5. Aşırı Yorum
Mantık yanlışlarını bilmek kişiye muhatabın fikirlerini sağlam bir şekilde değerlendirme gücü verir, yanlışa düşülmesi muhtemel yerlere karşı uyarıcı olur, mantık oyunlarına gelmemeyi, sözlerin hesabının yapılmasını sağlar. Dil oyunlarının önüne geçme ve dilin doğru kullanımı mantık bilmekle mümkündür. 328 Esasen dil oyunları mantık oyunlarından farklı değildir. Zira her tümcenin zihinsel bir karşılığı vardır ve dile yansıyan saptırmaların tespit edilebilmesi mantıksal sapmalardan ayrı ve bağımsız değildir. Buna göre söz oyunu esasen mantık oyunudur ve bunun doğruluk ya da yanlışlığı yine mantığın ve insan aklının genel geçer ilkeleriyle test edilmek suretiyle aydınlatılabilir.
Genel olarak tanınan, tanınan olduğu için bilinen değildir. Bilgilenmede bir şeyi tanıdık olarak varsaymak ve bu yüzden onu kabul etmek kendini ve başkalarını aldatmanın en genel yoludur, bu tür bilme ya da bilginin tüm ileri-geri konuşmaları ile gerçeği bulma imkânı yoktur. 329
Metnin ne dediğinin ötesinde bir takım demek istediği yorumların iyi bir yorum olup olmadığını söylemek zordur. Ancak bazı sınırlamalar getirmek ve bu sınırların ötesine geçildiğinde yorumun kötü ve zorlama olduğunu söylemek mümkündür. Yorumun sınırlandırılması neredeyse imkânsız olup metnin, tüm anlamların etrafında toplandığı temel bir anlamı olmakla birlikte sadece bir anlamı işaretlemediği ve orada donmadığını söylemek daha gerçekçi bir izahtır. Öyleyse metnin kesin bir anlamının olmadığını söylemek doğru olmadığı gibi birçok manaya ihtimali olmakla birlikte her anlamı içerdiğini söylemek de yanlıştır. 330 "Aşırı yorumu" aşırı yeme gibi değerlendirmek mümkündür. Yerinde yeme ya da yerinde yorumlama vardır, ancak bazı insanlar durmaları gereken noktada durmazlar, aşırı sonuçlara varıncaya kadar yorumlamayı sürdürürler. 331
Pragmatist açıdan bakıldığında metnin bütünlüğü, metnin okuyucu tarafından tasvir edilmesinden önce öyle olması demek değildir, metni tutarlı ve bütünlük içinde gören okuyucudur/muhataptır. 332 Bu anlayışa göre metni anlama ve yorumlama çabaları sadece ondan yararlanma sürecini tasvir etme anlamına gelmektedir. Burada metni yorumlamaktan ziyade faydalanma vardır. 333 Fakat sözü, sahibinden bağımsız olarak muhatabın anlam dünyasında şekillendirmeye terk etme keyfiliği de beraberinde getirecektir. Muhatabın birikiminin metni anlamada kaçınılmaz olarak devreye gireceği gerçeği, metnin kendi içsel anlam bütünlüğünü ve sözün delâletini anlam yitimine uğratmamalıdır. Pragmatist bakışta metinden ziyade metne yorum giydiren öteki öne çıkmaktadır, metin/söz sahibinin söylediği ya da söylemek istediğinden çok muhatabın kendisi baskın olmaktadır. Günlük hayatta genellikle yapıla gelen sözü kendine göre anlama yaklaşımını herkesin kendini merkeze alması anlayışıyla paralel değerlendirmek ve bir dereceye kadar kabul etmek mümkündür, ama sözün varacağı yerin esasen ne olduğunu muhatap değil, sözün delâleti belirlemelidir. Bütün bunlarla birlikte beşerî metinlerde vakıa ve olması gereken arasındaki koridor arasında bir dereceye kadar pratiğe uygun olarak anlamlı bulunabilecek bu yaklaşımı Kur'ân hakkında kullanmak son derece yanlış ve tehlikelidir. Kur'ân'ı anlarken kişilerin bilgi birikimi ne ise o oranda anlamanın zenginleşeceği gerçeği ile Kur'ân'ın muhataplarının kendi dünya ve çıkarlarını, konjonktürlerini merkeze alarak onu sadece yararlanılan bir meta haline getirme yanlışlığını karıştırmamak gerekmektedir. Hayatın anlam merkezine kişi ya da insan değil ilahî olan oturmalıdır. Zira hayatın tümüne ilişkin değerlerin belirleyicisi İslâm'da sadece Allah Teâlâ'dır. Karşılığını genellikle mezheplerde ve taklitçi kişilerde bulan pragmatist yaklaşım gibi nassları anlamada bilgiyi kötüye kullanma, cehalet, taassup, aşırı şüphecilik de yanlış yorumlara ve saptırıcı amellere yol açmaktadır. 334 Nassların yorumunda bu gerçeği göz ardı etmemek ve keyfilikten kaçınmak gerekmektedir.
Bâkıllânî ve Kâdî Abdülcebbâr akıl yürütürken ilme götürmeyen ve delil olmayan bir şüphe üzerinde muhakeme yapmanın, muhakemenin gereklerini tamamlamadan akıl yürütmenin, istidlalde gerekli tertibi gözetmemenin, öne alacağını sona bırakmak ya da tersini yapmanın, delile ait bazı niteliklerden haberi olmayarak istidlalde bulunmanın ve delili bozacak nitelikler eklemenin yanlışlığından söz etmektedirler. Her ikisi de istidlalde bulunurken nassları anlamanın önünde duran bazı hatalara dikkat çekmişlerdir.
1- Her şeyden önce delil varken delil olmayan bir şeye sarılmak yanlıştır, bu ise ya cehaletten veya taklitten kaynaklanmaktadır, her iki durum da tehlikelidir.
2- Delâlet konusunda isabet olmasına rağmen delâlet yönünü bilmemek ve bu yönden uzaklaşmak hatadır, çünkü delâlette önemli olan delâlete konu olan yön ne ise o yönü bilip kullanmaktır.
3- Delil doğrudur, delâlet yönü de tamamdır ama delâlet yönünün bir takım şartları varken onu mutlak olarak değerlendirmek ve ilgili şartları göz ardı etmek düşülen yanlışlardandır. Zira bu durum delâletin medlulüne eklemeler yapma, kabul etmemesi gereken hususları kabul etme anlamına gelmektedir. Ancak bu ilke farklı bakış açılarından farklı şekillerde yorumlanabilmektedir.
4- Bir önceki kaidenin aksine olarak delâletin mutlak olmasına rağmen onun bir takım şartlarla bağlı olduğunun zannedilmesi delâlet konusunda düşülen yanlışlardandır.
5- Delâletin birden fazla şartları var iken onun tek bir şartının olduğunu sanmak ya da tek bir şartı varken birçok şartının bulunduğunu sanmak da yanlış anlama ve çıkarsamayı getiren hususlardandır. 335
Delil getirecek ve yorum yapacak kişinin aklının tam, iyiyi kötüyü ayırt edecek kabiliyette olması ve delilin elde edilişini, delil oluşunu, medlulü ile ilgisini (delâlet yönü) bilmesi gerekmektedir. Yapılabilecek yanlışlar ilme götürmeyen ve şüphe izhar eden bir şey üzerinde nazar etmekten kaynaklandığı gibi delile bakış ve ele alıştaki hatalardan da kaynaklanmaktadır. 336 Gazzâlî'nin de dediği gibi delilleri farklı konuma oturtma ve farklı merkeze almalar, ya bazı kimselerin burhan bütününü anlamaktaki eksikliklerinden kaynaklanmaktadır veya nazar konusundaki mizaç ve tabiatlarının farklılığından kaynaklanmaktadır. 337 Kur'ân'ı anlamaya ya da onunla delil getirmeye çalışırken bazı ifadeleri seçerek metinden soyutlamak ve parçacı yaklaşmak, ayetleri kuşatan tarihsel ve toplumsal şartları göz önünde bulundurmamak; sebeb-i nüzulü dikkate almamak; daima zahirî anlamı öne çıkararak mecaz, kinaye, teşbih, teşvik ve tahzir gibi üslûp özelliklerini dikkate almamak; metnin bağlamını göz önünde bulundurmamak sonuçta yanlış anlama ve yorumları ya da aşırı yorumu beraberinde getirmektedir. 338 Mana bütünlüğünü sağlamada nassın bağlamının değerlendirilmemesi, ayet içindeki ilişki, ayetler arası ilişki ve farklı sureler ve konularla bağlantıların göz önünde bulundurulmaması yanlışa götüren parçacı yaklaşım türüne girmektedir. 339 Sözlü ya da yazılı ifadeyi yanlış/aşırı yorumlama, anlamaya/yorumlamaya çalışan açısından değerlendirildiğinde içe dönük ve dışarıdan kaynaklanan nedenlerle de ilgilidir. Sübjektif nedenler olarak bilgi eksikliği, karışık muhakeme, yanıltma isteği, önyargı, ihtiras, egoyu koruma gayreti, duyuların yanıltması, vehim, iradenin gösterdiği yanlış yön, biyolojik-psikolojik rahatsızlıklar, kafaya takma, gevşeklik, acelecilik, basma kalıp sözler, bir yerde bir şeye karşı oluşan tepkinin başka yerde başka şeylere yansıtılması, bir anlayışıyla bir kişiyi özdeşleştirme, başkaları ve onlara ait düşüncelerle yanlış ileti kurma gibi hususları zikretmek mümkündür. Dışarıdan kaynaklanan (haricî) nedenler olarak ise yanlış eğitim, bazı otoritelere bağlılık, bazı yanlış örf, âdet ve düşünceleri sürdürme, grupçuluk, taassup, toplumda konuşulan dilin yapısı, taklit ve genel anlayışa göre hüküm, vermeyle çocukluk ve yetişkinlik çağında alınan eğitimi zikredebiliriz. 340
Dostları ilə paylaş: |