-Karşılık güçlüdür, bizde zaiyat çok. Dedi, Bavurçuk.
-Şehir teslim alındığında kimseyi sağ bırakmayın hepsini öldürün !diye, emir verdi Kağan.
Bavurçuk Art Tekin buyruğu yerine getirdi. Fakat, yüzden fazla aile maksatlı olarak kurtarıldı.Bir kısmı sürgün edildi. Kalanlara katliam yapıldı. Çok büyük ve gelişmiş bir şehir büyük bir harabeye dönüştü.
Bavurçuk Art Tekin bu denli hızlı gerçekleşen savaş facialarına acıyacak halde değildi.Olağan bir şeymiş gibi baktı olanlara.Burhan Devan Han’ın bu olanları önceden tahmin etmeden düşüncesiz bir şekilde Kağan’a savaş ilan etmesine şaştı kaldı.Ben onun yerinde olsam Moğol’a tabii olurdum ve bu faciaya meydan vermezdim.diye, düşündü İdikut,Peki bu Devan aptal mı? Hayır, o Tangutların özgürlüğü için çaba gösteriyor olmalı. Onun elindeki kılıcı, mızrağı, ok yayı var her bir Tangut'un ölmeden teslim olmadığı açıkca görülüyor.
Orta Asya’da Müslümanlar düşmanına gereği gibi darbe vuramamıştı, her tarafa kaçmıştı. Ciddi bir karşılık gösterememişti. Ama, Tangut halkı başkaydı. Onlar korkmuyordu, hatta yenileceğini bile bile bir karış toprağı, bir avuç suyu için, atalarının ruhu ve çocuklarının geleceği için can veriyordu. Bavurçuk Art Tekin bunları görünce çok etkilendi. Kalbi samimi hislerle doldu. Mesele, halkta değil, hükümdardaydı. Tangut hükümdarının yeterince akıl ve ferasetten yoksun olmasına üzüldü. Çok önceden,kağana karşı büyük kuvvetler toplaması lazımdı. Bu kağan’ın sadece savaş yapmakla yetinmeyeceğini,onların kökünü tümüyle yok etmeyi amaçladığını bilmeliydi. İdikut her ne kadar savaşa girsede ”Benim için farketmez, Ölüyorsa Tangutlar ölüyor” Diye hiç kimsenin başını kesmedi, ayak altına almadı.At toynağında ezdirmedi.Başka birilerinin emri altında bir başkası için savaşmaktansa Tangut gibi dik durup düşmanın kafasını koparmak veya kendi kafasını kestirmek daha iyi diye düşündü.
Moğollar Tangut’un merkezi olan Huan He vadisine ikinci defa saldırıya geçti. Alaşan vadisinin urahey surlarında çok çetin savaş oldu. Tangutlarda sert ve güçlü karşılık verdi Ama, Moğolların ardı ardına gelen saldırıları onların dayanma gücünü kırdı. Moğollar onları batıdan kuşattı. Bu fırsattan yararlanıp Tangut’u kökünden yok etmeyi planlayan kağan derhal hücum başlattı. Bu dehşetli savaşta Tangut başkomutanı Gao lingun,Valahay şehrinin komutanı Sibi esir düştü. MoğollarTangut merkezine doğru yürümeye başladı.Alaşan dağı geçidine geldiklerinde, Yeni İymin sınırında Veymin Lingun komutasında ki Tangutların elli bin askeri Moğolları tarumar etti. Moğollar geri çekilip güç topladı. Savaş iki ay sürdü.Neticede Moğollar hile ile Tangut kuvvetlerini kuşatıp, onları hızlı bir şekilde yok etti Komutanlarını ele geçirdi.
“Tangutlar akıllı mı yoksa akılsız bir halk mı?—diyordu İdikut,Ama,Tangutların güçlü iradesini takdir etti ! Vatanını ve Devletini seven halkmış. Böyle bir halkı yok etmek insanlığa ihanet değil mi? cesaret ve kahramanlığı Tangutlardan öğrensek yeridir.”
Uygur Hakanı,bin ölüp bin dirilerek, hayat ve ölüm arasında dehşetli anları yaşayan Tangut halkına sahip çıkmak istedi. Ama, onların vatanında çıkan bu yangını hemen söndürmenin de mümkün olmadığını biliyordu. Savaş bir az daha uzayacak olursa Kağan’ın, Tangutları tamamen yok etmeye çalışacağı belliydi. Ama, Tangut kendi bağımsızlığı için mücadele etmeyi durdurmadı. Tangut’un batı ilçelerinden biri olan Gancjoy şehrinin kaderini Kağan, Bavurçuk Art Tekin’e teslim etti. Bu onun İdikut’u yine denemekte olduğunun bir göstergesiydi. İdikut bunu anlamakda gecikmedi..
-Gancjoy şehrinin sakinlerini tümüyle öldür, şehri yer ile bir et! Dedi, Kağan.
Kağan, İdikut’un Tangut halkı hakkındaki iyi niyetli samimi düşüncelerini sezmişti. Eğer, Kağanın bu şüphesi doğrulansa İdikut’un kaderi ne olacaktı? Bunu sadece Kağanın kendisi biliyordu. Bavurçuk Art Tekin, kendine yüklenen vazifenin Gancjoy halkı ve İdikut devletinin kaderiyle yakın alakalı tehlikeli bir iş olduğunun farkındaydı. ”Eğer halkı vahşice öldürsem, çiğnesem Kağan’ın kuşkusundan kurtulacağım. Peki, Gancjoy’yu sağ salim bıraksam ne olur? Onun bir yolu var mı? Başımı tehlikeye atarmıyım? Dinimiz bir buda dini. Eğer, katliam yaparsam halkın lanetine uğramaz mıyım? Müslümanların laneti ve gözyaşına boğulduğumu, bin kere tövbe istiğfar etsem de affedilmeyeceğimi biliyorum. Bir başıma bin günah, bin suç yeter artık.”
O, Moğol askerleri kuşatmış Gancjoy şehrini baştan aşağıya dolaştı. Sokakları geniş idi, yol kenarında gür ağaçları vardı, Şehir içindeki çeşitli meyveli bahçeleri, Gül ve gülbahçeleri insanın gözünü alıyordu.Gönlüne ferahlık içine huzur dolduruyordu. Dört sokağa Buda heykelleri konulmuş,sokaklarda kimse gözükmüyor herkes evlerine gizlenmişti. Çocuklarını ve ya torunlarını omuzlarına alıp bir yerlere kaçmakta olan yalın ayak ihtiyar kadınlar ara sıra gözüküyordu. ”Şehri yakacağız, dışarı çıkın!” fermanı İdikut’tan henüz çıkmamıştı. Kalbinde olağanüstü acayip bir duygu ve güven vardı. Tanrım bana akıl ver, medet ver, ben bu yurdu kurtarayım diye gök kubbeye doğru yönelip yalvarıyordu. O an da sokağın birinden atlı kumandan Çahani çıkıverdi. Bindiği atı derlemiş, kendisi de korku içinde, yüzü kıp-kırmızı kesilmişti.
-Çahani, sana ne oldu? Kimi arıyorsun? Burada ne işin var? Diye, sordu İdikut bir şeyler sezmiş gibi.
-Bavurçuk Art Tekin cenapları!—diye attan indi ve İdikut’un atının önüne gelip, diz çöküp yalvarır bir halde
-Benim bu tarafa geldiğimi, sizi aradığımı kağan bilmiyor.
-Beni neden aradın? Diye, sordu İdikut.
-Beni dinlemenizi rica ediyorum.
-Peki, söyle bakalım!
-Sağ olun! Cenabı İdikut! Benim milletim Tangut, Dinim Buda. Babam Gancjoy’un valisi olmuştu. Ben, Kağanın ordusunda görev yapıyorum. Müslümanlara karşı savaşa katıldım.
-Nerde bulundun ?
-Semerkant’ta, sizi dışarıdan iyi tanıyorum. Kağanın en güvenilir dostusunuz.
-Ne istiyorsun? Bavurçuk Art Tekin, Çahani’nin önemli bir şey söylemek istediğini fark etti.
-Burada annem, ninem var, sevdiğim kızım var. Onların hayatta kalması size bağlı bir mesele. Yurttaşlarımı, Gancjoy şehrini kurtarmanızı istiyorum, bu sadece sizin elinizden gelir. Dedi. O gözyaşlarını tutamadan.
Bavurçuk Art Tekin:.
-Ben buna karşı değilim, ama, kağan ne diyecek bakalaım ? Gidip söyleyeyim.
-Kağan’ı ancak siz ikna edersiniz, O sadece sizi dinler.
Bavurçuk Art Tekin de, kağanın kendine olan dostluk sevgi ve samimiyetinin ne derece olduğunu bilmek istedi. Kağanın huzuruna gelip, Çahani’nin talebi üzerine konuştu. Her şeyi anlatıp, bu şehri saklayıp kalmanın tamamen akla uygun bir çare olduğunu anlattı..
-Şehri ve halkını olduğu gibi muhafaza edelim Hakan’ım ! Çahani çok yalvardı.
Pekala ! Çahani öyle demişse dediği gibi olsun.
Bavurçuk Art Tekin ve Çahani bu büyük meselenin böyle tez ve kolay halledildiğine sonsuz sevindi. Çahani de Kağanın fermanını duyunca çok sevindi. Ama, Kağan Tangut’un tüm şehirlerini yıkıp yaktığında Gancjoy’u da bırakmadı. Çahani buna dayanamadan yangın içine girip yanıp kül oldu. Bu faciayı gören Bavurçuk Art Tekin Kağanın yanına gelip:
“Düşmanının çocuğu ateşte yanıp yok oldu!” dedi, onun yüzüne dikilip.
-Sen duygusal hareket etme! Tangut her ikimizinde büyük düşmanıdır. İşte kaç senedir savaşıyoruz, O bana hala tam teslim olmadı. Bu defa göreceksin.
-Çahani büyük komutan idi! Kağan onu kendisi yetiştirmemiş miydi?
-Çahani hata yaptı. O Tangutlara katliam yapmadı. Onun gibi komutanın bana gereği yok. Kağan, onu Tangut savaşından sonra sorgulamayı düşündü. Bavurçuk onun düşüncesini bilemezdi elbet.
-Benim ağrılarım iyileşek bir hastalık! Sen merak etme ! dedi, kağan birden.
-İyileşirsiniz kağanım! Neden böyle konuşuyorsunuz?
Kağan bütün gövdesini kaldırdı.
-Çok yaşayasın oğlum! Bunu demeyecektim, ama konuşturuyorsun işte! Bendeki hastalık Müslümanlar ülkesinde ortaya çıktı. Savaşıyorum hem de Tanrıdan soruyorum,diye, Bavurçuk Art Tekin’e iç dünyasının kapısını açar gibi oldu.
-Tangutlar benim hasta olduğumu bilmesin.
-Tanrı size uzun ömür versin!
-Dediğin gibi olsun.—diye ondan memnun oldu Kağan
-Tangut’u tez arada yok etmemiz gerek. Dostum Uygur!
-Tangut çan çekişiyor. Teslim olmalarına az kaldı.
Moğol ordusu Tibet ile Tangut sınırı boyunda ki Çizişi şehrini ele geçirdi. Bavurçuk Art Tekin ise kuzeydeki Saçjoy şehrini teslim aldı. Ama, İdikut askerleri burada çok ağır zaiyata uğrasa da Tangut askerlerinin kuşatmasını bozarak zorla kurtuldu.
-Gerçek bir kahraman komutanmışsın!” dedi, İdikut’un savaşını duyan Kağan,
-Kendin de büyük bir tehlikeyi atlatmışsın.
Tangut başşehrinden başka bütün şehirler Moğol’a bağımlı oldu, teslim olmayan sadece Tangut’un merkezi kalmıştı. Kanlı savaş devam etti. Tangut bozkırlarında ölülerden dağ tepe oluştu. Devlet merkezine tantanalı bir şekilde giriş yapma biraz ertelendi. İçinde bulunan yaz mevsiminde havanın çok sıcak olması başkentin alınmasını geciktirdi. İnsan vücudunu kebap gibi kavuran sıcaklık sebebinden mi yoksa hastalığının ağırlaşmasından mı, Kağan yerinden kalkamaz oldu. Bu arada Tangut hakanı: ”Eğer, Kağan bana dokunmazsa, beni kendi oğlu sayarsa, önüne teslim olarak çıkarım. Bana biraz zaman gerek.” Dedi.
Kağan, Tangut hakanına söz verdi ve sözünü tuttu.
Cengizhan çeşitli ipek ve güllük kumaştan yapılan şilteler, Sibiriye ayısı ile kaplanı, İdikut ceylanı derisi üzerinde gözünü kapatarak yatıyordu. Özel bakıcılar iki taraftan onu yelpazeliyordu. Kapı nöbetçisi ayağının ucuna basarak içeri girdi:
-Ulu kağanım! Diye, fısıldadı,
-Beni çağırmışsınız.
-Uygur İdikut’unu çağır!
-Baş üstüne efendim! dedi ve yavaşça çıktı ve Atına binerek çok uzak olmayan civarda ki Liulanşan dağında pusuya yatarak, Tangut hakanı ve Tangut halkını beklemekte olan Bavurçuk Art Tekin’e Kağan’ın kendisini çağırdığını söyledi. Her ne kadar Bavurçuk Art Tekin, Cengizhan’ın çağırmasından endişelense de Kağan’ın huzuruna çıktı..
-Ben,yatakta değil savaş meydanında ölmek istiyorum! dedi kağan ve sessizce durdu.
-Savaşta ölen kahramandır ! diye onu yüreklendirdi İdikut, onun kötü halini görüp.
-Seni görünce kendimi iyi hissetmeye başladım. İkimiz dertleşerek çay içelim. Çayı kendin demle Uygur oğlum!
-Güzel, ben de sizinle çay içmeyi istiyorum!
Cengizhan, acı çay, tatlı çay veya siyah çayı değil, sütlü çayı beğeniyordu.
-Sütlü çaya bir az tuz koyarak İçmeyi öğreniniz. Bu çay sıcak havada susuzluğunuzu giderir! Dedi, Bavurçuk Art Tekin.
-Bu, bizde de eskiden buyana içile gelen çaydır. Bana yabancı değil. Orhun’dan gelen Uygur kardeşlerim bize ve batıdaki Uygurlara öğretmiştir.
-Dostluk çayı desenize ! kağan fena öksürmeye başladı.
Bavurçuk Art Tekin sütlü çayı hafifce soğutarak içmeye başladı. Kağanın haline bakarak konuşmaya başladı.
Hayat’a hüküm yürütemeyiz,ona sözümüz geçmez,eğer öyle olsaydı geleceğe ait ümitlerimiz ve güzel duygularımız olmazdı
-Sana beslediğim umutlar boşunaymış.Kaç gündür boş yere umutlanmışım senden.
-Hayat’ı elimizle yaratamayız ama, onu sona erdirmek herkesin elinden gelir.
-Ne demek istiyorsun?
-Elimizle yapılan katliam ve ölümü kast ediyorum Kutlu Kağan !Bu ölümler de duracaktır sırada ki Müslümanlar, Budistler öldü. Şimdi ölüm sırası Müslüman Türklerin başına geldi. Daha donra sıra Moğollara da gelecektir bunu asla unutmayın. Siz hala hayattasınız, kılıç tutabilen gücünüz, kılıç gibi keskin diliniz var.
Cengizhan’ın İdikut’tan öç alma niyeti Terken Hatun, Tatatuna’ların kaçmasından itibaren başlamıştı. Onun Savaştan sonra İdikut’un kafasını kesmeyi düşünmekte olduğunu İdikut biliyordu. Bavurçuk’un bugünki tenine biz gibi batan sivri ve acımasız sözleri kendi ölümünü hızlandıracaktı.Ama, kağan hastalığıyla boğuşuyordu:
-Daha neler söylecek bakalım benim filosof Uygur’um!
-Netice de bu savaş bize atadan miras olarak kalmamıştır. Dedi, İdikut çekinmeden.
-Bu benim mirasımdır. Ben senin bildiğin hanlardan değilim. Ben, Cengizhan’ım. Onların veremediği cezalar benim elimden gelir ve geldi.—O yine kesik kesik öksürmeye başladı,.
