ELVEDA KERULAN
Ziyafet sona ermişti. Konukların Beşbalıklı beyaz alınlı atları eyerlenmiş ve her birini bir asker yularından tutuyordu.
-Oğlum, Beşbalık’tasaü salim görüşelim. Ülkene selAhmetle git.Dedi, Cengizhan, İdikut’u kucaklayarak.
Uğurlamaya Börte hatun, Coşu, Tatatuna, Ögeday ve Tolu’da gelmişti. İdikut erkeklerle tokatlaşıp vedalaştı.
-Elveda kardeşlerim! Dedi, Tatatuna gözyaşını tutamadan.
-Tanrıkut Kağan’a iyi hizmet et. Dedi, Cengizhan’ın önünde.
Ögeday:
-İdikut’ta hatun çok mu?.dedi, İdikut’un sinirlendirerek,sana istemesem de hemşirem Altın Bike’yi verdim. Ya sen? Benden hatun mu esirgeyeceksin. Babam gibi cömert değilsin ha! Vermezsen oraya gittiğimde kendim bulurum. Bana altın gümüş gerekmez, sadece hatun gerek. Ben Moğol. Moğol tohumu tüm hatunlara yeter.Dedi ve sallanarak güldü.
Cengizhan ise bütün bunları duyduğu halde onu kınamadı,
-O içki içtiğinde böyle hoş, keyifli olur. Hatunlar hakkında Benim gibi düşünüyor. Oğul, işte böyle ! diyerek kestirip attı.
Gözleri yıldız gibi nur saçan, karakaşlı Altın Bike beyaz evin kapı eşiğinde göründü. Herkes ona dönüp baktı.
-Altın Bike, gel buraya! Gel kardeşim!diye çağırdı Ögeday.
Altın Bike yerinden kımıldamadı. Fakat; İdikut’a içinde şöyle dedi:“Benim sözlerim gerçektir, ben yalan söylemiyorum. Kağan babamın buyruğuyla ben bundan sizin sarayınızda olmayı. Bekliyorum. Her gün sabah ve akşam Kerulan nehri kıyısına gelip ağlayacağım. Fakat size acıyorum. Tapınaklara gidip su, gün, ay, ağaçtan dileyeceğim. Tanrıya yalvaracağım. Gökteki Tanrıdan, Yıldızlardan dileyeceğim isteyeceğim senin SelAhmetliğini.. Kalbimde sonsuza dek iyi insan olarak yer aldınız... Zor maceralrın adamı olan aziz Uygur yiğidi İdikut, elveda! Dedi ve arkasına dönüp içeriye girdi.
İdikut ve beraberindikiler hareket ederek yola çıktı, bindiği Beşbalık atlarını kırbaçladılar. Atlar kırbaç’ın tesiriylemi yoksa yurda döneceklerini hissettiklerinden mi bilinmez, kulaklarını arkaya yatırarak ok gibi ileri fırladılar. .
“Uç canavarım uç! Sen de kendi vatanını, özgürce beslendiğin otlakları özlemişsindir. Uç Canavar ! İdikut ve beraberindekiler teşrifatçı Mogol askerlerini ses yetişmeyecek bir mesafede geride bıraktılar.
İdikut da atının dizginini sık sık çekerek koyuverdi, atı da yavaşlayıp rahvan yürüyüşe geçti.Yanındakilerde öyle yaptı, Atlar binicileri ahenkli bir rahvan yürüyüşünde götürüyordu.İdikut, ”Ne çare, her şeye katlanırım,yeter ki vatanım halkım Selamette olsun” diye.Kendine teselli verdi.
“Altın Bike Ak evde oturup benimi düşünüyor,yoksa Kerulan Nehri kenarında ayağını suya batırıp, dizlerini kucaklayıp, bana söylediklerini hayır, ben öyle demedim diye inkar ederek, yerinden fırlayarak ben tarafa dönüp bakıyor mu?’’.
Vücudu ve vicdanı sağlam adam her şeyi iyiliğe yormaz mı?O da, Altın Bike’nın Kerulan sahilinde söylediği acı sözlerini ve gözyaşlarını hep iyiliğe yordu…
Cengizhan’ın askerleri ok yay’la donatılan idikutluları kestirme yollardan götürdü. Yolda Moğollar atlarını değiştirip yedeklerinde ki atlara bindi. İdikut Karigoca ve Astana şehirleri uzaktan göründü.
-İşte benim İdikutum! Dedi, Bavurçuk Art Tekin sevinçle.
