Anahtar Kelimeler: Bibliyometri, Atıf, Ortak yayın, Web of Science, Azerbaycan, Türkiye,
1.Giriş
İnsanlık iletişim ve ulaşım teknolojilerindeki baş döndürücü ilerlemenin etkisiyle tarihte ilk defa mesafe (uzaklık) kavramının anlamsız hale geldiği bir safhaya ulaşmış gözükmektedir. Zaman ve mekânın teknoloji sayesinde bu şekilde aşılmasının (olgusal küçülme) sonuçları arasında; sınır aşan ilişkilerde ve uluslararası kuruluşların sayısında ciddi düzeyde bir artış yaşanması da yer almaktadır (Işıktaç, 2000; Balkır, 2009). Bu arada teknolojik gelişmeler neticesinde bilgi üretimi ve paylaşımının da yeni bir karaktere büründüğü söylenebilir. Bir yandan bilgiye ulaşma kolaylaşıp bilgiyi işbirliğiyle üretmek önem kazanırken, diğer yandan jeopolitik manada bilgi toplumuna geçiş yaşanmakta ve bilginin en önemli güç haline geldiğinden bahsedilmektedir. Bu tablonun bir diğer parçasını da bilgi üretimi ve akademik süreçlerin giderek uluslararasılaşması oluşturmaktadır. Bu gelişmelerle bağlantılı olarak günümüzde bilimsel bilgi üretimi ve paylaşımında işbirliğinin özenle yürütülmesi gereken bir politik süreç haline geldiğine de değinmek gerekir. Ülkeler rekabet gücü sağlama, kalkınmayı sürdürülebilir kılma, reel egemenliği arttırma ve küreselleştiği görülen sorunlarla başa çıkabilme adına bilimsel network oluşturma, ortak bilimsel üretim yapma ve inovasyon için yardımlaşmaya adeta mecbur kalmaktadır. Yine akademik serbest dolaşım ve akademisyen değişim programlarının da bilim politikalarının artık ayrılmaz birer unsuru haline geldiğini de söylemek mümkündür (Şahin ve Candan, 2018: 1200, 1201). Dikkat edilirse tüm bu bahsedilenler aslında günümüzü geçmişten farklı kılan tarihsel bir dönüşümün; sanayi toplumunun yerini bilgi toplumunun almakta oluşunun de birer işaretidir. Bu noktayı biraz daha somutlaştırmak gerekirse toplumsal hayatta bilgi ve uzmanlık en önemli üretim faktörleri haline gelmiş, ülkeler açısından inavosyon yapabilme gücüne ulaşma büyük bir önem kazanmış durumdadır (Şahin, 2013a: 332).
Bu şekilde bilimsel üretim ve işbirliğinin ön plana çıkması aslında yeni bir akademik ortamı da beraberinde getirmektedir. Bu yeni ortamda bilimsel üretimin yapısı (şekli) ve bilginin yaygınlaşma performansının ölçülmesi bir akademik ihtiyaç olarak kendini göstermiştir. İşte bu ihtiyacın sonucu olarak "Bibliyometri" olarak ifade edilen bilim dalı hızlı bir gelişme göstermiştir. Bibliyometriyi öz bir şekilde; bilimsel dökümanların oluşturulması ve atıfların etkisi üzerinde durularak bilimsel üretime yönelik nicel (sayısal) bir analiz yapma faaliyeti olarak ifade etmek mümkündür. Bibliyometrik analizlerde bilimsel performans ve işbirliğinin etkisini ölçmede kullanılan başlıca analiz ölçütlerinin atıflar ve ortak yazarlı çalışmalar olduğunu da belirtmek gerekir (Şahin ve Candan, 2018: 1201).
Bibliyometrik analizler neticesinde elde edilen veriler bir üniversite departmanındaki akreditasyon çalışmasından ulusal düzeyde (milli) bilim politikalarının geliştirilmesine kadar akademik bilgi ve planlama gerektiren her aşamada yol gösterici nitelikte nesnel veriler sağlamaktadır (Padros-Cuxart vd; 2016: 44). Bibliyometrik veriler gerek ulusal ve gerekse uluslararası düzeyde bilimsel araştırma konusundaki eğilimleri somutlaştırma, öncelik verilecek akademik sahaları tespit etme, araştırma fonlarının nasıl kullanılacağına dair kararları alma gibi süreçlere katkı sağlayan bilimsel göstergelerdir (Thomson Reuters, 2008: 3). Bu kritik işlevsellik bibliyometriye olan ilgiyi giderek arttırmış ve birçok ülkede bu alanda ihtisaslaşan ulusal merkezi kurumlar faaliyete geçirilmiştir. Bu kurumlarda analizci ekipler bilimsel verimliliğin, bilimsel yayılımın ve işbirliğinin fotoğrafı denilebilecek olan bibliyometrik raporları düzenli aralıklarla hazırlamaktadır. Bunlar bilimsel politikaların alt yapısını oluşturmakta, ülkelerin bilimsel yol haritalarının isabetli şekilde belirlenebilmesi açısından hayati nitelikte veri desteği sağlamaktadır. Bu noktada çoğunluğu Avrupa ve Güney Amerika’da olan 21 ülkede ulusal bibliyometri kuruluşlarının faaliyette olduğunu belirtmekte yarar vardır. Birkaç örnek vermek gerekirse; Amerika Birleşik Devletleri'ndeki (ABD) “Ulusal Bilim Vakfı” (NSF), Avrupa Birliği Komisyonuna bağlı “Bilim ve Teknoloji Gözlemevi” (OST) ve Japonya’nın “Ulusal Bilişim Enstitüsü” (NII)'den bahsetmek mümkündür (Thomson Reuters, 2008: 4).
Türkiye soğuk savaşın bitimine müteakip 1990’ların başında jeopolitik belirsizlikler kadar yeni uluslararası işbirliği fırsatlarıyla da baş başa kalan bir bölgesel güç konumundadır. Bağımsızlıklarını tekrar kazanmış olan Orta Asya Türk Cumhuriyetleri devletlerini yeniden inşa ederken ekonomi, bilim ve politikada dünya ile bütünleşmek isteyen dışa açık bir iradeyi de ortaya koymuşlardır (Şahin, 2013b). Küreselleşmenin hızlandığı, işbirliğinin kolaylaştığı yeni dünya şartlarında bağımsızlığını kazanmış olan soydaş ülkelerin rağbet gösterdiği ülkeler arasında Türkiye’de yer almaktadır. Türkiye’nin bu ülkelerce demokrasi ve devlet yönetimi açısından tecrübeli bir model, gelişmiş batı sistemiyle bütünleşme açısından bir köprü olarak görüldüğü söylenebilir. Avrupa Araştırma Alanı (ERA) ve UNESCO’nun paydaşı olan; “Avrupa Araştırma Programları” ve "Avrupa Yüksek Öğretim Alanı" (Bologna Süreci) kapsamında yer alan Türkiye’nin doksanlı yıllarda başta soydaş ve akraba toplulukları olmak üzere periferisinde bilimsel bir çekim alanı konumunda olduğunu da belirtmek gerekir. Dolayısıyla Türkiye’nin hinterlandındaki ülkelerle kurduğu yoğun ilişkiler kapsamında akademik işbirliği süreçleri de önemli bir yer tutmuştur. Böylece zaten Batı ile bilimsel işbirliği içinde olan Türkiye’nin periferisi ile de bilimsel yakınlaşma içine girdiği ve Türk dünyası kapsamındaki bilimsel işbirliği çalışmalarında öncü bir rol üstlendiği söylenebilir (Şahin ve Candan, 2018: 1202). İşte bu süreçte Türkiye'nin başlıca partneri olarak Azerbaycan’ın ön plana çıktığı görülmektedir.
Azerbaycan'ın Türkiye için çok ayrıcalıklı, çok özel bir ülke olduğunun altını çizmek gerekir. “Bir Millet İki Devlet” düşüncesi her iki ülkede de yaygındır. İki ülke arasında soy, dil ve din bağlarının ötesinde tarihsel hatıralara dayalı karşılıklı derin bir sevgi söz konusudur (Kanbolat, 2009). Azerbaycan’ın yeniden bağımsızlığını kazanmasından (1991) itibaren birçok alanda giderek sıklaşan ilişkilerin başlangıcı da adeta kendiliğinden olmuş, bağımsızlığın hemen ertesinde iki ülke arasında çok sayıda işbirliği antlaşması imzalanmıştır. 2 Kasım 1992’ de imzalanan ilk işbirliği antlaşmasından bu güne kadar gelen sürece bakıldığında iki ülke arasındaki işbirliğinin; askeriye, güvenlik, ekonomi, kültür ve eğitim alanlarında yoğunlaştığı görülmektedir (Aslanlı, 2018:16,24 ).
İki ülke için eğitim ve bilimde işbirliği alanlarının oluşturulması da her zaman için önemli bir hedef olmuştur. Yükseköğretim alanında bilimsel işbirliğine yönelik ilk adımın 3 Mayıs 1992’de Bakü’de yapılan antlaşma ile atıldığı söylenebilir.4 Türkiye burslarıyla Türk üniversitelerinin kapısını Azerbaycanlı gençlere açan öğrenci değişim projesi de bu antlaşmanın bir devamı olarak 1992'de devreye sokulmuştur. İki ülke arasındaki ilişkilerin 2000'li yıllarda çok boyutlu olmanın ötesine geçerek stratejik düzeye taşınması ve “Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi”nin kurulması da bilimsel bilgi üretiminde işbirliğini adeta bir zorunluluk haline getiren bir başka gelişme olmuştur. Yine 2014 yılında “Azerbaycan Milli İlimler Akademisi” ile “Atatürk Araştırma Merkezi” (ATAM) işbirliği ile başlatılan “Ortak Türk Tarihi” yazma projesi de bilimsel ve akademik işbirliğine katkı sağlayacak, birçok ortak yayına kaynaklık edecek bir süreç olarak değerlendirilebilir (Büyükbaş, 2017-2018: 14, 15).
Her iki ülke de bir devletlerarası örgüt olan "Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi"nin (Türk Konseyi / Türk Keneşi) üyesidir. Bu noktada 2012 yılında Türk Konseyi'ne bağlı olarak kurulan "Türk Üniversiteler Birliği" esas olarak yükseköğretimde işbirliği doğrultusunda kurulmuş bir örgüttür. Yine Türk Konseyi çatısı altında ortak bilimsel çalışmalara finansal katkı sağlamak üzere 'Türk Bilimsel Araştırma Fonu"nun kurulmuş olması da önemli bir kurumsal hamledir. Bu arada iki ülke Türk Konseyi kapsamındaki Avrupa yükseköğretim alanının zeminini oluşturan “Bologna Süreci” kriterleriyle uyumlu "Orhun Süreci" adı verilen bir ortak yükseköğretim alanı oluşturma projesinde de yer almaktadır (Şahin ve Candan, 2018: 1203). Tüm bunlara bakarak aslında iki ülke arasında bilimsel ve akademik işbirliği doğrultusunda önemli bir birikimin oluştuğu söylenebilir. Bu birikimin bir anlam kazanması ise bibliyometrik verilerin rehberliğinde bilimsel ve akademik işbirliğinin kurumsallaştırılmasıyla yakından alakalı gözükmektedir.
Buraya kadar bahsedilenlerden de anlaşılacağı üzere bu çalışmanın başlıca amacı Azerbaycan ve Türkiye arasındaki bilimsel işbirliğinin düzeyi ve kalıpları hakkında bir fikir sahibi olabilmektir. Bu doğrultuda ortak yazarlı bilimsel dokümanlar ve atıflara ilişkin göstergelerden hareketle bir bibliyometrik analiz gerçekleştirilmiştir. Çalışma kapsamında 2000-2018 yılları arasındaki tüm bilim disiplinleri ve konuları yer almaktadır. Bu kapsamda ülkelerin 2000-2018 yıl aralığındaki yayın performanslarına ait veriler, dünya çapında yapılan araştırmaların analizinde kullanılan en güvenilir ve kapsamlı araştırma platformu olan Web of Science (WoS) veri tabanlarından elde edilmiştir. Çalışma " Azerbaycan ve Türkiye bağlamında akademik doküman sayısı, ortak yazarlık ve araştırma alanları gibi kategorilerde yaşanan evrimin genel manada ne şekilde olduğu?" sorusu üzerine inşa edilmiştir.
Dostları ilə paylaş: |