Allah'ı Tanımak Kısaca Yazarın Hayatı


Bilginlerin Allah'ı Tanıma Hususundaki Görüşleri



Yüklə 332,52 Kb.
səhifə13/22
tarix02.11.2017
ölçüsü332,52 Kb.
#28614
1   ...   9   10   11   12   13   14   15   16   ...   22

Bilginlerin Allah'ı Tanıma Hususundaki Görüşleri

Yazımızın bu bölümünde çeşitli bilim adamlarının Allah hakkındaki görüşlerini, herhangi bir eleştiri veya açıklama yapmaksızın aktarmaya çalışacağız.


Bu görüşleri direkt olarak araştırıp, incelenmesinin çok yararlı olacağı açıktır. Görüldüğü gibi, insan bilim dalında ne kadar ilerliyor, sırları keşfediyor ve yaratılış âlemindeki ilginç meseleler hakkında bilgisi artıyorsa, Allah karşısındaki huzu ve huşuu, O'nun varlığını, hik-met ve ilmini itiraf etmesi de o kadar artıyor. Şimdi bilginlerden bir grubun değerlendirmelerini ele alıyoruz:
1) Birtakım atom ve moleküllerden oluşan madde, bu molekül ve atomların bizzat kendisi, onları meydana getiren protonlar, nötronlar ve elektronlar, elektriklenme ve enerji; evet, bunların hepsi birtakım özel kanunlara tâbidirler, rastlantı ve tesadüf üzere değillerdir. Kuşkusuz âlem belli bir düzene sahip olup, perişan ve karmakarışık bir âlem değildir. Madde kendini ve kendine hâkim kanunları yaratamadığı için yaratılış işlevi madde üstü bir etken vasıtasıyla gerçekleştirilmiş olmalıdır. Böylece şu kesin, kaçınılmaz sonuca varıyoruz:
"Bütün âlemdeki varlık ve yaratılış düzeni, güçlü ve bilgili bir varlığın istek ve iradesiyle meydana gelmiştir." 
2) Güneş sistemi içerisinde görülen bu düzenin rastlantı sonucu meydana geldiğini söylemek mümkün değildir. Dolayısıyla bu düzenin yaratıcısının olduğunu itiraf etmekten başka bir çare yoktur.
3) Hem Allah'ın varlığını inkâra kalkışacak, hem de tabiatın her yerine mutlak bir düzen ve intizamın hâkim olduğunu kabullenecek olursak, büyük bir çelişkiye düşmüş oluruz. Zira bu, akıl ve mantığa aykırıdır. 
4) …İnsanoğlu akıl ve içgüdü yoluyla, varlık dünyasında bir düzen ve mantığın hâkim bulunduğunun, bu düzen ve mantığın rastlantı sonucu meydana gelmesinin imkânsız olduğunun (zira maddenin akıl ve iradeye sahip olmadığının) farkına varmış bulunuyor. İnsanın anlayış ve idrakinin ötesinde, bir yaratıcının varlığını idrak etmesi, Allah'ın varlığına büyük bir delildir.
5) Âleme özel bir düzenin hâkim olduğu ve "hayat" denen mucizenin, insan gücünün üstünde bir kaynağı bulunduğu ve bu konuda insanın hiçbir katkısı olmadığı açık bir gerçektir. Bu bakımdan insan ve kâinatın yaratılış kaynağı ile dünyanın idare ve düzeni (başka bir şeyle değil,) sadece Allah'ın kudretiyle tahakkuk bulmuştur. 
6) …Bu dünyanın şuurdan yoksun bir tabiat gücüyle vücuda gelmiş olamayacağını ve belirli bir düzen üzere idare edilemeyeceğini kabul ettiğimizde, bu dünya için bir yaratıcı ve yöneticinin varlığına inanmak zorunda kalmaktayız. Âlemdeki düzen o kadar dakik, ince ve önemlidir ki, biz önceden gezegenlerin, hatta uyduların bile hareketlerini kesin bir şekilde tahmin edebilmekteyiz.
Bu dikkat ve düzen, elektrikte ve kimyasal reaksiyonlarda daha çok gözlenmektedir. Bu yüzden, tabiî olay ve varlıkların büyük bir bölümünü matematiksel denklemlerle açıklayabiliriz.
İnsanın tecrübe ve araştırmalarında da görülen bu düzen, hakikat ve mana âleminde olan düzenden kaynaklanmaktadır. Karışıklık (anarşi) yerine düzen ve ter-tibin var oluşu, bu akım ve cereyanların bir akıl gücünün kontrolü altında olduğuna çok açık ve belirgin bir delildir. 
7) Kulağı incelediğimizde, onu icat edenin sesle ilgili kanun ve kuralları çok iyi bildiğini; bütün varlık âlemindeki düzeni incelediğimizde ise, onları belirli bir düzen çerçevesinde idare eden büyük bir kudretin varlığını idrak ediyoruz. 
8) Varlık dünyası genel ve ebedî bir akıl sayesinde yönetilip düzene giriyor. Bu "genel akıl", tabiatı, ondaki değişmez ve değiştirilemez kanun ve kaideler çerçevesinde yaratmış, sonuç ve eserlerini de bu minval (kaide) üzere tecelli ettirmektedir. 
9) Bilginlerce tasdik edilen ve onların hayretine sebep olan âlemdeki düzen ve tertip, yaratılış açısından Allah'ın varlığını gerektirdiği gibi, varlık âleminin bu düzen ve hidayetinin sürdürülmesi için de çok yüce bir hikmetin gerekliliğini ortaya koymaktadır. 
10) Bizi yaratanın keyfiyetini dikkate alacağımız ve O'nun varlığını inkâr edeceğimiz yerde, O'nu varlık âlemindeki düzen içerisinde görüp övgüyle anmamız gerekir. İnsan tabiattaki kanunları keşfedip kavrayabilir; fakat tabiî kanunları yaratamaz. Onları koyan ve yaratan Allah'tır. 
11) Bu âlemdeki düzen ve tertibin arkasında çok üs-tün bir hikmet bulunmaktadır. Bu hikmete sahip olan varlık, belirli bir anda güç ve maddeyi yaratmış ve bütün semavî cisimleri yığınlar hâlinde iç içe yaratarak hareket ve âleme genişleme gücü ve kabiliyeti vermiştir. 
12) Varlık âlemindeki düzen hakkında inceleme yapan biyologlar, hayvanların vücut yapısında çok üstün bir teknik ve kudretin kullanıldığını belirtiyorlar. İnsan vücudundaki alyuvarlar (şekil ve büyüklük açısından) yapmaları gereken vazifeleri ile tam bir uyum ve denklik içindedirler. Ayrıca vücudun diğer organları en iyi bir şekilde yaratılmıştır. Eğer bu ve diğer birçok meseleler, yaratıcı bir aklın çok güçlü bir hidayet ve kontrol edicinin dünyayı yönettiğini ispat etmiyorsa, o zaman bilimi çok yetersiz ve değersiz bir şey olarak nitelemek gerekir.
13) Bugün kimyagerler yeni veya keşfedilmiş kimyasal terkip ve özellikleri incelemek için alternatif cetvelinden yararlanmakta ve sürekli olarak da araştırmalarında başarılı olmaktadırlar. İşte bu, madde dünyasında oldukça dakik ve şaşırtıcı bir düzenin bulunduğuna büyük bir delildir. Benim anladığım kadarıyla tabiat âleminde her şey belli bir irade ve nizam üzere gerçekleşiyor. İradenin gereği ise, müdebbir bir aklın var oluşudur. İşte bu akla ben, "Allah" diyorum.
14) Bilginlerin birçoğu suyun ilginç özelliklerini incelemiş, onun sebebini bulmaya çalışmışlardır. Fakat ne olursa olsun şu hakikati kabul etmeliyiz ki, eğer bütün varlıkların nasıl vücuda geldiğini dahi öğrensek yine de, "Niçin?" sorusu, yani nedensellik konusu karşısında susmalıyız. Ne var ki sudan başka çok ilginç özelliklere sahip diğer birçok cisim de vardır. Fakat insanoğlu tecrübesiz ve sınırlı aklıyla onların keşfi idrakinden acizdir ve bu sırlar karşısında hayret ederek başını önüne eğmekten başka bir çareye sahip değildir.
Ben kendime bu ilginç şeylerin idraki için bir ve-sile ve "niçin" sorusu için tatmin edici bir cevap bul-muşum: Tabiattaki bu düzen, çok yüce bir hikmet ve irade üzere meydana gelmiştir. Bu ise ulu yaratıcının, yaratıklarına ettiği bir lütuftur. 
15) … Şaşırtıcı bir miktarda olan semavî cisimlerin sayısı, yıldızlar dünyasının hayret verici azameti, haddi ve hesabı olmayan canlı ve cansız cisimler, tabiattaki düzenli sayısız kanunlar, kısacası bu denli bir azamet ve düzene sahip olan varlık dünyası, bir yaratıcı ve düzenleyicinin gerektiğini göstermiyor mu bize? Bunca düzen ve tertip yüce bir hikmetin iradesinin bulunduğunu kanıtlamaya yetmez mi acaba? 
16) Ben, O'nun (Allah'ın) eserlerini bütün varlıklar üzerinde müşahede ettim. Bütün bu varlıklarda, hatta onların gözle görülmeyecek kadar küçüğünde bile ne denli bir incelik, hikmet kullanılmıştır! Evet, hepsinde vasfedilemeyecek bir akıl ve kemal görülmektedir.
17) Olgun bir aklın âlemde bu ilginç düzen ve uyu-mu gördükten sonra, dünyanın bir yaratılış kaynağı olmadığını söylemesine imkân yoktur. 
18) Varlıkların çeşitli ve ayrı ayrı şekillerde olmaları, rastlantı üzerine ve plânsız oluşmuş değildir. Onların ayrı ayrı şekillerde olmaları, birbirlerine benzememeleri; bir düzen, tertip ve hikmet gereğidir. Eğer protoplazma denen bir maddeden çeşitli hayvanlar üretiliyor ve onların benzerlik ve değişikliklerinin özel bir düzen, tertip ve irade üzere meydana geldiğini kabul ediyorlarsa, o zaman da perde arkasında âlemdeki bu kadar düzen ve tertibi hidayet eden ulu bir yaratıcı var demektir. 
19) Şeftali ağacı ve güllerin yeşerip büyümelerini incelediğimde, birtakım böceklerin, özellikle arı ve ben-zeri haşaratın, güllerin aşılanmasına sebep olduklarını anladım ve kendi kendime, bitkiler ve böcekler arasındaki böyle bir ilişkinin, uyumun ve onların tabiî hayatlarındaki diğer muhtelif örneklerin, tabiatın icadı ve i-dare edilişinin güçlü bir akıl ve irade tarafından yapıldığını göstermekte olduğunu anladım. 
20) …Şurası ilginçtir ki, fiziksel her mesele için bir örnek ve faraziye bulabiliriz. Böylece bu düzenin gerisinde Hakk'ın iradesinin olduğu apaçık anlaşılıyor. Bu düzenin kendiliğinden veya rastlantı sonucu vücuda geldiğini farz etmek, insanın akıl ve şuuruna aykırı bir harekettir aslında. Evet, düşünebilen bir insan, nihayet ister istemez bu âlemin düzenleyici bir yaratıcısı olduğunu kabul etmek zorundadır.
21) Varlık dünyasındaki vahdet, külliyet, bütün-lük, belli bir hedefi takip etmek, her şeyin birbirine bağlı olması, hayatın bekası ve varlıklar arasındaki dengenin herhangi bir etken ve neden olmaksızın vücuda geldiği nasıl düşünülebilir? Eserini kendi yarattığı varlıkları vasıtasıyla ortaya koyan şuurlu bir etken olmaksızın bu genel ilkeler ve hakikatlerin meydana gelip, makul bir şekilde tabiatta etkili olmaları, akıl ve mantığa sığacak şey mi?

Yüklə 332,52 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   9   10   11   12   13   14   15   16   ...   22




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin