YAZARIN HAYATI1
Ebû’l-Berekât Nu’man Hayreddin Efendi’dir. Büyük tefsirci Şihâbuddîn Mahmûd Abdullah Alûsî’nin oğludur. Bağdat’lıdır. Soyu baba tarafından Hz.Hüseyin’e dayanır, bu yüzden Şerif’dir. Anne tarafından ise Abdulkâdir Geylânî yoluyla Hz.Hasan’a dayanır, bu yüzden Seyyid’dir.
1252 hicrî yılının Muharrem ayında kör taassubu olan katı bir bölgede dünyaya geldi. Muhammed Behçet O’nun hakkında şöyle diyor: "Fakat O, saf, temiz fıtrat ve uyanık görüş üzere yetişti. Yüce İslâm âdâbı ile terbiye edildi. Eğer Allâh O’na yetişmesinde hazırlanma kuvveti ve kendine güven duygusu aşılayanları vermeseydi (onlar, babası ile talebesi Selefî Vâiz Emin Efendi’dir), ortamın verimsizliği ve gevşekliği O’nu yener, herkese sirayet eden bu hastalıktan da kurtulamazdı. Nitekim "Üstün Va’z Etme" ve "Kadınları Okur-Yazarlıktan Engellemenin Doğruluğu" adlı eserlerinde ilminin üstünlüğü görülmektedir. Yine de ülkesindeki o kötü günlerde yetişenler içinde Nu’man Alûsî’nin dürüstlüğü ile kendine güvenerek tutucu ve katı görüş sahibi kişilere karşı yaptığı mücadele ve çalışması bir övünç kaynağı sayılır."
Gençliğinde çeşitli yerlerde kadılık görevine atandı. Takdir edilir bir görev sürdürdükten sonra bu görevinden ayrıldı. Kitap yazmaya ve ders vermeye başladı. Hac yolculuğunda iken Mısır’ı ziyaret etti. 1300 hicrî yılında İstanbul’a gitti ve orada iki sene kaldı. Sonra ülkesine döndü ve "Reîsü’l-Müderrisîn" lâkabıyla ölene kadar dersler verdi.
Yazarın faydalı eserleri vardır. En meşhuru: "Cilâ’u’l-‘Ayneyn fî Muhâkemeti’l-Ahmedeyn" adlı eseridir. Yani Şeyhu’l-İslâm Ahmed İbn Teymiye ile Şâfiî fakih Ahmed İbn Hacer el-Heytemî’yi kasdetmektedir. Seyyid Sıddık Hasan Han, bu kitabı şöyle vasıflandırmaktadır: "Çok önemli, yazısı faydalı, eşi ve benzeri olmayan bir kitaptır." Kendisi ile Sıddık Hasan Han arasında yazışma ve görüşmeler olurdu. Kendisin-den icâzet almıştır. Va’z ve sohbette zamanının İbnü’l-Cevzî’si sayılırdı. Her sene Ramazan ayında büyük mescidlerden birinde va’z eder, ortalık dinleyicilerle dolup taşardı.
1305 hicrî senesinin Ramazan va’zında kendisinden ölülerin işitmesi ile ilgili konuşma yapması istendi. O da Hanefî mezhebi kitaplarında ölülerin, hayatta yaşayanların seslenişini işitmediğine dair delillerini sayınca Bağdat ayağa kalktı. O’nun bu sözünü kabul etmediler. Her zaman ve mekânda olduğu gibi cahil halk O’na saldırmaya başladı. Nerdeyse tarihin yüz kızartıcı olayı vuku bulacaktı. Fakat O’nun yumuşak ve akıllı davranışıyla bu önlendi. Ertesi gün elinde bulunan dört mezhebin kitaplarını topladı, va’z kürsüsüne çıktı, aynı konuyu açıp geniş bir açıklama yaptıktan sonra teker teker kitapları açarak alimlerin delillerini okudu. Sonra dinleyenlere şunu söyledi: "İşte bunlar sizin mezhebinizin alimleri. Eğer onlardan da şüpheleniyorsanız, ahirette hesap vermekten sakının!" Sonra kürsüden indi, hiç çekinmeden kalabalığı yararak ilerledi. Önüne geçip elini öperek, körü körüne tutuculuk yapan mezhep taklitçilerinin kışkırtmasından dolayı kendisinden özür dilediler. Kendisinin de kitabın önsözünde belirttiği gibi, bu kitabın yazılma sebebi işte bu olaydı.
7 Muharrem 1317 hicri yılının Çarşamba sabahı ölüm kendisini yakalayıncaya kadar ömrünü bu şekilde ders vererek, va’z ederek ve kitap yazarak geçirdi. Allâh O’na rahmet etsin.
Dostları ilə paylaş: |