I. GİRİŞ
Toplu halde yaşarken bireylerin birbirlerine ve topluma karşı davranışlarını bir düzen içinde sürdürmesi gerekmektedir. Toplum düzenini sağlayan kurallar bütününe HUKUK denir.
İMAR; kısaca geliştirmek-düzene koymak demektir. İmar edilmiş-bayındır dediğimiz zaman, gelişip güzelleşmek ve hayat şartlarına uygun olan en iyi hale getirmek yönünde çalışılmış yeri kastederiz.
Günümüzde taşınmaz mülkiyet üzerindeki yerleşme ve yapılaşma hakkının kamu yararı açısından sınırlandırılması ve kısıtlanması İmar Hukuku alanına girmektedir.
Hukuk düzeninde; çıkarılan kanun, tüzük-yönetmeliklerin anayasaya aykırı olmaması bir zorunluluktur. Kanunlar anayasaya, tüzükler kanunlara, yönetmeliklerde tüzüklere aykırı olamaz. Bu, hukuk düzeninin pozitif bir kuraldır.
ANAYASA
KANUN
TÜZÜK
YÖNETMELİK
İmar yasalarımız temellerini Anayasamızın sosyal ve ekonomik haklara değinen maddelerinden almaktadır. Şöyle ki;
23.madde: Herkes yerleşme ve seyahat hürriyetine sahiptir. Yerleşme hürriyeti sosyal ve ekonomik gelişmeyi sağlayacak sağlıklı ve düzenli kentleşmeyi gerçekleştirmek ve kamu mallarını korumak amacıyla sınırlandırılabilir.
35.madde: Herkes mülkiyet ve miras hakkına sahiptir. Haklar ancak kamu yararı amacıyla sınırlandırılabilir ve mülkiyet hakkının kullanılması toplumun yararına aykırı olamaz.
57.madde: Devlet şehirlerin özelliklerini ve çevre şartlarını gözeten bir planlama çerçevesinde konut ihtiyacını karşılayabilecek tedbirler alır. Ayrıca toplu konut teşebbüslerini destekler.
63.madde: Devlet Tarihi-Kültürel ve Tabiat Varlıklarının korunmasını sağlar. Bu amaçlı destekleyici ve teşvik edici tedbirler alır.
I.1. Türkiye’de İmarın Tarihçesi
Ülkemizdeki imar planlaması deneyiminin tarihî gelişimi, “Osmanlı dönemi” ve “Cumhuriyet dönemi” şeklinde iki başlık halinde incelenebilir.
1.1. Osmanlı Dönemi
Osmanlılarda Tanzimat dönemine kadar imar işlerinde, genelde kökü selçuklular dönemine kadar uzanan gelenekler hakim olmuştur. Her ne kadar Osmanlılar Bizans’tan bazı kavramları alıp kendi kanunlarını koymuşlarsa da, kamulaştırma yapılamadığından, mahkemelerde sık sık âdet ve gelenekler gibi yazılı olmayan kaynaklara başvurmak zorunda kalınmıştır.
Saliha Aydemir, Osmanlı Devletinde, pek uyulmasa bile, kentlerin imarını yönlendiren imar hukuku ilke ve kuralları arasında şunları saymaktadır: Birey başkasına gürültü, güneş kesme, koku vb açılardan zarar vermeme şartı ile taşınmazını dilediği gibi kullanabilir. Kentlerde yapay çevre doğal çevre ile bütünleşir. Aileler görsel, ses ve diğer açılardan tam mahremiyete sahip olmalıdır. Yapılar birbirlerinin hava ve güneşini kesmeyecek şekilde istediği kadar yükselebilirler. Yollar için genişlik, kemerli geçişlerde ise yükseklik sınırlaması vardır (En az yüklü bir devenin geçebileceği kadar geniş ve yüksek olmalıdır).
19’uncu yüzyıl, Osmanlılarda devlet güdümünde sürdürülen siyasî ve toplumsal reformların yoğunlaştığı dönemdir. Tanzimat’ın daha ilk yıllarında 19’uncu yüzyılda Batıdaki yerel planlama anlayışının temel ilkelerinin (sağlık, düzen ve güzellik) hakim olduğu yeni araçsal ve kurumsal yapı Osmanlı’nın geleneksel, İslam Hukuku’na dayalı kent politikalarının ve kurumlarının yerine konulmaya çalışılmıştır.
Tanzimat döneminde Batıdaki sağlıkçı ve militarist planlama anlayışlarına ilişkin deneyimlerin belirli Osmanlı kentlerinde, özellikle İstanbul’da, aydınlanma çağını ve sanayi devrini yaşamamış olan Osmanlı Devleti’nin o günkü şartlarına uyarlanarak girdiği görülmektedir. Yerel planlamada sağlıkçı anlayışın etkisiyle 1839’da İstanbul’da Sıhhiye Meclisi kurulmuş, 1848’de kent planlaması ve yapı faaliyetlerini düzenleyen ilk nizamname olan “Ebniye Nizamnamesi” yayımlanmıştır. Bu nizamnamede, dar sokaklı organik dokusu nedeniyle yangınla etkin mücadele edilemeyen kentlerin sık sık tahrip olmasına karşı tedbirler öngörülmüştür. Yapım sistemleri, yapıların denetlenmesi, yollarda kademelenme ve buna bağlı olarak genişlik, şekil ve niteliklerine ilişkin standartların bulunduğu nizamname, kamulaştırma konusunda da hükümler ihtiva etmekteydi.
“Kamu yararı” kavramı Osmanlı imar hukukuna girmiş, kamulaştırma kurallarının belirlenmesinde kamu yararı gözetilmiş, herhangi bir özel kişi ya da şirketin yapacağı yapının projesinin değerlendirmesinin idare tarafından yine “kamu yararı” açısından yapılması şartı getirilmiştir.
1858 tarihli Arazi Kanunu çıkarılmış, sınır, mülkiyet, tapu gibi Batı kavramları Osmanlı toprak düzenine girmiş, kadastro haritaları yapılmaya başlanmıştır.
Osmanlı’da militarist planlama anlayışının etkisi, malî kaynakların sınırlılığı nedeniyle, dağınık planlama girişimleri dışında daha çok örgütsel ve yasal düzenlemelerle sınırlı kalmıştır. O tarihe kadar merkezî idareye bağlı çok parçalı bir kurumsal yapı içinde yürütülen imar faaliyetlerinin tek elden yürütülmesi ve belediye idaresince deruhte edilmesi yolunda kanunî düzenlemeler yapılmıştır. Örneğin, 1855’te kurulan “İstanbul Şeremaneti”ni 1856’da “İntizam-ı Şehir Komisyonu”nun kurulması izlemiştir.
Çoğu kez bilinçli olarak günümüze kadar süregelmiş olan kentlerin imarının emlâk sahiplerine, spekülatörlere bırakılması durumu, belki de imar hukukunun ülkemizde dğuşunda, daha başında atılan yanlış adımlardan birisi, belki de en önemlisidir.
19’uncu yüzyıl yerel planlama çalışmaları, kapsamlı, tüm kenti ele alan çalışmalar değil, genelde yangın alanlarının planlanmasını içeren parçacı bir imar hareketidi.
1.2. Cumhuriyet Dönemi
Cumhuriyetin ilk dönemlerinde, kentlere, temel ideolojisi toplumu çağdaş toplumlar düzeyine yükseltmek olan bir misyon yüklenmişti. Atatürk bu misyonu, kentler “sağlığın, temizliğin, güzelliğin, modern kültürün örnekleri” olmalıdır sözüyle anlatmak istemişti.
Kurtuluş Savaşını kazanan Türkiye’nin önündeki en önemli sorun, yeni Başkent Ankara’nın kurulması idi. Ancak, savaştan yeni çıkan ulusun acilen çözmesi gereken sorunlardan bir diğeri de, Kurtuluş Savaşı sonrası, büyük yangınlarla yakılan çok sayıdakiBatı Anadolu kentlerinin yeniden imar edilmesiydi. Savaş sonrası yangın alanlarının maliklerinin Anadolu’yu terk etmiş olmaları nedeniyle ortaya çıkan mülkiyet sorunlarının çözümü için 1925 yılında 1882 tarihli Ebniye Kanununun bazı maddelerini değiştiren 642 sayılı Kanun çıkarıldı.
Cumhuriyetin ilk yıllarında, Osmanlıların belediyecilik tecrübesinin etkisiyle 1924 yılında Ankara Şehremaneti’nin kurulmasından sonra, imar hukuku bakımından en önemli gelişme, yeni şehrin kurulacağı 4000000 metrekarelik alanın kamulaştırılması amacıyla, belediyenin girişimiyle 1925 yılında çıkarılan 583 sayılı Kanun olmuştur.
1930’lu yıllar Türk İmar Hukukuna ilişkin kurumsallaşmanın dönüm noktalarıdır. Gerçekten, bu dönemde birbiri ardına çıkarılan kanunlarla imarla ilgili kurumsal düzenlemeler gerçekleştirilmiştir. Bu kanunlardan ilki 1930 tarihli ve 1580 sayılı Belediye Kanunu olmuştur. Belediyelere önemli sağlık ve sosyal yardım fonksiyonları yüklenmiştir. Belediye Kanunundan çok kısa bir süre sonra çıkarılan 1593 sayılı Umumî Hıfzısıhha Kanunu ile belediyelere pek çok imar ve sağlık görevleri verilmiştir. Bu kanunun 4’üncü maddesi ile, şehir kasaba ve köylerdeki sağlık ve sosyal yardım hizmetlerinin belediyeler, özel idareler ve diğer yerel yönetimlerce yürütüleceği, bakanlığın bu idarelere rehber olmak üzere bazı mahallelerde örnek kuruluşlar açacağı hükme bağlanmıştır. Bu hükmüyle kanun, sağlıkla ilgili esas görevlerin yerel yönetimlerde olduğunu göstermiştir.
18 Haziran 1933 tarihli ve 2290 sayılı Belediye Yapı ve Yollar Kanunu, yayımlandığı tarihten itibaren İçişleri Bakanlığı’nın belirleyeceği süre içinde halihazır haritasını hazırlatmasını ve 5 yıl içinde de ya tek başına ya da plan hazırlamak için kuracakları birlikler eliyle, belediyeleri kent planı yapmaya zorunlu tutuluyordu.
Cumhuriyetin ilk yıllarında, ülkenin içinde bulunduğu şartlarda belediyelerin bu planları hazırlatma imkânları yoktu. Bu nedenle, Belediye Kanunu’na ek olarak, 7 Haziran 1935 tarihli ve 2763 sayılı Kanunla imar planlamasını sağlamak için “Belediye İmar Heyeti” gibi merkezî bir yeni kurum getiriliyordu.
Belediye İmar Heyeti’nin sekreteryasının Ankara İmar Müdürlüğü’nce, hesap işlerinin de İller Bankası’nca yürütülmesi öngörülmüştü. Ankara’nın imar planlamasında elde edilen deneyimle, imar planlaması sisteminin tüm ülkeye yaygınlaştırılması düşünülüyordu. Ancak, İçişleri Bakanlığı bünyesindeki Belediye imar Heyeti’nin Türkiye’nin bu konudaki tüm ihtiyaçlarını karşılamaktan uzak olması, 1935 yılında Bayındırlık Bakanlığı’nın yapı işleri çerçevesinde bir şehircilik bürosunun kurulmasına neden olmuştur. Bu büronun doğmasının belki de ilk nedeni, Cumhuriyetin Anadolu’ya dağıttı devlet sanayilerinin ya da önemli yeni demiryolu istasyonlarının çevresinde oluşan kentsel gelişmeyi denetim altına almak, bu kentler için planlar yapmaktır. Ancak kurulan bu büro zamanla güçlenmiş ve “Belediyeler İmar Heyeti” ile yarışır hale gelmiştir. Bu yarışın sonucunda 30 Mayıs 1939 tarih ve 3611 sayılı Nafia Vekaleti Teşkilat ve Vazifelerine dair kanun çıkarılmış ve bu kanunla İçişleri Bakanlığı’nın imar planlamasına ilişkin teknik görevleri Bayındırlık Bakanlığı’na geçmiştir. Böylece Türkiye’nin merkezî idare teşkilatı içinde imar planlaması ve idareye ilişkin denetleme fonksiyonları iki bakanlık arasında paylaşılmıştır.
Cumhuriyet döneminde sadece imar planlamasının örgütlenmesine ilişkin kanunlar değil, aynı zamanda kentlerdeki arazi kullanım miktarları, yol genişlikleri, yapı çıkıntıları vb. imar hukuku konularını düzenleyen kanunlar da çıkarılmıştır. Bu kanunlardan ilki, 2290 sayılı Yapı ve Yollar Kanunu’dur. Ancak bu kanun bir imar kanunu olmaktan ziyade bir yapı ve yollarla ilgili kanundur. Bu kanun Osmanlı imar geleneğinin uzantısı olan hükümlerle doludur. Ancak, diğer taraftan bu Kanuna imar kanunu niteliği kazandıracak kimi hükümlere de yer verilmiştir.
Yapı ve Yollar kanununun çıkmasıyla, daha önce yapılan yol istikamet planı niteliğindeki planlar fonksiyonlarını yitirmiştir. Ayrıca kanunun şartları dolayısıyla çok sayıda kentte plan yaptırma zorunluluğu doğmuştur. Böylece 1933 yılında, Türkiye’de imar hukuku ve planlaması deneyiminde yeni bir dönem başlamıştır. Bu nedenle çok sayıda kentte plan yaptırılmaya başlanmış olması, bu çalışmaların bir düzen altına alınması ihtiyacını doğurmuştur. Bunun üzerine 13 Mart 1936 tarih ve Bayındırlık Bakanlığı, Bayındırlık Meclisinin 29 sayılı kararıyla, Şehir ve Kasabaların Halihazır Haritalarının Alınmasına Ait Şartname ve Umumî Talimatname yürürlüğe konulmuştur. Daha sonra 3 Ağustos 1936 tarihli Bakanlar Kurulu kararıyla “Şehirlerin imar Planlarının Tanzimi İşlerine Ait Umûmî Talimatname” kabul edilerek, imar planlarının yapımı belirli bir disipline bağlanmıştır. Talimatname, Yapı ve Yollar Kanununun bazı katı hükümlerine esneklik getirmiştir.
Bu talimatnameye göre, imar planlarının elde edilmesinde esas süreç yarışma olarak kabul edilmektedir. Gelirleri 50.000 TL’den az olan belediyeler Bayındırlık Bakanlığı’nın uygun görmesiyle bir uzman kişiye anlaşma yoluyla imar planı yaptırabileceklerdir. Talimatnamede, gerek bu yarışmaya gireceklerin, gerekse imar planı yapacakların Yüksek Mühendis Mektebi veya Güzel Sanatlar Akademisi Mimarî Şubesi ile bunların muadili yabancı okullardan mezun olmaları gerektiği öngörülmüştür. Talimatname ile, imar planlarının yapılabilmesi için kentin halihazır haritasının varlığı yeterli görülmemekte, ayrıca, kentin gelişimi hakkında bilgilerin gerekliliği kabul edilmektedir. Bunun için planı yapılacak kentte bir imar komisyonunun toplanmasının ve bir rapor hazırlanmasının öngörüldüğü Talimatnameye göre, komisyon en büyük mülkî amirin başkanılğında, belediye başkanı, belediyenin bağlı olduğu ilin bayındırlık müdürü, belediye mühendisi ya da mimarı, sağlık müdürü, belediye doktoru, kentte bulunan sağlık ve sosyal kurum ve kuruluşların başkanları, kentin tarihini bilen kişiler ile kentin imarı üstüne çalışmalar yapan kişilerden oluşacaktır. Bu rapor hazırlandıktan sonra, ket planı yarışması açılacaktır. İmar planı yaptıran her belediye, bir korunması gereken değerli eserler listesi, kentin nüfus artışı hakkında bir rapor, kentin sanayisindeki gelişme imkânları hakkında bilgi, kentin kanalizasyon, su tesisatı ve iklim şartları üzerine bir raporu imar planı yapacak kişilere verecektir. Hazırlanan planın iki kademeli olması düşünülmektedir. Birinci düzey kesin imar planı diye adlandırılmakta ve genellikle 1/1000 ve 1/2000 ölçekli olmaktadır. İkinci kademeyi ise 1/500 ölçekli uygulama planları oluşturmaktadır. Birinci kademe onaylandıktan sonra ikinci kademe planları yapılması öngörülmektedir. Bir kentin planını yapan uzmanlar kesin planlarla birlikte bir numune mahallerinde 1/500 ölçekli planını yapacaklardır. Her imar planının bir “izahnamesi” bulunacaktır.
17 Haziran 1938 tarih ve 3458 sayılı Mühendislik ve Mimarlık Kanunu ile kentlerin planlaması ve kentlerde yapılacak yapıların yapılmasında fen adamlarına yetki verilmesi konusunda önemli adımlar atılmıştır. Bu kanunla getirilen kimi yenilikler Yapı ve Yollar Kanunu’na 17 Haziran 1944 tarih ve 4585 sayılı Kanunla yansıtılmıştır. Sözü edilen kanunla, resmî ve özel bütün yapıların proje ve yapımı tür, önem ve büyüklük derecelerine göre, fen adamlarının nezaret ve sorumluluğu altında yapılması ilkesi getirilmiştir. 1956 yılında da İlk İmar Kanunu olan 6785 sayılı İmar Yasası yayımlanmıştır.
Toplumun hızla değişmesiyle ortaya çıkan ekonomik ve sosyal problemlerin çözümü için yeni düzenlemelere ihtiyaç duyulmuştur. Ana yollar ağının kurulması neticesinde, belediyeler arası metropolitan planlama, anakent örgütlenmelerinin oluşması, köyden kente hızla göçün oluşturulduğu gecekonduların önlenmesi, kıyı, orman ve çevre, ayrıca kültür varlıkları ve sit korumasını da kapsayan değişik yasalarla mevzuat geliştirilmiş ve 1985 yılında 2. İmar Kanunu olan 3194 sayılı İmar kanunu yayımlanmıştır.
II. 3194 SAYILI İMAR KANUNU (9.5.1985)
3194 sayılı İmar Kanunu “Yerleşme yerleri ile bu yerlerdeki yapılaşmaların plan, fen, sağlık ve çevre koşullarına uygun olarak teşekkülünü sağlamak amacıyla düzenlenmiştir (İmar Kan. Mad. 1).
İmar Kanunu’nun kapsamında bahseden 2. maddesinde: Belediye ve mücavir alanlar (gelişme alanları) ile, bunun dışında kalan tüm kırsal alanlarda yapılacak planlar ile inşa edilecek resmi ve özel bütün yapıların bu kanun hükümlerine tabi olduğu belirtilmektedir.
Aynı zamanda İmar Kanunu’nun 3. maddesinde de şu temel ilkeler bulunmaktadır:
-
Herhangi bir saha,
-
Her ölçekteki plan esaslarına,
-
Bulunduğu bölgenin şartlarına,
-
Yönetmelik şartlarına,
-
Mevzuat hükümlerine aykırı olamaz ve aykırı maksatlar için kullanılamaz.
II.1. Kanunlardaki Öncelik Sıralamaları
1. 3194 Sayılı İmar Kanunu
3194 sayılı İmar kanunu imar konularını düzenleyen genel mahiyette bir Kanundur. Bu kanunun dışında imar konularında düzenleme yapılan başka kanunlar da vardır.
3194 sayılı İmar kanununa göre özel kanun mahiyetindeki kanunların bazıları istisnalar başlığı altındaki kanunun 4. maddesinde sayılmıştır. Bu maddede sayılmayan başka kanunlar da vardır.
3194 sayılı Kanunun 4. maddesinde sayılan kanunlar ile diğer özel kanunlarda yer alan imara ilişkin hükümler, genel kanun mahiyetindeki 3194 sayılı Kanun hükümlerinden önce gelir.
Başka bir anlatımla, uygulamada, bu özel kanun hükümlerine öncelik verilir.
3194 sayılı İmar Kanununun istisnalar başlıklı 4. maddesinde “2634 Sayılı Turizmi Teşvik Kanunu, 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu, bu Kanunun ilgili maddelerine uyulmak kaydı ile 2960 sayılı İstanbul boğaziçi Kanunu ve 3030 sayılı Büyükşehir belediyelerin yönetimi Hakkında Kanun ile diğer özel kanunlar ile belirlenen veya belirlenecek olan yerlerde, bu Kanunun özel kanunlara aykırı olmayan hükümleri uygulanır.
Türk Silahlı Kuvvetlerine ait harekat, eğitim ve savunma amaçlı yapılar için, bu kanun hükümlerinden hangisinin ne şekilde uygulanacağı Milli Savunma Bakanlığı ile Başandırlık ve İskan Bakanlığı tarafından müştereken belirlenir” hükmü yer almıştır.
Buna göre;
-
2634 sayılı Turizm Teşvik Kanunu,
-
2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu,
-
2960 sayılı İstanbul Boğaziçi Kanunu,
-
3030 sayılı Büyükşehir belediyelerinin Yönetimi Hakkında Kanunda imar ile ilgili olarak yer alan hükümler, 3194 sayılı Kanunda yeralan hükümlerden önce gelir. Veya çelişki halinde, bu Kanunlarda yeralan hükümler 3194 sayılı Kanun hükümlerine tercih edilir.
II.2. İmarla İlgili Planlar ve Tanımları
İmarla ilgili planları, imar planları ve imar planlarından daha büyük ölçekli makro planlar olarak ikiye ayırabiliriz.
2.1. Büyük Ölçekli Planlar
3194 sayılı İmar kanununda imar planlarınan başka (3) çeşit plandan bahsedilmektedir. Bunlar; ülke planı, çevre planı ve bölge planıdır. Bunları kasaca izah edelim.
2.1.1. Ülke Planı
3194 sayılıİmar kanununun 5.maddesinde imarla ilgili ülke planının sadece adından bahsedilmektedir. Tanımı ve hangi merci taraından yapılacağı belirtilmemektedir. Ayrıca uygulamada imarla ilgili böyle bir planın bulunmadığı da bilinmektedir. Böyle bir plan yapılacak ise bu plan, 540 sayılı “Devlet Planlama Teşkilatı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname” uyarınca kurulmuş bulunan Devlet Planlama Teşkilatı tarafından yapılabilir.
2.1.2. Bölge Planları
Bölge planları, 3194 sayılı İmar Kanununun 9. maddesinde belirlenmiştir. Buna göre bölge planları, sosyo-ekonomik gelişme eğilimlerini, yerleşmelerin gelişme potansiyelini, sektörel hedefleri, faaliyetlerin ve alt yapıların dağılımı belirlemek üzere hazırlanacak planlardır. Ancak yasada, bölge planlarının “Gerekli gördüğü hallerde Devlet Planlama Teşkilatı yapar veya yaptırır” hükmü yer almaktadır. Buna göre, imarla ilgili bölge planlarının yapılması Devlet Planlama Teşkilatı’nın gerekli görmesine bağlı bulunmaktadır.
2.1.3. Çevre Düzeni Planı
3194 sayılı Kanunun 5. maddesinde belirtilmiştir. Buna göre çevre düzeni planı; ülke ve bölge plan kararlarına uygun olarak konut, sanayi, tarım, turizm, ulaşım gibi yerleşme ve arazi kullanılması kararlarını belirleyen plandır.
Bu planın hangi mercii tarafından yapılacağı 3194 sayılı İmar Kanununda belirtilmemiştir. Buna karşılık 2872 sayılı Çevre Kanununun 8. maddesi ile Bakanlar Kurulu’na “Özel Çevre Bölgesi” tespit etme yetkisi verilmiştir. Aynı maddenin 4. fıkrası ile de bu bölgedeki planların yapılmasında 3194 sayılı Kanunun 9. maddesi hükmü uygulanmayacağı belirtilmiştir. Bu bölgelerdeki planların hangi Bakanlıkça yapılacağı da aynı madde uyarınca Bakanlar Kurulunca belirlenecektir.
2.2. İmar Planları
3194 sayılı Kanunun 6 ve 8 maddelerine görev imar planları, “Nazım İmar Planları” ve “Uygulama İmar Planları” olarak hazırlanır.
İmar Planı Yapılması ve Değişikliklerine Ait Esaslara Dair Yönetmelikte belirtilen bu iki plana ilaveten, Revizyon, İlave ve Mevzi Planı olmak üzere (3) ayrı plandan daha bahsedilir.
Bundan başka 775 sayılı Gecekondu Kanununda da ayrı bir plan şekli olan “Islah İmar Planı”ndan söz edilir.
2.2.1. Nazım İmar Planı
Bu plan 3194 sayılı Kanunun 5. ve “İmar Planı Yapılması ve Değişikliklerine Ait Esaslara Dair Yönetmeliğinin” 3. maddesinde tanımlanmıştır.
Buna göre Nazım İmar Planı; varsa bölge veya çevre düzeni planlarına uygun olarak halihazır haritalar üzerine, yine varsa kadastral durumu işlenmiş olarak çizilen ve arazi parçalarının, genel kullanış biçimlerini, başlıca bölge tiplerini, bölgelerin gelecekteki nüfus yoğunluklarını, gerektiğinde yapı yoğunluğunu, çeşitli yerleşme alanlarının gelişme yön ve büyüklükleri ile ilkelerini, ulaşım sistemlerini ve problemlerinin çözümü gibi hususları göstermek ve uygulama imar planlarının hazırlanmasına esas olmak üzere düzenlenen, detaylı bir raporla açıklanan ve raporuyla beraber bütün olan plandır.
2.2.2. Uygulama İmar Planı
Bu planda aynı Kanun ve yönetmeliğin aynı maddelerinde tanımlanmıştır.
Buna göre Uygulama imar Planı; tasdikli halihazır haritalar üzerine varsa kadastral durumu işlenmiş olarak nazım imar planı esaslarına göre çizilen ve çeşitli bölgelerin yapı adalarını, bunların yoğunluk ve düzenini, yolları ve uygulama için gerekli imar uygulama programlarına esas olacak uygulama etaplarını ve diğer bilgileri ayrıntıları ile gösteren plandır.
Revizyon imar planı, İlave İmar Planı ve Mevzi imar Planı yukarıda belirtilen yönetmeliğin 3. maddesinde tanımlanmıştır. Bu tanımları Yönetmelikten aynen aşağıya alıyoruz.
2.2.3. Revizyon İmar Planı
Gerek nazım ve gerekse uygulama imar planlarının ihtiyaca cevap vermediği ve uygulamasının problem olduğu durumlarda; planın tümünün veya büyük bir kısmının plan yapım tekniklerine uyularak yenilenmesi sonucu elde edilen plandır.
-
İlave İmar Planı
Mevcut imar planının gelişme alanları açısından ihtiyaca cevap vermediği hallerde mevcut imar planına bitişik ve mevcut imar planının genel arazi kullanış kararları ile tutarlı ve yine mevcut imar planı ile ulaşım açısından bütünlük ve uyum sağlayacak biçimde hazırlanmış bulunan plandır.
-
İslah İmar Planı
Islah imar planları, 775 sayılı Gecekondu Kanununun 19, 32 ve Gecekondu Kanunu Uygulama yönetmeliğinin 57-69 maddelerinde belirtilen esaslara göre bu kanun ve Yönetmelik kapsamındaki alanlar için yapılan planlardır.
2.3. Tanımlar
2.3.1. Kadastro Parseli
Kadastro yapıldığı zaman kadastro adaları içinde bulunan mülkiyeti tescilli parseldir.
2.3.2. İmar Parseli
İmar adaları içerisindeki kadastro parsellerinin İmar Kanunu, İmar Planı ve yönetmelik esaslarına göre düzenlenmiş şeklidir.
2.3.3. Yapı
Karada ve suda, daimi veya muvakkat, resmi ve hususi yeraltı ve yerüstü inşaatı ile bunların ilave, değişiklik ve tamirleri içine alan sabit ve müteharrik tesislerdir.
2.3.4. Bina
Kendi başına kullanılabilen, üstü örtülü ve insanların oturma çalışma eğlenme ve dinlenmelerine veya ibadet etmelerine, ayrıca hayranların barınmalarına ve eşyaların korunmasına yarayan yapılardır.
2.3.5. İlçe Belediyesi
Büyükşehir Belediye sınırları içinde kalan ilçelerde kurulan belediyeleri ifade eder.
2.3.6. Büyükşehir Belediyesi
Belediye sınırları içerisinde birden fazla ilçe bulunan şehirlerde kurulması zorunludur.
2.3.7. Metropoliten Alan
Belediye hudutları ve mücavir alan hudutları ile tariflenen alan ile birlikte çeşitli fonksiyonel ilişkiler nedeniyle, idari sınırlar dışını da kapsayan ve birden fazla belediye alanını içine alan, Büyükşehir bölgesi anlamına gelen ve hudutları Metropoliten alan imar plan ıile belirlenen alandır.
III.1. İmar Planlama İlkeleri
İmar Planlarının Hazırlanması ve Yürürlüğe konulması Usulü 1580 sayılı Belediye Yasasının 2. maddesine göre nüfusu ne olursa olsun, ilçe ve il merkezerinde ve nüfusu 2000’den fazla olan yerlerde Belediye Teşkilatı kurulması zorunludur.
Son nüfus sayımında 10.000’i aşan yerleşmelerin imar planlarının yaptırılması mecburidir. Nüfusu 10.000’in altındaki yerleşmelerde imar planının yapılması kararı Belediye Meclisine aittir.
Gerek nazım, gerekse uygulama imar planı, ilke olarak, ilgili bulunduğu yerin belediyesi tarafından yapılır veya yaptırılır.
Belediyeler imar planlarını yaparken veya yaptırırken belirli ilkelere göre hareket etmek durumundadır.
1.1. Aleniyet ve Halk Katılım İlkesi
3194 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca imar planları alenidir. Bu aleniyeti sağlamak belediyenin görevidir. Belediyeler, imar planını kopyalayıp veya kitapçık haline getirip isteyenlere ücret karşılığında vermekle mükelleftirler.
Bunlardan 2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanununun 79 ve 84. maddeleri uyarınca “Suret Harcı” alınacaktır.
Belediyeler “İmar Durumu Belgesi” veya “İmar Çapı” adı altında verdikleri beglelerle de bu aleniyeti sağlarlar. Bu belge, arsanın plandaki yeri ve konumu, yapılacak yapının biçimi ve koşullarını belirtir.
Planlar yapılırken halkın eğilim istek ve arzuları tespit edilmeli ve bu talepler plana yansıtılmalıdır. Halkın eğilim ve taleplerinin dikkate alınmadığı planlar malesef halk tarafından çok kısa bir zamanda delinmektedir.
1.2. Üst ölçekli Planlara Uygun Olma İlkesi
Nazım imar planlarının varsa ülke ve bölge planlarına, çevre düzeni planlarına, uygulama imar planlarının da nazım imar planına uygun olması gerekir.
1.3. Kamu Yararı İlkesi
İmar planları, çoğunluğun menfaatini gözeten bir anlayışla yapılmalıdır. Kişinin veya bir grubun, zümrenin yararı esas alınmamalıdır. Plan tadiller ide bu esasa dayanmalıdır. Bu prensip Danıştay’ın da hassasiyetle aradığı bir prensiptir.
1.4. Esneklik İlkesi
Planlar katı olmamalıdır. Keyfiliğe de meydan vermemelidir. İdareye, takdir yetkisi kullanma imkanı vermelidir. Ancak bu yetki de objektif olarak kullanılmalıdır.
Ülkemizde katı ve sert planlama anlayışı hakimdir: Bunun için planların çok sık değiştirilme ihtiyacı duyulur. Elastiki plan ise sık sık değiştirilme ihtiyacı duyulmayan plandır.
1.5. Bilimsellik İlkesi
Bu ilke planların dayanağı olan halihazır haritaların gerçekçi bir şekilde yapılması, planlama standartlarına uyulması, planın iyi bir etüd ve araştırmaya dayandırılması ile sağlanır. Bu hususlar ilgili Yönetmeliklerde belirtilmiştir.
Dostları ilə paylaş: |