Anadolu Türk Beylikleri Sanatı



Yüklə 8,23 Mb.
səhifə16/179
tarix17.01.2019
ölçüsü8,23 Mb.
#100097
1   ...   12   13   14   15   16   17   18   19   ...   179

69 Erken Sabih, a.g.e., s. 282.

70 Tabak Nermin, a.g.e., s. 18.

71 A. Gabriel, a.g.e., s. 245; H. F. B. Lynnch, a.g.e., s. 286; Kafesoğlu, İbrahim, a.g.m., s. 173; Yaşa, Recep,a.g.e., s. 54; Tabak Nermin, a.g.e., s. 18.

72 Ernst Diez-Aslanpa, Oktay, Türk Sanatı, İstanbul, 1955, s. 82; Beygu, Abdurrahim Şerif, a.g.e., s, 72-73; Kafesoğlu, İbrahim, a.g.m., s. 173; Tabak Nermin, a.g.e., s. 18; Erken Sabih, a.g.e., s. 281; Tuncer, Orhan Cezmi, a.g.e., s. 87; Yaşa, Recep, a.g.e., s. 56-57.

73 Arık, Oluş, a.g.e., s. 80.

74 “Aka” ismi Türklerce büyük ve şayanı hürmet gelen bir unvandır. (Beygu, Abdurrahim Şerif, a.g.e., s, 90. ).

75 Beygu, Abdurrahim Şerif, a.g.e., s, 72; Kafesoğlu, İbrahim, a.g.m., s. 175; Tabak Nermin, a.g.e., s. 21; Tuncer, Orhan Cezmi, a.g.e., s. 91; Yaşa, Recep, a.g.e., s. 60-61; A. Gabriel, a.g.e., s. 245; H. F. B. Lynnch, a.g.e., s. 286; Önkal, Hakkı, a.g.e., s. 218.

76 Sümer, Faruk, a.g.m., s. 459.

77 Arık, Oluş, a.g.m., s. 80.

78 Önge, Yılmaz, “Ahlat’ta XIII. yüzyıl Nakışlarıyla Süslü Bir Eser, Boğatay Aka-Şirin Hatun Kümbeti, Önasya, C 6, İstanbul, 1971, s. 2-6, 21.

79 Öney, Gönül, a.g.m., s. 42.

80 Kafesoğlu, İbrahim, a.g.m., s. 176; Tabak Nermin, a.g.e., s. 23; Tuncer, Orhan Cezmi, a.g.e., s. 92; Önkal, Hakkı, a.g.e., s. 227.

81 A. Gabriel, a.g.e., s. 249; Kafesoğlu, İbrahim, a.g.m., s. 175-176; Yaşa, Recep, a.g.e., s. 64; Beygu, Abdurrahim Şerif, a.g.e., s. 90-91.

82 Beygu, Abdurrahim Şerif, a.g.e., s, 91; Kafesoğlu, İbrahim, a.g.m., s. 76; Tabak Nermin, a.g.e., s. 24; Tuncer, Orhan Cezmi, Anadolu Kümbetleri 2, Beylikler ve Osmanlı Dönemi, Ankara, 1991, s. 86-87.

83 Aslanapa, Oktay, “XIV. Yüzyılda Mimari”, Yüzyıllar Boyu Türk Sanatı (XIV. Yüzyıl), Ankara, 1977, s. 32.

84 Kafesoğlu, İbrahim, a.g.m., s. 177.

85 Tabak Nermin, a.g.e., s. 27.

86 Erken, Sabih, a.g.e., s. 285.

87 Tuncer, Orhan Cezmi, a.g.e., s. 71.

88 Beygu, Abdurrahim Şerif, a.g.e., s, 74.

89 Kafesoğlu, İbrahim, a.g.m., s. 177.

90 Tuncer, Orhan Cezmi, a.g.e., s. 82.

91 Sözen, Metin, “Eyvan Tipi Türbeler”, Anadolu Araştırmaları I, İstanbul, 1968, s. 208.

92 Tabak Nermin, a.g.e., s. 29.

93 Tuncer, Orhan Cezmi, a.g.e., s. 82.

94 Beygu, Abdurrahim Şerif, a.g.e., s, 77; Tabak Nermin, a.g.e., s. 33; Önge, Yılmaz, a.g.m., s. 59-60; Tuncer, Orhan Cezmi, a.g.e., s. 91.

95 Tabak Nermin, a.g.e., s. 34.

96 Tuncer, Orhan Cezmi, a.g.e., s. 87.

97 Beygu, Abdurrahim Şerif, a.g.e., s, 91.

98 Kafesoğlu, İbrahim, a.g.m., s. 173-177.

99 Aslanapa, Oktay, Kırım ve Azerbaycan’da Türk Eserleri, İstanbul, 1979, s. 46-47.

100 Beygu, Abdurrahim Şerif, a.g.e., s, 91.

101 Kafesoğlu, İbrahim, a.g.m., s. 173-177.


102 Tuncer, Orhan Cezmi, a.g.e., s. 76.

103 Tabak Nermin, a.g.e., s. 31.

104 Erken, Sabih, a.g.e., s. 289.

105 Beygu, Abdurrahim Şerif, a.g.e., s, 74; Tabak Nermin, a.g.e., s. 36.

106 Beygu, Abdurrahim Şerif, a.g.e., s, 75.

107 Erken, Sabih, a.g.e., s. 290.

108 Çulpan, Cevdet, Türk Taş Köprüleri, Ankara, 1975, s. 120-121.

109 Tabak Nermin, a.g.e., s. 43.

110 Kafesoğlu İbrahim, a.g.m., s. 177-178.

111 Karamağaralı, Beyhan, Ahlat Mezar Taşları, Ankara, 1992, s. 102-214.

112 Karamağaralı Beyhan, a.g.e., s. 87, 99.

113 Çay, Abdulhaluk, “Tunceli Mezartaşları ve Türk Kültür Tarihindeki Yeri” Türk Kültürü Araştırmaları, Yıl, X-XII/1-2, (İbrahim Kafesoğlu Hatıra Sayısı), Ankara, 1985, s. 153.

114 Öney, Gönül, Anadolu Selçuklu Mimari Süslemesi ve El Sanatları, Ankara, 1992, s. 5.

115 Altun, Ara, “Ahlat Maddesi” TDV. İslam Ansiklopedisi, C. 2, İstanbul, 1989, s. 23.

116 Ögel, Bahaeddin, Türk Mitolojisi, C. I, Ankara, 1989, s. 101, 278, 284.

117 Sümer, Faruk, “Anadolu’ya Yalnız Göçebe Türkler mi Geldi”, Belleten, XXIV, S. 96, Ankara, 1960, s. 574.

118 Karamağaralı, Haluk, Konya Ulu Camii, Rölöve ve Restorasyon Dergisi, S. 2, Ankara, 1985; Oral, M. Zeki, Anadolu’da San’at Değeri Olan Ahşap Minberler, Kitabeleri ve Tarihçeleri, Vakıflar Dergisi., S. V, Ankara, 1962, s 30.

119 Önge, Yılmaz, Bugünkü Bilgilerimizin Işığı Altında Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası, Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası, Ankara, 1978, s. 43.

120 Yetkin, Suut Kemal, Mama Hatun Türbesi, A. Ü. İlahiyat Fakültesi, Türk ve İslam Sanatları Tarihi Enstitüsü, Yıllık Araştırmalar Dergisi, I, Ankara, 1957, s. 75.

121 Çavuşoğlu, Erdoğan, Van-Gevaş Halime Hatun Kümbeti, Van Gölü Çevresi Kültür Varlıkları Sempozyumu Bildirileri, 22-25 Mayıs, 1995, Van, 1996, s., 55.

122 Konyalı, İbrahim Hakkı, Abideleri ve Kitabeleri ile Niğde Aksaray Tarihi, I, İstanbul, 1974, s. 1101.

123 Sönmez, Zeki, Başlangıçtan XVI. yüzyıla kadar Anadolu Türk-İslam Mimarisinde Sanatçılar, Ankara, 1989, s. 173, 361; Bayburtluoğlu, Zafer, Anadolu’da Selçuklu Dönemi Yapı Sanatçıları, Erzurum, 1993, s. 279; Beygu, Abdurrahim Şerif, a.g.e., s, 91; Kafesoğlu, İbrahim, a.g.m., s. 76; Tabak Nermin, a.g.e., s. 24; Tuncer, Orhan Cezmi, a.g.e., s. 86-87.

124 Karamağaralı, Haluk, Ahlat’ın Kültür Tarihimizdeki Yeri ve Önemi, Ahlat ve Kültürel Mirasımızın Korunması Sempozyumu, Ahlat, 1992, s. 29.

Akgül (Karamağaralı) Nakış, Ahlat Seramikleri, 9. Milletlerarası Türk Sanatları Kongresi, Ankara, 1995.

Albert Gabriel, Voyages, Archeologıgues dans la Turquie Orientale, Paris, 1942.

Altun, Ara, “Ahlat Maddesi”, TDV. İslam Ansiklopedisi, C. 2, İstanbul, 1989.

Arık, M. Oluş, “Erken Devir Anadolu türk Mimarisinde Türbe Biçimleri”, Anatolia XI, Ankara, 1967.

Aslanapa, Oktay, “XIV. Yüzyılda Mimari”, Yüzyıllar Boyu Türk Sanatı (XIV. Yüzyıl), Ankara, 1977.

Aslanapa, Oktay, Kırım ve Azerbaycan’da Türk Eserleri, İstanbul, 1979.

Aslanapa, Oktay, Türk Sanatı II, MEB. Yayını, İstanbul, 1973.

Bayburtluoğlu, Zafer, Anadolu’da Selçuklu Dönemi Yapı Sanatçıları, Erzurum, 1993.

Beygu, Abdurrahim, Şerif, Ahlat Kitabeleri, İstanbul, 1932.

Cezar, Mustafa, Anadolu Öncesi Türklerde Şehir ve Mimarlık, İstanbul, 1977.

Cihannüma, İstanbul, 1145.

Çavuşoğlu, Erdoğan, Van-Gevaş Halime Hatun Kümbeti, Van Gölü Çevresi Kültür Varlıkları Sempozyumu Bildirileri, 22-25 Mayıs, 1995, Van, 1996.

Çay, Abdulhaluk, “Tunceli Mezartaşları ve Türk Kültür Tarihindeki Yeri” Türk Kültürü Araştırmaları, Yıl, X-XII/1-2, (İbrahim Kafesoğlu Hatıra Sayısı), Ankara, 1985.

Çulpan, Cevdet, Türk Taş Köprüleri, Ankara, 1975.

Erken Sabih, Türkiye’de Vakıf Abideler ve Eski Eserler, VGM, Yayınları, Ankara, 1977.

Ernst Diez-Aslanpa, Oktay, Türk Sanatı, İstanbul, 1955.

Ernst Honigmann, Bizans Devletinin Doğu Sınırı, (Tercüme: Fikret Işıltan), İstanbul, 1970.

Erzen, Afif, Doğu Anadolu ve Urartular, (Eastern Anatolia And Urartians), Ankara, 1986.

Evliya Çelebi, Seyahatname, (Sadeleştiren: Mümin Çevik) c. III-IV, Üçdal Neşriyat, İstanbul, 1993.

Gregory, Abu’l-Ferec Tahihi, (Çeviren: Ömer Rıza Doğrul) C. I, Ankara, 1987.

H. F. B. Lynch, Armenia Travels and Studies, New York and Bombay, 1901.

Kafesoğlu, İbrahim, “Ahlat Çevresinde 1945’te Yapılan Tarihi ve Arkeolojik Tetkik Seyahati Raporu”, Tarih Dergisi, I, 1949.

Karamağaralı Beyhan, “Ahlat’ta Bulunan Bir Çini Fırını”, Yıllık Araştırmalar Dergisi, Ankara, 1981.

Karamağaralı, Beyhan, “Ceramic Oven Discovered İn Ahlat”, Fifth İnternational Congres of Turkish Art, Budapeşt, 1987.

Karamağaralı, Beyhan, “Ahlat Seramik Ekolü”, A. Ü., İslami İlimler Dergisi, S. 5, Ankara, 1982.

Karamağaralı, Beyhan, Ahlat Mezar Taşları, Ankara, 1992.

Karamağaralı, Haluk, “Ahlat’ta Bulunan Tümüls Tarzındaki Türk Mezarları, Önasya, C. 5, S. 59-60, Temmuz-Ağustos, 1970.

Karamağaralı, Haluk, “Erzurum’daki Hatuniye Medresesinin Tarihi ve Banisi Hakkında Bazı Mülahazalar”, Selçuklu Araştırmaları Dergisi, Ankara, 1971.

Karamağaralı, Haluk, Ahlat’ın Kültür Tarihimizdeki Yeri ve Önemi, Ahlat ve Kültürel Mirasımızın Korunması Sempozyumu, Ahlat, 1992.

Karamağaralı, Haluk, Konya Ulu Camii, Rölöve ve Restorasyon Dergisi, S. 2, Ankara, 1985.

Kılıç Orhan, XVI. Ve XVII. Yüzyıllarda Van, (1548-1648), Van, 1997.

Konyalı, İbrahim Hakkı, Abideleri ve Kitabeleri ile Niğde AksarayTarihi, I, İstanbul, 1974.

Nakış Karamağaralı, Ahlat Kazılarında Ortakaya Çıkarılan Seramikler (2 cilt), Hacettepe Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Lisans Tezi, Ankara, 1991.

Nasır’ı Hüsrev, Sefername, (Çev. Abdulvahap Tarzı), İstanbul, 1950.

Orak, Hüseyin, Türkiye Kılavazu, Ankara, 1946.

Oral, M. Zeki, Anadolu’da San’at Değeri Olan Ahşap Minberler, Kitabeleri ve Tarihçeleri, Vakıflar Dergisi., S. V, Ankara, 1962.

Ögel, Bahaeddin, Türk Mitolojisi, C. I, Ankara, 1989.

Öney, Gönül, “İran ve Anadolu Selçuklu Türbelerinin Mukayesesi”, Yıllık Araştırmalar Dergisi, III, Ankara, 1981.

Öney, Gönül, Anadolu Selçuklu Mimari Süslemesi ve El Sanatları, Ankara, 1992.

Önge, Yılmaz, “Ahlat’ta XIII. yüzyıl Nakışlarıyla Süslü Bir Eser, Boğatay Aka-Şirin Hatun Kümbeti, Önasya, C 6, İstanbul, 1971.

Önge, Yılmaz, Bugünkü Bilgilerimizin Işığı Altında Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası, Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası, Ankara, 1978.


Önkal, Hakkı, Anadolu Selçuklu Türbeleri, Ankara, 1996.

Özaydın, Abdulkerim, “Ahlatşahlar”, Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, C. 9, İstanbul, 1988.

Saraçoğlu, Hüseyin, Doğu Anadolu Bölgesi, (Öğretmen Kitapları Dizisi), M. E. B. Yayını, İstanbul, 1989.

Saraçoğlu, Hüseyin, Doğu Anadolu Bölgesi, İstanbul, 1989.

Sönmez, Zeki, Başlangıçtan XVI. Yüzyıla Kadar Anadolu Türk-İslam Mimarisinde Sanatçılar, Ankara, 1989.

Sözen, Metin, “Eyvan Tipi Türbeler”, Anadolu Araştırmaları I, İstanbul, 1968.

Sözen, Metin, Diyarbakır’da Türk Mimarisi, İstanbul, 1971.

Streck, “Ahlat”, İslam Ansiklopedisi, C. I, Eskişehir, 1997.

Sümer Faruk, Ahlat Maddesi, TDV, İslam Ansiklopedisi, C. 2, İstanbul, 1989.

Sümer, Faruk, “Anadolu’ya Yalnız Göçebe Türkler mi Geldi”, Belleten, XXIV, S. 96, Ankara, 1960.

Sümer, Faruk, Ahlat Şehri ve Ahlatşahlar, Belleten, C., I, S. 197, Ağustos, 1986.

Sümer, Faruk, Karakoyunlular, TTK. Yayını, Ankara, 1967.

Sümer, Faruk, Selçuklu Devrinde Doğu Anadolu’da Türk Beylikleri, Ankara, 1990.

Tabak Nermin, Ahlat Türk Mimarisi, İstanbul, 1972.

Tuncer, Orhan Cezmi, “Bitlis Ahlat, Hasan Padişah Kümbeti Onarımı”, Rölöve ve Restorasyon Dergisi, Ankara, 1974.

Tuncer, Orhan Cezmi, Anadolu Kümbetleri 2, Beylikler ve Osmanlı Dönemi, Ankara, 1991.

Tuncer, Orhan Cezmi, Anadolu Kümbetleri I, Selçuklu Dönemi, Ankara, 1986.

Turan, Osman, Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi, İstanbul, 1980.

Turan, Osman, Selçuklular Tarihi ve Türk İslam Medeniyeti, Ankara, 1965.

Turan, Osman, Selçuklular Zamanında Türkiye, İstanbul, 1971.

Turan, Osman, Türkiye Selçukluları Hakkında Resmi Vesikalar, Ankara, 1959.

Ünver, Süheyl, “Ahlat’tan Geçerken”, Tarih Hayat Mecmuası, C. 2, S. 8, Eylül, 1971.

Vakid-i, Futuhu-ş Şam, C. II, Kahire, 1373.

Yaşa, Recep, Bitlis’te Türk İskanı, (XII-XIII Yüzyıl), Ahlat Kültür Vakfı yayını No: 2, Ankara, 1992.

Yetkin, Suut Kemal, Mama Hatun Türbesi, A. Ü. İlahiyat Fakültesi, Türk ve İslam Sanatları Tarihi Enstitüsü, Yıllık Araştırmalar Dergisi, I, Ankara, 1957.

Yetkin, Suut Kemal, Türk Mimarisi, İstanbul, 1970.

Yinanç, Mükrimin Halil, “Bitlis Maddesi”, İslam Ansiklopedisi, C. II, Eskeşiher, 1997.

Yinanç, Mükrimin Halil, “Akkoyunlular”, İslam Ansiklopedisi, C. I, Eskeşiher, 1997.

Yinanç, Mükrimin Halil, Türkiye Tarihi, Selçuklular Devri I., Anadolu’nun Fethi, İstanbul, 1944.

Hasankeyf’de Artuklu, Eyyûbî, Akkoyunlu ve Osmanlı Dönemi

Mimarî Eserleri

Yrd. Doç. Dr. Hüseyİn YurttaŞ

Atatürk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi / Türkiye

rof. Dr. M. Oluş Arık başkanlığında bir ekip tarafından Hasankeyf’de başlatılan kazı çalışmaları sonucu, bir çok soruya cevap bulunacaktır. İlk iskân edilmeye başlandığı dönemden, günümüze değin çeşitli milletlerin ve devletlerin egemenliğinde kalan Hasankeyf, bugün Batman’a bağlı bir ilçe konumundadır. Belirlenebilen ilk buluntular Urartu Dönemi’ne aittir. Daha erken çağlarda, özellikle mağara sakinleri tarafından iskân edilen yörenin kesin olarak kimliğini tespit etmek mümkün değildir. Kale’nin en üst kesiminde yer alan mezarlar, bu alanın, kutsal bir mekân olarak düşünüldüğünü kanıtlar. Roma ile İran arasında sık sık el değiştiren ve Roma’nın sınır kalelerinden biri olan Hasankeyf’de, bu dönemde bir şatonun yaptırıldığı da kayıtlarda belirtilmektedir. Bizans çağında Hıristiyanlar için yaptırılan kilise ve mağara kiliseler, İslâmi dönemde de varlıklarını sürdürebilmişlerdir. VII. yüzyıldan itibaren Müslümanlarla tanışmaya başlayan yöre, Hamdanoğullarının, Mervanoğullarının Büyük Selçukluların ve nihayet Artukoğullarının hakimiyetine geçmiştir. Artukluların Hısnı Keyfa Kolu’na başkentlik yapan Hasankeyf’de ilk önemli eserlerle yapılaşmaya gidilmiştir. Bunlar arasında, Köprü, Büyük Saray, Güney Burç Saray (?) ve Kale’deki Ulu Cami’nin ilk yapılışını sayabiliriz. Bir buçuk asra yakın ayakta durmayı başarabilen bu kol, yöreye hakim olan Eyyûbîler tarafından tarih sahnesinden silinmiştir. Fakat Hasankeyf bu dönemde de önemini koruyabilmiş, Eyyûbî sultanlarının oturduğu, daha sonra Mısır’daki Eyyûbî Devleti’ne yollandığı bir merkez statüsünde kalabilmiştir. Kısa bir süre Akkoyunluların eline geçen Hasankeyf XVI. yüzyılın ilk çeyreğinde Osmanlı topraklarına katılmıştır. Bugünkü mevcut yapılanmanın ağırlık noktasını Eyyûbî Dönemi eserleri oluşturmaktadır. Bu yıllara ait cami, medrese, türbe gibi yapılar, plân açısından değişik uygulamaların sergilendiği tipik örnekleri oluştururlar.

Artuklu Dönemi

Hasankeyf Kalesi

Yapım yılı-dönemi: Hısnı Keyfa veya Hasankeyf Kalesi’nin ilk iskan tarihini belirleyebilmek mümkün değildir. Urartu Dönemi’ne ait buluntular, yörenin M.Ö. IX. Yüzyılda yerleşime alan olduğunu göstermektedir. Bu tarihten sonra yöreye egemen her ulusun uğrak yeri olan Hasankeyf; Roma döneminden Osmanlı’ya kadar önemini korumuştur. Kaledeki mevcut eserler Artuklu, Eyyûbî ve daha sonrasına aittir. Kale kapılarından üçüncüsü üzerinde yer alan kitabe Eyyûbî Dönemi, 826 H. (1423 M.) yılını içermektedir. Dicle’nin güney kıyısında, sarp bir kayalık üzerine kurulan Hasankeyf Kalesi doğal bir korumaya sahiptir. Dört taraftan çok dik yamaçlara sahip kaya kütlesine insan eliyle açılmış iki yoldan çıkılır. Bu çıkışlardan en işlek olanı, anıt

sal kapılarıyla doğudakidir. Fazla işlek olmayan diğer yol, daha sarp bir patikayla batıdan dar bir geçitle Dicle’ye bağlanır.

Orta kesimi yoğun bir yapılanmaya sahne olan kalenin, güneybatı tarafı, yerleşimin olmadığı, kutsal alan ve mezarlıktır. Sarnıç ve kanallar bu kesimdedir. Yer yer küçüklü, büyüklü burçların ve sur duvarlarının, kalenin korunmasından ziyade içerideki halkın emniyetini sağlamak için yapılmış olması gerekir. Kalenin en manzaralı ve sarp kısmına hükümdar ailesi yerleşmiştir. Kalenin doğu ve güneydoğusundaki vadide mağara iskânı olarak niteleyebileceğimiz çok sayıda ev ve işyeri mevcuttur. Kayalara oyulan evlerde XX. yüzyılın üçüncü çeyreğine kadar yöre halkı oturmuştur. Yaklaşık 2000 kadar evin yer aldığı Kale, dar sokakları, üst üste binmiş evleri, iç içe açılan odaları, kuyuları sarnıçlarıyla tam bir Orta Çağ yerleşim yeri görünümündedir. Evlerin aralarında ibadet yapıları da bulunmaktadır. Evler, genelde ortada bir avluya açılan eyvan şeklinde bir bölümle burayla bağlantılı bir veya iki odadan ibarettir. Konutların çoğu kayaya oyulmuş olup, ön kısımları moloz taş, nadiren kesme taş ile örülüdür. Pek çok evin önünde kuyular bulunur. Hasankeyf Kalesi’nin belki de en önemli ve ilgi çekici bölümü, güney ucuna yakın kesimdeki yüksek tepedir. Yükseltinin zemininde, kayaya oyulmuş iki mezar ve libasyon çukuru dikkat çekicidir. Mezarlar Urartu geleneğini sürdürmesi açısından önemlidir. Kutsal alanın hemen güneyinde kalenin en önemli su tesisi yer alır. 50x8 m. boyutlarındaki dev sarnıç bir kanalla kalenin yerleşim yerine bağlanmıştır.1

Kale Kapıları: Doğu Yol I. Kapı: Kaleye asıl çıkışın kuzeydoğu köşede, birkaç kapının sıralandığı dönemeçli yoldan olduğu görülmektedir. Derenin doğu ve batısında, sağlam taş duvar örgüsü görülmektedir. Bu denli kaliteli ve büyük taş malzeme diğer yapılarda görülmez. I. Kapının, burası olması gerekir. Tarihi kaynakta2 yedi kadar kapısından söz edilen Hasankeyf Kalesi’nin doğu kesiminde dört kapı günümüze ulaşabilmiştir. Doğu Yolu II. Kapı: Kaleye çıkış yolunun ilk dönemecinde yer alan II. Kapı büyük ölçüde tahrip olmuştur. Düzgün kesme taşlarla örülen kapının atkı taşının solunda yer alan aslan figürlü3 taş dikkati çeker. Kapıyı oluşturan malzemenin Kızlar Camisi’nden getirildiği kesindir.

Çünkü adı geçen Cami’nin, aynı özellikte bezekli taşları mevcuttur. Doğu Yolu III. Kapı: Dükkan sıraları önünden yukarı doğru çıkan yolun kuzey yöndeki kıvrımı üzerinde Kale kapıları içerisinde en muhteşemi ile karşılaşırız. Kapının giriş kısmı, atkı taşı ve alınlık süslemesiyle dikkat çeker. Alınlık üzerinde, tek bir satırdan oluşan ve üsten bir silme ile sınırlanan kitabe yer alır. Kapının üst kesiminde, iki göz halinde yağ dökme bacası görülmektedir. Doğu Yolu IV. Kapı: Batı kısmı tamamen yıkılmış olan kapı, kuruluşuyla bir öncekini hatırlatır. Son kale kapısının batı yönünü oluşturan yamaçta sur duvarlarının kalıntıları görülmektedir. Batı yolu: Kaleye çıkışı sağlayan ikinci bir yol Kale’nin batısında yer alır. Giriş, Dicle nehri kenarındaki kayaya oyulan bir yolla başlar.

Kayaya oyulan basamaklı bir tünel iki üç dönemeç sonra bir vadiye ulaşır. Bazen düz, bazen basamaklı yolla kapıya (Sır Kapısı) ulaşır. Kuzey yolu: Kalenin bir üçüncü çıkışı, -buna suya iniş yolu demek daha doğru olur- kuzey kesimdeki sarp yüzde bulunur.4 Doğrudan doğruya kalenin su ihtiyacını karşılamak maksadıyla açılmış bir yoldur. Özellikle Urartu yerleşim alanlarında görülen bu tür suya ulaşan tünellerin sayısı oldukça kabarıktır. Küçük Saray’ın batısında kaleye ulaşır. Suya inen bir diğer tünel, yine aynı yüzeyin, biraz daha batısında bulunmaktadır.

Hasankeyf Köprüsü

(Dicle Köprüsü)

Yapım Yılı-Dönemi: Köprü üzerinde her hangi bir kitabe mevcut değildir. Köprü yakınında bulunup Hasankeyf Belediyesi’nin bahçesine getirilen yazıtlı taşlar ve tarihi kaynaklar ışığında, eseri Artuklu Dönemi’ne ve XII. yüzyılın ikinci yarısının hemen başlarına vermek mümkündür. Köprünün yapımıyla ilgili çeşitli görüşler ileri sürülmüştür. Bu görüşlerin çoğunluğu, Köprünün, Artukoğulları Dönemi’nde yapılmış olduğunda birleşirler.

Ayrılış noktaları yapım yılıdır. Köprü hakkında ilk önemli ve en gerçek bilgiyi veren İbnü’l-Ezrak’tır. Eserinde,5 (549 H. 1154 M.) yılında Batman (Sadidma) suyu üzerindeki Malabadi (Akraman) köprüsü onarıldığını,6 aynı yıl yaptırılmış olması gereken Hısn-ı Keyfa’daki köprünün Fahreddin Karaarslan’ın eseri olduğunu belirtmektedir.

Hısn-ı Keyfa köprüsü 1164 yılında sel ve zelzeleden zarar gördüğünden onarılmıştır.7 Yakut (vef: 626 H.(1228 M.) eserinde8 Hısn Keyfa’yı anlatırken Amid ile Cizre arasında gördüğü köprünün bir benzerini diğer memleketlerde görmediğini belirttikten sonra, köprünün tek kemerli olduğunu ve yanlarında daha küçük kemerlerin bulunduğunu söyler. İbn-i Şeddad’ın anlattıkları da ilgi çekicidir.9

Dicle üzerindeki köprünün, XII. yüzyılda Artukluların gururu olduğunu, XIV. yüzyıl başında kullanılmaz hale geldiği, XIV. yüzyılda onarıldığını belirten Viyana Croniyi (Hısn-ı Keyfa Vakiynamesi yazarı) yine aynı yüzyılda Hısn-ı Keyfa’da büyük bir imar faaliyetinin olduğunu belirtir.10 İbn-i Havkal,11 Sefiyüddin,12 1837 ‘de bu civardan geçen Moltke,13 Ritter,.14 Taylor,15 Conte de Cholet,16 Sandrezki,17 Hasankeyf’deki en dikkat çekici yapının, yıkıntı halinde de olsa Köprü olduğu sonucuna varmakta ve Köprü hakkında bilgi vermektedirler. Lehmann-Haupt,18 S.Guyer,19 Türk seyyahlarından Ali Bey,20 yine Köprü ile ilgili bilgi verirler. Köprü ile ilgili en detaylı inceleme A.Gabriel tarafından yapılmıştır.21 Nuri Akkurt,22 ve Cevdet Çulpan,23 Gülgün Tunç,24 Ara Altun25 eserin Artuklulara ait olduğunu belirtirler. Fügen İlter, İbn’ül-Ezrak’ın verdiği bilgileri kabul eder.26 Bütün bu bilgiler ışığında Köprünün bugünkü haliyle Artukoğulları’ndan Fahreddin Karaarslan tarafından 1155-60 yılları civarında yaptırıldığı, 1161’de hasar görüp onarıldığını, ikinci büyük onarımın Eyyûbîler Dönemi’nde yapıldığını belirleyebilmekteyiz.27 Diyarbakır-Eğil yolu üzerinde yer alan Deve Geçidi Suyu Köprüsü kitabesinin28 karakteriyle, bulunan kitabe parçaları büyük bir benzerlik gösterir. Yazı metninde geçen ifadelerin benzeri; Hasankeyf Artuklu Hükümdarı Fahreddin Karaarslan tarafından yaptırılan Harput Ulu Camii’ndeki kitabesinde29 yer alır. Köprünün Mimarı belli değildir.

Eserin tanımı: Dicle nehri üzerindeki köprü, beş ayak tarafından taşınan dört kemer gözünden meydana gelmiştir. Kemerler, doğudan batıya 22, 40, 22, 15 m.’lik genişliktedirler. Dicle üzerindeki bu abidevi köprü, şu andaki kalıntılarıyla bile devasalığının hayret verici görüntüsünü sergiler. Yaklaşık 200 m.’yi aşan boyuyla, asırlarca Dicle’nin sessiz, fakat sessiz olduğu kadar engel tanımayan sularına rağmen, kısmen de olsa ayakta kalabilmiştir. Şimdiki su seviyesinin yaklaşık 6-7 m. altında kalan zeminin kayalık oluşu köprü ayaklarının dayanıklılığını artırmaktadır. Doğudaki kemerin batı kesimi yıkılmış durumdadır. Köprünün doğudan ikinci ayağı yaklaşık 16 m.’lik genişliğiyle büyük bir kütle oluşturur.

Doğu ve batısına uzanan kemerlerin yıkılmış olması, bağlantıların sağlanmasında zorluk çıkarır. Ayağın güneyindeki sel yaran büyük bir mahmuz şeklindedir. Figürlü süslemelerin birkaçı buradadır. Köprü ayağında, selyaran ve topuk üzerindeki pilonlarda meydana getirilen boşluklar, hem mekan kazanmak, hem de ağırlığı, hafifletmek gayesine yöneliktir. Üst örtüsünde kullanılan tuğla malzeme, köprünün yapım evreleriyle ilişkin görüşlere de açıklık getirecek niteliktedir.

Hasankeyf Köprüsü’nün üçüncü ayağı, batı yakasına yakın olan su içindeki ikinci büyük ayaktır. Bir önceki ayakla aynı ölçülere sahiptir. Fakat batı yönünün kaplaması tamamen döküldüğü gibi, dolgu malzemesi büyük ölçüde tahrip olmuştur. Sel yaranın doğu tarafı üzerinde yer alan dayanma kemeri daha geç tarihli onarımlara aittir. Ayaklardan dördüncüsü nerdeyse tamamen yok olmuştur. Sel yaranın bir bölümüyle, son ayağa bağlantısını sağlayan kemerin tabliyesi ayaktadır. Dördüncü ayakla beşinci ve son ayak arasındaki kemer, önemli bir ip ucunu işaret eder. Kemerin kavsi belirli bir yüksekliğe kadar (yaklaşık 6 m.) kesme taş malzeme ile devam eder. Bu yükseltiden sonra malzeme tuğlaya dönüşür. Fakat tuğla da, her iki yüzeyde sadece kemer ağzındaki belirli bir kesimde kullanılmıştır.

Geri kalan kemer malzemesi karışık biçimdeki taştır. Tuğla bölümü de Artuklu Dönemi’ne aittir. Kemerin batı yüzünün, ayakla birleştiği noktada; diğer ayaklarda da gördüğümüz eğimli taş sıralarının tuğla malzemeyle organik bir bağlantıya girmiştir. Kemer yüzeyinde görüldüğü söylenen30 sırlı malzemenin de Artuklular Dönemi’nde kullanıldığı (Diyarbakır yöresi) bilinmektedir.

Figürlü Süsleme: Yapı için önemli bir özellik de figürlü bezemeye yer verilmiş olmasıdır. A. Gabriel, tamamının on iki tane olduğunu belirttiği figürlerden üçü doğudaki büyük ayağın sel yaranı üzerindedir. Sel yaranın doğu kenarında üsten ilk düz satıh üzerinde iki insan figürü yer alır. Sağdaki ilk figür ayakta ve cepheden verilmiştir. Sel yaranın doğu yüzünde yer alan figür pek seçilememektedir. Batıdaki büyük ayağın sel yaranı üzerinde de yine bir insan figürü bulunmaktadır. Figürlerin geri kalanları yıkıntıların içinde olmalıdır. Kaplama malzemesi üzerinde yer alan usta monogramları, Kale’deki Büyük Saray’da görülen usta monogramlarıyla benzerlik göstermektedir.
Büyük Saray

Yapım Yılı-Dönemi: Büyük Sarayın yapım yılını veya dönemini belirleyebilecek bir kitabe mevcut değildir. Malzeme ve teknik açıdan Köprü ile kurulan benzerlik, Sarayın yaptırıcısı olarak Artuklu Sultanı Fahreddin Karaarslan’ı (1144-1167 M.) öne çıkarmaktadır. Roma Dönemi’nde, Kalede’ki Şatodan bahsedilmesine karşın,31 günümüze ulaşan kalıntılarla bu durumu kanıtlamak mümkün değildir. Bu nedenle bugünkü Sarayın bulunduğu alanda Roma Dönemi’ne ait bir saray yapısının varlığından söz edebiliriz. Ancak mevcut yapı kalıntısındaki malzeme ve taşlar üzerindeki usta monogramları Hasankeyf köprüsü ile benzerlik gösterdiğinden Sarayı, Artuklu Dönemi eseri olarak nitelemek doğru olacaktır. Artuklu egemenliğindeki pek çok yerde saray ve köşkten bahsedilmesi,32 başkentlik yapmış bir yerleşim yeri için “Saray” yapısını kaçınılmaz kılacaktır. Ayrıca Artuklu Sultanı Kutbeddin II. Sökmen’in 597 H. (1200 M.) yılında Sarayın üstünden düşerek öldüğünün belirtilmesi,33 Sarayın Artuklu Dönemi’nde varolduğunu ortaya koyar. Sarayı yapan konusunda bilgi yoktur. Yapının tanımı: Hasankeyf Kelesi’nin kuzeyinde yer alan yapı kalıntıları, Büyük Saraya aittir. Dicle nehrinin güney kıyısındaki sarp yamacın hemen üstünde bulunan Sarayın kuzey cephesi nispeten ayaktadır. Yapının oturduğu alan eğimli bir arazidir. Ön cephe istinat kuleleriyle kuvvetlendirilmiştir. Bugün ayakta kalan kalıntılar Sarayın bodrum katını oluşturmaktadır. Sağır, kalın duvarlar, uzun ve dar koridorlar, üst kat veya katların taşınabilmesi içindir.


Yüklə 8,23 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   12   13   14   15   16   17   18   19   ...   179




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin