EBU TALHA VE EŞİNİN MİSAFİRPERVERLİĞİ
Bir adam Rasulullah'a sallalahu aleyhi ve sellem gelerek:
— Ben açlıktan bitkinim! dedi. Hazreti Peygamber sallalahu aleyhi ve sellem derhal hanımlarından birine adam gönderip yiyecek istedi. Ama hanımı:
— Seni hak ile gönderen Allah'a yemin olsun yanımızda sudan başka bir şey yok, diye cevap verdi. Rasulullah sallalahu aleyhi ve sellem bunun üzerine diğer bir hanımına gönderdi. O da aynı şeyi söyledi. Hazreti Peygamber sallalahu aleyhi ve sellem sonunda:
“Bu açı kim doyurursa karşılığında cennet vardır buyurdu.” Bunu duyan bir adam:
— Ey Allah'ın Rasulü Ben misafir edeceğim, buyurdu ve onu evine götürdü. Evde hanımına:
— Yanında yiyecek bir şey var mı? diye sordu. Hanım:
— Hayır, sadece çocukların yiyeceği var, dedi. Bunun üzerine hanımına:
— Sen onları bir şeylerle avut, sonra da uyut. Misafirimiz girince, ona sanki yiyormuşuz gibi görünelim. Yemek için elini tabağa uzatınca lambayı düzeltmek üzere kalk ve onu söndür diye tenbihatta bulundu. Kadın söylenenleri yaptı. Beraberce oturdular. Misafir yedi. Karı-koca geceyi aç geçirdiler.
Sabah olunca Hazreti Peygamber’e sallalahu aleyhi ve sellem geldiler. Rasulullah, Ebu Talha'ya:
— Dün gece misafirinize olan davranışınız sebebiyle Allah Teâlâ Hazretlerinin hoşuna gitti ve şu ayet-i kerime nazil oldu: "...Ve kendileri ihtiyaç içinde olsalar bile, onları kendi nefislerine tercih ederler" (Haşr sûresi, 71. ayet)
ÖĞÜTLER:
— Allah'a ve ahiret gününe inanan misafirine ikram etsin.
— Misafire ikram etmeyende hayır yoktur.
— Misafirin girmediği bir eve melekler de girmez.
Sizin en hayırlınız, Allah yolunda yedireninizdir.
— Din kardeşine doyasıya yediren ve kana kana içiren bir kimse, cehennemden uzaklaştırılır.
— Kim mü'min kardeşine ikramda bulunursa, sanki o Allah'a ikram etmiştir.
— İnsana, dininde ve hayırda yardımcı olan saliha eş, dünyanın en güzel nimetidir.
HAKİKİ PEHLİVAN KİM?
İbn Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Rasulullah sallalahu aleyhi ve sellem birgün:
— Siz aranızda kime pehlivan dersiniz? diye sordu. Ashab radıyallahu anhüm:
— Erkeklerin yenmeye muvaffak olamadığı kimseye dediler. Rasulullah sallalahu aleyhi ve sellem:
— Hayır, dedi, gerçek pehlivan öfkelendiği zaman nefsine hakim olabilen ve doğrudan sapmayan kimsedir."
Hazreti Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: " Rasulullah sallalahu aleyhi ve sellem buyurdular ki:
- Kuvvetli kimse, güreşte hasmını yenen pehlivan değildir. Hakiki kuwetli, öfkelendigi zaman nefsini yenen kimsedir."
ÖĞÜTLER:
- Öfkesini yenen kuvvetlidir.
- Ateş ateşle değil, su ile söndürülür. Öfkeli insanın üzerine öfkeyle gidilmez.
- Öfkeyle kalkan zararla oturur. Öfke gelir göz kararır, öfke gider yüz kızarır. Yani yaptığından utanır. Öfke tatlı ama meyvesi acıdır, nasihat acı ama meyvesi tatlıdır.
- Keskin sirke küpüne zarar verir.
- Gözü kararan en sevdiğini karalar.
- Rüzgar eken fırtına biçer.
- Öfke gelince akıl gider.
- Öfke, her fenalığın başıdır.
- Öfkesine egemen olan, düşmanını yenen gibidir.
- Tartışmada öfkeye kapılan gücünü yitirir, düşmana silâhsız teslim olur.
- Allah indinde kişinin yuttuğu en sevaplı yudum, Allah'ın rızasını düşünerek kendini tutup yuttuğu öfke yudumudur.
- Öfkelenince oturmalı, yatmalı, eûzü besmele çekmeli, abdest alıp namaz kılmalıdır.
PLASTİK TABAK
İhtiyar marangoz iyice yaşlanmıştı. Gözlerinde fer, parmaklarında derman kalmamıştı. Elleri titrediği için kaşığı tutamıyor, yemeği sofrası örtüsüne döküyordu.
Oğlu ile gelini dikkatli davranmıyor diye ona kızıyorlardı. Hele yemeğin çenesinden aşağı sızması onları çok rahatsız ediyordu. Sonunda ihtiyarın sofrasını ayırdılar. Kendileri masada yerken ona yer sofrası hazırladılar.
Küçük torunu Hasan, dedesinin durumuna çok üzülüyor; yemek yerken onun kolundan tutarak dökmeden yemesine yardım ediyordu.
Bir gün yaşlı adam, ıslak gözleriyle masadakileri seyrederken elindeki yemek tabağını düşürüp kırdı. Buna daha çok öfkelendiler. Kalbini kıracak sözler söylediler. Yemeğini plastik tabakla vermeye başladılar.
Bir gün ihtiyar marangozun oğlu, karısına meyvaları plastik tabağa koymamasını söylerken:
— Kaldır at bunları, dedi.
Hasan plastik tabaklardan ikisini ayırarak:
— Bunları atma anne; ileride lazım olacak, dedi.
Babası merakla sordu:
— Ne yapacaksın onları?
Hasan şunları söyledi:
— Yaşlandığınız zaman size bu kaplarla yemek vereceğim.
Hasan'ın babasıyla annesi ihtiyar adama yaptıklarına çok utandılar. Onu tekrar sofraya aldılar.
Marangozun oğlu ile gelini, insanı cennete götürecek en iyi şeyin ana, babaya iyilik etmek olduğunu bilselerdi, her halde böyle davranmazlardı.
Peygamber efendimiz ne güzel buyurmuş:
"Allah'ın rızâsı, anne-babayı memnun etmekle kazanılır. Allah'ın gazabı, anne-babayı öfkelendirmekle çekilir."
OĞLAK
Necip oğlakları çok severdi. Babasının hediye ettiği oğlağı, yaz boyu besleyerek büyüttü. Bu güzelim oğlağın peşinden koşarak gelmesi, avuçlarına küçük tozlar atması doğrusu çok hoştu.
Babası Necip'e:
— Sakın kapıyı açık bırakma! Oğlak içeri girer, eşyalara zarar verir, diye sık sık tembih ederdi.
Bir gün Necip topunu almak için koşarak eve girdi. Babasının sözünü hatırladı ama, hemen geri çıkacağım diye kapıyı kapamadı. Onu koşarken gören oğlağın peşinden içeri daldığını farketmedi.
Oğlak, güzel mavi gözleriyle Necip'in nereye gittiğini araştırırken, salondaki büyük aynaya doğru yaklaştı. Karşısında kendisi gibi bir oğlak görünce, ona doğru ilerledi. Bu küstah hayvanın korkmadan üzerine doğru gelmesine içerledi. Ona haddini bildirmek istedi. Birden ileri atılarak var gücüyle tosladı.
"Şangırrrr!" diye bir ses duyuldu. Kocaman ayna tuzla buz olmuştu.
Necip Peygamber efendimizin iki genç sahabisi Abdullah ibni Ömer ile Abdullah İbni Amr'a ayrı ayrı zamanlarda: "babanın sözünü dinle!” buyurduğunu bilseydi, babasının sözünden çıkmazdı.
Dostları ilə paylaş: |