolojisi Ve Jeotermal Özellikleri

İnceleme alanı olarak seçilen Altınoluk-Doyuran bölgesi Kazdağlarının eteklerinde, jeotermal kökenli sıcak suların olması beklenen bir bölgedir. Doğusunda Güre, batısında ise Küçükçetmi’de termal kaynaklar mevcuttur. Tektonizma ve jeolojik koşullar nedeniyle Altınoluk-Doyuran bölgesinin de jeotermal potansiyele sahip olabileceği düşünülmektedir.

Bu amaç doğrultusunda inceleme alanı ve dolayının jeolojisi, tektonizması, bölgede mevcut kaynakların hidrojeokimyası ayrıntılı çalışılmış, jeotermal kaynak oluşumunu sağlayan faktörler araştırılmıştır. İlk olarak önceki yıllarda bölgede yapılan çalışmalardan yararlanılarak jeolojik ve hidrojeolojik irdeleme ve çalışma planı yapılmıştır.

Küçükçetmi, Altınoluk, Narlı, Doyuran ve Güre alanındaki sıcak ve soğuk su kaynakları incelenmiş, sıcak su kaynaklarının tektonizma, volkanizma ve soğuk sular ile ilişkileri araştırılmıştır. Aynı zamanda Güre kaynak bölgesi ile benzer jeolojik koşulları sağlaması nedeniyle Narlı- Doyuran civarında henüz keşfedilmemiş sıcak su kaynak potansiyeli araştırılmıştır.

Çalışma alanında en altta Paleozoyik yaşlı Kazdağ grubu bulunmaktadır. Üzerinde Alt Triyas yaşlı Karakaya formasyonu yer almaktadır. Üst Jura- Alt Kretase kireçtaşları, Karakaya formasyonunun üzerine gelmektedir. Üst Oligosen-Alt Miyosen yaşlı volkanitler ve bu volkanitler ile aynı yaşta bulunan granodiyoritler bölgede izlenmektedir. Orta Üst Miyosen yaşlı çökeller gölsel ortamda çökelmişlerdir. Volkanitler Pliyosen’de yarık volkanizması ile oluşmuş bazaltlar ile sona ermektedir ve üzerine yine aynı yaşlı tutturulmuş çakıltaşı, kumtaşı, kiltaşı gelmektedir. Son olarak bölgede Kuvaterner yaşlı taraça, traverten ve alüvyon yer almaktadır. Bölgede jeotermal kaynak çıkışlarını sağlayan önemli tektonik hatların, normal faylarla oluşmuş açılma çatlakları olduğu belirlenmiştir.

Bölgede bulunan kaya birimleri derinlere süzülen yer altı sularının depolanabileceği gözenekli ve geçirimli ortam özelliğine sahiptirler. Jura-Alt Kretase yaşlı kireçtaşları, Kazdağ grubuna ait mermerler, Triyas yaşlı kireçtaşı blokları, Pliyosen yaşlı az tutturulmuş konglomera, kumtaşı seviyeleri, taraçalar, traverten ve alüvyonlar birincil derece porozite ve permeabiliteye sahip hazne kayalardır. İncelenen alanda Neojen göl sedimanları, tüfler ve lavlar örtü kaya özellikleri göstermektedir.

İncelenen sıcak su ve soğuk su kaynaklarında hâkim anyon Na (sodyum)ve Ca (kalsiyum), hâkim katyon ise HCO (bikarbonat) ve SO (sülfat)’dür. Küçükçetmi kaynağında Çetmi melanjı, Güre’de Hodul birimi hazne kayayı oluşturmaktadır

İnceleme alanındaki kuyu ve kaynakların pH değerleri 6,6 ve 8,36 arasında değişmektedir. Bu tanıma göre nötr-hafif bazik sular sınıfına girmektedir. Çalışma alanında bulunan suların EC değerleri ise 580–1570 μS arasında değişmektedir ve kullanılabilir içme suları iletkenliği seviyesindedir.

İnceleme alanındaki jeotermal suların silis jeotermometresine bağlı rezervuar sıcaklığı hesaplamalarında sıcaklık aralığı 180°C’nin altında olduğu için rezervuar tahmininde kalsedon jeotermometre hesaplamalarının kullanılması daha anlamlı bulunmuştur. Dolayısı ile inceleme alanındaki tahmini rezervuar sıcaklığının 60-80°C olduğu sonucuna ulaşılmıştır.

Yağışlardan önceki dönemde yapılan örneklemelerden elde edilen izotop değerlerine göre sadece Küçükçetmi kaynağı Craig (karasal) ve Doğu Akdeniz Meteorik Su Doğrusu arasında yer almaktadır. Buna göre suların meteorik kökenli ve yerel yağışlardan beslendiği anlaşılmaktadır.

Anyon ve katyon içerikleri açısından sodyum ve kalsiyum- bikarbonat ve sülfat içerikli oldukları belirlenen sıcak sulara üstteki soğuk suların karışmakta olduğu anlaşılmaktadır.

 

Geology And Geothermal Properties Of Altınoluk-Güre Area


Altınoluk-Güre region is an area that has the potentially of geothermal energy at the piedmont of Kazdağ. There are many thermal springs to the east, Güre, and west, Küçükçetmi, of the area. Because of the geologic and tectonic settings, it is considered that Altınoluk- Güre-Narlı area may have a geothermal potential too.

At this study; the hydrochemical data were mapped out by sampling from the existed springs and to determine the geothermal potentiality of the region, the relationship between volcanism, tectonics and springs were investigated. The results of chemical and isotopic analyses were used to correlate the relation between thermal and cold waters and establish a geothermal model.

At the basement of the area Kazdağ metamorphic massif, of Paleozoic age, acuurs and it is overlain by the Lower Triassic aged Karakaya formation upper Jurassic-Lowe Cretaceous aged ( sandy or chert nodules bearing) limestones rest upon Karakaya Formation. Products of volcanic activity that has been effective from Upper Oligocene to Lower Miocene and granodiorites coeval to These volcanites are observed at the area. Sedimentary rocks representing Middle-Upper Miocene time period were deposited in lacustrine environment. The Pliocene aged volcanites were overlain by basaltic rocks developed by fissure volcanism and, in turn, these are capped by cemented pebblestones, sandstones and claystones of the same age. It is concluded that, the important tectonic lines that provide the geothermal discharge are NE-SW trending dextral strike-slipe faults, NW-SE oriented sinistral faults and normal faults running in E-W direction. The rock units at the region are porous and permeable; thus, they can store groundwater that had percolated into the depths. Additionally, they have secondary porosity as a result of tectonic activities. Amaong the rock units exposed at the region, the Upper-Jurassic - Lower Cretaceous aged limestones,marbles of Kazdağ group, Permien aged limestone blocks in Triassic aged units and Pliocene aged loosely cemented sandstone layers and alluvium are reservoirs offering primary porosity and permeability. At studied area, limnic sediments, tuffs and lavas exhibit the peculiarities of cover rocks.

In the investigated hot and cold water sources dominant anion is sodium(Na) and calsium(Ca), dominant cation is bicarbonate (HCO) and sulfate (SO). At Küçükçetmi spring the reservoir consists of çetmi melange but at güre spring it is Hodul unit.

The pH values of the sources change between 6,6 and 8, 36. Although the EC values change between 580–1570 μS and these are the drinkable water electrical conductivity level.

The reservoir temperature of the hot springsin study are under 180 °C , the calcedone geothermometer has been used for the calculation of reservoir temperature. As a result the reservoir temperature has found out between 60-80 °C.

Depending on isotope rates all the sources are between Craig and East Mediterian Meteoric Water Line. It’ s understood that all the sources are fed from the local rainfalls.İt’s also come out that the hot springs mix with the cold surface waters.



JEOFİZİK MÜHENDİSLİĞİ ANABİLİM DALI

İŞCAN Yeliz

Danışman : Doç. Dr. A. Muhittin ALBORA

Anabilim Dalı : Jeofizik Mühendisliği

Mezuniyet Yılı : 2010

Tez Savunma Jürisi : Doç. Dr. A. Muhittin ALBORA

Prof. Dr. Berkan ECEVİTOĞLU

Prof. Dr. Erkan GÖKAŞAN

Prof. Dr. Mustafa AKTAR

Prof. Dr. Mustafa Kemal TUNÇER

Gökova Körfezi Ve Çevresinin Jeofizik Verilerinin Yorumu

Bu çalışmada, Gökova Körfezi içerisinde toplanmış olan çok-ışınlı batimetrik, analog ve sayısal nitelikteki sığ sismik veriler değerlendirilerek bölgenin aktif tektonizmasına dair yorumlara gidilmiştir.

İlk aşamada, körfezde toplanmış olan çok-ışınlı batimetrik ve sayısal sismik veri işlenerek yoruma hazır hale getirilmişlerdir. Bu amaçla, batimetri verisi ilk aşamada parçalara ayrılarak Fortran dilinde yazılmış olan programlar yardımıyla veri işleme tabi tutulmuş ve Surfer programı ile birleştirilerek haritalanmıştır. Sayısal sismik veriler ise Visual SUNT adlı program kullanılarak işlenmiştir. Bu işlem sırasında verilere iz ayıklama, filtre, gain ve mute işlemleri uygulanmıştır. Bunun sonucu elde edilen sayısal ve analog sismik ve batimetrik veriler, jeolojik-jeomorfolojik yoruma tabi tutulmuştur.

Bölgede stratigrafik olarak üç ana sismik ünite tesbit edilmiştir. Bunlar alttan üste temel olarak kabul edilen Ünite 3, Kuvaterner dönemi sırasındaki buzul çağlarında istiflen Ünite 2 ve güncel körfez çökelleri olan Ünite 1’dir. Sismik kesitler üzerinde yapılan yapısal yorumlar sonucunda körfezde kıvrımlara ve normal, ters ve doğrultu atımlı faylara rastlanmıştır. Bu faylardan, sismik kesitlerde pozitif çiçek yapıları gözlenen doğrultu atımlı faylar deniz tabanında oluşturdukları çizgisellikler boyunca yer alan sol yanal ötelenmelerden dolayı, sol yanal atıma sahiptirler. Körfez batimetrisi, deprem episantırları ile de çakışan KD-GB istikametli doğrultu atımlı fayların, D-B yönlü diğer yapıları kesmiş olduğunu ve bu nedenle morfolojik olarak bu fay grubunun, en genç ve baskın yapısal unsuru oluşturduğunu göstermektedir. Buna göre, Gökova Körfezi’nin ilk aşamada D-B yönlü normal fayların etkisi ile oluşmaya başladığı, evrimin ileri aşamalarında ise gelişen KD-GB yönlü sol yanal doğrultu atımlı faylanma ve bu fayların oluşturduğu sıkışma etkisi altında gelişimini sürdürdüğü sonucuna varılmıştır.


  

 

Interpretation Of Geophysical Data At Gökova Bay And Surrounding Area



In this study, multi-beam bathymetric, and shallow analog and digital seismic data from the Gulf of Gokova are interpreted to investigate the active tectonics of the region.

At the first stage, multi-beam bathymetric and digital seismic data from the gulf were processed for interpretation. For this pupose, the bathymetric data were partitioned for processing with the programs written in Fortran and then, processed data were recombined and mapped with Surfer Software. Digital seismic data were processed using the Visual SUNT Software. During this procedure, the seismic data were processed using trace kill, filter, gain and mute stages. Processed digital and analogue seismic data, and bathymetric data were interpreted in geological-geomorphological sense.

Stratigraphically three seismic units were determined in the region. From bottom to top these units are, Unit 3 which is interpreted as the basement, Unit 2 deposited in glacial epochs during the Quaternary, and Unit 1 which is the recent sediments of the gulf. As a result of the structural interpretation, folds and faults with normal, reverse and strike slip components were observed on seismic data. Of these, the strike slip faults which were observed on seismic data as positive flower structures, have sinistral characters due to left lateral ofsets along their lineaments on the sea floor. Bathymetry of gulf shows that the NE-SW trending strike-slip faults which coincides with the earthquake epicenter cuts the structure lying E-W direction, thus, these faults are the youngest and dominant structural features. According to these interpretations, Gulf of Gokova initiated under the contol of the E-W trending normal faults, then, the evolution of the gulf were continued by activity of the NE-SW trending sinistral strike-slip faults and their compressional effects.



ÜSKÜLOĞLU Öznur

Danışman : Doç. Dr. Eşref YALÇINKAYA

Anabilim Dalı : Jeofizik Mühendisliği

Mezuniyet Yılı : 2010

Tez Savunma Jürisi : Doç. Dr. Eşref YALÇINKAYA

Prof. Dr. Demir KOLÇAK

Prof. Dr. Ali PINAR

Prof. Dr. Yıldız ALTINOK

Yrd. Doç. Dr. Yasin FAHJAN


Yüklə 1,75 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   13   14   15   16   17   18   19   20   ...   30




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin