2. Anlama ve Yorumun Nasıllığı Sorunu
Anlam, metnin içinde olduğuna göre yorumcunun görevi bunu bulup ortaya çıkarmaktır. 162 Yaratıcı bir yorumda önceden kavrayamadığımız bir takım anlamların örtüsü kaldırılmış olmaktadır. Yeni yorum hazmedildikten sonra insan bilinci aynı kalmamaktadır. 163 Dolayısıyla yorum, bir bakıma metnin niyetinin yeniden kurulması demek olup 164 doğrudan "dil"in doğası ve tarihiyle irtibatlıdır. 165
Mezheplerin, nassların anlamını ortaya çıkarma çabaları, sonuçta cümle ve kelimelerin analiz edilmesiyle gerçekleşmektedir. Anlam, kendini düzenli cümle içinde sunduğuna ve cümleler kelimelerden oluştuğuna göre, kelimenin asıl manası hakkında ipucu veren etimoloji, semantik analizlere de girmek suretiyle metnin muradına ulaşmada büyük rol oynamaktadır. Nitekim ilerdeki bir başlıkta, Bâkıllânî ve Kâdî Abdülcebbâr'ın Kur'ân'ın yaratılmış olup olmadığı tartışmalarında (haleka) kelimesine yükledikleri anlamı tahlil etmemizin nedeni de budur.
Kelimenin anlamının somut olarak tanımlanması, eş değerli sözcüklere bakılması, kelimenin zıt anlamlısı ile anlamın aydınlatılması, kelimeler arası ilişkilerle anlamın bulunmaya çalışılması, kelimelerin din dışı normal konumlarındaki kullanılışlarının belirlenmesi, anlama ve yorumun nasıllığı sorusunun bazı cevaplarını içermektedir ve mananın çözümlenmesi için önemlidir. 166 Modern ifade ile Syntaxe da cümlelerin nasıl oluşacağını, sıralanacağını bildiren gramer kolu olup 167 özellikle mantıkî ve matematiksel dil olan yazı dilinde gözetilir. 168 Buna göre metni yorumlarken dilin sözcüklerinin düzenleniş tarzıyla ilgili sentaktik yönüyle, sözcüklerin ne anlama geldiği veya işaret ettiği konusunu ele alan semantik yönü manayı belirlemede vazgeçilmez dilbilimsel unsurlardır. 169 Tüm nahiv kitaplarında cümle ve unsurları kurallarıyla birlikte ele alınırken anlamın bu matematiksel boyutunun yanında, Arapça'nın inceliklerini ve mananın, nahvin mantıksal dilinden gizli kalmış yönlerini açığa vuran belagat ilmi, 170 denileni ve özellikle denilmek istenileni ortaya koymada vazgeçilmez bir dilsel araç konumundadır.
Anlaşılmaya konu olan metin, gerçekten anlamaya konu mu olmaktadır? Yoksa her anlama çabası esasen bir yorum mudur? Yani anlamaya çalışan muhatap kendinden bir şeyler katmadan metnin anlamını, yine metnin içinde kurabilir mi? Yoksa kişi kendi zihin, zeka, akıl yapısı, aldığı kültür, sosyal çevresi, tarihî şartlar ve diğer etkenlerden bir yönüyle zaten belirlenmişliğî içinde metni anlamaya çalışırken bunlardan bir şeyler katma durumunda mıdır? Eğer böyle olursa metin, muhatap tarafından yorumlanmış nesne olmaktadır ve sonuçta bir metni nesnel, objektif ve şartların belirlemesi dışında okuma imikanı yok sayılmaktadır.
Hem söz sahiplerinin/yazarlarının hem de o sözü anlama durumunda olanların zaman ve mekan bakımından kuşatılmış olmaları düşünüldüğünde bîr metni anlamanın iki halinden bahsetmek mümkündür. Birincisi metne muhatap olan kendini metnin yazarı yerine oyarak metni kendi içinde kurmaya, objektif ve nesnel anlamı bulmaya çalışır. Bu halin imkânı da ayrı bir sorundur. Zira yazarın psikolojik gerek sosyal şartlarını muhatabın taşıma ve anlaması onunla ne kadar örtüşecektir? Veya yazarın muradı okurun kendi yerine geçmesini istemek midir? Ayrıca kişinin kendisini, kendisine ait fıtrî şartlarla dışa dönük (sosyal, kültürel, mezhebi) şartlardan bembeyaz bir sayfa gibi kopuk, bağımsız ve etkileşimden uzak görmesi mümkün müdür? Eleştirel nitelikteki bu sorularla birlikte bu yönteme yönelmenin, bir metni anlamak ve söz sahibinin muradını anlamada vazgeçilmez olduğu da gözden uzak tutulmamalıdır. Ayrıca her sözün bir bağlamı olmakla birlikte her metni muhatabın bağlamına terk etme zorunluluğu da yoktur. Bu takdirde elde söyleyen ya da söylemek isteyen bir metinden daha çok muhatabın tarihsel ve zihinsel ortamına terk edilmiş, esasen kendisi tarihsel kılınmış bir metinden söz etmek gerekecektir. Öyleyse açık eleştirileri ile birlikte bu yöntem tamamen vazgeçilecek türden değildir. Yöntemin nerede, hangi şartlarda ve durumlarda nasıl kullanılacağı ve uygulanacağı iyi tespit edilmek suretiyle kullanılması gerekmektedir, ikinci hale göre muhatap, metinden kastedileni yazardan daha iyi anlayabilir ve çözümleyebilir, yazan aşabilir. Ya da böyle bir durum olmadan metni içinde bulunduğu bilgi birikimi, mezhebî yapısı, dünya görüşü, sosyal durum, hatta ekonomik yapının kendisini belirlemesi ile birlikte ve buradan bakarak anlama durumunda olur. Bunu yaparken kendi şart ve birikimlerini de anlama ediminin içine yerleştirir. Bu anlayışa göre biz şartları belirlemeden ve tarihin yapıcısı olmadan şartlar ve tarih bizi belirlemektedir. Bu yaklaşımla birlikte bir metni nesnel ve objektif, anlamı onun kendi içinde kurarak ortaya çıkarma söz konusu olamaz. Esasen kişinin, nitelikleri geçen şartlardan kendisini arındırarak bir metni anlama imkânı yoktur. Kişi bilgi birikimince metni anlayabilir ve değişik anlamlara nüfuz edebilir. Ancak bu durumda ortaya çıkan şeyin artık anlaşılmaya çalışılan metin olup olmadığı kuşkusu vardır. Kişinin kendi anlayışını metne giydirmesi gibi bir durum söz konusu olmaktadır. Aynı anda endişe ve vazgeçilmez unsurlar bir araya geliyorsa olayın kendisini tamamen reddetme yerine iki zıt şeyi farklı yönlere oturtup olumsuzluklarını oralarda gidermek ve böylece vazgeçilmez/terk edilemez unsuru sağlıklı bir biçimde devreye girdirmek zorunluluğu vardır.
Netice itibariyle metin, yorumu doğrulamak için başvurulacak bir parametre olmaktan çok, yorumun sonuç olarak ortaya çıktığı şeydir. 171
Kişinin içinde yetiştiği kültürel, sosyal ve siyasal çevrenin kendini etkilememesinin imkânsızlığından hareketle nassı edindiği önbilgi ve yargılarla anlama ve buna bağlanıp kalma zorunluluğu yoktur. Esasen önyargı tamamen olumsuz bir anlamı içermemektedir, hayat içinde insan yeteneklerinin ilk yönelmişliğidir. Bir düşünür gelenekten, toplumdan ve çevresindeki mümkün tüm etkenlerden tümüyle bağımsızlaşamaz. Bütün bunlar göz önünde bulundurulduğunda başka bilgi' ve bakışları, nassı anlarken değişik anlama projeleri olarak görmek ve bunlar arasında bilinçli karşılaştırmalı ve eleştirel bakışla tercihler yapmak mümkün olmalıdır. 172 Öyleyse kişinin kendini içinde bulunduğu tarihsel şartlar, kendini etkilese bile nihai anlamda belirlememelidir. Diğer anlama proje ve sistemlerini,- kendi bakış açısıyla birlikte ortaya çıkacak bir uzlaşmanın ilk adımları ve gerekli araçları olarak görmelidir. Esasen bizzat Kur'ân'ı anlama çabasının kendisinin, toplum, dil, kültür ve insani hayatı çevreleyen bütün unsurlara gömülü oluşu nesnelci, tarafsız anlama tezini dışlamaktadır, Kur'ân'ın tek anlamla kalmamasının nedeni budur. Anlamın doğrudan doğruya bilgi birikimi ile ilgisi vardır. 173 Tarih içinde gerek kelâmı, gerek fıkhı alanda sonradan farklı sistemleri ve ekolleri benimseyen âlimler bunun güzel misalini de vermişlerdir.
Son yüzyılda Gadamer'de temsilciliğini gösterdiği kadarıyla önyargılar, hakikatin önünde engel değil, dünyaya açılma noktalarıdır. Bu yaklaşımda önyargıları ortadan kaldırmak mümkün olmadığı gibi böyle bir girişimde bulunmak önyargıları gizlemekten başka bir işe yaramayacaktır. 174 Buna göre her anlama önyargılar tarafından yönlendirilecektir. Yapılması gereken meşru olan önyargılarla meşru olmayanların, kor önyargılarla aydınlatıcı önyargıların nasıl ayırt edileceğidir. Kişinin kendi önyargılarını hesaba katarak başkasını anlamaya çalışmada bir ufuklar kaynaşması meydana gelmektedir. Doğru anlama açık sorgulama ile mümkündür. Okuyan ve anlamaya çalışan öncelikle kendi önyargılarını gözden geçirmeli, bunların kökenlerini ve yeterliliklerini sorgulamalıdır. Nassları anlamaya çalışanın zihninle tüm metnin nasıl anlaşılacağına dair bir proje ve sistem içerisinde er bulacak bir anlama taslağı mevcuttur. Buna ön proje denilirse, anama ilerledikçe ve karşı yönlendirmeler geldikçe bu projelerle yarış alinde denilebilecek ön proje kendini sürekli düzeltme halinde olaçaktır. 175 Ancak kapalı doğrulama sistemi denilebilecek kendi mezhebi yapısı ve çerçevesinden ayrılmadığı önyargılarının belirlediği sistem ile karşı taraftan gelecek eleştiri ve sorulan ya da kendisinin yapması gereken sorgulamaları ve soruları sormaz ve gerçekleştirmezse ilk ve ön anlamalarını düzeltme imkânını bulmak asla mümkün olmaz. Bunun için kendisine açık sorular sormakla birlikte kendi sisteminde önemli değişikleri öngörebilecek gerçekçi sorgulamalarda da bulunmak gerekmektedir.
Bütünü elde mevcut bir metnin belli bir bölümünün herhangi bir yorumunu, metnin diğer bölümlerince desteklendiğinde kabul etme imkânı vardır, metnin bir başka bölümünce çürütüldüğünde ise bu yorum reddedilmelidir. Bu anlamda metnin içsel tutarlılığı, anlama konumunda bulunan muhatabın başka türlü denetlenmesi imkânsız yönelişlerini denetlemiş olmaktadır. 176 O halde dilsel düzeyde incelenme durumunda olan bir metin, unsurlarından her biri üzerinde düşünülerek anlaşılmaya çalışılmalıdır, ancak bunları da tam olarak görmek için yeniden bütüne dönmek ve onu göz önünde bulundurmak gerekmektedir. 177
Dostları ilə paylaş: |