arkalık, 1. (Cenubî Kırgızistan’da) ; şimalli (Kırgız) ; 2. (bu mânâ ile daha fazla arkalık temir şekli kullanılır) : kadın örgüsüne süs olamk üzere takılan madenî levhacık.
arkaluu, üzerinden; vasıtasiyle; poçta arkaluu aldım: posta vasıtasiyle aldım; uşul col arkaluu: bu yolda, bu usulle.
arkan, (kıldan, yünden örülmüş olan) kalın ip; kıl arkan: kıldan örülen arkan; arkan tarttırmay: bir çeşit spor; kün batuuga arkan boyu kaldı: güneş şimdi batmak üzeredir.
arkanda- , arkanla bağlamak; arkanlamak; attı arkandap koy: atı arkanla! ; al meni sayga arkandap ketti: o beni aldattı, fena vaziyete koydu.
arkandal- , arkanla bağlanmak.
arkandat- , et arkandadan.
arkandatuu , işs . arkandattan.
arkandoo , arkanla bağlama ; arkanma.
arkar, arxar (dağ koyunun dişisi): üç arkar: mizan yıldız topu; altı arkar; düppüasgar (yıldız topu; ceti arkar; düppüekber ( yıldız topu .
arkay - , 1 . her yana çıkık durmak ; 2 . yükselmek ; göklere doğru çıkmak ; arkaygan aska menen zoolar : tepeleri göklere yükselen dağlar ve vahşi kayalar .
arkayt - , et . arkaydan ; azuuların arkaytıp folk . : azı dişlerini sırıtarak
arkaytuu , işs . arkayt – tan .
arkayuu işs . arkay – dan .
arkı , öte taraftaki ; uzaktaki ; ileride bulunan ; arkıbı , berkibi ? : öteki mi beriki mi ? ; daha ileride bulunan mı , daha yakında bulunan mı ? ; arkı – berkini tüşüngön ( yahut bilgen ) : bir şeyler bilen ; şunun bunun farkına varan ; arkı – terki : çapraz , haçvari ; mütekati . ; ulaktı arkı – terki baylayt : oğlakları çaprazlama bağlıyorlar ( şöyle ki onlar karşı karşıya dururlar ve birinin kafası öbürünün kafasının ötesine geçer ) ; arkı – terki bas - : yürürken ayaklar birbirine dolanmak , ayak dolaşmak ; ileri geri yürümek ; arkımaktın azganı – arkı – terki başkanı folk . : atın yorulduğunun alameti – yürürken ayaklarının dolanmasıdır ; murdaagı kündün arkı künü : dördüncü gün geride ; üç gün önce .
arkırat - , et . arkıra – dan ; balanı arkıratpa ! : çocoğu ağlatma ! arkıratıp çaap keldi : atı doludizgin koşturarak geldi .
arkıroo , gümbürtü , gürleme ; gürlüyerek akış .
arman , f . kutsal rüya ; nail olunmamış arzu ; armanga cet - : arzu edilene ermek ; adamzat caralgandan berki armanınğarga cektirebiz : beşeriyetin ötedenberi arzuladığı kutsal gayelere erdireceğiz .
armandan- , tatmin edilmeme hissini ifade eylemek .
armanduu , 1 . arzularında tatmin edilmiyen ne buna acıyan kimse ; armanduu obon : hazin melodi ; 2 . tatmin etmiyen ; armanduu düynö folk . :<< bu >> dünyanın vasfıdır ( << öteki >> dünyadan , ahretten ayırmak için ) .
armansız , ermediği arzuları bulunmıyan ; kutsal rüyasının tahakkukunu gören , armansız düynödön öttü : onun hayatta arzu ettiği hiçbir şeyi kalmadı , hayatını iyi geçirdi .
armiya , ordu ; Kızıl armiya : Kızlı Ordu .
arna - , tahsis etmek ; ithaf eylemek ( birisine veya bir nesneye ) ; konokko arnap koygon kozu : misafire tahsis edilmiş olan kuzu .
arpakan , başağı yulaf başağına benziyen bir çeşit zararlı ot .
arpal - , çok yorulmak , savrulmak ( israf edilmek ) ; didinmek ; caydın künü – tiriçiliktin arpalıp turgan kezi : yaz , maişet uğtasmaları mevsimidir .
arpalış - , 1 . telaş etmek ; uğtaşmak ; çabalamak ; bugün keçkeçe bala menen arplaştım : bugün akşama kadar ( bütün gün ) çocukla uğraştım ; 2 . kucaklaşarak sarmaş dolaş olmak .
ars I , = arıs .
ars II , ars – ars ür : ince sesle havlamak ; alabildiğine , amansız , kovalamak ; kak etken karga , ars etken it cok : hiçbir diri varlık yok ( harfiyen : öten karga , havlıyan köpek yoktur ) .
arsak , çıkıntılı ; arsak taş : çıkık duran taş , kaya ; arsak – tersek : her yana çıkık duran ; tişi arsak – resek : dişleri düz değildir ; ireti cok arsak – tersek : tam bir intizamsızlık içinde bulunan .
arsarsı - , süphe , tereddüt ve kararsızlık içinde bulunmak ; tahminler içinde bocalamak ; munun eç bir arsarsıy turgan ceri cok : bunda kararsızlık , tereddüt uyandıracak hiçbir sey yoktur .
art II , art kısım , arka taraf ; artınan : peşinden ; artında : peşinde arkasında ; biri artınan birinin : biri arkasından birini ; artınğdı baykay cür : mütevazi ol ; hareketlerine dikkat et ! dikkat et , ki gidişatın fena neticeler vermesin (harfiyen : arkana bakarak yürü ! ) ; aldı –
art - , III , 1 . fazla olmak ; köçköndön otun artrat , ölgöndön katın artat ats . : göçenden odun kalıyor , ölenden karı kalıyor ; 2 . yükletmek ; atka arttı : ata yükletti ; köz art – bk . köz .
art – IV , = arıt I .
artel , r . zanaatçılar birliği .
artelçi , borsa komisyoncusu ; sanaatçılar birliği azası .
arteldeş - , birleşerek << artel >> teşkil etmek .
artık , daha fazla ; daha iyi ; arta kalan ; fazla ; ziyade ; men artık berdim ; 1 ) ben fazla verdim ; 2 ) ben fazlasını verdim ; artığı menen orundaldı : fazlasile yerine getirildi ; cıkton barı artık ats . : << var >> tan yeğdir ; ölgön colborston tirüü çıçkan artık : diri fare ölü kaplandan daha iyidir ; artık tuugan bk . tuu II ; artıkbaş == artık baş ; berbegeninen artıgan çıgardı : verdi amma vermese daha iyi olacaktı . ( aşırı fazla karşılık almak şartiyle , yahut minnet ederek , sövüp sayarak verdi ) .
artıkbaş , fazla ; lüzumundan fazla ; arta kalan .
arzan , f . 1 . ucuz ; 2 . ( iflas ) kolay ; at arıtmak arzan , curt arıtmak kımbat . ats . : at yormak kolay , halkı anlamak güç .
arzançılık , ucuzluk .
arzanda , ucuzlamak .
arzandat , ucuzlatmak .
arzandatuu , ucuzlatma .
arzandık . 1 . ucuzluk ; 2 . ( başarmak için ) kolaylık ; sühulet ; 3 . yardım .
arzandoo , ucuzlama .
arzı - , 1 . değmek ( paha ve kıymeti , değeri olmak ) ; arzıbayt : değmez ; tıyınga arzıbagan sözdü aytat : on para etmiyen sözü söylüyor ; saçma söylüyor ; 2 . tatmin edilmek ; kılgan işine arzıbadım : yaptığı işle tatmin edilmedim ; bu toodan bu tooga arzıbagan kiyik ölüptür ats . : bir dağda durarak öbür dağa göz diken geyik ( kiyik kelimesine bakıla ) ölmüş ; 3 . arzu etmek .
arzıt - , tatmin etmek ;san cagınan arbıtpayt ; sapat cagınan arzıtpayt : kemiyetçe az , keyfiyetçe tatmin edici değil .
as I = arıs ; kökürögün aska bölödü , köçügün kişke cölödü folk . : göğsünü kakım kürk ile kındakladı , ve kendisini samur kürküne oturttu .
as II , bk . ast .
as III . asmak ; sallandırmak ( asmak suretiyle cezalandırmak ) ; kazan as – 1 ) kazanı , tencereyi ocağa yerleştirmek ; 2 ) yemek hazırlamak ; at as - : et pişirmek .
asıl , a . 1 . yüce soylu ; asil , asıl tukumduu : yüce soylu ; cins ; asıl çorom : asaletli dostum ; 2 . kıymetli tal ; inci ; kıymetli kumaş ; asıl buyum : mücevherat ; asıl taş : kıymetli taş ; asıl – baştan , asıl – baştan ats . : akıl kafadadır ; cevherler ide , taşlar arasında bulunur .
asıl II, 1 . asılmak ; sallandırmak ( asılmak suratiyle cezalandırılmak ) ; asılsanğ , asıl cıgaçka asıl ats . : ölsen de çalgı ile öl ( harfiyen : asılırken bile soylu ağaca asılmak hoştur ) / 1 / ; 2 . hücüm etmek ; 3 . takılmak ; maga asılba : bana takılma ! ; asılıp sura - : ısrarla , çamsakızı gibi yapışarak istemek ; ricada ısrar etmek .
asıldan - , asalet kesbetmek .
asıldandır - , asalet kesbettirmek ; cinsini iyileştirmek , ıslah etmek ; mal tukumun asıldandır - : hayva cinsini iyileştirmek , ıslah etmek .
asınt - , et . asın – dan ; mıltık asıntıp al ! : emret , ki sana tüfek taksınlar .
asıral - , terbiye edilmek ; beslenmek .
asıra - , terbiye etmek ; beslemek ; yadirmek ; mal asıra - : hayvan beslemek , yetiştirmek .
asırandı , terbiye altında bulunan ; evlatlık .
asırat - , et . asıra – dan .
asırese = asirese .
asıroo , terbiye ; bakım .
asıy , beşinci yaşına basan ( sığır hayvanı hakkında ) ; canğı asıy yahut bir asıy : altıncı yaşına basan ; üç asıy : yedinci yaşına basan ve vs .
asıya , a . mali itibar , kredi ; borç ( başlıca , emtia için ) ; asıyaga ber - : veresiye vermek ; asıyaga sat - : veresiye satmak .
asili = asılı .
asilkçe , f . 1 . latifeci ; alaycı ; şen şatır ; 2 . dost ahbap ( aralarındaki münasebetler , karşılık latife adişmek ve teklifsiz bulunmak derecesine varan dostlar ) .
asirese , ayrıca ; hele , bilhassa .
asiresi = asirese .
aska , yanaşılmaz , yüksek , kayalık dağ ; aska taş : yükselen kaya .
askala - , çıkıntılı durmak ( kaya hakkında ) ; askalap turgan kızıl taş : çıkıntılı kırmızı kayalar .
askalan - , göklere doğru yükslen ( dağ hakkında ) ; sakalangan too : göklere doğru yükselen dağ .
askalauu , kayalı .
askar = aska .
asker , a . 1 . ordu ; cöö asker : piyade askeri ; attu asker : süvari ; 2 . es . er ( asker ) , nefer ; muharip ; savaşçı ; Kızıl armiyanınğ askerleri cana komandirelri : Kızıl Ordunun erleri ve komutanları ; kızıl asker kon . : kızıl ordu eri .
askerdik = askerlik .
askerleş - , askerleşmek .
askerleştir - , askerleştirmek .
askerleştiril - , askerleştirilmek .
askerleştirüü , askerleştirme ; askerleştirim .
askerlik , askeri ; askeri hizmet ; askerlikke çakır - : askere çağırmak .
asma , 1 . asılı ; asma ; 2 . lavha ( dükkan ve benzerlerinin kapıları üzerine asılan lavha ) ; 3 . arabacının atalrı idare etmek için kullandığı uzun dizgin ; saçayak .
asman I , büyüdükten sonra iğdiş edilmiş olan öküz .
astırtan , gizliden gizliye ; astırtan içkelep bil - : gizlice öğrenmek ; koklamak ( istişmam etmek ) .
astırtın = astırtan .
asti , astı = asılı .
asuu , işs , as . III ten .
aş I , 1 . gıda ; aş tart - : yemek sunmak , yemeği sofraya vermek ; aşuudan kaldı : iştahası kesildi ; içkenim aş bolboy oturat : yediğim , içtiğim aş olmıyor ; atın ukkanda dalayları içken aşın cerge koyuçu folk . : birçokları onun adı anıldığı zaman bile titriyorlardı ( harfiyen : birçolkarı onun adını duyduklarında ellerindeki yemeklerini yere koyuyorlardı ) ; 2 . yemiş , mahsul ( yalnız bazı bitkiler hakkında ) ; 3 . ölüyü anmak üzere verilen ziyafet , yoğ aşı ; kökötöydün aşınday : mükellef ziyafet , şölen ( harfiyen : Kököteyin yoğ aşı giib ) ; atasına aş berdi : babası için yoğ aşı verdi ; 4 . pilav ; aş demde - : pilav pişirmek .
aş – II , bir şeyin üzerinden geçmek ; aşmak ; aşuu aş - , yahut bel aş - : dağ geçidini geçmek ; işke aş - : meydana gelmek ; işe yaramak ; işke aşpayt dep eseptelet : hükümsüz sayılıyor ; turmuşka aş - : hayatta tatabik edilmek , ameli bir şekil almak ; aşıp – taşıp tögülüp ketti : taşarak saçıldı ( döküldü ) ; kün aşkan sayın : gittikçe daha fazla ; gün geçtilçe ; önörü aşkan : hüneri gayet uz , usta ; aşkan mitaam : dolandırıcıların elebaşısı ; aşıp tüş - : üstün gelmek ; andan aşıp tüşkön bay cok : onun üzerine zengin yoktur .
aşa - , tatamak ; yemek ( ağza azar azar alarak) ; içmek ; bk . aralat .
aşam , bir defada ağza konulmasımümkün olan yiyecek miktarı , lokma ; bir aşam et : bir parça ( lokma ) et .
alar , a . aşar ; emece ; emece suretiyle yapılan iş ( hayvan ve emek vermek suretiyle karşılıklı yardım ; İnkilaptan önce fakirleri istismar etmek maksadiyle zenginler bundan istifade ederlerdi ) .
aşarçı , aşara iştirak eden ( bk . aşar ) , emecci .
aşat - , I , deriyi tüyü dökülmek üzere , içine bir madde atılan kaba komak , sepilmek .
aşat - , II 1 . birisinin ağzına lokmayo bizzat kendi eliyle koyarak ikram etmek ; et aşat , at aşatsanğ beş aşat ) tekelreme ) : eti ağza ver , ağza verirsen .beş defa ver ! 2 . mec . sövmek .
aşatkı , maya ( deri için ) .
aşattır - , et . aşat – I den ; teri aşattır - : deri sepiltmek .
aşık , I , fazla olan ; fazla gelen ; üstün gelen ; fazla ( artık ) ; aşık tap - : fazla bulmak ; aşıgı menen : fazlasiyle ; ziyadesiyle ; plandı aşıgı menen büttü : planı fazlasiyle yerine geitrdi ; beş metirden aşık : beç metreden fazla ; beş somdon aşıgın maga ber : beş rubleden fazlasını bana ver !
aşık II . a . aşk ve alaka dösteren , tutkun ; aşık car : mahbup , mahbube ; aşık bol - : aşık olmak , birisine tutulmak .