-Sen benim ata soyumdan,ana soyumdan değil. Biz kan bağımız olan kardeş değiliz.
-Biliyorum Kağanım!
Sinirlenen Cengizhan:
-Hayır, bilmiyorsun! dedi,
-Müslüman Uygur toprağının atlarımın nalları altında ezildiği doğrudur. Ben onların birçok mirasını yok ettim, yaktım. Adamlarını öldürdüm, Şehirlerini harabeye çevirdim, evlerini kül ettim. Ama,siz Budist Uygur’un mirasını kendi mirasım olarak gördüm. Uygur’un dini ve medeniyeti benim tarihimle yakından ilişkilidir diye düşündüm. Bir kısım Uygur askeri öldü, ama, Uygur halkı hayatta kaldı. Bağlarını kimse tahrip etmedi, şehirlerinde hala giller açılıp,saz nağme yankılanıp duruyor. Doğru mu? Sen, bunu unutma ! Dağın güzelliği taş ile adamın güzelliği baş iledir. Ben, Moğol halkını kimseye kul etmedim. Kimseye bağımlı değilim. Ama, siz ise baş eğip, diz büküp gelmekte olan bir halksınız.Bunu da hatırından çıkarma! Benim çocuklarım da benim yolumdan gidecek. Ama, bir gün gelir, senin aziz kavmim soydaşım dediğin, senin ve benim öldürdüğümüz Karahanlılar—O Müslüman Türkler senin toprağını işgal edip, Buda heykellerini kırıp yok edecek. Kaya taşlarına çizilen resimleri silip süpürürecek. Senin berrak suların İslamiyeti kabul etmeyen Budistlerin kanıyla bulanacak.Bundan zerre kadar kuşkum yok. Enayi Uygurlar yeni dininin kurbanı olacak. İşte o zaman senin evlatların benim büyüklüğümü saygıyla hatırlayacak. Sen bunun farkında değilsin. Hayatta kalırsam seni ben,kendi ellerimle öldüreceğim. Sen, baban İyen Tömür’ü öldürmüştün. İyen Tömür’ün öcünü alacağım. Hadi ! Şimdi git, ölürsem başın kılıcımdan kurtulur. Ama, Tangut’tan kaçma! Sana güvenirim, sen savaştan kaçacak birisi değilsin. Dünya’yı işgal edeceğim, her kese boyun eğdireceğim.Eveeet ! hepimiz bu dünyaya misafiriz ama, benden öncekilerin hiç biri benim kadar güçlü ve büyük olamamıştır. Ben dünya hükümdarı olacağım. İsmim ebediyen yaşayacak. Beni sadece Moğollar değil, başka milletlerde büyük adam olarak kabul ederek heykellerim dikilecek .
-Milletimi ve Devletimi zülüm ve vahşetten ve azaptan kurtardın,bunu iyi biliyorum.Dedi, Bavurçuk Art Tekin, kağanın soğuk elini tutup, solgun gözüne bakarak.
-Biz, Moğollarla beraber çınar ağacı gibi canlı ve yemyeşil solmadan, kurumadan yaşayacağız.—dedi, teselli etmek ister gibi. ”Güneş nasıl kararıp solmazsa,Uygur’u da himaye eden bulunur ” diye düşündü Bavurçuk.
-Beni yumşatacağını düşünüyorsan aldanıyorsun.dedi, Kağan kaşlarını çatarak.
Bu sırada çadır kapısından nöbetçi girip, Kağan’a, alçak sesle:
-Ulu kağanım, izin var mı?
-Evet, söyle!
-Teslim olan Müslüman ülkelerinde ki adamınız olan Mahmut Yalavaç gelmiş. Huzurunuza girmek için izin istiyor. Ne diyeyim ona?
-Mahmut Yalavaç’mı !?—diye birden sevindi Cengizhan,
-Girsin! Girsin !
Uzun cüppeli başı sarıklı Mahmut Yalavaç el kavuşturup, başı yere değinceye kadar eğilip tazim etti.
-Çağatay nasıl hükümranlık ediyor?—diye var gücünü toplayıp sordu Kağan,,
-Uygur beyleri ne yapıyor?
