Allah'ın Mütekellim, Kur'ân'ın Allah Kelâmı Oluşu Kur'ân'ın Yaratılmışlığı Etrafındaki Görüşler 3



Yüklə 0,55 Mb.
səhifə16/17
tarix08.01.2019
ölçüsü0,55 Mb.
#92323
1   ...   9   10   11   12   13   14   15   16   17

5. Aşırı Yorum

Mantık yanlışlarını bilmek kişiye muhatabın fikirlerini sağlam bir şekilde değerlendirme gücü verir, yanlışa düşülmesi muhtemel yerlere karşı uyarıcı olur, mantık oyunlarına gelmemeyi, sözlerin hesabının ya­pılmasını sağlar. Dil oyunlarının önüne geçme ve dilin doğru kullanı­mı mantık bilmekle mümkündür. 328 Esasen dil oyunları mantık oyun­larından farklı değildir. Zira her tümcenin zihinsel bir karşılığı vardır ve dile yansıyan saptırmaların tespit edilebilmesi mantıksal sapmalar­dan ayrı ve bağımsız değildir. Buna göre söz oyunu esasen mantık oyu­nudur ve bunun doğruluk ya da yanlışlığı yine mantığın ve insan aklı­nın genel geçer ilkeleriyle test edilmek suretiyle aydınlatılabilir.

Genel olarak tanınan, tanınan olduğu için bilinen değildir. Bilgi­lenmede bir şeyi tanıdık olarak varsaymak ve bu yüzden onu kabul et­mek kendini ve başkalarını aldatmanın en genel yoludur, bu tür bil­me ya da bilginin tüm ileri-geri konuşmaları ile gerçeği bulma imkâ­nı yoktur. 329

Metnin ne dediğinin ötesinde bir takım demek istediği yorumla­rın iyi bir yorum olup olmadığını söylemek zordur. Ancak bazı sınırlamalar getirmek ve bu sınırların ötesine geçildiğinde yorumun kötü ve zorlama olduğunu söylemek mümkündür. Yorumun sınırlandırıl­ması neredeyse imkânsız olup metnin, tüm anlamların etrafında top­landığı temel bir anlamı olmakla birlikte sadece bir anlamı işaretleme­diği ve orada donmadığını söylemek daha gerçekçi bir izahtır. Öyley­se metnin kesin bir anlamının olmadığını söylemek doğru olmadığı gibi birçok manaya ihtimali olmakla birlikte her anlamı içerdiğini söylemek de yanlıştır. 330 "Aşırı yorumu" aşırı yeme gibi değerlendir­mek mümkündür. Yerinde yeme ya da yerinde yorumlama vardır, an­cak bazı insanlar durmaları gereken noktada durmazlar, aşırı sonuç­lara varıncaya kadar yorumlamayı sürdürürler. 331

Pragmatist açıdan bakıldığında metnin bütünlüğü, metnin okuyu­cu tarafından tasvir edilmesinden önce öyle olması demek değildir, metni tutarlı ve bütünlük içinde gören okuyucudur/muhataptır. 332 Bu anlayışa göre metni anlama ve yorumlama çabaları sadece ondan ya­rarlanma sürecini tasvir etme anlamına gelmektedir. Burada metni yo­rumlamaktan ziyade faydalanma vardır. 333 Fakat sözü, sahibinden ba­ğımsız olarak muhatabın anlam dünyasında şekillendirmeye terk etme keyfiliği de beraberinde getirecektir. Muhatabın birikiminin metni anlamada kaçınılmaz olarak devreye gireceği gerçeği, metnin kendi içsel anlam bütünlüğünü ve sözün delâletini anlam yitimine uğratmamalıdır. Pragmatist bakışta metinden ziyade metne yorum giydiren öteki öne çıkmaktadır, metin/söz sahibinin söylediği ya da söylemek istedi­ğinden çok muhatabın kendisi baskın olmaktadır. Günlük hayatta ge­nellikle yapıla gelen sözü kendine göre anlama yaklaşımını herkesin kendini merkeze alması anlayışıyla paralel değerlendirmek ve bir de­receye kadar kabul etmek mümkündür, ama sözün varacağı yerin esa­sen ne olduğunu muhatap değil, sözün delâleti belirlemelidir. Bütün bunlarla birlikte beşerî metinlerde vakıa ve olması gereken arasındaki koridor arasında bir dereceye kadar pratiğe uygun olarak anlamlı bu­lunabilecek bu yaklaşımı Kur'ân hakkında kullanmak son derece yan­lış ve tehlikelidir. Kur'ân'ı anlarken kişilerin bilgi birikimi ne ise o oranda anlamanın zenginleşeceği gerçeği ile Kur'ân'ın muhataplarının kendi dünya ve çıkarlarını, konjonktürlerini merkeze alarak onu sade­ce yararlanılan bir meta haline getirme yanlışlığını karıştırmamak ge­rekmektedir. Hayatın anlam merkezine kişi ya da insan değil ilahî olan oturmalıdır. Zira hayatın tümüne ilişkin değerlerin belirleyicisi İs­lâm'da sadece Allah Teâlâ'dır. Karşılığını genellikle mezheplerde ve taklitçi kişilerde bulan pragmatist yaklaşım gibi nassları anlamada bil­giyi kötüye kullanma, cehalet, taassup, aşırı şüphecilik de yanlış yo­rumlara ve saptırıcı amellere yol açmaktadır. 334 Nassların yorumunda bu gerçeği göz ardı etmemek ve keyfilikten kaçınmak gerekmektedir.

