A I, taacüp haykırması; taaccüp veya memnuniyetsizlik edasiyle sual; 3


bakanda, sopa ile dövmek; bakandap kuu : dayak atarak, kovmak ;tardetmek. bakandaş, müş



Yüklə 6,96 Mb.
səhifə9/90
tarix29.10.2017
ölçüsü6,96 Mb.
#19558
1   ...   5   6   7   8   9   10   11   12   ...   90

bakanda, sopa ile dövmek; bakandap kuu : dayak atarak, kovmak ;tardetmek.

bakandaş, müş. bakanda-dan.

bakanooz, casus, gözcü.

bakanoozduk, gözcülük.

bakat, a. mutlaka; münhasıran : ancak, fakat.

bakatay, taamay ; bakatay özünö tiydi : tam gözlediği yere isabet ettirdi ; tam kendisine, nişana değdirdi; bakatay cakşı çabalbay, çorkoktun biri sen elanğ folk. : isabetli vuramayan <>in biri de sensin, çükönün bakatayı : büyük aşık kemiği ; mümtaz aşık kemiği; sık (süngerimsi olmayan ) aşık kemiği.

bakay, (atı veya sığır hayvanının tırnaklarının üst tarafındaki ) kemikçik; aşık kemiği ; bukta bakay : endamlı (at hakkında).

bakanğda, bagcanğda.

bakcay = bagcay.

bakça, f. bahçe; baldar bakçası : çocoklar bahçesi, ana mektebi.

bakçı, bahçıvan.

bakçılık, bahçıvanlık.

bakene, f. alçak, kısa boylu ; cüce.

bakenek, f. = bakane.

bakeş, biçilmiş sıra; biçilmiş ot sırası.

bakı = baki I; bakının baarı : ne varsa, hepsi; nbakı curttun barısı folk. İstisnasız bütün halk.

bakıl, a. hasis, ciri bahil.

bakıla = bakal.

bakılda, yaygara etmek; bakıldagan tekeni suu keçkende körörmün ats. : yaygaracı tekeyi su geçerken görürüm.

bakıldak, mırıldanma ; boş söz.

bakıldaş, müş. bakıla-dan.

bakıldat , et. bakılda-dan.

bakıloo, müşahide edilme; nezaret: murakebe.

bakır I, a. fakir.

bakır II, 1. bakır (maden) ; 2. madenî kova; 3. iki <>lik bakır sikke; iki <>; eki bakır : dört <>.

bakır II, yabanî eşeğin aygırı (bk. Kulan) .

bakır-IV, gömürdemek, böğürmek; boğazı yırtılırcasına bağırmak.

bakırakay, patlak gözlü; bakıratay kişi korkok kelet (nişane) : patlak gözlü adam (çokça) korkak oluyor.

bakıray- = badıray.

bakırçaak, bağırgan, çok bağıran (çoköa deve hakkında) ; bakırçaak töönün barı iygi ats. : hiç olmamaktansa, devenin bağırganının bulunması da iyidir.

bakırçı, bakırcı, bakır ustası.

bakırcılık, fakirlik; ihtiyaç, zaruret; bakırçılık şaarga keldim: işle şehre geldim; bakırçılık kılıp çatabız : dirlik işlerimizle meşgulüz.

bakırçılık II, bakırcı mesleği.

bakırık günbürtü; bağırış; bakırık sal- =



bakırt- et. bakır IV’den.

bakıt = bak ıı.

bakıtsızdık = batkısızdık.

bakıy-, kocaman olmak ; bakıygan cigit : sapa sağlam, iri yarı delikanlı.

bakıyış-, müş., bakıy-dan

baki I, hep, hepsi; baki cok : bütünü; baki coktun baarın ele süylöp oturasınğ : olur olmaz şeylere, söylenmesi lâzım olan ve lâzım olmıyan sözleri söylüyorsun.

baki II, f. Çakı.

bakma, 1. Evcil, ehlî (vahşi olmıyan) ; bakma ayban : ehlî hayvan; 2. ahretlik, bakma bala : evlâtlık; ahretlik çocuk; 3. Yemlik; bakmada kança bili bar! Folk. : yemlikte te kaç tane fili var!.

bakmaçı, bakıcı çoban.

bakmala, = bakala.

bakpayak, çatal tırnaklı hayvanların tırnağı (bütünü), bakanak.

baksa, f. Çit çamurundan avlu duvarı; çit çamurundan ev duvarı.

bakşı, sans. Es. Mutatabbip; şaman; bahşı; ,k, türlü bahşı vardı: ak bakşı ve kara bakışı (daha fazla kuvvet tesirli) ; kara cindüü bakşı : seans celse esnasında taşkınlık eden (kızgın demiri yalıyan, kendisine bıçak saplıyan ve s.) bakşı; berkon bakışı yahut döker bakşı : mahir bakışlı; caman kün cakşı bolot, ualbagan bakşı bolot: kötü gün iyi olur, utanmıyan bakşı olur.

başkılık, bakşı şaman mesleği yahut veziyeti.

bakt = bak ıı.

bakta = pakta.

baktaçı = paktaçı.

baktaçılık = paktaçılık.

baktek, f. Kumru.

baktı, baktı kilem (destanda) : bir nevi pahalı halı.

baktıluu, bahtlı ; baktıluu turmuş: mes’ut dirim.

baktır- et. bk. Iv ten.

batkısız, talihsiz, betbaht.

batkısızdık, talihsizlik, mahrumiyet; baktısızdığıma karşı : talihsizliğime karşı; talihsizliğim yüzünden.

baktököl = tobokel; baktökölgö salalı! : haydi, tehlikeyi göze alalım!

baktuu = baktıluu.

bakubat, f-a. Sağlam; bakubat turasızbı? Yahut bakubat cürösüzbü? : iyi vakit geçiriyor musnuz?. Nasıl yaşıyorsunuz?

bakzal= vokzal.

bal I, 1. bal kaynat- : ,y, kaynatmak; 2. Folk. : alkollü içki; baldan yapılan içki, bal birazsı; bal açıt-: balı ekşiterek bir içki yapmak.

bal II, a. 1. Fal; fal açma 2. Fal taşları; bal aç- : fal açmak; bal açtır-: fal açtırmak, açmıya zorlamak veya rica etmek.

bal III, bal-bal can-: alev alev yanmak.

bala, (cemi şekli: baldar) 1. Çocuk; yavru; kız bala: kız çocuk; uul bala : oğlan çocuk; oğlu; kol bala yahut uya bala (daha yavru iken yuvadan alınmış olan kuş) ; tor bala kılıp al- : evlâtlığa almak; bala sal- : çocuk düşürmek; bala saluu : çocuk düşürme; tün balasında : bütün gece; tün balasında uyku körböy çıktım : bütün gece uyumadım; 2.erkek tarafından torun.

bala a. belâ

, kaza; bala-kaza : felâket ve kaza; kokus bala bk. Kokus; balağa kal- yahut balaaga tutul- : belâya kalmak bilbegen minğ balaaga tutulat : bilmiyen bin belâya uğrar.



balaaluu, sık sık belâya uğrıyan.

balaçılık= balalık

balagat, a. bulûğ (erkeklik yaşı

na erme) ; balagatka cet- : bülûğa ermek.



balak, f. Tar. Kırbaç yahut değnek, falaka (cismanî ceza âleti) ; balak al- yahut balak ur- : cismanî cezaya çarptırmak; cüz kamçı balak uruldu : (cezandırılana) yüz tane kamçı darbesi indirildi.

balakay, çocukcağız;

balakayım : çocukcağızım.

balakçı, tar. Cismanî ceza ameliyesini yapan.

balaket, a. 1. Felâket, kaza; mihnet; bargan cerinğ ot bolsun, balaketi cok bolsun! (iyi dilek) : vardığın yerin otu bol olsun; felâketi olmasın! : balaketinğdi alayın ok. : sevgilim, canım (harfiyen : sana gelen felâketi üzerime alayım) : 2.belâlı hiylekâr; balakettey bilet : çok iyi biliyor.

balalık, sabilik, çocukluk; saflık; balaloıgınğ başınğdan çonğ : daha gençsin, hamsın (harfiyen :çocukluğun kafandan daha büyüktür) ; balalık kılba! : çocukluk etme!

balaluu, çocuklu, çocuk sahibi; katın-balaluu kişi : karısı ve çocukları olan kimse; aile sahibi; balaluu üy-bazar, balasız üy-mazar ats. : çocukluk ev-pazar; çocuksuz ev-mezar; agayında kadırın calaluubolsonğ bilersinğ, ata-enenin kadıran balaluu bolsonğ bilersinğ : dostun /4/ kadrini iftiraya uğradığın zaman anlarsın; ana babanın kadrini ise, çocuk sahibi olduğunda anlarsın.

balan, a. balança.

balança, a-k. Falanca; balança saarda : falanca şehirde.

balans, r. balans, müvazene; korkundu balans : son muvazene.

balapan, palaz, kuş yavrusu.

balapanda- , balapandap çıkan çöp : hafifçe başgözteren ot.

balasınt- , çocuksumak, çocuk saymak; al meni balasıntpayt, mamilebiz tenğtuş kişilerdey : o, beni çocuk saymıyor, münasebetlerimiz yaşıt adamların münasebetleri gibidir.

balasız, çocuksuz; çocuğu olmıyan; ör. bk. balaluu.

balasızdık, çocuksuzluk.

balatı, taze sınavber fidanları, taze sınavber.

balbala-, asılı durmak, sarkmak; salbaalagan kenğ cenğ : geniş sarkan yen.

balban, f. Pehlivan; güreşçi : balbanga tüş- : güreşmek, mübarezeye çıkmak.

balbıl, alev alevlenerek yanan ; alevlenen; ot balbıl-balbıl canat : ateş alevlenerek yanıyor.

balbılda-, alenlenmek, yalınmak.

balbıldat- , et. balbılda-dan; balbıldatıp ot cak- : büyük ateş yakmak.

balbıldoo, alevlenme, yalınlama.

balbıra-, et. balbıra-dan.

balca, baştın-balca-bulcasın çıgardı : kafasını parçaladı.

balcala-, kafasını parçalamak; başın balcalap ciberdi : kafasını kırdı.

balcır, balcır-bulbur : eğri büğrü.

balcıra-, bulanmak, bulaşmak.

balcırat-, et. balcıra-dan; balcıratıp ayran tögüptür : ayranı dökmüş her yanı bulaştırmış.

balcuuran. bir ot adıdır.

balçabek, kon. = bolşevik.

balçakta-, ağır basmak (diyelim, çarıklı ayakla) ; ayak patırtısı çıkarmak (geniş hayvan tırnaklariyle).

balçay-,yassılanmak (kocaman ve hantal bir nesne hakkında)balçayt-, et. balçay-dan; balçayta beçet bastı : (büyük) mührü yapıştırdı.

balçaytuu, işs. balçayt-tan.

baçlı, falcı, falcı kadın, fala bakan karı.

balçık, balçık, cıvık çamur.

balçılda-, adamakıllı ıslatmak.

balçlılık I, falcılık mesleği.

balçlılık II, arıcılık.

baldak, 1. balçak: kılıç kabzasının siperi; 2. Koltuk değneği; baldak menen cüröt : koltuk değneğiyle geziyor; 3. av kulariyle avlananların kolu altındaki destek.

baldar, bk. bala.

baldır, baldır-bul

dur süylöyt : bir şeyler mırıldanıyor.



baldıra-, vuzuhsuz, anlaşılmaz bir tarzda söylemek; mırıldanmak; anlaşılmayan bir dille konuşmak.

baldıraak, vuzuhsuz, anlaşılmaz bir tarzda konuşan kimse

baldırak= baldırak.

baldıraş, müş. baldıradan-dan.



baldırat-, et. baldıra-dan.

baldırgan= baltırgan.

baldız, (insanın karısının kız kardeşi) : baldız; baldızdarı kelgende küyöönün çeri cazılat folk. : baldızlar geldikte damadın derdi dağılır.

bale= bala.

balek, r. 1. araba falakası; silindir; 2. Çelik (<<çelik çomak>

> oyununda küçük değnek) .



baleket= balaket.

balgıç= balçık.

balıgır, dolgun yüzlü (sarışınlar hakkında) ; şişkin, kabarık.

balık, balık; balık et : adaleler (gergin oldukları zaman).

balıkçı, 1. balık avlayan; 2. balıkçıl (kuş).

balıkçılık, balık avlama m

esleği.


balıkta-, (rad.) balık avlamak.

balır, 1. bir su yosununun adıdır : akkuu bolup catpasam, başımdı kölgö malbasam, balırdı sorup albasam folk. : eğer koğu olmazsam, başımı göle daldırmazsam ve balırı emmezsem (ben ben olmayım) ; 2. bot. Su yosunları.

balırluu, balırı olan bk. balır) ; balır biten; balırluu köl : içinde balır biten göl.

bali, f. 1. Doğru! ; bravo! 2. İşte sana!.

balit,f. Söv. 1. Pis, necis, balit söz : 2.mundar.

balittik, 1. Çamur; necaset; 2. Mundarlık.

baliysa, kon. = politsiya.

bakla, 1. Çekiç; değirmen çekici; çaar bakla : değirmen taşçı çekici : ay bakla : topuz, çomak; teke bakla : gümüş ve gayet ufak çivileri dövmek için kullanılan küçük çekiç; çapkı bakla : türpü (bk. Türpü 1) kakmak için kullanılan (saraç âleti; 2. Orman bekçisinin baltasıdır, ki o, onunla ağaçlar üzerine kertikler yapar (karş. balkaçı 2.)

balkaçı, 1. Çekiçle iş gören, demirci; 2. Orman bekçisi; ormana nezaret eden (karş. bakla 2.)

balkan, balkan tooday : kocaman; yığın, küme, kütle.

balkanak, kalın etli; balka

naktay bolup şişip ketti : pek fazla şişti, kabardı.



balkay-, yoğun ve gevşek olmak, şişman olmak (insan hakkında).

balkı, bir kıymetli kumaşın adıdır.

balkı- II, 1. Erimek; yumuşamak; korgoşunday balkıydı(ateşte) kurşun gibi eridi, yumuşadı; 2. Donakalmak, muunu balkıdı : mafsalları, boğumları gevşedi.

balkılda-, dolgun, yumuşak ve nazik olmak(yüz ve ten hakkında).

balkındat, yumuşatmak, eritmek.

balkıt-,fazla yumuşatmak;boy balkıt- :bedeni tam bir rehavet haline getirmek.

balkıtuu, yumuşatma.

balkıy= balk

ay; balkıygan : şişman (insan hakkında).



balki= balkim.

balkim, a. /5/ olabilir, belkiç hatta, bile.

balo, f. Pilav;balo bas- :pilav pişirmek.

balp!(ses takliti – onomatopee’dir) çat!



balpagan, şişman, yoğun; hantal; biçimsiz.

balpak, şişman ve kısa boylu.

balpakta-. Sallanmak (diyelim, boldun ve yenler hakkında).

bolpalakta-, ağır be çolpa bir surette hareke etmek ( diyelim, ağır ve şişman bir adam veya gayet bol giyim yahut ayakkabı giymiş olan kimse hakkında.)

