4.1. İstidlal Yolları
Kelâm mezhepleri görüşlerini gerek vazgeçilmez kaynak olması açısından gerek halka benimsetebilme yönünden Kur'ân'la desteklemek durumundaydılar. Halku'l-Kur'ân etrafında Bâkıllânî ve Kâdî Abdülcebbâr'ın nassları yorumlamalarında başvurdukları istidlaller ve nasıl ele aldıkları konusu nasslarla nasıl farklılaştıklarına dair ipuçlarını vermektedir. Hangi delilleri ve yöntemleri nasıl kullanmışlardır sorusunun cevabını farklılaşmanın çatallandığı yer olarak görmek mümkündür paha ilerde ele alınacak yorumda yöntem ve yaklaşımlar kısmı da esasen bu ilkelerin neden bu şekilde işletildiğinin işaretlerini verecektir.
İstidlalin kesin doğruluğu anlamını bildiren ve bu çalışmada sık sık kullanılan ana kavram burhandır ve burhanî delil kıyas anlamını kendiliğinden çağrıştırmaktadır. Lügatte ölçmek, takdir etmek anlamına gelen kıyas, doğruluğu kabul edildiği takdirde kendi yapısı gereğî başka bir sözün doğruluğunu gerektiren önermelerden kurulu söze denir. 228 Bu çalışmada Bâkıllânî ve Kâdî Abdülcebbâr'ın getirdikleri delillerin kabul edilebilirlik ölçüsü genellikle bu kavramla ifade edilmiştir. Başka ifadeler kullanılsa bile bunlar, sonuçta teknik kavram olarak burhan lafzının şümulü içindedir.
Burhan, yakîn sonucunu elde etmek için yakînî önermelerden kurulu kıyastır. Bunu elde etmek için gerekli olan yakînîyyât, evveliyyât, müşâhedât, mücerrebât, hadsiyyât, mütevâtirât, kıyasları kendileriyle birlikte bulunan önermeler olmak üzere altı türlüdür. Burhandan başka kıyasların değerini ifade etmede kullanılan cedel ve halâbe diye iki kavram daha vardır. Cedel, meşhur önermelerden kurulu kıyastır. Yaygın bilinmesine rağmen bilinen şey kesinlik arz etmemektedir. Hatâbe, kendisine güvenilen kişilerden alınıp kabul edilen ve tahmine dayalı yapılan kıyastır. Zan ifade eder. Mugalata, doğru ya da meşhur mukaddimelere benzeyen ancak yalan ve vehme dayalı mukaddimelerden kurulu kıyasa denir. İtimat edilecek ve kesinlik arz edeni burhana dayalı yapılan kıyastır. 229
Kıyas, aralarındaki ortak bir yönden dolayı asla bakılarak fer' hakkında hüküm vermek demektir. Hem ispata, hem nefye dayalı kıyas yapılabilir. Kıyas, illete ve illet bilgisine dayanarak yapılan istidlalin neticesidir. Değilse yapan kişinin hiç yoktan kendisinden çıkardığı bir hüküm değildir. 230 İllet bilgisi ise sebr ve taksim, mukabele, tard, cereyan gibi yöntemlerle olmaktadır. 231 İlletin şartları vardır ve bunda da farklı görüşler vardır. Ancak illet hükümde müessir olmalıdır; bulunduğunda hüküm de bulunmalıdır; hükmü beyan etmede olmalıdır. 232 Kıyasta asıl, fer', illet ve hüküm olmak üzere dört rükün vardır. Özellikle illete yüklenen anlamlar iki ana ekol olan Mu'tezile ve Eş'arîlikte temel farklılık göstermektedir. Mu'tezile'de illet zatî bir niteliğidir ve kişiler bir şekilde tesirî olarak üzerinde tasarrufta bulunamazlar. Aklî olduğuna yargıda bulunulan hüsün ve kubuh meselesinde böyledir. Genelde Eş'ariler ise şeyin hükmündeki illetin şâriin hüküm vermesiyle birlikte bilinebileceğini söylemektedirler. Burada esas hareket noktası ise kudret-i ilahiyyenin öne çıkarılması anlayışına dayanmaktadır. 233 Kelâmın ilk dönemlerinde Müslümanların, Yunan felsefesiyle karşılaşmadan önce metafizik ve ilahiyat konularında usûl-i fıkıhtaki nazar yöntemini kullandıklarını söylemek mümkündür. 234 Fıkıhtaki kıyas felsefesi iki şey arasında tam bir benzerliği ifade etmez. Belli yönde bir benzerlik vardır. Kur'ân'da geçen teşbih ayetlerinde ifade olunan benzerliğin her bakımdan benzerlik anlamında olmaması ve Kur'ân'da açıkça nefyedilen benzerliğin tam benzerlik manasında anlaşılması ilk Sünnî Müslüman grubun izah tarzını oluşturmaktadır. Sonuçta Ehl-i Sünnet'in Kur'ân'da teşbih ayetlerinde ifade edilen Tanrı ile insanlar arasındaki benzerliği her bakımdan benzerlik değil, sadece bazı bakımlardan benzerlik şeklinde yorumladığı anlaşılmaktadır. 235 Din dili yapısında sınırsız olanın sınırlı dil ve kavramlarla anlaşılmasında esasen başka bir yolun varlığından bahsetmek mümkün gözükmemektedir.
İstidlallerinde fakîhlerin mantığına yakın bir yol izleyen Bâkıllânî'ye göre analoji yoluyla görülenden ve elde edilenden hareketle görülmeyeni tanımlayıcı kıyas kesin bilgi ifade etmektedir. Yani delilin sağlamlığı medlulün sağlamlığını, batıl oluşu medlulün de batıl oluşunu gerektirmektedir. 236
Fıkıh usûlünde lafzın manaya delâleti nassın ibaresi, işareti, delâleti ve iktizası ile mümkün olabilmektedir. Metinden elde edilecek hüküm ya bizzat metinde vardır veya yoktur. Eğer hüküm metinde bizzat veriliyorsa bu nassın ibaresidir, değilse işaretidir. Eğer hüküm, lafızdan dilsel açıdan mefhum olarak anlaşmıyorsa nassın delâleti, şer'î bilgilere dayanarak anlaşılıyorsa bu da nassın iktizası olmaktadır. Nassın delâleti nassta içtihadı olarak değil sadece o dili bilmek suretiyle ilgili anlamın anlaşılmasıdır. 237 Nassların yorumlanması ve istidlali bu çalışmanın ana konularından biri olduğuna göre bu konuda takınılan tavır da önem arz etmektedir. Dil çerçevesinde yorum genellikle hareket noktalarından biri olarak kabul edilmiştir. İsmin işaretlediği, dilin ifade ettiği şey ne ise anlaşılan da odur, sözün vaz' edildiği şekli ve kullanımı anlamı belirler. 238 Metni veya bir sözü yorumlarken bir lafzın "şu anlama" geldiği
1- Tekrar,
2- Ona işaret edilmesiyle,
3- O mana için o lafza yönelmiş olunmasıyla,
4- O seslerden oluşan şeyin zaruri olarak işitende o anlamı çağrıştırmasıyla,
5- Uzlaşı sağlanmış olması yollarıyla bilinir. 239
Kur'ân'da zahiri tek bir anlama gelmekle birlikte, delille başka anlamlara işaret edilen yerler olduğu gibi herkesçe kolay anlaşılabilecek yerler de vardır. 240 Eğer hitapta bilinen iki duruma ihtimal varsa yapılması gereken bedel (birinin diğerinin anlamını bir şekilde içermesi, onun yerine geçmesi) veya cem'etme (iki anlamı bir bütünlük içinde toplama) tarzında her ikisine de hamletmektir. Delil,, muradın birisine ya da ikisinden başka bir şeye delâlet ediyorsa onunla hüküm verilir. Delil, her iki duruma da delâlet etmez, dar, sınırlı, kapalı olursa mecaza hamlolunur. Delil, sınırlı ve tahdit edilmiş değilse hüküm vermek için o zaman ona başka delillere de bakmak gerekir. Delil, başka tarafa delâlet etmiyorsa zahiri üzerine hamletmek gerekir. Allah'ın hitabı dilde gerçekleşen ilk uzlaşı gibidir. Dolayısıyla hitabın ilk anlaşılma, tarzına hamledilrnesi gerekir. Böylece şer'î hitabın, üzerinde uzlaşma gerçekleşen ilk anlamı ile anlaşılması ve bu anlamda zahirine hamledilmesi sırf dilsel delâletten daha iyidir. Bu olmazsa mümkün mertebe dilin hakikatine hamletmek gerekmektedir. Veya delilin mecazı gerektirdiği duruma hamledilir. 241
Kelâmcıların istidlallerinde en çok göze çarpan istidlal gaibin şahide kıyasıdır, yani olgusal alandan hareket ederek bilgi ve tecrübeden uzak alan hakkında kıyasta bulunmalarıdır.
Aklî delillerden bazıları şöyledir:
Gaibin şâhid üzerine inşa edilmesi, gaibin şahide kıyası; Mukaddimelerden sonuçlara varmak; Sebr ve taksim; İttifak edilen şeylerden yola çıkarak ihtilâf edilenler hakkında istidlalde bulunmak. 242
Dostları ilə paylaş: |