“Çağatay sizin yolunuzda gidiyor. Halahi haçi, Bevaçi, Korgöz’ler Ulu kağanımız çok yaşasın diye selam söyledi.
Kuzey de ki Coşu, halkı nasıl yönetiyor?”
Mahmut Yalavaç, bir şeyi söylemeye cesaret edemiyormuş gibi sustu.
-Niye sustun be adam ? Kötü bir şeymi oldu.
-Evet, Ulu kağanım. Batur Coşu av avlarken vefat etti, Coşu öldü, kağanım. Size baş sağlığı diliyorum.
-Ne diyorsun sen? Kendi gözünle gördün mü?—dedi Bavurçuk Art Tekin o ikisinin sessizliğini bozarak,
-Kim dedi sana öldü diye ? Nasıl öldü?Birisimi kast etti,katil yakalandımı diye büüyük bir kaygı ve endişeyle sordu.
Mahmut Yalavaç da, Kağan da bir şey diyemeden öylece kaldı.
Aslında bu soğuk haberden Kağan pek üzülmedi.”Hutuhe çok acele etmiş.Coşu’nin yerini kimse dolduramaz.” Diye, düşündü
-Onun gibi ulu komutan, batur Moğol’da bulunmaz, dedi Bavurçuk Art Tekin,yüreği ezilerek acı içinde göz yaşlarına hakim olamadı.Kağanın ne diyeceğini beklemeden,His ve düşüncelerini ifade etti
- O akıllı, becerikli bir yiğit idi. O hain Katili tutuklayıp kellesini uçurmak gerek ulu kağanım! Harezim’e beni gönderirseniz, katili yerin dibinde olsa da bulurum.
Kağan onun sözüne itibar etmedi.
-Şimdi onun yerine kim geçti ? diye, sordu Kağan soğukkanlılıkla.
-Sizin torununuz Batu.
-Batu ! diye, sevindi Kağan.
Bavurçuk Art Tekin, Kağanın bu olan tepkisinin derecesine bakarak, Coşu’nin ölümünde onun parmağının varlığına iyice emin oldu.
Mahmut Yalavaç:
-Batu han:Avrupa’yı teslim alacağım,atamın arzusunu kılıcımla gerçekleştireceğim diye, halkı toplayıp konuşma yaptı. dedi.
Kağan, üzüntülü Bavurçuk’a yavaşça:
-Bana Coşu’nun cesedi lazım değil. dedi, kaşlarını çatarak.
İdikut,düşünceleriyle baş başa kaldı. Kağanın eceli yaklaşmış gibi görünüyordu. Kağan, oğulları Ögeday, Tolu’yu aceleyle çağırttı. Bavurçuk’u yanında tutup, Mahmut Yalavaç’ı dışarı çıkardı. Evin etrafına güçlü muhafızları koydu.
-Tangut hala teslim olmadı mı? Nanpin, Vansyan halkının tümünü toplayıp dışarı atmadın mı? Diye sordu Ögeday’dan.
-Sizin belirlediğiniz sürenin bitmesine bir gün kaldı, bekliyoruz.”
-Çağatay ve Coşu burda yoklar, dedi, Kağan Coşu’nun ölümünü ağzına almadı.
-Burada dostum Bavurçuk Art Tekin bulunacak, kendim çağırttım. Benim öldüğümü kimse bilmesin, duymasın! Siz de ağlayıp sızlayıp taziye törenleri yapmayın. Öldüğümü düşman anlamasın.Tangut’un hakanı ve tüm halkı şehri bırakıp, belirlenen vakitte dışarı çıktığında onları derhal yok edin. Tangutların kelleleri Moğol atlarının toynakları altında çiğnensin,diye, buyruk verdi ve hiç bir üzüntü ve kaygı çekmeden,göz yaşı dökmeden:
-Coşu’yu öldürmüşler. dedi,
-Ben ölürsem oğlum Ögeday benim tahtıma otursun.
Orda bulunan herkes için bu büyük bir olay idi.
-Ama,ben şimdilik yaşıyorum.
-Nasıl ölmüş O? Dedi, Tolu,büyük bir şaşkınlık ve üzüntü içinde aşlamaya başladı.
Ögeday:
-Baba, O seni hiç sevmiyordu,dedi,
-Senin dediğini yapmıyordu. Devamlı Sana karşı geliyordu onun gibilerin yaşamaması lazım.Diye, babasına yalakalık yapıyordu.
-Bu ne bahtsızlık!” dedi,içi yanan İdikut
-O sizlere olduğu gibi bana da yabancı değildi.Bana akrabalarımdan da yakındı. Ben mutsuzum, çünkü,artrık bu dünyada aziz kardeşim Coşu yok.
Bavurçuk’un sözlerinden hoşlanmayan Ögeday:
-Şimdiye kadar talih yaver gitti her halde ?! onunla dost olduğunu biliyorum.
-Moğol tarihinde onun gibi akıllı ve vijdan sahibi bir insan hiçbir zaman dünyaya gelmez. Biz nasıl bir insanı kaybettik ? Ne kadar azaplı ayrılık bu? Bu bir dehşetli olaydır. Onu neden kendi toprağına getirerek defin etmeyiz?
Tolu alçak gönüllüğüyle her zaman fark edilirdi.
-Erkeksin ağabeycim. Samimi sözlerin için teşekkürler!
-Senin, derdine ve üzüntüne ortağım kardeşim.
-Sağolun !sizden hoşnutum, ağa!
-Kağanın yüzü solmuş, göz ışığı sönmüştü. Nefesi daralıp, kısık gözleri bir açılıp bir yumuluyordu.
Kağan, Coşu’nun cenazesinin getirilip getirilmemesi hususunda bir şey demedi. Çünkü, bugün veya yarın kendi cesedinin Moğol toprağına taşınacağını biliyordu.
-Benim cesedim buralarda kalmasın ! dedi, vurgulayarak
-Ögeday ! dışarıya bir bak, Tangutlar dan bir haber varmı.?
Ögeday, dışarı çıkıp etrafa bakındı, atlı iki kişi bu tarafa geliyordu onlar Öğeday’ın yanına geldiklerinde hemen atlarından inerek:
-Cenabı Ögeday, Ulu kağana haber getirdim. Tangut hakanı ile halkı şehri bırakıp yola çıkmış.
Ögeday bu haberi Kağana hemen iletti. Sakin bir sessizliğin hakim olduğu otağ.
-Yok edin onları ! diyen, Cengizhan’ın avazı ile yankılandı. Can çekişir bir durumda olmasına rağmen:
-Hiç biri hayatta kalmasın! Benim gücüm, kuvvetim hala yerinde kılıcım elimde. Bavurçuk, Tolu, çocuklarım, beni dışarıya çıkarın, savaşı göreyim. Tangutların öldüğünü göreyim.
Onlar, Kağanı kaldırıp dışarıya çıkardı. Bu yer Lu panşan dağının yüksek bir tepesiydi. Burdan savaş ve kanlı meydan açık görünüyordu.Bir ayılıp bir bayılan Cengizhan, savaşı ve olanları göremedi,Azrail yakasına yapışmış ve kalbi ebediyen durmuştu..
1227 domuz yılında Tangut Devleti yerle bir edildi. Yani Tangut Devleti Cengizhan’la birlikte helak oldu. Moğollar, arkalarında harabeye dönüşen şehirler, yakıp yıkılan evler,dağ gibi yığılmış insan cesedleri bırakarak, Cengizhan’ın ölüsünü deve arabasıyla kendi ülkelerine götürdü. Gidilecek yere varıncaya kadar yolda karşılaşılan veya göze çarpan herkesi öldürdler.
Börte Hatun, Argasun, şarkıcı çocuklar ve beyler Otağ önünde toplanmıştı. Bavurçuk Art Tekin, Börte Hatun’a baş sağlığı diledi.
Ögeday annesinin yanına gelip:
-Ana, babamı nasıl defnederiz? Diye, sordu.
-Kağan kendi vatanı, kendi toprağına geldi. Hatunları severdi. Kırık hatun kağan için canını kurban etmeye hazırdır. Ben, babanı bu hatunlarla birlikte gömdürmeyeceğim. Beni baban ile birlikte defnet, ben buna hazırım.
-Hayır, anne, böyle bir şey asla olmaz.
-Bir defa olsun benim dediğimi yap oğlum !Benim isteğimi sadece baban geri çevirebilirdi. Peki, sen kimsin? Sen benim çocuklarımdan birisisin, anladın mı ?
-Ben, şimdi kağanım! Babamın tahtındayım !
-Peki ! Nasıl bir emir vereceksin?
-Sen,bundan sonra benim fenerim, yolumu aydınlatan ışığımsın ! Ama,bu isteğini kabul etmem mümkün değil.
Börte hatun sustu, kederlenerek düşündü…
-Ben, Kutsal babamı ! dedi, Ögeday Buruk vererek:
-Buhara, Harezim, Otrar, Horasan, Semerkant, Nişapur, Belh, Çin, Uygur İdikutu, Tangut, Kıtanlardan elde ettiği altınlarla birlikte defnedeceğim. Kutsal babamın vatanını evlattan evlada muhafaza edeceğiz.
Defin töreninde kimse konuşma yapmadı. Fakat, bir ay boyunca börte hatun her gün onun kabrini kucaklayarak ağlayıp ahü-zar etti. Argasun, her gün, Cengizhan’ın sevdiği müziği çalıp, şarkıları söyledi. Müslüman çocuklarda her gün kağan ulu, kağan büyük, kağan dirilecek, kağan dönecek diye koro halinde acıklı şarkılar söyleyip durdu. Çocukların şarkılarında vatanlarına olan özlem,gurbet acısı ve gönül yarasının olduğu dertli, acınacak derecede ki duygulu seslerinden hissediliyordu. Bu çocuklar görünürde Kağan diye ağlarken esasında onlar, uzakta kalan veya ölen annesi, babası, kardeşleri ve akrabalarını özleyip gözyaşı döküyordu. Onlar kendilerine yakın bulduğu, Bavurçuk Art Tekin’in boynuna sarılıp:
Ağa! Sen bizi getirmiştin, şimdi ne zaman geri götüreceksin. Ne zaman vatanımıza döneceğiz? Diye, ağladı.
-Cengiz Kağan bana bu vazifeyi vermiş, ben de yerine getirmiştim. Şimdi o öldü. Yerine Ögeday kağan oldu.O, Çocukları kendi vatanına götür derse ben hazırım. Sizleri hemen götüreceğim,diye, onların başını okşayarak:
-Sabırlı olun, bu bir kaderdir. Siz hayatta, vatanınız hayatta, sesiniz güzel, kendiniz de öylesiniz. Siz, Moğollara hiç benzemiyorsunuz.
Bavurçuk Art Tekin, Ögeday’ın kağan olmasını tebrik etti.
-Ben, babamın dediklerini yaparım, dostum! Dedi, O tahta oturup,
-Hemşirem Altın Bike ölmüş. Olsun, verdiğimiz söze göre, sana Aladci Bike’yi küçük kız kardeşimi vereceğim.
Bavurçuk Art Tekin, Ögeday’a bir şey demedi. Ondan çok büyük kötülükler göreceğini düşünerek içi ile dışını buz kaplamış gibi bir halde, Bu kendi kendini öven, utanmaz, alkolik, sarhoşun, Uygur devletiyle ilişkisi nasıl olacak acaba? Baş eğip bu günleri gördüm, baş eğmeyenlerin de acınacak halini gördüm” diye, düşündü.
-Sen,Uygur İdikutu olarak duracaksın!—dedi, Ögeday, minnet ediyormuş gibi.
-Ben, Kağan olarak uzun hüküm süreceğim. Uygur İdikutu Moğulistan’in beşinci ulusu (Üleşi,payı,hissesi), beşinci ilidir. Bunu sakın unutma.
-Asla unutmayacağım, ulu kağanım! Dedi, Bavurçuk Art Tekin ona bakarak..
-Uygur’dan vazgeçemem. Onlar Moğol'a iyi hizmet ediyorlar. Ben,babamın yeni ülkeler feth etme davasını sürdüreceğim. Moğol zeminini genişleteceğim. Sen, benim sağ kanadım olacaksın!—dedi, güvenilir bir şekilde.
Dostları ilə paylaş: |