b) Kudret Görüntüleri ve Âlemdeki Şaşılacak Şeylerin Beyanıyla Allah'ı İspatlayan Ayetler
Kur'ân'daki Allah'ı tanıma yolu basit ve kolay bir yoldur, tabiî ve fıtrî bir yoldur. Eğer insanın ruh ve fıtratı tabiî idrakiyle Allah'ı anlamaz ve kavramazsa, zor burhanlar ve karmaşık kanıtlama yolları ona Allah'ı tanıtamaz. Onu, istidlal çerçevesinde ve delil çıkmazında sıkıştırıp sessiz kalmaya mecbur edebilir. Kör kalbi, o-nu "Allah'a iman"dan kaynaklanan huzur ve sükûna kavuşturamaz.
Kur'ân çok basit ve akıcı bir şekilde, beşerin fıtrî eğilimlerinden yararlanarak yüce Allah'ı tanıma yollarını onun önüne seriyor. İnsanın tabiat âleminde gördüğü kudretin bunca azametli nişaneleri hakkında düşünüp araştırmasını istiyor. Böyle bir mütalaadan sonra insan, fıtrî eğilim gereği ve büyük bir içtenlikle, "Fiil her zaman güç ve kudretin mahsulüdür." der. Allah'ı idrak eder ve estetik görüntülerini tabiatta gördüğü zatın, azamet ve kudreti karşısında saygı ile eğilip ibadette bulunur.
Doğrusu bu genişlik ve azametteki gökyüzünü yıldızlarıyla, güneşiyle, ayı ile ve gezegenleriyle kim ayakta tutmuş? Güneş ve ayı kuşatan ve belirli bir eksen etrafında döndüren kimdir?
Bir bölümü tatlı, diğer bir bölümü ise tuzlu olan deniz suyunu görmüşsünüzdür herhâlde. Özel kanunlar sebebiyle tatlı su ile tuzlu su hiçbir zaman birbirine karışmıyor, birbirlerinin sınırını aşmıyorlar. Hangi güç bu özel kanunları ve sınırı meydana getirmiştir?
Bir kuş gökte havayı yararak ilerliyor, havadan yararlanıyor ve havada bir dalga, hareket meydana getiriyor. İşte bu dalga ve hareket, bu kuş hakkında yer çekimi kanunu etkisiz kılıyor ve onu düşmekten koruyor.
Aşırı süratiyle kıtaları birbirine bağlayan uçağı gördüğümüzde, hayret verici güç ve kabiliyetleriyle bu mahsulü insanlığa armağan eden bilimsel güçler aklımıza geliyor hemen. Acaba bunca estetik güzelliklere sahip varlıkları, havada uçan kuşları görmekle Allah'ın azamet ve kudretini idrak etmemek olacak şey mi gerçekten?
Aslında insan eğer bir dille Allah'ın varlığını inkâra kalkışsa bile, ister istemez asıl fıtratı gereği Allah'ın varlığını kalpten, candan itiraf edecektir. İşte insanları Allah'a yöneltmek için Kur'ân-ı Kerim'in takip ettiği metotlardan biri budur.
Şimdi buna Kur'ân'dan bazı örnekler verelim:
Öyle bir Allah'tır ki görmekte olduğun gökleri direksiz yüceltmiştir de, sonra arşa hâkim ve mutasarrıf olmuştur, güneşi ve ayı ram etmiştir; hepsi de muayyen bir zamana dek yürür gider. Rabbinize kavuşacağınızı iyice anlamanız için işleri tedbir ve tasarruf edip yapan O'dur, delilleri bildirip açıklayan O.
Görmedin mi ki Allah, geceyi kısaltır, bir kısmı gündüz olur. Gündüzü kısaltır, bir kısmı gece olur ve ram etmiştir güneşi ve ayı, hepsi de mukadder bir zamana kadar yollarında akıp durur ve şüphe yok ki Allah, ne yapıyorsanız hepsinden de haberdardır.
Görmezler mi üstlerinde uçan kuşları? Kanatlarını açmadan ve kapamadan onlar, onları gökte ancak Rahman tutmada. Şüphe yok ki O, her şeyi görür.
Ve O'nun (Allah'ın) delillerindendir ki gökle yer, O'nun emriyle ayakta durmada…
Ve öyle bir mabuttur ki iki denizi akıtmıştır; bu tatlı ve içilecek sudur ve şu tuzlu ve acı su; aralarında da bir sınır, birbirlerine karışmalarına imkân bırakmayan bir engel koymuştur.
Öyle bir mabuttur ki yeryüzünü enine, boyuna uzatıp döşemiş, orda yerleşmiş dağlarla, ırmaklar yaratmış, yine orda her çeşit meyveyi çifter çifter yaratmıştır, gündüzü geceyle bürür. Şüphe yok ki, bunlarda düşünen topluluğa deliller var.
Ve yeryüzünü birbirlerine komşu bölgeler, üzüm bağları, ekinler, bir kökten yetişmiş hurma ağaçlarıyla ayrı ayrı kökten yetişmiş hurmalıklar vardır ki hepsi de bir suyla sulanmada, fakat lezzet bakımından bir kısmını öbürlerinden üstün etmedeyiz. Şüphe yok ki akıl edenlere, bunlarda (da) deliller var.
Bir Rab ki otlağı çıkardı, derken onu kapkara, kupkuru bir hâle döndürdü.
c) Nedensellik İlkesi ve Dünyanın Yaratılışına Dayanarak, Allah'ın Varlığını İspatlayan Ayetler
…Allah her şeyi yaratandır…
Ve (Allah'ın) delillerindendir göklerin ve yeryüzünün yaratılışı…
Öyle bir Allah'tır ki, yeryüzünde ne varsa hepsini sizin için yarattı…
Öyle bir Allah'tır ki gökleri ve yeryüzünü (hikmetiyle) hak olarak yarattı…
Bir Rab ki yarattı, derken düzüp koştu; bir Rab ki ölçüp biçti, derken hidayet etti.
…O'ndan başka tapacak yok, her şeyi yaratan O'dur. Ancak O'na kulluk edin…
…Ve her şeyi yaratmıştır da mukadderatı takdir etmiştir.
O Allah yaratandır, var edip olgunlaştırandır, suret verendir…
d) İnsanın Yaratılışı Yoluyla Halkı Allah'a Sevk Eden Ayetler
Bu husustaki ayetler iki kısma ayrılır: Bunlardan bir kısmı insanın yaratılışının aslını dikkate alan ayetlerdir; diğer kısmı ise insanın yaratılışının niteliğine eğilen ve yaratılış dünyasının şaheseri bilinen bir hayret verici varlığın yaratılış keyfiyetine dikkati çekerek asıl yaratıcısını insana tanıtan ve Allah inancını onun ruh ve kalbinde canlandırmaya çalışan ayetlerdir.
Birinci gruptaki ayetler, direkt olarak insanın yaratılışını Allah'a nispet veriyorlar ve tabiîdir ki âlemin bir parçası olan insan, yaratılış açısından da bütün âlem gibi olacaktır. Bütün tabiat âlemi Allah tarafından yaratıldığı gibi, insan da Allah'ın bir yaratığı olmalıdır. Şim-di bu hususa vurgu yapan ayetlerden bazı örnekler verelim:
Öyle bir Allah'tır ki sizi yaratmıştır, sonra rızık vermiştir size, sonra öldürür, sonra diriltir sizi…
Ey insanlar sizi de, sizden öncekileri de yaratan Rabbinize ibadet edin, ta ki takva sahibi olasınız.
O'dur ki, sizi yeryüzünde yaratıp yaydı ve O'-n(un huzurun)a toplanacaksınız.
Allah önce yaratır da (öldürerek) yaratılışı yeniler, sonra da siz O'na döndürülürsünüz.
Öylesine (Rab) ki seni yarattı, azanı düzüp koştu da seni düzgün bir hâle getirdi, dilediği surette terkip etti.
Yoksa boşu boşuna mı yaratıldı onlar? Yoksa onlar mı yaratıcılar?
İkinci grup ayetler de daha çok insanın yaratılış keyfiyetine dikkate çekmiş ve bu yolla insanoğlunu Allah'a yöneltmek istemiştir.
Bu ayetler önce insanın tedricî bir şekilde yaratıldı-ğını dile getirip, daha sonra onun su ve balçıktan oluşmuş bir mayadan yaratıldığını açıklıyor, sonra da nüt-fenin gelişim merhalelerinden söz edip, bütün bunların toplamından şöyle bir sonuç alınıyor: Bu acayip varlık (insan), bütün güzellikleri ve şaşılacak yönleriyle birlikte Allah'ın irade ve kudretinden kaynaklanan bir yaratıktır ancak. Bu kısım ayetlerden de birkaç örnek vermekle yetiniyoruz:
Ve gerçekten biz insanı balçık mayasından yarattık. Sonra onu nütfe şeklinde sağlam bir karar yurduna yerleştirdik. Sonra o nütfeyi kan pıhtısı hâline getirdik, derken kan pıhtısını çiğnenmiş et şekline soktuk, daha sonra onu kemik hâline getirdik, derken kemiklere et giydirdik, sonra da onu başka bir yaratılışla meydana getirdik. Ne yücedir şanı, yaratıcıların en güzeli Allah'ın!
Sizi topraktan yarattık biz, sonra nütfeden, sonra donmuş bir parça kandan ve sonra yaradılışı tamamlanmış-tamamlanmamış bir et parçasından, size apaçık gösterelim kudretimizi diye. Ve sizi dilediğimiz muayyen bir zamana dek rahimlerde kararlaştırırız, sonra çocuk olarak çıkarırız sizi…
İnsan kendisini, hiç şüphesiz nütfeden yarattığımızı görmez mi?...
(Allah'ın kudret) nişanelerindendir ki, sizi topraktan yaratmıştır da, sonra insan hâline gelir, yeryüzünün her yanına dağılırsınız.
Dostları ilə paylaş: |