Bir günlük bir savaşla kaleyi ve şehri zapt etmiş ve yağmalamış olan Timur’un, Erzurum’a karşı neden bu kadar acımasız davrandığı Saltuknâme’de aşağıdaki gibi hikâye edilmektedir:
“Timur ve dahi Erzenü’r-Rûmi dahi yıktı. Anlarun fesadı ol idi kim götürü ehl-i sûk ve mizan ve hile ve bazar halkı hâkimlerine rüşvet kesim virub, narh’ı eksiğine satarlardı. Fukara hakkını yirlerdi. Hiyânet zür fesad ve birahm idiler. Pes, Timur anları şöyle kırdı kim, beşiğinde oğlancıkları bile öldürdi. Bazılar eyidür. Sivas’da ve Erzenü’r-Rum’da bir zulüm dahi vardı. Kim Hak Te’âlâ helâkına ol kavmin anı sebeb itdi. Buydu kim kaçan kediler ve kelbler yavrılsalar, sokağa bırakurlardı. Kedi ve kelpcügezler çağıru çağıru can virürdü. Temür anı işidüb gazab itmesine ol sebeb oldu, dirler. Zira, Timur, âdillik davasın iderdi. Zerre kadar zulme itâb iderem, deyü söylerdü”.19
Erzurum’dan sonra Ab-ı Çabakcur/Çapakçur suyu (şimdi: Bingöl ili merkezi Çabakçur’dan geçip sağdan Murat nehrine karışan suya) kenarına geldi. Burada karargah kurarak ordusundan seçtiği üç tümeni Kara Mehmed’in üzerine gönderdi. Bu tümenlerden birisine bizzat oğlu Miran Şah kumanda ediyordu. Müdafaaya çekilen Kara Mehmet’in üzerine yürüyen Miran Şah bol ganimetlerle geri dönmüştü. Yine aynı yerde Erzincan idarecisi Taharten’in elçisini kabul etti.
Timur’un bu tarihte Kara Mehmet’le ilgili faaliyetleri için Emeni müverrihi Medzoplu Toma şu ifadede bulunur: “Timurlenk ise, ilkbaharda kendi askeri ile gafilden Türkmen Kara Mehmed’in üstüne yürüdü. O, bu haberi alıp kaçtı. O (Timurlenk) ise, süratle ilerleyerek uzun bir yolu köpker gibi çabuk geçti ve bir nice günden sonra Çapakçur vilayetinde ona (Kara Mehmed’e) yetişti. Bu vakit o (Kara Mehmed) kendi askerlerini geri dönderip mundar müstebiti (Timur’u) mağlup edip kaçmaya mecbur etti. Onun ordu komutanı Lokmakan’ı öldürdü. Askerlerine büyük telefat verdi.”20 diyerek Kara Mehmed’in Timur’a karşı galibiyetinden söz eder. Dağlarda mevki almış olan Kara Mehmed’i ele geçiremeyeceğini anlayan Timur, Muş sahrasına vasıl olmuş ve burada yaylamakta olan oymakları garet ettikten sonra Ahlat önüne gelmiştir. Ahlat’ı ve sonra Adilcevaz’ı zapteden Timur, ağırlığının bulunduğu Aladağ’a yönelmiş ve burada Abaka Sarayı çayırlığında biraz oturduktan sonra, yeniden Van Gölü havzasına inerek, Van şehrini almış ve 1387 güzünde oradan İsfahan’a, haliyle İran’a dönmüştür.21 Fakat, Timur ordusuyla çekildikten sonra Kara Mehmed yine ülkesine sahip olup,Timur’un koruyucularından her yeri geri aldı.
Timur’un geri dönüşünde Merağa yakınlarına gelindiğinde Muzafferilerden Zeynelâbidin’e adamlar göndererek “babasının onu kendisine emanet ettiğini” bu sebeple yanına gelmesini istedi. Zeynelâbidin bu davete aldırmadığı gibi, Timur’un gönderdiği adamları da alıkoydu. Bu yüzden Timur, 1387 yılı güzünde Hemedan üzerinden Isfahan’a geldi. Şehir halkından bir miktar para istemekle yetinecekken tahsildarların halka sert davranıp onların isyan etmelerine sebep olmalarından ötürü Timur hücumla şehri ele geçirerek halkın katledilmesini buyurmuştu. Ardından Şiraz’a gelinmiş, Zeynelabidin’den kaçıp Şuşter’e gittiği için şehir kolayca ele geçirilmişti. (Aralık 1387)22
D. Timur’un Toktamış Üzerine Seferleri
Azerbaycan’da Mirahşah karşısında başarısızlığa uğramasından sonra Toktamış, Timur’un güney İran’da bulunmasından yararlanıp doğuya doğru yönelerek 1387 yılında Suğnak’tan geçerek Savran şehrine geldi ise de şehre giremedi. Toktamış’a karşı Endican taraflarından gelen Mirza Şeyh Ömer Toktamış ile savaşa girişti ise de yenildi. Böylece Mâveraünnnehr yolu Toktamış’a açılmış oluyordu. Nitekim o Mâveraünnnehr’e girerek yolu üzerindeki pek çok yerleşme yerini yağmalayıp Buhara’ya gelmiş ancak şehri ele geçirememişti. Bu sırada bir taraftan Moğollar öte taraftan Harezm’deki Süleyman Sufi ayaklanarak Toktamış’a katılmışlardı. Durumun vahametini gören Timur, Süleyman Sufi’yi cezalandırmak için Harezm’e gelerek Ürgenç şehrini ele geçirmiş Süleyman Sufi ise kaçarak Toktamış’ın yanına gitmişti. 1388 yılında, Ürgenç ahalisini Semerkant’a sürmüş23 şehri yakıp yıkarak yerine arpa ekilmesini emretmiştir. Bu emrin tamamiyle yerine getirilmesi imkansızdı. 1391’de Timur öfkesini unutarak Harezm’in başşşehri Ürgenç’in kısmen onarılmasına izin vermişti.24
Timur ile Toktamış aralarında er-geç bir savaş olacağını tahmin ettiklerinden karşılıklı olarak savaşa hazırlanıyorlardı. Deşt-i Kıpçak’ın zengin kaynakları ve insan gücüne dayanan Toktamış’ın güçlü bir ordusu vardı. Ordusunda Türk ve Moğollardan başka Rus, Çerkez, Alan Mokşa, Başkurt, Kırım, Kefe ve Azak ahalisinden derlenen birlikler vardı.
1388 yılı sonunda sefere çıkan Toktamış Savran’ı kuşatınca Timur, Endican’dan Ömer Şeyh ile Horasan’daki Miranşah’ı da kendisine katılmaları emrini vererek Meveraünnehr kuvvetleri ile Toktamış üzerine yürüdü. Toktamış öncüleriyle küçük çarpışmalar yaparak başkentine geri döndü. Ertesi 1389 yılı baharında daha iyi bir hazırlık yaparak Toktamış üzerine yürüdü. Fakat Toktamış Savran’ı terk ederek bozkıra çekildi.
Ertesi 1390 yılı güzünde Timur Semerkant’dan Deşt-i Kıpçak’a doğru yola çıktı. Kışı Taşkend’e geçirerek 1391 Ocak ayı sonunda Taşkend’den Otrar’a yönelerek buraya yakın Karasaman denilen yerde Toktamış’ın elçileriyle görüştü. Elçilere “onun sözüne ve işine güvenilmez” diyerek, elçilerin Toktamış’ın özür içeren isteklerine inanmayarak, elçileri kendisine kılavuz olarak kullanıp Toktamış üzerine yürüdü ve nihayet iki ordunun öncü güçleri ırmağının yakın bir mevkiinde karşılaştı. Timur, ordusunu yedi kola ayırarak, yedi kol düzenine göre, muharebe saflarını teşkil etti. 18 Haziran 1391 pazar günü Toktamış, Timur ordusunun zayıf noktasından haberdar olduğu için, Sulduz aşiretinin bulunduğu yere hücum ederek onları geri attı. Sonra da, sol koldaki Ömer Şeyh Mırza’nın üzerine taarruza geçince, Timur da bütün cepheye hücum emrini verdi. Bu savaşın dönüm noktası oldu ve Toktamış bozguna uğrayıp kaçtı.”Kunduzca savaşı”denen bu savaşta zafer kazanan Timur İtil ırmağını geçmeyerek güneye doğru inerek Altın Orda’nın (Altınordu) mühim merkezlerinden Saray ve Astırhan şehirlerini tahrip etti. Bolca ganimet ele geçirerek sonbaharda Taşkent’e vardı. Timur burada iken Toktamış’ın elçisi gelip ubûdiyetini arz etti. Timur Savran ve Otrar üzerinden tekrar Semerkant’a dönmüştü.25
Bu seferden sonra Timur, 1391 kışını dinlenerek ve bundan sonra çıkacağı “beş senelik sefer”diye anılan seferin hazırlıkları ile geçirdi.
Bu yenilgiden sonra yeniden kuvvet toplayan Toktamış ise 1394 ve 1395 yıllarında Memlûk hükümdarı Berkuk ile temasa geçince bunun kendisi için zararlı olacağını anlayan Timur 14 Nisan 1395 tarihinde Terek ırmağı kıyısında Toktamış ile karşı karşıya gelerek onu yenmişti. Timur önünden kaçan Toktamış Bulgar tarafına kaçmış ve bir daha toparlanamamıştır. Toktamış’ın toparlanmasına fırsat vermek istemeyen Timur, Özi ırmağı taraflarına giderek Toktamış’a yardım etmiş olan bazı kabileleri Balkanlara doğru sürmüş sonra Ten ırmağına doğru yönelerek Moskova yakınlarına kadar etrafı yağmalamış, Azak şehrine gelerek burasını da aynı akıbete uğratmıştı.
Timur, birinci Altın Orda seferi ile İdil ırmağı doğusuna sahip olmuşken şimdi ise batı Deşt-ı Kıpçak’ı tamamen ele geçirmiştir.26
Bu savaş sadece Toktamış’ın değil Altın Orda Devleti’nin geleceğini de karartmıştı. 250 yıldan beri Çingizlilerin idaresinde mahkum ve ezgin yaşayan Rusluğun, Moskova Knezliği çevresinde toplanıp gelişerek bir “Moskof” kılığında koca Türk âleminin başına bela kesilmesine yol açmıştır. Bu savaş Orta Asya, Güneydoğu Avrupa ve Rusya bakımından pek önemli bir hadise teşkil eder. Zira Altın Orda hanları, Rus knezleri için bir tehlike olmaktan çıkmış, ikinci derecede bir devlet durumuna düşmüştür. 27
E. Timur’un 5 Yıllık Seferi
(1392-1397)
1392’de başlayıp 1397 yılına kadar ayrı ayrı devam eden bu seferleri, bizzat Timur idare ettiği için “Timur’un beş senelik seferi” denmektedir.
Semarkand’a döndükten Timur Gaznin, Kabil, Kandehar ile Sind ırmağına kadar olan yerlerin zaptı için kuvvetler gönderdi.
Toktamış ile mücadelesi esnasında İran’daki bazı yerli hâkimlerin kendisine yüz çevirmesi üzerine Timur, 1392 yılı Haziran ayında hareket ederek Buhara’ya geldi. Ceyhun ırmağını geçerek Mâzenderân’a gelerek buranın hâkimi şii seyyidlere baş eğdirdi.
Daha sonra Güney İran’a Fars bölgesine giren Timur, Muzefferilerden Şah Mansur’a karşı harekete geçti. Şiraz’a kapanan ve akrabaları tarafından yalnız bırakılan
Şah Mansur, Timur hakimiyetini tanımaması üzerine onunla Şiraz civarında savaştı. Şah Mansur yiğitçe savaşmasına ve Timur’un, başında Şahruh’un bulunduğu öncü kuvvetlerini dağıtarak, onun önüne kadar ilerlemesine rağmen 29 Mart 1393 günü cereyan eden muharebede Şahruh’un askerleri tarafından yaralanarak öldürüldü. Bundan sonra Timur bütün Şiraz ve Kirman ülkesini ele geçirdi.28 Timur Şiraz’dan sonra Sultaniye’ye buradan da “gökten inen bir kaza ve ansızın çıkan bir bela gibi”29 ani bir baskın şeklinde Bağdad’a geldi. Burada bulunan Sultan Ahmet Celâyir, Timur’un geldiğini haber aldığı için kaçmıştı. Timur, Bağdad önlerindeki kuvvetinin bir kısmını alarak kuzeye doğru gidip Tekrit kalesini alarak halkını katl, şehri de tahrip etti.
Oğulları Muhammed Sultan Mirza,Vâsit’e kadar Miran Şah ise Basra’ya kadar bölgeyi taradılar. Timur ise Erbil ve Musul itaat ettikleri için Mardin’e doğru ilerleyip alarak oradan Cizre’ye geçerek bu bölgeyi yağma etti. (15 Mart 1394) Buradan Mardin’e dönen Timur, Artukoğlu Melik İsa Bey’in kardeşi Melik Salih’i oraya vali tayin etti. Oradan Urfa üzerine yürüyerek şehri zapt etti. Bu sırada veliahtı Ömer Şeyh Mirza’nın Hurmatu kasabasında Kürtler tarafından öldürülmesi üzerine buraya oğlu Pir Muhammed’i vali tayin etti. Pir Muhammed, babasının katillerini öldürüp, Hurmatu kasabasını yerle bir etti.30
***
O tarihlerde Anadolu’da siyasi bir birlik henüz kurulamamıştı. Henüz Orta Anadolu’da tam hakimiyet sağlayamamış Osmanlı Devleti, Sıvas-Kayseri yöresinde Kadı Buraheddin Ahmed, Osmanlı hakimiyetini tanımış gibi gözüken Karamanoğulları, Erzincan’da Erzincan Emirliği, Doğu Anadolu’da Karakoyunlular, Maraş dolaylarında Dulgadıroğulları, Güneydoğu Anadolu’da Akkoyunlular bulunuyordu. Orta Doğu’da ise tek önemli kuvvet Memlûklülerdi. Timur daha Tekrit’i aldığı sırada bu adı geçenlere haber göndererek itaat etmelerini istemiş ayrıca Memluk Sultanı Beruk’a da kalabalık bir elçi heyeti göndermişti. Görüldüğü gibi gelecek cevapları beklemeden harekatına devam ederek (bugünki milli sınırlarımızı üçüncü olarak geçerek) Güney Doğu Anadolu’ya girmişti.31
Böylece Irak-ı Arab’ın hakimiyetini eline alan Timur, Karakoyunlu, Akkoyunlu beylerine ve diğer Türkmen emirlerine haberler göndererek kendisine itaat etmelerini bildirdi.32 1394 yılı başında Mardin ve Diyarbekir bölgesinde harekatta bulunan Timur, “duvarları granit taşından yapılmış, hendeği sert taşlarla örülmüş olan oranın kalesini kuşattı. Savaşla vurup kırmayla vakit geçirmesine, bütün gücünü harcamasına rağmen amacına ulaşamadı. Zor ve zorbalıkla işin yürümediğini, kaba gücün ve kuvvetin sonuç vermediğini anlayınca, kötü tabiatının ve çirkin huyunun gereği olarak hile ve düzene yöneldi. Elini ihanet ve kurnazlık eteğine attı. Kale halkına, emniyet ve güven sözü verip onlara dil döktü. Elini Kur’an-ı Kerim’e basıp ilahi kitabın ve ayetlerin üzerine yemin ederek, onlarla “size hiçbir şekilde garaz ve kötülük duymuyorum. Size karşı iyilik ve merhamet yolunda başka yol tutmayacağım. Kelâm-ı Kâdim aramızda adil bir şahit ve emin bir hakem olsun. Bu günden itibaren siz, canınızla, malınızla, çoluk çocuğunuzla benden ve askerimden emin olacaksınız. Benim emrim altına girip şehri teslim ettikten sonra eğer benim tebaamdan size bir kötülük gelirse Allah’a ortak koşmuş ve peygamberi inkar etmiş olayım” dedi.
Emir Timur başlangıçta onlara ilgi ve sevgi gösterdi. Hepsinin renkli sözler ve tatlı cümlelerle gönlünü aldı. Şefkat ve merhametiyle onları ümitlendirdi. Bu şekilde birkaç gün geçince zavallılar kendilerini emniyette hissedip işlerinin başına döndüler. Alışverişte bulunmaya başladılar. Çok geçmeden Emir Timur, zor ve şiddete başvurarak şehri yakıp, altını üstüne getirdikten yaklaşık 10 bin müminin canına kıyarak,33 sonra aynı yılın ortasında Karakoyunlu hükümdarı Kara Yusuf’un (1389-1420) bulunduğu Muş ovasına indi.
Fakat Kara Yusuf maiyetindeki Türkmenlerle oradan hızla çekildi. Timur, Kumandanlarına nereye kadar olursa olsun onun takip edilerek yakalanmasını istedi ise de bunda başarılı olunamadı. Sonra Beşari, Karaca Kal’a’yı alarak oradan Aladağ taraflarına gitmeye karar verdiğinden Aladağ’dan Meyyafarikin, Batman ve Aşma’dan, Sıvas yoluyla 15 Mayıs 1394’te Muş ovasına indi. Timur, oradan göç ederek Ahlat tarafına gitti ve 2 Haziran 1394 du burada av yaparak Alıncak Kalesi’ne yöneldi, yolda Aydın Kale (Doğu Beyazıt) ve hisarına uğrayarak oradan da şimdi Ermenistan sınırında olan Üç Kilise’ye (Eçmiyazin) gitti. Bu sırada Emirzâde Mehmet Sultan büyük bir ordu ile Erzurum yakınlarındaki Avnik Kalesi’ne doğru yola çıkmış ve 1 Haziran 1394 itibariyle oraya vasıl olmuştu. Timur’un kendisi de Eleşgirt yoluyla Avnik’e gelip önce “sağlamlığı ve alınmazlığıyla ünlü iki kale olan Micingert ve Erciş’i alıp, o bölgede bulunan diğer birkaç kaleyi fethedip” sonra da Kara Yusuf’un oğlu Mısır Hoca’nın tasarrufundaki Avnik Kalesi üzerine yürüdü. Erzurum’un kuzeydoğusunda bulunan bu kale sarp ve uçurumlara çevrili bir dağın üzerinde bulunuyordu. Timur, Mısır Hoca ve adamlarının şiddetle müdafaa ettikleri bu kaleyi almak için kırk üç gün uğraşmak zorunda kaldı. Kalenin alınmasından sonra 5
gün toy yaparak kutlamada bulunduğu bu olayın tafsilatı şöyledir.
***
Yakut el-Hamevî’de “Erzurum toprağında Pasinler’de müstakil bir kale”34 olarak tanımlanan ve Pasinler’in dağlık arazisinin mühim geçidi üzerinde bulunan Avnik/Abnik kalesi, bu konumda olmasıyla Bingöllerden Kars Aladağ’ı (3135 m) güneyindeki “Kağızman Derbendi/Kağızman Demirkapısı” boğazına varıncaya kadar Aras Boyu’nu içerisine alan bütün Pasinler’in merkezi olmuştur.35
Karakoyunlular’ın üssü durumundaki Pasin Ovası’nın stratejik bir mevkiini teşkil eden Avnik Kalesi önlerine gelmiş olan Timur 1393/94 yılında tekrar Anadolu’ya girdiğinde Aladağ’dan (Ağrı) Avnik üzerine yürümüş, Karakoyunlu Mısır Hoca’nın elinde bulunan Avnik Kalesi önlerine gelerek yakınlarındaki Celikan Çayırı’nda ordugâhını kurmuştur.
Avnik’in alınması için kendinden önce oğlu Mirza Mehmet’i (Muhammet Sultan) mühim bir kuvvetle Avnik üzerine göndererek, Avnik’in tezden alınacağını zannediyordu. Halbuki olaylar umduklarından aksine bir gelişme göstermiş, Avnik Kalesi halkı koca cihangirin ordusuna karşı gelmişti.
15 Mayıs 1394’te Şehzâde Şahrûh ile birlikte zahmetli bir yürüyüşle Muş Ovası’na ulaşan Timur, daha sonra Aydın Kalesi’ne gelmişti. Burası Eleşgert Ovası’nın başlangıcında Selman Mahmut Köyü yakınlarında bir mevki idi. Yöre ahâlisi Timur’un karargâhına gelip itâatlerini arz etmişlerdi. İşte bu sırada oğlu Mehmet Mirza’yı Avnik üzerine gönderen Timur, Erzurum, Erzincan hâkimi Mutahharten’e (1379-1409) de bir elçi göndererek, onu baş eğmeye dâvet etmiştir. Zaten Timur’un yörede görülmesinden ötürü büyük bir korkuya kapılan Mutahharten, bu davete hemen uymuştur. Timur daha Üç Kilise’de iken O’nun huzuruna çıkan Mutahharten Avnik önlerine gelindiğinde Timur’un yanına gitti ve atının üzengisini öptü.36 Aynı günlerde O, Timur ordugâhında, Avnik muhasarasında kaleye çıkarak Karakoyunlu Mısır Hoca ile görüşmüş ve Kale’nin teslimi için nasihatlerde bulunmuştu.
Timur, Avnik’i almak için kale yakınlarında konaklamış iken, Sivas hükümdarı meşhur şâir ve âlim Kadı Burhân ed-Dîn’e (1344-1398) de üç defa elçi göndererek “emir ve fermanıa uymasını, hutbe ve sikkeyi değiştirmesini, asker ve mal göndermesini”37 ve kendisine tâbi olmasını istemiştir. Ancak Kadı Burhâneddin bu teklifleri red ile ikinci elçiyi de tutuklayarak Mısır hükümdarı Barkuk’a göndermiştir.
Kadı Burhâneddin’e elçilerin gidip geldiği süre içerisinde Timur, “sağlamlığı ve alınmazlığıyla ünlü iki kale olan Micingert ve Erciş’i alıp, o bölgede (Zivin, Hasankale gibi) bulunan diğer kalelerin bazısını zorla, bazısını da hile ile ele geçirmiş, onların ileri gelenlerini azap ve işkenceye tâbi tutarak yok etti”kten sonra38 Bezm u Rezm’deki tarifiyle “yüksekliği bakımından Boğa Burcu ile yarışan, İkizler Burcuna eli değen Abinik Kalesi’nin39 kolayca alınmamasına kızan Timur, muharebeyi bizzat idare etmiştir.
Oysa o zamana kadar Timur’un orduları istilâ yolu üzerindeki birçok kaleyi serçe gibi avlamış, bütün kale duvarları ordularının önünde hezârân gibi eğilmişti.
Bütün tarihi boyunca en kuvvetli müdafaasını Timur’a karşı yapan Avnik Kalesi’nin, oldukça müstahkem vaziyetteki iç kalesini düşürmek mümkün olmamıştı. Dış ve iç kalesi kalbura dönen Avnik yakınlarındaki ordugâhında muharebeyi bizzat idare eden Timur’un, muhasarasını ve gelişen olayları Nizâmeddin Şami şu şekilde yazmaktadır:
“Mısır Hoca dağın tepesine kaçtı. Bu dağ yüksekti. Mumâileyh, onun sarp yollarını tahkîm etti. Büyük kayıplar verdi. Emirler ve askerler yüzlerine siperleri tutarak, mukabele için karşı durdular. Bu sırada Mısır, kendi oğlu, naipleri ve tanınmış kişiler ile beraber, uygun hediyeler göndererek, ben bir kulum ve mutî’im. Emir Timur ile muharebe edecek kudret ve kuvvete sahip değilim. Fakat Onun lûtfu büyüktür. Eğer bu defa bana aman bahşederse kul ve muti olurum. Bundan sonra emniyet ile ve ihtiyârım ile arz-ı ubûdiyete gelirim, diye ricâda bulundu. Emir Timur bunlara hil’at ve kemer vermekle taltif edip, geri gönderdi ve biz onun aman istemesini ve özür dilemesini uygun kabul ediyoruz. Ancak kendisi bizzat huzura gelip, yeri öpmez ise bu arzularını yine getirmeyeceğiz, buyurdular. Bunlar döndüler. Bu sözleri Mısır Hoca’ya tebliğ ettikleri zaman, O güvenmeyerek tekrar asi oldu. Ok atmaya başladı. Çatışma yeniden başladı.
Ertesi gün Emir Mutahharten gitti. Mısır ile görüştü. Kendisine nasihat ederek, “seni böyle karşısında yedi iklim pâdişahlarının pes ettiği bir Emir’e muhalefete sevk eden fikir ne kadar basit bir fikirdir. Senin gibilerin mukâvemete çalışmaları akıl kârı değildir. Ona acz ve meskenet göstermekten başka, hiçbir şey seni kurtaramaz”, dedi. Mısır Hoca, oğlu ile bir hey’et daha göndererek aynı ricâda bulundu. Emîr Timur, Onun sığındığı yerden çıkıp gelmek fikri olmadığını anlayınca hemen onun uşaklarını hapsetti. 21 Şaban 796 Pazar günü, Emîrzâde Muhammed Sultan’ın bütün askerleri gelip, o gece büyük bir kuvvet ile dağa çıktı. Pazartesi günü
Emîr, Mısır’ın oğlunu çağırttı. Bu altı yaşında gayet güzel ve tatlı dilli bir çocuk idi. Huzûra geldiği zaman yüzünü yere koydu. Emîr’in ayağını öptü. Güzel bir edâ ile babasının kanının bağışlanmasını ricâ etti. Eğer arzu ederseniz gideyim. Onu kefen ve kılıç ile beraber getireyim, dedi. Emîr, kendisine merhamet ederek hil’atler ve altınlar vererek son derece izâz ü ikrâm ile geri gönderdi. Fakat, Mısır’ı yine bir korku istilâ etti. Aciz ve muzdar kaldı. Ne yapacağını şaşırdı. Çıkıp gitmek cür’et ve metânetini kendisinde göremedi. İtimat edemediğinden yine bahane ileri sürdü. Bunun üzerine Emîr Timur, hücum edilmesini emretti. Ra’ad, arrâde ve tircerh’leri harb ettiler. Kale ahâlisi feryat ve figâna başladı. Bu esnâda, Mısır’ın annesi ortaya çıktı. Aşağı inerek huzura geldi. Atlar getirip hediye etti. Timur’a: Benim oğlumun sana karşı mukavemet haddi değildir. Sen öyle bir emîrsin ki, senin karşında arslanların ödü patlar ve kükremiş kaplanların nefesi tutulur. Böyle iken, eğer benim oğlum senden korkar ise, taaccüb etmemelidir, dedi. Emir Timur, kendisini taltîf ile bir hil’at giydirerek, geri gönderdi. Mısır’a söyle, eğer aman istiyor ise, hemen bizim tarafımıza gelsin, dedi. Bundan başka Saray Melik Hanım ve öteki hanımlar ona elbise ve hil’at verdiler. Bu hatun, geri döndüğünde, olup biteni oğluna anlattı. Ancak Mısır’ın saadeti, kendisinden yüz çevirmişti. Devlet ona arkasını dönmüştü. Üzerine nekbet teveccüh etmişti. Bu yüzden Timur’a gidip, itaat göstermedi. Düşmanlığını devam ettirdi. Bunun üzerine Emîr, Avnik Hisarı’nın yanında büyükçe bir binâ yapılmasını emir buyurdu. Askerler ağaç ve çamur taşıdılar. Bu binayı yapıp bitirdiler. Bu bina, Avnik Hisarı’ndan da daha yüksek oldu. 31 Temmuz 1394 Salı günü, düşmanın vaziyeti çok vahim bir şekle girdi. Susuzluktan pek fenâ bir hâle geldiler.
Bununla beraber, korkusundan yine çalışıp, çabaladılar. Emîrzâde Muhammed Sultan’a iltica ile tazarru ve niyâzda bulundu. Emirzâde bunları, Emîr Timur’a götürerek, sözlerini arz etti. Emîr, önceki şartını tekrarlayarak, eğer gelir ise bağışlanır, dedi. Mısır Hoca, bu defa da boyun eğmedi. Savaşa başladı. Bu sırada Emîr’in askerlerinden birtakım cengâver, Avnik Kalesi ve Dağı’na çıkmayı başardılar. Hoca Şâhin, herkesten önce ateş açtı. Onu Argunşâh, Amânşâh ile diğerleri takip ettiler. Amânşâh yaralanınca geri çekildi. Argunşâh bir hücumda daha bulunabildi. Askerler de dört bir yandan dağın üzerine çıktılar. Kalenin bir burcu altında delik açıldı. Direkler ile tutturuldu. O esnâda Mısır’ın nökerleri yüz çevirip, kendilerini dağın tepesinden atmaya başladılar. Kale dahilindekiler de hep birden feryâd ü figân ederek, kendilerini dışarı atmak, kurtulmak yolunu aradılar. Üstlerindeki silâhlarını, bütün savaş âletlerini de terk etmekte idiler. Mısır Hoca da, kötü vaziyetini anlayarak, Cuma günü, ki bayram idi, oğlunu dışarı gönderdi. Oğlu, Emîr’e gelerek yere kapandı. Rica ve niyâz ile babasının kanının bağışlanmasını istedi. Emîr Timur da, kanını bağışlarım, fakat bir şartla ki, şimdi çıkıp gelsin. Yoksa bu kadar ahâlinin” kanının günahı onun boynundadır”, dedi. Mısır Hoca Emîrzâde Muhammed Sultan’a iltica etti. Şehzâde, Mısır Hoca’nın gönlünü hoş ederek, Emîr Timur’a getirdi. Kanının bağışlanmasını ricâ etti. Merhamet edilerek, şefaati kabul edildi. Beş gün orada top yaptılar, zevk ve sefa ile vakit geçirdiler.”40 Metsoplu Toma’ya göre: Timur “Kaleyi alıp işhanı Mısır’ı zincirletti; ve kale duvarından yüz kişiyi attırıp, öldürttü.”41
Haziran ortalarından Ağustosa kadar 43 gün süren Avnik muhasarası, Karakoyunlular’ın mağlubiyeti ile neticelendi.
Timur, bayramı bu kale yanında geçirdikten sonra hareket emrini verdi. Timur’un yanındaki Erzincan emîri Mutahharten, izin alarak memleketine döndü.
Timur, askerlerine mükâfat dağıttıktan sonra kaleye kumandanlarından Atlamış Koçi’yi tayin ederek, kalenin yıkılan surlarının yeni baştan yaptırmaya başladı. Timur, askerlerini Avnik’e, Karabağ’a ve etrafa dağıtarak kışlattı. Bu zafer sonrası Gürcistan’a giden Timur, Avnik’ten Yıldırım Beyazıd’a çeşitli mektuplar göndermişti. Avnik, bundan sonra Timur’un en önemli üslerinden biri olmuştur.42
Timur, Avnik’ten Aladağ ormanına doğru yola çıktı. O sahralarda ava çıkarak birçok dağ keçisi ve koç vurdu. Tekrar ılgar ederek vilayetleri itaat altına aldıktan sonra kalan ağırlıkları göç ettirerek Kars’a nazil oldu (26 Ağustos 1394) Burada bir şenlik yaptıktan sonra Çıldır-Bingölleri yaylağından 15 Eylül 1394’te Gürcistan’da Tiflis şehrine geldi.43 Oradan da hareketle Şeki vilayetine giderek çevreyi itaat altına aldı. Bu sırada Toktamış’ın ordusunun Derbend’e eriştiği haberi üzerine hızla ordusunu harekete geçirdi. Toktamış’ın geri çekildiğini duyunca kış mevsimini Kür ırmağı boyunda geçirdikten sonra ertesi 1395 baharında kuzeye hareket etti. Derbend’i geçerek kuzey Kafkasya’da Terek ırmağı boyuna geldi. Toktamış’ın üzerine yaptığı seferler başlığı altında söylediğimiz gibi 14 Nisan 1395 tarihinde Timur galip gelmiştir.44
Timur’un Avnik’ten ayrılıp Gürcistan oradan da Toktamış üzerine yürüdüğü sıralarda (1395 yılı ortaları) bu sıralarda Kara Yusuf (1389-1420) atalarının yurduna dönerek Erciş’i geri almıştır. Bunu haber alan ve Timur tarafından kendisini metbû tanımak şartıyla, Van ve çevresinin hâkimliğini uhdesinde bırakılmış olan Kürd emiri İzzeddin Şîr, bir kısım Çağataylarla beraber, Karakoyunlu Beyinin üzerine yürümüşse de küçük bir Çar
pışmadan sonra barış yapılmıştır. Bu sırada İzzeddin Şîr ve onunla beraber olan Çağataylarla dört yüz atlı ile yardıma gelen Avnik emîri Atlamış, Kalesine avdet ederken Erciş ovasında bir gece Kara Yusuf ile kardeşi Yâr Ali’nin baskınına uğrayarak esir düşer. Askerlerinin bir kısmı öldürülen bir kısmı da esir alınan Atlamış, Timur’un yakın adamlarından ve çok sevdiği emirlerinden biri idi. Kara Yusuf, bu Çağatay emîrini Mısır Hükümdarı Barkuk’a göndermiş ve onun tarafından hapse atılmıştır.
Dostları ilə paylaş: |