Bâkıllânî ve Kâdî Abdülcebbâr akıl yürütürken ilme götürmeyen ve delil olmayan bir şüphe üzerinde muhakeme yapmanın, muhake­menin gereklerini tamamlamadan akıl yürütmenin, istidlalde gerekli tertibi gözetmemenin, öne alacağını sona bırakmak ya da tersini yap­manın, delile ait bazı niteliklerden haberi olmayarak istidlalde bulunmanın ve delili bozacak nitelikler eklemenin yanlışlığından söz et­mektedirler. Her ikisi de istidlalde bulunurken nassları anlamanın önünde duran bazı hatalara dikkat çekmişlerdir.



1- Her şeyden önce delil varken delil olmayan bir şeye sarılmak yanlıştır, bu ise ya ceha­letten veya taklitten kaynaklanmaktadır, her iki durum da tehlikelidir.

2- Delâlet konusunda isabet olmasına rağmen delâlet yönünü bilme­mek ve bu yönden uzaklaşmak hatadır, çünkü delâlette önemli olan delâlete konu olan yön ne ise o yönü bilip kullanmaktır.

3- Delil doğ­rudur, delâlet yönü de tamamdır ama delâlet yönünün bir takım şart­ları varken onu mutlak olarak değerlendirmek ve ilgili şartları göz ar­dı etmek düşülen yanlışlardandır. Zira bu durum delâletin medlulüne eklemeler yapma, kabul etmemesi gereken hususları kabul etme anla­mına gelmektedir. Ancak bu ilke farklı bakış açılarından farklı şekil­lerde yorumlanabilmektedir.

4- Bir önceki kaidenin aksine olarak de­lâletin mutlak olmasına rağmen onun bir takım şartlarla bağlı olduğu­nun zannedilmesi delâlet konusunda düşülen yanlışlardandır.

5- De­lâletin birden fazla şartları var iken onun tek bir şartının olduğunu sanmak ya da tek bir şartı varken birçok şartının bulunduğunu san­mak da yanlış anlama ve çıkarsamayı getiren hususlardandır. 335

Delil getirecek ve yorum yapacak kişinin aklının tam, iyiyi kötüyü ayırt edecek kabiliyette olması ve delilin elde edilişini, delil oluşunu, medlulü ile ilgisini (delâlet yönü) bilmesi gerekmektedir. Yapılabilecek yanlışlar ilme götürmeyen ve şüphe izhar eden bir şey üzerinde nazar etmekten kaynaklandığı gibi delile bakış ve ele alıştaki hatalardan da kaynaklanmaktadır. 336 Gazzâlî'nin de dediği gibi delilleri farklı konu­ma oturtma ve farklı merkeze almalar, ya bazı kimselerin burhan bütü­nünü anlamaktaki eksikliklerinden kaynaklanmaktadır veya nazar konusundaki mizaç ve tabiatlarının farklılığından kaynaklanmaktadır. 337 Kur'ân'ı anlamaya ya da onunla delil getirmeye çalışırken bazı ifadeleri seçerek metinden soyutlamak ve parçacı yaklaşmak, ayetleri kuşatan tarihsel ve toplumsal şartları göz önünde bulundurmamak; sebeb-i nüzulü dikkate almamak; daima zahirî anlamı öne çıkararak mecaz, kinaye, teşbih, teşvik ve tahzir gibi üslûp özelliklerini dikkate almamak; metnin bağlamını göz önünde bulundurmamak sonuçta yanlış anlama ve yorumları ya da aşırı yorumu beraberinde getirmek­tedir. 338 Mana bütünlüğünü sağlamada nassın bağlamının değerlendi­rilmemesi, ayet içindeki ilişki, ayetler arası ilişki ve farklı sureler ve konularla bağlantıların göz önünde bulundurulmaması yanlışa götü­ren parçacı yaklaşım türüne girmektedir. 339 Sözlü ya da yazılı ifadeyi yanlış/aşırı yorumlama, anlamaya/yo­rumlamaya çalışan açısından değerlendirildiğinde içe dönük ve dışa­rıdan kaynaklanan nedenlerle de ilgilidir. Sübjektif nedenler olarak bilgi eksikliği, karışık muhakeme, yanıltma isteği, önyargı, ihtiras, egoyu koruma gayreti, duyuların yanıltması, vehim, iradenin göster­diği yanlış yön, biyolojik-psikolojik rahatsızlıklar, kafaya takma, gev­şeklik, acelecilik, basma kalıp sözler, bir yerde bir şeye karşı oluşan tepkinin başka yerde başka şeylere yansıtılması, bir anlayışıyla bir ki­şiyi özdeşleştirme, başkaları ve onlara ait düşüncelerle yanlış ileti kur­ma gibi hususları zikretmek mümkündür. Dışarıdan kaynaklanan (ha­ricî) nedenler olarak ise yanlış eğitim, bazı otoritelere bağlılık, bazı yanlış örf, âdet ve düşünceleri sürdürme, grupçuluk, taassup, toplum­da konuşulan dilin yapısı, taklit ve genel anlayışa göre hüküm, ver­meyle çocukluk ve yetişkinlik çağında alınan eğitimi zikredebiliriz. 340