Onlar Turfan’da karnını doyurdu. Sabah erkende tandır başında ekmek yapmakta olan vatandaşları ve anneler onları sıcak ekmek yemeye çağırdı. Onlar büyük bir avlu önündeki üzüm dallarına atlarını bağladılar. Mogolların ağzı açık kalmıştı. Yapraklarıyla beraber, olgunlaşmış tatlı üzüm salkımlarını bunlar hiçbir zaman görmemiş olmalı. Büyük avlu içinde büyük salkım gölgeliklerin altında sofra hazırlandı. Bir ihtiyar bağın kapısından girdi ve İdikut’u görünce hemen gerisin geri dönerek doğruca odasına girip Buda’ya taptı. Sonra beline asmış keskin bıçağını kılıftan çıkardı, tabaklara başta kırmızı üzüm olmak üzere çeşitli üzümleri koyup misafirlere ikram etti. Anne ise taze ekmekleri sofraya kat kat dizdi.
-Yemeye bakın azizler! Dedi, Anne,
-Ekmeğim nasıl olmuş? Rızık gaipdir. Bakın, kimin aklına geirdi bunların size nasip olacağı. Tanrı her şeye kadirdir.
Moğollar, İdikut’da üzüm yetiştirilir diye duymuş olsalar da hiç üzüm yememişlerdi. Bavurçuk Art Tekin, Tora Kaya ve başka İdikutlular sofradaki üzümü yemeye başladı, parmaklarına yapışmış üzüm tatlısını yaladılar. Moğolların komutanı:
-Bir salkım üzümü iki eline aldı ve et yiyormuş gibi keskin dişleriyle ısırarak yemeye başladı. Başkaları da öyle yaptı. İdikut buna bir şey demedi, diğer vatandaşlar ise bir birine baktılar. Ev sahibi geçen sene kuruttuğu kuru üzümleri Mogolların torbasına koydu.
-Yolda azık edersiniz,İyi yolculuklar evletlarım ! dedi, ev sahibi ihtiyar.
-Güle güle. Dedi, yaşlı ana da ekmeklerden vererek.
Moğollar gittikten sonra yerli halk, İdikut’u göreceğiz diye avluya güler yüzle gelmeye başladı. Onlar İdikut’u selamlamak istiyorlardı.Aralalarında ki asasına dayanan, sakalları bembeyaz, beyaz pantolon ve uzun beyaz gömlek giyen, yalın ayak bir ihtiyar kalabalığın önüne çıkıp, Bavurçuk Art Tekin’in yanına gelip onun elini tuttu:
- Hoş geldin,Selamettemisiniz cenabı Hakanım! Dedi. aceleyle.
İdikut samimiyetle güldü:
-Evladım, oğlum desene Baba !
-İhtiyar, ne diyeceğini şaşırsa da bun çok sevindi.
-İşte bakın, Yiğit ! işte budur! Demedim mi o öyle bir insandır,diye! Yerden yüksekte değilmişsin! Biz hepimiz insanız. Ben,senin baban İyen Tömür’ü tanıyordum. Babana benziyormuşsun. Peki, şu an nerden geliyorsun? Kimi ziyaret ettin?.
İdikut, ihtiyara koltuk altından yardım ederek, ırmak kenarına yığılmış bir kuru üzüm dallarının üzerinde oturtdu ve Cengizhan’ın ziyaretine gittiğini kısaca anlattı.
-Ben Cengizhan’ı ziyaret ettim.
-Evet, bunu duymuştum.Dedi, ihtiyar sakin bir şekilde ,
- Sizce bu ziyaret nasıl geçti?.
-İyi geçti, Cengizhan’la anlaşma imzaladık. Toprak, su, şehir ve siz değerli insanlar emniyette olacaksınız. Bundan böyle ülkemize, devletimize kimse saldıramaz.
-Güzel ! güzel! Bu çok iyi olmuş.
- Antlaşma yapmaktan başka çare de yoktu.
-Biz sana inanırız. Biz seni anlıyoruz!—dedi ihtiyar ve kendi fikrini ortaya koydu,
- Moğollar hiçbir yönden Uygurlara benzeyen bir halk değil. Onların bizim gibi devleti yoktu. O, Moğol, neydi adı, he ! aklıma keldi O herif, Cengizhan! İlk başta ben onu haydut,eşkiya diye duymuştum. Sonradan duyduğuma göre, O Moğol devletini kurmuş. Tövbe tövbe, bu kötü bir şey değil ama, olumsuz bir yönü de var. Onun başkasının toprağını, mal varlığını gasp etmek gibi yapıya sahip olduğunu hissediyorum.Bu ise aklıma sığmıyor.İhtiyar elindeki asayı yere vurup herkesin dikkatini kendine çekti.
--Oğlum, sen güç topla, Bu başkasına saldırmak için değil,kendi gurur ve namusumuzu korumak için. Kendi toprağımızı ve halkımızı yağmacı düşmanlardan koruyabilsek iyi olur. Kısacası, biz şimdi kendi toprağımızda rahat yaşayabiliriz değil mi?.
-Korkmayın, rahat yaşayabilirsiniz.Dedi,İdikut düşünceli bir halde
-Her zaman teyyakuzda olacağım ve Uygur askeri gücünü bir yere toplayacağım.
Vatandaşlar, İdikut ve onun yoldaşlarını,müzik ve şarkılarla debdebeli bir şekilde uğurladılar.
***
İdikut atının dizginlerini çekmeden onu serbest bıraktı. İşte Uçsuz bucaksız vadi ve yaylaklar. İdikut ve beraberindekileri uzaktan gören,yılkıcılar kalabalık yılkı sürüsünün arasından çıkıp onu selamlamak isteselerde ona yetişemediler. İdikut eve yaklaştıkça yürek atışları hızlanıp gözleri dört oldu. İşte saray etrafını gözetleyen muhafız atlı askerler komutanı Arslan Gök Börü, onun arkasından Tarkan Bilge Buka onları sevinçle karşıladı. Onlar İdikut’u her taraftan kuşattı, İdikut’un yüz ifadesine ve hareketlerine bakarak rahatladılar ve endişeye kapılmadılar. Herkes atlarından indikten sonra İdikut sırıl sıklam ter içindeki atından indi. Onun atını Tarkan Bilge Buka tuttu. Askerler dokuz defa eğilip Hakanlarına saygılarını ve selamlarını iletti.Tarkan Bilge Buka ise İdikut’u üvey oğlu gibi ürkek ve korkak bir vaziyette kucaklayıp:
-Yolculuk iyi geçti mi? Diye sordu.
-İyi geçti.Dedi, kısaca,
-Yarın, Uygur İdikut Devletinde yaşamakta olan esnaf, kuyumcu, marangoz, demirci, ayakkabıcı, avcı, bahçıvan ve çobanları, şehrin idareci beylerini, Gumatı Tapınağının başrahibini, Aksakalları saraya toplayın. Benim emrim budur. Cengizhan’la olan görüşmeyi anlatacağım.
Tora Kaya ve Bulad Kaya, İdikut’un evine gitmek için sabısızlandığını sezdi ve onu lafa tutmadan yanından ayrıldılar.
-Baş üstüne! Dedi, Tarkan Bilge Buka.
Özel muhafız alayının komutanı Arslan Gök Börü İdikut’un yanına gelip:
-Hanımınız Aygümüş melike selamettedir, oğlunuz Kusmain da iyidir! Dedi.
-Hizmetinden memnunum Arslan Gök Börü, şimdi hemen gidip onlara Bavurçuk Art Tekin Beşbalık’da diye haber ver.Dedi, onun omuzundan tutarak,
- Selamette olduğumu söyle, beni evde beklesinler.
Arslan Gök Böre, verilen bu emri kendisine gösterilen büyük bir saygı olarak kabul ederek atına atladığı gibi yalnız başına müjdeli haberi Aygümüş melike’ye kendisi iletmek için sabırsızlandı. Bu müjdeyi duyan melike heyecandan bu evin hangi kapısından çıkacığını bilemedi. Sonunda bahçenin ortasındaki ana kapıdan koşarak çıktı. Avluya çıkıp görkem binanın pervaz direklerini kucaklayıp, yüreği yerinden fırlayacakmış gibi dururken, Aradan çok geçmeden İdikut’u muhafızların arasında görmesiyle aşırı sevinçten kendine hâkim olamadı, aniden bağırıverdi:
-Bavurçuk! Bavurçuk sultanım! Aygümüş melike’nin sesi titriyordu.
Bavurçuk Art Tekin eşinin güzel sesini duyunca kendini çocuk gibi canlı, neşeli hissetti. Evine doğru koştu. Avlu kapısı açıldı ve önüne yüzünden nur saçılan Aygümüş melike çıkıverdi.
İdikut hatununu kucaklayıp,bağrına bastı beyaz alnı ve gözyaşıyla ıslanan gözünü ve kirpiklerini öptü. Melike’nin elma gibi göğsünün sıcaklığını göğsünde hisseti. İdikut onun yerlere kadar sarkmış ve dağılmış kunduz gibi simsiyah saçlarını ve bu saçlarına süs olarak taktığı altın, gümüş paraların yere düştüğünü fark edemeden ucu yukarı kalkık kırmızı çizmesiyle basıp geçtiğini anlayamadı ve melikeyi kucağına aldığı gibi önüne çıkan ilk odaya götürdü.
Aygümüş eşinin çizmesini çıkarttı. Eşi Moğol hanlığından kalmuk kız getirmemişti çok şükür. Melike bunları düşünüp eşine daha çok sarıldı. Melike, bana eşimin vücudu ve ruhundan başka bir şey haramdır diye düşündü ve içini kemiren huzurunu bozan bazı şeyleri eşinden öğrenmesi gerektiğini hissetti,başka çaresi de yoktu, yoksa hiçbir zaman içi rahat olamayacaktı:
-Ben çok korktum! Dedi, melike dolaylı olarak konuya girmek için.
-Kimden korktun? Diye sordu Bavurçuk Art Tekin,
-Muhafızlar görevini ihmalmi etti? Söyle bana söyle, cezalarını vereyim.
- Yook ! onlar vazifelerini iyi yaptılar.Diye, güldü melike,
- Ev hizmetçileri, cariyeler de yanımdaydı.
Aygümüş Melike derinden bir iç çekti.İdikut, melikenin bu halinden bunda bir iş var diye düşündü.
-Açık söyle, ne varsa ben bileyim! Diye, onun gözüne dikildi.
-Hayır, gerek yok. Moğol Cengizhan ayağınızı bağlamamış. Buna inanamıyorum. Mümkün değil. Ona bakın, O Tangut’tan, Curcit’tan, Kore’den, Kara Kıtay’dan ganimetler almıştır. Bu ganimetlerin neler olduğunu hep duymuşuzdur. Kulak küçük olsa da büyük şeyleri duyar değil mi? Sizde benim anladığım türde ganimet yokmuş, çok şükür!
- Ne ganimeti nasıl bir ganimet ?
-Evet, ganimet! Cengizhan çok ilginç bir Kalmukmuş, diye sinirlendi Melike,-
-Hatun üstüne hatun alıyormuşa Şimdi savaşmadan,adam öldürmeden, kendi isteğiyle bağımlı olan hanlara ne verecek acaba? Yoksa kızınımı verecek o namussuz!
Bavurçuk Art Tekin şimdi Melike’nin ne demek istediğini onun içini kemirenin ne olduğun anladı ve ondan hiç bir şey gizlemeden anlattı.
-Verdi! Evlendirdi! Dedi. bir anda şok olan Melike :
-Vay ! ölürüm ben! ... Dedi, yüzü solgunlaştı,sesi soluğu kesildi.
-Verdi, adı, Altın Bike, çok ilginç ve sevimli bir kız. Ama, biraz kibirli. Babası Cengizhan’a karşı olumsuz görüşleri de var.
-Altın Bikeymiş, görüştüm desenize! Aygümüş melike ince kaşlarını sanki uçmakta olan kırlangıcın kanatları gibi kaldırıp yine sordu:
-Onunla görüştünüz mü?.
-Evet ! görüştüm, Kerulan nehrinin kenarında..
Aygümüş melike’nin bütün vücudunu soğuk ter bastı, üşümeye, titremeye,el ve ayakları gevşemeye başladı, gözleri kaygı ve hüzünle doldu. Soruları çoktu, ama, olup bitenleri kendisi de tahmin edebildi.
-Ne kadar vahşi, korkunç bir kalmuk O! Dedi, Melike, Cengizhan’ı görmeden ondan iğrendi.
Karı koca ikisinin sözleri de şimdi bir birinden kopmaya başladı. Onlar sessizce, yabancı kimseler gibi bakışıp, yüzlerini el ve ayaklarını yıkayıp kıyafetlerini değiştirdi. Ev hizmetçisi kapıyı açıp Melike’ye :
-Yemek hazırdır şevketli melikem! Yemek hazırdır Cenabı İdikut! Ev hizmetçisi her ikisine baş eğerek çıkıp gitti.
Aygümüş Melike ürkmüş geyik gibi yerinde duramadan eşinin önüne geçti ve:
-Kalmuk Cengiz İdikut’a gelecek mi? Diye, sordu ve cevap beklemeden de:
- Neden gelecek ki?. dedi.
Bavurçuk Art Tekin’e bu sorunun sorulması tesadüf değildi.
-Evet, Cengizhan İdikut’a gelecek. O, benim ve halkımın koruyucusu. Bize zararı dokunmaz. Dedi, sabırla.
Aygümüş Melike Salonun görkemli nakışlanmış kapısını açarak:
-Her şeyi onun beşinci oğlu bilir ! Diye soğuk bir şekilde güldü.
Bu konuşmadan sonra Aygümüş Melike, Cengizhan ya da Altın Bike konusunu hiç açmadı.
Uygur İdikut Devletinde dokunan halılar üzerine serilen sofralar çeşitli lezzetli yemekler, kuru yemişlerle doldurulmuştu. Aygümüş Melike eşinden önce yemeğe başlamıyordu. Bavurçuk Art Tekin, Altın kaşık ve Altın çubukla yemekleri tabağa koyduktan sonra melike de yemeğe başladı.
-Kusmayin oğlum nerelerde ? Diye sordu Bavurçuk Art Tekin.
Avlanmaya gitmişti,biliyorsun avcılığa çok meraklıdır. O da sizin gibi mergen. Ok yay ve sadakları hep yanında. Bugün akşam gelebilir. O da, babam ne zaman gelecek diye sorup duruyordu…
UYGUR KURULTAYI
Uygur İdikut Hanlığının görkemli nakışlarla süslü sarayına Uygur kurultayının önemli üyeleri olan saray beyleri, aksakallar, maliye veziri, hazinedar, alimler ve aydınlar. Birinci derecedeki nazırlar ve yardımcıları, ordunun üst kademe komutanları ve yardımcıları tümüyle toplanmıştı. Herkesin gözü kapıda, kapı açıldı ve Bavurçuk Art Tekin resmi kıyafetiyle içeri girdi, davetliler hep beraber yerlerinden kalkıp, ellerini göğüslerine koyarak, başlarını öne eğip hürmetle selamladılar. Onun arkasından Tora Kaya, Bulad Kaya, Tarkan Bilge Buka’da İdikut’u takip ederek geldiler. Bavurçuk Art Tekin altın tahtına oturdu. Diğerleri de İdikut’un sağ ve sol tarafına geçip yerlerine aldı. Bavurçuk Art Tekin yerinden kalktı ve:
-Aziz vatandaşlarım, Nasılsınız? Selamettemisiniz ? Dedi.
Huzurda bulunanlar hep birlikte yerinden kalktılar ve:
-İdikut’umuza şan ve şeref ! Diye, bağırdılar.
İdikut iki elini kaldırarak:
-Teşekkürler, oturabilirsiniz ! Dedi, büyük bir memnuniyetle. Kurultay üyeleri de Bavurçuk Art Tekin’inin konuşmaya başlamasını çıt çıkarmadan beklemeye başladı.
-Aziz yurttaşlarım, kardeşlerim! Sizleri bugün buraya çağırmamın sebebi devletimizi ve milletimizi çok yakından ilgilendiren bir konu hakkında sizleri bilgilendirmek ve sizlerle etraflıca istişare yapmaktır. Bidiğiniz gibi bu yıl yani 1211 de önce Cengizhan bizim devletimize elçiler göndermişti, bunu hepiniz biliyorsunuz, sizlere söylemiştim. Sonra Moğol kağanı beni özel olarak davet etti. Ben bu daveti memnuniyetle kabul edip, Tora Kaya ikimizin riyasetinde bir heyetle, Kağan’ı ziyaret edip döndük. Cengizhanla olan bu dostane münasebetlerimizden bazıları kaygı ve endişeye kapıldı. Batı Kıtanla olan ilişkimizi tamamen kestik ve güvenliğimizi de garanti altına aldık. Cengizhan dünyayı istila etmeye hazırlık yapıyor. Biz, kan dökmeden ona bağımlı olduk. Onlar bize kılıç çekmeyecek. Ben ve benim askerlerimin Cengizhan’ın Orta Asya, yani Harezim, Buhara, Fergane, Semerkant, Otrar, Horasan, Belh, Merv,Nişabur, Maveraünnehir’e düzenleyecek seferlerine katılması hususunda anlaştık .
Oturanlar bir birine dönüp şaşkınlıkla bakıştılar. Ama, kimse bir şey söyleyemedi. Bavurçuk Art Tekin onların şaşırdığını ve şüpheli hislere kapıldığını sezdi, onların söz almasınıa fırsat vermeden :
-Uygur İdikut Devletin de herkes erkin konuşabilir, biz halktan gizli hiçbir şey yapmayacağız.
Bu sözden sonra rahatlayan üyelerin içinden bir şair yerinden kalkıp:
-Büyük Bavurçuk Art Tekin! Diye söze başladı:
-Cengizhan’ın sefer düzenleyeceği bölgelerde Batı Karahanlar var. Onlar da bizim gibi Uygur, bunlar Orhun Hanlığı’ndan göç eden bizim insanımız değilmi ? Onlar Karahanlı yani büyük hanlar devletini kurmuş Oğuzhan evladı. Bu Uygurlara düzenlenecek kanlı seferde sizin ne işiniz var? Cengizhan, İdikut’tan ne istiyorsa onu alsın ama,sizin bu savaşlara katılmanıza ben razı değilim! Bu benim acizane görüşüm ileri gittiysem özür dilerim.
Şairin söyledikleri Bavurçuk Art Tekin’i düşünceye saldı.
-O bölgelerde Uygurların var olduğunu biliyorum. Doğru söylüyorsunuz.Dedi, İdikut sesini yükseltmeden:
-Oralarda başka Türk kabileler de mevcut. Açıkçası, Cengizhan’a karşı gelmem mümkün değildi. Ben şimdi onun beşinci oğlu oldum. Kağan,bu seferler sırasında bizim Beşbalık’tan geçecek. Anlaşmada öyle maddeler var. Uygur İdikut Devletini ayakta tutmanın bundan başka çaresini ben bulamadım. Başka bir çaresi var diyenler fikirlerini çekinmeden söylesin?
Toplantı üyeleri sessizce oturdular. Bir müddet sonra:
-Demek kimsenin söylecek bir sözü yok öylemi ? Cengizhan benim babam. Ben onun oğlu. Ben ona kendi isteğimle bağımlı oldum. Cengizhan babamın askerleri Beşbalık’a gelecek. Beşbalık, Cengizhan’ın ana yoludur. Bundan sonra Uygurların kaderi Moğolların kaderine bağlı olacak. Uygurlar Moğollarla dostane ilişkiler kuracak. Moğollar, Uygurlardan okuma yazmayı öğrenecek, ilim alacak. Cengizhan’a teslim olan bölgelerde Uygurların da hükümranlığı olacak bununla ilgili açık ve onaylı görüşler oldu. Bunları kendi kulağımla işittim,gözümle gördüm. Bizim Beşbalık’lı şair, ressam, şarkıcı Tatatuna ise şimdi Moğol devletinin katibi, saray hazinedarı olarak çalışıyor. Devletin mührü de onun elinde. Pek yakında Bulad Kaya Cengizhan’ın iltimasına binaen Corcut ülkesine vali olarak gidecek. Dolaysıyla, takkemizi önümüze koyup derinlemesine düşünürsek biz Uygurlara Cengizhan gibi yardımcı ve koruyucu birisi bulunmaz. Halkımıza böyle anlatsak iyi olur!
Bu toplantıya Uygur İdikut Devletinin çeşitli bölgelerinde çalışan tanınmış esnaf ve sanatkarlarda çağırılmıştı.
-Aramızda ki anlaşmaya binaen ve benim teklifim üzerine Cengizhan’ın Devlet mührünü altın ve gümüşten yaptırarak ona vereceğim bu işi usta sanaatçı Kabul’a havale ediyorum. Cengizhan’a verilecek yardımları bununla başlamayı uygun buldum!
Kabul usta ayağa kalkarak:
-Bana olan güveninizi noksansız yerine getireceğim Ulu Hakanım. Dedi.
-Cengizhan’ın batur Noyan ve askerlerine her ölçüde deri çizmeler lazım, Ne kadar çok olsa o kadar iyi olur. Kısa ve uzun cüppe, şalvar ve kemerden on bin tane hazırlansın. Bunları gözetmeyi ince bilek Salun’a havale ediyorum.
-Ben hazırım!. Dedi, Salun.
-Silahlar, ok yay, mızrak, balta, hançer, demir sopa, ağaç sopa, tokmak, şehir surlarına çıkacak demir ve ahşap merdivenler çok sayıda yapılsın. Bunları idare etmeyi Uzun Kılıç Oruncı’ya havale ediyorum.
-Baş üstüne! Tanrıkutum! Dedi,iri gövdeli Orunci kalın sesiyle.
-Deri esnaf ve ustaları on bin tane eyer, on bin taneden fazla üzengi, gem, dizgin yapsın. Bununla beraber yüz bin çift beyaz keçe kilim yapılsın, bu işlerden sorumlu Dombılak Kocigar olsun.
-Hepsini yerine getireceğim! Dedi, O ince bir sesle.
-Marangozlar iki yüz at arabası, Tibet öküzü ve develer için hamud yapsınlar. Bütün bunlar en kaliteli bir şekilde yapılsın bu işi Sumbat Nolin üstlensin!
-Cengizhan ve siz cenabı İdikut, benim hünerimden memnun kalacağınıza eminim. Dedi, Sumbat Noyan .
-Beşbalık ve Turfan kaleleri sınırında ve şehir içinde mola verilecek yerler yapılsın. Buralarda yirmi, otuz tane adam hizmet etsin. Moğolların öncü askerleri, artcıları, habercileri ve elçileri, mektup taşıyan ulakları, ellerinde altın, gümüş, bakır,bronz olan görevlileri bu yerlerden geçeçek. Orta Asya’dan her sene çok miktarda mal mülk Moğollara aktarılacak, bu yüzden onların nakli için iyi besili Uygur atları hazırlansın. Cengizhan’ın emrine binaen, yoldan geçenlerin karnını doyurmak için duraklama yerlerinde bir sürü koyun beslensin. Tömür Çokmak, sözümü anladınızmı?
Emriniz yerine getirilecek! Dedi, Tömür Çokmak.
-Beşbalık’taki ustalar Cengizhan’ı hayran bırakacak şekilde onun için özel bir ev yapsın. Mimar Tohti Karağay, duydunuz mu?”
-Duydum hükümdarım! Meraklanmayız, o evi güllendireceğiz!
-On binlerce askerler için koyun kesip, yemek yapma işinide aşçıların piri Böken Şemşer’e güvenerek havale ediyorum.
-Uygurların lezzetli yemeklerini yediklerinde, Moğolların ağzından su akacaktır İdikut’um !
-Eğlence düzenleme işlerini saray görevlisi Torgul Laçın’a havale edildi. İçecekler,şarap, yemek ve azıkların hazırlanması halkımızın sorumluluğunda. Cengizhan geldiğinde İdikut’un bozkurt başlı sancağını Moğol ağamızın siyah beyaz sancağıyla beraber saray önüne dikme görevini Tarkan Bilge Buka yerine getirsin. Çalgı, müzik ve eğlenme çok mühimdir. Bunu Beşbalık’lı büyük sanatçı, Buğra Gunka kendi sorumluluğuna alacaktır diye düşünüyorum. Büyük küçük kardeşlerim! Böylece 1211.yılı haziran ayının yirmi sekizinci gününde hepimiz için, vatanımız için yapılması gereken önemli işleri kararlaştırdık.
Bavurçuk Art Tekin kurultay delegelerine büyük bir ziyafet verdi. Sarayda eğlence düzenletti, çalgı ve şarkı sesleri yükseldi. Herkes bu ziyafetin ve eğlencenin tadını çıkarırken Tarkan Bilge Buka, Tatatuna’nın hayatta olduğunu öğrenerek yediği zıkkım iştiği zehir oldu.Büyük bir endişe ve kaygıya kapıldı. Tatatuna,Kara Kıtan da öldü diyorlardı,demek yaşıyor ! diye ıstırap çekti, şimdi Bavurçuk Art Tekin’in benden, onun ve babasının öcünü almaya kalkacağı muhakkaktır. Ama, ne zaman? Bu İdikut’a kalmış bir şey! Diye gerildi.. Konuklar ise İdikut’un izlediği yolu ve söylediklerini onaylayarak yavaş yavaş dağıldılar.
***
O gün Bavurçuk Art Tekin’in evinde akşamüstü on sekiz mumlu fener yakıldı. Bugün, Bavurçuk Art Tekin’in aziz oğlu Kusmayin av seferinden dönmüştü. Kusmayin’i gören anne onu sevinçle kucakladı.
Kusmayin’ın yüzü güneşten yanmış kararmış, tırnakları uzarmış, giysileri kirlenmiş ve yırtılmıştı.
-Kıyafetlerini değiştir. Dedi, annesi
-Çabuk yıkan!
-Karnım aç.dedi, o annesine
-Üç gündür bir lokma bir şey yemedim! Bir tane bile av avlayamadım.
-Hayır! Önce temizlen oğlum, kanla bulaşmış elini yıka. Ok yay sadaklarını çıkartıp yerine koy.
Kusmayin annesine uydu. O büyük altın teknedeki suda yatıp vücudu rahatlayıp uykuya dalmıştı. Bir müddet sonra Annesi onu uyandırdı:
-Babanı özledin mi oğlum!
-Hemde nasıl Özledim! Diye iç çekti, Kusmayin.
-Baban geldi, geceleyin.
Kusmayin hemen örtünüp yerinden fırladı.
-Baban şimdi sarayda, görevli beylerimle konuşacağım diye, sabah erkenden gitmişti. Yemeğini ye şimdi!. dedi annesi.
Çok acıkmış oğlunun yemek yemesine bakarak oturdu.
-Baban da av avlamaya çıktığında senin gibi zamanında yemeğe gelmiyor, beni bekletiyordu.. Dedi, gülümseyerek.
İdikut, ev’e girince Kusmayin onun boynuna sarıldı. İdikut bazen saraydan çıkıp eve gelip evin içinde ileri geri yürümeye başladığında mühim bir şeyi söyleyeceğini Aygümüş melike biliyordu.
Bugünde öyle oldu. İdikut yürümesini keserek durdu ve oğluna umutla baktı ve gayet ciddi bir şekilde söylemeye başladı:
-Sen on yedi baharı geçirdin.Dedi, vakur bir şekilde
-Sen benim varisim. Benden kalacak her şey senindir. Bunu sakin unutma aziz oğlum!.
Kusmayin, babasının sözünü bölmeden dinledi, bunu annesinden öğrenmişti. Üstelik o akıllı yiğitti. Babasının çok mühim şeyleri daha söylemediğini hissediyordu.
-Kalmuk hükümdarı Cengizhan İdikut’a gelecek. Ben onu karşılayacağım. Onunla birlikte Orta Asya ülkelerinde savaşacağım. Onun sağ kolu olacağım.Savaş adı üstünde savaştır. Bir yılda mı bitecek on yılda mı, belli değil. Cengizhan nerde olursa ben oradayım. Sana İdikut’un iç ve dış işlerini tanıtacağım. Ben gittiğimde yerimde sen ve Tarkan Bilge Buka kalacaksınız. Avcılığa sonra devam edersin. İşte böyle beni anladınmı ?
- Anladım, tamam ! dedi, Kusmayin elini göğsüne koyarak.
O, babasına ”Neden Cengizhan’la beraber savaşa gideceksin? Devlet işleri az mı? Gitmeyeceğim desen olmaz mı? Ona at ver, asker ver, yetmez mi.?”Diye sormak istedi ama cesaret edemedi.
Aygümüş melike kendince düşünüp, bu durumdan hiçbir sonuç çıkaramayınca yüzü birden solgunlaştı.”Ya ben, beni neden düşünmüyorsunuz? Saldırgan bekarların kanlı seferinde sizin ne işiniz var? Cengizhan’a toprak, altın, hatun gerek! Size Toprağın, altının, şehrin, hatunların ne gereği var? O şeyler kendi ülkenizde fazlasıyla var ! Cengizhan için, şimdi siz de kan içen cani, iblis, zorba, vahşi katil, haydut mu olacaksınız? Bunu iyi düşünün! Der, gibi eşine baktı.
-Ne düşündüğünü söylemesen de anlıyorum. Ama, benim hayatım halk bahtından da daha değerli olmasa gerek. Bunların hepsi geçici olaylardır. Dar akılda dar fikir olur.
Bu gün Bavurçuk Art Tekin ailesinde ki mutluluk uçup gitti sanki. Fakat yatağa uzandığında Aygümüş melike:
-Ben sizinle gideceğim. Savaşı göreceğim. Buna kimse engel olamayacaktır. Yeter ki siz buna izin verin..
Buna Bavurçuk Art Tekin karşı çıkarak:
-Hayır, böyle şey olmaz, Nizama aykırıdır.
Aygümüş melike ”Pekala öyle olsun gitmesemde olur” demedi. Şimdilik eşinin fikrini değiştiremeyeceğini hemen fark etti ve onunla tartışmadı.
İdikut’un uykusu kaçtı, kafası,eritilmiş bir kaşık kurşun başından aşağı dökülmüş gibi ağırlaştı ve ağrımaya başladı.
Her ne kadar beni, Cengizhan beşinci oğlu olarak kabul etse de neticede ben onun bel oğlu değil üvey oğluyum... Diye düşündü. Sağa sola dönerek hiç uyuyamadı.
Dostları ilə paylaş: |