İnsanın Varlık Âlemindeki Yeri
Şeyh Hüseyin Behrani
Ey nefsini ıslah etmekten gaflet eden ve hakikatini bilmeyen insan! Bil ki insanın iki boyutu vardır:
Birinci boyutu yüce Allah ile irtibatından sarfı nazar edilen boyuttur. Senin çoğu teveccühün de bu boyuta yöneliktir. Bu boyut esasınca sen fani bir varlıksın. Yok olacak ve ortadan kalkacak bir yaratıksın. Sonu olan değersiz bir mahlûksun.
İkinci boyutu ise insanın ilahi kudrete bağlı olduğu, Rabbani azametin mazharı bulunduğu ve yüce yaratıcının yarattığı sayıldığı göz önünde bulundurulan boyutudur. Bu boyut esasınca sen, bırak doğu ve batıda veya yeryüzünün her tarafında bulunanları; arştan yeryüzüne ve yedinci gökten, yedinci kat yeryüzüne kadar bütün varlık âlemiyle irtibat içinde bulunuyorsun. O halde sen kendin hakkında bir hayır yapacak olursan, bütün âlemde güzel bir etki yaratmış olursun. Bunun tam tersine eğer kendine zulmedecek olursan, sadece kendinde değil, bütün varlık âleminde kötü bir etki yaratmış olursun. Eğer bu hakikati kabullenmek sana zor geliyorsa bil ki sen, senin gibi amel eden arşta bir örnek ve misalsin. Eğer uygunsuz işler yapacak olursan Allah o misalin üzerine bir perde atar ve onu örter. Böylece arş ehli nezdinde rezil olmanı önler; ama eğer iyi bir iş yapacak olursan, Allah o iyiliği arş ehline aşikâr kılar. “Ey güzel şeyleri açığa vuran ve çirkinlikleri örten!” sözünün anlamı da budur. Şeyh Behai’nin Mefatih’ul Felah” adlı kitabında İmam Sadık’tan (a.s) naklettiği bir rivayette şöyle yer almıştır: “Her müminin arşta bir misali vardır. Kul; rükû, secde ve benzeri bir işe koyulunca, o misali de onun gibi amel eder. Bu esnada melekler ona bakar, kendisine selam gönderir ve kendisi için mağfiret diler. Ama eğer kul günahla meşgul olursa Allah o misalin üzerine perde gerer ki melekler ondan haberdar olmasın.”
Amellerin peygamber ve İmamlara (a.s) sunulması ve insanın amellerinin varlık âlemindeki etkileri
Şüphesiz amellerin her gün; her sabah ve her akşam Resul-i Ekrem’e (s.a.a) İmamlara (a.s) ve özellikle de İmam-ı Zaman’a (Allah zuhurunu acil kılsın) sunulmaktadır. Onlar senin iyi işlerini görünce sevinmektedirler. Nitekim İmam (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’a yemin olsun ki Allah Resulünün (s.a.a), bir müminin kendi kardeşinin ihtiyacını gidermesinden duyduğu sevinç, ihtiyaç sahibi müminin (ihtiyacının giderilmesinden) duyduğu sevinçten daha fazladır.”
Şüphesiz Resul-i Ekrem (s.a.a) ve Ehl-i Beyt’i (a.s), varlık âleminin esasıdır. Melekler ve diğer varlıklar da içinde olmak üzere bütün âlem onların tekvini emri altında bulunmaktadır. Her kim âlemin sultanını sevindirecek olursa, bunun etkisi bütün emri altındakileri de kapsar. Onlar da bununla birlikte sevinirler. Bunun üzerine bütün âlem mümin kulun amelinden dolayı sevindikleri için o iyi kula şöyle dua ederler: “Allahım! O bizi sevindirdiği gibi sen de onu sevindir.” Ama eğer insan bir kötülük yapacak olursa hakikatte Peygamber’e (s.a.a) ve hidayet imamlarına (a.s) küstahlık etmiş olur. Bu küstahlığı tekvin âleminde etki yaratır. Ağaçlar kurur, meyveler bozulur, yağmur azalır ve mallar pahalı hale gelir.
Şimdi ey zavallı kul! Anlamış oldun ki senin itaat ve günahların sadece sana tayin edilen melekleri ve senden sonraki nesilleri etkilememektedir; aksine bütün bir varlık âlemini etki altına almaktadır. Eğer bir kimse mümin erkek ve kadınlar için bağışlanma dileyerek “Ey Allahım! Mümin erkek ve mümin kadınları bağışla” diyecek olursa bütün müminler bundan istifade eder. Nitekim şöyle nakledilmiştir: “Bütün mümin erkek ve kadınlar bu sözü söyleyen kimseye şefaatte bulunur ve şöyle derler: “Bu bizim için mağfiret dileyen kimsedir.”
Başka rivayetlerde ise şöyle yer almıştır: “Yer ve gökteki bütün varlıklar âlim kimse için mağfiret diler; hatta denizlerdeki balıklar bile! “
Münezzeh olan Allah ise şöyle buyurmuştur: “Egemenlik tahtını yüklenmiş olanlar ve çevresinde bulunanlar, Rablerini hamd ile tespih etmekte, O’na iman etmekte ve iman edenlere, “Rabbimiz! Rahmet ve ilim bakımından her şeyi kuşatıp sardın; tövbe edenlere ve senin yoluna tabi olanlara mağfiret et ve onları cehennem azabından koru” diye mağfiret dilemektedirler.”1
Açıkça bilindiği gibi ünlü bir müçtehit öyle bir şekildedir ki doğu ve batıda yer alan Müslümanlar kendisi taklit etmektedirler. Hayatında olduğu gibi ölümünden sonra da onun kitaplarından, eserlerinden ve diğer hidayet ve kılavuzluklarından istifade etmektedirler.
Dolayısıyla anladığın gibi sen ilahi kudrete bağlı olduğun ve azametinin mazharı bulunduğun boyutuyla bütün varlık âleminde etki yaratmaktasın. O halde nasıl olur da gaflet ve unutkanlığa dalar ve bütün teveccühünü hiçbir değeri olmayan ilk boyutuna yönlendirirsin? Oysa sen birinci boyut sebebiyle hiçbir değere sahip değilsin. Müminlerin Emiri Hz. Ali (a.s) hak üzere şöyle buyurmuştur: “İlacın sendedir, ama görmüyorsun
Hastalığın kendindendir, ama anlamıyorsun Küçük bir şey olduğunu mu sanıyorsun Oysa büyük bir âlem, içinde yer etmiştir Sen apaçık bir kitapsın ki ayetleriyle Gizlilikler açıklığa kavuşmaktadır.”
Eğer sen nefsini salı verir, temizlemeye çalışmaz sadece yiyecek ve uykuyla kanaat edecek olursan, Allah seni asla salıvermez. Allah şöyle buyurmuştur: “İnsanoğlu, başıboş bırakılacağını mı sanır?”1
O halde ey gafil! Uyanık ol. Kendisiyle insan olduğun ve Allah’ın seni adıyla adlandırdığı ikinci boyutunu sürekli göz önünde tut. Eğer kendini azgınlık ehli görüyor ve saadetten uzak biliyorsan; bütün kapıların yüzüne kapandığını ve artık hiçbir kurtuluş yolunun olmadığını hissediyorsan, bil ki Allah dilediği takdirde bütün günahlarını affeder. Bütün azgınlıklarını mutluluğa dönüştürür. Nitekim Allah şöyle buyurmuştur: “Allah, dilediğini ortadan kaldırır ve bırakır. Kitabın anası (aslı) O’nun katındadır.”2
İnsan şeklinde bir şeytan olmaktan kork. Eğer böyle olacak olursan kendini ilahi has rahmet ve lütuftan mahrum kılmış olursun. Bütün bir âlemi bozmuş olursun. Bütün peygamberlerin, ilahi elçilerin, Allah’a yakınlaştırılmış meleklerin, gökler ve yeryüzü ehlinin kalbini incitmiş olursun. Yeryüzü üzerine bastığın ve gökyüzü de altında bulunduğun sebebiyle feryat eder. Rivayetlerde şöyle okumaktayız. “Yeryüzü sünnet olmamış bir insanın idrarından dolayı kırk gün Allah’a şikâyette bulunur.” Oysa bu iş bile mekruh bir şeydir. Nerede kaldı ki haram bir iş olsun.
Özetle ey zavallı kul! Sen Allah ile savaşmaya kalkışıyorsun. Allah’ın mülkü olan her şey sana düşman kesilmiştir. O halde nereye kaçacaksın? Oysa bütün varlıklar senden intikam almak için Allah’tan izin istemektedir. Sen ise zayıf ve değersiz bir kulsun. Sen bütün bunların karşısında nasıl duracaksın? Kim sana sığınak verecek? Oysa sen Allah’a karşı savaşa kalkışmışsın. O halde sadece Allah’ a doğru kaçabilirsin “O halde Allah'a koşun. Çünkü ben, sizi O’ndan açık bir şekilde korkutuyorum.”1
Her kim birinden korkuyorsa ondan kaçar. Meğer ki insan Allah’tan korkmuş olsun. Bu durumda insan Allah’tan korktuğu halde yine sadece Allah’a kaçabilir. O halde eğer Allah’a yönelecek olursan; İmam Sadık’ın (a.s) Peygamber’den (s.a.a) naklettiği şu söze kulak ver ki Allah şöyle buyurmuştur: “Eğer kulumun itaatte halis olduğunu ve ilahi rızayeti talep ettiğini görecek olursam onu alır ve hayatını sahiplenirim.”
Resul-i Ekrem’den (s.a.a) nakledilen başka bir kutsi hadiste ise Allah-u Teala şöyle buyurmuştur: “Kulumun bana ilgisinin çoğaldığını görünce onun rağbet ve isteklerini benimle konuşmakta karar kılarım. Kulum böyle olunca da sürçtüğünde onunla sürçmesi arasına girerim. Onlar gerçekten benim dostlarımdır. Onlar gerçek kahramanlardır. Onlar öyle kimselerdir ki yeryüzü ehlini çirkin amelleri sebebiyle helak etmek istersem, onlar hatırına yeryüzünden belayı savururum. Onlar gerçek kahramanlardır.”
Bu hadise dikkat et. Allah nasıl da dostları vasıtasıyla yeryüzünden cezayı def etmektedir. O halde onların varlığı, aslında âlem için bir sadakadır. Zira yeryüzü ehlinin helak olmasını önlemektedir.
Özetle bu âlemin bütün zerreleri bir biriyle irtibat halindedir. Tıpkı bir şahıs gibi; herhangi bir organı ağrıdığı zaman bu ağrı bütün organlarına sirayet eder. Eğer o organındaki dert ortadan kalkacak olursa diğer bütün organları da bundan kurtulmuş olur.
Bir hadiste şöyle yer almıştır: “Kul Allah’a hamd edince namaz kılanların tümünün duası kapsamına girer. Zira namaz kılanlar “Allah kendisine hamd edeni işitir” derler.
Bir bak, insan nasıl da bir tek sözle bütün âlemdeki namaz kılanlarla irtibat haline geçmektedir ve onların duasını almaktadır.
Aynı şekilde eğer bir kimse bir işi doğru yapacak olursa Allah Resulünün (s.a.a) duasına mazhar olur ki o şöyle buyurmuştur: “Allah bir işi doğru dürüst yapan kimseye rahmet etsin.” Şüphesiz Allah Resulünün (s.a.a) duasına icabet edilmiştir ve o şahıs Allah’ın özel rahmetine kavuşmuş olacaktır. Her kim de ilahi rahmeti elde edecek olursa yıkıma uğramaktan kurtulacaktır.
Bu zamanda olan kimseler Peygamber (s.a.a) zamanında olmayı ve onun duasını almayı isterler. Onlar bu başarıdan mahrum kaldıklarını ve bunu telafi etmenin mümkün olmadığını sanmaktadırlar; ama bu yanlış bir düşüncedir. Zira bugün de kolay bir şekilde Peygamber’in (s.a.a) duasını almak mümkündür. Dediğimiz gibi eğer bir kimse bir işi doğru dürüst yapacak olursa Peygamber’in (s.a.a) duasını almış olur. Eğer bir kimse Şaban ayından bir günü oruç tutacak olursa Peygamber’in (s.a.a) şu duasını almış olur: “Şaban benim ayımdır; ayım hakkında bana yardımcı olana Allah rahmet etsin.” Günümüz insanını bu duasından mahrum kılmak peygamber’e (s.a.a) yakışmaz. Peygamber (s.a.a) daha genel bir anlamda dua etmiştir. Böylece her kim kendini bunun bir örneği haline getirecek olursa, mutlaka o duanın kapsamı içine girer.
Ey kardeş! O halde bir bak, nasıl da Peygamber (s.a.a) seni, geniş duasıyla bu ilahi rahmete mazhar kılmıştır. Öyle geniş bir anlamda dua etmiştir ki sen de kolaylıkla içinde yer alabilesin. Ama sen gaflet ederek kendini daha kötü başlıklar altına çekmek istiyorsun. Böylece de bütün yaratıların bedduasını almış olacaksın. Zira her kim bir mümini üzecek olursa Allah Resulünü (s.a.a) üzmüş olur. Daha sonra Ali (a.s) Hasan (a.s) Hüseyin (a.s) ve diğer imamları (a.s) daha sonra da bütün âlemi üzmüş olur. Bunun üzerine bütün âlem tek bir ses halinde şöyle der: “Bizi üzdüğün gibi, Allah da seni üzsün.”
Ey kardeşim! Çok büyük bir makama sahipsin. Sen bütün aşamalarda iki halet arasında yer almışsın. Ya Allah’a yönelecek, ya da ondan yüz çevireceksin. O halde eğer ona yönelecek olursan, Allah da sana yönelir ve eğer ondan yüz çevirecek olursan, o da senden yüz çevirir. Allah senden yüz çevirecek olursa, bütün âlem senden yüz çevirir. Sen cennet ve cehennem olan iki yol arasında bulunmaktasın ve bu yoldan asla ayrılmayacaksın.
Ey kendisine yönelenlere yönelen Rabbim! Sen bütün yaratılara merhamet ederek bağışını sürekli artırmaktasın. Bizim sana ve senin de bize sürekli teveccüh etmeyi sağlayan şeyler hususunda bizleri başarılı kıl. Huzurundaki edebimizi güzelleştir. Şüphesiz sen her şeyden daha çok bağışlayıcısın. Muhammed’e ve tertemiz Ehl-i Beyt’ine selam ve salât olsun.
Dostları ilə paylaş: |