1 Ellul, Sözün Düşüşü, s. 70

2 Gazzâlî, el-İkılsâd, s. 74

3 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, VII, 61

4 Abdülcebbâr, Şerbu'l-Usûli'l-hamse, s. 550

5 Bk. Hakka: 69/40; Tekvîr: 81/19

6 Kâdî Abdülcebbâr, Tenzîhü'l-Kur'ân, s. 432, 452

7 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, VII, 5, 61

8 Bâkıllânî, el-İnsâf, s. 37, 71, 106, 110

9 Bâkülânî, el-İnsâf, s. 27

10 Ebû Hanife'nin kelâmla ilgili söylediklerinin özeti şöyledir: Allah, kelâmıyla mütekellim'dir. Kelâm, ezelde Allah'ın sıfatıdır. Kur'ân, Allah'ın kelâmıdır. Sayfalarda yazılı, kalplerde ezberlenmiş, dillerde okunan, Hz. Peygamber'e indirilen şeyin adı Kur'ân olduğu gibi Allah'ın yaratılmamış kelâmının adı da Kur'ân'dır. Telaffuz ve yazı mahlûk olsa da Kur'ân gayr-i mahlûktur. Al­lah'ın Kur'ân'da Musa ve diğer peygamberlerden hikaye olarak zikrettiği, fi­ravun, iblis ve benzerledinden aktardığı hususlar da haber verme (ihbâr) açı­sından Allah'ın kelâmıdır. Bu açıdan bakıldığında Allah'ın kelâmı mahlûk değildir. Ancak Musa ve diğerlerinin kelâmı mahlûktur. Allah'ın ezelde bir şeyin olmasından haber vermesi onun olacağını gösterir ve bu şekliyle haber ezelîdir. O şey olup bittiğinde verilen haber, o şeyin olup bittiği şeklindeki haberdir. Kendinden haber verilen şeyler değişmekte ancak haber değişmemektedir, tektir. Bu bilgi, bilme gibidir. Olmadan önce bir şeyi olacak, olun­ca oldu, olup bittikten sonra olup bitti şeklindeki 'bilme'ler İlmin değişme­yen tek şey olduğunu, değişenin ise malûm olduğunu gösterir, ancak mamu­lün değişiklik arz etmesi bizzat ilmin (bilme) hadis oluşunu göstermez. Zira varlıktan yok oluşa, yok oluştan var oluşa doğru değişen şey ilim değil, ma­lûmdur. (Ebû Hanîfe, el-Fıkhu'1-ekber, s. 70-71; Benzer ifadeler için bk. İbn Fûrek, Mücerred, s. 65.) Ebû Hanife'nin, kelâmullahın ezeliliğini Allah'ın haber vermesi çerçevesinde ele almasına, dikkat etmelidir. O, Mu'tezile'nin şâhidde haklı olarak belirlediği kelâm ölçülerini baz alarak kelâmullaha yaklaşmamaktadır. Onların belirlediği fiziksel kelâm elbette hudûs alâmetleri ta­şımaktadır ve hadistir. Ancak gözardı ettikleri ya da bilerek ve biliçle değer­lendirmeye almadıkları husus, olup biten, halen olan ve olacak şeylerin ha­ber verilmesinin Allah'la bağlantısını kuracak felsefî ve kelâmı izahta Ehl-i Sünnet gibi Allah'a ve ulûhiyete yakışan bir tarzda ele almamış olmalarıdır.

11 Kâdî Abdülcebbâr, Şerhu'l-Usûli'l-hamse, s. 539-

12 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muhît, s. 315-316

13 Hicr: 16/9; Bakara: 2/185; Sâd: 38/29; Yusuf: 12/2

14 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, VII, 61

15 Tevbe: 9/6

16 Kâdî Abdülcebbâr, Şerhu'l-Usûli'l-hamse, s. 550

17 Kâdi Abdülcebbâr, Şerhu'l-Usûli'l-hamse, s. 536

18 Şehristânî, el-Milel, 1, 73

19 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, VII, 3; a. mlf., el-Muhît, s. 331; a. mlf., Fazlü'l- i'tizâl, s. 157

20 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, VII, 111

21 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, VII, 218-219

22 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, VII, 91, 222

23 Watt, İslâm Vahyi, s. 107-108

24 Watt, İslâm Düşüncesinin Teşekkül Devri, s. 224-225

25 Eş'arî, Makalât, I, 114

26 Eş'arî, Makalât, I, 203

27 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muhît, s. 331

28 Kâdî Abdülcebbâr, Müteşâbihü'l-Kur'ân, s. 11; a. mlf., Şerhu'l-Usûli'l-hamse, s. 532-533; a. mlf., el-Muğnî, VII, 100-101

29 Kâdî Abdülcebbâr, Şerhu'l-Usûli'l-hamse, s. 550

30 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, VII, 206

31 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, VII, 206

32 Öçal, "Kelâmullâh'ın Çift Doğası", İslâmiyât, c. 2, sy. 1 (1999), s. 73

33 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, VII, 121

34 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, VII, 221-222; a. mlf., Şerhu'l-Usûli'l-hamse, s. 545

35 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, VII, 12; a. mlf., Şerhu'l-Usûli'l-hamse, 529

36 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, VII, 3-8

37 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, VII, 21-23

38 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, VII, 3

39 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, VII, 5

40 Râzî, Halku'l-Kur'ân, s. 50-53. Cüveynî ve Adududdin el-İcî de Râzî gibi Mu'tezile'nin ileri sürdüğü Kur'ân'ın muhdes yönüne ilişkin hususları inkâr etmediğini, fakat Ehl-i Sünnet tarafından bunun ötesinde bir şeyin kabul edildiğini söylemektedirler. Bk. Cüveynî, el-İrşâd, s. 125-126; İcî, el-Mevâkıf, s. 294. İbn Teymiyye, Ahmed b. Hanbel hakkında yaygın olarak söyle­nen ses ve sayfalarda terkip edilmiş şeylerin kadîm ve ezelî olduğuna dair gö­rüşün, Ahmed b. Hanbel ve onun görüşlerini benimseyenlere açık bir iftira ve yalan olduğunu ve onlar böyle bir şeyi asla söylemediklerini belirtmekte­dir. Bk. İbn Teymiye, el-Münâzara, s. 417. Genelleme yapılacak olursa Ehl-i Sünnet'in Mu'tezile'nin ısrarla üzerinde durduğu Kur'ân'ın muhdes yönü­ne ilişkin kıdem görüşünü dile getirmedikleri, ancak onların bu mananın ötesinde bir şeylerin olduğunu, Allah Teala ile kâim bir kelâm sıfatının var­lığını ifadeye çalıştıkları söylenebilir.

41 Bâkıllânî, el-İnsâf, s. 89-92

42 Bâkıllânî, el-İnsâf, s. 92

43 İbn Rüşd, Faslü'l-makâl, 66. İbn Rüşd aynı yerde delil-medlûl ilişkisini bur­han, cedel ve hatâbe bağlamında şöyle anlatmaktadır: "Burhan, kesin olarak medlulü isbat eden aklî delile denir, bilginin kabulünde kesinlik ifade eder. Cedel, insanlar tarafından genel kabul görmüş ve şöhret bulmuş önermeler­den kurulu kıyasa denmektedir. Bu istidlal tarzının amacı, hasmı susturmak ve burhana dayalı kıyası ve akıl yürütme tarzını kavramaktan aciz olanları ikna etmektir. Hatâbe ise, medlulü kesin olarak isbat etmeyen ve zanna da­yanan aklî delile denir. Hatâbe ile insanlara dünya ve ahirette fayda verecek Şeylere bir yönlendirme söz konusudur, tıpkı hatip ve vaizlerin yaptığı gibi. Hatâbe yakîn ifade etmemektedir."

44 Bâkıllâni, el-İnsâf, s. 100-101.

45 Bâkıllânî, d-İnsâf, s. 99-103

46 Tevbe: 9/6

47 Bk. Tevbe: 9/18

48 Bâkıllânî, el-İnsâf, s. 118-119

49 Bâkıllânî, el-İnsâf, s. 121-128

50 Bâkıllânî, el-İnsâf s. 99-103

51 Tâhâ: 20/114; Kıyâme: 75/16-19; Şuarâ: 26/193-195

52 Öçal, "Kelâmullâh'ın Çift Doğası", İslâmiyât, c. 2, sy. 1 (1999), s. 84

53 Öçal, "Kelâmutlâh'ın Çift Doğası", İslâmiyât, c. 2, sy. 1 (1999), s. 72

54 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, VII, 24-25

55 Bâkıllânî, et-Temhîd, s. 112; Bâkıllânî, el-İnsâf, s. 27, 111

56 Bâkıllânî, el-İnsâf s. 110-112

57 Müslim, İmara, 93

58 Darimî, Sünen, c. II, s. 214, Talâk, Hadis no: 2266; Mâlik, Muvatta', en-Nidâ li's-salat, hadis no: 469;

59 Bâkıllânî, el-İnsâf, s. 78, 137

60 Bâkıllânî, el-İnsâf, s. 141

61 Bâkıllânî, et-Temhîd, s. 287

62 Kâdi Abdülcebbâr, el-Muğnî, VII, 201

63 Kâdî Abdülcebbâr, Şerhu'l-Usûli'l-hamse, s. 536

64 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, VII, 130

65 Konunun anafikri için bk. Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, VII, 24-2. Kur'ân'ın cisimliği hakkındaki genel görüşler ise şöyledir:

l- O, herhangi bir cisimdir ve araz değildir.

2- Beşer kelâmının araz oluşuna karşın yaratıcının kelâmı ci­simdir. Bu cisim kesik ve kopuk (mukattaa), düzenlenmiş ve işitilen bir sestir. Allah'ın fiili olan kelâmının niteliği bu şekildedir. Yapılan okuma, okuyanın hareketidir ve Kur'ân'dan ayrı bir şeydir.

3- Cehm'in görüşüne göre Kur'ân cisimdir ve Allah'ın fiildir.

4- Kur'ân, herhangi bir arazdır. Arazlar var olan bir takım anlamlardır; kimisi gözle görünür, kimisi kulakla idrak edilir. Kur'ân cisim değildir. Eş'arî, Makâlât, II, 260

66 Bk. Duhân: 44/3; Kadir: 97/1

67 Kâdî Abdüfcebbâr, el-Muhît, s. 315, 323-324; a. mlf., Tenzîkü'l-Kur'ân, s. 377; a. mlf., el-Muğnî, VII, s. 130, 180-181; a. mlf., Şerhu'l-Usûli'l-hamse, s. 613

68 Cündioğlu, Sözün Özü, s. 99

69 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, VII, 51

70 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, VII, 34-36

71 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, VII, 32

72 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, VII, 26

73 Kâdî Abdülcebbâr, Şerhu'l-Usûli'l-hamse, s. 539-540; a. mif., el-Muğnî, VII, 26

74 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, VII, 15

75 Kâdi Abdülcebbâr, el-Muğnî, VII, 53, 76-77

76 Kâdî Abdülcebbâr, Şerhu'l-Usûli'l-hamse, s. 196

77 Bâkıllânî, et-Temhîd, s. 246, 262

78 Bâkıllâni, et-Temhîd, s. 247

79 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, VII, 91

80 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muhît, s. 309-311; a. mif., el-Muğnî, VII, 181

81 Kâdî Abdülcebbâr, Şerhu'l-Usûli'l-hamse, s. 531

82 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, VII, 84-86

83 Kehf: 18/109

84 Lokman: 31/27

85 Bâkıllânî, el-İnsâf, s. 78-80. krş. Eş'arî, el-İbâne, s. 44

86 Kâdî Abdülcebbâr, Tenzîhü'l-Kur'ân, s. 243; a. mlf., el-Muhît, s. 323

87 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, VII, 101-104; a. mif., el-Muhît, s. 319

88 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, VII, 105-107; a. mlf., el-Muhît, s. 319

89 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, VII, 96, 105

90 Kâdî Abdülcabbâr, el-Muğnî, VII, 104

91 Kâdî Ahdülcebbâr, Şerhu'l-Usûli'l'hamse, s. 550

92 Öçal, "Kelâmullâh'ın Çift Doğası", İslâmiyât, c. 2, sy. 1 (1999), s. 73

93 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muhît, s. 315, 323; a.mlf., el-Muğnî, VII, 184. Hz Nuh'un gönderildiğini haber verme fiili, Allah'ın Nuh'u göndermesinden sonra olmuştur. Kâdî Abdüîcebbâr'ın Kur'ân'ın yaratılmışlığı görüşü sonuçta bazı rivayetleri de yok saymasını doğurmuştur. Allah'ın tüm alemi yok et­tikten sonra bazı şeyleri söylediğine ve konuştuğuna ilişkin rivayetleri kabul etmemektedir. Gerekçesi de bu sözün söyleneceği ve sayılan günde istifade edecek ve ibret alacak kimsenin olmamasıdır.(VII, 184) Ona göre A'raf sure­si 50. ayette geçen cehennemdekilerin cennettekilere nida edeceğine dair ayet ve az önce belirtilen zaruretten dolayı zahiri üzere alınamaz, te'vîl edil­mesi gerekir. (VII, 80). Kâdî, bu ayeti Müteşâbihü'l-Kur'ân ve Tenzîhü'l-Kur'ân adlı eserlerinde ilgili yerinde ele almamıştır.

94 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, VII, 93

95 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, Vil, 102

96 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, VII, 11; a. mlf., el-Muhît, 307

97 Esasen Ebü'l-Hasen el-Eş'arî'nin içinde Allah'ın zikri geçtiği için Kur'ân ka­dîmdir, zira Allah kadîmdir (el-İbâne, s. 47) demesiyle Kâdî Abdülcebbâr'ın buradaki görüşü arasında paralellik kurmak mümkündür. Her iki taraf ken­dileri için yararlı olacak, ancak kesinlikten uzak istidlalleri kullanmaktan çe­kinmemişler ve oportünist davranmışlardır. el-Eş'arî'nin bu tür görüşlerinin değerlendirilmesi için bk. Güneş, "...Eş'arî'nin Nassları Yorumlama Biçimine Dair Bir Değerlendirme...1', Süifd, VII, 502-503

98 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muhît, s. 338-339

99 Nuh: 71/1

100 Abdülcebbâr, Şerhu'l-Usûli'l-hamse, s. 554; a. mlf., el-Muğnî, VII, 78

101 Kâdî Abdülcebbâr, Şerhu'l-Usûli'l-hamse, s. 554; Kadi Abdülcebbâr, el-Muğnî, VII, 78

102 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, VII, 114, 133

103 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muhît, s. 296

104 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muhît, s. 306

105 Kâf: 50/28

106 Kâdî Abdülcebbâr, Şerhu'l-Usûli'l-hamse, s. 553-554

107 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğni, VII, 92; a. mlf., el-Muhît, s. 339

108 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muhît, s. 339

109 Kur'ân'da yapılan yeminler için bk. Zerkeşî, el-Burhân, III, 40-46

110 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muhît, s. 317-318; a. mlf., el-Muğni, VII, 71

111 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muhît, s. 317-318

112 Kâdi Abdülcebbâr, el-Muğnî, VII, 218

113 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muhît, s. 177-178

114 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, VII, 113; a. mlf., Şerhu'l-Usûli'l-hamse, s. 278 vd., 549; a. mlf., el-Muhît, s. 216

115 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, VII, 86

116 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, IV, 250. Kadîmden önce asla hadis var olamaz, el-urcûnü'l-kadîm'de (Yâsîn: 36/39) geçen kadîm kelimesinin anlamı bulun­duğu halden önceki hâli bildirmektedir. (Bk. Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, 1 VII, 112)

117 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, IV, 110, 267; a. mlf., el-Muhît, s. 180

118 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, VII, 110

119 Bâkıllânî, el-İnsâf, s. 108; a. mlf., et-Temhîd, s. 241

120 Bâkıllânî, et-Temhîd, s. 93-95

121 Bâkıllânî, et-Temhîd, s. 246, 262

122 Bâkıllânî, el-İnsâf, s. 27, 92

123 Bâkıllânî, el-İnsâf, s. 72, 110-111

124 Buhâd, Halku ef'âli'l-ibâd, s. 117-137

125 Dârimî, er-Redd ale'l-Merîsî, s. 361; Eş'arî, el-İbâne, s. 60

126 Eş'arî, el-İbâne, s.'13, 20

127 Akbulut, Sahabe Devri Siyasî Hadiseleri, s. 261

128 Taftâzânî, Şerhu'l-mekâsıd, IV, 146

129 İbn Kesîr, el-Bidâye, X, 327

130 Corbin, İslâm Felsefesi Tarihi, s. 223

131 Taftâzânî, Şerhu'l-mekâsıd, IV, 146

132 Şuarâ: 26/9

133 Bâkıllânî, el-İnsâf, s. 72; a. mlf., et-Temhîd, s. 268-269; krş. Eş'arî, el-Lünta', s. 22-23; Kâdî Abdülcebbâr bu iddianın farkındadır, ancak o bu taksim baştan kabul etmemektedir. Bk. el-Muğnî, VII, 150

134 Bâkıllânî, el-İnsâf, s. 27

135 Bâkıllânî, el-İnsâf, s. 37; krş. Eş'arî, el-Lüma', s. 17

136 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, VII, 59, 134, 144; a. mlf., el-Muhtasar fî usûli'd dîn, s. 224 ; a. mlf., Şerhu'l-Usûli'l-hamse, s. 534

137 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muhît, s. 336

138 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, VII, 59

139 Kâdî Abdülcebbâr, Şerhu'l-Usûli'l-hamse, s. 557-558; a. mlf., el-Muğnî, VII, 134-137

140 Kâdî Abdülcebbâr, Şerhu'l-Usûli'l-hamse, s. 534; a. mlf., el-Muğnî, VII, 147

141 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muhît, s. 334-335; a. mlf., el-Muğnî, VII, 52

142 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muhît, s. 333-334; a. mlf., el-Muhtasar fî usûli'd-dîn, s. 224; a. mlf., el-Muğnî, VII, 133; a. mlf., Şerhu'l-Usûli'l-hamse, s. 556-558; a. mlf., el-Muhît, s. 334-335

143 Kâdî Abdülcebbâr, Şerhu'l-Usûli'l-hamse, s. 558

144 Emîn, Zuhru'l-İslâm, IV, 76-77

145 Bâkıllânî, et-Temhîd, s. 270

146 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, VII, 191, 206

147 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, VII, 5

148 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muhît, s. 169

149 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muhît, s. 325; a. mlf., el-Muğnî, VII, 180-181

150 İsrâ: 17/88

151 Bâkıllânî, et-Temhîd, s. 270

152 Bâkıllânî, el-İnsan s. 62-63; a. mlf. et-Temhîd, s. 178; Kâdî Abdülcebbâr, Tesbîtü delâili'n-nübüvve, I, 85-86

153 Bk. Tür: 52/34

154 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, XVI, s. 318; a. mlf., el-Muğnî, VII, 89

155 Kâdî Abdülcebbâr, Tenzîhü'l-Kur'ân, s. 243; a. mlf., el-Muhît, s. 323

156 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, VII, 207

157 Rickman, Anlama ve İnsan Bilimleri, s. 35

158 Göka-Topçu Oğlu-Aktay, Önce Söz Vardı, s. 158

159 Üçok, Genel Dilbilim Dersleri, s. 69-74

160 Collini, "Sonlu ve Sonsuz Yorum", Umberto Eco, Yorum ve Aştrı Yorum içinde, s. 20

161 Coliini, "Sonlu ve Sonsuz Yorum", Eco, Yorum ve Aşırı Yorum içinde, s. 13

162 Aktay, "Kur'ân Yorumlarının Hermenatik Bağlamı", İsl Arş., c. 9, sy. I-IV(1996), s. 87

163 Eliade, Dinin Anlamı ve Sosyal Fonksiyonu, s. 73

164 Culler, "Aşırı Yorumun Savunusu", Eco, Yorum ve Aşırı Yorum içinde, s. 129

165 Kılıç, "Nesnellikle Öznellik Arasında Yorum", İsl. Arş,., c. 9, sy. I-IV (1996), s.110

166 Izutsu, Dinî ve Ahlakî Kavramlar, s. 63-69

167 Üçok, Genel Dilbilim Dersleri, s. 104

168 Üçok, Genel Dilbilim Dersleri, s. 88

169 Koç, Din Dili, s. 15

170 Taftâzanî, Muhtasaru meânî, s. 4, 13

171 Eco, Yorum ve Aşırı Yorum, s. 75

172 Göka-Topçu oğlu-Aktay, Önce Söz Vardı, s. 117, 144

173 Macit, "Kelâmcıların Kur'ân'ı Anlama Yöntemi ve Sorunları", İslâmîyât, c. 2,sy. 1, s. 115

174 Göka-Topçuoğlu-Aktay, Önce Söz Vardı, s. 55

175 Göka-Topçuoğlu-Aktay, Önce Söz Vardı, s. 52-53

176 Eco, Yorum ve Aşırı Yorum, s. 75

177 Akarsu, Dil-Kültür Bağlantısı, s. 26

178 Taberî, Târîh, V, 679; Muhammed Rızâ, Ali b. Ebî Tâlib, s. 230

179 Kâdî Abdülcebbâr, Mütesâbihü'l-Kur'ân, s. 10

180 Kâdî Abdülcebbâr, Müteşâbihü'l-Kur'ân, s. 35; a. mlf., el-Muğnî, VII, 170; a.mlf., Şerhu'l-Usûli'l-hamse, s. 604

181 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, VII, 170

182 Bâkıllânî, et-Takrîb, I, 358-359; Cüveynî, el-Burhân, I, 280; Gazzâlî, Faysalü't-tefrika, s. 127; Nesefi, Akâid, s. 189; Râzî, Esâsü't-takdîs, s. 182; Taftâzanî, Şerhu'l-akâid, s. 189

183 Kâdî Abdülcebbâr, Şerhu'l-Usûli'l-hamse, s. 608

184 İbn Teymiyye, Mukaddime fi usûli't-tefsir, s. 93-105

185 Kâdî Abdülcebbâr, Şerhu'l-Usûli'l-hamse, s. 606; a. mlf., Müteşâbihü'l-Kur'ân, s. 35; a. mlf., el-Muğnî, VII, 170

186 Kâdî Abdülcebbâr, Müteşâbihü'l-Kur'ân, s. 35; a. mlf., el-Muğnî, VII, 170

187 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, VII, 5; a. mlf., el-Muğnî, XVII, 39

188 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, XVII, 69

189 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, XVII, 54

190 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, XVII, 42, 49

191 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, XVII, 65

192 Foucault, Kelimeler ve Şeyler, s. 127-128

193 Kayaalp, İletişim ve Dil, s. 67

194 Eş'arî, el-Lüma', s. 75; Işıcık, Kur'ân'ı Anlamada Temel İlkeler, s. 93, 97

195 Işıcık, Te'vîl, s. 21-22

196 Üçok, Genel Dilbilim Dersleri, s. 69-74

197 Işıcık, Kur'ân'ı Anlamada Temel İlkeler, s. 104

198 Bulaç, "Kur'ân'ı Okuma Biçimi Olarak Hermenötik", İsl Arş,, c. 9, sy. I-IV, s. 116. Yazar, Kur'ân’ın antropolojik ve Hristiyan dünyaya ait hermenötik okumaya tâbi tutulamayacağını söylemektedir, s. 116-118; Albayrak, Kur'ân'ın Bütünlüğü Üzerine, s. 124-128

199 Albayrak, Kur'ân'ın Bütünlüğü Üzerine, s. 132-146

200 Barthes, S/Z, s. 25

201 Izutsu, Kur'ân'da Allah ve İnsan, s. 92

202 İbn Teymiyye, Mukaddime fi usûli't-tefsîr, s. 47

203 Suyutî, Lübabü'n-nükül, s. 6

204 Şimşek, Günümüz Tefsir Problemleri, s. 333-335

205 Şimşek, Günümüz Tefsir Problemleri, 338

206 Öçal, "Kelâmullâh'ın Çift Doğası", İslâmiyât, c. 2, sy. 1 (1999), s. 73

207 Ebû Zeyd, Mefhûmü'n-nass, s. 9-10, 27; Harb, Nakdü'n-nass, s. 11-13

208 Zehebi, et-Tefsîr ve'l-müfessirûn, 1, 376

209 Göka-Topçuoğlu-Aktay, Önce Söz Vardı, s. 208-209; Yavuz, Felsefe Üzerine, s. 44-45

210 Öçal, "Kelâmullâh'ın Çift Doğası", İslâmiyât, c. 2, sy. 1 (1999), s. 83-84

211 Gadamer, "Hermeneutik", Hermeneutik (Yorumbilgisi) Üzerine Yazılar içinde, s. 11-12. Teolojik Hermenötik konusunda Zeki Özcan'ın aynı adı taşıyan ki­tabına bakmakta yarar vardır.

212 Aktay, "Kur'ân Yorumlarının Hermenötik Bağlamı", İsl. Arş., c. 9, sy. I-IV (1996) s. 79

213 Chevalier, "Din Fenomeni", Din Fenomeni içinde, s. 9

214 Birand, Manevî İlimler Metodu Olarak Anlama, s. 53

215 Görmez, Metodoloji Sorunu, s. 21

216 Sellâm, Eseru'l-Kur'ân, s. 259

217 Bâkıllânî, et-Takrîb, I, 207

218 Bâkıllâni, et-Takrîb, I, 203; a. mlf., el-İnsâf, s. 15; Cürcânî, et-Ta'rîfât, s. 139

219 İbn Fûrek, Mücerred, s. 286; Cürcânî, et-Ta'rifât, s. 139

220 Bâkülânî, el-İnsâf, s. 15; a. mlf., et-Takrîb, I, 208; İbn Fûrek, Mücerred, s. 286

221 İbn Teymiyye, Mukaddime fi usûli't-tefsîr, s. 55

222 Bâkıllânî, et-Takrîb, I, 204-205; a. mlf., el-İnsâf, s. 15

223 Bâkıllâni, et-Takrîb, I, 203

224 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, VII, 109

225 Bâkıllânî, et-Temhîd, s. 76-77

226 Bâkıllânî, et-Takrîb, I, 206

227 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, XII,,173

228 Ebherî, İsâgûcî, s. 61; Cürcânî, et-Ta'rîfat, s. 230-231

229 Ebherî, İsâgûcî, s. 63; İbn Rüşd, Faslü'l-makâl, s. 66; Cürcânî, et-Ta'rîfat, s. 68-69

230 Bâkıllânî, et-Takrîb, I, 224-225; Ebü'l-Hüseyn, el-Mu'temed, II, 195

231 Bâkillânî, et-Takrîb, I, 225. Başka görüşlerle birlikte değerlendirmeler için bk. Neşşâr, Menâhicü'l-bahs, s. 113-127

232 Neşşâr, Menâhicü'l-bahs, s. 110-111

233 Neşşâr, Menâhicü'l-bahs, s. 108-109; Bâkıllânî, et-Takrîb, I, 231; Ebü'1-Hüseyin, el-Mu'temed, II, 197-200

234 Abdürrâzık, Temhîd li târîbi'l-felsefeti'l-İslâmîyye, s. 123; Neşşâr, Menâhicü'l-bahs, s. 86

235 Wolfson, Kelâm Felsefesine Giriş, s. 26

236 Salame, "Le Courant Rationalisant et ie Courant Litteraliste", Beo, XXXI, 284

237 Cürcani, et-Ta'rîfat, s. 139-140

238 Bâkıllânî, et-Temhîd, s. 33

239 Bâkıllânî, et-Takrîb, I, 324; İbn Sînâ, el-İsârât, I, 27. İbn Sina aynı yerde lafzın, manaya şu şekillerde delâlet ettiğini söylemektedir:

Yüklə 0,55 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   9   10   11   12   13   14   15   16   17




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin