Allah’i arayan genç


RAHMET MELEKLERİ VE AZAB MELEKLERİ



Yüklə 0,69 Mb.
səhifə6/37
tarix26.04.2018
ölçüsü0,69 Mb.
#49047
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   37

RAHMET MELEKLERİ VE AZAB MELEKLERİ


Peygamber efendimizin anlattığı bir hikaye, öyle sanıyorum ki, benim an­latacağım bir hikayeden daha çok hoşunuza gider. Konumuza, Efendimizin o baldan tatlı dilinden çı­kan bir hikaye ile başlayalım:

Vaktiyle bir adam, doksan dokuz kişiyi öldürmüş. Bir zaman gelmiş, adam bu yaptıklarına pişman olmuş. Kötü yolu bırakıp iyi bir insan olmak istemiş. "Acaba benim için bir kurtuluş yolu var mı?" diye araştırmaya başlamış. Her gördüğüne:

— Dünyanın en büyük âlimi kimdir, biliyor musunuz? diye soruyormuş. Aklınca, dünyanın en büyük âlimi benim derdime bir çözüm yolu bulur; beni bu kötü yoldan kurtarır diye düşünüyormuş.

Bazıları bu adama bir rahibi tavsiye etmişler:

— Dünyanın en büyük alimi falan rahiptir; o senin derdine bir çare bulur, demişler.

Günahkar adam, kalkmış rahibin yanına gitmiş.

Doğru yolu arayan günahkar adam:

— Rahip efendi, ben doksan dokuz adam öldürdüm. Şimdi yaptıklarıma pişmanım. Allah’tan beni bağışlamasını diliyorum. Acaba Allah beni bağışlar, tevbemi kabul eder mi? diye sormuş.

Rahip adamın durumuna bakmış; kurtulma şansı görememiş. Üzüntüyle başını sallamış:

— Sen çok büyük günahlar işlemişsin. Allah seni bağışlamaz; tevbeni de kabul etmez. Boşuna yorulma! demiş.

Günahkar adam birden öfkelenmiş. Kurtuluş ümidi kalmadığını görmek, onu çileden çıkarmış:

— Bana çıkar bir yol gösteremiyorsun ha! Yaptıklarıma pişman olduğum halde Allah beni bağışlamaz, öyle mi? Al öyleyse, seni de öldüreyim de doksan dokuz, yüze tamamlansın demiş; rahibi de öldürmüş.

Yüz kişinin katili, mutlaka bir kurtuluş yolu olması gerektiğine inanıyormuş. Yine yollara düşmüş ve yeryüzünün en büyük âlimini aramaya başlamış.

Bu defa ona bir başka alimi tavsiye etmişler:

— O senin derdine mutlaka bir çare bulur, demişler.

Adam, büyük bir ümitle alimin bulunduğu yere gitmiş:

— Ben şimdiye kadar yüz kişi öldürdüm. Allah’ın beni bağışlamasını arzu ediyorum. Acaba Mevlam yüzüme bakar da beni affeder mi? diye sormuş.

Bu âlim, gerçekten büyük bir insanmış:

— Elbette Allah seni bağışlar. Yeter ki, sen yaptıklarına pişman ol! “Bir daha katiyen böyle şey yapmayacağım, Rabbim!”diye Allah’a söz ver! demiş ve sözlerine şöyle devam etmiş:

İyi insan olmanın bir başka şartı da iyi insanların arasında yaşamaktır. Senin yaşadığın çevre, çok kötü bir yerdir. Sakın bir daha oraya dönme. Şimdi kalk, falan köye git! Orada Allah’a ibadet eden çok iyi kimseler var. Sen de onlarla birlikte Allah’a ibadet et!

Bu sözler günahkâr adam üzerinde çok iyi etki yapmış. Âlimin tavsiye ettiği köye gitmek üzere yola çıkmış. Yarı yola varınca eceli yetmiş ve ölmüş. Ölen her insanın ruhunu melekler alıp götürür. İyi insanların ruhunu Rahmet Melekleri, kötü insanların ruhunu da Azab Melekleri alıp götürür.

Bu adam ölür ölmez, onun ruhunu götürmek üzere hem Rahmet Melekleri, hem de Azab Melekleri gelmiş. Rahmet Melekleri:

— Bu adam bütün varlığıyla candan tevbe etti. Yaptıklarına pişman oldu. Bu yüzden onun ruhu size değil bize aittir, diyorlarmış.

Azab Melekleri ise:

— Bu adam hayatında hiçbir iyilik yapmadı. Üstelik yüz tane cana kıydı. Cana kıyanlar en kötü insanlardır. Bırakın onu biz götüreceğiz, diyorlar­mış.

Görevlerinde kusur etmemek için çekişen meleklerin arasını bulmak üzere Allah Teâlâ bir başka meleğini görevlendirmiş. Bu melek insan kıyafetine girmiş ve onlara doğru ilerlemeye başlamış.

Rahmet Melekleri ile Azab Melekleri:

— Bakın, demişler. Şu geleni aramızda hakem yapalım. O ne karar verirse, ona göre davranalım! Hakem olan melek, her iki tarafı da dinledikten sonra:

— Bu adamın geldiği mesafe ile gideceği mesafeyi ölçün. Geldiği yere daha yakınsa, onu Azab Melekleri alsın. Eğer gideceği yere daha yakınsa, onu Rahmet Melekleri alıp götürsün.

Günahları çok olduğu halde, yaptıklarına pişman olan ve gönülden bağışlanma dileyen bu adamı Allah Teâlâ da affetmek istiyormuş. Onu gideceği yere yaklaştırıvermiş.

Melekler her iki mesafeyi de ölçmüşler, adamın gideceği yere daha yakın olduğunu görmüşler. Rahmet Melekleri buna çok sevinmişler. Adamın ruhunu alıp götürmüşler.

Sevgili çocuklar!

Rahmet meleklerinin, iyi insanları ne kadar çok sevdiğini, onların yanından ayrılmadığını ve zor durumda kalan iyi kimselere nasıl yardım ettiklerini böylece öğrendek. Peygamber efendimiz, burada, onların bir başka görevini daha bize öğretiyor.

Rahmet melekleri ne kadar iyi değil mi? Sadece hayatta değil, öldükten sonra bile onlar bize sahip çıkıyor ve yalnız bırakmıyor.

Şu halde iyi insanlar için ölüm, korkulacak birşey değildir, önemli olan bizim hiç bilmediğimiz ahiret hayatını çok iyi bilen Rahmet Melekleri'nin sevgisini kazanmak ve onlarla birlikte uçup gidebilmektir.

ALLAH DA SENİ SEVİYOR


Melek, dilediği şekle gi­rer, Bunu Peygamberimizin bir hadisinin ışığında görelim:

Vaktiyle adamın biri, başka bir köydeki arkadaşını ziyaret etmeye gidiyordu.

Allah Teâlâ, bu .adamın iyi niyetini bildiği için onu sevindirmek ve yaptığı işin güzel olduğunu ona anlatmak istedi. Bir meleğini görevlendirdi.

Melek insan kıyafetine girdi. Arkadaşını ziyarete giden adamın karşısına çıktı ve:

—Selamünaleyküm dedi.

—Aleyküm selam, diye cevap verdi adam.

—Yolculuk ne tarafa?

Şu köyde bir kardeşim var; onu ziyarete gidiyorum.

— Öz kardeşin mi?

— Hayır. Allah için sevdiğim iyi bir insan.

— Herhalde o adam sana bir iyilik yaptı. Sen de onu bu yüzden seviyor ve ona teşekkür etmeye gidiyorsun! Yolcu, hayır anlamında başını salladı:

— Yok canım. Ben onu bir menfaat için değil Allah için seviyorum.

Melek, o zaman yolcuya şunları söyledi:

— Ben, Allah elçisiyim. Benim görevim sana şunu bildirmektir: Sen o arkadaşını Allah'ın sevgi ve rızasını kazanmak için nasıl seviyorsan, Allah Teâlâ da seni aynı şekilde sevmektedir. Seni tebrik ederim.


KUR’AN ALLAH SÖZÜDÜR


Peygamberliğin ilk yıllarıydı.

Efendimiz, yanına gelenlere Kur'an okuyor; Allah’ın buyruklarını öğretiyordu.

O devirde Arap halkı, üstün bir edebî zevke sahipti. Ünlü şairlerin güzel şiirlerini, kadın erkek hemen herkes ezbere bilirdi. Kur'an-ı Kerim; şiir değildi, ama en güzel şiirden daha tatlı, daha anlamlıydı. Onu bir kere dinleyenler, bir daha dinlemek isterdi.

Peygamberimize inanmayan bazı Araplar, Kur’an’ı dinlemeye yanaşmıyorlardı. Kur’an'ı dinlersek, büyüsüne kapılır, müslüman oluruz diye korkuyor­lardı. Bu yüzden Kur'an dinlemeyi halka da yasaklıyorlardı.

Ama Kur'an dinlemenin zevki de doğrusu bir başkaydı.

Peygamberimizin yanına gelip Kur'an dinlemeyi gururlarına yediremeyen bazıları, gece karanlık basınca evlerinden çıkıyor, kimseye görünmemeye çalışarak Kur’an dinlemeye geliyorlardı. Bu sırada birbiriyle karşılaşıyor, başlarını yere indirip oradan sessizce uzaklaşıyorlardı.

Velid, soylu Kureyş kabilesindendi. Yaşlı ve hatırı sayılır bir kimseydi. Bu yüzden geceleri kalkıp gizlice Kur'an dinlemeye gelemezdi. Bir gün Peygamberimizin huzuruna çıktı:

- Bana biraz Kur’an oku da dinleyeyim dedi.

Peygamberimiz okumaya başladı.

Velid, can kulağıyla dinliyordu.

Aman ya Rabbî! Bu sözler ne kadar güzel, ne kadar tesirliydi.

Velid çok heyecanlanmıştı. Efendimiz susunca, düşüncesini şöyle açıkladı:

—“Yemin ederim ki, Kur'an'da nefis bir tad, eşsiz bir güzellik var. Bunlar çok derin ve çok faydalı sözler. Hayır, hayır, böylesini insanoğlu söyleye­mez”.

Sonra yanındakilere dönüp dedi ki:

"İçinizde şiiri benden iyi bilen yoktur. Muhammed'in okuduğu sözler, hiçbir söze benzemiyor. O söz, her sözden daha üstün. Hiç kimse ondan daha güzelini söyleyemez”.

Velid böyle dedi. Daha niceleri Kur'an’a hayran kaldı. Arap edebiyatçıları onun önünde baş eğdi.

Bundan tabiî ne olabilirdi. İnsanı yaratan, ona akıl ve üstün zevkler veren Allah, insan ruhunu en çok doyuracak ve duygulandıracak şeyi, elbette herkesten iyi bilecekti...


Yüklə 0,69 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   37




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin