On ikinci madde olarak halkın kanun teklif edebilmesi. Bu da değişik bir öneri ve halk oylaması. 500 bin seçmene -tabii, biz 500 bin diyoruz ama bu tartışılır, olur, olmaz, farklı bir rakam ortaya konulabilir- kanun önerme yetkisi veriliyor. Meclise ve 500 bin seçmene kanunları halk oylamasına sunma ve istişari halk oylaması isteme yetkisi getiriliyor.
Kanun hükmünde kararname uygulaması kaldırılıyor ve onun yerine sosyal ve ekonomik haklar ile olağanüstü hâllere ilişkin kanunlar bakımından acele kanun görüşme usulü öneriliyor.
Bir başka husus af yetkisi. Af yetkisi siyasi suçlarla sınırlı tutuluyor ve adi suçlar bakımından af yetkisi kaldırılıyor. Çok, geçen de tartışmalara sebep olmuştu, yani, bana karşı işlenen suçu niye devlet kaldırıyor, ediyor falan şekliyle, bu şekilde bir madde var.
Cumhurbaşkanlığı seçimi ve sorumluluğu: Cumhurbaşkanlığı seçiminde Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi yöntemi benimseniyor, burada tabii, epey bir tartışma da oldu kendi içimizde ama sonuçta hani parlamenter bir sistemi tanımlarken burada Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilip seçilmeyeceği veyahut da geri eski sisteme dönülüp dönülmeyeceği konusunda çok tartışma yaptık. Yalnız, tabii, hepimizin de referanduma girerek oylamış olduğu, yaklaşık da yüzde 70 bir oyla halkımız tarafından kabul edilen, daha dün kabul edilen bir konunun tekrar geri döndürülmesinin mantıklı olmayacağı düşünüldü ve bu sonuca karar verildi. Aday belirlemede de milletvekilleri yanında 500 bin seçmene de aday gösterme yetkisini de bu önerimiz tanıyor.
Bakanlar Kurulunun oluşumu: Bakanlar Kurulunun kurulması konusunda Cumhurbaşkanının Mecliste mutlak çoğunluğa sahip siyasi parti genel başkanını hükûmeti kurmakla görevlendirmesi ilk esasta kabul ediliyor. Bunun mümkün olamaması hâlinde sırayla en çok sandalyeye sahip parti başkanının görevlendirilmesi de öngörülüyor. Geçici Bakanlar Kurulunun oluşturulması uygulanmasında Adalet, Ulaştırma ve İçişleri bakanlarının görevine son verilmesi uygulamasından da vazgeçiliyor. Yani bu eskiden kalan bir uygulama, bize hep mantıksız geliyordu.
On altıncı madde, Millî Güvenlik Kurulu, YAŞ ve Genelkurmay Başkanlığı hususu. Burada da Millî Güvenlik Kurulu, Yüksek Askerî Şûra anayasal kuruluş olmaktan çıkarılıyor, Genelkurmay Başkanının kuvvet komutanları arasından, Millî Savunma Bakanının önerisi üzerine Bakanlar Kurulu tarafından atanması öngörülüyor. Genelkurmay Başkanı, Millî Savunma Bakanına karşı sorumlu kılınıyor. Zaten bu sizler arasında da epey tartışılan konular artık ona bir netlik kazandırmak istedik.
Düzenleyici ve denetleyici kurullarla ilgili hususta da: Düzenleyici ve denetleyici kurullara ilişkin temel ilkeleri belirleyen genel bir madde düzenleniyor, tek tek kurumlara anayasada yer verilmiyor. Bu kapsamda, Yüksek Öğretim Kurulu, Diyanet İşleri Başkanlığı, Atatürk Dil ve Tarih Kurumu, Radyo ve Televizyon Üst Kurumu gibi kurumlar anayasal kurum olmaktan çıkartılıyor. Tabii ki bunlar varlıklarını devam ettiriyorlar, çalışmalarını devam ettiriyorlar ama anayasal bir kurum niteliğinde olmuyor bundan sonraki faaliyetleri.
HSYK yapısıyla alakalı olarak: Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna üye seçiminde değişiklik öngörülüyor ve Büyük Millet Meclisine üye seçme hakkı tanınıyor. Adalet Bakanlığının kurul üyeliğine son veriliyor, Başkanının üyeler arasından kurulca seçilmesi yöntemi benimseniyor.
Yüksek Seçim Kuruluyla ilgili görüş, o da şöyle: Yargı bölümünde düzenleniyor, “Sürekli çalışan bir yargı organı olarak faaliyet göstersin.” deniliyor, üye sayısı 11’e yükseltiliyor. Üyelerinin Yargıtay ve Danıştaydan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından seçilmesi öngörülüyor.
Askerî yargıyla ilgili konu da: O tamamen anayasadan kaldırılıyor. Askerî Yargıtay ve Askerî Yüksek İdare Mahkemesi uygulamasına son veriliyor. Bizim buradaki düşüncemiz, bu kurumların ihtisas mahkemesi olarak ana yargı sistemi içinde faaliyetlerini sürdürmesi şeklinde.
Anayasa Mahkemesiyle ilgili hususta da özellikle üye seçiminde değişiklik yapılıyor. Meclisin daha fazla üye seçmesi öngörülürken Anayasa Mahkemesi üyelerinin görev sürelerinin beş artı beş on yıl olarak olması belirleniyor.
Mali ve ekonomik hükümler: Aslında biz bir ekonomik faaliyet gösteren bir sivil toplum kuruluşu olarak aslında temel olarak öyle düşündüğümüzde, “Mali ve ekonomik hükümler” başlıklı dördüncü kısım tamamen kaldırılıyor. Burada düzenlenen bütçe ve kesin hesap kanunu yasama yetkisi için ana hatlarıyla düzenleniyor. Tüketicilerin korunması, ormanların korunması gibi hükümler de “Sosyal ve ekonomik haklar” bölümündeki ilgili maddeler tarafından düzenleniyor.
Son olarak da yine öne çıkan maddeler kapsamında, anayasanın değiştirilmesi hususunu sizlerle paylaşmak istiyorum. Burada da yine farklı bir şey yapıyoruz. Anayasanın değiştirilmesi usulüne ilişkin olarak Meclisin dışında 2 milyon seçmene de anayasa değişiklik teklifi sunma hakkı getiriliyor. Tabii, bu rakam, dediğim gibi, bizim ortaya çıkartmış olduğumuz istişari bir rakam ama bu rakam çoğaltılabilir, azaltılabilir eğer böyle bir uygulama uygun görülürse. Beşte 3 ve üçte 2’den az çoğunlukla kabul edilen teklif için zorunlu halk oylaması öngörülürken üçte 2 çoğunlukla kabul edilen bir teklif Meclis kararıyla halk oylamasına gidebileceği kararlaştırılmış ve böylece Cumhurbaşkanının bu çoğunlukla kabul edilen bir değişikliği halk oylamasına sunma yetkisi de ortadan kaldırılıyor.
Sayın Başkanım, kıymetli üyeler; ben bu şekilde kısaca özetlemeye çalıştım. Yeni anayasa sürecine inşallah bu çalışmalarımızın katkı vereceğini sizlerin de çalışmalarınızda olumlu bir faaliyet olacağını düşünüyoruz. Ülkemize hayırlı olmasını diliyorum. Ayrıca, tekrar biz sivil toplum kuruluşlarını dinlediğiniz için sizlere şükranlarımı arz ediyorum çünkü biz bu şekilde mutabakat zeminini genişleteceğimiz inancındayım. İyi niyet çerçevesinde yapılan bütün bu çalışmalarımızın ülkemizin de hak ettiği yere geleceği konusunda inancımız da sonsuz.
Sizlere çok çok tekrar teşekkür ediyorum, sağ olun.
İyi kullandım mı Başkanım? Böyle zamanı koştura koştura gittim ama hızlı bir şekilde…
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Dolu, yeni, çok özgün öneriler.
Sayın Başkanım, şu anda sorular, arkadaşlarımız, teklifin üzerine herhâlde kafalarda ortaya çıkan bazı hususlarda açıklama isteyecekler.
Buyurun Altan Bey.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Benim üç tane sorum var, kısa kısa sorayım:
1) YÖK’le ilgili ne düşünüyorsunuz?
2) Bu bölgesel yönetim, yerel yönetimlerin gelirlerinin artırılması ve ademimerkeziyet konusunda ne düşünüyorsunuz?
3) Burada, 79’uncu sayfada 31’inci maddenin beşinci bendi “Devletin gözetim ve denetimi altında devlet okulları için öngörülen esaslara uygun olarak serbestçe özel eğitim ve öğretim kurumları açılabilir. Bu kurumlar bir din, inanç ve dilin eğitim öğretimini yapabilir.” Ben dinle ilgili soruyorum, mesela Heybeliada Ruhban Okulu meselesinde de böyle, müfredatı devlet belirleyecekse o zaman nasıl bir din eğitimi verecek? İslam fıkhı, Şiilik, Caferilik, Şafilik, Hanefilik veya Alevilikle ilgili bir dinî eğitim verecekse devletin gözetim ve denetimi altında bu nasıl olacak?
MÜSİAD GENEL BAŞKANI ÖMER CİHAD VARDAN - Toplayalım mı, cevap vere vere mi gidelim?
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Toptan soracağız, ondan sonra…
Buyurun Atilla Bey.
ATİLLA KART (Konya) – Sayın Başkan, öncelikle teşekkür ediyorum. Emek harcamışsınız, sorumluluk göstermişsiniz, ciddi bir çalışma yapmışsınız. Şundan emin olmanızı istiyorum, bu çalışmanız bizim çalışmalarımıza da katkı sağlayacaktır, bizim düşüncelerimizin, çalışmalarımızın olgunlaşmasını sağlayacaktır.
Ben bu çerçevede aldığım notlara göre şunları sormak istiyorum: Konuşma metninizin dokuzuncu maddesinde siyasi partilerin kapatılması sürecinde parti kapatılmasında Meclisin kararını bir ön şart gibi değerlendiriyorsunuz, bunu biraz açmanızı istiyorum. Yani o konuda kendi düşüncemi belirtmiyorum, sadece o konuya biraz daha açıklık getirmenizi istiyorum, birincisi o.
İkincisi, 10’uncu maddede eğitim hakkı ve ana dilde eğitim, onu biraz daha açmanızı istiyorum. Yani resmî dil, seçmeli hak, öğretim hakkı, bu konuları biraz daha somutlaştırarak ifade ederseniz orada sanki biraz belirsizlik görüyorum, o izlenim doğuyor, onu açmanızı istiyorum.
Sonra, 14’üncü maddede Cumhurbaşkanının seçimi ve sorumluluğu. Şimdi, Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi, bu bir tercihtir, bu tartışılabilir. Başbakan da halk tarafından seçiliyor, bunun kombinezonunu, bunun birbirine olumlu olumsuz yansımalarını, onu değerlendirdik mi acaba? O konudaki düşünceniz nedir? Bunun yol açabileceği komplikasyonlar zaman içinde, bu konudaki görüşünüzü almak istiyorum ve nihayet 17’nci maddede düzenleyici ve denetleyici kurumlar. Bu evrensel hukukta da kabul edildiği üzere çağdaş demokrasilerde üst kurulların bağımsız olması esastır. Bu çerçevede, söz gelişi, Kamu İhale Kurumu yapılanmasına bakıyoruz, meslek kuruluşlarının, sermaye gruplarının o konuyla ilgili onların temsilinin son dönemde ortadan kaldırıldığını görüyoruz. Bağımsız olması gereken, özerk olması gereken kurulların doğrudan hükûmet eliyle, hükûmet ajanı yoluyla -idare hukuku anlamında söylüyorum- yapılandırıldığını görüyoruz, bu konudaki görüşünüz nedir, değerlendirmeniz nedir? Bunu katılım anlamında ve çoğulculuk anlamında bu gelişmeyi nasıl yorumluyorsunuz? Bunların değerlendirmesini istiyorum.
Teşekkür ediyorum.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyorum.
Bir defa 1876’dan bu yana bütün müktesebatı değerlendirerek güncel, konjonktürel problemlerimizi, kurumsal problemlerimizi değerlendirerek bir model getirdiniz. Benim iki tane sorum olacak: Mevcut Anayasa var, 1982 Anayasası, bu Anayasa’da öngörülmeyen bir tip, hüküm, kurum öngördünüz mü çünkü inceleyemedik böyle bir şeyiniz var mı? Mesela üçüncü kuşak temel hak ve özgürlükler, önemli çekirdek haklara yollama yaptınız.
İkinci, tehlikeli bir öneri sundunuz, bir temel haklar, insan hakları kanunu. Zaten, anayasaların temel amacı sayılamaz olan özgürlükler alanı sayılamıyor ama belli başlı görünür özgürlükleri kategorik olarak bünyesinde taşımaktır, bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bir de Anayasa’nın ilk maddeleri değiştirilemez, tamam fakat Anayasa’nın başlangıcında devlet mi olsun, insan mı olsun?
Teşekkür ediyorum.
MÜSİAD GENEL BAŞKANI ÖMER CİHAD VARDAN – Efendim, teşekkür ederim.
Hakikaten şimdi bu sorulara bir saatte cevap vermek lazım, isterseniz bir oradan başlayayım, derleyip toparlayarak şey yapayım genel olarak.
Şimdi şöyle, aslında birey, sizin en sorudan şey yapıyorum. Bizim buradaki mantık tamamen tersine giriyor. Yani biz burada insanı öncelemeye çalışıyoruz, bütün bu anayasa şeyinde elimizden geldiği kadar insanların temel hak ve hürriyetlerini öncelemeye gayret ettik ama sonuçta takdir edersiniz, biz, normalde bir anayasa üzerinde çalışan bir kurum değiliz. Tabii ki biz normalde sivil toplum kuruluşuyuz ve özellikle ekonomik alanda faaliyet gösteriyoruz ama ülkemizin bütün sorunlarıyla yani bu sıkıntıların bize getirmiş olduğu problemleri orta yerde görerek bu gördüğümüz problemlere karşı çözümler üretmeye çalışıyoruz ama tabii, bunu yaparken de daha önceden de sadece görüş olarak bildirmiştik yani şöyle olsun, böyle olsun, şöyle yapılsın ama şimdi, dedik ki: “Biz bütüncül bir çalışma yapalım.” çünkü başıyla sonu içinde bir mantık silsilesi içinde sistem kurmaya çalıştık. Bu sistemde de insanı öncelemeye gayret ettik. O temel insan hakları kanunu falan hepsi orada ama referans aldığımız konular da Avrupa İnsan Hakları Beyannamesi, oradaki genel hukuk çünkü biz netice itibarıyla ileriye dönük olarak baktığımızda Avrupa Birliğine girmeye aday bir ülkeyiz, oturuyoruz, müzakerelere başlamışız, çalışıyoruz. Bizim onlarla beraber, mesela egemenliğin devredilemeyeceğinin vazgeçilmezliği hadisesi de oradan kaynaklanıyor. Oraya girdiğimiz zaman bazı şeyleri oylamak zorunda kalacağız. Neyse ben o şekilde size cevap vermiş oldum.
Altan Bey’in sorularıyla devam edelim isterseniz. Efendim, bizim prensip itibarıyla daha önceden de konuştuğumuz YÖK’ün normalde tamamen kaldırılması şeklinde bizim genel bir görüşümüz var ama kaldı ki bu hâliyle bile anayasal bir kurum olması gerektiğini düşünmüyoruz bunun. Biz onun için, onu anayasal kurum olmaktan şu an çıkartılmasını ama ileriki dönemlerde de tamamıyla kaldırılması ki bağımsız bir şekil olsun, Amerika’ya baktığınız zaman böyle bir kuruluşun olmadığını zaten görüyorsunuz.
İkinci olarak özerklikle alakalı mevzuda ise: Biz, üniter devlet ilkesine bağlı kalınması hususunda hemfikiriz ama yerel yönetimlerin özerkliği ilkesini esas alıyoruz burada maddede ancak bölgeli ya da federal devlet modelini benimsemediğimizi de belirtiyoruz.
Üçüncü olarak din eğitimiyle alakalı konuda: Aslında, madde 31, o zaten bir şekilde Sayın Kart’ın sormuş olduğu soruyla da bir birleştireyim isterseniz, biraz daha geniş olarak açmış olalım bu konuyu. Biz aslınDa, bu eğitim hakkı, 31 no’lu madde açıklanıyor. Birinci fıkrasında herkesin eğitim hakkına sahip olduğunu düşünüyoruz. Şimdi bunu söylediğiniz noktada zaten konu tamamen bitmiş oluyor. Biz orada onun altını sadece süslemekle kalmış oluyoruz. Biz burada tabii ki insanların, ülkemizde yaşayan farklı din grubuna mensup olduğunu, yani memleketimizde çoğunluğumuz Müslüman olmakla birlikte, Hristiyanların, Yahudilerin hatta dinsiz olan insanların da olabileceğini vazederek burada bir çoğulculuk ilkesine, insan haklarına saygı düşüncesinde ve her insanın da kendi doğuşundan gelen hakları olduğu düşüncesiyle bu hakkı burada tanımaya gayret ediyoruz. Bu genel anlamda bu şekilde. Yani burada herhangi bir sınırlama yok. Yani burada dikkat ederseniz, hatta bize spesifik olarak cemevlerini soruyorlar, Aleviler. Bakın, burada ne cemevlerine yönelik bir atıf var ne Aleviliğe bir atıf var ama başkalarına da bir atıf yok. Yani orada renksiz olarak tamamıyla bütün insanlara yakın davranma. Onun için, siz burada geniş manada bunu taşımış oluyorsunuz.
Siyasi partilerin kapatılmasıyla alakalı hususla ilgili olarak Meclis kararına bağlanması hususu Meclisteki partilerle alakalı olarak husus. Yani Mecliste yer alan, seçimlerden sonra ortaya çıkmış, ona bir açıklık getireyim ki bunun sıkıntısını ülkemiz çok çekti. Yani kapatıyoruz da ne oluyor? Kapatıyorsunuz, başka bir formda bu partiler çıkabiliyor. Yani düşüncenin önünde engel olmaması gerektiğini düşünüyoruz. Biz, bunu da belirli bir merhalelerle yapalım. Tamam, eğer hakikaten kapatılmasını gerektiren eylemsel bir problem varsa buna hiç kimse… Odak olma noktası zaten muhafaza ediliyor orada ama sadece düşüncesinden, görüşünden dolayı bu kapatılma sebebi olmasın. Eğer partilerin kendi tüzüklerinde belirli aykırılık varsa bu ihtar olsun ama hakikaten eyleme dönüşen vesaire varsa bu da en azından bir dahaki seçimlere girmeme yönünde ilk yaptırımı olsun şekliyle böyle tamamen kapatılma şeyini çok zorlaştırmış oluyoruz bu maddede.
Bir başka soru, Cumhurbaşkanı seçimiyle alakalıydı. Hakikaten, efendim, biz de bunu çok tartıştık. Yani genel parlamenter sistem içinde bu yapının nasıl olabileceği sıkıntısında… Maalesef, biliyorsunuz, bu en son çıkan durum özellikle geçen 2007 seçiminden sonra 367 kararıyla ortaya çıkmış olan bir kaotik problem sonucunda oylandı ve referanduma sunuldu. Tabii, ülkemizin artık bu tür işlerle uğraşmasını istemiyoruz. Yani biz normal parlamenter sistemin yürümesini istiyoruz, sistemin, devlet mekanizmasının normal koşullarda işlemesini ve özellikle ekonomi alanında önümüzde bizim artık kafamızın bunlarla uğraşmasını istemiyoruz. Yani biz bunu ayıralım diyoruz, bizim bütün şeyimiz bu. Bakın, ileriye yönelik hedefler koyuyoruz, 2023 hedefleri diye hepimizin artık diline gelen bir şeyler var ama 2023 olmaz 2050 olabilir, 2100 olabilir, netice itibarıyla hiç birimiz herhâlde ülkemizin geride kalmasını istemiyoruz, geçmek istiyoruz diğer ülkeleri de. O zaman artık biz ekonomiyle uğraşan insanlar, iş adamları olarak bu tür işlerle kafamızın meşgul olmasını istemiyoruz. Onun için, artık orayı da fazla oynamak istemedik artık o tartışmalar neticesinde Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi hususunu… Ama yetkiler noktasında onu biraz sınırlandırdık. İleride problem olur mu? Onu artık sizler şey yapacaksınız.
Bir başka, düzenleyici kurumlarla alakalı bir sorunuz vardı: Burada da şimdi, bilemiyorum tabii, bağımsızlık noktasında ne kadar karışılıyor, ne kadar karışılmıyor sizler belki onu takdir edersiniz ama mesela EPDK, BDDK onlar da bağımsız kuruluşlar. Biz yani YÖK’ün anayasadan gücünü almasının çok mantıklı olduğunu düşünmüyoruz açıkçası yani niye öyle bir kurum olsun diye aklımıza geliyor. Onun için, biz onları tamamıyla anayasal kurum olmaktan çıkarttık ama özerkliğini muhafaza edelim, yine olsunlar. Bizim bu sistemi oturtmamız lazım, demokratik sistemi oturtmamız lazım. Eğer sizin düşündüğünüz o endişeler varsa mutlaka ki, bunu söylerken bazı konuları içten yaşayarak, bilerek söylüyorsunuzdur diye düşünüyorum ama bunu artık bizim silip atmamız lazım yani bu düşüncelerle hareket etmememiz gerekir diye düşünüyorum.
Herhâlde bitirdim diye düşünüyorum sorulan soruları.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Oktay Bey bir soru soracaklar.
MÜSİAD GENEL BAŞKANI ÖMER CİHAD VARDAN – Buyurun efendim.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Şimdi, efendim, tabii, ekonomik sahadasınız, ekonomiyle iştigal ediyorsunuz. Mevcut Anayasa’nın sizin Türkiye ekonomisine, Türkiye'nin gelişmesine katkıda bulunmanızı engelleyen herhangi bir maddesi var mı? Yani bu Anayasa sizi rahat hareket etmekten alıkoyabiliyor mu? Bunu şunun için soruyorum, ekonomiyle iştigal ediyorsunuz ama takdim konuşmanıza baktığım vakit, anayasaya da baktığım vakit, takdim konuşmasında dört satırlık bir şey var ekonomiyle ilgili, alabildiğine diğer sahalar var; oysaki, burası sizin uzmanlık sahanız. Yani bize bu noktada çok daha katkıda bulunacağınızı hesaba katmıştık çünkü her yönüyle meseleyi bilen insanlarsınız ekonomik sahanın.
MÜSİAD GENEL BAŞKANI ÖMER CİHAD VARDAN – Estağfurullah.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Öyledir efendim, yani kuruluş da öyle fakat mesela diğer konulara verdiğiniz ağırlık kadar veya diğer konulardan istifade edeceğimiz kadar ekonomik sahada istifade edemeyeceğimizi görüyorum. Ben mi yanlış değerlendirdim?
MÜSİAD GENEL BAŞKANI ÖMER CİHAD VARDAN – Hayır, hayır.
Efendim, bakın, buradaki konu şu: Sizin eğer siyasi ortamınız, yaşam ortamınız rahat değilse devamlı problemlerle karşı karşıya kalıyorsanız, ülkenin devamlı siyasi problemleri varsa bu direkt olarak ekonomiye yansıyor. Bakın, bizim 2008, 2010’daki yapmış olduğum takdim konuşmasında dediğim gibi, ekonomi raporlarında, hep bir şekilde bizim, ekonominin önünün kesildiğini gördük bu darbelerdi, problemlerdi, şuydu, buydu. Bakın, size bir şey söyleyeceğim: 2008’de…
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Darbeler herkesin önünü kesiyor da.
MÜSİAD GENEL BAŞKANI ÖMER CİHAD VARDAN – Ama ekonominin önünü kesiyor, yürüyemiyorsanız.
2007’deki, önce oradan başlayalım isterseniz, hatta 2006’nın sonunda başlamıştı bu hadise, Merkez Bankası Başkanının kimin olacağı. Rahmetli Adnan Büyükdeniz vardı, Albaraka’nın Genel Müdürüydü, Allah rahmet eylesin, kanserden vefat etti sonra. Bu adam, London School of Economics’i bitirmiş, son derece kendisi ehil, konuyu bilen birisiydi. Bu adamcağıza işte “Dinî görüşü şudur, bilmem nesi budur.” diye önüne engel konulmaya başlandı ve o tarihten sonra da –o tarihleri ben çok iyi hatırlıyorum- yoğun bir şekilde aralık ayı, ocak ayı falan Cumhurbaşkanının kimin olacağı konusunda memlekette şiddetli bir şey oldu. Sonra, bir İktisadi Kalkınma Vakfının toplantısındaydım, o zaman Sayın Başbakan kalktı, dedi ki: “Bizim adayımız Abdullah Gül’dür.” dediği noktada, herkes belki hiç beklemiyordu, şaşırdı, ondan sonra enteresan bir yine kaotik durum, 367 kararları çıktı, bu sefer bizim ekonomi, bütün her şey altüst oldu çünkü belirsizlik çıkıyor ortamda.
En son söz olarak efendim, bir sonrakiyle devam edeyim hızlı bir şekilde. 2008’de o gün için iktidar olan, hükûmet olan parti AK PARTİ hakkında kapatma davası açıldı. Eğer kapatma davası kapatma şekliyle neticelenmiş olsaydı –ki zaten 6’ya 5 aslında kapatılma şeklinde bir karar verilmişti ama tabii, kanun gereği kapatılamamıştı- eğer kapatılmış olsaydı 2008’de başlayan dünyanın, Avrupa’nın hâlâ daha sıkıntı çektiği global kriz var, biz o krize hükûmetsiz, başsız bir ortamda girecektik. Kim idare edecekti bu mekanizmayı? Yani dediğim gibi bunların direkt olarak siyaseti siz düzenlemediğiniz zaman… Her hâlükârda biz ekonomiyle direkt alakalıyız.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Teşekkür ediyoruz.
MÜSİAD GENEL BAŞKANI ÖMER CİHAD VARDAN – Sağ olun efendim, teşekkür ederim ben de.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Zaten, Oktay Bey, burada bilhassa mevcut Anayasa’ya göre ekonomik anayasa normlarının geliştirilmesi noktasında kurumun, MÜSİAD’ın bir eğilimi var mı şeklinde anlaşılması gerekir.
Buyurun üstadım.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Bu 6’ncı sayfada ulusal insan hakları kurumlarından söz ediliyor ve orada deniyor ki: “Ulusal insan hakları kurumları tanınmış ve bu kurumları kurma yönünde devlete yükümlülük getirilmiştir.” Şimdi benim buradan anladığım, devletin ulusal insan hakları kurumlarınI kurması gibi bir düşünce var. Tabii, insan hakları devlete karşı ileri sürülen haklar, devletten talep edilen haklar yani devletin kendine karşı ileri sürülecek hakları düzenleyecek kurulu kendisinin kurmasında böyle bir çelişki yok mu? Yoksa burada kastedilen şu mudur: “Devlet kursun ama bunlar tamamen devletten bağımsız da olabilsin.” O zaman devletin kurması yani insan haklarıyla devletin görevleri bir sanki çelişiyor burada, insan hakları kavramında.
MÜSİAD GENEL BAŞKAN YARDIMCISI NAİL OLPAK – Biz altyapısını kurmayı kastetmiştik.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Efendim?
MÜSİAD GENEL BAŞKAN YARDIMCISI NAİL OLPAK – Altyapısını oluşturmasını yoksa devletin bizatihi onun güdümünde gitmesini kastetmemiştik.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Ama devletten bağımsız olmasını…
MÜSİAD GENEL BAŞKAN YARDIMCISI NAİL OLPAK – Evet. Gerekli altyapıyı hazırlasın ama bağımsız olarak çalışsın.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Çok teşekkür ediyorum arkadaşlar. Faydalı bir görüşme oldu. Havuzumuz giderek doluyor, anlamlaşıyor, içerik zenginliği kazanıyor.
Oturuma son veriyorum, çok teşekkür ediyorum.
Kapanma saati: 11.33
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Tarih: 05/12/2011
Açılma Saati: 11.43
---- 0 ----
AHMET İYİMİYA (Ankara) - Değerli arkadaşlar, değerli katılımcılar; oturumu açıyorum. Çalışmamızın yararlı olmasını, verimli olmasını temenni ediyorum.
Şu anda TESEV’i dinliyoruz. Değerli temsilcileri, Profesör Doktor Serap Yazıcı, Etyen Mahçupyan, Ayşe Üstünel Yırcalı.
Bizler Uzlaşma Komisyonu adına Cumhuriyet Halk Partisinden arkadaşım Atilla Kart, Milliyetçi Hareket Partisinden arkadaşım Oktay Öztürk, Barış ve Demokrasi Partisinden arkadaşım Altan Tan ve Adalet ve Kalkınma Partisini temsilen Ahmet İyimaya olarak sizleri dinleyeceğiz.
Anayasa yapımında talep havuzuna iradenizin akmasını, sivil katılımın bu aşamada bu şekilde sağlanmasını iç hukukumuz içerisinde pratiğe aktarmış oluyoruz.
Değerli temsilciler, tabii 51’in üzerinde NGO var.
Pardon, Rıza Türmen Hoca’mız da diğer alt komisyon üyesi olarak katılımcıdır, dinleyicidir.
Kırk dakika olarak uygun gördük. Bu istemeye istemeye bir uygunluktur çünkü katılım süresi için öngördüğümüz nisan ayı sonuna kadar tamamlamak zorundayız. Zaten yetkin kişilersiniz. Bu süre içerisinde Anayasa konusundaki projelerinizi, düşüncelerinizi, yeni anayasa yapımındaki görüşlerinizi aktaracaksınız.