Asıl+ Kendi Gerçekliğinin Üstünü Örtmek ya da Fasıklık Cilt 1



Yüklə 1,31 Mb.
səhifə7/17
tarix06.03.2018
ölçüsü1,31 Mb.
#44364
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   ...   17

Irkçılığın Tersi-Yüzü

(Faşist ve Komunist Uygulamalar)
Irkçılığın ve soykırımın sadece Nazizme özgü olduğu iddia edildiğinde daha önceki yüzyıllarda karşılaştığımız ırkçı, soykırımcı, yamyam ve vahşi Batı toplumlarının yüzü gizlenebilecekti.580 Böylece, biz, Batının o ‘tatlı’ yüzünü hala görebileceğiz. Faşizm iddia edilenin tersine ne sadece 20. yüzyıla özgüydü ne sadece Yahudilere ne de Avrupa içinde sadece Alman­ya ve İtalya ile sınırlı kalmıştır. Faşist partiler olmadan da 20. yüzyıla kadar diğer ırklara karşı faşizan yaklaşım ve metotlar kullanılmıştır. Onlarca topluluk, kabile, millet soykırıma uğramıştır. 20. yüzyılda Faşist partilerin açıktan iktidara gelemediği yerlerde, faşizan uygulamalarda gözle görülür bir artış yaşanmıştır. Irkçı örgütlerin üye sayısı olağanüstü art­mış ve dünyanın her yerinde azınlıklar, önceden beri ayrım­cılığa tabii tutulanlar, sol siyasi hareketler büyük bir terör kampanyasına maruz kalmıştır.581 “Faşizm, kapitalizmin ‘normal’ gelişiminde ortaya çıkan basit bir sapma değil, kendi iç dinamiklerinin zorunlu bir sonucudur.”582 Halen bu faşizan “normal” gelişim Batı Avrupa ve hatta daha şiddetli olarak Doğu Avrupa’da gözlenmektedir.

Nasyonal Sosyalizm ve Bilimsel Sosyalizm isimsel ve bir takım biçimsel ayrılıklarına rağmen birçok noktada benzer yaklaşım göstermektedirler.583 Nazizm nasıl varlığını Pan-Cermenliğe borçluysa Bolşevizm de Pan-Slavlığa borçludur.584 Nazi Almanyası’nın ve Bolşevik Rusya’nın istila hareketleri milliyetçiliğe dayanıyordu.585 İktidar algılayışlarının* (merkeziyetçi yapısı gibi) felsefi düzlemde benzerliği586 Nazi düşünürler Schmitt ve Jünger’in fikirlerine sosyalist çevrelerin ilgisi ile anlaşılmaktadır.587 * Bazı yazarlar farklılık olduğunu iddia etseler de her ikisi de evrensel tarihi evrimin birer ifadesidir.588 Sanatta sosyalist gerçekliğin teorik temelini oluşturan felsefe ile Faşist sanatın gerçekliği arasında olağanüstü benzerlikler dikkat çekicidir.589 Hem aynı kökten gelme hem de ikincil özellikleri (devletin ekonomiye müdahalesi, otoriter önderlik tarzı vb.) benzerlik göstermiştir.590 Nasyonal Sosyalizm ve Bilimsel Sosyalizm de benzer bir şekilde vahşetle iç içe olmuştur. Benzer uygulama Batı uygarlığının en güneyindeki Güney Afrika Cumhuriyetinde 1990’ların sonlarına kadar tüm acımasızlığı ile uygulanmıştır. Afrika halklarına kan kusturacak Smuts'un ve diğer Güney Afrikalı yöneticilerin Nazi Almanyasında, faşistlerin Yahudilere yönelik yaklaşımlarının ve uygulamalarının paralellik taşıması ilginçtir.591 1948'den sonra uygulanmaya başlayan apartheid* politikası­nın Nazilerin üst ırk kavramı ile gösterdiği benzerliğe rağmen tepki gösteremeyen Batı devletlerinin Hitler’e sömürgelerini ellerinden almaları korkusu ile savaş açtığını belli etmiş oldu. 12 yıl süren Hitler Almanyası’na tahammül edemeyen Batı ve elli yıldan fazla süren apartheid politikası (!).

Bauman, Nazi Almanyası'nın modern bir devlet olduğunu, tüm modern devletler gibi kurgulandığını ve bu devlette olan her şeyin o ya da bu şekilde tüm modern toplumlarda uygulandığını ya da uygulanabileceğini ifade eder. Çünkü ona göre kişisel iradenin devredilmesi ile kişisel sorumluluğun ortadan kalkması arasında önemli bir ilişki bulun­maktadır. Bürokrasi ya da karmaşık bir bürolar sisteminin egemenliği; burada hiç kimse, ne tek kişi ne de en iyi kişi, ne birkaç kişi ne de pek çok kişi sorumlu tutula­maz ve en iyisinden Hiç Kimse'nin egemenliği diye adlandı­rılabilir. Geleneksel siyasal düşünceye uygun olarak tiranlığı, hesap vermekle yükümlü tutulmayan hükümet olarak tanımlayacak olursak, Hiç Kimse'nin egemenliğinin hepsin­den daha tiranca olduğu açıktır. Çünkü yapılıp edilenler konusunda yanıt vermesi istenebilecek bir kimse bile kal­mamıştır.592

Böyle toplumlarda davranışları meşrulaştırmak için çeşitli mitler oluşturulur. Almanya'da ırk, toprak ve kan mit'i, Yahudi tehlikesi mit'i, aydın düşmanlığı ve “yaşama alanı” kavramı; Sov­yetler Birliği'nde sınıflar arasındaki çatışmanın kaçınılmazlığı ve proletaryanın yanılmazlığı mit'i gibi birtakım ön yargılar.593 Günümüzde İsrail devleti bunu en çarpıcı olarak uygulamaktadır. İsrail devleti modern, demokratik bir toplum iddiasında olmasına rağmen totaliter bir örgütlenme içindedir. ‘İslami terör’ miti ile Nazilerin kendilerine reva gördüğü davranışları uygulayabilmektedir.

Komünist ülkelerde sosyalizm uygulamaları proletaryanın lehine işlemesi düşünülmüştü. Sınıfsız bir toplum ütopyasında vekil bir sınıf ortaya çıkmıştı, bu politbüro temelli bir bürokrasidir. Aslında İntelligentsia'nın en ilerici, enternasyonalist ve çıkar düşüncesinden arınmış, iç nitelikleri bakımından işçi sınıfına bağlı unsur olması gerekir.594 Bu kişilerin Saharov’un dediği gibi sınıfsız bir toplum için ve işçilerin hak ettiği yaşamı sağlamak ve onların çıkarlarını gözetmek adına hareket etmediği ortaya çıkmıştı. Saharov, komünist ülkelerde asıl amacın işçi ya da proleter sınıfının hakları için çaba harcamak olmadığını kitabında bir imalı soru ile açıklamaktadır. Sovyetler Birliği, Polonya ve öteki sosyalist ülke­lerde intelligentsia'dan istenilen, Komünist Partinin, daha doğrusu Partinin Merkez orga­nının ve onun memurlarının iradesine boyun eğ­mek. Peki, kim diyebilir ki bu görevliler her zaman tüm olarak işçi sınıfının ya da ilerleyişin gerçek çıkarlarını dile getirmektedirler? Sakın, istekleri yalnızca kendi takımlarının çıkarlarını korumak olmasın?595

Antisemitizm her iki ideolojide de merkezi yer işgal etmiştir.596 Stalin döneminin sonlarında, Yahudiler, birkaç istisna dışında bütün yüksek görevlerden, özellikle dışişlerinde­ki, yüksek komutanlıktaki ve parti yönetimindeki yerler­den sistematik olarak uzak tutuluyorlardı. Üniversitede öğrenci olsun, öğretici olsun bütün Yahudiler fiilî bir boykot karşısında bırakılıyor, özellikle profesörler yük­sek öğrenimdeki görevlerinden atılıyorlardı.597

Nazilerin Yahudilere yaptığı soykırımın benzerini Sovyet Rusya hem Yahudilere hem de onlarca halka kendi topraklarında uygulamıştır. Batı’nın Russel ve Sartre gibi yazarları bile bunu yıllarca görmezlikten gelmişlerdir.

Almanya'da Nazizm on iki yıl sürmüştü; Sovyet Rusya'da Stalinizm iki kat daha uzun sürmüştür. Her iki rejimin de ortak nitelikleri vardı. Stalinizm çok daha ince bir demagojiden ve ikiyüzlülükten yararlanmıştır. Hitler gibi yamyam­ca bir programı açıkça ortaya atmamış, aksine ile­rici, bilimsel ve sosyalist bir ideolojiden yana ol­duğunu ileri sürmüştü. Ancak en azından on, onbeş milyon insan* gizli polis işkence odalarında can vermiş, ya da Sibirya'daki kamplarda kayıplara karışıp gitmiştir. Bu kampların, es­kiden onbinlerce insanın “nüfus fazlalığı” ya da “özel emirler” nedeniyle mitralyoz ateşine tutula­rak öldürüldüğü Nazi kamplarından hiçbir farklılığı yoktu.598

Madenlerde insanlık dışı koşullar içinde çalışmak, çeşitli merkezlerde ağaç kesmek, kanal açmak, bina yapmak zorunda bıra­kılan sürgünler ya soğuk, açlık ve yorgunluktan can veriyor ya da daha yoldayken, hapishaneye çevrilmiş tren vagonlarında, tıka basa doldurulmuş “ölüm' gemilerinde” ölüp gidiyorlardı.599

Batının kendi içinden çıkan en radikal antitez olan Marksizm bile, iş Batılı olmayan toplumlara gelince sürekli eleştirdiği kendisini önceleyen burjuva aydınlanma düşüncesini takip etmeyi yeğlemiştir.600 Çok eleştirdiği ulus-devlet anlayışına Stalin döneminde can simidi şeklinde sarılacaktı. “Bolşeviklerin fanatik biçimde benimsedikleri en büyük ulus karşıtı öğreti olan Marksizm bile etkisizleştirildi ve Pan-Slav propaganda, bu kuramların kendi başlarına sahip oldukları muazzam yalıtıcı değerlerinden ötürü Sovyet Rusya’ya yeniden girdi.”601 1934 yılı (Hitlerin Nasyonel Sosyalizm İktidarı)’na kadar Rusya tarihinin diğer milletlerinin tarihinden farklı olmadığı savunuluyordu, özellikle batılıların tarihinden tek ayrıldığı taraf herşeyde ifadesini bulan gecikme idi. Sovyetler birliği halkların oluşturduğu değil, tek bir halkın orijinal ve or­tak karakterinin, Rus ihtilâlinin köklerini milli toprakta derinlere saldığı, bunun Rus hayatının yeni tefsirine ve bütünüyle yapıya girmekte gecikmeyeceği tesbit edildi.602 Sovyet kılığı altında Çarlık Rusya’nın etki alanında Rus sömürü anlayışı ve hâkimiyeti tekrar kuruldu.603 Pravda’da çıkan bir yazı bunu çok güzel özetlemektedir: “Sosyalist milletlerin bir imparatorluk ve Sovyet tipinde birleşmesi Rus emperyalizminin eski kavramlarıyla güçlenmiş ve zenginleşmiştir. Böylece yayıl­ma emelleri, merkeziyetçiliği her gün artan bir iktidarla atbaşı beraber gitmiştir. Bütün vasıtalarla Sovyet Birliği'ndeki millet­leri anlamak lazımdır. Lenin'in düşündüğünün aksine Rus mil­leti marksist ihtilâlin dünyada yayılması görevini yüklenmiş­tir. Bu büyük kardeş hürriyet ve gelişme yolunu çözmektedir. Bugün Rusya'ya tâbi olmak bir şans ve saadettir.” 604



Sovyetler kendisini bir federasyon olarak nitelese de, bu ortaklardan birisinin (Rus milletinin) ölçüsüz üstünlüğü ve şovenizmine dayanan garip bir fedarasyondu.605 Marksizm Sovyetler Birliğinde Rus hâkimiyetine dayanan bir emperyalizme araç haline dönmüştür.606 Sovyet Rusya, emperyalist ve ırkçı politikaları için Marksizm’i bir maske olarak kullanmıştır.607 Z. Velidi Togan, Lenin, Stalin ve Troçki’ye yazdığı son mektubunda bunu dile getirecektir: “Politikanızın esası olarak milli Rus taassubuna sarıldığınızı görüyoruz. Her şey Rusların istediği şekle döndü.”608 Togan’ın ipuçlarını ihtilalin ilk yıllarında gördüğü Rus milliyetçiliği kendisini daha sonra tüm dehşeti ile gösterecekti. Sovyetler Birliği ortalık sakinleştikten ve yirmi yıl geçtikten sonra eski Rusya'nın dilini ve emellerini tekrar alacaktı.609 Urallar'daki Sovyet organlarının çoğu etnik yapı bakımından Büyük Rus idiler. Muhtelif Sovyet idareleri, çoğunlukla Ruslardan meydana getirilmişti. Bunların da Rus menfaatlerini korumaları tabii idi. Bunun neticesi olarak mahallî Sovyet müesseseleri Başkurt köylüleriyle olan toprak mücadelesinde Rus müstemlekecilerinin tarafını tuttular. Başkurtlar'ın birçok durumlarda, mahalli Sovyet idarelerine katılmalarına engel olunuyordu.610

Marx’ın sömürgeci istilaların “gelişmeyi geriletici” etkisine ilişkin görüşü olmasına rağmen temel görüşü, Kapitalist Üretim Tarzı’nın kapitalizm öncesi tarzları parçaladığı ve böylece tarihsel olarak ileriye dönük gelişmelerin temellerini attığı şeklinde611 olduğunu daha önce söz konusu etmiştim. Marx’ın bu anlayışı Rus mahdumları tarafından da dillendirilecekti. Komünist ihtilalin ilk yıllarında Çarlık Rusya'sı tarafından Orta As­ya'nın fethi, batı emperyalizmi gibi kınanan çarlık emperyalizminin bir ifadesiydi. Daha sonraları emperyalizmi haklılaştırmaktan bile kaçınmayacaklardı. Milli mazi aleyhtarlığı yanlış görülecek, Çarlık ordularınca Orta Asya'nın fethi, bir emperyalizm şekli olmakla birlikte, aynı zamanda ilerici bir anlam taşıyordu, çünkü Çarlık orduları beraberlerinde üstün bir medeniyet getiriyordu. Çarlık kapitalizmi ne kadar saldırgan ve kötü olursa olsun, işgal ettiği toraklardaki halkı feodal toplumdan uzaklaştırıyor, dolayısıyla sosyalizme gidiş yoluna koyuyordu. Geleceğin sürekliliğinde ehven-i şer idi.612 Rus milliyetçiliği Sovyetlerde artık her yönüyle kendisini gösterecekti. Pozitivist anlayışa bile uymayan destanlar dile getirilecekti. Her şey milli günlere vesile kılınıyordu. Eski rejime ait milli bayramlar ne sınıf savaşı­nın ve ne de sosyal gelişmenin hiç bir alâkası olmadığı halde, 1937'den itibaren resmen kutlanmaya başlandı.613 Çarlık Rusya’nın diğer Sovyet halklarının işgalinin olumlu tesirler oluşturduğu anlatılacaktı.614 Bu halkların Çarlık Rusya’sı ile yaptıkları mücadele gururla anlatılmayacak ve bu mücadelenin Türk kahramanları hakkında şiirler ve yazılar antolojilere alınmayacaktı.615 Kırgızların Manas destanı Pan-İslamik, feodal karakterli, “dost ve cesur halk” olan Çinlilere karşı dini ve ırksal nefretten dolayı kötülenirken benzer temaları içeren Rusların Prens İgor Des­tanı ve -Stalin’in özellikle tercih ettiği- Gürcü milli destanı olan (Şotha Rusthaveli'nin şiiri, XII. yüzyıl) Leopar Derili Kahraman destanı rahatça ifade ediliyordu. Isvestiya Prens İgor hikâ­yesi ile ilgili olarak şöyle diyordu: "Rus halkının milli ve siyasî şu­urunu temsil ediyor". Ve Pravda da Rusların Avrupa'yı Asyalı sürülere karşı koruduğunu ifade ediyordu. Biz saygıyla aşkla, atalarımızın ce­saretinden, zaferinden, gözü pekliğinden bize bahseden efsaneleri okuyoruz, diye yazacaktı.616 Daha ilerici şair olmasına rağmen Mahtum-Kuli gibi şairlerin Puşkin’le karşılaştırılması dahi hoş görülmemiştir.617 Büyük Rusya her türlü tenkitin üzerindeydi.618 Çünkü Çarlık Rusya bu halkları Osmanlı ve İngiliz emperyalizminin uşakları olmaktan kurtarmıştır.619 İhtilalin ilk yıllarında Hindistan’daki İngiliz muhtariyet uygulamaları örnek gösterilirken daha sonra bu yönetim biçimi emperyalist olarak suçlanacaktır.620 İlerici fikirler Rus kültürünün tesiriyle doğmuştur.621 Büyük Rus halkının alın yazısında kurtarıcı ihtilâlin ajanı olmak vardı. Bu Rus halkının ‘mesihçi görevi’ydi.622 Bir halkın sosyalist Devlete katılmasını hazırlayan her şey, tarihin ilerici kanununa uygun oluyordu.623

Bazı kardeş halkların kimlikleri bazı kardeş halklarınkine “kardeşliği pekiştirme” adına FEDA edilmiştir. Dilleri ve kültürlerini yaşatma ellerinden alınmıştı. Rus olmayan Sovyet milliyetlerinin hiçbir ağırlığı yoktu. Geçmişin bütün Rus savaşçıları ve kahramanları övgü ile anılıyordu.624 Tek resmi dil Rusça olarak kullanıldı.625 Rusçanın resmi dil olması hem uluslararası siyasi hem de ahlaki bir zorunluluktu.626 Halkların kardeşliğini amaçladığını iddia eden bir Rus Sovyet İmparatorluğu627 öz ve üvey kardeşlik anlayışını tüm acımasızlığı ile gösterime sürmüştü. Sovyet yöneticilerinin, değişik biçimlerde de olsa, uygulamaktan vazge­çemedikleri şoven* ve baskıcı Slav’cılık ve hatta Ortodoks Hıristiyanlık politikası sosyalizm ve ateist ilkelerine rağmen sürdürülmüştür.628 Kırım yarımadasının tarihi bilgiler tahrif edilerek hatırlanılamayacak kadar eski zamandan beri Rus toprağı olduğu belirtilmiştir.629 Kırım yarımadasındaki Kırım Türkleri ile ilgili her türlü anıt, mezarlıklar hatta el yazmaları gibi kültür eserleri tahrip edildi.630 Sovyetler döneminde eski Türk yer isimlerinin çoğu Rusça isimlerle değiştirildi.631 Çarlık Rusya’sı ve Sovyet döneminde Müslüman ve diğer azınlıkların soyadlarını Ruslaştırma alışkanlığı vardı.632 Türk halklarının soyadlarına ov, ev, ova, eva veya of ekleri verme bir Ruslaştırma politikası olarak Sovyet döneminde bile kullanıldı. Slav ananeleri revaçta tutulurken diğer halkların ananeleri kötüleniyordu.633 Sovyet yönetiminde Slavian-Rus asimilasyon ve mutlak hegemonyası Müslüman toplumlara karşı bir siyaset olarak uygulanmıştır.634 Bunda Müslüman toplulukların kültürel sahipçiliği etkili olmuştur. 1954–1964 yılları arasında Kruşçev döneminde “Leninizm’e dönüş” hareketi ile Stalin dönemine göre daha sert olmasa da en çok zararın Müslüman toplumların gördüğü din aleyhtarı kampanya düzenlenmiştir. İbadete açık camilerin çoğu kapatılmış, özellikle İslam aleyhtarı çok sayıda eser çeşitli dillerde neşredilmiştir.635 Açıklık taraftarı olan Gorbaçov bile bu sahada çifte standart uygulaması içine girmiş; diğer dinlere sağladığı ifade imkânını hatta Batı'dan gelen Hıristiyan misyonerlere tanıdığı rahatlığı İslam'dan esirgemiştir.636 Bulgaristan’daki Müslüman azınlığa da aynı şekilde komünist bir rejim olmasına rağmen devlet tarafından dini ve milli kültürlerinin bırakılarak Bulgarlaştırma dayatılmıştır. Sömürge ve ırk sorununu, daha önemli ve küresel sorun gördüğü sınıf sorununa, tali bir mesele olarak bakmıştır. Müslüman halkların yönetilmesinde diğer ırklara öncelik verirken neden diğer milletlerin yönetilmesinde Müslüman halklara görev verilmemiştir? Müslümanlar, nüfusunun çoğunluğu Müslüman olan toprakların yönetiminde bile üç Rus ve üç Müslüman atanmasını teklif etmelerine rağmen, aksi iddia edilse bile bir Rus ırkçısı olan Lenin önce bu öneriyi kabul edip atamayı yaptıktan bir süre sonra bunların görevlendirilmelerini geri almıştır.637 Buna gerekçe olarak Lenin ancak güvenilir Rus proleter temsilcilerinin faydalı olabileceğini ileri sürecektir.638 Bunun Rus milliyetçiliğinden farkı nedir? Ne hikmetse halkların yönetimine aralarından en kötü, ihtiraslı ve acımasız insanları seçiyor ve onları kendi ırkdaşlarına karşı kullanıyorlardı. Mahalli liderler hükümran (Rus) milletlerin proleterlerine itaatkâr olmak şartıyla, idareciliklerine devam edebileceklerdi.639 Müslüman yöneticileri kontrol etmek için Rusya’nın diğer bölgelerine göre aynı konumdaki kişiden çok daha fazla yetki ile Rus yöneticiler atanmıştır.640 Etnik oranlar göz önünde tutulmadan yönetime atamalar yapılmıştır. Taşkent’te ondört alt yönetimden onbirinin Sekreteri Müslüman olmayanlar arasından seçilmişti.641 On şehirden sekizinin sekreteri Müslüman olmayanlar arasından seçilmiştir.642 Rus olmayanların çok az olduğu ve büyük endüstriyel ve sulama projelerinin yapılmadığı yerlerde kontrol genellikle yerlilere bırakılmıştır. Endüstrisi zengin, sulama yapılan ve petrol çıkarılan yerlerde Parti Sekreterleri, özellikle de ikinci Sekreterleri Rus’tur.643 Büyük sanayi fabrikaları, önemli endüstri kompleksleri ve enerji tesisleri gibi büyük yatırımlar Müslüman olmayanlar tarafından yönetilmektedir. Daha çok tüketime yönelik küçük yatırımlarda ve hafif endüstrilerde Müslüman yöneticiler görevlendirilmektedir.644 Bütün dünyada sosyalist devrim oluşturulduktan sonra bile doğu sömürge milletlerini Avrupalı metropol işçilerinin idaresine vermek Lenin'in fikri idi.645 Batı insanı hep etkin ve yönetici konumunu koruyacak, Doğu insanı ise sürekli köle konumunda tutulacaktı.646 Sovyetler birliğinde başkanlar, her zaman (“asimile olmuş” ermeni Mikoyan’ın bir yıllık başkanlığı dışında) slavdır.647 1956 yılında müslüman Cumhuriyetlerin organlarında, ne Parti bünyesinde, ne de daha güçlü politik güvenlik örgütle­rinde müslümanların kumanda mevkiinde bulunmadıklarını gözlemleyebiliriz. Sonuç olarak, Kazakistan'ın her açıdan (nüfus artışı dahil) bir Rus sömürgesi olmakta olduğu tartı­şılmaz gibi görünüyor.648 Yerli Müslüman görevliler dar görüşlü değerlendirilmesine Özbekistan’daki 1984 skandalında da maruz kalacaktı.649 Tasfiye hareketi Özbeklere ve Müslümanlara yönelik olacaktı. Skandalda isnat edilen suçları hiçbir Rus idareci kabullenmemiştir.650 Kısacası Sovyetlerin milliyetler politikası, marxist formüllerle kılık değiştirmiş, yalnızca klâsik bir sömürgeciliktir. 651

Benzer şekilde eski kolonilerin cumhuriyet tarafından özümseneceği ve sömürge bölgelerinin eşit haklarının güvenceye alacağına dair söz veren Fransa çoğu zaman kontrolü elinden kaçırmaktan korkmuş olsa gerek ki, siyah bürokratları yerinden ederek sömürgelere daha büyük sayılarda Fransız görevli gönderiyordu.652 İlginç olan ise Cezayir'deki kurtuluş mücadelesinin başarıya ulaşacağını anladığı andan itibaren, Fransız Komünist Partisi’nin tüm çabası Cezayir’i Fransız çerçevesi içinde tutacak bir çözüm aramak olmuştur. Parti, Fransa'nın yardımı olmadan, Cezayir'in var olamayacağını savunarak, Cezayirli bağımsızlık savaşçılarını mücadeleden vazgeçirmeye çalışmıştır. Fransız Komünist Partisi'ne göre Cezayir “biçimlenmekte olan bir ulus”tur, bu yüzden de “Fransa ile Ce­zayir arasında varolan özgül kültürel, ekonomik ve siyasi bağların var olması ve sürmesi gerekledir.”653 Biçimlenmekte olan bir ulus tezi Cezayir’i Fransız kontrolü altında tutmayı gerekli görür. Böylece Fransız İmparatorluğu yeni bir Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliğine dönüştüğünde Fransa'daki komünist devrimin zafe­ri ile Cezayir birliğe bağlanma potansiyeli içinde olmalıdır.654 Sömürgeci Fransa'yı destekleyen ırkçı Fransız komünistleri sömürgecilik karşıtı Cesaire ve Fanon’u rahatça ırkçılıkla suçlamışlardır.655 Çünkü onlar için komünist de ateist de olsa kendi kültürü üstündür, ona tabi olunmalıdır. Sartre bunu çok güzel özetler; “Nefislerimiz ırkçıdır.”656 Ezilenden taraf olmak kitapta kalır. “Her sömürgeci ulus bağrında faşist eğilimin tohumları taşır.”657

Benzer bir uygulama da meşhur sosyalist Tito tarafından Boşnaklara uygulanmıştır. Yugoslavya’daki tüm Hıristiyan toplulukların etnik kimlikleri tanınmıştır. Müslüman Boşnaklar ancak 1967 yılında altı ulustan birisi sayılmıştır.658 Arnavut nüfus ise Makedon nüfusundan fazla olmasına rağmen ayrı bir ulus olarak kabul edilmemişlerdir.659 Amaç Yugos­lavya'da federatif bir devlet kuracak kadar nüfus çoğunluğuna sahip olan (Arnavut, Boşnak ve Türk azınlık) Müslümanları yok saymaktı. Özellikle Kosova'da azınlık olmalarına rağmen Sırplar, idari kademelerde yetki sahibi olduklarından, çeşitli yöntemlerle Arnavutları baskı altında tutuyorlardı.660 Yugoslavya’da Tito döneminde ve sonrasında ortaya çıkan ekonomik ve siyasal bunalımların cezasını çekenler, Yugoslavya'da azınlık kabul edilen Müslümanlardı. 661

Çarlık döneminde Lenin, Çarlık Rusya’yı, içinde yaşayan ulusal azınlıkların al­tında ezildikleri baskılara bakarak, “milletler hapisha­nesi” diye nitelemekten kaçınmazdı.662 Hatta kendine Marksist ve Engels’in teorik devamı olmasında rakip olarak gördüğü Kautsky’nin Alsace-Lorraine'in Almanya tarafından ilhakı karşısındaki sessizliğini bir ‘düşünsel sapma’ olarak değerlendirmekte ve “Kautsky'nin bu “dü­şünsel sapma”sının anlamını iyi değerlendirebilmek için bir örnek alalım. Varsayalım ki bir Japon, Filipinler'in Amerika­lılar tarafından ilhakını kınıyor. Onun Filipinleri kendi ilhak etmek isteğiyle değil de genel olarak ilhaklara düşmanlığıyla davrandığına inanacak çok kimse çıkar mı? Ve Japon'un il­haklara karşı "savaşım"ının, ancak Kore'nin Japonya tarafın­dan ilhakına karşı çıktığı ve Kore'nin Japonya'dan ayrılma özgürlüğünü savunduğu zaman içten ve siyasal bakımdan dürüst sayılabileceğini kabul etmek gerekmez mi?” demektedir.663 Tarihin bir cilvesi benzer bir olayı Lenin’in karşısına çıkaracaktı. Lenin ve Stalin, devrimin hemen ilk günlerinde 15 Kasım 1917 beyannamesi ile çeşitli azınlıkların isterlerse ayrılıp kendi başlarına devlet ku­rabilmek haklarını tanıdılar.664 Hatta 1937 anayasasının 17. maddesinde bir daha belirtilmiştir.665 Ancak, Finlandiya bağımsızlık ilân etmeye karar verince Lenin ve Stalin yönetimindeki Sovyet Rusya bu düşüncelerini değiştirmeye başladı. Bir müddet sonrada bağımsızlığını ilan eden devlet ve siyasal rejimler de Kızıl Ordu yolu ile Sovyetler Birliği tarafından yutuldular. Sovyet anayasasının bağımsızlık hakkı tanımasına rağmen, ortada muhakkak olan bir şey varsa, o da bu cumhuriyetlerden hiç birinin bu hakkı kullanamamasıydı.666

Lenin’in her zaman Marksizm’in farklı yorumunu savunanları suçladığı o meşhur ‘oportünist’ olma durumuna ve tutarsızlığa nasıl düştüğü aşağıdaki ifadelerden anlaşılacaktır: “Ekim Devrimi'nin eşiğinde Lenin, Devlet ve ihtilali yazdıktan ve ardından onu yayımladıktan sonra, koşulların zorlaması altında, bu kitapta ortaya konan kuramlarla tamamen çelişen bir devlet kurmakta duraksamayacaktır. Tıpkı iktidar fethedilir edilmez, daha önceki kuramlarına ters düşmesine rağmen, köylülerin desteğini sağla­mak ve devrimin kesin zaferini güvence altına almak ereğiyle, toprakları köylülere dağıtmakta da duraksamadığı gibi.”667 İhtilalin ilk yıllarında “Asya Asyalılarındır.” Ve “ İslam halklarına hürriyet” sloganlarını söyleyeceklerdir.668

Stalinciliğin insanlık dışı niteliği, Nazi zindan­larında ölümden kurtulup yaşamayı başarmış olan savaş esirlerinin sonradan nasıl kampla­ra atıldığı düşünüldükçe daha çok ortaya çıkar. Nazilerin tutuklayıp Almanya'ya sürmüş oldukları Sovyet vatandaşlarından, sağ kalıp da geri dönenlere kendince bir karşılama töreni hazırlamış­tı: Aralarından pek çoğu, kadın erkek gözetilmeksizin, hapishane vagonlarına tıkıldılar ve üçüncü Reich'in dikenli tellerle çevrili kamplarından doğruca Sibirya'daki kamp­lara gönderildiler. Almanlar'a esir düşüp de sonradan kaçmayı ve geri dönmeyi başarmış olan veya işgal görevlerinden geri dönen Sovyet askerleri derhal toplama kamplarına gönderildiler. Burada amaç özgürlük alışkanlıklarını kaybetmeleriydi.669 Esir düşen Sovyet askerlerinin sonu sivillerden daha kötü oldu. Ya casuslukla suçlanarak kurşuna dizildiler, ya da görevleri gereğince aşağı yukarı aynı derecede kesin bir ölümle karşılaşmaları muhakkak olan disiplin taburlarına veril­diler.670

Başkurtlar Ruslara boyun eğmelerine rağmen, suni kıtlık ve açlığa mahkûm edildiler. Toprakları Ruslara verildi. Sürüleri de ellerinden alındıktan sonra dağlara ve bozkırlara gitmeye zorlandılar, oralarda yüz binlercesi can verdi.671 2. Hitler ordusunun Rusya'nın az batısında bu­lunduğu sırada Stalin hiçbir ihanet deliline sahip olmaksızın bu bölgedeki bütün Almanların sürgüne gönderilmesini emretti.672 Dünya Savaşı sırasında Almanya tarafına sığınan ya da esir düşen Müslüman halklar oldu. Bunlardan savaşa Almanya safında gönüllü katılan Müslüman halkların sayısı 18 000 kişiydi. Bu sayı hain Vlassov’un ordusuna katılan Rusların sayısından daha azdı. Ancak bu konuda ağır bedel ödeyen ise ihanet için yeterli delil olmamasına rağmen beş Müslüman halk ile Volga Almanları olacaktı.673 Kı­rım Tatarları, İnguş, Çeçen, Volga Almanları, Kalmuk'lar ve daha başka Kafkas kavimleri ise bir yerden bir yere taşınırken yığınlar halinde yok olacaklardı. Sürgün edilen halklar ağır ağır ölüme terkedilecekti.674 Kruşçev’in, Stalin’den sonra iktidara geldiğinde sunduğu raporda bunları ayrıntılı bir şekilde işlemiştir.675

Stalin, savaşın sonlarına doğru içlerinden pek çoğunu Nazi işgalci kuvvetlerle işbirliği yapmakla suçla­dığı Kırım Tatarları'nın sürülmesini emretmişti.676 Yüz binlerce aile böylece Orta Asya ve Sibirya'ya sürüldü. Bu zavallılardan pek çoğu açlık ve soğuktan can verdi. Kırım Tatarları başta çocuklar ve yaşlılar olmak üzere nüfusu­nun yüzde 46’sını Stalin terörüne kurban vermiştir.677

Sovyet halklarından daha birçoğu buna benzer kötü davranışlara uğratılmışlardır.678 Örneğin on sekizinci yüz­yılda Büyük Katerina'nın isteği üzerine Volga havzasına ve Ukrayna’ya yerleştirilmiş olan Volga Almanları da daha savaşın başlangıcında Hitler'e yardım edecekleri korkusuyla, Orta Asya'ya ve Kuzey Kutbu bölgesine sürüleceklerdi. Volga boylarında yaşayan bir Mongol kavmi olan Kalmuklar, savaştan önce ve sonra olmak üzere iki kez sürgün edilmişlerdir.679

Aynı durum, Kafkas dağlarında yaşayan yarım düzüne kadar kavmin de başına gelecekti. Savaştan sonra ise, Baltık devletleri halklarından on binlercesi, kampların yolunu tutuyordu. Hepsi de ihanet ve düşmanla işbirliği yapmaktan suçlanmaktaydı. Bu vahşet kaynağını - kendisinin de Gürcü olmasına rağmen - Stalin'deki aşırı Rus milliyet­çiliğinden alıyordu.680

Bu cezaya uğrayan zavallılar, çok kere, yola çıkmaya hazır olmaları söylendikten topu topu bir iki saat sonra, evlerinde tutuklanır, götürülüp bir hayvan vagonuna kapatılırdı. Böylece binlerce kilo­metrelik bir yolculuk başlar ve bazen, tüyler ürpertici koşullar altında, aylarca sürerdi. Ne vagonlarda temiz­lik ihtiyacım giderecek yer bulunurdu, ne de duraklar­da yıkanacak su. Verilen yiyecek insanı ancak açlıktan öldürmeyecek kadardı (o da, olursa); içecek su olmadık­tan başka hiçbir sağlık düzeni de yoktu. Kafileler, ya kış ortasında sıfırın çok altına düşen dondurucu soğukta, ya da yazın, Orta Asya steplerinin korkunç sıcağında yol alırdı. En sonunda sürgünler çok kez ya çöl kadar çorak yerlere, ya da mikropların kaynaştığı bataklık böl­gelere salıverilirlerdi. Bazı kaynaklara bakılırsa, Tacikis­tan'a sürülen Volga Almanlarının en az üçte biri, malaryadan ve sıcak ülke hastalıklarından kırılıp gitmişlerdir. En kuzeye, Yakutistan'a sürülen halkın uğradığı kayıplarsa bundan daha ağır olmuştur.681

Emekçiler ve Proletarya için kurulmuş bir rejim sonunda aleyhlerine dönecekti. Kautsky’nin ifadesi ile “söz konusu ola, proletaryanın diktatörlüğü değil, ama proletarya üzerinde partinin diktatörlüğüdür.”682 Saharov, “emekçiler aleyhindeki kararnameler” der­ken inceden inceye düzenlenmiş birtakım ceza yargıla­rından söz etmektedir ki bunlara göre Sovyet işçisinin bütün hakları elinden alınmış oluyordu. İşçinin çalıştığı yeri değiştirmesi yasaktı. Cezası hapisti. Mazeretsiz olarak işine gelmeyecek olur, geç kalır, herhangi bir parça­yı kaybeder, normlara uymaz ya da düzen dışı herhangi bir davranışta bulunursa hem işten atılır, -yani ömür boyunca işsiz kalır - hem de kovuşturmaya uğrar, - yani sürgüne yollanırdı. Malzemenin göreceği herhangi bir zarar, işte en ufak bir yanılma, Sovyet hukukuna öz­gü bir kavrama uygun olarak hemen “sabotaj” diye ni­telenirdi. Bu kavram “benzerlik”tir. Buna göre, ceza kanununda yeri bulunmayan herhangi bir davranış, her şeye rağmen “ihanet suçuna benzerlik” ten dolayı cezalandırılabilmektedir.683

Sosyalist mülki­yetini korumak olduğu söylenen, ancak asıl ama­cı gerektiğinde Sibirya’daki toplama kamplarının ‘esir’ ihtiyacını karşı­layabilmek olan, şiddetli kanunlar çıkarılmıştır. Bu koca Sovyet polis imparatorluğu içinde, en önemsiz suçu işleyen biri bile, ağır cezalara çarptırılıyor; bu cezalar, ortada hiç bir şey yokken uydurulan suçlar için de böy­lece uygulanıyordu. Gerçekten de polisin özel servisleri, yöneticilerin savsaması, küçük memurların insafsızlığı ve yiyiciliği, en sonunda da bakımsızlık yüzünden randı­manı çok düşük olan Sibirya kamplarının nüfusunu bu yolla artırabilmek için canla başla çalışmaktaydılar.684

Sovyet yönetiminde üreti­ciler deli gibi çalışmaya zorlanır ve ürünleri zor­la, soyguncu fiyatlarıyla ellerinden alınırdı. Tahıl ve benzeri toprak ürünlerinden key­fe göre uygun görülen bir kısmının zoraki olarak ve çok düşük fiyatlarla devlete verilmesi zorunluluğu getirildi. Ürün fiyatlarının tersine tarım kuruluşlarına kullanacakları araçları ve özellikle trak­törleri Moskova'nın kararlaştırdığı fiyat ve koşullarla ki­ralamak zorunda bırakan bir tekel sistemi ile bu acımasız sistem çift taraflı çalıştırılırdı. Köylüler, ancak boğazlarını doyuracak kadar pay bırakan, salmayı andıran bir vergi sistemiyle, toprağa bağlı bırakılarak köleliğe yakın bir duruma düşürülmüştü.685

İlginçtir ki, materyalist bir ideoloji olan Marksizm’in devletleşmiş şekli olan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği de bir sonraki bölümde ele aldığım Katolik Kilisesinin engizisyon yöntemleri ile itiraf ettirilme yöntemlerini ve aforoz etme metodunu kullanmıştır. Komünist partiler engizisyon kilisesine çevrilmişti.686 Engizisyon yargıçları kişileri ortaçağda değişik yöntemlerle itirafa zorluyorlardı. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliğinin kuruluşundan itibaren parti üyesi olsun ya da olmasın insanlar devrim yargıçları tarafından itirafa zorlanıyorlardı. Bu itirafa zorlanan kişiler suçu kabullendikleri andan itibaren toplumda refüze ediliyor, çevresindeki kişiler tüm ilişkilerini kesmek zorunda kalıyorlardı. Bir bakıma aforoz ediliyorlardı.

Soljenitsin’in yazdığı GULAG Takımadaları eseri bu konuda ilginç örnekler taşımaktadır. Bu konuda vereceğim birkaç ilginç örnek anlatmak istediğimi verecektir.

Zinoviev, Kamanev Lenin’in en yakın arkadaşları idi. Her ikisi politbüro üyesi olup Zinoviev Komünist Enternasyonal Teşkilatinin Başkanı, Kamanev ise Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliğinin Cumhurbaşkanı idi. Zinoviev, Kamanev Stalin tarafından görevlerinden alaşağı edildiler.687 Kendilerine atfedilen suçları itiraf ederek kabullendiler. Tekrar Komünist Partisine alelade birer üye olarak katılma istekleri kabul gördü. Bu hadiseyi itiraflar, yeniden kovulmalar ve tekrar kabul edilmelerle dolu çılgınca bir devre takip etti. En sonunda 1936 yılında Zinoviev, Kamanev “Biz yaşamağa layık insanlar değiliz. İşçi sınıfına ihanette bulunduk. Lütfen bizi dışarı çıkıp kurşuna diziniz”, ricasında bulundular. Bu son arzuları Stalin tarafından derhal kabul edildi.688

Stalin’den sonra Komünist Partisi Genel Sekreter’i olan Kruşçev , Stalin’in kendisini iktidara getiren Merkez Komitesi üyelerinden yüzde 70’ini, yani 137 üyeden 98’ini, 1934 yılında hıyanet suçu ile ölüme mahkum ettiğini anlatır.689

Nikolai Bukharin de idam edilmeden önce “İtham edildiğim bütün hususlarda savcı Yoldaş’a itirafta bulundum”, diyecektir. 690

Ve efendi hizmetçiye dedi: yollara ve çitlerin boyuna çık, bulduklarını içeriye girmeye zorla da evim dolsun. Çünkü size diyorum ki, çağrılan adamlardan hiçbiri akşam yemeğimden tatmayacaktır. ”



Yüklə 1,31 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   ...   17




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin