Açık Deliller



Yüklə 0,73 Mb.
səhifə27/45
tarix04.01.2022
ölçüsü0,73 Mb.
#58410
1   ...   23   24   25   26   27   28   29   30   ...   45
Sahih-i Buhârî’de2 "Bedir Günü Rasûlüllâh (sav)’in Kureyş kâfirlerine yaptığı bedduası ve onların helâkı" bölümünde, Hişam’ın babasından naklettiği hadiste Hz. Aişe (ra)’ya, İbn Ömer (ra)’ın Rasûlüllâh (sav)’in: "Ölü, geride kalan yakınlarının kendisine ağlamaları yüzünden azab görür" hadisi hatırlatılınca Hz. Aişe (ra): "Yanılmış, Rasûlüllâh (sav): "Ölü, günahları ve hatası yüzünden azab görür, yakınları ise ona şu an ağlamaktadırlar. Bu aynı şuna benzer: Rasûlüllâh (sav) Bedir’de öldürülen müşrikler için: "Onlar benim ne dediğimi duyuyorlar" demedi. Sadece "Onlar şu an3 benim onlara söylediğim şeyin gerçek olduğunu biliyorlar" demiştir." Sonra şu âyetleri okudu: "Sen ölülere işittiremezsin", "Sen kabirdekilere işittiremezsin". Bu, onlar ateşteki yerlerine yerleştirildikleri zamandı." Buhârî’deki hadis bitti.

Bu hadisin şerhinde Hafız İbn Hacer1 şöyle diyor: "Suheylî şöyle demiştir: “Bu hadiste Sahâbe: "Kendilerinde ruhları bulunmayan şu cesetlere ne söylüyorsun?!" diye sorduklarında, onlara gereken cevabı2 veren Rasûlüllâh (sav)’in mucizesi ortaya çıkmaktadır. Eğer o hallerinde iken onlar gerçeği biliyorlarsa, o zaman işitmeleri de gerekir. Bu da ya (normal) kulaklarıyla olur ki çoğunluk bunu söylemiştir, ya da kalp kulağı ile olur. Bu yüzden kabirdeki soru hem ruha hem de bedene olur, diyenler bu hadisi delil almışlardır. Karşıt taraf ise sadece ruha olur, çünkü işitme hem kulak ile hem de kalp kulağı ile olur, demişlerdir. Böylece bir dayanak kalmaz.”



Bana (İbn Hacer) kalırsa: Aslında eğer o olayda Rasûlüllâh (sav)’in bir mucizesi gerçekleşmişse, bunu kabir sorgusuna delil olarak almak güzel olmaz.

Allâh Teâlâ’nın: "Sen ölülere işittiremezsin" ve Sen kabirdekilere işittiremezsin" âyetlerindeki "ölüler" kelimesinin anlamı hakkında tefsir alimleri farklı görüşler ileri sürmüşlerdir. Hz. Aişe (ra) ise onun gerçek mânâsı olarak, Rasulüllâh (sav)’in: "Benim söylemekte olduğum sözleri, sizler onlardan daha iyi işitir değilsiniz" sözünü ileri sürerek karşı çıkmıştır. Çoğunluğun görüşü budur. Mecaz olduğu da söylenmiştir. Âyetlerdeki "Ölüler" ve "kabirdekilerden" kasıt kâfirlerdir, diri oldukları halde onlar ölülere benzetilmişlerdir. Onlar ölü halinde gibidirler veya kabre giren insan gibidirler mânâsındadır. Böylece âyette Hz. Aişe (ra)’nın çürütmek istediği şeye delil kalmamaktadır. En doğrusunu Allâh bilir." İbn Hacer’in sözü bitti.1

Yine İbn Hacer Buhârî’nin şerhinde: "Kabir azabı hakkında hadisler" bölümünde2 şöyle demektedir: "İbn Tîn şöyle demiştir: İbn Ömer hadisiyle âyet arasında bir çelişki yoktur. Çünkü ölüler kesinlikle işitmezler. Fakat eğer Allah Teâla işitme duyusu olmayan bir şeye işittirmek isterse buna kimse engel olamaz. Aynı şöyle buyurduğu gibi: "Biz emaneti, göklere, yere ve dağlara teklif ettik…". Yine şöyle buyurduğu gibi: "Göğe ve yerküreye: isteyerek veya istemeyerek gelin, dedi…" ileride "Gazveler" bölümünde Katâde’nin: "Allah onları ayıplamak, küçültmek, azap etmek ve kaçırdıkları fırsatlara yansınlar diye Rasûlüllâh (sav)’in sözünü onlara duyurmak için cesetlerine hayat verdi" sözü gelecek." İbn Tîn’in sözü bitti. İbn Cerîr3 ve Kerrâmiye’den bir grup4 bu kıssayı delil olarak kabirdeki sorgunun sadece bedene olacağını ve Allâh Teâlâ’nın bedenlerde işitsin, bilsin ve tatsın diye ruh yaratacağını söylemişlerdir. İbn Hazm ve İbn Hubeyre1 ise sorgunun cesede dönmeksizin sadece ruha olacağını söylemişlerdir. Cumhur ise onlara karşı çıkmış, hadiste geçtiği üzere ruhun cesede veya bir kısmına döneceğini söylemişlerdir.2" İbn Hacer daha sonra şöyle demektedir:



"Buhârî İbn Ömer ile Hz. Aişe’nin hadislerini birleştirme yollarından birine işaret etmekte ve İbn Ömer hadisinde ölen müşriklere yapılan hitabın, ruhun cesetlere geri verildiği sorgulama anında olduğunu göstermektedir.3 Diğer hadislerden de anlaşıldığı gibi sorgulanan kâfirler azab görürler. Hz. Aişe’nin yaptığı itiraz ise, hitab, sorgulamanın olmadığı zamanda yapılmıştır şeklinde değerlendirilerek iki hadisin arası birleştirilir." İbn Hacer’in sözü bitti.

Şâfiîler’der Münâvî, Câmi‘u’s-Sağîr’in şerhinde1, Rasûlüllâh (sav)’in: "Ölü, defnedenler arkalarını dönüp gittiklerinde onların ayak seslerini işitir."2 hadisi için şöyle diyor: "Bu hadis, "Sen kabirdekilere işittiremezsin" âyetiyle çelişmektedir. Bu çelişki şöyle giderilir: Hadisteki işitme, sorgulamadan önce kabre ilk konulduğunda olur." Münâvî’nin sözü bitti.

Şerafeddin Hüseyin b. Muhammed3 "el-Mefâtîh fî Halli’l-Mesâbih" kitabında şöyle diyor: “Rasûlüllâh (sav)’in hadisi: "Onların ayak seselerini işitir." Yani, eğer diri olsa idi. Çünkü melek gelip onu oturtmadan önce cesedi hiç bir şeyi algılamaz. (Onu oturturlar): Yani bunda asıl olan, zahirinde ne görülüyorsa onu gerçek mânâsına taşımaktır. Oturtmaktan kasıt şu da olabilir: Ruhun tekrar verilmesiyle üzerinde bulunduğu durumdan onu dik duruma geçirmek, kendisine sorulanı anlaması için uyarmak.” Şerafeddin’in sözü bitti.

Ölülerin işitmediği iddiasında Hanefî mezhebinin ve onlara bu konuda uyanların diğer bir kanıtı da, eğer onlar mutlak olarak işitseydiler, ruh sorgulama sırasında kabre gelmez ve sonra da gitmezdi. Bunu iyi anlamak gerekir.

Ne acaibdir ki, Ebû Hanîfe’nin mezhebinden olan bazı anlayışsızlar, ölülerin işittiğinin üzerinde birleşilen tek görüş olduğunu avâm tabakası arasında yayıyorlar. Yine bu görüşün İmâm-ı A’zam ve talebelerinden herkesin görüşü olduğunu ve O’nun: "Eğer hadis sahih olursa benim mezhebim odur"1 sözünü temel alarak, ölülerin işitmesindeki hadisin sahih olduğunu iddia ediyorlar. Fakat bunu söyleyenler, Hanefîler’in söz konusu o iki âyeti Hz. Aişe ve diğerleri gibi aldıklarını ve bu konuda rivayet edilen diğer iki hadisi de öğrendiklerini herhalde bilmiyorlar olsa gerek. Belki de o iddia eden kişi, hakkında sahih hadis geldiği için Hanefî mezhebine göre velînin izni olmadan yapılan nikâhın bâtıl2 olduğunu da iddia ediyordur. Yine Fâtiha’sız kılınan namazın eksik olduğunu iddia ediyordur. Çünkü bu konuda: "Fâtiha’sız kılınan namaz olmaz" diye sahih hadis vardır.1 Yine: "Ameller niyetlere göredir."2 hadisinden dolayı, niyet edilmeden alınan abdestin geçersiz olduğunu iddia ediyordur. Bunun gibi Ebû Hanîfe’nin aksini söylediği, Hanefî mezhebine aykırı hadisler vardır.*

Yine Hanefî mezhebinden olan bu kişi Ebû Hanîfe ve O’nu takip edenlerin bir çok meselede mezheblerinin karşıtı olan sahih hadisleri gördükleri halde, bunların mânâsını değiştirdiklerini veya âyet ve hadislerden karşıt delilleri ezberleyip hükmünün kalktığını ve özelleştiğini bildikleri halde ve bunlar usûl, hadis ve fıkıh kitaplarında geniş olarak açıklandığı halde onlarla amel etmediklerini herhalde bilmiyordur. O kitaplardan bazıları şunlardır: İmam Tahâvî’nin3 "Muhtelifu’l-Âsâr"ı, İmam Muhammed’in4 "Kitâbu’l-Âsâr"’ı, "Şerhu’l-Hidâye"1 ve "Kitâbu’l-‘Ukûd" ve diğerleri.

Şimdi, bizim bu kitapta Hanefî alimlerinin sözlerini ve verdikleri cevapları onların eserlerinden aktardıktan sonra ilmin kokusunu alan parlak zekâlı bir kimse, İmam-ı A’zam’ın: "Eğer hadis sahih olursa benim mezhebim odur" sözünü genel anlamda alarak nasıl olur da Hanefî mezhebine göre ölüler işitirler diyebilir!?2 Olsa olsa bu açıkça sabit fikirli kendini beğenmişlikten başka bir şey değildir. Her gözün gördüğü güneş ışığını gizlemektir. Veya saf müslümanları hafife alıp kötü emellerine ulaşmak için din ilimlerini öğrenerek hainlik etmektir.

Eğer diriye seslenseydin duyurabilirdin

Fakat senin seslendiğin (ölü)de hayat yoktur.

Yardım eden sadece Allâh’dır. O bize yeter ve ne güzel vekildir.




Yüklə 0,73 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   23   24   25   26   27   28   29   30   ...   45




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin