Ahmet Akgündüz Bilinmeyen Osmanlı



Yüklə 3,77 Mb.
səhifə64/83
tarix12.01.2019
ölçüsü3,77 Mb.
#95873
1   ...   60   61   62   63   64   65   66   67   ...   83

Kuruluş yılından itibaren şerT kaza usulünü benimseyen Osmanlı Devleti'nin birinci beyi Osman Bey'in ilk tayin ettiği iki memurdan birisi kadı olmuştur. Kadıları yetiştirecek bir kaynak henüz mevcut olmadığından, ilk Osmanlı kadıları Anadolu, İran, Suriye ve Mısır gibi yerlerden getirilmiştir. I. Murad'ın Molla Fahreddin Acemî'yi 130 akçe maaş ile ilk defa fetva görevine tayin ettiği bilinmektedir. Daha sonra fethedilen her idare merkezine bir kadı tayin edilmiş ve biraz sonra zikredeceğimiz adlî teşkilât ortaya çıkmıştır. Tek kadı'nın görev yaptığı bu usule şer'iye mahkemeleri adı verilmektedir. Şer'iye mahkemelerinin belli bir makam binası yoktur. Ancak bu şen* meclis adıyla yargılamanın yapıldığı belirli bir yerin olmadığı manasına alınmamalıdır. Kadıların yargı işlerini yürütebilecekleri ve tarafların kendilerini her an bulabilecekleri muayyen bir yerleri vardır. Bu, kadı'nın evi, cami, mescid veya medrese, belli odalar olabilir. Bayram ve Cuma günleri dışında yargı görevini ifa ederler.

Osmanlı Devleti'nde çok geniş kapsamlı yetkileri bulunan ve şer'iye mahkemelerinde yargı görevini ifa eden şahıslara kadı denmektedir. Bilindiği gibi kesmek ve ayırmak gibi sözlük manaları bulunan kaza, terim olarak hüküm ve hâkimlik manalarını ifade eder. Osmanlı hukukçuları, kadıyı, insanlar arasında meydana gelen dava ve anlaşmazlıkları şerT hükümlere göre karara bağlanmak için devletin en yüksek icra makamı (sultanlar veya yetkili kıldığı şahıslar) tarafından tayin edilen şahıs diye tarif etmektedir. Kadılara hâkim veya hâkim'üş-şer' de denilir. Bilindiği gibi Osmanlı Devleti idarî taksimat olarak önce eyâletlere, eyâletler livalara, livalar kazalara, kazalar nahiyelere ve nahiyeler de köylere ayrılıyordu. Nahiye ve köyler dışında kalan diğer idarî merkezler aynı zamanda birer yargı merkeziydi. Her yargı merkezinde birer kadı bulunurdu. Osmanlı adlî teşkilâtının temel taşı olan kadılar, bulundukları yerin hem hâkimi, hem belediye başkanı, hem emniyet âmiri, bazan hem mülkî âmiri ve hem de halkın her konuda müracaat edebileceği sosyal güvenlik makamıydı, istisnaî sayılabilecek bazı suiistimaller bir tarafa bırakılırsa, Osmanlı Devleti'nde kadıların ne gibi vazifeler ifa ettikleri, şu anda elimizde mevcut olan 20.000 adet ve 500.000 küsur sayfalık şer'iye sicillerinden (eski mahkeme kararlarından) daha iyi anlaşılır.

Biz kanunnâmelerdeki ifadeleri esas alarak kadıların önemli görev ve yetkilerini şöylece özetleyebiliriz;

"ŞerT hükümleri icra; Hanefi mezhebinin tartışmalı olan görüşlerinden en muteber olanı araştırıp uygulama; şer'iye sicillerinin (kararların) yazımı; veli veya vasisi olmayan küçükleri evlendirme; yetimlerin ve gaiblerin mallarını muhafaza; vasi ve vekilleri tayin yahut azl; vakıfları ve muhasebelerini kontrol; evlenme akdini icra; vasiyetleri tenfiz ve kısaca bütün hukukî işleri takip, kadıların görev ve yetkileri arasındadır.

408

BİLİNMEYEN OSMANLI



Kadılar, devletin siyasî ve idarî meselelerine karışmazlar ve bu konuları ilgili mülkî âmirlere terk ederler. Ayrıca merkezden gelen emir ve talimatları icra da kadıların görevleri arasında yer almaktadır247.

254. Osmanlı Devleti'nde hâkimlerin dereceleri ve tayin usulleri nasıldır? Günümüzdeki gibi hâkimlerin sınıflandırılmaları mevcut mudur?

Medreseleri bitiren bir talebe, mülâzım adıyla matlab veya tarik defteri denilen bir deftere kaydolunurdu. Kanuni'nin ünlü Şeyhülislâmı Ebüssuud'un koyduğu bu usule (mülâzemet usulü) göre, mülâzımlar için üç alternatif vardı: müderrislik, kadılık veya idarî bir görev. Müderrislik yolunu tercih edenler, önce ibtidâ-i hâriç müderrisliğine, kadılığı tercih edenler evvelâ kaza kadılığına ve idarî görevi seçenler de önce zaîmliğe (zeamet sahipliği) tayin edilirlerdi, ilk defa kaza kadılığına tayin edilen mülâzımlar, kadılık derecelerinde yükselerek Şeyhülislâmlığa kadar çıkabilirlerdi. Osmanlı Devieti'nde kadılık mansıp ve paye (pâye-i mücerrede) olmak üzere iki kısımdı. Bir makam bilfiil işgal olunur ve orada vazife yapılırsa buna mansıb; bilfiil vazife yapılmadan önce sadece unvan kullanılırsa buna da paye adı verilirdi. Bu sebeple kadıların derecelerini belirten paye veya mansıb olduğuna işaret etmek gerekir. Şimdi de ilmiye sınıfının dereceleri ile içice olan kadıların derecelerini görelim.

Osmanlı kadıları dereceleri itibariyle önce iki büyük guruba ayrılırlar: Birincisi: Mevleviyet denilen büyük kadılıklardır. Büyük ve mühim eyaletlere, vilayetlere ve bazı önemli sancaklara mevleviyet rütbesine sahip kadılar (mevâli) tayin edilirdi. Bunlar, yevmiyelerine göre iki kısma ayrılıyordu: I) 300 akçeli mevleviyetler ki, bunlara devriye mevâlisi denir ve en düşük mevleviyetler bunlardır. II) Yevmiyesi 500 akçeye kadar yükselebilen büyük mevleviyetlerdir. En yüksek mevleviyet derece, sırasıyla Rumeli ve Anadolu Kazaskerliğidir. Payeleri vardır. Diğer mevleviyetlerin dereceleri şöyledir:

- İstanbul Kadılığı. Birinci derece mevleviyettir ve İstanbul Mollası veya Efendisi de denir. Pâyelidir.

- Haremeyn Mevleviyeti. Mekke ve Medine Kadılığıdır. Pâyelidir.

- Bilâd-ı Hamse Mevleviyeti. Edirne, Bursa, Şam, Mısır ve Filibe kadılıklarıdır.

- Mahreç Mevleviyeti. Kibâr-ı müderrisîn denilen yüksek rütbeli müderrisler doğrudan bu kadılıklara tayin edilebilir. Payesi de vardır.

- Devriye Mevleviyeti. Bunlar belli merkezlerde dolaştıklarından bu adı almışlardır. Pâyelidir.

- Pâye-i Mücerrede Sahipleri. İzmir ve Edirne pâye-i mücerredeleridir. Bunların mansıbı yoktur.

İkincisi; Kaza kadılıkları. Kısaca belirtmek gerekirse, kaza kadılıkları da kendi a-ralarında derecelere ayrılmaktadır. Bunların en yüksek derecesine sitte veya eşref-i kuzât yahut 150 akçeli kadılık denir. Bunların dışında fevkalade hallerde memleketin asayişini temin için toprak kadıları adıyla seyyar kadılar; bazı önemli dava ve şikâ-

247 Hezarfen, Telhls'ül-Beyan, vrk. 135/A vd.; Ergin, Mecelle-i Umûr-i Belediye, c. I, stı. 265 vd.; Zeydan, Ni-zâm'ül-Kazâ, sh. 117-120; Uzunçarşılı, İlmiye Teşkilâtı, 83 vd., 108 vd.; Tevkiî Kanunnâmesi, MTM, c. I, sh. 541; Kanunî Kanunnâmesi, MTM, 1/326-327; Mecelle, md. 1784-1785; Ali Haydar, Dürer, c. IV, sh. 657 vd.; Akgündüz-Heyet, Şer'iye Sicilleri, c, I. .-,.¦¦ ¦. --,;.'¦ :W.~i--^:.:\ .;*:>-•¦¦¦ f

BİLİNMEYEN OSMANLI

409


yetleri dinlemek üzere merkezden görevlendirilen mehâyif müfettişleri de mevcuttur.

Şimdi de kadıların tayin usullerini özetleyelim:

XIV asırdan XVI. asrın ortalarına kadar bütün kadıları tayin veya tercih yetkisi kazaskerlere aitti. XVI. asrın ikinci yarısından sonra mevleviyet kadılarını tayin yetkisi Şeyhülislâmlara devredildi. Diğer kadıları ise yine kazaskerler tayin ediyordu (Kazaskerlerin tayin defterine akdiye defteri denmektedir.). Kadı adayları (mülâzım) nevbet denilen kadılık görevini alabilmek için matlab, tarik veya rüznâmçe-i hümâyûn adı verilen defterlere kaydedilirdi. Kaza kadılarının görev süresi iki seneydi (sonra 20 aya indirildi). Mevleviyet kadılarının görev süresi ise bir seneydi. Görev süresini dolduran kadı, İstanbul'a gelir ve eğer kaza kadısı ise her Çarşamba günü kazaskerin makamına devam (mülâzemet) ederlerdi. Mevleviyet kadıları ise, Cuma günü Vezir-i Azamı Paşa Kapısında ziyaret ederlerdi. Kadı'nın ma'zûl olduğu döneme zaman-ı infisal, görev başında bulunduğu devreye ise zaman-ı ittisal denirdi. Tanzimat'tan sonra bu usul değiştirilmiş. Ayrıntıya sonra gireceğiz. Ancak mülâzemet usulünün amacı, kadıların ma'zûl oldukları zaman içinde kendilerini meslekî açıdan yetiştirmeleridir. 1007/1598 yılında mülâzemet usulü bozuldu ve suiistimaller başladı248.

I

255. Osmanlı Devleti'nde temyiz makamları var mıdır? Şer'iye Mahkemeleri dışında yargı organları bulunmakta mıdır?



Mahkemece verilen kararların şerT hükümlere ve meşru usule uygun olup olmadığını tetkik ederek, uygun ise tasdik, değil ise kararı nakzetme işlemine temyiz; bozulan kararın bir başka mahkeme tarafından yeniden görülmesine ise istinaf denilir.

Mecelle istinaf müessesesini bugünkü anlamından farklı ve şöyle düzenlemiştir: Verilen kararın meşru usule uygun olmadığını, aleyhine karar verilen kişi iddia eder ve uygun olmayan cihetini açıklayıp davanın yeniden görülmesini (istinafını) talep eyler. Karar tetkik edilir; meşru usule uygun ise tasdik olunur, değilse istinaf edilir, yani dava yeni baştan görülür. Meşru usule uygun olmaması demek, Kur'ân, sünnet veya icma'a aykırı olması demektir. Birinci kararın iptal edilerek, meşru usule uygun biçimde davanın yeniden karara bağlanması istinaftır.

Temyiz müessesesi ise kısaca şöyle düzenlenmiştir: Mahkeme kararına kanaat etmeyen mahkûmunaleyh, kararı ihtiva eden ilâmın temyizi talebinde bulunur, ilâm tetkik olunur, meşru usulüne uygun ise tasdik edilir, değilse karar bozulur.

Osmanlı hukuk tarihi boyunca bu esaslar kabul ve tatbik edilmiştir. Değişen sadece temyiz ve istinaf makamları ile bazı şekil şartlarıdır. Tanzimat'tan önce, şer'iye mahkemelerinin kararları, paşa divanlarında veya Divan-ı Hümâyun'da temyiz edilir ve eyâlet kadıları yahut kazaskerler tarafından istinâfen tekrar görülürdü. Tanzimat'tan sonra ise temyiz makamı yargılama usullerine göre değişiklik gösterdi. Şer'iye mahkemelerinin kararları, Fetvâhâne-i Ali veya Meclis-i Tetkikat-ı Şer'iye denen iki yüksek kurul tarafından temyiz edilirdi. Bunlar mahkeme hüviyetinde olmadıkları için, dava yeniden görülmek üzere tekrar eski veya bir başka mahkemeye gönderiliyordu. En üst

I

248 Tevkiî Kanunnâmesi, MTM, 1/538-549; İlmiye Salnamesi, sn. 645; Uzunçarşılı, İlmiye, sh. 87 vd., 111 vd.; 95 vd., 133-143, 276-280; Sertoğlu, Tarih Lügati, sh. 166, 214.



410

BİLİNMEYEN OSMANLI

istinaf mahkemesi yine Rumeli ve Anadolu Kazaskerliği mahkemeleriydi. Son düzenlemelerle temyize müracaat süresinin üç ay olarak tesbit edildiğini de kısaca belirtelim.

Osmanlı Devleti'nde Tanzîmât'tan önce de şer'iye mahkemeleri dışında yargı organları mevcuttur. Ancak bu organlar sadece yargı görevini ifa için teşkil edilmiş organlar değildir. Başka idari, malî veya askeri görevleri de mevcuttur. Şer'iye mahkemeleri dışındaki yargı organlarını şu şekilde özetlemek mümkündür:

a) Divan-ı Hümâyûn. Divan-ı Hümâyûn, hem kadıların verdiği kararlan yapılan başvuru üzerine temyiz edebilen yüksek bir adlî mahkeme; hem doğrudan divana başvuran veya ikinci defa yargılamayı haklı olarak talep edenler için bir istinaf mahkemesi; hem mahallî idare mahkemeleri demek olan Paşa Divanları kararlarının temyiz edilebildiği ve de doğrudan idarî davalara bakılabilen yüksek bir idarî yargı organı ve hem de bir anayasa mahkemesi mahiyetindedir. Divan'ın kararlarını ihtiva eden Başbakanlık Osmanlı Arşivi'ndeki Mühimme Defterleri bunu açıkça göstermektedir.

b) Paşa Divanları. Eyâletlerde Beylerbeyi'nin başkanlığında toplanan Paşa Divanları da mahallî bir idare mahkemesi ve kısmen de bir istinaf mahkemesi mahiyetin-dedirler. Zira bunlar bazı yetkileri kısıtlı olmakla beraber, Divan-ı Hümâyun'un sınırlandırılmış şekilleridir. Paşa Divanlarının kararları Divan-ı Hümâyûn'da temyiz edilebilir.

c) Askerî Mahkemeler. Osmanlı Devleti'nde kazasker ve askerî kassamların yanında iki tane daha askeri mahkeme mevcuttur. Birincisi; Yeniçeri Ağalığı'dır. Zira Yeniçeri Ağası kendisine bağlı ocak mensuplarını yargılama ve belli cezaları doğrudan infaz etme, bazılarını ise sadrazama arz etmeye yetkilidir, ikincisi: ise; Kaptan-ı Der-ya'dır. Kaptan-ı Derya, Tersane halkına ait davaları bizzat dinleyebileceği gibi, ilgili semt kadısına da dinletebilir.

Bu sayılanların dışında sancak beylerinin bir idarî yargı organı olarak görev yaptığını ve defterdarın ise malî anlaşmazlıkları kesin çözüme kavuşturabildiğini burada hatırlatmamız gerekir. Kısaca ismen olmasa da Osmanlı Devleti'nin Tanzîmât'tan önceki devresinde de çeşitli yargı organlarının bulunduğu bir vakıadır. Muhtesib veya îhtisâb ağası denilen belediye başkanının bile belli alanlarda yargı yetkisinin bulunduğunu İfade etmeliyiz249.

256. Tanzimat sonrası Şer'iye Mahkemeleri kaldırılmış mıdır veya Bunların yetkilerinin sınırlandırılması söz konusu mudur?

Tanzîmât'tan önce Osmanlı ülkesindeki yargı gücünü tek başına denecek kadar müstakil olarak kullanan şer'iye mahkemelerinin, daha doğrusu kadıların bu yetkileri ve düzeni, II. Mahmut'tan itibaren azalmaya ve yeni düzenlemelere maruz kalmıştır. 1235/1837 yılında İstanbul Kadısının makamı, Bâb-ı Meşihattaki boş odalara taşınarak ilk kez resmî bir mahkeme binasında yargı görevini ifaya başlamışlarsa da, 1254/1838 tarihinde kadıların yetkilerini kötüye kullanmalarını önlemek ve mevcut usulsüzlükleri ortadan kaldırmak amacıyla Tarik-i ilmîye Dair Ceza Kanunnâme-i Hümâyunu yürürlüğe konmuştur, ilk yıllardan beri kadılar kazaskerlere ve kazaskerler de padişahın mutlak vekili olan sadrazamlara bağlı ve onların namına şerl hükümleri icra ede gel-

249 Tevkiî Kanunnâmesi, MTM, c. I, sh. 506-537; Mecelle, md. 1838-1839; Ali Haydar, c. IV, sn. 795-803.

BİLİNMEYEN OSMANLI

411

dikleri halde, kazaskerler Tanzimat'ın başında Şeyhülislâmlığa bağlanmış ve Şeyhülislâmlar Meclis-i Vükelâ'ya alınmıştır. 1253/1837 tarihinde kazaskerlikler birer mahkeme olarak Bâb-ı Meşihata nakledilmiş ve bütün kadılar Şeyhülislâma bağlanmıştır. Bu arada kadıların idarî mahallî idare yetkileri de kaldırılmıştır.



1255/1839 tarihli Tanzîmât Fermanı, her konuda hukukî düzenlemelerin yapılmasını âmirdi. Buna göre şer'iye mahkemeleri de düzenleme altına alınmıştır.

1271/1855 tarihli bir Nizâmnâme ile kadıların tayini belirlendi. Buna göre asırlardır uygulanan mülâzemet yani belirli süreli kadılık usulü kolaylaştırıldı ve 1331/1913 yılında ise bu usul tamamen kaldırıldı ve yerine ehil olduğu sürece kadıların görev yapmaları esası benimsendi. Kadıların tayin edilecekleri yerler ise, eski usul devam eden derecelerine göre beş sınıfa ayrıldı. Birinci sınıf: Büyük mevleviyet kadıları ile kibar-ı mü-derrisîn olanlar vilâyetlere ve büyük sancaklara; ikinci sınıf; Devriye mevâlileri, müderrisler ve eşref'ül-kuzât olanlar, kaymakamlık bulunan kazalara; Üçüncü sınıf: Önceden kadılık yapmamış mevâliler, müderrisler ve imtihanla eşref'ül-kuzât olduğunu ispat edenler, kaymakamlık bulunmayan büyük veya bulunan küçük kazalara; Dördüncü sınıf: Daha aşağı rütbeliler küçük kazalara ve Beşinci sınıf: Yeni göreve başlayanlar geriye kalan kazalara tayin edileceklerdi. Tayinleri bu şekilde tanzim edilen kadıları yetiştirmek için de Sultân Abdülmecid tarafından 1270/1854 yılında Muallimhâne-i Nüvvâb adıyla bir medrese açılmıştı. Bu medrese sadece kadı yetiştirecekti.

1276/1859 yılında bütün Şer'iye mahkemeleri yeni bir yapıya kavuşturuldu. Konu ile ilgili çıkarılan Nizâmnâmeye göre, Şer'iye mahkemelerinin yetki ve vazifeleri yeniden belirlendi. Evkaf, Kassam ve Kazasker mahkemeleriyle özellikle İstanbul'daki mahkemelerin görev ve yetkileri ayrı ayrı tespit edildi ve kısmen sınırlandırıldı.

1284/1867 tarihinde şer'iye mahkemeleri dışında bir takım idarî ve adlî mahkemeler kuruldu ve bunların görevleri belli alanlara inhisar ettirildi. 1284/1867 tarihli Divan-ı Ahkâm-ı Adliye Nizâmnâmesi ile aile, miras, vakıf, şahsa karşı işlenen suçlar ve cezaları gibi hukuk-u şahsiye davaları dışındaki hususlar, şer'iye mahkemelerinin yetki alanından çıkarıldı ve aynı tarihli Şûray-ı Devlet Nizâmnâmesi ile de şer'iye mahkemelerinin idarî yargı yetkileri tamamen ellerinden alındı. Nizamiye Mahkemeleri, 1286/1870 tarihli bir nizâmnâme ile kurulunca, Osmanlı adliyesinde düalizm başladı ve iki adlî mahkeme ayrı ayrı sahalarda yargı görevini yürütmekle görevlendirildi. 1287/1876 tarihli Nizâmnâmelerle kurulan havale ve icra cemiyetleri de kendi sahaları ile ilgili yetkileri şer'iye mahkemelerinin elinden almışlardır. 1288/1871 tarihli Nizâmnâme ile Nizamiye Mahkemeleri yurt çapında teşkilâtlandırılınca, şer'iye denilen konular dışındaki bütün yargı yetkileri bunlara devredildi ve hatta taşralarda kısmen vazifesiz kalmış olan kadılara Nizamiye Mahkemelerinin reisliği tevcih edilmeye başlandı.

1290/1873 yılında şer'iye mahkemelerinin bir üst mahkemesi mahiyetinde bulunan ve yüksek bir şerl mahkeme olan Meclis-i Tetkikat-ı Şer'iye kuruldu. Bu meclis, fetvahaneden kendisine havale edilecek olan dava ve meseleleri bir temyiz mahkemesi olarak inceleyecekti. Şerl mahkeme kararlarının şerl hükümlere aykırılığı söz konusu ise, durumu gerekçeleriyle beraber Şeyhülislâma arz edecekti. Bu arada bu meclisin bir altında ve şer'iye mahkemelerinin üstünde bulunan Fetvâhane-i Ali de, şer'iye mahkemelerinin kararlan hususunda temyiz ve istinaf yetkilerine sahip yüksek bir mahkeme

412


BİLİNMEYEN OSMANLI

olarak 1292/1875 tarihinde kurulmuştu. Zaten burada halledilemeyen davalar, Meclis-i Tetkikat'a havale edilecekti.

Nizamiye ve Şer'iye Mahkemelerinin görevlerini tesbit hususunda bazı karışıklıklar ortaya çıktıkça, zaman zaman yapılan hukukî düzenlemelerle her iki mahkemenin görevlerini açık bir biçimde birbirinden ayırma yoluna gidildi. Bunlara göre, Şer'iye Mahkemeleri sadece vakıf mallarının aslına, hacre, vasiyete, vasi tayin ve azline, yetim mallarına, vakıfların borç ilişkilerine, miras hukukuna ve diğer şer! haklara bakabilecekti. Diğer konularda Nizamiye Mahkemeleri yetkiliydi.

1331/1913 tarihli Kanun-u Muvakkat ile şer'iye mahkemelerinin teşkilât ve görevleri yeniden düzenlendi. Bu düzenleme önemli yenilikleri ihtiva ediyordu. Mülâzemet usulü ve sınırlı süreli kadılık düzeni tamamen kaldırıldı. Kadılık için en az 25 yaşını doldurma şartı getirildi ve 1302/1885 de Mekteb-i Nüvvâb, 1326/1908'de Mekteb-i Kuzât ve 1327/1909'da ise Medreset'ül-Kuzât adını alan hukuk fakültesinden mezun olmayanların hâkim olamayacağı hükme bağlandı. Bu arada 1332/1914'de Islâhı Medâris Nizâmnâmesi ile Dâr'ül-Hilâfet'il-Aliye adıyla yüksek bir dini okul açıldığını da kaydedelim. Ve nihayet 1335/1916 tarihinde kazaskerlik ve evkaf mahkemeleri de dahil olmak üzere bütün şer'iye mahkemeleri, Adliye Nezâretine bağlamış ve Temyiz Mahkemesinde şer'iye adıyla yeni bir daire teşkil olunmuştur.

Mütârekeden sonra 1338/1919 tarihli Kararname ile tekrar Şeyhülislâmlığa bağlanan şer'iye mahkemeleri, 1336/1917 tarihli Usul-i Muhakeme-i Şer'iye Kararnamesi ile sıhhatli bir yapıya kavuşturulmuştur. TBMM'nin teşkilinden sonra 4 sene daha aynı Kararname uygulanmış ise de, 1342/1924 tarihli Mahâkim-i Şer'iye'nin ilgasına ve Mahâkimin Teşkilatına ait Ahkâmı Muaddil Kanun ile bu mahkemelere son verilmiştir250.

257. Nizamiye Mahkemeleri Avrupa kanunlarını mı uygulamıştır? Teşkilatlanması ve temyiz usulleri nasıldır?

Bu mesele, özellikle Osmanlı yargı teşkilâtını bilmeyenlerce tam bir istismar vesilesi yapılmıştır. Sanki Osmanlı Devleti, Nizamiye Mahkemelerini kurmakla şerî'atı ortadan kaldırmaya adım atmış gibi yanlış yorumlara gidilmiştir. Halbuki meselenin aslı şöyledir:

Bilindiği gibi Tanzimat'tan önce yargı yetkisini hâiz olan tek organ, şer'iye mahkemeleri değildi. Divan-ı Hümâyun, Eyaletlerdeki Paşa Divanları ve benzeri organlar da

250 1271 tarihli Nüvvâb Hakkında Nizâmnâme, Düstur, I. Ter. 1/321 vd., Bend, 2 vd.; 1271 tarihli Terclhat-ı Menâsıb-ı Kaza Nizâmnâmesi, Düstur, I. Ter. 1/315 vd., Bend. 1 vd.; Ali Haydar, Dürer, c. IV, sn. 690-691; 1276 tarihli "Bil-Umum Mahâkim-i Şer'iye Hakkında Nizâmnâme", Düstur, I. Ter. 1/301-304; Abdurrahman Şeref, Tarih Musahabeleri, İstanbul 1934, sn. 48; 1284 tarihli "Divan-ı Ahkâm-ı Adliye Nizâmnâmesi", Düstur, I. Ter. 1/325 vd:, md. 2; 1284 tarihli "Şûrây-ı Devlet Nizâmnâmesi", Düstur, I. Ter. 1/703 vd.; 1290 tarihli "Meclis-i Tetkikat-ı Şer'iye'nin Vezâifini Hâvi Talimat", Düstur, I. Ter. IV/73-75 ve özellikle md. I, 7; 1292 tarihli Fetvahane Nizâmnâmesi, Düstur, I. Ter. IV/76-77; 1279/1880 tarihli "İ'lâmat-ı Şer'iye'nin Temyiz ve İstinafı Hakkında Îrade-I Seniyye", Düstur, I. Ter. Zeyl, 1/2; Karakoç Tahşiyeli Kavanin, 1/10-12; 1300/1882 tarihli "Mahâkim-i Şer'iye'den Verilen İlâmatın Temyiz ve İstinafı Hakkında Talimat", Düstur, I. Ter. 7tyl. 111/58; 1305/1888 tarihli "Mahâkim-i Şer'iye ve Nizamiyenin Tefrik-i Vezâifi Hakkında İrade-i Seniyye", Ceride-i Mahâkim, nr. 440/4861; 1332/1914 tarihi! "Tefrik-i Vezâif Nizâmnâmesi", Düstur, II. Ter. VI/1334; Takvim-1 Vakayi nr. 3046 3847; 2840; Karakoç, Tahşiyeli Kavanin, 1/4-7, 29 vd.; Resmî Ceride; nr. 69, Kanun nr. 469; Mecelle-i Umûr-i Belediye, c. I, sh. 274-275; İlmiye Salnamesi, sh. 652 vd., 674 vd.; .-,¦•...,.¦¦.-¦.

BİLİNMEYEN OSMANLI

413

belli sınırlar içerisinde adlî ve idari yargı yetkisini kullanıyorlardı. XVIII. asrın sonlarına doğru bu organların önemi ortadan kalkınca, bunların yerine şer'iye mahkemelerine yargı görevinde yardımcı olacak ve hatta çoğu sahalarda onun yerine geçecek organlar teşkil edildi. 1253/1837 yılında teşkil olunan Meclis-i Ahkâm-ı Adliye bu mahiyette yargı organlarının birincisidir. Sınırlı yasama yetkisi de bulunan bu Meclis, aynı zamanda yüksek bir mahkemedir. 1271/1854'de yasama yetkisi Meclis-i Ali-i Tanzimat'a devredilen bu Meclis, tamamen adlî ve idarî yüksek bir mahkeme olarak göreve devam etmiştir. Bu arada merkezde yeni çıkarılan ceza kanununu uygulamak üzere Meclis-i Tahkikat adlı bir kurul oluşturuldu. Bunu takiben vilâyetlerde ve livalarda birer Meclis-i temyiz, kazalarda ise birer Meclis-i De'âvî teşkil edildi. Bunlar belli üyelerden oluşan ve şer'iye mahkemeleri ile diğer özel mahkemelerin görevleri dışında kalan yargı işlerine bakabilen kurullardır. Aslında paşa ve sancakbeyi divanlarının bir nevi devamıdırlar. Bütün vilâyetlerde ayrıca bir Meclis-i Cinâyât kurulabileceği de hükme bağlanmıştır.



Bütün bu gelişmeler, şer'iye mahkemelerinin yanında yargı yetkisine sahip ayrıca bir mahkeme teşkilinin zaruri olduğunu gösteriyor ve bunun şerî'ata aykırı olmadığını savunmak da değerli Osmanlı hukukçusu Ahmed Cevdet Paşa'ya düşüyordu. Ahmed Cevdet Paşa, eski Müslüman devletlerdeki Divan-ı Mezâlim'leri kıyaslayarak, 1284/1868 yılında Oivan-ı Ahkâm-ı Adliye adıyla merkezde yüksek bir adlî mahkemenin kurulmasına vesile oldu ve reisliğine de kendisi getirildi. Şer'iye mahkemelerinden ayrı ve sonradan da nizamiye mahkemelerine çekirdek olacak bu yargı organı, ceza ve hukuk daireleri olmak üzere iki daireden meydana geliyor ve her dairenin en az beş ve en çok on a'zadan teşekkül edeceği hükme bağlanıyordu. Bu yüksek mahkeme, şer'iye mahkemelerinde yürütülen şerf haklar, gayr-i müslümlere ait hususî davalar ve özel meclislerce görülen ticâret davaları dışında, her çeşit ceza ve hukuk davalarına re'sen veya istinaf yoluyla bakabilecekti. 1286/1870 tarihli diğer bir Nizâmnâme ile bu yüksek mahkemenin çatısı, Nizamiye Mahkemeleri adıyla genişletildi. Osmanlı Devleti'ndeki Nizamiye Mahkemeleri dört dereceye ayrıldı: a) Kazalarda bulunan Deâvî Meclisleri; b) Livalarda bulunan Temyiz-i Hukuk Meclisleri; c) Vilayet merkezlerinde bulunan Temyiz Divanları; d) Dersaadet'de bulunan Divan-ı Ahkâm-ı Adliye. Birinciler bidayet mahkemesi, ikinci ve üçüncüler hem bidayet hem de istinaf mahkemesi olarak davalara bakabileceklerdi. Dördüncüsü olan divan ise iki mahkemeden teşekkül ediyordu: Birincisi; Mahkeme-i Temyizdi ve görevi diğer Nizamiye mahkemelerinin kararlarını temyiz etmekti. İkincisi de merkezde hem bidayet hem de istinaf mahkemesi olarak çalışacak olan en yüksek Mahkeme-i Nizamiye olacaktı.

1288/1871'de yayınlanan iki Nizâmnâme ile Nizamiye Mahkemelerinin teşkilâtı yeniden düzenlenmiştir. Bunlara göre, Nizamiye Mahkemeleri iki derecedir: a) Bidayet Mahkemeleri; b) İstinaf Mahkemeleri. Kazalardaki deâvi meclisleri bidayet, livalardaki temyiz meclisleri bidayet ve istinaf, vilayetlerdeki divan meclisleri ise sadece istinaf mahkemesi olarak görev yapacaktır. Ayrıca nahiye ve köylerde sulh mahkemesi mahiyetinde birer ihtiyar meclisi kurulacaktır. Merkezdeki Divan-ı Ahkâm-ı Adliye yüksek mahkeme hüviyetini aynen korumuştur. Aynı tarihli ikinci bir Nizâmnâme de merkezdeki Nizamiye Mahkemelerini yeniden düzenlemiştir. Buna göre, merkezdeki mahkemeler üç kısımdır: a) Bidayet Mahkemeleri, b) İstinaf Mahkemeleridir. Bunlar da iki tanedir: Birincisi: Divan-ı Ahkâm-ı Adliye'ye bağlı ve hukuk davalarına bakan

414

BİLİNMEYEN OSMANLI



Hukuk-u Adliye istinaf Mahkemesi; ikincisi ise Bâb-ı Zaptiyede kurulan ve ceza davalarına bakan Ceza istinaf Mahkemesidir, c) Hukuk ve ceza daireleri bulunan Temyiz Mahkemesi.


Yüklə 3,77 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   60   61   62   63   64   65   66   67   ...   83




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin