Anayasa’nın maddesine göre Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir


HUKUKÇULAR: TUTUKLU AVUKATLARI TAHLİYE TALEBİNDE BULUNSUN



Yüklə 0,62 Mb.
səhifə8/10
tarix04.11.2017
ölçüsü0,62 Mb.
#30599
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10

HUKUKÇULAR: TUTUKLU AVUKATLARI TAHLİYE TALEBİNDE BULUNSUN

İç hukuktaki bağlayıcı kararlar kadar Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) karar ve içtihatları da hamile kadın ve bebeği olan şüpheli ya da tutuklu anneleri koruma altına alıyor. AİHM kararları, ‘’Tutuklama sadece iç hukuka uygun olmakla kalmamalı, aynı zamanda keyfi de olmamalıdır. Kanunları kötü niyetli uygulama açık keyfiliktir.’’ diyor

Hukukçular şu noktaya dikkat çekiyor: ‘’Yukarıdaki iki hüküm ışığında bu türden durumda olanların suç işledikleri iddia ediliyorsa, gözaltına alınmadan ifade çağrılmaları Anayasa m. 13’ün de gereğidir.

Bu nedenle zaman zaman medyada gündeme gelen hamile olan ya da 6 aydan küçük bebeği olup da tutuklananlar veya avukatları, 5275 sayılı Kanunun 16/4 ve 116. Maddelerini gerekçe gösterip tahliye talebinde bulunmalıdır.’’



TUĞBA TEKEREK, MAHPUSTAKİ 8 AYLIK ANNE ADAYINI YAZMIŞTI

Gazeteci Tuğba Tekerek, cezaevinde şahit olduğu örneklerden birini kaleme aldığı makalede şöyle anlattı:  ‘’Sekiz aylık hamile bir kadın da vardı, konuşmalara pek katılmıyordu, daha çok, büyümüş bedenini idare etmeye çalışmakla meşguldü, sıkıntısı yüzünden okunuyordu. Hukuk da okuyormuş bir yandan ama şimdi hukuktan nefret ediyor. Operasyon olduğunda doğum iznindeymiş arandığını öğrenince, birlikte çalıştığı savcıya gidip “Ben teslim olmak istiyorum” demiş. Üç buçuk yaşında bir kızı varmış. “Yüzünü unuttum nerdeyse, keşke yanıma fotoğrafını alsaydım” dedi, ağlayarak. Başka birisi araya girdi “İzin vermezler ki. Ayna bile yok burada!” Evet, insanın kendi yüzünü bile unutabileceği bir yerdi burası.’’



Tr724 İŞKENCE GERİ DÖNDÜ DİZİSİNDE MAHKUM ANNELERE YER VERMİŞTİ

Yaşananların küçük bir kısmına ulaşan Tr724.com İşkence Geri Döndü yazı dizisinde tutuklu annelerin anlattıklarını Türkiye ve dünyaya duyurmuştu. Bebeğini emzirmesine izin verilmeyen annelerin yürek burkan dramları, açık açık suç işlenmesine rağmen OHAL bahanesiyle devam ettiriliyor.



[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[

15 Temmuz darbe girişimi sonrasında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ve iktidarın Hizmet Hareketi’ne yönelik başlattığı “kitlesel arındırma” çerçevesinde, 100 binden fazla insan meslekten atılırken, 30 binin üzerinde tutuklama gerçekleşti.

Bu süreçte gözaltında yaşanan işkence vakaları, hapishanelerdeki kötü şartlar ve toplumsal linç yüzünden çok sayıda “intihar vakası” gözlendi. Bunların çoğu “şüpheli intiharlar”, çünkü birçoğunun nasıl gerçekleştiğine dair ikna edici açıklamalar yapılmadı.

Canına kıydığı belirtilenler arasında iş adamları, kamu personelleri, askerler, polisler ve siviller var. Bazı maktul yakınları, ölümlerin intihar değil, işkence sebebiyle olduğunu ancak intihar olarak kayıtlara geçirildiğini iddia ediyor.

İntihar’ vakaları artabilir

Gözaltı merkezleri ve cezaevlerindeki artan işkenceler, tutukluların mal varlıklarına el konmasıyla yakınlarının yaşadıkları ekonomik çöküntü, tutukluları ziyaret edememeleri, gözaltındakilerin avukat bulamamaları, kaldıkları cezaevleri defalarca değiştirilen ve farklı illere gönderilen tutukluların üst üste yeni travmalar yaşamaları sebebiyle bu vakaların daha da artmasından çekiniliyor.

Öte yandan, polise cezaevlerindeki tutukluları istediği zaman alıp, istediği kadar sorgulama yetkisi veren yasanın Bakanlar Kurulu’ndan geçmesiyle birlikte işkencelerin daha da artabileceği, dolayısıyla “şüpheli intihar” vakalarının çoğalabileceğinden endişe ediliyor.

15 Temmuz’dan bu yana, 20 “şüpheli intihar”

1- NECMİ AKMAN

Açığa alınan Manisa’nın Ahmetli İlçesi Kaymakamı Necmi Akman, tabancayla kendisini başından vurarak intihar etti. Akman’ın koruma polisi Ahmet G.’nin tabancasını alarak intihar ettiği açıklandı.



2- MUTLU Ç.

Daha önce aklanmış olmasına rağmen ikinci kez görevden alınan komiser yardımcısı Mutlu Ç.’nin tabancasıyla intihar ettiği açıklandı. Mutlu Ç. daha önce de “Cemaat üyeliğinden” tutuklanmış, yargılanıp beraat etmiş ve görevine dönmüştü. Darbe girişiminin ardından tekrar gözaltı kararı çıkınca intihar etti.



3- AHMET BEŞLİ

Hatay’ın Belen İlçesi’nde darbe girişimi sonrası gözaltına alınan 39 yaşındaki emniyet amiri Ahmet Beşli’nin, tabancasıyla başına ateş ederek intihar ettiği açıklandı. Ancak ailesi olayın intihar olmadığını Ahmet Beşli’nin sorgu sırasında öldürüldüğünü iddia etti.



4- İSMAİL ÇAKMAK

Darbe girişiminde yer aldığı iddiasıyla tutuklanarak Silivri Cezaevi’ne sevk edilen Yarbay İsmail Çakmak’ın, cezaevinde merdiven boşluğuna kendini asarak intihar ettiği açıklandı. Cezaevinde intihar edecek ipi nereden bulduğu konusu hala aydınlatılamadı. Çakmak’ın ifadesinde suçlamaları kabul etmediği ancak gözaltında çıplak arama dâhil işkence gördüğü öne sürüldü.



5- ÖMER ÇUBUKLU

Darbe girişiminin ardından tutuklanan infaz koruma memuru Ömer Çubuklu, İzmir 2 No’lu F Tipi Cezaevi’nde tek başına tutulduğu geçici kabul bölümünde ayakkabı ve eşofman bağcığı ile kendisini asıp yaşamına son verdi.



6- MUHAMMET MERTOĞLU

Ulus İlçe Emniyet Müdürü olarak görev yapan Levent Mustafaoğlu, darbe girişiminin ardından tutuklandı. Yerine komiser yardımcısı 39 yaşındaki Muhammet Mertoğlu atandı. Ancak bir ihbar üzerine yeni atanan Muhammet Mertoğlu’nun da odası aranmak istendi. Bu sırada makam odasında oturan komiser yardımcısı Muhammet Mertoğlu, iddiaya göre “Benden de mi şüpheleniyorsunuz?” diyerek tabancasını çıkarıp başına ateş etti.



7- LEVENT ÖNDER

Siirt’teki 3’üncü Komando Tugay Komutanlığı Kurmay Başkan Vekili Yarbay Levent Önder’in darbe girişimini önleyemediği gerekçesiyle intihar ettiği öne sürüldü. Ancak bir yarbayın darbe için önemsiz görülebilecek Siirt’te neden “Darbeyi önleyemedim?” diye intihar ettiği sorusu, cevaplanamadı.



8- HASAN YÜCEL

Genelkurmay Hizmet Tabur Komutanı Yarbay Hasan Yücel’in 20 Temmuz 2016 tarihinde, Karargâh’taki odasında intihar ettiği açıklandı. İddialara göre ise Yarbay Yücel’in Genelkurmay’da yasa dışı biçimde kurulan sorgu odasında gördüğü işkenceler sonucu öldüğü ileri sürüldü.



9- ENVER ŞENTÜRK

Görevinden açığa alınan 31 yaşındaki Enver Şentürk intihar etti. Şentürk, oturduğu apartmanın merdiven boşluğunda tavana bağladığı ipi boynuna geçirip kendini astı. Evli ve bir çocuk babası olan Şentürk, Adıyaman E Tipi Cezaevi’ndeki infaz koruma memurluğunda çalışıyordu.



10- HASAN TAŞTAN

Mersin’de öğretmen oğlu tutuklanan 53 yaşındaki imam Hasan Taştan intihar etti. Zeytinli Bahçe Camii imamı Taştan’ın, cemaate yatsı namazını kıldırdıktan sonra, caminin yanındaki lojmanında intihar ettiği açıklandı. Yakınları, Hakkâri’de öğretmen olan oğlu M.T.’nin Cemaat soruşturması kapsamında tutuklanmasının ardından Taştan’ın bunalıma girdiğini aktardı.



11- Ö.I.

Gözaltında bulunan Eskişehir 1’inci Ana Jet Üssü Komutanlığı’nda görevli kıdemli başçavuş Ö.I.’nın gözaltında tutulduğu sırada, polis gözetiminde tuvalete gittiği, burada temizlik malzemelerini içerek intihar ettiği iddia edildi. Ancak, gözaltı merkezlerinde tuvaletlerde temizlik malzemesi dâhil hiçbir kimyasalın bulunmadığı belirtiliyor. Ailesi olayın intihar değil işkence sonucu ölüm olduğu görüşünde.



12- EMRAH OĞUZ

Bayburt’ta açığa alınan polis memuru Emrah Oğuz intihar etti. Bayburt’ta görevden uzaklaştırılan polislerin arasında bulunan, 32 yaşındaki Emrah Oğuz, 3 Ekim günü silahını teslim etmek için gittiği Bayburt Emniyet Müdürlüğü yakınlarında tabancayla kendini öldürdü.



13- ÂDEM TIRAŞ

Darbe girişimi sonrası Mersin’de emniyetteki görevden uzaklaştırılan 26 yaşındaki bir çocuk babası Âdem Tıraş, beylik tabancası ve polis kimliğini emniyete teslim etmesinin ertesi günü bir parkta başına ateş ederek yaşamına son verdi.



14- SEYFETTİN YİĞİT

Bursa’da tutuklanan Cumhuriyet Savcısı 47 yaşındaki Seyfettin Yiğit, cezaevi tuvaletinde çamaşır ipiyle asılmış olarak bulundu. Ancak ailesi olayın intihar değil cinayet olduğunu iddia ediyor. Yiğit’in geçen yıl İstanbul’dan Bursa’ya tayin olduğu öğrenildi.



15- MUSTAFA GÜNEYLER

Darbe girişiminin ardından meslekten ihraç edilen 50 yaşındaki öğretmen Mustafa Güneyler, evinde ocağın gazını açarak intihar etti. Güneyler, Bilecik’in Osmaneli ilçesindeki çok programlı lisede elektrik ve elektronik dersi öğretmeni olarak görev yapıyordu.



16- FERHAT DAŞ

Astsubay Fethat Daş’ın darbe girişimi gecesi intihar ettiği açıklandı. Tank komutanı Astsubay Çavuş Ferhat Daş’ın darbe girişimi gecesi Sabiha Gökçen Havalimanı’nda intihar ettiği, olaydan birkaç gün sonra açıklandı. Açıklamanın geç yapılmış olması soru işaretlerine neden oldu.



17- HALİL GÖK

Düzce’nin Akçakoca ilçesinde, İlçe Emniyet Müdürlüğünde görevli polis memuru Halil Gök intihar etti. Gök’e darbe soruşturması kapsamında açığa alınacağı iletildi. Bunu öğrenen Halil Gök, çalıştığı binanın bodrumunda bulunan malzeme deposuna giderek tabancasını başına dayayıp ateşledi.



18- VEDAT SAVLU

Isparta’da hakkında gözaltı kararı verilen işadamı Vedat Savlu’nun evi polisler tarafından ablukaya alındı. Önce, Savlu’nun balkondan atlayarak intihar ettiği açıklandı. Ardından polislerden kaçarken balkondan düştüğü ileri sürüldü.



19- ALİ DEREBAŞI

Kayseri’de anaokulu öğretmeni Ali Derebaşı öğretmen eşinin Cemaat mensubu olduğu iddiasıyla açığa alınmasından sonra görev yaptığı okulda, 19 Eylül günü yaşamına son verdi.



20- BEDİH K.

Muğla E Tipi cezaevinde kalan Bedih K.’nın 9 Eylül’de cezaevinde intihar ettiği açıklandı. Ancak ne şekilde intihar ettiği hakkında kamuoyuna hiçbir bilgi verilmedi.



Ölümle sonuçlanmayan intihar girişimleri

cezaevi2

Oluşturulan atmosferin etkisiyle kendi hayatına kastedenlerden bazıları, neyse ki, başarısız oluyor. Onlardan basına yansıyan birkaçı da şu şekilde:

-Kuleli Askeri Lisesi’nde görevli Kurmay Albay Birkan Çörez Boğaziçi Köprüsü’nün korkuluklarına çıkarak intihar etmek istedi.

-Denizli’de gözaltına alınan işadamı M.G.’nin eşi 42 yaşındaki Sevim G., 16 Ağustos’ta boğazını bıçakla keserek intihara teşebbüs etti.

-26 Ağustos’ta Burdur’da cumhuriyet savcısı Ümit Ünal’ın tutuklanmasının ardından eşi Medine Ünal, bir kutu ilaç içerek intihar girişiminde bulundu.

-Kayseri’de tutuklanan H.H, 1 Eylül’de Nevşehir E tipi kapalı cezaevinde intihar girişiminde bulundu. H.H’nin oda arkadaşlarının olayı son anda fark etmesi üzerine H.H. kurtarılarak hastaneye kaldırıldı.



EDİTÖRÜN NOTU: İntihar ettiği öne sürülen 20 kişinin ismi açık kaynaklara ve kamu otoritesinin yaptığı açıklamalara dayanarak oluşturuldu. Başka intiharlar olup olmadığı bilinmiyor.

[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[

Bylock uygulaması kullanmak bahanesiyle hayatı söndürülen ailelere her geçen gün bir yenisi ekleniyor. Gülen cemaatine yönelik cadı avının aparatı haline getirilen Bylock operasyonlarının son kurbanı ikiz bebeklerini kaybeden 19 haftalık anne adayı Nurhayat Yıldız oldu.

Dram, Nurhayat Yıldız’ın eşinin yazdığı mektup ile duyuldu. Sinop Cezaevinde yaşanan insanlık dışı olayları, Nurhayat Yıldız’ın eşinin kaleme aldığı mektup ile yayımlıyoruz.

Olan oldu, üç yıllık evliliğimizin meyvesi olan yavrularımızı kaybettik’

”Merhaba,

Ev hanımı olan eşim Nurhayat Yıldız 29 Ağustos Pazartesi günü, 14 haftalık hamile olarak Sinop’tan Samsun’a muayeneye giderken otobüs kontrolünde gözaltına alındı.

Sinop adliyesine intikalin ardından suç olarak örgüt üyeliği, delil olarak da daha önce adını bile duymadığımız bir uygulama, telefonunda ByLock konuldu önümüze. Bir anda örgüt üyesi oldu eşim. Herhangi bir örgütün üyesi değilim, böyle bir program kullanmadım, telefonum burada, numaram belli dese de tutuklanarak Sinop cezaevine götürüldü.

Eşim evliliğimizin 3. yılıında ilk defa anne adayı olmuştu. İkiz bebeğimiz olacaktı. Hassasiyetle kontrollerini yaptırıyor, sağlıklı bir gebelik geçirmesi için elimizden geleni yapıyorduk. O zamana kadar da hekim kontrollerinde herhangi bir sağlık sorunu yoktu. Ancak gebeliğinin 14. haftasında cezaevi şartlarıyla tanışmak zorunda kaldı. İkiz gebelik olması sebebiyle yaşam şartları daha da önemliydi. En azından denetimli serbestlik olsun, günlük imza atsın ama gebeliği tehlikeye girmesin, iki can taşıyan bir anne demir parmaklıklar ardında kalmasın istedim. Bu gerekçe ve sağlık raporları ile yaptığımız itirazlar incelenmeden reddedildi…

6 Ekim Perşembe eşimin cezaevine girişinin 40. günü, gebeliğinin ise 19. haftası idi. Maalesef ikiz yavrularımızı kaybettik. Daha dünyaya gözlerini açmamış iki can, Sinop Cezaevi’nde 25 kişilik koğuşta yaşam mücadelesi verdi ve maalesef yenik düştü. Bir baba olarak yüreğim yandı, beynimden vurulmuşa döndüm. Ne yapacağımı şaşırdım, bu kadar ucuz muydu insan hayatı. Bebeklerimizi kaybetmenin üzüntüsü ile eşim daha kötü oldu. İki gün jandarma nezaretinde hastanede kaldı.

Olan oldu üç yıllık evliliğimizin meyvesi olan yavrulanmızı kaybettik. Ama eşimin maddi ve manevi sağlığı da bozuldu. Stresten uzak durması gerekirken, yine parmaklıklar ardına götürdüler. Henüz yavrularını kaybetmenin şokunu atlatamamışken tekrar cezaevine konuldu. İtiraz, sağlık raporu, ameliyat, ikizlerin kaybı, hiçbiri yeterli olmadı.. Eşim bu psikoloji ile orada ne yapacak, nasıl beslenecek? Ya da eşime de bir şey olursa bunun hesabını kim verecek?

Bütün bunlar sadece sözlü olarak bize söylenen şu programı kullanmışsın iddiasıyla başladı. Eşimin ifadeleri hiçe sayıldı, kullandığına dair bir tane delil gösterilmedi. Gösterilemez de zaten çünkü kullanmadı. Ama bu sebeple tutukluluğu devam ediyor. Şu an ikiz bebeklerini kaybetmiş bir anne olarak orada yaşam mücadelesi veriyor.”

ZULÜMLERİN SEMBOLÜ: SİNOP CEZAEVi

Sabahattin Ali’nin, “Duvar” isimli öyküsünde anlattığı Sinop Cezaevi her devirde zulmün sembolü oldu. Ali, ‘Aldırma gönül aldırma’, ‘Eşkiya dünyaya’ ve ‘Leylim Ley’ şarkılarına ruh veren şiirlerini Sinop Cezaevinde yazmıştı. Tarihte kötü muamelere sahne olması ile öykülere ve şiirlere konu olan Sinop Cezaevi, 2016 yılında da bu misyonunu kaldığı yerden devam ettiriyor. Son olarak Nurhayat Yıldız’ın ikiz bebeklerinin göz göre göre katledildiği vicdansızlığa şahitlik etti.



[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[

ltı insan hak örgütü TMMB başkanına bir mektup yazarak “Fetocu tutuklularla ilgili işkence ve kötü muamele iddialarıyla ilgili inceleme yapmayacağız” diyen TBMM Cezaevi Alt Komisyonu Başkanı AKP’li Mehmet Metiner’in sözlerini protesto etti.

Helsinki Yurttaşlar Derneği (HYD),  İnsan Hakları Derneği (İHD), İnsan Hakları Araştırmaları Derneği (İHAD), İnsan Hakları Gündemi Derneği (İHGD), İnsan Hakları ve Mazlumlar için Dayanışma Derneği (Mazlumder), Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV)’den oluşan Türkiye’nin en önemli 6 insan hakları savunucusu örgütü, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na mektup yazdı.

Mektup’ta AKP’i Mehmet Metiner’in sözlerinin hukuki, siyasi ve insani sonuçlarına dikkat çekilirken,  “kabul edilemez” olduğuna vurgu yapıldı ve şöyle dendi:

“İşkence iddiaları karşısında aldığı tutum nedeniyle Sayın milletvekili Mehmet Metiner’i protesto ediyoruz. Hiç kimseye, hangi nedenle olursa olsun,  işkence ve kötü muameleme yapılamaz. İşkence insanlık onuruna saldırıdır ve mutlak olarak yasaktır. Devlet işkence yapmama, yapılmasını önleme, yapılmışsa soruşturma, kovuşturma ve yargılama işlemlerini yapmak ve sorumlu bulunanları cezalandırma yükümlülüğü altındadır. Bu yükümlülük askıya alınamaz, azaltılamaz ve ihmal edilemez.”

İşte o mektubun orjinali:

İnsan Hakları Örgütlerinden 

AÇIK MEKTUP

13 Ekim 2016

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

 

Sayın Başkan,

Size bu mektubu yazmamızın nedeni, AK Parti Milletvekili ve TBMM Cezaevi Alt Komisyonu Başkanı Sayın Mehmet Metiner’in, Duvar Gazetesi muhabiri Hülya Özmen Karabağlı’ya yaptığı ve bu güne kadar tekzip edilmeyen 1 Ekim 2016 günü yayımlanan açıklaması ile yine 6 Ekim 2016 günlü Yeni Çağ gazetesinde yer alan TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu toplantısında yaptığı konuşma ve takındığı tutum hakkındadır.

Sayın milletvekili, Duvar Gazetesi’nde yer alan söz konusu açıklamalarında, “Fetöcü tutukluları ziyaret etmeyecekleri, onlarla ilgili işkence ve kötü muamele iddiaları ile ilgili inceleme yapmayacakları”  beyanatında bulunmuş, aynı tutumlarını TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu toplantısında şu ifadelerle sürdürmüştür:

CHP’li Veli Ağbaba ile HDP’li Burcu Çelik Özkan cezaevlerindeki insan hakları ihlallerinden örnekler verdikten sonra TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunda, Cezaevi Alt Komisyonu Başkanı AK Partili Mehmet Metiner söz aldı. Metiner darbe girişiminde bulunan FETÖ üyelerine cezaevlerinde işkence yapıldığı, kendisinin FETÖ’den tutuklananları ziyaret etmek istemediğini söylediği iddialarına sert çıkarak “FETÖ’cü teröristlerin bu yöndeki kara propagandalarına teslim olmayacağız. Algı operasyonlarına teslim olmayacağız. FETÖ’cülere işkence yapıldığı kanaatinde değilim. Bu yönde bir başvuru yok. Ama ben teröristlere gidip ‘Size işkence yapılıyor mu ?’ sorusu üzerinden bir algı operasyonu yapılmasına müsaade edilmemesi gerektiğine inanıyorum. Meclis komisyonunun buna alet edilmemesine inanıyorum, asla onlara işkence yapılmadı. Yakalanma esnasındaki yediği tekme tokatlarla ben ilgili değilim. Ben olsaydım bende aynısını yapardım. Fazlasıyla yapardım.”

Bu açıklamaları birkaç açıdan kabul edilemez bulmaktayız. İlki TBMM’nin cezaevleri alt komisyon üyesi ve bir milletvekili tarafından yapılıyor oluşudur. Yasama organı üyesi bir milletvekili, üstelik de denetim ile ilgili bir komisyonun başkanı olarak bu tür açıklamalar yapamaz/yapmamalıdır. İşkence, insanlığa karşı işlenmiş bir suçtur ve devlete ait mekânlarda meydana geldiği iddia edilen koşullarda bu denetimi yapmıyorum demek işkence ve kötü muamele pratiğini sergileyen görevlileri cesaretlendirir ve tam bir cezasızlık ve suça özendirme pratiği sergilemek ve işkenceyi savunmak anlamına gelir.

İkincisi, insan hakları hukuku açısından ulusal üstü insan hakları belgelerinde ve iç hukukumuzda mutlak yasak olan bir eylemin, kişilerin özgürlüklerinden yoksun olduğu ve devletin koruması ve gözetimi altındaki mekânlarda gerçekleşmesi olasılığı ve iddiası karşısında, kamu adına hareket etme mevkiindeki bir şahsiyetin (Sayın milletvekilinin) hakikati gizleme teşebbüsüdür. Sayın milletvekili, henüz inceleme yapmadan, peşin hükümlü olarak kanaat belirtmekte, işkence ihtimali ve olgusunu daha baştan reddetmektedir. Böylece objektiflik ve tarafsızlık ilkelerini ihlal etmektedir.

Demokratik ve insan haklarına saygılı tutum, işkence iddialarını inkâr ya da incelemeyi reddetmek değil, iddiaları araştırmak, incelemek ve ihlal tespiti halinde de insan hakları hukuku çerçevesinde gereğinin yapılmasının isteneceğini deklare etmek olmalıdır.

Hatırlatmak isteriz ki, işkence hem Anayasanın 17. maddesinde, hem Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 3. maddesinde, hem de İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’nin 5. maddesi ve BM Medeni ve Siyasi Haklar Uluslararası Sözleşmesinin 7. maddesinde yasaklanmıştır. Bu yasaklama yalnızca olağan rejim koşullarında değil, savaş ve diğer olağanüstü hallerde de geçerlidir. Bu konudaki hükümlerin de Sayın Milletvekiline hatırlatılmasını isteriz.

Anayasanın 15. maddesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 15. maddesi ve BM Medeni ve Siyasi Haklar Uluslararası Sözleşmesinin 4. maddesi, işkence ve kötü muamelenin savaş ve olağanüstü hallerde de mutlak olarak yasak olduğunu ve bu konuda yükümlülüklerin azaltılamayacağını öngörmektedir.



Sayın Başkan,

Türkiye, yukarıda sayılan belgeler yanında işkencenin önlenmesi konusundaki BM ve Avrupa Konseyi sözleşmelerine de taraftır.

AİHM kararlarına göre de, devletin, kendi denetim ve gözetimi altındaki mekânlarda meydana gelen işkence ve kötü muamele olaylarının kamu görevlileri tarafından gerçekleştirilmediğini (yani negatif yükümlülük doğrultusunda kamu görevlilerinin işkence yapmadığını); Keza işkence ve kötü muamelenin olmaması için de devletin gerekli önlemleri aldığını (yani önlem alma pozitif yükümlülüklerini yerine getirdiğini) ispat etmesi gerekir.

Bu açıdan da sayın milletvekilinin açıklamaları kabul edilemez niteliktedir.



Sayın Başkan,

İşkence iddiaları karşısında aldığı tutum nedeniyle Sayın milletvekili Mehmet Metiner’i protesto ediyoruz.

Hiç kimseye, hangi nedenle olursa olsun,  işkence ve kötü muameleme yapılamaz.

İşkence insanlık onuruna saldırıdır ve mutlak olarak yasaktır. Devlet işkence yapmama, yapılmasını önleme, yapılmışsa soruşturma, kovuşturma ve yargılama işlemlerini yapmak ve sorumlu bulunanları cezalandırma yükümlülüğü altındadır.

Bu yükümlülük askıya alınamaz, azaltılamaz ve ihmal edilemez.

Saygılarımızla.

Helsinki Yurttaşlar Derneği (hYd),  İnsan Hakları Derneği (İHD), İnsan Hakları Araştırmaları Derneği (İHAD), İnsan Hakları Gündemi Derneği(İHGD), İnsan Hakları ve Mazlumlar için Dayanışma Derneği(Mazlumder), Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV).

[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[['>[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[

Gülen Cemaati’ne yönelik kitlesel arındırma çerçevesinde gözaltı merkezleri ve cezaevlerinde yaşanan işkence olaylarından kadınlar da ciddi biçimde etkileniyor. İşkenceler, toplumun diğer kesimlerini de kapsayacak biçimde yaygınlaşmış durumda. Bandırma ve Silivri 9 Nolu Cezaevi’nden gelen haberler, kadınlara yönelik işkencelerin detaylarını içeriyor. Silivri’de gardiyanların hücrede kadın şüpheliye dikiş iğneleri batırılarak acı çektirdiği ortaya çıktı.

Bandırma Cezaevi’nde pencerelerin camlarının sökülüp tutukluların soğukla dirençleri kırılmaya çalışılırken, hasta olanlara da revir hizmeti verilmediği belirtiliyor. Cezaevinde darp edilen kadınların, durumu avukatlarına anlatamamaları için de kanuna aykırı uygulamalara başlandığı öğrenildi.

Tutuklu ve avukat görüşmesine başka kimsenin girmesi yasak olmasına rağmen avukat odalarına gardiyanların girdiği belirtiliyor. Avukatların ellerindeki belgeler ve kağıtların gardiyanlar tarafından alınıp kameraya gösterildiği, savunma gizliliğinin tamamen yok edildiği belirtiliyor. Gardiyanlar tüm görüşmeyi dinlerken, tutukluların gördükleri işkenceler konusunda konuşmaları baskıyla engelleniyor.

GÖĞÜS UÇLARINA İĞNE BATIRDILAR

Silivri’deki 9 No’lu Ceza İnfaz Kurumu’nda da kadınlara yönelik ağır işkenceler yaşanıyor. Halkın Hukuk Bürosu, 10 Ekim’de Bakırköy Kadın Kapalı Hapishanesinden Silivri’deki 9 No’lu Kapalı Kadın Hapishanesine sürgün edilen müvekkillerinin, kadınlık onuru da aşağılanarak işkenceye tabi tutulduklarını açıkladı.

Hukuk bürosundan yapılan açıklamada, müvekkilleri S.A.’nın, slogan attığı ve havalandırmadan kendi rızasıyla içeri girmek istemediği için işkenceye maruz kaldığı belirtilerek, şunlar anlatıldı: “Kafası duvarlara vurulmuş, bu esnada müvekkilimizin burnundan kan gelmiş, yine müvekkilimizin göğüs uçlarından sıvı akıncaya kadar sıkılarak hem işkence yapılmış hem de kadınlık onuru aşağılanarak taciz edilmiştir. Yine müvekkillerimize hücre içinde bulunan dikiş iğneleri batırılarak acı çektirilmiştir. Müvekkillerimizin anlatımına göre bu işkenceyi yapan gardiyan o kadar ileri gitmiştir ki diğer kadın gardiyanların uyarısıyla durdurulmuştur. Müvekkillerimiz halen bu işkencenin fiziki ve psikolojik etkisini taşımaktadır.”

‘DARP EDİLEREK BİLEĞİ KIRILDI’

K.S. adlı müvekkillerinin de aynı hapishanede işkenceye uğradığı iddia edilen açıklamada, “Kolları arkaya doğru ters çevrilerek kelepçelenmiş, bu haldeyken kolları bükülmeye, daha fazla acı çektirilmeye çalışılmış, sonra aniden yere atılarak, büyük ihtimalle bileğinin kırılmasına yol açılmıştır. İhtimal diyoruz çünkü üzerinden iki gün geçmesine rağmen, şişen sağ kolunda tam olarak ne olduğunun tespiti yaptırılmamıştır. Müvekkil hayat deneyimiyle bileğinde kırık olduğunu düşünmektedir” denildi.

İddiaya göre müdürün yanıtı: ‘Gardiyanlarımız erkek, sorumlu olmayız’

Silivri 9 No’lu Kapalı Hapishanesi’nin erkek tutuklu ve hükümlülerin tutulması esasına göre düzenlenmiş olduğu belirtilen açıklamada, kadın mahkumların burada olanaksızlıklar içinde tutulduğu ve erkek gardiyanların tehdidi altında olduğu ileri sürüldü. Hukuk bürosunun avukatları, bu olaylara ilişkin görüştükleri hapishane müdüründen, “Söyleyin direnmesinler. Burası erkek hapishanesi, gardiyanlarımız da erkek. Olacaklardan biz sorumlu olmayız” yanıtı aldıklarını iddia etti.

Yetkililerin işkence vakalarını reddeden açıklamalarının doğru olmadığı iddia edilen hukuk bürosunun açıklamasında, olayların tanıklarla ve Adli Tıp raporlarıyla sabit olduğunu belirtti. İşkencelere son verilmesi istenen açıklamada, işkencenin insanlık suçu olduğu ve zamanaşımına uğramadığı hatırlatıldı.



[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[

Gülen Cemaati’ne uygulanan kitlesel arındırma çerçevesinde Afyon Emniyet Müdürlüğü’nden ağır işkence haberleri geliyor. Psikolojik sorunlu polislerden sorgu ekipleri oluşturulduğu belirtilen Afyon’da yaşananların detaylarına Tr724 ulaştı.

Gözaltına alınanların yakınlarına anlattıkları ve serbest kalanların anlatımlarına göre Afyon Emniyeti’nde gözaltında yaşananlar:

-Gözaltına alınanlar savcı karşısına çıkartılmadan 10 gün aralıksız dövülüyor.

-Eşleri de gözaltında olanlar, “karını da buraya getiririz” diyerek tehdit ediliyor.

-Nezarethanede içki sofrası kuran polisler, sabaha kadar bir taraftan içip diğer taraftan işkence yapıyor.

-Dayaktan direnci kırılanlara zorla alkol içiriliyor.

-Sorhoş edildikten ve dayakla bilinci kaybolduktan sonra alınan ifadeler tutanağa geçirtilip imzalatılıyor.

-Gözaltındakilerden birinin gözlüğü yüzünde parçalandı ve polisler gözlüğünün camıyla yüzünü kestiler. Sözkonusu kişinin şuan yanağı boydan boya dikişli.

-Afyon Aktifsen Başkanı nezarethanede işkenceden yürüyemez hale gelince, morlukları geçsin diye 10 gün bekletildikten sonra savcı karşısına çıkartıldı



]]]]]]]]]]]]]]]]]]]]]]]]]]]]]]]]]]]]]]]]]]]]]

e girişiminin ardından Fuat Avni’nin Twitter’da takip ettiği hesabın sahibi olduğu gerekçesiyle tutuklanan gazeteci Ayşenur Parıldak, 19 gündür tecritte olduğunu bildirdi. Cumhuriyet’e mektup gönderen Parıldak, gözaltında darp edildiğini, tacize uğradığını belirten Parıldak, cezaevinde bir kadın hâkimin bileklerini kestiğini, 60 yaşındaki bir kadının da iki kez çıplak arandığını yazdı.

Eski Zaman gazetesinin hukukçu muhabirlerinden olan Parıldak, gazeteye kayyım atanması üzerine “işsiz” kaldı. Aynı zamanda Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde okuyan Parıldak, bu yaz mezun olup avukatlık yapmayı planlıyordu. Ancak darbe girişiminin ardından gözaltına alındı. 8 gün gözaltında kaldıktan sonra 11 Ağustos’ta tutuklandı. Polis sorgusunda Parıldak’a Zaman gazetesinde çalışması, Bank Asya’da hesabı bulunması, Fuat Avni tarafından Twitter’da takip edilmesi ve kaçacağı yönünde bir ihbar, Twitter’da paylaştığı bazı mesajlar suçlama olarak yöneltildi.

Parıldak, Bank Asya’daki hesabı, Zaman gazetesinde çalışırken maaşının buraya yatırılması nedeniyle açtığını söyledi. Adliye muhabiri olarak kamuoyunu ilgilendiren davaları haber yaptığını söyleyen Parıldak, Fuat Avni’nin kendisini takip etmesinin nedeninin bu olabileceğini söyledi. Parıldak, emniyette ve cezaevinde yaşadıklarını ise Cumhuriyet muhabirine gönderdiği mektupta şöyle anlattı: “Darp edildim, cinsel tacize uğradım. 8 gün boyunca gece gündüz demeden sorgulandım. Alkollü olarak sorguluyorlardı, bunu da açıkça dile getirmekten korkmadılar. Sonra mahkeme süreçleri ve buradayım. Burada da 1 ay koğuşta kaldım. Sonra 20 kişi koğuşlardan toplanarak hücrelere alındık. Tecrit yani… Burada unutulacağımdan korkuyorum.” Fuat Avni’nin kendisini takip etmesiyle suçlandığını anımsatan Parıldak, “Cüzdanımdan çıkan Starbucks fişini delil olarak sunup “Fuat Avni’ye Starbucks’ın wifi’sini kullanarak mı veri aktarıyordun” diye sordular” ifadelerini kullandı.

Hâkim bileğini kesti

Parıldak, “Burada kadın bir hâkime hanımla doktora götürüldük. Bileklerini kesmiş. Oda arkadaşım A.B’yi (Ki kendisi 60 yaşında) 2 kez çıplak aramışlar. Biz 19 gündür tecritteyiz.” dedi.



[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[

eslerini duyuracak mecra bulamayan KHK (Kanun Hükmünde Kararname) mağdurları gazetelere mektup yazarak dertlerini anlatıyor. AKP hükümetinin 15 Temmuz darbe girişiminden sonra OHAL kapsamında çıkarttığı KHK’lar sonrası işsiz kalan bir köy öğretmeni yaşadıklarını kaleme aldı. Uzun süredir, internetin olmadığı, telefonun çekmediği bir köyde öğretmenlik yaptığını anlatan K.P. bir sendika üyeliğinden dolayı açığa alındığını, hukuksuz şekilde işinden edildiğini yazdı. “Sivil ölüme mahkum edildik, hiçbir terör örgütüyle alakam yok, ayrılmış olduğum bir sendika üyeliği yüzünden sorgusuz ve sualsiz hayatım karardı” diyen köy öğretmeni çaresizliğini Yeni Asya’ya anlattı. K.P. sendika üyeliğinin nasıl terör örgütü üyeliğinden sayıldığını anlamadığına dikkat çekti.

SORGUSUZ SUALSİZ İŞİNE SON VERİLEN YÜZBİNLERCE İNSAN ÇARESİZ
Sorgusuz, sualsiz işine son verilen yüz binlerce insan çaresi bir şekilde ‘adalet’ bekliyor. “672 sayılı kanun hükmünde kararname ile savunmam alınmadan inceleme yahut soruşturma veya kovuşturma açılmadan öğretmenlik mesleğimden haksız ve hukuksuz bir şekilde ihraç oldum” diyen köy öğretmeni K.P. da yüz binlerce mağdurdan sadece bir tanesi. Suçunun ne olduğunu dahi bilmediğini ifade eden öğretmen Yeni Asya gazetesine yazdığı mektubunda şu ifadelere yer verdi: “Tebliğ edilmediği için neyle suçlandığımı dahi bilmiyorum. Medyadan öğrendiğim kadarıyla Aktif Eğitim Sendikasına üye olduğum için terör örgütüne üye olmakla suçlandığımı düşünüyorum. Sendikanın terör örgütü olduğuna dair mahkeme kararı olmadığı gibi amirlerim tarafından da hiç bir resmi yazı ve bilgi verilmemiş olup uyarıda da bulunulmamıştır. Bu sendika terör örgütü ise neden kapatılmadı.”

BU YAŞANANLAR HANGİ HUKUKA SIĞAR?


Görev yaptığı köy yerinin mahrumiyet bölgesi olduğunu belirten öğretmen, “İnternetin ve telefonun dahi zor çektiği yerlerde çalışan bir köy öğretmeni olarak bu sendikanın terör örgütü olduğunu ben nerden bilebilirdim. Anayasamızın 51’inci maddesinde; herkes izin almaksızın istediği sendikaya üye olabilir veya istediği zaman da ayrılabilir. Kendi isteğimle üye oldum ve bir takım faaliyetlerinden rahatsız olduğum içinde kendi isteğimle 15 temmuz darbesinden önce de söz konusu sendikadan istifa ettim. Öncesinde istifa ettiğim bir sendikadan dolayı görevden atılmak hangi adalete ve hukuka sığar”diyerek yaşananlara anlam veremediğini belirtti.

HİÇ KİMSE İŞ VERMİYOR, SİVİL ÖLÜMLE KARŞI KARŞIYAYIZ


Yaşadığı mağduriyetin Anayasaya da aykırı olduğunu belirten mağdur öğrtmen K.P. , “ Anayasımızın 14’üncü maddesinde; suç ve cezalara ilişkin hükümler geçmişe yürütülemez; suçluluğu kesinleşmiş mahkeme kararı ile sabit oluncaya kadar hiç kimse suçlu sayılamaz. Devlet memuru olarak çalıştığım okullarda kamu yararından başka bir amacım olmadı. Amirlerim dışında da hiçbir kimseden veya bir zümreden yahut bir gruptan emir almadım. FETÖ’nün 15 Temmuz darbe kalkışmasında da tavrım demokrasiden ve seçilmiş hükümetimizden yana olmuştur. Ne FETÖ ile ne de herhangi bir terör örgütü ile hiçbir alakam yoktur. Hiç bir terör örgütüne de maddi veya manevi destekte de bulunmadım. Sosyal medyada ismimin geçmesi ve özel sektörde de hiç kimsenin iş vermemesi nedeniyle sivil ölümle karşı karşıya kaldık.” açıklamalarında bulundu.

HAMALLIK BİLE YAPTIRMIYORLAR


İş bulamadığı için çeşitli mağduriyetler yaşadığını belirten köy öğretmeni, “5 yıllık evliyim. Kış giriyor kömür alacak paramız yok. Hamallık yapayım diyorum Suriyelilerin çok ucuza çalışmasından dolayı kimse hamallık dahi yaptırmıyor. Eşime ücretli öğretmenliğe başvurduk tanıdığın olmazsa zor çıkar dediler. Çaresiz kaldık ve ne yapacağımızı bilmiyoruz. Ben darbeci değilim darbeyi yapan hainlerin mağduruyum.” diyerek feryat etti.

[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[[

Türkiye son üç yıldır nefes kesen bir hızla ve hatta Türkiye sathı dışına da taşmış olan bir mücadeleye sahne olmakta. Bu mücadele bir tarafta küresel düzeyde aktif olan Gülen Hareketi ile diğer tarafta siyasal İslamcı gelenekten gelen AK Parti arasında cereyan etmekte. Gerek Türkiye komuoyu gerekse de uluslararası basından meseleyi takip edenler, yaşanmakta olan bu eşitsiz mücadelenin derinliği ve evrildiği yöne dair kaygılarını farklı şekillerde dile getirdiler. Fakat, genel bir kabul olarak şunu belirtmek gerekir ki, 15 Temmuz darbe girişimi ile birlikte ülkede ki siyasal ve sosyolojik atmosfer sadece Gülen Hareketi için değil, aynı zaman da AK Parti hükümeti içinde tamamen değişti.

Cumhurbaşkanın kendi ifadeleri ile tanımladığı ‘’Allah’ın bir lütfu’’ olan darbe girişimi, Erdoğan’ın seküler rejimin son bekçisi olan ordu içersinde etkisini sağlamlaştırdığı ve kendi yönetimine karşı kritik üreten tüm sosyal kesimleri de devam eden ‘’olağanüstü hal’’ rejimi ile susturmayı başardığı bir can simidi olarak idrak edilmekte. Özellikle, Gülen Hareketi’ne karşı son üç yıldır devam eden ve 15 Temmuz sonrası kritik eşiklere ulaşmış olan sosyal temizlik (social cleansing) açıkça gösteriyor ki, Cumhurbaşkanı Erdoğan Gülen Hareketi’ni tamamen etkisizleştirme uğruna daha da büyük maliyetlere katlanacak gibi görünüyor.

Fakat, Gülen Hareketi’ni kalıcı olarak susturma gayreti, şüphesiz beraberinde bir çok toplumsal sorunu da ortaya çıkarmakta.



Yüklə 0,62 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin