Birincisi: Câbir (ra)’ın, Ümmü Mübeşşir (ra)’dan rivayet ettiği hadistir. O, Rasûlüllah (sav)’i, Hafsa (ra)’ya şöyle derken duymuştur: "Rıdvan bey’atinde ağacın altında bey’at edenlerden inşâallah hiçbiri ateşe girmeyecektir." Hafsa (ra): "Hayır, yâ Rasûlallah" deyince Rasûlüllah (sav) O’na kızdı! Hafsa O’na: "İçinizden, ateşe uğramayacak hiç kimse yoktur." âyetini okuyunca, Rasûlüllah (sav) şöyle dedi: "Allâh azze ve celle şöyle buyuruyor: "Sonra biz, Allâh’tan sakınanları kurtarırız; zalimleri de diz üstü çökmüş olarak orada bırakırız." (Meryem 71-72) Hadisi Müslim ve diğerleri rivayet etmektedir.1
Bana kalırsa, Hafsa (ra)’nın bu âyetteki Arapça "vurûd" kelimesinden, insanlardan iyi olsun, kötü olsun herkes için geçerli olduğuna ve onların oraya hepsinin gireceklerini anladığına delil vardır. Bu yüzden Rasûlüllah (sav)’den Rıdvan Bey’ati’nde bulunanlar hakkında onların ateşe girmeyeceğini duyunca durum kendisine karışık geldi. Rasûlüllah (sav): "Sonra biz, Allâh’tan sakınanları kurtarırız" diye âyetin tamamını O’na okuyunca, bu karışıklık ortadan kalktı. O açıklamada da Rasûlüllah (sav) özetle; hadisteki ateşe girmelerine engel olan şeyin, ebedi olarak ateşe girmek anlamından ayrı bir şey olduğu şeklinde cevap vererek Hafsa (ra)’nın o yanlış düşüncesini giderdi. Birincisinde Rıdvan Bey’ati’nde bulunanlar gibi salihler anlatılmıştır. Bundan kasıt, hiç azap görmeyecekleridir, yani onlara hiç ateş dokunmadan direk cennete gireceklerdir. Diğerinde ise bütün insanlar için geçerlidir. Onlar da iki kısımdır: Kimilerine ateş dokunacak, kimilerine de dokunmayacaktır. Bunu da âyet, devamında açıklamaktadır.1
Bana göre, bu açıklamadan bir hüküm elde etmiş olduk. Eğer bu açıklama olmasaydı, âyetteki doğru mânâyı bulamayacaktık. O da ateşe girmek mânâsında olan âyetteki Arapça "vurûd" kelimesinin bütün insanlar için geçerli olduğunu, ama salih kullar için zararı olmayacağını, aynı İbrahim (as) gibi ateşin onlara da serin ve güvenilir olacağını anladık. Câbir (ra)’dan bunu anlatan diğer hadis, merfû olarak rivayet edilmektedir. Hâfız İbn Kesîr bu hadisi "garib" görmektedir. Ben de o hadisin bozukluğunu "Zayıf ve Uydurma Hadisler" kitabımda (no: 4761)de belirttim. Fakat Ümmü Mübeşşir’in bu hadisi, o hadisin mânâsının sahih olduğunu gösterir. Şevkânî tefsirinde (3/333), ondan önce de Kurtubî (11/138-139) bu görüşe meyletmektedir ki, doğru olan da budur.
Dostları ilə paylaş: |