Bugünlerde İsa Mesih’in haçı insanlara artık korkunç gelmiyor. Altından yapılmış haçlar, zincirlerin ve küpelerin ucunda asılıyorlar. Haç işareti kitapların ve bayrakların üstünde bulunuyor. Çok kişi parmaklarıyla haç çıkarıp kendini kötülükten korumaya çalışıyorlar.
Ama İsa Mesih inancının başında bu böyle değildi: haçta ölmek, en ıstıraplı ve lanetli ölüm çeşidi sayılırdı.
Tarihçiler bugüne kadar en eski haçlanma resimi İtalya’nın Roma kasabasında buldular. İsa’dan sonra 200 senesinden kalan bu resim, Paladin tepesinde empera-torun sarayında bulundu. Haça gerilmiş bir insanı görüyoruz. Fakat onu bir eşek kafasıyla çizdiler. Genç bir erkek bu haçın dibinde durmuş sol elini kaldırı-yor. Haçın altında da şöyle bir yazı bulunuyor: “Aleksamenos tanrı-sına ibadet ediyor”.
Bu resim, sarayında nöbetçi asker odasında bulundu. Orada yatan askerlerin arasında herhalde Aleksamenos adında bir Mesih imanlısı vardı. Onun arkadaşları da onun inancıyla eğlenirdiler: “Senin inancın sade eşeklere yakışır!” derdiler. Haça gerilmiş suçlu bir kişiye tapmak, onlar için en korkunç akılsızlıktı.
Bu, Aleksamenos kardeşimiz için herhalde hiç de kolay olmadı. Gece gündüz arkadaşlarının alaycı sözlerine katlanırdı ve, eğer Rabbe uygun davrandıysa, onlara hiç karşılık vermezdi. Ama o bilirdi ki, dünyaya akılsızlık gibi gelen, Allahın en yüksek bilgisiydi. Ve arkadaşlarının kırıcı sözlerini işitirken, Pavlus’un yazdığı şu ayetleri aklına getirirdi:
1.Korintliler 1:18-25
Çünkü haçın haberi perişan olacak kişiler için akılsızlıktır. Ama bizim gibi kurtulanlar için Allahın kuvvetidir... Bu dünya kendi akıllılığı ile Allahı tanıyamadı. Madem öyle, Allah, kendi aklıyla razı oldu, akılsız bir haber ilan edilsin, ve o habere iman edenler kurtulsunlar. Çünkü Yahudiler mucize istiyorlar, ama Grekler akıllılık arıyorlar. Ama biz haça gerilmiş Mesihi ilan ediyoruz. Yahudiler için bir köstek ve milletler için akılsızlık ilan ediyoruz. Ama çağrılmış olanlar için, hem Yahudiler hem de Grekler için, Mesihi ilan ediyoruz Allahın kuvveti ve Allahın akıllılığı olarak. Çünkü Allahın akılsızlığı insanların akıllılığından daha akıllıdır. Ve Allahın zayıflığı insanların kuvvetinden daha kuvvetlidir.
Gal. 6:14
Ben sade Rabbimiz İsa Mesihin haçı ile övünecem; başka hiç bir şeyle övünmem. Onunla dünya benim için haça gerildi, ben de dünya için haça gerildim.
Sevgili imanlı okuyucu! Belki seni de bugün İsa Mesih’e iman ettiğin için eğlentiye alıyorlar, senin de yüreğini öyle sözlerle kırıyorlar. Ama hiç bir zaman unutma ki, haça gerilmek İsa Mesih’in hayatının sonu değildi. Eğer İsa ölümden dirilmemiş olsaydı, bugüne kadar kimse ona iman etmeyecekti. Ölülerden dirilirken, İsa’nın haçtaki ölümü bambaşka bir anlam kazandı: umutsuzluk yerine sonsuz bir umut, ölüm yerine yaşam ve yenilmek yerine yengi. Sen bütün bu eğlentilere dayanırsan, ve İsa haçlanırken nasıl yaptıysa, sen de kötülüğe karşı kötülük yapmazsan, o zaman sen de o yengiyi tadacan.
11 - Hepsi boşuna!
Tilkinin biri, çok büyük ve güzel bir üzüm bağı bulmuş. O kocaman, bal gbi tatlı üzümleri düşününce, onun canı o yemişlere o kadar çekmiş ki, neredeyse deli olacaktı. Yalnız, bir problem vardı: üzüm bağı her bir taraftan, çepeçevre yüksek bir duvarla sarılıydı. “Nasıl içeri girsem, acaba?” diye düşünerek, defalarca o duvarın etrafını dolaşmış.
En sonunda bir kenarda darıcık bir delik bulmuş. “Ha, şimdi bana göre bir kapı buldum!” demiş kendi kendine. Ama ne kadar da denediyse, bir türlü o delikten geçememiş. Hem kurnazlığını kullanarak, hem de çok fazla iştahlandığı için, tilki şöyle bir karara varmış: “Ne olursa olsun, o delikten geçecem. Bugünden zayıflamaya başlayacağım, ta o delikten geçene kadar”. Ve sahiden de günlerce bir şey yememiş, sade sade o delikten geçebilsin.
Birkaç gün geçti ve gerçekten de tilki çubuk kadar zayıf olmuş. Üzüm bağına dalırken, sevinçten hemen yemeye başlamış. O bağın üzümleri ona o kadar tatlı gelmiş ki, daha çok gün bağın içinde kalmış, sabahtan akşama kadar karnını üzümlerle doyurmuş. Derken, hiç anlamadan yeniden şişmanlanmış ve dışarı çıkmaya kalkarken, o delikten geçememiş. Çaresiz kalınca, ister istemez gene oruç tutmuş, zayıflanmış, çubuk kadar olmuş. Argın bitkin bir vaziyette birkaç gün sonra yeniden o delikten geçebilmiş.
Geri bakarken, kendini tutamamış, o üzüm bağına demiş ki, “Ey bağ, bağ! Sen ne kadar da güzelsin, üzümlerin de ne kadar da lezzetli. Ama kimse senden yararlanamaz: sana ne kadar aç olarak dalınırsa, o kadar aç olarak da senden çıkılır!” (Yahudi bir masaldan)
Evet, hayatımız gerçekten bu üzüm bağına benziyor: çıplak olarak dünyaya geliyoruz, çıplak olarak da buradan ayrılacağız. “Kefende cep yok” diye bir atasöz var. O zaman kalıcı bir şey var mı ki, buradan ayrılırken onu götürelim?
İnsanların denemek ve tatmak istedikleri bir sürü ‘üzümler’ var: para, eğlence, zevk, şöhret ve bilgi. Ama hepsi o anda ne kadar tatlı gelirse de, hiç bir şey kalıcı değildir. Bütün biriktirdiğimiz zenginlikleri başkasına brakmak zorundayız. Yaşadığımız bütün zevk dolu anlar, ölümün karşısında unutulup gidecekler. Üç bin sene önce kral Süleyman o hakikatı şöyle dile getirmişti:
Derlemeci 1:2-3
Her şey boş, bomboş, bomboş! diyor Derlemeci. Ne kazancı var insanın güneşin altında harcadığı onca emekten?
Evet, bu dünyanın bağında hiç kalıcı bir yemiş yok. Ama İncil bize başka bir üzüm bağı gösteriyor:
Yuhanna 15:1-17
Asıl asma ben’im. Babam da bağcıdır. Babam bende yemiş vermeyen her çubuğu kesiyor. Ve yemiş veren her çubuğu temizliyor, öyle ki, daha da fazla yemiş versin... Asma ben’im, çubuklar gene sizsiniz. Kim bende kalırsa, ve ben kimde kalırsam, o kişi çok yemiş verecek. Çünkü benden ayrı olarak bir şey yapamazsınız... Babam beni nasıl sevdi, ben de sizi öyle sevdim. Siz benim sevgimde devam edin. Benim buyruklarımı tuttunuz mu, o zaman benim sevgimde devam ediyorsunuz.. Ben sizi nasıl sevdim, siz de birbirinizi aynı öyle sevin! ... Siz beni seçmediniz, ben sizi seçtim. Ve karar verdim, gidip yemiş veresiniz, yemişiniz de kalıcı olsun. Öyle ki, Babadan benim adımla ne dilerseniz, O size versin. Birbirinizi sevesiniz diye ben size bu şeyleri buyuruyorum.
İşte, bütün fark ortada: Rab bizi çağırmadı, bu dünyadan faydalanalım, ama bu dünyaya bereket getirelim diye, değil ‘üzümleri bitirelim’ ama ‘üzüm yetiştirelim’ diye. Kim bu dünyada sadece almaya bakarsa, en sonunda umutsuzluk içinde yok olacak. Ama kim bu dünyada Mesih’in sevgisini yaymak için yaşarsa, işte, onun yemişi sonsuza kadar kalacak.
Dostları ilə paylaş: |