Allah, “Erhamu'r Rahimîn” olduğuna göre, nasıl olur da kendisinden talep edenin talebine icâbet etmez?..
Zaten, Kur'ân-ı Kerîm'de "İSTEYİNİZ VEREYİM" denilmektedir. Herkes varoluş gayesine göre sürekli talep etmekte ve de icâbet görmektedir. Çünkü, onlar, talep ettiklerini alıp, gereğini ortaya koymak için varolmuşlardır zaten!.
Burada geçen talep, isteme ve verme gibi kelimelerin mânâlarını madde plânda, madde çıkarlar için değil, varoluş plânında varoluş gayesi ve gereklerinin yerine getirilmesi açısından ve mertebesinden anlamak gereklidir.
“İLMİ İLÂHİ”DEKİ
“İLK MÂN SÛRETİ”NİN BELİRMESİ
“İLMİ İLÂHİ”DE BELİREN “İLK MÂN SÛRETİ”
-
Soyutun somuta dönüşmesi sınırında oluşan varlık
-
“Akıl” ve “Nur”(Allah’ın ilk yarattığı…)
-
“Ruh” adlı melek
-
“Ruh-u A’zâm”
-
Bölünmesi parçalanması sözkonusu olmayan, mânâda beliren ilk tekillik…
“ALLAH” evvelâ aklımı yarattı,”ALLAH” evvelâ nurumu yarattı”
diyen Hz.Rasûlullah’ın açıklamasında yer alan “akıl” ve “nur”, işte bu “Ruh” adlı melek , yani “RUH-U A’ZAM”dır. Yani bölünmesi parçalanması sözkonusu olmayan, mânâda beliren ilk tekillik, birimlik kavramıyla mevcud olandır.
Soyutun somuta dönüşmesi sınırında oluşan varlıktır..
Elbette burada, beş duyuya göre somutluktan sözetmiyoruz!
Yani,
“İlmi İlâhi”de ilk mânâ sûretinin belirmesidir.
“İNSAN”IN İLMÎ SURETİ
“İNSAN”IN İLMÎ SURETİ,
"RAHMANİYET" ÖZELLİĞİ YANSIMASI ÜZERE
(Esmâ mertebesinde bulunan özellikler ile)
MEYDANA GETİRİLDİ
-
“İnsan"daki "Zâtî tecelli"!
-
Rahman’ın Kurân'ın tâlimi
-
Rahman’ın “İnsan”ı halk etmesi
-
Rahman’ın “İnsan”a “Beyan”ı öğretmesi(Esmâ özelliklerini insanda açığa çıkarması)
-
“İnsan şuuru”nda "Esmâ"nın hakikatinin açığa çıkması
-
Rahmeti gereği “İnsan"ın, ilmî sûretinin Rahmaniyet özelliği yansıması üzere meydana getirilmesi
-
"İnsan"ın Zât'ının "Esmâ" hakikatinden meydana getirilişi
-
İnsan'ın, Zâtı itibarıyla kendini tanıyışı
Rahman, Arş'a istiva etti (El Esmâ'sıyla âlemleri yaratıp hükümran oldu).
Semâlarda (şuur ve bilinçlerde), arzda (fiile döktüklerinde), ikisinin arasında (hayalinde ve vehminde) ve toprağın altında (bedenin derinliklerinde) ne var ise, O'nun (El Esmâ özelliklerinin açığa çıkması) içindir. (Ta Ha/5-6)
Rahman (El Esmâ ül Hüsnâ ile işaret edilen tüm özelliklerin sahibi),
Talim etti Kurân'ı (Esmâ mertebesindeki özellikleri oluşturdu).
Halketti İNSAN'ı,
Öğretti ona beyanı (Esmâ özelliklerini insanda açığa çıkardı); (Hz. Âli'nin deyişiyle "'İnsan', konuşan Kur'ân" oldu.)(Rahman/1-4)
"Ey babacığım... Kesinlikle sende olmayan ilim, bende açığa çıktı! Bu nedenle bana tâbi ol, seni düzgün yola yönlendireyim."
"Ey babacığım... Şeytana kulluk yapma! Muhakkak ki şeytan Rahman'a âsi oldu."
"Ey babacığım... Ben, sana Rahman'dan bir azap dokunmasından, böylece (gelecek yaşamda da) şeytanın dostu (bedensellik sınırları içinde kalmış) olmandan korkarım."
(Babası) dedi ki: "Sen benim tanrılarımdan yüz mü çeviriyorsun, İbrahim? Yemin ederim ki eğer vazgeçmezsen, seni mutlaka taşlatarak öldürürüm... Uzun müddet benden uzak kal!"
(İbrahim) dedi ki: "Selâm üzerinde olsun. Senin için Rabbimden mağfiret dileyeceğim. Muhakkak ki O, bana çok ikramda bulunandır" dedi.
"Sizden de, sizin Allah dûnundaki yöneldiklerinizden de uzaklaşıp; Rabbime dua ediyorum. Rabbimin yönelişi ile mutsuz sona ermeyeceğimi umarım."(Meryem/43-48)
"Allah" ismiyle işaret edilenin, "zerre"lerin zâtını "Esmâ"sıyla ilminde "var" kılma özelliğine işaret eder. Her şey, "var"lığını "ilim ve irade" mertebesinde bu ismin işaret ettiği özellikle elde eder! "Er Rahmanu alel Arşisteva" (Tahâ: 5) ve "Er Rahman; Allemel Kur'ân; Halekal İnsan; Allemehül beyan" (Rahman: 1-4) gereği "ŞUUR"da açığa çıkan "Esmâ"nın hakikatidir! Rahmeti, o "şey"i ilminde, "var"lığa getirmesidir! "Allâh Adem'i Rahman sûretinde halk etti" işareti "İnsan"ın, ilmî sûretinin Rahmaniyet özelliği yansıması üzere meydana getirildiğine işaret eder. Yani Esmâ mertebesinde bulunan özellikler ile! İnsan'ın, Zâtı itibarıyla kendini tanıyışı da Rahmaniyet'le ilgilidir... Bu nedenle "RAHMAN"a secdeyi müşrikler algılayamamıştır (Furkan: 60)... Şeytan (vehim, bilinç) "RAHMAN"a âsi olmuştur (Meryem: 44)... "İnsan"ın Zât'ının "Esmâ" hakikatinden meydana getirildiğine işaret eder! "İnsan"daki "Zâtî tecelli" de budur!
İLİM, “BEYİN” ADIYLA GÖRÜNDÜ,
GÖZÜ OLANLARA!
“Nokta”, irsal oldu âlemlere “beyin” adıyla da...
“Beyin” aynasında seyreyledi kendini!
“Beyin”le seyredince kendini, “Beni gören Hak’kı görmüştür” şeklinde açık etti veçhini!
“Hakikat-i Muhammedî” irsal olduğunda, Muhammedî hakikat zâhir oldu; Muhammed Mustafa adıyla isimlendi, dillendi, “ALLAH Rasûlüyüm” dedi... “İman” edilmesini talep etti açıkladıklarına!
Şuurlarında, “Lâ ilâhe...” anlayışı açığa çıkmayanlar, ya peygamber kabul ettiler O’nu ya da işitmediler kulakları olduğu halde!
Göğe, ötelere, ötelerine attılar “Hakikat-i Muhammedî”yi “fesemme vechullah”tan bîhaber; tıpkı “tanrı”ları gibi!
Muhammed (aleyhisselâm)’ın “Hakikat”inde göremediler “Hakikat-i Muhammedî”yi gözleri olduğu halde!
Ümmü Hâni’nin kapısında, “Beni gören (basîr ile) HAKK’ı görmüştür” şeklinde Seslenen’den perdeli oldular!..
Bırakın “Hakikat”te, Esmâ mertebesindeki “ilmî sûret”lerin birbirini seyrinden ibaret olan âlemlerin varlığını; “tecelli”, “tecelli-i vâhid”den ibarettir. Esasen o da “seyir”den ibarettir… İlmini, ilmiyle, ilminde “seyir”! Buna da “vahdet-i şuhud” demişler geçmişte! “Efâl âlemi hayalden ibarettir” gerçeği bir yana…
Varlığın her zerresi olarak, “Esmâ”sıyla dilediği gibi açığa çıkmakta olanın, “ete kemiğe bürünüp” Muhammedî sûretle insanlara “iman edin Allah Rasûlü oluşuma” (âlemlerdeki rahmet açığa çıkışına) seslenişinin anlamına bir mânâ veremediler...
“Ne yana dönsen vechullah’tır karşındaki”ye basîr olamadılar da, irsal olmuşu, “peygamber” sandılar!
Beş duyularından öteye geçemedi akılları!
Et gözle görüp, et kulakla duyup, et dille sesler çıkaran mahlûkat olmaktan öte bir değerlendirme yapamadılar!
O yüzden de “peygamber”likle “bloke” oldu beyinleri!
“Beyin” ismi ardında zâhir olanı fark edemediler kendilerinde benzer açılım olmadığı için... Bu yüzden de “iman” edemediler!.. Et kemik yaşamından öteye geçemediler! Et beyin, hücre beyin, nöron topluluğu beyin deyip, orada kaldılar!
Bilim, tüm evreni ve yaşamı bir “hologram” olarak tespit ederken, onlar hâlâ “tüm varlık ve âlemler Allah indinde ilmî sûretlerdir” işaretinin anlamını deşifre edemediler...
“Gayrı” yaratıp, ötelerinde bir yerdeki “gayrına tapınarak” ömür tükettiler!
“Allah yanı sıra tanrı edinme” dendi, ama onlar dünyalarındaki “tanrı”larını “Allah” ismiyle etiketleyip, “Allah yanı sıra tanrı edindiklerini” hiç fark edemediler!
“Kur’ân”ı fermannâme, ciltli kanun kitabı; “Esmâ mertebesi”ni gökte bir galaksi, bir katman; “Rabb”ı da merdiven veya daha çağdaş(!) anlayışla asansörle (mi’râc) yanına çıkılan tanrı sandılar!.. “RASUL”ü de tanrı katına tırmanan uzay peygamberi!!!
Vah benim çağdaş aydınlarım, bilim adamlarım, din adamlarım, tanrı bilimci okullarım ve hocaları!..
“Vahiy”, birim adı arkasında açığa çıkan “Esmâ mertebesi” ilmidir!
Arı gibi tüm varlık vahiy alır ve yaşamını o vahiy ile sürdürür!
“Allah Rasûlü” ise, vahye dayalı bir şekilde, hakikatlerini açıklayıcı olarak, o işlevle açığa çıkarılmış olanlara hizmet verir!
“Ben, sizin misliniz olan beşerim” uyarısı, derûnunda, “siz de benim gibisiniz ama sizde TEK olma şuuru açığa çıkmamış” gizini barındırır!
Yaşamı yalnızca dışsal bağlar ve bağlantılar içinde geçmekte olan, elbette kendisinden açığa çıkmayan içsel hakikati fark edemez, yaşayamaz!
Bu yüzden de dışsal bağları ve bağlantıları kadar sıkıntı ve azaba dönük yaşar!
Neye sahip olduğunu sanırsan san, sonunda kaybedeceksin! Ömür boyu kaybetme korkusuyla yaşayacaksın! Sonunda da elinden çıkışı dolayısıyla yanacaksın!
İnsan, asla bir nebat veya hayvan değil! Toprakta bir şekle dönüşecek bedeni ötesinde, bir ruh-beyin olarak sonsuza dek ileriye dönük yaşayacak; çünkü hakikati “HAYY”dır!
Diğer tüm isimleri (esmâyı) dahi böyle değerlendir ve dahi her an yeniden varlığını oluşturan bu isimlerin ne kadar farkındalığında olduğunu sorgula; yarın iş işten geçmeden önce!
Sadece bu katmanda, milyarlarca galaksi olarak algılananlar gerçekte var olanın yalnızca yüzde dördü iken; hayal bile etmen mümkün olmayan âlemleri açığa çıkaran “Esmâ mertebesi”ni, duyduğun, bildiğin isimlere (esmâya) verdiğin beş duyuya dayalı ilkel ve sınırlı anlamlarla kayıt altına alma!
Yüzde doksanaltısı “karanlık madde” olan ve hakkında hiçbir bilgi olmayan bu katman (semâ) değil, daha nice katman içi katmanlar ve varlıkları ve dahi “üst madde” diye isimlendirdiğimiz katmanların varlığını alabilirse hafsalan, belki kısıtlı “dünyan”daki tanrın ve peygamberinden öteye geçebilirsin bir adım!
“Nokta” kendini seyretmek için “beyin” adı altında irsal oldu ve o “beyin”e (kalbe-şuura) ilim, “vahiy” adıyla inzal oldu!
Hatta ilim, “beyin” adıyla göründü gözü olanlara!
“RUHLARINIZ BEDENLERİNİZDİR; BEDENLERİNİZ RUHLARINIZDIR” işareti ve uyarısının ne olduğunu hiç fark edemediler…
Ta ki Yenileyici, Dünya üzerindeki tüm bilimlere ve teknolojiye yeni bir bakış açısı getiririp, “madde”nin “Hakikati” fark edilene kadar!
Din adamlarının, “bir madde var, bir de ruh” anlayışına dayalı tüm anlatım ve yorumları iflas etti; göçtü!
Müslümanların çoğunun henüz ruhlarının bile duymadığı bir gerçeği, bilim dünyasının gayri müslim düşünürleri seslendiriyor: “Madde ve ruh diye iki ayrı şey yoktur! Tüm varlık aynı tek şeydir. Çokluk tespitleri, açığa çıkan duyu organlarının algılama farklılıklarından başka bir şey değildir!”
İLİM SIFATINDAN PROGRAMLANMA
LEDÜN İLMİ
-
“Esmâ İlmi”
-
“Nûr'un alâ nûr”
-
“Öz”den gelen İlim...
-
“Kitab” ve “Hikmet”
-
"Sistem”="Din"...
-
Zâtiyyuna has, müferriduna has, ikram yollu sunulan “indallah”tan bağışlanan gaybi ilim...
-
Çalışmakla elde edilmiş bir ilim olmayıp; O’nun bizden zâhire çıkarmayı murad ettiği bir ilim…
-
O’nun ilmi…
-
Fetih ehlinde yaşanan ilim...
-
Zât’ın “Esmâ”sına olan ilmi-Melekî Özellik...
-
Rabbinin rahmeti sonucu özel melekî kuvve açığa çıkışı...
-
Sıfat mertebesindeki varoluş...
-
“Hakikat ilmi”...
-
Varlığın derûnunda potansiyel olarak bulunan Allah İsimlerinin özellikleri...
-
Hikmet sisteminde açığa çıkan kudret sırrı...
-
Bâtın esmâsına olan ilim...
-
Tüm mevcûdatın Özünde saklı olan sırrı bildiren ilim...
-
"Bilmediklerin"...
“İLİM"İN ENERJİYE DÖNÜŞTÜĞÜ NOKTA
-
“Takdir” safhası
-
İnsanın hakikati olan Esmâ mertebesi
-
Esmâların çıkış Noktası
-
"Ayân-ı Sâbite"
-
Bütün varlıkların aslı-orijini olan ana mânâlar
-
Birimin varoluş kademeleri
-
Birimin tesbit edilmiş geleceği
-
Beyin cevherinin 120.günde aldığı tesir
-
Sâbitleşmiş ana program
-
Birimin Levhi Mahfuzu
-
Tesbit edilmiş kişilik özellikleri
-
Varlığındaki Allah esmâsının oluşturduğu (“B”iiznillah) değişmez programı
Varlıkların aslı-orijini, âyan-ı sâbitedir.
Her şey esmâ boyutundan kaynaklanan esmâ terkibi... Bu esmâların çıkış noktası ayân-ı sâbitedir.
Ayân-ı sâbite bir boyuttur.
Bu boyut, ilmin enerjiye dönüş noktasıdır.
Enerji, başlangıç noktasından doğar. İlim ile enerji, Evren boyutuna dönüşür. İlim boyutu, Evren enerji boyutunda yoğunlaşınca makro kozmosa dönüşür.
Bu olay bizim mikro yapımıza da uygundur.. HİÇLİK noktası, Mutlak Varlıktaki AHADİYETe gelir. Önce HİÇLİK, sonra BEN noktasına gelinir. O nokta yani Vahidiyet noktasında değişik özellikleri hissedersin. Bu nokta, Esma noktasıdır. Sıfatlarında bulduğun kendinde bulduğun özelliklerin kuvveden fiile dönüşmesi, Esma boyutunda olur. Esmalar kuvveden fiile dönüşerek eylemleri meydana getirir.
“Allah, Âdem’i kendi sureti üzere yarattı!”
Bu suret, HİÇLİK noktası Zât, sıfat, esma ve fiillerdir. Zerredeki görüntü, ana yapıdakinin yansımasıdır. Allah’a vuslat, kendi özünde O’nu hissedip yaşamaktır. Bu da “Allah’ın ahlâkıyla ahlâklanmak” denilen olaydır.
ADEM( "İnsan" diye tanımlanmış "şuur"),
(kendi orijin yapısını gözünü bedende açması
dolayısıyla) BİLGİLENDİRİLDİĞİ HALDE UNUTTU;
HATIRLAMAZ OLDU...
(O yüzden İnsana hakikatini hatırlatmak için 'zikir-hatırlatıcı' gönderilmiştir.)
Bkz.İ/İlâhi Uyarı
LEDÜN,
“İNDALLAH”TAN BAĞIŞLANAN GAYBİ İLİMDİR
Zâtiyyuna has, müferriduna has, ikram yollu sunulan “indallah”tan bağışlanan gaybi ilimdir.
LEDÜN,
FETİH EHLİNDE(Mardiye nefs sahibinde) YAŞANAN
İLİMDİR
Mardiye Nefs sahibinde fetih vardır; kendilerinde yaşanılan ilim, ilmi Ledün`dür!.
Ledün ilmi, Zâtın, esmâsına olan ilimdir...
Taalluku a’yân-ı sâbite’yedir! İkram yollu bir kula verilirse bu ilim –Hızır ve Zâtiyyûn- gibi bir insanın tüm geçmişini ve gelecekte cennet veya cehennemdeki hâlini ve bütün mertebelerde nereye ulaşacağını icmâlen bilir...
Bu ilim, kişide “FETİH” denilen bir hâl sonunda yaşanır hâle gelir... ”Feth”in birisi “zulmânî” olmak üzere yedi basamağı vardır... Keşif basîrete aittir. “Fetih” ise tahakkukla alâkalıdır! İlâhî sıfatlarla tahakkukla, demek istedim...
İLÂHİ SIFATLARLA TAHAKKUK
ANCAK İLMİ LEDÜN İLE MÜMKÜNDÜR
İlim odur ki, günlük yaşamında seni kendi doğrultusunda yaşatır... PC de harf kaybolmadan bilgiler saklanıyor, ama insan demiyoruz, ona!.
Rasûlullah Aleyhisselâm bize “ilim” demiş!
“Dünyanı da âhiretini de sana ancak ilim kazandırır; dünyayı istiyorsan İLME yönel, Âhireti istiyorsan ilme yönel, her ikisini de istiyorsan gene İLME yönel!.” demiş.
“İLİM ÇİN’DE BİLE OLSA GİT AL.” demiş.
“HİKMET” (her şeyin nedenini, niçinini, nasılını bilme ilmi) MÜ’MİNİN YİTİĞİDİR ONU NEREDE BULSA ALIR” demiş.
Geçmişe ait sadece aynı yoldan, aynı koldan üç-beş zâtın kitabını okuyup onları bugünkülere nakletmek asla “İLİM” değildir. Bu insanları geçmişte yaşatmaktan başka bir şey değildir.
Kısacası, gücünü gerçeklerden alarak, madde dünyasında sayısız kayıtlar içinde yaşıyanlara, maddeötesi yaşamı idrâk ettirecek ilim düzeyine ermek zarureti sözkonusudur.
Bunun için de tek şey zorunludur... İLİM!.
LEDÜN,
ÇALIŞMAKLA ELDE EDİLMEZ
Allah’a “yakin” kazandığın ölçüde, kendini tanırsın; kendini tanıdığın ölçüde de Allah’ı tanımış olursun!.
Hatırlayalım Rasùlullah salla’llâhu aleyhi ve sellemin işaretini;
-Allah nerededir, yerde mi gökte mi?
-Mü’min kullarının kalbindedir! (Gazali-İhyâ)
Allah’a “vâsıl” olabilirsin; ama Allah’ı idrâk edebilir misin?
Hayır!.
“ONUN MİSLİ OLAN ŞEY YOKTUR”(Şùra-11)
“İDRÂKLAR O’NU KAVRAYAMAZ”(En’âm-103)
“… VE ONA LEDÜNNÜMÜZDEN İLİM İHSAN ETTİK”
Evet, burada şu gerçeği kesinlikle tesbit edelim...
Şayet bizden bu ilmi dinliyorsanız, bu Allahû Teâlâ’nın bize ihsân ettiği “ilmin” den dolayıdır. Bu ilim, çalışmakla elde edilmiş bir ilim olmayıp; O’nun bizden zâhire çıkarmayı murad ettiği bir ilimdir... O’nun ilmidir!.
O dilerse ,”ilmini” bir mahalde izhar eder... Yani, ilmin sende varoluşu, Allah’ın sende o ilmi izhar edişi yoluyladır... İhâtan yoluyla değil!’.
İhâta yoluyla olmayışı demek; Allah’ın mânâlarını sonuna kadar ihâtanın, idrâkın mümkün olmadığına işarettir. Çünkü sonlu, kısıtlı, kayıtlı bir varlık değildir!. Olmayışı hasebiyle de ilmin sonu yoktur.
LEDÜNNİ İLİMLERİN VERİLMESİ
-
İnsan beyninin, şuur yapısının "Allah isimlerinin işaret ettiği mânâlar"ı taşıyan dalgaboylarıyla programlanması...
-
Âdem’e “Allah İsimlerin” tümünün tâlim edilmesi...
-
İnsana –bilmediklerinin- tâlim edilmesi...
-
Bâtın esmâsına olan ilim
-
Bâtıni-Ledünni ilimlerin verilmesi...
-
“Allah’ın sayısız isimlerinden, “Allah’ın“ dilediği kadarını ortaya koyabilecek istidat ve kâbiliyetin verilmesi...
-
Bilmesi mümkün olmayan şeylerin kalıcı öğretilmesi-aklettirilmesi...
-
“Kitab” ve “Hikmet” inzali...
Ledünni ilim ne demektir?... Başkasından naklen gelene Ledünnî ilim denir mi?...
"Allah", kulun neresinde ki, “O“nun indinde olan, kulunda nasıl açığa çıkıyor?...
“Ledün İlmi” kitabını hangi kitabevinden ya da kişiden temin edebilirim?...
Hızır, Musa'ya Ledün İlmini mi öğretti?...
Hızır, Musa aleyhisselâma nasıl tâlim etti. Ledün İlmi, nasıl tâlim edilir?..
Hızır aleyhisselâm bir Rasûl idi... Evet, ustalar, cevap bekliyorum...
Nakli ilim sınıfında mıdır Ledün ilmi?..
İlim Ledün birisinden diğerine naklolan bir nakli ilim midir; yoksa kişinin indinden yani özünden gelen bir ilim midir?..
İLMİ LEDÜN tanımlamasıyla ne anlatılmak isteniyor acaba?...
İlmi Ledün’ü nasıl anlamalıyım?... Bana kim öğretebilir bu ilmi?... Sakın "Allah" deyip kısadan cevap verme!.
İlmi Ledün nedir; neden bahseder?... Ne anlatır, neyin hakkında?...
Şu ilmin ne olduğunu bir anlatan çıksa da, sonra o ilim hakkında bir yorumda bulunabilsem ben de!.
Horasan‘da halı denir bir şey dokunurmuş, ama eni nedir, boyu nedir, kaç ilmektir bilmem ben!.
Tanrımın evliyası!.
Tanrımın özel, kendine mahsus ilmi!.
Tanrımın mertebeleri!.
Benim elimden tutacak tanrımın has kulları!.
Tanrımın Cehennem’i!.
Tanrımın Cennet’i!.
Tanrımın......???
Bir de, "ALLAH” Adıyla işaret edilen varmış!. Her ne ise.... Bir anlayabilsem onu!. O zaman tüm hard diskimi yeniden formatlamam gerekecek galiba!.
GÖRÜLEMEYEN BİLGİ
-
Bilmediklerin
-
Bâtıni-Ledünnî İlimler
“GÖRÜLEMEYEN BİLGİ”YE DOKUNMAK!
-
(Şirk necasetinden-pisliğinden) Arınmak
-
Tâhir olmak
-
“Oku”yabilmek
-
Rabb-ül âlemîn'den insan bilincinde tafsile indirilen "Evren Kitabı"nı [Allah Esmâsının açığa çıktığı Evren Kitabı- Kitabullah”-Ümmül Kitap-Mutlak Kitap-Kitapların Anası-İlâhi kitap-Ulûhiyet kemâlâtının eseri olarak yazılmış olan kitabı ilâhi-“Âlem Kitabı”-Tüm boyut ve katmanlarıyla evren-Meleklerin varlığı ile oluşmuş kitap-Her satırı, bir ismi ilâhinin mahzarı olan ef`al âleminin( fiillerin oluştuğu boyutun) tümü-Harfleri, Kelimeleri, Sûreleri, âyetleri “melekler” olan âlem Kitabı-Hakikat bilgisi ve Sünnetullah-Varlığın hakikatı bilgisi-Sünnetullah bilgisinin açığa çıkmış hâli olan evren içre evrenler-“Sistem” bilgisi-Hakikat bilgisi ve Sünnetullahı-İnsanı Kâmil-Ruh'u Âzam-Hakikatı Muhammediye-Vücud ilmi-Enfüsünden ve âfâktan gelen hitap-Kurân- Kerim’-Bilgi-Oluş-Yaşam Bilgisi] deşifre edilebilmek
Yıldızların yer aldığı (Esmâ'mın açığa çıktığı) evren olarak yemin ederim!
Bilseniz, gerçekten bu çok azametli bir yemindir!
Şüphesiz ki O (evren), Kur'ân-ı Kerîm'dir ("OKU"yabilene çok değerli "OKU"nandır).
Görülemeyen bir Bilgi'dedir.
Ona (Bilgiye), (şirk necasetinden-pisliğinden) arınıp, tâhir olanlardan başkası dokunamaz!
Rabb-ül âlemîn'den tenzîldir (insan bilincinde tafsile indirme). (Vâkıa/75-80)
“LEDÜN İLMİ”NİN
(“Esmâ İlmi"nin
-İnsanın hakikati olan Esmâ mertebesinin)
“BİRİMSEL İLİM SÛRETİ”NDE AÇIĞA ÇIKIŞI
-
Nûr'un alâ nûr
-
TEK'lik şuuruna sahip, mekân ve zamana ait olmayan “İnsanî hakikat”in, arınma çalışmaları olmasa da ışık saçması
-
Allah’ın (insanın hakikati olan Esmâ mertebesi) dilediği kimseyi kendi nûruna (kendi hakikati ilmine) erdirmesi
-
“Görülemeyen Bilgi”ye dokunmak
Allah, semâların ve arzın nûrudur (NÛR ilimdir, semâlar ve arzın hakikati ilimden ibarettir)! O'nun nûrunun (ilminin varlığı ve açığa çıkışı) misali şuna benzer: İçinde lamba (bilinç) bulunan bir kandil (beyin) gibidir... O lamba da bir sırça (kalp-şuur) kapsamındadır! O sırça (şuur) sanki inciden bir yıldız (yaradılış amacına göre işlevlenmiş Esmâ bileşimi) gibidir ki, doğu ve batıya (mekân ve zamana) ait olmayan mübarek bir ağaçtan (insanî hakikatin), yani zeytinden (TEK'lik şuuruna sahip olması) tutuşturulur! O ağacın yağı (şuurdaki hakikat müşahedesi) neredeyse kendisine bir nâr (arınma çalışmaları) dokunmasa da ışık saçar! Nûr'un alâ nûr'dur (Esmâ ilminin birimsel ilim sûretinde açığa çıkışı)... Allah (insanın hakikati olan Esmâ mertebesi) dilediği kimseyi kendi nûruna (kendi hakikati ilmine) erdirir! Allah insanlar için misaller veriyor... Allah her şeyi (Esmâ özellikleriyle o şey, olduğu için) Bilen'dir.
(O Nûr = hakikat ilmi) Allah'ın, yükseltilmesine ve içlerinde (şuurda) kendi isminin (işaret ettiğinin) zikredilmesine (hatırlanıp müşahedesine, Esmâ'sının elvermesiyle) izin verdiği evlerdedir (beyin-bilinç)! Sabah-akşam (âfakî ve enfüsî seyirde) oralarda (o evlerde) O'nun tespihindedirler! (Nûr/35-36)
“İLİM”İN AÇIĞA ÇIKIŞ SİSTEMİ
“İSİMLER”İN TÂLİMİ
-
Âdem’in “Allah İsimleri”nin mazharı olarak ortaya çıkışı
-
İnsan beyninin, şuur yapısının o isimlerin işaret ettiği mânâları taşıyan dalgaboylarıyla programlanması…
-
Beynin aldığı melekî etkilerle mutasyon(Genetik olarak nesline de geçecek olan bir mutasyon) geçirmesi …
İnsanın varoluş gayesi hakkında Kur'ân-ı Kerîm'de şu bilgi vardır:
“Şüphesiz ki ben YERYÜZÜNDE bir HALİFE meydana getireceğim” (2-30)
Nasıl "yeryüzü halîfesi" oldu insan; onu da şöyle anlatıyor Kitap:
“Ona bütün isimleri tâ'lim ettik” (2-31)
Burada ilk dikkatimizi çeken şey, insanın, “yeryüzünde” -kâinatta=evrende değil,- halîfe oluşudur.
İkinci olarak da üzerinde durulması gereken husus hangi sebebten dolayı “halîfe” olunduğudur...
Hangi özellik insana “halîfelik” vasfını kazandırmıştır?.. Ki bu sorunun cevabını da yukarıda yazdığımız âyet vermektedir.
“Ona bütün isimleri tâlim ettik”...
Bundan anlaşılan şudur: İnsan, “ALLAH”ın sayısız isimlerinden, “ALLAH”ın dilediği kadarını ortaya koyabilecek istidat ve kâbiliyet ile meydana getirilmiştir... İşte, insana bu istidat ve kâbiliyetin verilmesi, “isimlerin tâ'lim edilmesi” demektir..
Âdem’e isimlerin talim edilmesi; Âdem’in ALLAH’ın isimlerinin mazharı olarak ortaya çıkışıdır!
Ancak ne varki,bütün bu isimler insanın yapısında bir terkip halindedir, kimi isimlerin manaları daha güçlü ve kimi isimlerin manaları da daha zayıf olarak…
İsimlerin taliminden mânâ onun beyninin, şuur yapısının o isimlerin işaret ettiği mânâları taşıyan dalgaboylarıyla programlanmasıdır!.
Âdem’in “Âdem” olması ve Allah'ın yeryüzündeki halife olma özelliğini kazanması ancak beynin aldığı melekî etkilerle mutasyon geçirmesi ve ondan sonra da bu mutasyonun genetik olarak nesline geçmesi dolayısıyladır...
ALLAH,
BİLMEDİKLERİNİ (Bâtıni-Ledünnî İlimleri)
SANA KALICI OLARAK ÖĞRETİYOR-
AKLETTİRİYOR(Tâlim ediyor) OYSA ÖNCE
SİSTEM-DİN, İMAN NEDİR BİLMEZDİN!
Dostları ilə paylaş: |