DEDE'NİN ÖĞÜTLERİ
Asım, arkadaşları ile futbol oynuyordu. Yenildiğini görünce huzursuzluk çıkardı. İleri geri konuşmaya, gürültü ve yaygara yapmaya başladı. Derken iş küfre kadar gitti. Artık oyunun tadı tuzu kalmamıştı. Her iki taraf nezâket kurallarının dışına çıkmışlar, birbirlerine kötü sözler söylemeye başlamışlardı. Nerede ise dövüşmeye başlayacaklardı. Seyircilerden yaşlı ve sakallı bir adam, onlara yaklaştı ve söze şöyle başladı.
— Evlatlar, ne yapıyorsunuz? Böyle şey mi olur? Kardeş kardeşe bu ettiğiniz nedir? Allah size dil, göz, kulak verdi ise birbirinizin ayıplarını araştırın, birbirinize küfredin diye mi verdi? Vücudumuzu, elbisemizi en küçük bir kirden nasıl sakınırsak, kalbimiz ve dilimizin temiz kalmasına da öyle çalışacağız. Vücuda göre kir ne ise, dile göre de kaba ve kötü sözler öyledir ve belki daha çirkindir. Kötü huylar kalbi, kaba ve çirkin sözler de dili kirletir, oğul! Vücudumuza ve elbisemize bulaşan pislik, su ile temizlenir. Fakat, ağızdan çıkan kötü bir söz, öyle lekeler bırakır ki onları, çok kere hiçbir şey temizlemez.
DOĞRULUK İYİLİĞE GÖTÜRÜR
Çok eski devirlerde bir adam vardı. Bu adam, kötü arkadaşların etkisi ile yolunu şaşırmıştı. Kumar oynar, hırsızlık yapar, her türlü kötülüğü işlerdi. Kazancını fena yollarda harcar, evine, çocuklarına hiç bakmazdı.
Yaşlı babası, oğlunun bu durumuna çok üzülüyordu. Torunlarının bakımsız hali, ihtiyar adamın kalbini parçalıyordu. Sonunda dayanamadı, oğlunu bu kötü yoldan kurtarmak için onunla konuşmaya karar verdi.
Bir gün, oğlunu karşısına alan yaşlı adam:
— Oğlum! Seninle bazı şeyler konuşmak istiyorum, dedi. Oğlu:
— Ne konuşacaksın? deyince:
— Senin durumun beni çok üzüyor. Çok kötü arkadaşların var. Hep kötü şeyler yapıyorsun. Senin böyle olduğunu herkes biliyor. Ne olur! Bu yoldan vazgeç. İyi bir insan ol. Evine, çocuklarına bak. Onlara iyi örnek ol. Kötülüğün sonu yoktur. Kötülük yapanlar, sonunda başkalarının kötülüklerine uğrarlar, dedi.
Bu sözleri duyan adam, babasına hak verdi. Bir süre düşündükten sonra:
— Peki, ne yapmamı istiyorsun? Doğru yola nasıl dönebilirim? diye sordu. Babası:
— Senden sadece bir şey istiyorum. Doğruluktan ayrılma ve yalan söylemeyeceğine söz ver yeter, dedi. Oğlu:
— Bundan kolayı ne var! Ben çok şey isteyeceğini zannettim. Söz veriyorum. Asla yalan söylemeyeceğim. Ağzımdan yalnız doğru söz çıkacak, dedi.
Gerçekten de adam doğru konuşmaya, yalan söylememeye başladı. Fakat birden her şey değişti. Hırsızlık yapamaz, kumar oynayamaz oldu. Doğru sözlülüğü onu kötülüklerden uzaklaştırdı. Sonunda iyi bir insan oldu. Yaptıklarından pişmanlık duydu ve tövbe etti. Böyle akıllı bir babası olduğu için de Allah'a şükretti. Peygamberimizin: "İnsan, doğru söyleye söyleye Allah katında doğrulardan yazılır." (Buhari,) sözünün anlamını daha iyi anladı.
ÇOCUKLA HAYDUTLAR
Müslümanlık, "doğruluktan ayrılmayın" diyor.
Eski zamanlarda bir çocuk varmış. O zaman İslam dünyasının bilgi merkezi olan Bağdat'a gitmeyi ve orada okumayı pek istermiş. Çocuğun yalnız bir annesi varmış. Düşünmüş, bunun için önceden iki şey lazım: Annesinin gönlünü ve iznini almak, para bulmak. Çocuk bunu annesine söylemiş, annesi bu işe razı olmuş. Oğlunun hırkasının içine, düşmesin ve çalınmasın diye kırk altın dikivermiş. Ayrıca ona, hiç yalan söylememesini tavsiye etmiş.
Bundan sonra anne oğul helalleşmişler, çocuk bir kervana katılarak yola çıkmış. Hemedan'a yaklaşınca kervanı bir haydut çetesi çevirmiş. Haydutlardan biri çocuğa: "Paran var mı?" diye sormuş. Çocuk yalan söylemeyeceğine dair annesine söz verdiğini hatırlamış ve: "Hırkamda kırk altın dikili" demiş.
Haydut, "bu çocuk şaka yapıyor olmalı" diye gülmüş, bir şey yapmadan bırakmış. Sonra başka bir haydut: "Paran var mı?" diye çocuğa sormuş. Çocuk yine aynı cevabı vermiş, o da bırakmış. Bundan sonra haydutların başı yaklaşmış ve: "Çocuk! Paran var mı?" demiş. Çocuk: "Sizden önce soran iki adama da söyledim. Hırkamın içinde kırk altın dikili..." demiş. Haydutların başı, çocuğun hırkasını kestirip baktırmış. Hakikaten kırk altın varmış. Haydutların hepsi şaşakalmışlar. Haydutların başı sormuş: "Paranı pek güzel saklamışsın, iyi. Fakat niye yerini söylüyorsun?.."
Çocuk şöyle cevap vermiş: "Hiç yalan söylemeyeceğim diye anneme söz verdim."
Haydutların başı, çocuğun doğruluğuna, cesaretine, annesine karşı beslediği saygıya hayret etmiş, hemen o anda haydutluktan, o güne kadar ettiği kötülüklerin hepsinden pişman olup tövbe etmiş. Yanındakiler de tövbe ederek ona dönmüş ve:
—Kötü yollarda bize baş oldun, şimdi de iyi yollarda baş ol!.. demişler. Aldıkları paraları sahiplerine vermişler.
Kıssadan hisse:
İşte, yavrularım! Sözünde ve işinde doğru olmak, doğrudan ayrılmamak, anneye babaya karşı itaatli olmak, onların gönüllerini kıracak en ufak bir şeyde bulunmamak insana her vakit iyilik getirir. Kurtuluş ve saadet, doğrulukta, anneye ve babaya itaattadır.
SÜTÇÜNÜN KIZI
Hz. Ömer halife iken bir gece, Medine sokaklarını kontrol için geziyordu. Bir ara evin birinden bir ses işitti. Bir kadın kızına:
— Kızım, biraz su getir de süte katalım! diyordu. Kız hayretler içinde annesine:
— Aman anneciğim! Halife, süte su katmayınız, diye ilan etmedi mi? dedi.
Annesi kızına:
— Kızım! Gecenin bu saatinde Halife, bizim süte su kattığımızı nereden görecek?.. diyerek, su getirmesinde ısrar ediyordu. Kız da annesini kırmadan, yaptığı işin doğru olmadığını anlatmaya çalışıyordu.
— Anneciğim! Sana ne oldu, nasıl düşünüyorsun böyle? Senin süte su kattığını Halife görmüyorsa, Allah da mı görmüyor? Günahtır, yapmayalım bunu!
Hz. Ömer bütün bu olanları dinledi, oradan sessizce ayrılıp gitti. Sabah olur olmaz, derhal kıza dünür gönderip, onu oğluna nişanladı. Bu evlilikten doğan kızlardan birini de Emevi halifelerinden Mervan oğlu Abdül Aziz'e aldı. Bu evlilikten Abdül Aziz'in bir oğlu oldu. Bu, İslam Tarihinde "ikinci Ömer" diye bilinen ve Hz. Ömer gibi adaleti ile tanınan Ömer b. Abdül Aziz'dir.
Ömer b. Abdül Aziz, halife olan amcasının kızı ile evlenmişti. Kendisi halife olunca, bir gün hanımını yanına çağırarak ona:
— Hanım! Bilirsin ki, insanlık ne altın ne de mücevherdir. İnsan, Allah'ın yasak ettiği şeylerden uzak durduğu ölçüde insandır. Şimdi, ben senin altınlarını hazineye almak istiyorum. Zaten baban, bu altınların bedelini hazineden alarak yapmıştı, dedi. Hanım, kocasının isteğini derhal yerine getirdi.
Aradan zaman geçiyor, Ömer ölüyor. Karısının erkek kardeşi halife oluyor. O da, bir gün ablasını çağırarak:
— Abla! Altınların hazinede duruyor. İstersen onları geri vereyim, diyor. Bunun üzerine ablası derin bir «Ah!» çektikten sonra göz yaşlarını akıtarak:
— İstemem kardeşim! Ben neden kocamın dirisine itaat edeyim de, ölüsüne etmeyeyim?... diye karşılık veriyor.
Dostları ilə paylaş: |