balpanğ, balpanğ-balpanğ bas = balpanğda-

balpağanda-, 1. ağır ve çolpa hareket etmek; balpanğdap bastım : ağır ve sallanarak yürüdüm (diyelim, derin kar yüzünde ağır ve bol giyimle)2. Mec. Naz niymet içinde, debdebe ve tantana ile yaşamak.

balpay-, et. balpay-dan.

balpıgıy, şişman; etine dolgun; balpıgın ayal : etine dolgun, şişman kadın.

baplında-, 1. Çolpa olmak; 2. Kirli pis olmak; 3. Pepelemek; balpıldagan ak sakalduu, sarı tiştüü abışka bol! (iyi dilek) : sana uzun ömür dilerim). ( harfiyen: pepeleyen, ak sakallı, sararmış dişli ihtiyar olmanı dilerim; 4. Homurdanarak şikâyet etmek.

balpıldak, kirli, pis; salak; kanıkey kalpıldak yahut korolu balpıldak; bataklıklardaki ot çürüğünün bir çeşidi.

balpıldat-, et. balpılda-dan.

balta, 1. balta; ay balta yahut aybalta : savaş baltası, nacak; baltam tap: bir çocuk oyunudur. (harfiyen: baltamı bul! ) ; balta çabar tar. : nacakla müsellâh olan bir nevî asker; ak balta : fabrikada imal edilen balta; kara balta : elişi olan balta; balta cutar yahut balta cutkan 1) bir yırtıcı kuş; 2) büyük ağızlı; 2. Oğlan, bacak (oyun kâğıtlarından. )

baltaçı, baltacı, balta yapan; ay baltaçı yahut aybaltaçı : nacakla müsellâh olan muharip, mızraklı asker.

baltagay, gayet kalın ve hantal olan nesne; buttarı baltagay coon : bacakları kalın ve bantaldır.

baltala-, balta ile

kestirmek, baltalamak.



baltalattır-, balta ile kestirmeye zorlamak.

baltaluu, baltalıi balta ile silâhlanmış olan; baltaluuga otun cokpu? ats. : baltası odun olmaz mı hiç?

baltanğda-, 1. Hareketlerinde uzun boylu, şişman hantal (kimseye) benzemek; 2. ağır ve iri adımlarla yürümek ( diyelim, derin kar üzerinde).

baltanğdat-, et. baltanğda-dan.

baltay I. baltay – şaltay es. (başlıca simsar ve telâlar arasında) : lüzumsuz ve boş lâkırdı; baltay – şaltayınğdı koy! : boş lâkırdılarını bırak!

baltay- II, şişman ve hantal olmak; baltaygan çonğ : muazzam yığın, küme.

baltayt-, et. baltay ıı den; üstöldün butun baltaytıp casay salgan : masanın ayaklarını kaba ve kalın yapmış.

baltek,köpek adı (çok yaygındır ve onun için genelce <> mânasında da kullanılmaktadır.)

baltır, baldır; baltır beşik bala : küçük çocuk; meme emen çocuk; baltır bir başka çıgatats. : domuzu sofraya oturtsan, ayaklarını sofraya koyar (harfiyen: baldırdaki bit başa da çıkar).

baltırgan, baldıran (ot) ; uu batlardan : agu otu (ot) ; ayuu baltırgan : kenker otu (ot) ; sasık baltırgan yahut elik baltırgan : bir nevi su yosunu.

baltoo, on. = palto.

banda I = bende.

banda II, r. banda (güruh, çete).

banderol, r. etiketli kâğıt bağı.

bandit, r. şaki, soyguncu.

banğgi, f. beng tiryakisi, bengî.

bangi =banğgi.

banğgilik, bengilik.

banğke I, kon. banka.

banğke II, r. bokal; hacamat şişesi.

banğkıl, ak banğkıl (Rad., IV) at ismi.

bank, r. banka.

banket, r. ziyafet.

bap, I, f. hazırlıklı; talim (av kuşu ve at hakkında) ; çakışı kuşka caman kuş babı menen tenğelet ats. : kötü doğan talim sayesinde iyi kuşla denkleşir; senin babınğdı tappadım : seni bir türlü memnun edemedim ; bap özü : tam kendisi.

bap II, f. altın bap : altınla dokunmuş.

bap III, <> ile başlıyan sözleri takviye için ilâve edilir; bap-balpak : tamamıyle yassı.

bapak, r. <
> (yüksek deri kalpak).

bapay = apsay, apsıy-.

bapılda- = balpılda-.

bapıy- = apsay-, apsıy-.

bapke, kon. = papka.

bapsanğda- = apsanğda.

bapsay = apsay.

bapta-, 1. bir işii ustalıkla yapmak; 2. Talim ve terbiye etmek ( atı ve av kuşunu).

baptoo, işs. bapta-dan.
bar I, 1. varlık; nakit : mevcut olan; bulunuyor; var; bar bolgon : ne varsa, hepsi; kolumda barım : elimde ne varsa; küçünün barınça : var kuvvetiyle, var kuvvetini kullanarak; bar körü turganım : bütün görmekte olduğum; barı cogunan ayrıldı : varı yoğundan mahrum kaldı; maa emine bar? : bunun bana ilişiği ne cihettendir? ;barsınğbı? ; daha sağ mısın? ; bar bol! : var ol! sağ ol! (selâmın cevabıdır) ; 2. (bu mânada daha ziyede : kolunda bar) malik olan; zengin; kolunda bar kişi : varlıklı adam; hali vakti iyi olan, zengin kimse.

bar II = par I.

bar- III, kımıldamak, yürümek, hareket etmek, yürüyüp g,tmek; varmak; barıp kel- : gidip gelmek; varıp gelmek; ömrü uzak bargan cok : ömrü uzun olmadı, az yaşadı; ayt uuga oozu barbayt : söylemeye cesaret etmiyor, cesaret yetişmiyor; söylemeye dili varmıyor; barsa kebles sapar bk. sapar; barıp turgan : en yüksek derecede, en âlâ; barıp turgan duşman : anmasız, en şeriri düşman.

bara I, fç 1. cüz, kısım; parça; kırıntı; bükön-bara bk. bükön; 2. rüşvet; bara ce- : rüşvet alamak.

bara II, f. kol, kanat; teğirmendin barası : değirmen çarkının kolu, kanadı.

baran, uzakta görünen bir şeyin nişanesini, beldeği; karaltı; baraanınğdı körgündö baykuş cürök zarpıldap folk. : karaltını gördükte miskin kalp titriyor.

baraanduu, görülen, fark edilen, büyük.

baraban, r. davul, trampete; baraban kak- : davul, trampete çalmak.

barabar, f. müsavi, denk; küçü saa barabar : kuvvetçe o, sana denktir.

barabardık =barabarlık.

barabarlık, müzavat, denklik.

baraçı = barakor.

barak I, tüylü, tüyü fazla olan, tüyü uzun oloan; barak it : uzun tüylü köpek; barak çelek ağaç kova.

barak II, a. (kağıt) yaprağı, varak.

barakat, a. yahut cay barakat : sükûnetle, tam bir rahat ve huzur içinde mülâyimane.

barakattık, cay barakattık : mülâmiyet ; ruhî sükûn ve huzur.

barakça, (kağıt) 1. yaprakçası, varakpare; 2. name, beyanname.

barakeç, f. = barakor.

barakeçtik = barakorluk.

barakelde! barak eldi!; a. 1. bravo!; ne maharet!; maşallah!; barekallah!; 2. işte al sana.

barakor, f. rüşvet yiyen, rüşvetçi.

barakorluk, rüşvetcilik.

barako kon. = paroxod.

barakta, yaprak şeklinde komak; kitabın yapraklarını çevirmek, karıştırmak.

baral, olgunluk; bülûğ, erkeklik yaşına erme; baralga kel- : tam kuvvetinde, kıvamında bulunmak; baralına kelbey öldü : vaktinden evvel öldü, gözü arkada kaldı.

barala-, paralamak; parça parça etmek.

baraloo, işs. barala-dan.

barancı, f. peçe, perde; barancı tartıngan : peçe tutunmuş, peçe ile örtünmüş kadın.

baranğ I, f. pistonlu tüfek (çakmaklı ve fitilli tüfekten farklı olarak) ; baranğ emes, miltelüü kara mıltık: pitonlu değil, bayağı fitilli tüfek; aybalta canda şınğgırlap, sır baranğ condo carkıldap folk. : nacak böğürde şakırdıyor, sırlı, cilalı tüfek sırtta parlıyor.

baranğ I, ürünğ sözününü tekidir : baranğ-ürünğ.

barat I f. <> sözünün tekidir.

barat II, kon. = parad.

baratke. r. sıra, sıralama, tanzim etme.

baratkele, sıraya koymak, tanzim etmek, yoluna koymak.

barayız, a. es. İslâm, dinî vazifeleriyle tekliflerinin beyan eden bir kitap adıdır.

barbagay, büyük ve hantal ; barbagay murun : <
>.

barbalakta = barbanğda.

barbalanğda = barbanğda.

barbanğda, 1. şişman ve iri yarı bir adamın haraketlerine benzer hareket yapmak ; kolu-başı barbanğda-dan : büyük kafalı ve parmak uçları kalın olan ; barbanğdagan eme eken : çok şişman ve kocamanmış ; 2. mec. : iyi kalpli ve safça olmak : şen ve halinden memnun olmak.

barbanğdaş, müş. barbanğda-dan.

barbay, kabarık, şişkin, şişman bir kılıkta lmak; butu barbayıp kalıptır : bacağı kabarmıştır : murdu barbaygan : burnu patatese benziyor.

barbayt, et. barbay-dan : aybaltasın barbaytıp folk. Kocaman nacağı uzatarak.

barbayuu, işs. barbay-dan.

barcagay = baycaygan ( bk. barcay ).

barcakta, şen ve gamsız olmak; bozo barcaktap köbüröt : boza fışkırarak kabarıyor.

barcanğda = barvakta.

barcay, şişman, etli ve gevşek olmak; kolu barcaygan : elleri ve parmakları kalın ve etlidir; beti barcaygan : kalın suratlı.

barça, f. diba (kumaş).

barçın, altıncı tüy dökmeden sonraki karakuş; ikinci barçın : yedinci tüy dökmeden sonraki karakuş vs. (daha bk. tülök).

barda, f. perde ; tutuk.

bardanğke, r. <> (bir çeşit tüfek sistemi).

bardar, f. varlıklı, hali vakti yerinde olan ; bardar kişi yahut kolunda bardar kişi : varlıklı adam.

bardaş = baardaş.

bardenğke = bardanğke.

bardık I, varlık; nakit;oluş: bardığı cıyıldı : hapsi toplandı.

bardık II, yorulmak ( hızlı sürülen tok at hakkında).

bardıktır, yormak;bitap düşürmek (tok atı hızlı sürmek suretiyle)adengende katuu çaap, attı bardıktırıp saldınğ : birden hızlı koşturarak atı bitap düşürdün.

bardır = bargız.

bardiger, f. herkes; ne varsa, hepsi; bardigerimdi saa berdim : elimde bulunanın hepsini sana verdim.

bargek, f. 1. küpe; 2. aylın düğme (ziynet); 3. püskülcük ( ziynet).

bargıt, (toz) sütunu kaldırmak.

bargız, hareket etmeye zorlamak veyaq müsaade etmek.

bargızdır = bargız.

barı = baarı.

barık = bark 1, II.

barıkta, takdir etmek: saymak: hürmet etmek: barıktasa başka cıgat ats. : hürmet edersen, tapene çıkar; yüz verirsen, şımarır.

Yüklə 6,96 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   5   6   7   8   9   10   11   12   ...   90




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin