" (Bundan kasıt ölmeye yakın zamandır) sözü Rasûlüllâh (sav)’in şu hadisindeki öldürülen kelimesi gibidir: "Kim birini öldürürse ganimeti onundur."3 Telkin ise rivayet edildiğine göre4 , "öldükten sonra kabirde yapılır" denilmiştir. Aynı şeyin Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat’te olduğu söylenmiştir. Mutezile’de ise yoktur. Yine "yapılması ne emredilir, ne de yasaklanır" denilmiştir.5
Şöyle der: "Ey fulan oğlu fulan! Dünyada sahip olduğun dinini hatırla: ‘Lâ ilâhe illallâh Muhammedun Rasûlüllâh’ de.1 Hiç kuşkusuz delil olmadan sözü gerçek mânâsından çıkarmak doğru değildir. Aynısını söylemek gerekir. "Kâfî"’de şöyle geçmektedir: "Eğer müslüman olarak ölmüşse, bu telkine ihtiyacı yoktur. Yok eğer müslüman olarak ölmemişse zaten bunun ona faydası olmaz." Şöyle de olabilir, yani telkinden kasıt, ölüm anında Şeytan’ın yanıltmasına karşı koymaktır. Ruhu teslim ettikten sonra bu telkinin hiçbir faydası olmaz.2 Elbetteki ruhun sorguya doğru cevap vermesi için telkine ihtiyacı olduğundan birinci şık kabul edilir. Genelde faydası olmaz. Evet gerçekten faydası yoktur.
Bana göre bir çok alimin bu yolda gitmelerinin sebebi ölülerin işitmediğini mecaz olarak kabul etmelerindendir. Bunu da fıkıh kitaplarının yeminler bölümünde açıklamaktadırlar: "Onunla konuşmayacağına yemin etse, sonra onunla o öldükten sonra konuşsa, bu hiçbir anlam taşımaz. Çünkü bu onun anlamasına bağlıdır. Ölü birisi ise işitmediği için böyle değildir. Bununla ilgili olarak Rasûlüllâh (sav)’in Bedir’de kuyulara atılan müşriklerin ölüleri için: "Benim söylemekte olduğum sözleri sizler daha iyi işitir değilsiniz" dediği rivayet olunmuştur.
Cevap olarak şöyle demişlerdir: Aişe (ra) bunu kabul etmemiş ve demiştir ki: "Allâh Teâlâ: "Sen kabirdekilere işittiremezsin" ve "Sen ölülere işittiremezsin" buyurmuşken Rasûlüllâh (sav) bunu nasıl söyler?
Bazen de: O Rasûlüllâh (sav)’e has mucizelerdendir, ayrıca o kâfirlerin kaçırdıkları fırsatlara yanmaları içindir1, demişlerdir. Bazen de: Hikmetli söz söylemektir, aynı Hz. Ali (ra)’nin dediği gibidir, demişlerdir.
Bununla birlikte Müslim’de bulunan: "Ölü, defnedenler ayrıldıklarında onların ayak seslerini işitir"1 hadisi onlara karışık gelmektedir. Belki de bu hadisle o iki âyetin arasını birleştirerek sorgudan önce kabre ilk konuluş olarak tercih ettiler.2 Çünkü o iki âyet, kâfirlerin işitmediğini ifade etmektedir ve bu yüzden Allâh Teâlâ işitmedeki özürlerinden dolayı kâfirleri ölülere benzetmiştir. Bu da ölülerin işitmediğinin bir çeşididir. Yok eğer işitseydiler, o zaman telkinin ölümden sonra yapılması gerekirdi. Çünkü o durumda ruh geri döndürülmektedir. Demek ki o halde (telkin hadisinde geçen) "ölüleriniz" lâfzı gerçek anlamını bulur. İşte alimlerden bir kısmının görüşü bu şekildedir veya hadis sadece bedeninde ruh bulunanlar mânâsında alınırsa o an yaşadığı kabul edilerek mecazî anlamda olur. Ne olursa olsun, telkinin ölüm halinde yapılacağına dair başka bir delile ihtiyaç vardır.3 Öyleyse hem gerçek, hem de mecazî her ikisi beraber olarak kastedilmiyor, veya her ikisi de mecazî olarak kastedilmiyor. Buradaki mânânın birbirine zıt olarak gerçek ve mecazî bir şeyi kapsadığı gözükmemektedir. Öyle ki genel olarak mecaz olabilmesi için orada kullanıldığı kabul edilsin. Her ikisi için kullanılabilme şartı, birbirine zıt olmamasıdır." İbn Humâm’ın sözü bitti.
Allâme Ahmed Tahtâvî, Şurunbulâlî’nin "Şerhu Nûri’l-İzâh" kitabının şerhi olan "Merâkı’l-Felâh" kitabına yaptığı haşiyesinde "Bâbu Ahkâmi’l-Cenâiz" bölümünde: "İbn Humâm dedi ki: Hocalarımızın büyük bir bölümü onu mecaz olarak almışlardır. Yani, kendisine ölüm yakın olan kişi onlara göre ölülerin işitmediğine bina edilir" sözünün şerhinde şöyle demektedir:1
"(Onlara göre ölülerin işitmediğine bina edilir) sözü, "yeminler" bölümünde de açıkladıkları gibi şu anlamdadır: Eğer onunla konuşmayacağına yemin etse, sonra onunla o öldükten sonra konuşsa, bu hiçbir anlam taşımaz. Çünkü bu onun anlamasına bağlıdır. Ölü birisi ise işitmediği için böyle değildir. Nitekim Allâh Teâlâ şöyle buyurmaktadır: "Sen kabirdekilere işittiremezsin" ve "Sen ölülere işittiremezsin". Bu âyetler gerçekten ölülerin işitmediğinin bir ifâdesidir." Tahtâvî’nin sözü bitti.
Allame Aynî2 "Şerhu’l-Kenz"’de "Dövme, öldürme ve bunlardan başka şeylerle yapılan yeminler" bölümünde: "Konuşması hayatta olmasına bağlıdır" sözünün şerhinde şöyle diyor: "Dövmek acı veren bir fiildir. Ölü kişinin üzerinde dövme gerçekleşmez." Aynî’nin sözü bitti.3 Bunun benzeri "Bahr"4 da şöyledir: "Konuşmadan kasıt anlamaktır. Ölü ise anlamaz."
İbn Melek1 , Buhârî ve Müslim’in hadislerini içeren "Mebârıku’l-Ezhâr Şerhu Meşârıku’l-Envâr"2 adlı eserinde Rasûlüllâh (sav)’in: "Ölü, defnedenler ayrıldıklarında onların ayak seslerini işitir" hadisinden sonra şöyle demektedir: "Bu hadiste ölülerin kabirde yaşadıklarına dair delil vardır. Çünkü yaşamasalar bilindiğine göre hissetmeleri imkânsız olur. Acaba ruhları onlara geri mi verilmektedir? Alimler bunda farklı görüşler ileri sürmüşlerdir. Bazıları verildiğini söylemektedirler. Ebû Hanife ise bu konuda susmayı tercih etmiştir." İbn Melek’in sözü bitti.
Netice olarak, "Tenvîru’l-Ebsâr" ve onun şerhi "Durru’l-Muhtâr" ve onun Tahtâvî ve İbn Âbidîn haşiyelerindeki, "Fethu’l-Kadîr", "Hidâye", "Merâku’l-Felâh" ve onun haşiyesi "Şerhu’l-Kenz"’deki Ebû Hanife ve O’nun talebelerinin fetvaları üzerine binâ edilen ve diğer bütün kitaplarda da geçtiği üzere: Ölü, ruhunu teslim ettikten sonra Hz. Aişe (ra)’nın da dediği gibi işitmez. Bunun böyle olduğunu diğer mezhep alimleri de kabul etmiştir. Hanefî mezhebinden bir tek alim dahi bu görüşün dışına çıkmamaktadır. Yani daha önce "yeminler" konusunda geçtiği gibi yemin edene yeminini bozdurmamaktadırlar! Doğrusu da budur. Allâh’a hamdolsun.
İkinci ve üçüncü bölümde bu görüşü destekleyen diğer deliller gelecek.3
Dostları ilə paylaş: |