Allame murtaza askerî ehl-i BEYT VE ehl-i SÜnnet ekolleri Mütercim: Cafer bendiderya ismail bendiderya



Yüklə 1,44 Mb.
səhifə32/70
tarix29.10.2017
ölçüsü1,44 Mb.
#19784
1   ...   28   29   30   31   32   33   34   35   ...   70

4- Emirü'l-Müminin


Daha önce, "halife" için "Emirü'l-Müminin" lakabının Ömer b. Hattab'ın döneminden itibaren kullanıldığını ve bu kelimeden "İslâm dünyasının önderi" anlaşıldığını ve Osmanlı halifeleri dönemine kadar da bu anlamda kullanıldığını söyledik.

5- İmam


Arapça'da "imam" sözcüğü, ister hak olsun, ister batıl olsun, insanların izledikleri, söz ve hareketlerini örnek aldıkları kimseye verilen isimdir. [465]Nitekim Allah Tealâ Kur'ân-ı Kerim'de hak imamla ilgili şöyle buyuruyor: Her insan grubunu imamlarıyla çağıracağımız gün, artık kimin kitabı sağ eline verilirse, onlar kitaplarını okuyacaklar ve onlar, bir hurma çekirdeğindeki ipince iplik kadar bile haksızlığa uğratılmazlar. Kim bunda (dün-yada) kör ise, o, ahirette de kördür ve yol bakımından daha şaşkın bir sapıktır.[466] Batıl imam hakkında ise şöyle buyurur: Bu durumda küfür imamlarıyla çarpışın. Çünkü onlar, yeminleri olmayan kimselerdir; belki cayarlar.[467] İslâm'da imam, Allah'ın emriyle insanları hakka yönelten insan

veya kitaptır. İmamın insan olduğu ile ilgili olarak Allah Tealâ şöyle buyurur: Hani Rabbin, İbrahim'i birtakım kelimelerle denemeden geçirmişti. O da bunları tam olarak yerine getirmişti. (O zaman Allah İbrahim'e): "Seni şüphesiz insanlara imam kılacağım." demişti. (İbrahim), "Ya soyumdan olanlar?" deyince (Allah), "Ahdim zalimlere erişmez." demişti.[468] Yine buyuruyor ki: Ve onları, kendi emrimizle hidayete yönelten imamlar kıldık.[469]

İmamın kitap olmasıyla ilgili olarak da Allah Tealâ şöyle buyuruyor: Ve ondan önce de bir imam (önder) ve rahmet olarak Musa'nın kitabı...[470]

Bu iki ayetten anlaşılan şudur: İslâm'da bir kitabın imam olması için, Allah tarafından insanları hidayet etmek amacıyla peygamberlerine inmiş olması gerekir; Hz. Muhammed'in (s.a.a) kitabı olan Kur'ân-ı Kerim gibi; nitekim ondan önce de Hz. Musa'nın kitabı ve diğer ilâhî kitaplar hidayet için inmişlerdi.[471] İnsanın imam olabilmesi için de Allah Tealâ tarafından tayin edilmiş olması gerekir; nitekim bu alanda Allah Tealâ şöyle  uyuruyor:

"Şüphesiz, seni insanlara imam kılacağım." Allah Tealâ bu makamı kendi "ahdim" diye tanımlamış, imamın kendisine ve diğerlerine  zulmetmemesini, Allah'a karşı isyan ve azgınlık etmemesini irade etmiştir; aksi durumda böyle bir ahit onu kapsamına almaz. Nitekim Allah Tealâ buyuruyor ki: "Ahdim zalimlere erişmez." Yukarıda açıkladıklarımızı göz önünde bulundurarak İslâm'da "imam" şu anlamlara gelir:

a) İmam, Allah Tealâ'nın, insanlara yol göstermesi için peygamberlerine indirmiş olduğu bir kitaptır.



b) İmam, Allah Tealâ tarafından insanlara yol göstermesi ve onları hidayet etmesi için tayin edilen bir kişidir. İmametin şartı ise masum olmak, yani her türlü günah ve kötülüklerden arınmış olmaktır.

6- Emir ve Ulu'l-Emr


"Emir" (yönetim ve hükümet) ve "ulu'l-emr" (yönetici ve hükmeden) sözcüklerinin şer'î bir ıstılah olup olmadığını anlamak için bu sözcüklerin Arap lügatinde, Müslümanların örfünde ve İslâmî naslarda (Kur'ân ve sünnette) kullanışlarını incelememiz gerekiyor:

a) Arap Lügatinde "Ulu'l-Emr"


Sözcüğü Sire-i İbn Hişâm, Tarih-i Taberî ve diğer kaynaklarda şöyle geçer: Resulullah (s.a.a) hac mevsiminde kendisini çeşitli Arap kabilelerine tanıtıyor, onları İslâm'a davet ediyor, kendisinin peygamber olduğunu ve Allah tarafından gönderilmiş olduğunu açıklıyor ve Allah tarafından görevlendirilmiş olduğu şeyi onlara açıklaması için kendisine inanmalarını ve yardımcı olmalarını istiyordu onlardan. Bu görüşmelerin birinde Resulullah (s.a.a) Benî Amir b. Sa'saa kabilesine giderek kendisini tanıtıp onları Allah'ı kabul etmeye davet etti. Onların arasında Beyhare b. Furas[472] isminde birisi, "Vallahi; eğer bu Kureyşli genci tutarsam, onun vasıtasıyla bütün Araplara hüküm sürerim." dedi. Sonra Resulullah'a dönerek şöyle sordu: "Allah Tealâ'nın muhaliflerine karşı seni zafere ulaştırması için sana uyup yardım edecek olursak, senden sonra hükümetin bize geçmesini kabul ediyor musun?" Resulullah (s.a.a), "Hükümet Allah'ındır; onu istediği herkese verir." buyurdu. Beyhare Resulullah'ın (s.a.a) bu cevabını duyunca şöyle dedi: "Biz senin için boğazlarımızı Arab'ın oklarına hedef edelim de, Allah seni zafere ulaştırdığında başkaları mı hükümete geçsin?! Bizim sana ihtiyacımız yok."[473] Beyhare sonunda Resulullah'ın (s.a.a) hükümete ulaşacağını bildiğinden Resul-i Ekrem'den (s.a.a) sonra hükümetin kendi kabilesine geçmesi için Hz. Peygamber'le ahitleşmeye karar verdi. Fakat Resulullah (s.a.a), o günlerde onların her birinin yardımına şiddetle ihtiyaç duymasına rağmen, onun bu önerisini reddetti. Çünkü Beyhare'nin istediği hükümet ve önderlik Resulullah'ın (s.a.a) elinde değil, onu istediğine veren Allah Tealâ'nın elindedir. Resul-i Ekrem (s.a.a), Havze b. Ali el-Hanefî'yi İslâm'a davet ettiğinde, Havze de yersiz isteği karşısında Resulullah'tan (s.a.a) buna benzer bir cevap almıştı. Tabakat-ı İbn Sa'd'da Havze'nin öyküsü özetle şöyle geçer: Resulullah (s.a.a), Havze b. Ali el-Hanefî'ye bir mektup yazarak onu İslâm'a davet etti. Havze, Resulullah'ın (s.a.a) mektubuna şöyle cevap verdi: "Beni davet ettiğin din çok iyi, çok güzeldir. Fakat benim kabilemin şairi ve sözcüsü olduğumu bilirsin; Araplar, benim makam ve mevkiimin yüceliğini bilir, bana saygı duyarlar. Dolayısıyla, sana uymam için hükümetin bir bölümünü bana bırak." Bu mektup Resulullah'a (s.a.a) ulaştı. Hz. Peygamber, mektubu okuyunca şöyle buyurdu: "O, bayır ve kullanışsız bir yerin hükümetini isteseydi yine de kabul etmezdim."[474]Resulullah (s.a.a) Havze'ye verdiği cevapta bayır ve kullanışsız yer tabirini kullanmıştı.

Oysa Havze Hz. Peygamber'den kendisini bir bölgenin veya en azından bir kabilenin hükümetine geçirmesini istemişti. Fakat Resulullah (s.a.a) ona, hatta kullanışsız bir yerin bile hükümetini vermem buyurdu. Resul-i Ekrem'in (s.a.a) bu buyruğu, Kûfe ve Basra ahalisinin sözlerini hatırlatıyor insana. Diyorlar ki: Bir gün valileri, mescidin zeminini düzeltmek için onların her birinden bir miktar çakıl taşı toplayıp vermelerini istedi. İşlerini gözetmesi için de ahaliden birini onların başına dikti. Bu adam çakıl taşlarını alırken kaba davranıyor, insanları zahmete sokuyordu. Bu yüzden halk şakayla şöyle diyordu: Hükümet ve riyaset, çakıl taşlarına olsa bile pek güzeldir! Gerçekte Havze de Resulullah'tan (s.a.a) çakıl taşlarına bile olsa kendisine bir hükümet vermesini istemişti. Resul-i Ekrem (s.a.a) ise bu makamı bile ona vermem buyurmuştu.


b) Müslümanların Örfünde Ulu'l-Emr


Müslümanların örfünde, "hükümet" ve "önderlik" anlamında "emr" kelimesi daha çok Benî Sâide Sakifesi ve ondan sonra kullanılmıştır. Benî Sâide Sakifesi'nde vuku bulan olayı, buradaki konuşmaları ve her birinin hükümeti ele geçirmek için ileri sürdüğü delilleri bir kez daha gözden geçirelim: O gün Sa'd b. Ubâde, ensara dedi ki: "Emri (hükümeti ve liderliği) yalnız kendiniz ele geçirin." Ensar ise, Sa'd b. Ubâde'ye, "Hükümeti ve liderliği sana vereceğiz." dediler. Tartışmalar yükselince, "Eğer Kureyş muhacirleri kabul etmez de biz Resulullah'ın (s.a.a) akrabalarıyız; o hâlde neden onun hükümeti konusunda bize muhalefet ediyorsunuz? derlerse, ne diyelim?" Veya Ebu Bekir'in ensara karşı, "Bu hükümete ve liderliğe Kureyş'ten başka kimse lâyık değildir." şeklindeki delili. Veya o gün Kureyş hakkında söylediği, "Ondan (Resulullah'tan) sonra hükümet ve liderliğe Kureyş herkesten daha lâyıktır. Bu konuda zalimlerden başka kimse onlara muhalefet etmez." Şeklindeki diğer sözü. Ya da Ömer'in Sakife'de söylediği, "Biz Muhammed'in akrabalarıyız; onun hükümeti konusunda kim bize muhalefet eder?!" şeklindeki sözü ve Hebbab b. Munzir'in ona, "Bu adamla taraftarlarının sözlerini dinlemeyin; aksi takdirde hükümet konusunda hakkınızı kaybedersiniz... Vallahi, siz bu hükümete ve liderliğe daha lâyıksınız." şeklindeki cevabı. Nihayet Beşir b. Sa'd'ın Kureyş hakkında ensara, "Bu hükümet konusunda onlara (muhacir ve Kureyş) muhalefet etmeyi Allah göstermesin bana!" demesi.[475][Bu ifadelerin tümünde hükümet ve liderlik anlamında "emr" sözcüğü kullanılmıştır.]

c) İslâmî Naslarda Ulu'l-Emr


Resulullah'ın (s.a.a) hadislerinde, hükümet ve liderlik anlamında "el-emr" sözcüğü çok geçer; inşaallah biz ilerideki sayfalarda bu konudan bahsedeceğiz. Fakat burada bir kez daha Resulullah'ın (s.a.a) Beyhare Amirî'ye verdiği cevabı özetle naklediyoruz: Emr [hükümet ve liderlik] Allah'ındır; onu istediğine verir. Kur'ân-ı Kerim'de ise şöyle geçer: Ey iman edenler! Allah'a itaat edin; Peygamber’e itaat edin ve sizden olan ulu'l-emre de.[476] İster Arap lügatinde, ister Müslümanların örfünde, ister Kur'-ân ve sünnetteki İslâm'ın açık naslarında olsun "emr" kelimesinden maksat Müslümanlara imamet ve liderlik yapmaktır. Dolayısıyla "ulu'l-emr" kelimesini Müslümanların adlandırması ve İslâmî ıstılah kabul edip onu Resulullah'tan (s.a.a) sonra imam ve lider olan kişi olarak görmesinin bir sakıncası yoktur. Buna binaen, bu konuda iki ekol arasında hiçbir ihtilâf yoktur; asıl ihtilâf konusu, "ulu'l-emr"in kim olduğundadır. Ehlibeyt Ekolü mensupları, "ulu'l-emr"den maksat masum imamlar olduğu için onların bu makama Allah Tealâ tarafından atanmış olmaları ve her türlü günah ve çirkinlikten arınmış bulunmaları gerektiğine inanmaktadır. (Yeri geldiğinde bu konudan genişçe bahsedeceğiz.) Fakat Ehlisünnet ve Hilâfet Ekolü mensupları "ulu'l-emr"in Müslümanların, hükümet ve liderliğine teslim olup, kendisine biat ettikleri kimse olduğuna inanır, dolayısıyla kendisine biat edilen kimseye itaat etme ve onu ulu'l-emir bilmenin farz olduğunu ileri sürerler. Yine buna dayanarak Yezid b. Muaviye gibi birine itaat ederek Kerbela'da Resulullah'ın (s.a.a) torunu ve ciğer paresi İmam Hüseyin'i (a.s) şehit edip, Ehlibeyt'ini esir ettiler! Bu halifeye itaat etmeleri sonucu Resulullah'ın (s.a.a) şehri Medine'yi üç gün üç gece yağmalayıp,

halkın namusuna tecavüz etmeyi helâl görerek Müslümanların   kıblesi Kâbe'yi mancınık güllelerine hedef ettiler! İnşallah bunların her birini yeri geldikçe inceleyeceğiz.



Yüklə 1,44 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   28   29   30   31   32   33   34   35   ...   70




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin